
کارگر
İmam Hamenei'nin Bağlantısızlar Zirvesi'ndeki konuşması / Tam Metin
Tahran’da düzenlenen Birleşmiş Milletler üyesi 120 ülke temsilcisinin katıldığı 16. Bağlantısızlar Zirvesi, İslam Devrimi Rehberi İmam Hamanei’nin yaptığı konuşmayla açıldı.
Ayetullah Hamanei’nin Zirve’de yaptığı konuşmanın tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz.
Rahman Rahim Allah’ın adıyla
Hamd âlemlerin Rabbine özgüdür. Salât ve selam Hz. Peygamber’in, pak Ehlibeyti’nin, seçkin sahabenin, bütün nebilerin ve resullerin üzerine olsun!
Değerli misafirler, Bağlantısızlar Hareketi üyesi ülkelerin kıymetli liderleri ve temsilcileri ve diğer katılımcılar, hepinize hoş geldiniz diyorum.
Biz burada, Allah’ın hidayeti ve yardımıyla bundan altmış yıl önce sorumluluk sahibi ve müşfik birkaç siyasî lider tarafından kurulan hareketi bugünkü dünyanın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun cevaplar arayarak devam ettirmek, hatta bu harekete can vermek için bir araya toplandık.
Yakın ve uzak bölgelerden buraya gelen misafirlerimiz farklı ırklara, çeşitli inançlara, kültürlere, tarihsel birikime ve mirasa sahipler. Ancak bu hareketin kurucularından olan Ahmed Sukarno’nun 1955’teki Bandung Konferansı’nda dediği gibi Bağlantısızların kuruluş amacı coğrafî, ırkî ve dinî birlik sağlamak değildir; bizi bir araya getiren ortak ihtiyaçlardır. O gün Bağımsızlar Hareketi üyesi ülkeler kendilerini diktatör, müstekbir ve doymak bilmez güç odaklarının egemenliğinden kurtarmaya muhtaçtılar; sultacılık araçlarının geliştiği ve yayıldığı bugün de aynı ihtiyaçla karşı karşıyayız.
Ben bir başka hakikatten söz etmek istiyorum:
İslam bizlere ırk, dil ve kültür farklılıklarına rağmen insanların onları adalete, iyiliğe, dert ortaklığına ve işbirliğine çağıran aynı fıtrata sahip olduğunu öğretmiştir. İşte bu ortak tabiat, saptırıcı dürtüler güzergâhından esenlik içerisinde geçebilirse, insanlar tevhide ve Yüce Allah’ın aşkın zatının bilgisine, marifetullaha yöneltilirler.
Bu nurlu hakikat özgür, onurlu, ileri ve adil toplumların kurulmasına temel olabilecek bir kapasiteye sahiptir; maneviyat ışıklarını insanın maddi ve dünyevî bütün faaliyetlerine nüfuz ettirerek -semavî dinlerin vaat ettiği uhrevî cennetten önce- insanlara yeryüzü cennetini hazırlayabilir. Ayrıca görünüş açısından, tarihsel geçmiş açısından ve coğrafî konum bakımından farklılık gösteren, birbirine hiç benzemeyen milletler arasında kardeşçe işbirliklerinin kurulmasını sağlayacak olan da işte bu ortak hakikattir.
Uluslararası işbirlikleri bu temel üzerine bina edilirse, devletler birbirleriyle ilişkilerini korku ve tehdit veya üstünlük ve tek taraflı menfaat veyahut hain ve fırsatçı insanların aracılığı üzerine değil de sağlıklı ve müşterek menfaatler üzerine, hatta ondan daha üstün bir temel olan insanlık menfaatleri üzerine bina eder, kendi vicdanlarını ve halkların zihnini karmaşadan kurtarıp huzura ulaştırırlar.
Bu ideal düzen, son yüzyıllarda sultacı Batılı güç odaklarının, günümüzde ise zorba ve saldırgan ABD’nin tebliğcisi, iddiacısı ve öncüsü olduğu hegemonya düzeninin karşısında yer alır.
Değerli misafirler!
Bugün Bağlantısızlar Hareketi’nin idealleri altmış yıl sonra hâlâ zindedir. Bunlar, sömürü karşıtlığı, siyasal, ekonomik ve kültürel bağımsızlık, güç odaklarına bağlanmamak, üye ülkeler arasında birlik beraberliğin ve işbirliğinin artırılması gibi ideallerdir. Günümüz dünyasının gerçekleriyle bu idealler arasında mesafe vardır; ancak gerçeklerden geçip ideallere ulaşmak için gösterilecek toplu irade ve çok yönlü çalışmalar her ne kadar zor olsa da umut verici ve verimli olacaktır.
Bizler yakın geçmişte soğuk savaş dönemi siyasetlerinin ve daha sonra merkezciliğin yenilgiye uğradığına tanık olduk. Dünya bu tarihsel tecrübeden ibret dersi almıştır ve yeni bir uluslararası düzene doğru yol almaktadır. Bu bağlamda Bağlantısızlar Hareketi yeni bir rol ifa edebilir ve etmelidir. Bu yeni düzen, çoklu katılım ve ulusların hak eşitliği temeli üzerine kurulmalıdır; Harekete üye ülkelerin, bizlerin birlik beraberliği, bu yeni düzenin şekillenmesi bağlamında, içinde bulunduğumuz çağın kaçınılmaz gerekliklerindendir.
Ne mutlu ki dünya çapında meydana gelen gelişmeler çok boyutlu bir düzeninin müjdecisidir. Bu yeni düzende geleneksel güç odakları yerini farklı ülkelerden, çeşitli kültürlerden, muhtelif medeniyetlerden oluşan, farklı ekonomik, sosyal ve siyasal orijinlere sahip bir topluluğa bırakmaktadır. Son otuz yılda tanık olduğumuz ilginç gelişmeler, yeni güç odaklarının yükselişinin eski güç odaklarının zayıflamasıyla eşzamanlı olduğunu açıkça göstermektedir. Gücün bu tedrici yer değişimi Bağlantısızlar Hareketi üyesi ülkelere uluslararası sahada etkin bir rol üstlenme fırsatı vermekte ve dünya çapında adil ve gerçekten çok katılımlı bir yönetimin kurulmasına zemin hazırlamaktadır. Harekete üye olan bizler uzun bir dönemde, farklı bakış açılarına ve eğilimlere rağmen, ortak idealler çerçevesinde ilişkilerimizi korumayı başarabildik. Bu basit ve küçük bir kazanım değildir. Bu bağ, adil ve insanî bir düzene geçişin temel taşı olabilir.
Dünyanın mevcut durumu Bağlantısızlar Hareketi için belki de tekrar ele geçirilemeyecek bir fırsattır. Biz şunu söylüyoruz: Dünyanın komuta odası birkaç Batılı diktatör ülkenin idaresinde olmamalıdır. Uluslararası yönetim sahasında küresel demokratik katılım sağlanmalıdır. Doğrudan veya dolaylı olarak birkaç zorba ülkenin elinden zarar gören ve görmekte olan ülkelerin ihtiyacı işte budur.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi mantık dışı, adaletsiz ve antidemokratik bir yapıya sahiptir. Bu, apaçık bir diktatörlüktür; köhne, yürürlükten kalkmış, kullanım tarihi geçmiş bir sistemdir. Bu yanlış sistemin suiistimali sayesinde ABD ve müttefikleri süslü sloganlar arkasında dünyada zorbalık yapmaktadırlar. Onlar “insan hakları” derken Batı’nın çıkarlarını kastediyorlar. “Demokrasi” diyorlar, ülkelere askerî müdahaleyi gündeme taşıyorlar. “Terörizmle mücadele” diyorlar, köylerdeki ve şehirlerdeki savunmasız halkı bomba ve silahlarına hedef yapıyorlar. Onların gözünde insanlık birinci, ikinci ve üçüncü sınıf vatandaşlıklara ayrılıyor. İnsan hayatı Asya, Afrika ve Latin Amerika’da ucuz, ABD ve Avrupa’da pahalı hesaplanıyor. ABD ve Avrupa’nın güvenliği önemli, geri kalan insanların güvenliği önemsiz telakki ediliyor. İşkence ve terör, Amerikalılar, Siyonistler ve onların kuklaları tarafından yapılırsa caiz sayılarak görmezden geliniyor. Farklı kıtalardaki gizli hapishanelerinde avukattan ve mahkemeden yoksun savunmasız tutuklulara reva görülen çirkin ve iğrenç uygulamalar onların vicdanlarını sızlatmıyor. İyi ve kötü, isteğe bağlı olarak, tek taraflı tanımlanıyor. Kendi çıkarlarını “uluslararası kanunlar” adı altında, yasadışı ve zorbaca sözlerini “uluslararası toplum” adı altında halklara kabul ettiriyor ve örgütlü tekelci medya ağı sayesinde yalanları doğru, batılı hak, zulümlerini adalet gibi gösteriyorlar. Buna mukabil onların aldatmacısını ifşa eden her hak söze yalan, her haklı talebe isyan diyorlar.
Dostlar! Bu zararlı ve hatalı durum devam edemez. Bu hatalı uluslararası geometriden hepimiz bıktık. Amerika halkının yüzde 99’u ülkelerindeki servet ve güç odaklarına karşı isyan etmiştir. Batı Avrupa ülkelerinde ekonomi politikalarına yönelik halk muhalefeti de sabır bardağının taştığını, halkların bu duruma tahammül edemediğini göstermektedir. Bu akıl dışı gidişat düzeltilmeli, tedavi edilmelidir.
Muhterem hazirun!
Uluslararası barış ve güvenlik, günümüz dünyasının kronik sorunlarındandır. Kitle imha silahlarının imhası ivedilikle üzerinde durulması gereken bir zarurettir; herkesin talebi de bu yöndedir. Bugünkü dünyada güvenlik müşterek bir olgudur, ayrımcılık kabul etmez. Cephaneliklerinde insanlık karşıtı silahlar depolayanlar kendilerini küresel güvenliğin sancaktarı addetme hakkına sahip değillerdir. Bu, hiç şüphesiz, kendi güvenliklerini de sağlamayacaktır. Bugün, çok büyük bir üzüntüyle, en fazla nükleer silaha sahip olan ülkelerin askerî politikalarından bu ölüm getiren araçları kullanmaktan vazgeçme yönünde gerçekçi bir irade gösteremediklerini görüyoruz. Nükleer silahı tehdit uzaklaştırma aracı ve siyasal ve uluslararası konumlarını belirleyen önemli bir ölçüt olarak görmektedirler. Bu düşünce tarzı asla kabul edilemez.
Nükleer silah ne güvenliği sağlayabilir, ne de siyasî gücü tahkim edebilir; bilakis her ikisi için de tehdit unsurudur. 90’lı yılların da gösterdiği gibi bu silahlara sahip olmak, Sovyetler Birliği gibi bir rejimi ayakta tutamadı. Bugün de atom bombasına sahip ülkelerin, güvenliklerini tehdit eden tekinsiz dalgalara maruz kaldıklarını görüyoruz.
İran İslam Cumhuriyeti, nükleer, kimyasal vb. silahları kullanmayı bağışlanmaz büyük günah olarak görmektedir. Biz “nükleer silahsız bir Ortadoğu” şiarını gündeme getirdik ve buna bağlı kaldık. Bu, barışçıl nükleer enerji kullanma ve nükleer yakıt üretme hakkını görmezden gelmek anlamına gelmez. Barışçıl nükleer enerji, uluslararası kanunlar çerçevesinde, bütün ülkelerin hakkıdır. Herkes ülkesinin ve halkının çeşitli hayatî ihtiyaçlarını karşılamak için nükleer enerjiden faydalanabilir. Bu hakkını kullanırken başkalarına bağımlı olmamalıdır. Nükleer silaha sahip olan ve bu yasadışı işe karışan birkaç Batı ülkesi nükleer yakıt üretme gücünü tekelleştirmek istiyorlar. Nükleer yakıt üretimini ve satışını sözde uluslararası merkezlerde ama aslında sayılı birkaç Batı ülkesinin pençesinde sabitlemeye ve buna devamlılık kazandırmaya yönelik gizli bir çalışma yürütülmektedir.
Günümüzün ironisi şu: En fazla ve en öldürücü nükleer silahlara ve başka birtakım kitle imha silahlarına sahip olan ve onları kullanarak suç işleyen tek ülke olan ABD, nükleer silahların yaygınlaşmasını önlemek için muhalefet bayrağını açıyor! ABD ve onun Batılı ortakları Siyonist rejimi nükleer silahlarla donatmış ve hassas bölgemizde büyük bir tehdit oluşturmuşlardır. Ama aynı hilebaz topluluk, bağımsız ülkelerin barışçıl amaçlı nükleer enerji kullanmasını kaldıramıyor! Üstelik radyoaktif tedavide kullanılan ilaçları üretmek ve başka barışçıl amaçlı kullanımlar için nükleer yakıt üretmeye de olanca güçleriyle karşı çıkıyorlar. Sözde bahaneleri de nükleer silah üretilmesi korkusu! İran İslam Cumhuriyeti bağlamında yalan söylediklerini kendileri de biliyorlar; ama içinde maneviyatın kırıntısına bile rastlanılmayan siyasetçiliklerinde yalanı caiz görüyorlar. 21. yüzyılda utanmadan atomu bir tehdit unsuru olarak kullanan, yalan söylemekten çekinip utanır mı?!
Ben bir kez daha altını çizerek söylüyorum: İran İslam Cumhuriyeti nükleer silah peşinde değildir ve halkının barışçıl amaçlı nükleer enerji kullanma hakkından asla vazgeçmeyecektir. Bizim düsturumuz şudur: “Herkes için nükleer enerji, hiç kimse için nükleer silah.” Biz bu iki sözümüze de bağlı kalacağız. Nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşması çerçevesinde nükleer enerji üretimini birkaç Batı ülkesinin tekelinden çıkarmanın bütün bağımsız ülkelerin, ezcümle Bağlantısızlar Hareketi’ne üye ülkelerin menfaatine olacağını biliyoruz.
ABD ve müttefiklerinin zorbalıkları ve baskıları karşısındaki 30 yıllık başarılı direniş İslam Cumhuriyeti’ni şu kesin inanca ulaştırmıştır: Birlik beraberlik içerisindeki azimli bir halk bütün düşmanlıklara ve inatlara galip gelebilir ve amacına ulaşma yönünde kendisine onurlu bir yol çizebilir. Son yirmi yılda ülkemizin kaydettiği çok yönlü ilerleme herkesin gözünün önünde olan bir gerçektir. Nitekim uluslararası gözlemciler defalarca bu hususu dile getirmişlerdir. Bütün bunları ekonomik ambargolara, baskılara, ABD’nin ve Siyonist rejimin güdümünde hareket eden medyanın saldırılarına rağmen başardık. Boş konuşmayı sevenlerin “felç edici” diye tabir ettikleri yaptırımlar bizi felce uğratmadı, uğratamaz da; aksine daha sağlam adımlar atmamızı, himmetli olmamızı, analizlerimizin doğruluğuna daha da inanmamızı ve ayrıca halkımızın potansiyel gücünün artmasını sağladı. Biz bütün bu zorlu süreçte Allah’ın yardımı defalarca ama defalarca müşahede ettik.
Değerli misafirler!
Burada çok önemli bir mesele üzerinde durmak istiyorum. Bu mesele her ne kadar bizim bölgemizle ilgili olsa da bölgenin sınırlarını aşmış, dünya siyasetini onlarca yıldır etkisi altına almıştır. Sözünü ettiğim mesele acılı Filistin meselesidir. Filistin macerası kısaca, bağımsız ve kendine ait tarihsel bir kimliğe sahip olan Filistin adındaki bir ülkenin, Batılı korkunç komplolar neticesinde, İngiltere öncülüğünde, 40’lı yıllarda halkından silah zoruyla veya kandırmaca ile gasp edilip genelde Avrupa ülkelerinden göç ettirilen bir topluluğa verilmesinden ibarettir. Başlangıçta savunmasız halkın şehirlerde ve köylerde topluca katledilmesi ve evlerinden ve yurtlarından çıkarılarak komşu ülkelere sürülmesiyle başlayan bu büyük gasp altmış yıl boyunca aynı cani yöntemlerle devam ettirilmiştir ve bugün de ettirilmektedir. Bu, insanlığın en büyük sorunlarındandır. Gasıp Siyonist rejimin siyasî ve askerî liderleri bu süre zarfında hiçbir cinayetten kaçınmadılar; katliama, yıkıma, tutuklamalara, erkek, kadın, hatta çocuk demeden işkenceye başvurarak bu halkın onurunu ayaklar altına aldılar ve bu şekilde Filistinlileri Siyonist rejimin haramla dolu midesinde sindirip yok etmeye çalıştılar. Filistin’deki yerleşim yerlerine ve komşu ülkelerde milyonlarca Filistinli mültecinin barındığı kamplara saldırdılar. Sabira, Şetila, Kana ve Deyr Yasin ve benzerleri bölgemizin tarihine mazlum Filistin halkının kanıyla işlenmiştir. Bugün, 65 yıl sonra hâlâ yırtıcı Siyonist kurtlar, işgal altındaki topraklarda kalanlara aynı şekilde davranmaktadırlar. Her gün yeni bir cinayet işliyor, bölgeyi yeni bir krizin eşiğine sürüklüyorlar. Hemen her gün gazetelerde vatanlarını ve onurlarını koruyan, evlerinin ve arazilerinin yıkılmasına itiraz eden mücadeleci gençlerin öldürüldüğünü, yaralandığını, tutuklanıp hapse atıldığını okuyoruz. Savaşlar çıkararak, katliam yaparak, Arap topraklarını işgal ederek, bölgede ve dünyada devlet terörizmini örgütleyerek onlarca yıldır terörist faaliyetlerde bulunan, savaş çıkaran Siyonist rejim haklarını elde etmek için mücadele eden Filistin halkını terörist addediyor ve Siyonist medya ve çok sayıdaki Batılı medya kuruluşu ile onların kuklaları medya ahlakını hiçe sayarak bu büyük yalanı tekrarlıyor. İnsan hakları savunucusu olduklarını iddia eden siyasî liderler de bütün bu zulmü görmezden gelip pervasızca facialara sebebiyet veren rejimi himaye ediyor ve onun avukatlığını yapıyorlar.
Biz Filistin’in Filistinlilere ait olduğunu söylüyoruz. Filistin işgalinin devam etmesi tahammül edilemez büyük bir zulüm ve küresel barış ve güvenlik için en önemli tehdittir. Batılıların ve müttefiklerin “Filistin meselesinin çözümü” için yaptıkları öneriler ve bu uğurda kat ettikleri yol hatalıdır, başarısızlıkla sonuçlanmıştır ve gelecekte de böyle olacaktır. Biz adil ve tam manasıyla demokratik bir çözüm yolu öneriyoruz: Bütün Filistinliler, hem şu anda Filistin’de yaşayanlar hem de ister Müslüman ister Hıristiyan ister Yahudi olsun başka ülkelere sürülüp Filistinli kimliğini koruyanlar referanduma gitsinler ve elverişli koşullar altında oy kullanarak ülkelerinin nasıl bir yönetimle yönetileceğine karar versinler. Yıllarca yersiz yurtsuz yaşayan bütün Filistinliler ülkelerine dönsünler ve bu referanduma, sonrasında anayasa çalışmalarına ve seçime katılsınlar. İşte o zaman barış sağlanır.
Buradan bugüne değin Siyonist rejimi savunan ve destekleyen Amerikalı siyasetçilere iyi niyetli bir nasihatte bulunmak istiyorum: Bu rejim bugüne kadar başınıza sayısız dert açtı, bölge halklarının nefretine maruz kalmanıza sebep oldu. Bölge halklarının gözünde gasıp Siyonistlerin zulümlerine ortak oldunuz. Bu rejim yıllarca ABD’nin ve halkının omuzlarında maddi ve manevi açılardan ağır bir yük oldu. Gelecekte de bu gidişat devam ederse yükünüz daha da ağırlaşacak. Gelin İslam Cumhuriyeti’nin referandum önerisi üzerinde düşünün ve cesurca bir karar alarak mevcut çıkmazdan kendinizi kurtarın. Kuşkusuz bölge halkları ve dünyadaki bütün özgür düşünceli insanlar sizin bu girişiminize destek verecektir.
Muhterem misafirler!
Şimdi en başta söylediğim söze tekrar döneceğim. Dünya dengeleri oldukça hassas bir durumdadır ve dünya çok önemli bir tarihsel dönemeçten geçmektedir. Yeni bir nizamın doğması beklenmektedir. Bağımsızlar topluluğu yaklaşık olarak dünya ülkelerinin üçte ikisine sahiptir. Geleceğin şekillendirilmesinde etkin bir rol oynayabilecek güce sahiptir. Bu zirvenin Tahran’da düzenlenmesi de manidar bir hadisedir; değerlendirmelerde göz önüne alınmalıdır. Hareketin üyeleri olarak bizler imkânlarımızı ve potansiyellerimizi genişletip güçlendirerek, dünyayı güvensiz olmaktan, savaştan ve hegemonyadan kurtarabilir, bu doğrultuda tarihsel ve kalıcı bir rol ifa edebiliriz.
Bu amaca ancak çok yönlü işbirliklerimiz sayesinde ulaşabiliriz. Aramızda oldukça zengin ülkeler bulunmaktadır. Uluslararası sahada sözünü geçiren ülkelerin sayısı da az değildir. Sorunları ekonomi ve basın alanında işbirliği yaparak ve deneyimlerimizi birbirimize aktararak tamamen çözebiliriz. Azimli olmalıyız. Amacımıza bağlı kalmalıyız. Zorba güçlerin surat asmasından korkmamalı, tebessümlerine kanmamalıyız. İlahî iradeyi ve yaradılış kanunlarını arkamızda hissetmeliyiz. Yirmi yıl önce yıkılan komünist ordu tecrübesinin başarısızlığından, günümüzdeki Batılı liberal demokrasi politikalarının muvaffakiyetsizliğinden -nitekim Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin sokakları bunun en güzel göstergesidir ve bu ülkelerdeki ekonomik krizler herkesin malumudur- ibret dersi almalıyız. Ve son olarak ABD’ye bağlı ve Siyonist rejimle el birliği yapan diktatörlerin Kuzey Afrika’da uğradıkları yenilgiyi ve bölge ülkelerindeki İslamî uyanışı bir fırsat telakki etmeliyiz. Dünya yönetiminde Bağımsızlar Hareketi’nin siyasî açıdan güçlenmesini sağlamalıyız. Bu yönetim değişikliğinde tarihsel bir doküman ortaya koyabilir ve yürütme araçlarını hazırlayabiliriz. Etkin ekonomik işbirlikleri için bir proje hazırlayabilir, aramızdaki kültürel ilişkiler için model belirleyebiliriz. Kuşkusuz bu teşkilatın faal bir genel sekreterlik merkezine sahip olması amaçlarımıza ulaşmamız açısından büyük katkı sağlayabilir.
Teşekkür ederim.
Zorba Güçlerin Güvenlik Konseyindeki Sultası
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei bugün Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve kendisine eşlik eden heyeti kabulü sırasında yaptığı konuşmada İran kültürü ve uygarlığının geçmişine işaretle, İran milletinin kültür ve uygarlık meselelerinde özgün bir konuma sahip olması nedeniyle İran İslam Cumhuriyeti'nin İslam'dan kaynaklanan beşer kültürü ve uygarlığının geliştirilmesi için çok uygun bir zemine sahip olduğunu söyledi.
İmam Hamenei, beşeriyetin kaygı duyduğu konulardan biri olan atom silahlarına değinerek, 'İran İslam Cumhuriyeti 'atom silahlarından arındırılmış bir Ortadoğu'nun oluşturulmasında ısrarlıdır ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı atom silahları alanındaki kaygıların giderilmesi için ciddi girişimlerde bulunmalıdır' dedi.
İnkılap Rehberi, siyonist rejimin Amerika ve diğer güçler tarafından atom silahlarıyla donatılmış olduğunu hatırlatarak, bu durumun bölge için büyük bir tehlike arzettiğini ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın bu konuda girişimlerde bulunmasının beklendiğini ifade etti.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın yapısına da değinen İmam Hamenei şöyle konuştu: 'Üzüntüyle belirtmek gerekir ki Birleşmiş Milletler'in yapılanma biçimi normal değildir ve atom silahlarına sahip olup bu silahlardan yararlanan dünyanın en zorba güçleri Güvenlik Konseyi'nde sulta kurmuşlardır.'
İslam İnkılabı Rehberi ayrıca Suriye buhranı hakkında şunları söyledi: 'Suriye sorunu, sonuçta bu ülkedeki günahsız halkın kurban edildiği çok acı bir sorundur. İran İslam Cumhuriyeti dini inançları yüzünden Suriye bunalımının çözüme kavuşturulması için her türlü yardıma hazırdır. Ancak, Suriye sorununun çözüme kavuşturulabilmesi için doğal bir şart sözkonusudur: Suriye içerisindeki sorumsuz gruplara silah gönderiminin önlenmesi. Suriye'nin şu andaki durumu, sınır dışından ülke içerisine muhalif gruplar için sel gibi silah sokulmasının sonucudur. Suriye devletinin elinde silah bulunması, doğaldır. Zira Suriye devletinin de diğer devletler gibi bir ordusu vardır. Suriye hakkındaki acı hakikat, kimi devletlerin Suriye devleti muhalifi grupları kendileri yerine savaşa zorlamasıdır. Suriye bunalımının bugünkü gerçeği, işbu vekiller savaşından kaynaklanmaktadır. Bu vekiller savaşını Suriye'de başlatan devletler, Kufi Annan'ın önerdiği planı da önlediler ve bu planın sonuç vermesine izin vermediler. Bazı devletlerin Suriye'deki bu çok tehlikeli oyunu sürdükçe Suriye'nin durumu değişmeyecektir.'
İmam Hamenei daha sonra nükleer enerji sorunu hakkındaki görüşlerini açıkladı ve şunları söyledi: 'Amerika'lılar, İran'ın nükleer silahlar peşinde olmadığını pekala bilmekteler; ancak yine de bahane peşinde koşmaktalar.'
İmam Hamenei İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile yakın işbirliğine işaretle şunları söyledi: 'Ajans, mevcut kuralları uyarınca teknik ve bilimsel açıdan İran İslam Cumhuriyeti'ne yardımcı olmakla yükümlüdür. Ancak, ajans yardımda bulunmak yerine sürekli olarak İran'ın faaliyetlerini baltalamakla meşguldür.'
İnkılap Rehberi daha sonra batılıların kimi teknikler ve internet yoluyla Stux Net gibi virüsleri devreye sokarak İran'ın nükleer sistemlerinde tahripkar eylemlerde bulunduklarını itiraf etmelerine rağmen, uluslararası atom enerjisi ajansının niçin bu konuda herhangi bir tavır takınmadığını sordu.
İmam Hamenei ayrıca İran'ın, Amerikan Başkanı tarafından nükleer saldırı tehdidine maruz kaldığını hatırlatarak Ban Ki-mun'a 'Birleşmiş Milletlerin derhal bu tehdite karşı çıkması beklenmekteydi' dedi.
İnkılap Rehberi, İran İslam Cumhuriyeti'nin 'atom silahlarının üretimi ve kullanımının yasaklanması' konusundaki tavrını yinelerken, 'bu konu dini inançlarımıza dayanmaktadır; yoksa Amerika ve batılı ülkelerin hoşnutluğu bizi ilgilendirmemektedir' dedi.
İslam İnkılabı Rehberi, konuşmasının sonunda Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Sekreterine şu öğüttü bulundu: 'Nükleer Silahsızlanma konusunda hiç bir güçten çekinmeyiniz ve şu anda elinizdeki mevcut fırsattan doğru yararlanmasını biliniz !'
Görüşme sırasında İran'ın Bağlantısızlar Hareketi'nin yeni dönem başkanlığını devralması münasebetiyle tebriklerini bildiren Ban Ki-mun, İran'ın bölgedeki çok önemli konumu ve rolüne işaretle şöyle konuştu: 'Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Sekreteri olarak, İran'ın sahip olduğu nüfuz ve gücüne dayanarak Suriye buhranının çözümüne zemin hazırlamasını rica ediyorum. Suriye devleti ve muhalif gruplara silah sevkiyatının durdurulması gerektiğine inanmaktayım.'
Hindistan Başbakanı İslam İnkılabı Rehberi'ni Ziyaret Etti
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei bugün Hindistan Başbakanı Man Muhan Sing ve kendisine eşlik eden heyeti kabulü sırasında yaptığı konuşmada İran ve Hindistan milletleri arasındaki kültürel ve duygusal bağlar ile tarih ve uygarlık açısından varolan uzun ilişkilere değinerek, İran milletinin Hindistan'a daima olumlu olarak baktığını ve bütün bu faktörlerin ikili ilişkilerin daha da yükseltilmesi için çok uygun şartlar oluşturduğunu vurguladı.
İmam Hamenei Hindistan'dan 'iyi bilimsel ve ekonomik ilerlemeleri olan önemli ve büyük bir güç' olarak söz etti ve şunları söyledi: 'İran milleti, İslam İnkılabı'nın zaferinden sonra ve özellikle de son yıllarda sosyal, ekonomik ve bilimsel alanlarda son bir kaç asırda eşine rastlanmayan büyük faaliyetlerde bulunmuştur.'
İnkılap Rehberi daha sonra dünyadaki tüm uluslararası ortakların işbirliğine güven duyulamayacağını hatırlatarak şunları söyledi: 'Bu güvenilemeyecek uluslararası ortaklardan biri Amerika'dır ve Amerika yalnızca siyonist rejim tarafından güvenilir bir ortak sayılabilir.'
İmam Hamenei İran ve Hindistan'ın Suriye ve Afganistan gibi bölgesel sorunlarda benzeri tavırlar takındıklarını belirterek, bu yüzden bölgesel meseleler etrafındaki işbirliğinin arttırılabileceğini kaydetti.
İnkılap Rehberi İran İslam Cumhuriyeti'nin Hindistan'ın istikrarı, kudreti ve bağımsızlığını önemsediğini açıklarken, İran'ın önümüzdeki üç yılda Bağlantısızlar Hareketi'nin başkanı olarak Hindistan'la önemli bölgesel ve uluslararası meseleler çevresinde yakın işbirliğinde bulunmasını umduğunu ifade etti.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın da katıldığı bu görüşmede konuşan Hindistan Başbakanı Man Muhan Sing, İran İslam İnkılabı Rehberi'yle görüşmesinden duyduğu hoşnutluğu belirtirken, İran ve Hindistan milletleri arasındaki yakın kültürel ilişkilerin geçmişini hatırlattı ve Hindistan'ın İran'la özellikle nükleer faaliyetler ve altyapı tesisleri alanındaki işbirliğini yükseltmek amacında olduğunu söyledi.
Hindistan Başbakanı ayrıca Suriye'ye yapılabilecek her türlü dış müdaheleye karşı olduklarını ve Suriye halkının iradesini de yansıtacak yerli bir çözüm yolunu benimseyeceklerini vurguladı.
Veliyi Emr Müslim’in İmam Hamaney’den Ahlaki Düsturlar
Allah tarikatının suluku yolunda olanlar güç kazanmak için savaşmazlar, bilakis onların tüm dert ve tasaları ilahi hedefleri elde etmektir.
İnsan devamlı olarak bela ve imtihanlara tabi tutulmaktadır. Sadece takvaya riayet ederek ve onu kavzayarak kendisini koruyabilir.
Kendimizi ıslah edip arındırmalıyız. Ahlakımızı düzeltelim. Kendimizi batını olarak Allah’a yakınlaştıralım. Bir fert gibi mücadele ve mücahade edelim.
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- 1. İslam’daki takva, insanın devamlı olarak kendisini kontrol etmesi (murakabe) ve kendi hareketi için seçtiği yol ve motivasyondur. Bu kontrol ve murakabe, bir çeşit uyanıklık, kendini bulma, sakınma ve korunmadır.
2. Kendini tezkiye ve ıslah etme, din adamlarının ve alimlerin boynunda olan bir görevdir.
3. İzzet, itibar, refah, küresel iktidar ve milli gelişme için ilim ve bilim yolundan dahil olmalıyız.
4. Fakihler ve büyük taklit merciler din adamlarının üstündedir. Dolayısıyla düşmanlar onları ilmi ve takva açısından suçlayamazlar.
5. Allah tarikatının suluku yolunda olanlar güç kazanmak için savaşmazlar, bilakis onların tüm dert ve tasaları ilahi hedefleri elde etmektir.
6. Tüm bacı ve kardeşlerimi amel, beyan, düşünce, fikir, işitme ve konuşmalarında ilahi takvaya riayet etmeleri çağrısında bulunuyorum.
7. Kendimizi ıslah edip arındırmalıyız. Ahlakımızı düzeltelim. Kendimizi batını olarak Allah’a yakınlaştıralım. Bir fert gibi mücadele ve mücahade edelim.
8. Devrimsel değişim, başkalarını üzen ve rahatsız eden veya insanın kendisinin geri kalmasına neden olan her düşük ve alçak ahlakı, her kötü ahlakı, her kötü ve istenmeyen ruhiyeyi terk etmesi ve kendi güzel ve faziletli ahlakını geliştirerek müzeyyen etmesi demektir.
9. Günah, biz ve ilahi rahmet ve lütuf arasında hicap olmaktadır. İstiğfar ve bağış dilemek bu hicabı kaldırır ve Allah’ın rahmet ve lütuf yolunun bize doğru açılmasına sebep olur.
10. İslam ahlakı insanların eğitim ve terbiyesi konusunda temel bir rükündür. Müslüman insan terbiye ve eğitim, ilim ve İslami amel konularında belirgin olmalıdır.
11. İhtiyaç sahiplerinin elinden tutma, yardımlaşma ve yardım etme İslam’ın bir yöntemidir. Bu ruhiye günbegün toplumda güçlendirilmelidir.
12. İnsan devamlı olarak bela ve imtihanlara tabi tutulmaktadır. Sadece takvaya riayet ederek ve onu kavzayarak kendisini koruyabilir.
Ahmedinecad: Batının bize düşmanlığının asıl nedeni Filistin’i desteklememiz
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, 16. Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi'ne katılmak üzere Tahran'da bulunan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile görüştü
Ahmedinecad, Abbas'a Filistinli grupların 'topraklarını özgürleştirmek' için bir araya gelmesi gerektiğini belirtti. Ahmedinejad görüşmede yaptığı açıklamada, Filistin'in bugün bölgenin en önemli meselesi olduğunu ve uluslararası boyut kazandığını belirtti.
Ahmedinejad, Abbas'a hitaben, 'Siz ve diğer Filistinli kardeşlerimiz istemeniz halinde birleşmeye zemin hazırlayacak müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazırız' dedi. Ahmedinecad, Filistin topraklarını işgal eden Siyonist İsrail rejimini tanımadıklarını hatırlattı.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, zirve kapsamında Suriye Başbakanı Vail El Haliki ve Dışişleri Bakanı Velid Muallim'le görüştü. Ban, şiddetin durması için 'Hükümetin üzerindeki öncelikli sorumluluk, ağır silahların kullanımını durdurmak' dedi.
Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Batı’nın İran ile olan çekişmesi ve baskısının asıl nedeninin, Filistin’i desteklemek olduğunu belirtti.
Ahmedinejad “İran, Filistinli kardeşler arasında her türlü uzlaşma için yardıma hazırdır. Filistin, bugün bölgenin en önemli konusudur. Bu konu uluslar arası alanda da önem kazanmış durumda ve tüm dünya bir şekilde bu konuyla ilgilidir” dedi.
34 yıldan bu yana İslam Cumhuriyetinin Filistin meselesi ile ilgili görüşünün şeffaf ve net olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı “Siyonist rejimi asla tanımayan tek ülke biziz. Biz bu rejimin işgalci olduğuna, zorbalıkla bölgede varlık gösterdiğine inanıyoruz” dedi.
Siyonistlerin bölgede köksüz olduğuna değinen Ahmedinejad “İslam Cumhuriyeti her zaman Filistin’in Filistinlilere ait olduğunu açıkladı ve Filistinlilerin kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi gerektiğine inanıyor. Tüm Filistinli gruplar bir araya gelmek istediğinde İran bunu sıcak karşılayacak ve Filistinliler arasında uzlaşmanın sağlanmasına da katkı sağlamaya hazırdır” dedi.
Görüşmede Abbas da “bölge ve dünya gelişmelerine bakıldığında Filistin’in varlığını korumaya ve pekiştirmeye çalışıyoruz ve bu yolda Gazze’deki kardeşlerimizle siyasi bir plana ulaşmak için görüşmelerimizi sürdürüyoruz” dedi.
''Batının sansasyonel haberleri Tahran zirvesini daha önemli kılıyor''
İslami İran'ın BMT daimi temsilcisi, BMT ardından bölge ötesi en büyük teşkilat olan Bağlantısızlar Hareketi Tahran zirve oturumu ile ilgili batı medyasının sansasyonel haberlerinin Tahran oturumu önemini daha da arttırdığını belirtti.
İRNA'nın verdiği habere göre İslami İran BMT daimi temsilcisi Muhammed Hazai, Washington Post gazetesinin Bağlantısızlar Hareketi Tahran zirve toplantısı ile ilgili çirkin baş makalesine tepki olarak, teşkilata üye onlarca ülke liderinin bu toplantıya katılmaya hazır olduklarını belirtmesinin, bu olayın önemi ve Bağlantısızlar Hareketi hedeflerini gerçekleştirmek için üye ülkelerin ciddi iradesinin göstergesi olduğunu ifade etti. Washington Post gazetesi yayınladığı çirkin başmakalesinde Bağlantısızlar Hareketi Tahran zirve oturumunu ' faydasız eğlenceli kulüp' olarak yorumlamıştı. İslami İran BMT daimi temsilcisi Muhammed Hazai, benzer çirkin ve saçma unvanların kullanılmasını, bağlantısılar hareketinin önemini inkara yönelik boş çabalar olduğuna işaretle, bir çok BMT üyesinin de Bağlantısızlar Hareketine üye oldukları dolayısı ile bu hareketin önemi ve ektili rolünün inkar edilemeyeceğini sözlerine ekledi.
Alaeddin Brucerdi : Bağlantısızlar Hareketi zirvesi düşmanın yenilgisi
İran İslami şura meclisi dış siyaset ve milli güvenlik komisyonu başkanı, Bağlantısızlar Hareketi Tahran zirve oturumunun İran'a karşı yaptırımların yenilgisi sayıldığını belirtti.
İran İslami şura meclisi dış siyaset ve milli güvenlik komisyonu başkanı Alaeddin Brucerdi bugün muhabirimize yaptığı açıklamada Amerika'nın İran'a baskı uygulayarak İslam nizamını zayıflatmak için tüm gücünü kullanarak temelsiz bildiriler yayınladığı bir dönemde söz konusu oturumun Tahran'da düzenlenmesinin tüm bu çabaların yenilgisi ve İran'ın uluslar arası alandaki başarısının göstergesi olduğunu belirtti. Brucerdi Bağlantısızlar Hareketi zirve oturumunun Tahran'da düzenlenmesinden Siyonist rejimin şaşkınlık içinde telaşa kapıldığı, BMT genel sekreterinin toplantıya katılmaması için baskı uygulanmasının de bu paniklenmenin belirtisi olduğunu söyledi. İran İslami şura meclisi dış siyaset ve milli güvenlik komisyonu başkanı Alaeddin Brucerdi, Bağlantısızlar Hareketi'nin defalarca İran İslam cumhuriyeti nükleer çalışmalarının barışçıl olduğuna vurgu yapmasının, bu tutum Amerika'nın mantıksız ve yasadışı hareketleri ve girişimlerine karşı önemli bir girişim sayıldığını belirtti.
İmam Hamanei: "Emperyalist güçler İran'ı geri adım atmaya zorluyor"
İmam Hamanei direniş ekonomisinin özelliklerini sayarak, emperyalist güçlerin İran'ı geri adım atmaya zorlamaya çalıştığını söyledi.
İmam Hamanei, önceki perşembe günü sabah Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nu kabulünde, hükümetin önemli özelliklerini sıralayarak direniş ekonomisinin ülkede gelişme sürecinin devamı için gerekli olduğunu belirterek emperyalist güçlerin var imkânlarıyla İran'ı geri adım atmaya zorlamaya çalıştıkları ancak İran hükümetinin tüm imkânları kullanarak ilerlemeyi sürdürmek suretiyle düşmanların bu hayallerini suya düşürmesi gerektiğinin altını çizdi.
Yabancıların tüm plan ve hilelerinin hedefe ulaşmadığına değinen İslam inkılâbı rehberi, dünyada dayatıcı güçlerin düşmanlıktan vazgeçmedikleri ve her başarısızlığın ardından yeni kararlar ve girişimler peşine gittikleri dolaysıyla yetkililerin sürekli yeni tedbirler ve yöntemler düşünmesi gerektiğinin altını çizdi.
İmam Hamanei, zaaf noktalarının incelenip giderilmesi gerektiğine değinerek hükümetin önemli özellikleri hususunda: Ülkenin çeşitli bölgelerinde kapsamlı imar projelerinin gerçekleşmesi, ilim ve teknoloji alanındaki önemli gelişmeler, İran'ın dış siyaset ve uluslar arası meselelerle ilgili konumunun gelişmesi, ve hükümetin sade yaşama, israfa kaçan şatafatlı hayattan uzak durması, emperyalizmle mücadele, inkılapçı düşünceyle övünme ve halkla yakın irtibat içinde olmasının hükümetin olumlu ve bereket dolu sonuçlar getiren özellikleri sayıldığını belirtti.
İmam Hamanei , Amerika ile müstekbirlerin son yıllarda İran aleyhine düşmanca girişimlerinin artmasının nedenleri hususunda, İslam cumhuriyetinin ilerlemesi, inkılapçı sloganların canlanması, bölge milletlerinin önemli çaptaki uyanışı ile onların İran'ın bu milletler için model oluşturmasına engel olmak istemesini bu düşmanlıkların dört temel nedeni olduğunu söyledi.
Salihi: İran 'Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi'nde çözüm planı sunacak
İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi; İran’ın Suriye'yi destekleyen tutumunun ilkesel bir tutum olduğuna vurgu yaparak, ‘Suriye'nin İsrail'e karşı koymadaki direnişte temel dayanaklardan birini teşkil ettiğini’ söyledi.
İran televizyonunun 3. Kanalında bugün yayınlanan mülakatında Salihi; İran’ın ilkeli politikasının, direnişte temel dayanakları teşkil eden ülkeleri desteklemekten ibaret olduğunu söyledi.
İran’ın önümüzdeki hafta içinde Tahran’da düzenlenmesi beklenen Tarafsız Ülkeler Zirvesinde Suriye'deki krizin çözümü için bir plan tasarısı sunacağını ifade eden Salihi; bu planın karşı koyulması güç olan kabul edilebilir mantık ve realite temellerine dayandığını açıkladı.
Salihi; Suriye muhalefetinden büyük bir bölümün Tahran’da Suriye hükümetiyle diyalogu kabul etiğini belirtirken, Suriye hükümetinin de diyaloga katılmaya hazır olduğunu ilan ettiğine dikkat çekti. Tahran’ın Tarafsız Ülkeler Zirvesi ardından Suriye hükümeti ile muhalefet arasındaki diyalogdan umutlarını ifade eden Salihi; Tahran’ın bu konuda Mısır ile temaslarda bulunduğuna işaret etti.
İran Dışişleri Bakanı Salihi; İslam İşbirliği Örgütünün Suudi Arabistan’ın Mekke Kentinde düzenlediği zirvede Suriye konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını ve geçen yıl boyunca yine bu konuda bir çok ülkeyle daimi olarak görüş alışverişinde bulunduklarını söyledi. Aynı zamanda Suriye muhalefetiyle de bağlantılarının bulunduğuna işaret eden Salihi; Suriye'deki sanal krize çözüm bulmak için önlemlerin alınması gereğini belirtti.
Amerika ve Siyonizm İle Yandaşlarının Hareketi Batıldır
Mübarek Ramazan ayının sonunda İran'ın başkenti Tahran ve diğer şehirlerde milyonluk kitlelerin katılımıyla Ramazan Bayramı namazı kılındı ve müslümanlar birbirlerinin bayramlarını kutladılar.
Tahran'daki bayram namazı İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei'nin imametinde eda edildi.
İmam Hamenei namaz hutbesinde İslam dünyasındaki son gelişmelerin göz kamaştırıcı olduğunu belirterek İslam dünyasının gelecekteki çizgisini belirlemekte olan bu gelişmelerin aynı ahenkle süreceğini söyledi.
İnkılap Rehberi, Ramazan ayında oluşturulan manevi, etkili ve kalıcı atmosferin bir ganimet olarak korunmasını öğütlerken, tüm halk kesimleri ve özellikle de genç kuşağın bu ayda elde ettiği nurani birikimi Kur'an'a olan yakınlık ile iç ve dış şeytanlarla mücadeledeki katılımı sayesinde muhafaza etmesi gerektiğini vurguladı.
İmam Hamenei İran milletinin Dünya Kudüs Günü münasebetiyle düzenlediği dev yürüyüşleri 'kutlu bir eylem' olarak niteledi ve 'bu hareket İslam dünyasında büyük etkiler uyandıracaktır' dedi.
İslam İnkılabı Rehberi Kudüs Günü'nde diğer müslüman ulusların İran halkıyla uyum içerisinde hareket ettiğini hatırlatarak şöyle konuştu: 'Bu yıl özellikle uyanış sürecindeki müslüman halklar başta olmak üzere Filistin'i savunmak amacıyla daha yeni kitleler meydana çıktılar. İnşaallah bu yönelişler giderek artacaktır. Kudüs Günü yürüyüşleri İslam ümmetinin damarlarına taze kan katmaktadır. İslam düşmanlarının Filistin meselesini unutulmuşluğa terketme çabaları karşısında Kudüs Günü mitinglerinin gerçekleştirilmesi çok derin anlamlar içermektedir.'
İmam Hamenei konuşmasının sonunda dünyadaki gelişmeleri derinlemesine algılamak ve gelişmelerin analizinde yanılgıya düşmemek zaruretinin altını çizerken şunları söyledi: 'Her nerede Amerika, siyonizm ve zalim rejimlerin şefleri bir hareket başlatmışsa, o hareket ve o yön hiç kuşkusuz yanlış ve batıldır ve bu bağlamda dikkatli davranmak, analizdeki hataları önler.'
''Suriye fitnesi yayılırsa Suriye sınırlarının dışına çıkar!''
Medyaşafak'ın haberine göre Yeni kurulan El Meyadin TV muhabiri Gassan bin Cedu, İran İslam Cumhuriyeti Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Başkanı Said Celili ile Suriye meselesi ve İran’ın Suriye tavrı üzerine konuştu. Aşağıda bu söyleşiyi okuyacaksınız.
Suriye’deki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Şu anda Suriye’de ciddi bir kriz yaşanıyor. Kimileri olayların diktatörlük karşısında devrimci bir mahiyete sahip olduğunu iddia ederken, kimileri Suriye topraklarında icra edilen küresel komplo teorisi olduğunu söylüyor. İran Suriye’deki gelişmeleri nasıl değerlendiriyor?
Biz, mukavemetin ve mukavemeti himaye eden halk iradesinin desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Mukavemet birtakım kazanımlara sahip olduysa bu ne sayesinde olmuştur? Özgür halk iradesine dayanmıyor muydu?
Ben Lübnan’a ilk kez İsrail’in Gazze saldırısı döneminde gittim. Bu gezi sırasında, Filistin halkının Gazze şeridinde İsrail’in saldırılarına hedef olurken, Hüsnü Mübarek yönetiminin abluka altındaki Filistin halkına su gönderilmesini dahi engellediğini gördüm ve duydum. Tabii öbür Arap yöneticilerin Mübarek yönetiminden farkı yoktu. O dönemde Suriye güçlü bir biçimde, iftiharla Filistin’i destekledi. Bu, oldukça önemli bir husustur.
Kofi Annan Tahran gezisi sırasında bana Suriye meselesinin çözümü noktasında ne düşündüğümü sordu. Ben de Suriye’de çözümün tek bir kelimede gizlendiğini söyledim: Demokrasi. Suriye halkına geleceklerini ve kaderlerini özgürce belirleme şansı tanınmalıydı. Demokrasiyi sağlamak, askerî saldırılarla ve ülke içine silahlı terörist gruplar göndermekle mümkün olmaz. Demokrasi ancak özgür halk iradesiyle sağlanabilir; egemen güçlerin ve para babalarının istekleriyle olmaz.
Dolayısıyla gerçek ortadadır. Suriye’de halka özgürce irade gösterme hakkı tanınmalıdır. Yaklaşık bir yıl önce farklı platformlarda birçok kez Suriye’de ülke sınırları dışından yapılan yabancı müdahalelerle bir sonuca varılamayacağını, çözümün ülke içinde aranması gerektiğini söyledim. Bütün dünya halkları gibi Suriye halkına da taleplerini ortaya koyma fırsatı verilmelidir. Yaklaşık bir yıldır dört maddelik bir çözüm önerisi sunuyoruz. Birinci madde, çatışmaların ve terörün durdurulması, ikincisi, ulusal müzakere sürecinin başlaması, üçüncüsü de tarafsız özgür seçimlerin yapılması. Suriye halkı yapılacak bu seçimde talebini ortaya koyacaktır. Kofi Annan’a planının güzel bir plan olduğunu ve Suriye’de huzuru ve güvenliği sağlayabileceğini söyledim. Ancak plana bir madde daha eklememiz gerektiğini de vurguladım: Suriye halkına talebini dile getirmesi, kimi istediğini belirlemesi için özgür seçim yapma hakkının tanınması maddesi.
Hâlihazırda Suriye’de terör tırmanışa geçti; şu anda Suriye’de demokrasiden ve ulusal müzakereden söz etmek imkânsız demek istiyorum. Şu an Suriye’de iç savaştan söz ediliyor. Suriye’de rejim ordusuyla bir tarafta, muhalifler de silahlı gruplarla birlikte başka bir tarafta yer alıyor. Ayrıca silahlı gruplara yabancı güçlerin yardım yaptığı da söyleniyor. Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar muhaliflere silah sağladıklarını açıklıyorlar. Dolayısıyla şu anda müzakereden söz etmek mümkün görünmüyor. Hal böyleyken İran gelişmelerin neresinde duruyor?
Biz bu konuyu gündeme taşıyoruz. Kofi Annan’la bu konuda da görüştük; kendisine Suriye’de demokrasi isteniyorsa bunun yabancı müdahalelerle ve teröristlere silah ve mühimmat yardımıyla mümkün olamayacağını söyledim. Annan da bana demokrasi istediğini söyledi. Suriye’de çözüm aradıklarını iddia eden bazı ülkeler aslında ülkedeki asıl sorunu oluşturuyorlar. İslam dünyasının, Siyonist düşmana karşı yekvücut karşı koymasını ve İslam ümmetinin sahip olduğu potansiyellerden faydalanmasını istemeyen taraflar, Suriye halkının iradesini ve ülkedeki huzuru hedef aldılar. Neden Suriye halkına bu kadar baskı uygulanıyor? Bu intikamın sebebi ne? Suriye konusunda önemli eksenlerden birinin, hep birlikte Suriye halkının yarasını sarmak ve üzerindeki baskıları azaltmak olduğuna inanıyorum.
Kimi tarafların ve ülkelerin, sizin müzakere ve Suriyelilerin yarasını sarmak gibi sözlerinizle ikna olacaklarını sanmıyorum. Suriye’de yıkıcı bir çatışma var. Kimileri Suriye’de tek bir sesin hâkim olduğunu ve bu sesin rejimi yıkmayı ve Esad’ı devirmeyi haykırdığını söylüyor. Bazı ülkeler müdahalede bulunup muhaliflere silah yardımı yapıyorlar. Esad’ı desteklediğini ilan eden İran bu noktada nasıl bir yol izliyor?
Biz Suriye’nin mukavemetin sağlam kalesi olduğuna inanıyoruz. Bu bakımdan kimse Suriye halkını temsilen konuşamaz. Biz, Suriye’deki iktidara muhalif olan İsrail’in Suriye halkının hayrını ve özgürlüğünü istemediğine inanıyoruz. Bilakis mukavemeti desteklediği için Suriye’den intikam almak istiyor. Suriye devleti ve halkı mukavemeti desteklememiş olsaydı böylesi bir düşmanlığa duçar olmazdı. Dolayısıyla Suriye halkı, ilkeli ve sabit mukavemet tavrı yüzünden bedel ödüyor. Bu bakımdan öncelikle çözüm Suriye içerisinde aranmalı ve kimse Suriye halkının talebini ortaya koyma hakkını gasp etmemelidir.
Neden sorunu çözmek için diplomatik yolları tercih etmediler? Kofi Annan niçin bir adım dahi ilerleyemediğini söyledi? Tarafların, güç merkezlerinin ve sermayedarların kendi çıkarları peşinde oldukları anlaşılmaktadır, başka bir şeyin değil. Amerika açıkça belli hedefleri olduğunu söylüyor. Amerika’ya Suriye’ye yaptırım uygulama ve Suriye halkının temsilciliğini yapma hakkını kim verdi?
Amerika, Suriye’ye karşı, çünkü Suriye mukavemeti, Amerika da İsrail’i destekliyor. Peki, Türkiye ve Fars Körfezi’ndeki kimi Arap ülkeleri niçin Suriye rejimine karşı?
Biz bu konuları Türk kardeşlerimizle konuştuk. Karşılıklı görüşmelerimizde defalarca stratejik hata yapmamaları gerektiğini söyledim. Siyonist düşman ve Amerika’nın emperyalist siyasetlerine karşı var olan İslamî direnişin, mezhebî ve ırkî hassasiyetler yüzünden İslam ümmeti içerisinde ihtilafa dönüşmesine izin verilmemesi gerektiğini ifade ettik. Bu, düşmanların istediği şeydir. Ancak çok yazık ki bazı ülkeler böyle hatalara duçar oldular ve şu anda hatalarının bedelini ödüyorlar.
Söz gelimi Butto, bir zaman, Afganistan bağlamında, terörist grupları Amerika’nın ortaya çıkardığını ve Arabistan’ın mali yardım yaptığını, kendilerinin de teröristleri eğittiklerini ancak sonuç itibariyle bu terörist grupların birer baş belasına dönüştüklerini açıkça söylemişti. Amerika bu bahaneyle, terörizm bahanesiyle bir İslam ülkesine, Afganistan’a saldırdı ve işgal etti. Bu, Pakistanlı kardeşlerimizin duçar olduğu büyük bir hataydı; gerçi sonradan inkâr ettiler. Dolayısıyla eğer bu fitne yayılırsa Suriye sınırlarının dışına çıkar ve başka ülkelere yayılır. Bu yüzden dirayetli ve ihtiyatlı davranmamız gerekir, bilinçli olmalı ve fitneyi bir ülkeden bir başkasına taşımak isteyen sömürgecilere fırsat vermemeliyiz.
Daha önce bu yöntemleri kullanan sömürgeciler bir kez daha bu tecrübeyi tekrarlamak istiyorlar. Bu yüzden onlara böyle bir fırsat verilmemelidir. İslam ülkelerindeki, Türkiye, Irak, Suriye ve İran’daki potansiyelleri kullanmalıyız.
Suriye dışında, Güvenlik Konseyi oturumlarında ve Obama-Putin görüşmesinde Suriye’yi krizden çıkarma çabaları devam ederken, İran, Yemen örneğinde olduğu gibi Esad’ın yönetimden ayrılması ve başka bir hükümet kurulması önerisini kabul eder mi?
Biz, Suriye dışındaki bu faaliyetlerin Suriye’ye silah ve terörist girişinin devam etmesiyle sonuçlanacağına inanıyoruz. Kimse kendi düşüncesini Suriye halkına terörist ve silah ihraç ederek kabullendirme peşinde olmamalıdır. Bu taraflar kendi çıkarlarını düşünüyorlar, Suriye halkının çıkarlarını değil. Fakat biz uluslararası düzeyde diplomatik çözüm yolları aranması gerektiğine inanıyoruz. Böylece bu tür müdahalelerin de önü alınır.
İran, Esad yönetimindeki Suriye’yi stratejik müttefiki olarak görüyor. Esad’ın hükümette kalması talebi İran’ın stratejik talebi mi? Esad’ın devrilmesi İran açısından stratejik bir yenilgi mi olur?
Suriye düşmanları her türlü araca başvurdular. Peki, nasıl oldu da Esad hâlâ yönetimde kalmaya devam etti? Bu, Esad’ın arkasında halk desteği olduğunu göstermez mi? Tabii biz hiç muhalifi yok demiyoruz, ancak genel itibariyle Suriye’de halk iradesi Esad’dan yanadır. Böyle baskılar bölgedeki başka bir ülkeye uygulansaydı çok daha önce devrilirdi. Yetkili makamların ve halkın temsilcisi olarak Beşar Esad, geçmiş yıllarda mukavemetin yılmaz savunucusu olmuştur. Biz, Suriye halkının ne gibi reformlar istediğini ortaya koymalarından yanayız.
İran içerisinde de Suriye’nin iç işlerine karışmakla suçlanıyorsunuz. Devrim Muhafızlarının Suriye’de olduğu, Devrim Muhafızları Ordusu güçlerinin Suriye rejimine ve liderlerine askerî ve güvenlik desteği verdiği iddia ediliyor. Hakkınızda böyle suçlamalar var, bunlara ne diyorsunuz?
İstedikleri kadar suçlasınlar. Onlar böyle asılsız suçlamalarda bulunurlar ancak. Bir yıldır Suriye’de Esad rejimini yıkmak istiyorlar, ama bir yere varamadılar. Suriye konusunda belirleyici olan halk iradesi ve yönetimdir. İran-Suriye ilişkilerini zedelemek için ortaya atılan bu yalanları ve medyatik aldatmacaları kabul etmiyoruz.
Yani siz Devrim Muhafızları Ordusu’nun Suriye’deki varlığını açıkça inkâr ediyorsunuz?
Evet, kesinlikle.
Suriye’de kaçırılan 48 İran vatandaşının devrim muhafızı oldukları söyleniyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Bu da üzerinde konuşmamız gereken başka bir konu. Bakınız, günümüz dünyasında var olan üzücü şeylerden bir tanesi de masum sivillerin kaçırılmasıdır. Suriye genel olarak ve dinî turizm açısından turistik bir ülkedir; kutsal mekânlara, dinî merkezlere sahip bir ülke. İranlılar genellikle bu kutsal mekânları ziyaret etmek amacıyla Suriye’ye gitmektedirler. Dolayısıyla, İranlı ziyaretçileri pusuda bekleyenler Suriye halkı değil, bu tarz suçları işleyen oradaki terörist gruplardır. Hiçbir akıllı insan böyle bir suça razı olmaz. Bu apaçık bir suçtur ve bu suçu himaye eden taraflar suç ortağıdır.
Muhalifler arası müzakereleri destekliyor musunuz? İran’ın muhalifler arasında, özelikle Müslüman Kardeşler ile Suriye yönetimi arasında diyalog kurmak gibi bir projesi var mı? Böyle bir şeyi destekler mi?
Elbette. Biz Suriye’de tek çözüm yolunun bu olduğunu söylüyoruz. Bir yıl öncesinden beri bu konuda dostlarımızla görüştük, mesaj gönderdik. Silahın ve kan dökücülüğün önüne geçin dedik. Bütün Suriyeli gruplar müzakere masasına otursun ve Suriye’yi tekrar eski huzuruna kavuşturmak için çözüm yolu arasınlar, dedik. Bu, Suriye halkına taleplerini gerçekleştirme fırsatı verir.
Müzakere hâlâ mümkün mü?
Biz hâlâ mümkün olduğuna inanıyoruz. Geç olduğu doğru, ama hâlâ bir şans var.
Müslüman Kardeşler bölgede, özellikle Mısır’da güçlendi. Hüsnü Mübarek döneminde İran-Mısır ilişkileri iyi değildi. Muhammed Mursi’nin işbaşına gelmesiyle İran, Tahran-Kahire ilişkilerinde ciddi bir değişikliğe gitmeyi düşünüyor mu?
Camp David Sözleşmesi’nden sonra biz Kahire ile bütün diplomatik ilişkilerimizi kestik. Bizim açımızdan Hüsnü Mübarek rejimi diktatör bir rejimdi, özellikle de Siyonist düşmanla barış imzaladıktan sonra. Müslüman Kardeşlere gelince; biz dinî bir hareket olarak Müslüman Kardeşleri onlarca yıl öncesinden beri biliyor, saygı duyuyoruz. Biz en başta Mısır halkının iradesine saygılıyız. Mısır halkı İslam medeniyetinde önemli bir yere sahiptir. Mısır halkının seçimi herkes açısından muhteremdir. Mısır halkının belirleyici olma fırsatını yakalamasından dolayı mutluyuz. Bu durumun iki ülke ilişkilerine yeni ufuklar kazandıracağına inanıyoruz.
İran İslam Cumhuriyeti, Mısır Müslüman Kardeşleri ile ikili ilişkiler ve bölgesel ilişkiler bağlamında neler yapabilir? Mısır’ın ve İran’ın dünya sorunlarıyla, ezcümle Suriye sorunuyla ilgili ortak proje ortaya koyması mümkün mü?
Tabii ki, biz de böyle bir düşünceye sahibiz. Birinci dayanak noktamız Mısır, Tunus ve diğer ülkelerde şahit olduğumuz İslamî uyanış hareketidir. İslami uyanış, İslam ülkeleri arasında ortak çalışma alanlarını artıracak önemli bir fırsattır. İran, Irak, Türkiye, Mısır ve Lübnan gibi bölge ülkelerinin birbirlerine yakınlaşmalarının Siyonist düşmanı endişelendirdiğini düşünüyoruz. Bu yüzden de ısrarla işbirliği ve yakınlaşma üzerinde duruyoruz. Böylelikle İslamî ve bölgesel kutup, bölgesel ve küresel gelişmelerde daha etkili olacaktır. Böyle bir kutup oluşursa siyasî ve ekonomik alanda oldukça önemli bir yer tutacaktır.
Aylardır Amerika ve İsrail’in İran’a olası saldırısından söz ediliyor. Ayrıca Amerika’nın Fars Körfezi ülkelerindeki üslerini güçlendirdiği iddia ediliyor. İran kaygılanıyor mu? Veya önümüzdeki aylarda Amerika veya İsrail’in İran’a saldırması ihtimali üzerinde duruyor musunuz?
Bakınız iki mesele var. Güçlü ve muktedir bir güç olarak biz her türlü olası tehdide karşı hazır olmak zorundayız. Biz bütün gücümüzü saldırıları savuşturmak için seferber ediyoruz. Fakat düşmanın bunu düşünebilecek kapasiteden yoksun olduğunu görüyorsunuz. Siyonist düşman Lübnan’da ve Filistin’de art arda tokat yedi. Bu iki zafer Lübnan’da ve bölgede mukavemet tarihinde aydınlık bir sayfa açtı.
Filistin direnişiyle şu andaki ilişkileriniz nasıl?
Çok iyi. Biz Hamas’ın İslam dünyasının önemli potansiyellerinden biri olduğuna inanıyor ve işbirliği yapıyoruz. İsrail, Gazze şeridine saldırdığında her Müslümanın Filistin’deki kahraman direnişi desteklemesini umut ediyorduk. Biz Suriye ile, mukavemet hareketleriyle ve Hamas’la iyi ilişkilere sahibiz. Hamas liderleri bizim gerçek dostlarımızdır.
Rusya, Suriye konusunda tavır değişikliğine gider mi?
İran ve Rusya iki komşu ülke, tarihsel bağları var. Yaptığımız görüşmelerde Rus dostlarımızın, gayrimeşru yöntemlere başvurarak, silahı ve terörizmi destekleyerek hiçbir tarafın kendi isteğini başkasına zorla benimsetme hakkına sahip olmadığının bilincinde oldukları gördük. Onların bu düşünceye ve duyguya sahip olduklarını biliyoruz. Rusya’nın Suriye tavrı konusuna gelince; bugüne kadar herhangi bir değişim olmadı. İlkeli bir tavrı var. Rusya, Suriye’ye silah gönderilmesine ve anti demokratik yöntemlere başvurulmasına karşı.
İran nükleer dosyasına gelirsek, müzakerelerin ilerlemesine engel olan şey ne? İran tam olarak ne istiyor?
Gazetelerde defalarca ifade ettik, asıl mesele İran’ın nükleer enerji elde etme meselesi değil, mesele çok daha başka ve çok açık. İran, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Anlaşma’yı (NPT) imzalamıştır ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu üyesidir. Uluslararası gözlemcilerin güvenini kazanmıştır. İran bütün kurallara uymuştur. Barışçıl olmayan bir amaçla hiçbir faaliyette bulunmamaktadır. Peki, sorun nerede? Daha önce de defalarca söylediğim gibi onlar bizim böyle bir ileri teknolojiye sahip olmamız istemiyorlar. Bir İngiliz milletvekili bana, sizin böyle bir teknolojiye sahip olmamanız gerekir, dedi. Başka bir platformda sorunun nükleer enerji sorunu olmadığını, asıl sorunun bizim Lübnan’ı ve Filistin’i desteklememiz olduğu ifade ettiler. Onlar bu düşüncelerini açıkça veya dolaylı yoldan defalarca dile getirdiler. Halkımız barışçıl amaçlı nükleer enerji elde etmenin meşru bir hak olduğuna inanıyor. Her ulus nükleer enerji üreten ve kullanan bir ülkeye sahip olma hakkına sahiptir. Biz, İran İslam Cumhuriyeti’nin barışçıl amaçlı nükleer enerji hakkını savunmasının Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na üye bütün ülkelerin haklarını savunmak anlamına geldiğini inanıyoruz. Öte yandan bu, İslam ümmetinin ilerlemesi anlamına da gelmektedir.
Lübnan Hizbullah’ını desteklediğinizi biliyoruz. Hizbullah-İran ilişkilerini geri adım atmanın asla söz konusu olmadığı bir stratejik ilişki sayabilir miyiz?
Ben bu ilişkinin stratejik olmanın ötesinde bir ilişki olduğuna inanıyorum. Köklü ve itikadi bir ilişkidir. Biz zulümle, işgalcilerle ve saldırganlarla mücadele etmemiz gerektiğine kesinkes inanıyoruz. İşgallerine meşruiyet kazandırmak isteyenlerin asla görmezden gelinmemesi gerektiğine inanıyoruz. Bu bakımdan Lübnan mukavemeti ve Filistin direnişi ile stratejik olmanın çok ötesinde ilişkilere sahibiz.