کارگر

کارگر

 İran Füzeleri Amerikan Savaş Gemilerini Nasıl Hedefleyecek / Kıyam Füzesinin Atmosferden Çıkışını Gösteren Yeni Görüntü

Medyaşafak haber portalının Raja News'ten aktardığı habere göre Fars Körfezi’nde Amerikan’ın bölgeye gönderdiği uçak gemileriyle tırmanan gerilim, geçtiğimiz günlerde Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait bir kayığa ateş açılması ve kayıkta bulunanların bir kısmının yaralanması bir kısmının ise hayatını kaybetmesiyle yeni bir sürece girdi. Bütün bu gelişmeler şu soruyu akla getirdi: Amerikan Hava Kuvvetleri dünyanın en güçlü hava kuvvetleri sayılırken ve Avrupa Birliği Hava Kuvvetleri dahi Amerika’nınkiyle boy ölçüşemezken, İran, başta Fars Körfezi’nde ve Hürmüz Boğazı’nda olmak üzere Amerika’ya karşı koyabileceğini nasıl iddia ediyor?

Raja Haber Ajansı tarafından hazırlanan belgeselde yer alan görüntüler bu soruya cevap niteliği taşıyor. İran askerî güçleri tarafından düşman karargâhlarına benzetilerek hazırlanan karargâhların ve Kıyam Füzesi’nin atmosferden çıkışını gösteren gerçek görüntülerin yer aldığı bu belgesel, sınır ötesi tehditlere karşı koymada İran’ın füze gücüne dair gerçekleri gözler önüne seriyor.

Uzun, kısa ve orta menzilli füzelerin ateşlenmesi yeni bir şey değil; nitekim daha önce bu füzeler Peygamber-i Azam-1 ve Peygamber-i Azam-2 tatbikatlarında başarıyla test edilmişti. Devrim Muhafızları Ordusu’nun son füze tatbikatını önceki tatbikatlardan farklı kılan şey, bu tatbikatta sınır ötesi ülkelerin karargâhlarına benzetilen karargâhların inşa edilmiş olması. Bire bir ölçülerine göre hazırlanan ve düşman karargâhlarını en ince detaylarına kadar gösteren bu karargâhlar, İran’ın düşman karargâhlarını görmeden gözlemleme gücüne sahip olduğu anlamına geliyor.

Buna göre, saldırganların gafil avlaması diye bir şey söz konusu olmayacak. Bütün Amerikan karargâhları İran’ın karşı saldırılarına açık hale gelmiş durumda. Bu, çok sayıda sıvı yakıtlı roketin dağınık bir biçimde hedefleri nişan alabileceği ve insansız hava araçlarının bu karargâhların göğünde sürekli olarak uçuşlarını gerçekleştirecekleri anlamına geliyor. Dolayısıyla daha ilk çatışmada füzeler bu karargâhların üzerine yağmur gibi yağacaktır. 

Peki, İran düşmanın füze kalkanını nasıl aşacak?

Füze kalkanı şu ana kadar hiç test edilmedi. Bu nedenle bu sistemin başarılı olduğuna dair elde herhangi bir bilgi yok. Fakat İran’ın göndereceği çok sayıdaki kısa menzilli füze, koruma kalkanını oyalarken, yüksek tahrip gücüne sahip uzun menzilli balistik füzeler, atmosferden çıktıktan sonra düşman hedeflerinin üzerine başarılı bir dalış gerçekleştirebilir.

Pist üzerinde havalanmayı bekleyen uçakları rahatlıkla etkisiz hale getirebilecek bu füzeler yüksek tahrip gücüne sahip. Hem katı hem de sıvı yakıtla çalışabilen bu güdümlü füzeler, aynı anda bütün Amerikan karargâhlarını hedef alabilecekler.

 

Belirterek başlayalım. Amerika en az zahmet harcayarak, elde ettiği tek ülke, Türkiye’dir. Buna savaşsız Amerikan zaferi diyebiliriz.

Amerika bizi teslim alınca, bizden istedikleri bitecek sananlar, özellikle Kemalizm’den kopup sosyal demokrat olanlar için, Libya ve Suriye sürpriz olmuştur. Amerika’nın eskiden kendisinin yürüttüğü örtülü savaşları, mevcut siyasi iktidar eli yürütülmesini istemektedir.

Yani “uşaklık ettik, artık biraz rahat edelim” dediğinizde, Amerika yeni talepler ile gene geliyor. Yoksa sıcak para durur, diyor.

ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clington Ortadoğu ziyaretine çıktı. Nede olsa, BOP Projesinin asıl sahibi olması hasebiyle, projenin son durumunu yerinde incelemek üzere denetlemeler yapıyor.

Mısır ve İsrail’e gitti. Davut’un oğlu ile “cak yapmaya” gelirdi ama bakalım.

Mısır’da devlet başkanlığı koltuğuna oturttukları, Müslüman Kardeşler örgütünün üyesi, Muhammet Mursi ile görüştü.

Ona dedi ki, İsrail ile Mısır arasında yapılan Camp Daved anlaşmasına sadık kal. Yoksa, yoksa para yardımı yapmayız.

Clington, İsrail’de, Simon Perez ile öpüştükten sonra, “Amerika tüm imkânlarını İran’ı engellemek için kullanacaktır” dedi.

Bu arada, Rus Dışişleri Bakanı Lavrof, Hilary Clington’un Rusya ve Çin için “Rusya ve Çin bedel ödemelidir.” İfadesini değerlendirdi. Clington için “edepsiz kadın” dedi. (Mafyalaşan Amerika diplomasisi için bu yakıştırma az bile)

“İran teslim olur mu” başlığına dönersek.

İran’a uygulanan ve gittikçe daraltılan petrol ambargosu sonuç verir mi? İran’da ikilik yaratabilir mi? İran’da Suriye’deki gibi örtülü savaş yürütülebilir mi?

Bu soruların hepsinin cevabının “hayır” olduğunu yaşayarak anladık. Zaten Amerika İran’da örtülü savaş yürütemediği için, yıllardır İran’ı ele geçiremedi.

Ele geçirmek, ne demek? Kendi finans sitemini İran’a kabul ettirmek demektir. Aslında bu ele geçirme işine, demokrasi götürmek diyor. İran’a demokrasi götüremedi.

Peki de, İran neden bu kadar dayanıklıdır? Ve Amerika’ya biat etmemiştir.

Teslim olmamıştır da, aç mı, açık mı kalmıştır?

Nasıl olmuştur da, İran’ın düzen ve intizamına müdahale edilmesine bu kadar yüksek direnç gösterebiliyor?

Biz Kandil Dağına müdahale etmek için ABD’nin iznini almaya çalışırken, İran Hürmüz Boğazını kapatmaktan söz edebiliyor?

Söyleyelim.

İran’da NATO yok. NATO’ya bağlı, hükümetleri denetleyen, gizli Süper NATO, yani Gladyo yok.

İran’da Gümrük Birliği yok. Avrupa Birliği yok. İMF yok. Dünya Bankası yok.

Her şeyden daha önemlisi, İran Devletinin başında RTE, Gül, Arınç yok.

Bağımsızlığın nimetlerini sıralayalım.

İran üçüncü nesil uçak üretmiştir.(Türkiye’ye, yerli otosunu yapmaya izin vermiyorlar.)

İran ABD’ye AİDS ilaçları satıyor. Bizim ilaç sanayimizi berhava ettiler.

İran füze üretmektedir. Amerika bize füze projesi vermemektedir.

İran ülkesindeki PEJAK’ı (İran PKK’sı) tamamen temizlemiştir.

Bizde ise, Beşir Atalay’ın dediği gibi; Amerika PKK meselesinin başından beri içindedir.

Türkiye’de muhalefeti de, iktidarı da Amerika belirlediği için, İran’ın yaptıklarının hiçbirini Türkiye yapamaz.

Bağımsızlık aştır, vatandır, teknolojidir, birliktir.

Önce bağımsızlık.

 İran İslam Cumhuriyeti Uzay teknolojisini Geliştirme Merkezi Başkanı Seyyid Mehdi Farahi, şu anda uzay alanında 20 üniversite ile 200 merkezin faaliyet gösterdiğini ve bu alanda 500’den fazla kişinin de çalıştığını belirtti.

Basın mensuplarına konuşan Başkan “hava ve uzay alanında en önemli altyapılardan biri referans laboratuarlarıdır. Uyduların yörüngelerinin değişmesi için küçük motorlar ve mikro motorlar gereklidir öte yandan bunları test yapmak için de özel laboratuarlara ve araç gereçlere ihtiyaç var. Bu laboratuarlar da Terbiyet-i Müderris’te tasarlandı” dedi.

 İran İslam Cumhuriyeti Kimya Mühendisliği ve Kimya Derneği Başkanı Muhammed Rıza Ümidha, İran’ın kimya alanında dünyada 14. sırada yer aldığını, bunun da bu alandaki bilimsel kapasiteyi ve yüksek eğitim düzeyini gösterdiğini belirtti.

Ümidha “ülkedeki mevcut kapasitenin toplanması gerekiyor. Bu da söz konusu derneğin görevidir. Ancak ne yazık ki Kimya Derneği diğer dernekler gibi gerçek konumuna henüz ulaşamadı. Bu amaca ulaşmak için bazı temel hedefleri izlemesi gerekiyor” dedi.

İran Genelkurmay Başkanı General Hasan Firuzabadi, Hürmüz Boğazı’nı kapatma planının uygulanmaya hazır olduğunu açıkladı.

 Fars haber ajansının bildirdiğine göre İran Genelkurmay Başkanı General Hasan Firuzabadi, Devrim Muhafızları Ordusu Deniz Kuvetleri komutanlarının katıldığı yıllık toplantıda gazetecilerin sorularını cevapladı.

Bir gazetecinin Batılıların “İran Hürmüz Boğazı’nı kapatamaz” şeklindeki açıklamalarını hatırlatması üzerine General Hasan Firuzabadi, “Onlar bizim blöf yaptığımızı söyleyerek kendilerini avutuyorlar. Biz ille de Hürmüz Boğazı’nı kapatma derdinde değiliz; ama kapatma planımız hazır ve bu plan son derece akıllıca ve rasyoneldir” dedi.

İran silahlı kuvvetlerinin her konu için planlamasını yaptığını; ancak bu planın uygulanma kararının Silahlı Kuvvetler Genel Komutanı tarafından verileceğini belirten İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi, “Hürmüz Boğazı’nın kapatılması planının uygulanması kararı Silahlı Kuvvetler Genel Komutanının yetkisindedir Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi de onunla istişare etmektedir” dedi.

Amerikan New York Times gazetesi, CIA ajanlarının Türkiye sınırında gizli operasyonlar sürdürdüğünü yazdı.

Gazeteye göre, CIA ajanları, Türkiye-Suriye sınırında, rejim karşıtı silahlı grupları silahlandırarak operasyonları yönetiyor.

CIA tarafından silahlandırılan grupların eylem yapmak üzere Suriye’ye gönderildiğini yazan gazete, gruplara otomatik silah, RPG, havan topu, mühimmat ve anti-tank roketleri verildiğini, bu silahların El kaide mensuplarının eline düşmemesine özen gösterdiğini yazıyor.

Gazete,, CIA’nın Suriye’deki silahlı gruplarla ilişkilerini artırdığını, Suriye askeri üsleri ve ordu birliklerinin bulunduğu bölgelerin tespit edilmesi için silahlı grupları özel radar sistemleri ile donattıklarını, ayrıca silahlı gruplar için bir istihbarat sistemi kurduklarını yazıyor.

Gazete ayrıca ABD Genelkurmay Başkanı General Martin E. Dempsey’in, Amerikan kongresinde yaptığı konuşmada, senatörlere, Amerika’nın uçuşa yasak bölge oluşturma ve Suriye ordusunun havadan gözetleme noktasında çalıştığını söylediğini aktarıyor.

Martin E. Dempsey, Amerika’nın Suriye’ye müdahale için hazırlıklarını tamamladığını ve Beyaz Saray yönetiminden emir beklediklerini açıklamıştı.

 

 İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, Suriye krizinin en kısa zamanda çözülmesi için İran’ın Suriye devleti ve muhaliflerine Tahran’da ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu bildirdi.

MHA'nın el Alem kanalına dayandırdığı habere göre, Ali Ekber Salihi, Suriye krizinin en kısa zamanda çözülmesi için İran’ın Suriye devleti ve muhaliflerine Tahran’da ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu bildirdi.

El Alem kanalına konuşan Salihi, Suriye devleti ve muhalifleri arasında diyalog sağlamak amacıyla İran İslam Cumhuriyei’nin muhaliflere ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu söyledi.

Salihi, İran, BM ve bölge ülkeleri arasında işbirliği oluşturulmasıyla Suriye krizinin çözülmesini ümit etti.

Kofi Annan’ın en son Tahran ziyaretine işaret eden Ali Ekber Salihi, hassas olan Suriye krizinin başta bölge için olmak üzere tüm dünya için önemli olduğunu, Suriye krizinin çözülmesi için doğru bir karar alınmadığı takdirde bu krizin bütün bölgeyi saracağını ve onun menfi etkisi bütün dünyaya sıçracağını vurguladı.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, “Bu itibarla Kofi Anan ile geniş bir şekilde istişarede bulunduk. 6 maddelik önerisi ve diğer önerileri gibi Kofi Annan iyi öneriler vermiştir”diye konuştu.

 

 Amerikalı Emekli Donanma Komutanı ve ABD’nin Bahreyn’deki 5. Filosunun eski operasyon başkanı Christopher Harmer, MinnPost isimli haber sitesinin aktardığına göre “Radara yakalanmayan mini İran denizaltıları bizler için büyük problem” şeklinde konuştu. 

Emekli Amiral “Bunlar bizim için büyük problem zira İranlılar takip edilmesi çok güç olan bu denizaltıları Fars Körfezi ve Arap Denizi boyunca dağıtabilirler” dedi.

 Harmer, Amerikan donanmasının Sovyet döneminden kalma büyük nükleer denizaltıları takip etmeye alıştığını ve İran’ın da bunu iyi bildiğini kaydetti ve ekledi “Sığ sulardaki küçük denizaltıları takip etmek çok daha zor zira küçüldükçe sesleri de azalıyor.”

 

 

İslam Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı, bölge dışı ülkelerle savaş çıkma ihtimali olmadığını ifade ederek "İran’ın hayati ve milli menfaatleri tehdit edilmediği sürece" herkes güvende olacağını bildirdi.

İran ve bölge dışı düşmanlar arasında muhtemel bir savaşın çıkması hususunda MHA muhabirine röporaj veren Tuğgeneral Ali Fedevi, bölgede savaşın çıkması batılıların ahmaklığına bağlı olduğunu ifade etti.

Bugünkü şartlarda batılıların İran ile savaşa girmesinin ihtimali düşük olduğunu dile getiren Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı Fedevi, "İran’ın her çeşit askeri seçeneğe karşı hazır" olduğunu bildirdi.

Fedevi, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kaptma kapasi ve gücüne sahip olduğunu vurgulayarak, “Ülkemzin milli ve hayati menfaatleri tehdit edilmediği sürece herkes güvende olacaktır. Bu güvenlik ABD tarafından zarar görüldüğü anda hiçkimde güvende olmayacaktır”dedi.

Savaş kaidelerini Fars Körfezi’nde İran tarif edeceğini belirten İslam Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı, bu tarifin dünya normlarından farklı olarak Allah ve görev ekseninde olduğunu kaydetti.

İran Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Ali Fedevi, Basra Körfezi’ne gelen yeni ABD gemilerinin İran’ın uyarılarına uyumamaları durumunda “kötü sonuçlarına” katlanmak mecburiyetinde kalacaklarını söyledi

Tuğamiral Fedevi, "İran’ın güvenliğinin tehdit edilmesi durumunda Hürmüz Boğaz’ından bir damla petrol geçişine izin vermeyeceklerini " ifade etti.

İran’ın tam şekilde Hürmüz Boğazı’nı kapatma kabiliyetine sahip olduğunu söyleyen İranlı komutan, “Hayati çıkarlarımız ve milli güvenliğimiz sağlandığı ve dikkate alındığı sürece bölge, herkes için güvenlikli olacak ancak İran’ın güvenliği tehlikeye girerse o zaman kimse güvende olmayacak” ifadesini kullandı.

Tuğamiral Fedevi, Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nda İran ve bölge dışı ülkeler arasında çatışma yaşanması olasılığı ile ilgili soruya karşılık, “Çatışma çıkması Batılı ülkelerin ‘ahmaklığına’ bağlıdır. İran olarak aralarında askeri seçeneğin de bulunduğu her türlü seçeneğe karşı hazırlıklıyız ” yanıtını verdi.

“KÖTÜ SONUÇLARINA KATLANIRLAR”

ABD’ye ait yeni savaş gemilerinin Basra Körfezi’ne gelmesini “doğal” bir olay olarak değerlendiren İranlı komutan, “ABD savaş gemileri, Basra Körfezi’ne girip çıkıyor. Bunlar olağan şeyler. "Buradaki ABD gemileri, İran’ın uyarılarına dikkat ediyor ancak uluslararası kurallara ve İran Devrim Muhafızları’nın uyarılarına uymazlarsa çok kötü olacak sonuçlarını katlanırlar” diye konuştu.

 

Pazar, 15 Temmuz 2012 08:07

RAMAZAN YAĞMURU

Ramazan ayı… Şehrullah… Oruç günleri…

Mü’minler için ne anlam ifade ediyor?

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Ta ki korunasınız.” (Bakara-183)

“O Ramazan ayı ki, Kur’an onda indirilmiştir…” (Bakara-185)

Ramazan kelimesi sözlükte şu manaları içermektedir: Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur; güneşin hareretinin şiddetinden kızgın yerde yalın ayak yürümek ve yanmak; kılıcın iki taş arasına konulup, keskinleştirmek için dövülmesi, bir de Allah’ın güzel isimlerinden bir isim…

Ramazan orucu; arınma, bilenme ve korunma eylemi olarak mü’minlerin hayatına yansıyor.

Ramazan yağmuru; kirlerden ve kirlilerden arınma mevsimi… Cahiliyenin kokuşmuş ve kirli havasından kurtulup vahyin iklimini soluma seferi… Kirli işleri ve kirli hesapları kapatma kararı… Kirli ellerin, çirkin işlerde gösterdikleri cesarete, karşı koyabilme yürekliliği…

Ruhlardaki çölleşme, yüreklerdeki çoraklaşma bu yağmura muhtaç… Kir, kin, küf, pas… Çürüyen bir toplum… İnsanlık bu yağmurla ne zaman buluşacak?

Ramazan yağmuru ile başlayan bir temizlik harekatı… Temizleme ameliyesi… Temizlenme eylemi… Önce kendimizden başlayarak… Bu yağmura gözyaşlarımızın iştirakini sağlayarak bilenme, arınma, direnme disiplinine dahil olmak durumundayız.

Ramazan ateşi… İştah, şehvet, heva, hırs ateşlerini etkisizleştirecek oruç ateşi… Yüreklere bu ateş düşmeden öteler ötesi ile iletişim kurulabilir mi? İslami yaşam, “avuçta tutulan kor ateş” değil miydi? Bu “ateş”e razı olanlar, sebat edenler ancak ebedi ateşten kurtulacak ve kazanacak. Oruç, fıtratta gizli olan dinamikleri harekete geçirip, ateşlemektir.

Ramazan, bilenmektir… Şirke, zulme, münkere karşı duyarlılığın, teyakkuzun uç noktası… Mücadele ruhu ile müzeyyen ve mücehhez olmak… Derunî bir donanım, kalbi bir tekâmüldür…

Hz. Meryem kamuoyunun itham, iftira ve fitnesini “sükut orucu” ile karşılıyordu. Bu bir tavır alıştır.

“Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen: ‘Ben Rahman’a oruç adadım, onun için bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.’de” (Meryem-26)

 Oruç bir seferdir, Ramazan seferberliği… Süfliden, ulviye… Faniden Baki’ye… Kasvetten haşyete… Rabbani bir yakınlaşma zeminidir oruç… Takarrubu İlahi…. Rabbe yakın durmak… O’nunla beraber olmanın hazzını tatmak… İradi ve bilinçli bir beraberlik…

Oruçla hayata müdahil olmak… Yaşamdaki sıradanlaşmaya, yabancılaşmaya, savrulmaya karşı duyarlılık ve sorumluluk yenilenmesi… Rutin dışı bir çıkış… İçsel bir inkişaf… Aşkın bir atılım… İçkin bir miraç…

Bireysel ve toplumsal yıkım ve yok oluş karşısında ihyâ ve inşâ çabası… Ayılma ve arınma günleri… Günü birlik gel-gitlerin kargaşasından “Hesap Günü”nün ciddiyetine yönelmek…

Ramazan mektebinin müntesip ve müdavimleri olarak hayatı programlamak sorumluluğu altındayız. Kişilik gelişimi, kimlik kazanımı, kalite ve hizmet atılımı için “tekamül dersleri”dir oruç günleri…

Ramazan günlerimize ve gündemlerimize neler yükledik? Bu Ramazan, geçen ömrümüz için bir “telafi sınavı” olamaz mı? Yoksa bu Ramazan günleri de kafadarların, yarenlik için “şu iftar senin, bu ziyafet benim” mantığı ile kafalarına göre takılma alışkanlığı ile mi devam edecek?

Oruç ile soluklanmak… Toplumsal kırılmalar, ruhsal bunalımlar, ahlaki çürümeler karşısında bir Ramazan nefesi… Bir soluk vahiy ile dirilmek…

“Kulluk”ta derinleşme… İslami yaşam düzeyini geliştirme cehdi… Kulluğa çeki-düzen verme becerisi… İşte oruç tüm bunları içeriyor ve öneriyor:“Oruç bir kalkandır”

Orucun korumasına girmek… Korkular, kuşkular, kaygılar karşısında korunma… Kaygan zeminde ayakları sağlamlaştırma, adımları hızlandırma çabası… Bu açıdan bugünler “kulluk kalitemizi” test edebilme fırsatını bize veriyor.

Oruç aynı zamanda “irade”nin bağımlılıklardan, zaafiyetlerden, acziyetlerden sıyrılma ve özgürleşme eylemidir. Rabbin rızası ile buluşmak için bir irade ortaya koymaktır. Sonuçta hedeflenen ise; Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmak… O’nun izzeti ile izzetlenmek… Nuru ile nurlanmak… Allah’ın boyası ile daha bir güzel boyanmak arzusu…

Ramazan’ın rahmetini yaşamın her anına taşımak gerekiyor... Yılın tamamını hatta bir ömrü ramazanlaştırmak… Hayatı Ramazan duyarlılığı, Kur’an bilinci ile kucaklamak…

Oruç, korunmamız ve sıhhat bulmamız için bize önerilen bir tebdil-i havadır… Dünyanın kirlilik ve çirkinliklerinden sağlıklı ve sahici bir yaşam için hava değişimi… Onbir ayın kasvet, gaflet ve ataletinden sıyrılmak ve soluklanmak için hayati bir fırsat…

İşte kavuştuğumuz Ramazan iklimi… Tutmakta olduğumuz oruç bizi nereye taşıyacak? Kiminle buluşturacak? Kur’an ve Rasul(sav)’e yakın olma günlerinde biz nerede duruyoruz? Kitab’la barışık, Nebi(as) ile tanışık olma mevsiminde hayatımızın seyrinden haber verebilir miyiz?

Bugünler, Kur’an okumalarımıza bir nitelik, bir derinlik kazandırma zamanı… Kitab’ın yüzeyinde gezinmekten öte özüne inmek.. Kitab’la aramızdaki soğukluğa son vermek… Kur’an sanki şimdi bize yeni iniyormuş gibi, bir heyecan ve merakla ona yönelmek… Kitab’a yoğunlaşma ve vahiyle yoğrulma fırsatı önümüzde… Rasul(sav) ile belki de farkında olmaksızın aramızda oluşan mesafeyi kapatmaya çalışmak… Kitap ve Rasul’ün ciddi ve samimi takipçisi ve tâbisi olmak…

Önder ve örnek olan Rasul(sav)’ün Ramazan örnekliği nasıldı?

Orucu, infakı, teravihi, tilaveti, itikafı, istiğfarı, ihsan ve ihlası ile ashabını nasıl bir ufka hazırlıyordu? Hayatın geçici lezzetlerinden hangi ulvi değerlere kanatlandırıyordu? Nasıl bir toplumsal model sunuyordu? Bu soruların en net cevabını Asrı Saadet Ramazanında bulabiliriz… Şimdi bunu yakalamak durumundayız…

Dünyevileşmenin, bireyselleşmenin, bencilleşmenin tüm olumsuzluklarına karşın oruç kalkanı… Ramazan düzen ve düzeyi … Bir hamle ayı… Moral ve güven günleri…

Oruçla birlikte bir rüzgar estirebilmek… Cesaret, muhabbet, vahdet aşılayacak bir meltem… Rehavet, gaflet ve zilleti kıracak bir nefha… Psikolojik yılgınlığı, yorgunluğu yenecek bir özgüven ve azim…

Ramazan paylaşmaktır…

Bugünlerde soframızı kimlere açmayı düşünüyoruz?

Hangi kapılara gitmeyi tasarlıyoruz? Ramazan ayı ziyaret listemizde kaç garibanın ismi var? Öksüzlerin, yetimlerin, yoksulların başını okşamaya vaktimiz olacak mı? Elimiz uzanacak mı onlara?

Teravih namazı için, cami tercihimiz hangi kıstaslara göre olacak? En hızlı namaz kıldırma rekoru, bu yıl hangi cami görevlisinde? Bir saat yol gidip, camiden on dakika erken çıkmak için, zamandan tasarruf etmeye kararlı gibiyiz…

Sadaka-i fıtrımızı hangi limit üzerinden hesaplamayı düşünüyoruz? Arpa ekmeği yememiş olsak bile fitreyi arpa üzerinden hesaplamak, bize daha ekonomik gelmiyor mu?

Ramazan, festival, fuar, şölen, şenlik ve şamatasını aşıpta gerçekten Ramazan’a ulaşabilsek!.. Kendimizle yüzleşebilsek!

Biz neyin peşindeyiz? Ramazan keyfiyetinin mi, yoksa keyfinin mi? Gerçekten hangisini önemsiyoruz?

Allah Rasulu (sav) uyarıyor:

“Gerçekten şeytan ademoğlunun damarlarında dolaşır. Onun için açlıkla onun dolaşım kanallarını daraltın, sıkıştırın.”

 Yine buyuruyor ki:

 “Ramazanda şeytanlar zincire vurulur.” Ya şeytanların zincirini çözenler biz olursak? Peki ya şeytanlaşanlara ne demeli? Tuttuğumuz oruç bizi dizginlemiyorsa, kime, ne diyebiliriz? “Haksızlık karşısında suskun duranlar” yoksa “sükut orucu”na mı niyetlendiler? Şeytanlara alkış tutanlar, saygılarını sunanlar üstelik saim olanlar, kimden sevap umuyorlar dersiniz?

Oruç tutanlar, az mı, çok mu? Bilemiyorum, ancak oruca niyetlenip de aç kalanlar ne kadar da çok!

Kendimize soracak mıyız?

Ramazanın başlangıcındaki “ben” ile bitimindeki “ben” arasında bir değişim ve gelişim görebiliyor muyuz?

Ramazan yağmuru ile beslenecek, tevbe, tevhid, takva ekseninde oluşacak bir ıslah ve ihya mı yoksa ye’s ve yıkımı alın yazgısı görme yanılgısı mı?

Görünen nedir?

Yoksa umutlar bir başka Ramazana mı?