کارگر

کارگر

Salı, 03 Temmuz 2012 13:31

İmam Hamaney: Namazın Esrarı

Namaz ve dua; İnsanın kendini bulmak ve kendini yetiştirmek için, bütün iyi­lik ve güzelliklerin kaynağı, yaratıcı Allah ile kısa bir sohbet, irtibat ve ondan sürekli feyiz isteme progra­mıdır.

Namaz, dertli, yoğun ve bezgin kalplerin sakinleşti­ri­cisi, teselli vericisi, iç huzur ve ruh aydınlığının esası­dır. Tüm kötülük ve çirkinlikleri reddetmek tüm gü­zellik ve iyilikleri elde etmek için, hile ve riyadan uzak samimi bir halde antlaşma, harekete geçme sebebi, hazırlık ve iradedir.

 

Neden namaz farzların en önemlisi ve üstünü ola­rak bilindi? Neden namaz dinin temeli ve esası olarak kabul edildi? Neden namaz olmaksızın hiç bir amel ka­bul edilmez? Acaba namazda ne gibi bir olağanüs­tülük gizlidir?

Namazı çeşitli yönleri ve boyutlarıyla araştırabilir ve değerlendirebiliriz. Başlangıçta İslami dünya görü­şünde temel olarak kabul edilen insanın yaratılış hede­fine kısaca işaret etmek gerekir.

İnsanın yaratılmış olduğuna ve bu yaratılışın kud­retli-hikmetli bir güç tarafından gerçekleştiğine inan­mak, onun yaratılmasında bir hedefin olduğu mana­sını ortaya koyar. İşte bu hedefi, nihai noktaya ulaş­mak için belli bir yolu kat ederek gösterilen çaba diye kabul edebiliriz. Yani yolu dikkatli bir plan ve be­lirli vesilelerle kat etmekle ve sonuçta nihai noktaya ulaşmak gerekir. Böylece o he­defe götüren yolu mutlaka tanımalı ve hedefi daima göz önünde tutmalı ki vaat edilen sonuca ulaşılsın.

Bu yolda adım atan birisi kesinlikle müstakim ha­re­ket etmeli, daima hedefi göz önünde bulundurmalı, sap­malar ve yersiz hareketler onu meşgul etmemeli, ha­reketin devamlılığı ve doğru yönelişin korunması için tayin edilmiş olan yol gösterici reh­berin Peygamber’in emirlerine itaatsizlik etmemelidir.

 

O hedef; insanın sonsuz tekamülü, yükselişi, Al­lah’a dönüşü, insandaki gizli kabiliyetlerin, enerjinin, iyi hasletlerin ortaya çıkarılması ve aynı zamanda bü­tün bunların; kendisine, insanlara, aleme iyilik yapma yolunda harekete geçirilmesidir.

İnsanı hedefine yaklaştıran amelleri işlemek, mana­sız zararlı davranışları terk etmek, insan hayatına anlam kazandırır ve hayatı­nın felsefesi olan bu yolda onu ileriye götü­rür. Aksi halde insanı hedefsiz ve anlamsız bir hayat beklemektedir.

Başka bir deyişle hayatı bir dershane ve laboratuar­ kabul edersek kainatın yaratıcısı-hayat vereni Al­lah’ın kanunları ve formülleri üzerinde amel edildiği zaman insan istenilen iyi neticeye ulaşabilir. Bunun için de bir yandan ilahi sünnetler ve yaratılış kanunları iyice tanı­malı ve hayatımızda tatbik etmeliyiz ve diğer bir yandan da bunu yapabilmek için kendisimizi iyi tanımalı, ihtiyaçlarımızı belirlemeli­yiz.

Bu insanın en büyük mesuliyeti ve görevidir. Öyle bir mesuliyet ki yalnızca onu yerine getirmekle insan bi­linci hareket ederek, başarılı olma gücünü elde ede­cektir. Aksi taktirde insan ya hareketsizdir ve ya bilinçsizdir ve sonuçta ise ister istemez başarılı olamayacak­tır.

Din insana hedef, yön, yol ve vesileyi belirtip açık­laya­rak, ona yolunu kat etmesinde ihtiyaç duyduğu yol azığını verir. Bu yolu kat edenler için yanlarında taşı­maları gereken en önemli azık “Allah’ı hatırlamak”tır.

İnsanın yücelmesi için güçlü kanaat rolünü oynayan istek, ümit ve güven de Allah’ı anmakla gerçekleşir. Allah’ı anmak bir yandan sonsuz güzellik ve kemale bağlanmak anlamına olan hedefi unutmamasını ve yönü kaybetmeksizin sürekli yolcunun kat etmesi gereken yol hakkında uyanık ve hassa olmasını sağlarken diğer yandan güven, neşe ve gönül rahat­lığı verir; onu bunalımdan, insanı boşuna uğraştıran şeylere aldanmaktan veya zorluklara karşı korkuya kapılmaktan korur.

Müslüman fert ve toplum İslam’ın gösterdiği bü­tün peygamberlerin (her türlü zorluklara göğüs gere­rek) davet ettiği yolda azim ve sebatla yürümesi Allah’ı unut­mamalarına bağlıdır. Böylece din çeşitli yollar ve vesilelerle Allah’ı ha­tırlamayı Müslümanların kalbinde daima canlı tutar.

İnsanın her yanını tamamen Allah’ı tanımakla sa­ran, onu kendisine gelmesini sağlayarak uyanık tutan, yön tayin edici bir levha gibi Allah yolunda yürüyenleri şaşırma ve sapmalardan koruyan, onları doğru yoldan ayırmayan, yaşamında bir an bile olsa gaflete düşmesine mani olan, Allah’ı anmakla dop­dolu amellerden birisidir namaz.

İnsan, kendisini saran karmakarışık, oyalayıcı dü­şünce­lerden kurtularak geçen zamanı ve hayatın hede­fini düşünme fırsatını genellikle bulamamaktadır. Gün­düzler geceye dönüyor, yepyeni günler doğuyor, haftalar ve aylar bütün hızıyla geçiyor, ama insan bir türlü hayatın başlangıç ve sonuna dikkatini çekemi­yor, geçen hayatın anlam veya boşluğunu fark edemiyor.

“Namaz” uyandırma zilidir. Gece ve gündüz tüm saat­lerin bir uyarıcısıdır. İnsana düzenli bir program su­narak gecesine ve gündüzüne derin bir anlam kazandırmakta ve insanın ge­çen zamanın hesabını yapmasını sağlamaktadır.

Oyalanma ve bilgisizlik içerisinde zamanın akıp gitme­sinden ve ömrünün boşa geçmesinden habersiz olan insana çağrıda bulunarak ona bir günün geçtiğini ve yeni bir günün başladığını hatırlatmakta, “faaliyete geçmelisin” demektedir. Çünkü öm­rün bir kısmı geçmiş, iyi amel yapma fırsatı elden çıkmıştır. Bu yüzden daha fazla çalışmak, ilerlemek gerek. İnsanın fırsatları kaçırmadan bu büyük hedefe ulaşması gerekir. Hedef büyüktür, fırsatı el­den çıkarmadan ona ulaşması gerekir.

 

BİR BAŞKA AÇIDAN NAMAZ

Maddi işlerin zorlukları altında sıkışma yüzünden he­defi unutmak doğaldır. Öte yandan hedefe ulaşmak için insanın üstlenmiş olduğu sorumluluğu her gün tekrar göz­den geçirmesi, aşağı yukarı imkansız bir iştir. Bu işin ehli olan birinden duyacak ise daha bir zor, tekrarlamak ise mümkün de­ğil­dir. Bunun yanı sıra insan, mutluluk ve­ren bu İslam mektebinin bütün istek ve ideallerinin tamamını araştırmak için yeterli zamana sahip değildir. Böyle bir fırsat hiç bir zaman ele geçmez. Ama bu mektebin temel ilkeleri kısa ve öz olarak “namaz” da vardır. Onda var olan dü­zenli, hesaplı sözler ve hareketler İslam’ın çizelgesidir.

Namazı, yön veriş ve içerik yönünden farklı olmalarına rağmen, bazı yönlerden ülkelerin milli marşlarına benzetebiliriz.

Her ülke; hedeflerinin, ideolojilerinin ve kabul et­tik­leri hayat tarzının bir özeti olan milli marşını; kendi ilke ve ideolojisini halkının beynine yerleştirmek ve on­ları benimsediği düşünce tarzı üzerinde sağlamlaştırmak için tekrar tek­rar söylenmesini zorunlu sayar. Bu tekrarların sebebi; bu fi­kir tarzının onlarda devam etmesi, bu ülkenin ve he­deflerinin izleyicisi olduklarını bilmeleri içindir. Ülkele­rinin ilke ve hedeflerinin unutulması; o ülke halkının yol­larını değiştirdiği ve ülkelerinin hedeflerinin izleyicisi olmadık­ları anlamına gelir. Tekrarlamalar ise bu cephedeki iş ve hizmetler için hazırlıklı olmalarını sağlar. Aynı zamanda mesu­liyet ve görevle­rini hatırlatır, temel ilkeleri zihinlerinde canlı tutar, onlara cesa­ret ve yapabilirlik gücünü verir ve onları çaba ve girişime ha­zır hale getirir.

Namaz, İslam mektebinin temel ilkelerinin özü, İslam’ı hayata geçirme yo­lu­nun aydınlatıcısı, mesuliyet, yol ve sonuçların gös­tergesidir. Günün başlangıcında, günün yarısında ve ak­şam vaktinde Müslümanları çağırıp ona kolay bir dille kul­luk bilinci ve hedefini anlatarak, manevi bir güçle onu amel etmeye teşvik etmektir. İşte namaz budur ve bu yüzden mümini adım adım, basamak basamak imanın zirvesine ve salih amele yaklaştırır. Onu çok kıymetli bir şahsiyet, iyi bir Müslüman haline getirir. Evet “Namaz mümi­nin yükseliş için merdivenidir” (miracıdır)[1]

İnsanın karşısında ger­çek saadet ve kurtuluşa er­mek için uzun ve zor bir yol vardır. Bu yolu kat ederek ebedi saadete ermeye çalışmak in­sanın var oluş hedefidir. Fakat insanın ayağı­nın altına serilmiş önün­deki tek yol bu değildir. Onun asli yolu üzerinde çok sayıda çıkmazlar, saptırıcı ve tehlikeli yollar bu­lunmaktadır. Öyle­sine aldatıcı ve çe­kicidir ki bu saptırıcı yollar, yolcuların şüp­heye düşüp hata yapmalarını sağlar.

Bu şüphelerden kurtulmak ve doğru yoldan şaş­ma­mak için gerekli olan; devamlı nihai hedef ve gaye olan Allah’a doğru yönelmek ve kat edeceği yolun bir haritasını kendi yanında taşımaktır. Namaz dik­katleri devamlı Allah’a çeken bir etken ve dosdoğru yolun (sı­rat-ı müstakimin) haritasından başka bir şey değildir. Al­lah ile mümin arasında devamlı bir irtibatın temin edil­diği namazda İslam düşüncesinin özü, özet bir şekilde zik­redilir. Bu açıklamadan namazı beş vakte taksim etmenin ne denli önemli olduğu da ortaya çıkmaktadır. Tıpkı be­denin ihtiyacı olan gıdanın belirli zamanlarda bedene verilmesi gibi…

İslam’ın yüce hedeflerini, özellikle içinde barındıran namazda Kuran okumak da farz bir ameldir. Bu durum, namaz kılan kimseyi Kuran’ın bazı kısımlarının içeriği ile tanıştırır. Onu bu içerik üze­rinde tefekkür etmeye ve Kuran’la fikri irtibat kur­maya alıştırır.[2] Aslında namazda mevcut olan bü­tün hareketler, İslam’ın küçük etaptaki bir harita ve görüntüsü­dür.

İslam insanların beden, ruh ve beyinlerini toplum içe­risinde harekete geçirerek -bu üç öğeyi- insanın sa­adeti için çalıştırır. Namaz da insanın amelinde aynı rolü oynar. Namaz halinde bu üç öğe harekete geçe­rek faaliyet halinde olur.

Beden: el, ayak, dil ve eğilme oturma, toprağa ka­panma hareketleriyle…

Beyin: Genel hedef ve vesilelere işaret olan nama­zın söz ve manasını düşünerek İslam’ın dünya görü­şünü baştan başa gözden geçirerek…

Ruh: Allah’ı anmak suretiyle manevi bir gönül ra­hatlı­ğına kavuşarak, kalbi başıboşluk ve hedefsizlikten koruyarak, gönülde Allah korkusu ile huşu tohumunu bes­leyip yetiştirerek…

Her dinde ibadet, o dinin özetidir denilmiştir. İs­lam’da da tamamen bu şekildedir. Söz, içerik ve dav­ranışlarda; ruh ile cismi, madde ile manayı, dünya ile ahireti birleştirmek namazın hususiyetlerindendir. Böy­lece kamil bir namaz kılan Müslüman, bütün ener­jisini kendisini yüceltme yolunda harekete geçirir ve aynı onda tüm beden, fikir ve ruh yeteneklerini bu yolda seferber eder.

Namazı dosdoğru kılan bir kişi bütün kuvveti ile Al­lah’ın yolunda yürüdüğü için tüm şer, fesat ve çö­küş sebeplerini kendinde ve etrafında tesirsiz hale ge­tirir. Kur’an-ı Kerim bir kaç ayetinde ikame-i namazı yani namazı koruyarak, canlı tutarak kılmayı mütedeyyin (dindar) olmanın belirtilerinden saymakta ve birçok ayette namaz kılmanın üzerinde önemle durmak­tadır.

Namazın ikamesi, namaz kılmaktan çok daha önemli bir konudur. Yani namaz kılmak sadece insa­nın kendi üzerine farz olan bir ibadeti yerine getirmesiyle sınırlı bir şey değildir. Bilakis bununla birlikte namazın çağırdığı yöne doğru yola ko­yulması ve başkalarının da bu yola koyulmasını sağ­lamasıdır. Gerçek manada namazın yerine getirilmesi kişi­nin gereken çabayı yaparak hem kendisinin, hem de başkalarının yaşadığı ortamı namazla uyumlu ma­nevi bir ortama dönüştürmesine denir. Bu atmosfer insanı, Allah’ı arama ve Allah’a tapınma eylemine sevk eder. Herkesi namaz hattı ve yönünde harekete geçirir. Mümin bir kişi ve mümin bir toplum namazı ikame ederek ahlaki bozukluk günah ve fesadın kökünü bünyesinde yakar, yok eder. Günah işleme yapısını ve günahın iç ve dış sebeplerini yani nefsani ve toplumsal et­kenlerini tesirsiz hale getirir. Namaz kesinlikle fert ve toplumu çirkin ve beğenilmeyen şeylerden korur.[3] Hayatın karmakarı­şık ve fırtınalı sahnesinde şeytani güçler her fırsatta -tam teçhizatlı olarak- iyi işleri ve iyilik sebeplerini kimde ve nerede olursa olsun yok etmek istemekte­dirler. Bu bağlamda ilk hücum edilecek ve viran oluna­cak kale insanların irade ve azim gücüdür. Çünkü bu dayanıklı koruyucuyu ortadan kaldırmakla; insanın şahsiyet kalesini (topladığı çok kıymetli bilgi ve asalet hazinesini) zapt etmek ve yağmalamak mümkündür.

Allah’ı anmayı telkin ve tekrar ede­rek sınırlı meziyetlere sahip aciz insanın, sınırsız kud­rete sahip Allah ile ilişki kurmasını, O’na dayanmasını sağlayan ve bu yolla onun sonsuz ve sınırsız bir manevi güç elde etmesini sağlayan namaz, insan zaafının en iyi dermanı, irade ve azmin en etkili ilacı olarak değerlendirilmelidir.

Yüce İslam Peygamberi (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) İslam’ın zuhurunun eşiğinde, her tarafı kuşatmış olan cehalet karşısında, omuzunda dağlar kadar ağır sorumluluk hissettiği bir dönemde gece yarısı namaz ve zikir ile emrolunuyordu "Ey örtünüp bürünen (Resulüm)! Bi­razı hariç geceleri kalk namazı kıl. Gecenin yarısında, yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur’an’ı tane tane oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahiy edeceğiz.”[4]

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[1]-  hadise Nebevi

[2]- “Şüphesiz insanlara namazda Kur’an okumalarının emrolunması, Kur’an’ın unutulmaması, kaybolmaması ve yıpranmaması içindir. Böylece Kur’an ortadan kalkmaz ve meçhul olmaz.” (Fazl b. Şazan’ın İmam Rıza’dan naklettiği hadis.)

[3]- "(Re­sulüm) Sana vahiy edilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alı-koyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin)en büyü­ğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut/45

[4]- Müzemmil/1-5

 

İran Parlamentosu'nun, İran'a dönük ekonomik yaptırımlara destek veren ülkelere giden petrol tankerlerinin Hürmüz Boğazı'ndan geçişini engelleyecek bir yasa tasarısı üzerinde çalıştığı duyuruldu.

İranlı parlamenter İbrahim Ağa Muhammedi dün gazetecilere yaptığı açıklamada, “Parlamentonun Ulusal Güvenlik ve Dışişleri komitesinde, İran'a yaptırım uygulayan ülkelere petrol taşıyan tankerlerin geçişinin engellenmesine dair bir yasa tasarısı hazırlanıyor” diye konuştu. Muhammedi ayrıca, Pazar günü itibariyle 290 üyeli İran Parlamentosu'ndan 100 milletvekilinin tasarıyı imzalamış bulunduğunu belirtti.

Tasarı, İran'a dönük yaptırımların sıkılaştırıldığı ve İsrail kaynaklı tehditlerin arttığı son günlerde, İran'ın askeri ve ekonomik baskıları karşılamaya dönük manevralarının bir parçası olarak yorumlanıyor.

 

Tehditlere ve ekonomik yaptırımlara yanıt

AB ülkelerinin 12 Ocak'ta kabul ettiği İran'dan ham petrol alımını durdurmaya yönelik kararlar, geçtiğimiz pazar günü yürürlüğe konmuştu. İran'ın petrol ihracatında yüzde 18 paya sahip AB ülkelerinin bu kararı, İran'ı ekonomik olarak sıkıştırmayı hedefliyor. Öte yandan Petrol Bakanı Rüstem Kasımi, İran Resmi Haber Ajansı IRNA'ya yaptığı açıklamada ülkenin yaptırımların etkisini kırmak için hazır olduğunu belirtti. İran'ın olası tüm seçenekleri değerlendirdiğini belirten Kasımi, İran'a yönelik yaptırımların yıllardır sürdüğünü, AB'ye yapılan ihracatın İran'ın toplam petrol ihracatı içinde tolere edilebilir bir oranda olduğunu ve ihracatın zaman içinde başka ülkelere kaydırılabileceğini sözlerine ekledi. Buna ek olarak İran Merkez Bankası Başkanı Mahmud Bahmani, İran'ın 150 milyar dolarlık döviz rezervinin bulunduğunu ve yaptırımların etkilerine karşı hazır olduklarını bildirdi.

İran'ın bir yandan yaptırımların etkisini kırmaya dönük alternatifleri değerlendirirken diğer yandan da kendisini siyasi ve ekonomik olarak sıkıştırmaya dönük hamlelere, karşı hamlelerle yanıt verdiği düşünülüyor. Zira geçtiğimiz aylar boyunca İran'ı savaşla tehdit eden İsrail'e yine bu günlerde İran cephesinden bir cevap geldi. İran'ın dün başlattığı ve 3 gün sürecek olan füze tatbikatı öncesi Devrim Muhafızları Hava-Uzay Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade İsrail'in uzun süredir İran'a yönelttiği tehditlere bir karşı tehditle yanıt verdi. Dün başlayan ve üç gün sürecek tatbikatta İran kısa, orta ve uzun menzilli karadan karaya füze sistemlerini test etmeye devam ediyor.

Tatbikat İsrail'in tehditlerine yanıt vermenin dışında, son aylarda ABD'nin İran'ı kuşatmaya dönük askeri hamlelerine de verilen bir yanıt olarak yorumlanıyor. ABD geçtiğimiz aylarda Birleşik Arap Emirlikleri'ne 3,5 milyar dolarlık füze savunma sistemi satışı gerçekleştirmiş ve Suudi Arabistan ile 30 milyar dolarlık bir askeri malzeme satış antlaşması imzalamıştı. Bunların dışında İsrail'e savunma yardımı olarak yapılan yıllık 3 milyar dolarlık ödeme, iki katına çıkartılmıştı. Bilindiği gibi ABD ayrıca Malatya, Kürecik’e bir erken uyarı radar sistemi kurmuştu. Bu sistemin İran'a karşı yerleştirildiği tartışmaları kamuoyunda geniş yer bulmuştu.

ABD ve AB üyesi ülkelerin İran'a dönük müdahaleleri askeri tehditlerin ve ekonomik yaptırımların yanında siyasi hamleler de içeriyor. Geçtiğimiz cumartesi Cenevre'de gerçekleştirilen Suriye zirvesine BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin yanısıra, Türkiye, Kuveyt, Irak ve Katar da davet edilmiş, ancak İran sürecin dışında bırakılmıştı.

 

Daha önce de gündeme gelmişti

Hürmüz Boğazı’nın kapatılması gündeme ilk kez gelmiyor. Ocak ayında İran'ın Basra Körfezi'nde gerçekleştirdiği askeri bir tatbikat sırasında savaş gemilerini bölgeye gönderen ABD ile İran arasında ipler gerilmişti. Gerilimi tetikleyen ABD'nin İran'a karşı yaptırım kararlarını gündeme getirmesiydi. İran, yaptırım tehditlerine karşılık olarak Hürmüz Boğazı'nı petrol sevkiyatına kapatacağını açıklamıştı. İran yönetimi, yaptırım kararlarının ABD kongresinde kabul edilmesinin ardından tatbikat kararı almış ve gerilim bunun üzerine iyice tırmanmıştı. Obama yönetimi bu süreçte, Boğaz'ın petrol trafiğine kapatılmasının ABD için bir kırmızı çizgi anlamına geleceğini ve böyle bir adımın yanıtsız kalmayacağını bildirmişti.

Hürmüz Boğazı'nı kapatmaya dönük yasa tasarısının kanunlaşıp kanunlaşmayacağı henüz belirsizliğini koruyor. Tasarı kanunlaşsa bile bunu uygulama kararı ve yetkisi İran yönetiminin elinde bulunuyor. Boğaz'ın kapatılıp kapatılmayacağı ve böyle bir durum gerçekleşirse meydana gelebilecek olası bir sıcak çatışmanın boyutları belirsiz. İran'ın Hürmüz Boğaz'ı kapatabilecek kapasitede olduğu belirtilmekle birlikte ABD'ye ait 5. filonun da bölgede bulunduğu biliniyor.

Salı, 03 Temmuz 2012 12:56

İran'dan füzeli gözdağı

 

İran çeşitli tür ve menzile sahip füze denemesi yaptı.

İran Devrim Muhafızları, sürdürdüğü füze tatbikatının 2.gününde aralarında uzun menzilli füzelerin de bulunduğu çeşitli tür ve menzile sahip füze denemesi yaptı.şlayan “Yüce Peygamber 7” adlı tatbikatın bugünkü aşamasında çeşitli türdeki uzun, orta ve kısa menzilli Şahap 1, 2,3 ile Fatih, Tonder, Zilzal, Fars Körfezi, Kıyam füzeleri çöl ortasındaki hedeflere doğru fırlatıldı. Füzelerin hedefleri tam isabetle vurduğu kaydedildi.

Tatbikatta savaş uçakları ve insansız bomba yüklü hava araçları hedefleri bombalayacak.

İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacizade, tatbikatın amacıyla ilgili yaptığı açıklamada “Tatbikatla maceracı ülkelere karşı İran’ın direnmekte kararlı olduğu ve her türlü olası saldırıya karşı yanıtımızın ağır olacağı mesajını vereceğiz” demişti.

 

Mısır'ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, dış siyasette hiçbir gücün etkisinde kalmaksızın bağımsız siyaset edeceklerini söyledi.

 

Mısır'ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, devrimin sembol mekanı Tahrir Meydanı'nı dolduran yüzbinlerce kişinin önünde, resmi tören öncesi sembolik olarak başkanlık yemini etti.

Mursi, Hüsnü Mübarek'in devrilmesinin ardından ülke yönetimini elinde bulunduran Yüksek Askeri Konsey'in bu yetkisini devretmesi talebiyle Tahrir Meydanı'nı dolduran kalabalık karşısında, cumhurbaşkanlığı sırasında sivil ve anayasal bir devletin inşası için çalışacağını vurguladı ve "otoritenin tek kaynağının Mısır halkının iradesi olduğunu ve bu iradenin üzerinde hiçbir gücün bulunmadığını" belirtti.

 

Yönetimi elinde bulunduran Yüksek Askeri Konsey'in, cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini daraltmasıyla ilgili tartışmalara da değinen Mursi, halk tarafından görevlendirildiği için yetkilerinden kesinlikle taviz vermeyeceği uyarısında bulundu. ''Allah'tan başka kimseden korkmuyorum'' diyen Mursi, devrimin bütün amaçlarına ulaşıncaya kadar mücadeleye devam edeceklerini bildirdi.

Konuşmasında, yönetimi sırasında Mısır'ın izleyeceği dış politikaya ilişkin kısa açıklamalar da yapan Mursi, Mısır'ın Afrika ve Ortadoğu'daki komşularıyla ilişkilerini geliştireceklerini, barışın korunması için çalışacaklarını söyledi.

Mursi, başta Amerika'da cezaevinde bulunan Ömer Abdurrahman olmak üzere bütün siyasi tutukluların bir an önce serbest bırakılması için de çaba göstereceğini söyledi.

 

İran’in Birleşmiş Milletler nezdindeki Büyükelçisi Muhammed Hazai, İran’ın nükleer programı ile ilgili müzakerelerin, ABD ve AB’nin ağır ekonomik yaptırımları dolayısıyla, kritik bir aşamaya geldiğini belirtti.

 

Muhammed Hazai, İran’ın BM misyonunda basın mensuplarına yaptığı açıklamada, ABD ve AB’nin İran’la anlamlı bir diyalog kurmak istemediğini belirtti. İran’ın nükleer programı çerçevesindeki müzakere süreci ile ilgili nadiren bu tür toplantılar düzenliyor. İran elçisinin açıklama yapma ihtiyacı duymasının zamanlaması, Suriye’nin bir Türk uçağını düşürmesi ve NATO’nun Suriye’ye olası bir müdahalesinin gündeme gelebileceği bir dönemde gerçekleştirmesi dikkat çekti.

Hazai, BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin politik nedenlerden ötürü, yaşanan süreçle ilgili çözüm bulma noktasında yeterince çaba göstermediğini kaydetti.

Diğer taraftan bu pazar günü, AB’nin İran’a daha ağır ekonomik yaptırımları uygulamaya koyması bekleniyor.

ABD’li uzmanlar, İran’ın nükleer programını yeniden konuşmak istemesinin sebebini, İran’ın ekonomik yaptırımlardan etkilenmesine bağlıyor.

Hazai, İran’a ekonomik yaptırımların zararı ne olursa olsun, ülkesinin pozisyonunda her hangi bir değişiklik olmayacağını belirtirken, BM Güvenlik Konseyi ise İran’ın nükleer programının askeri amaçlar için kullanılabileceği kuşkusunu taşıyan müfettişlerin sorularını cevaplamasını istiyor.

İran ise islam Devrimi Lideri İmam Hamenei’nin nükleer silahları anti-İslami bulduğunu deklare ettiğini açıklarken, Batı’nın İsrail’in nükleer silahları ile ilgili herhangi bir girişimde bulunmamasını ise eleştiriyor.

 

İran İslam Cumhuriyeti dışişleri bakan yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Suriye meselesinin çözümü ile ilgili, İran'ın Annan planını desteklediğini söyledi.

Cenevre'de bugün yapılacak olan Suriye konusunda oturumuna İran'ın davet edilmemesine değinen Abdullahiyan, Suriye sorununun çözümü için en iyi yolun BM Suriye özel temsilcisi Kofi Annan'ın girişimi olan Annan planının hayata geçmesi için destek verilmesi olduğunu belirterek bunun dışında Suriye'nin dikkate alınmadığı toplantıların sorunun çözümü için cevap vermesinin de mantıktan uzak olduğunu söyledi.

Suriye gerçeklerini dikkate almaksızın dışarıdan Suriye hakkında çözüm yolu üretmenin asla mümkün olmayacağını belirten Abdullahiyan, Cenevre oturumunun temelinde, Suriye'de yoğun çabalar sonucu sağlanan Annan planını yenilgiye uğratma hedefinin olduğunu söyledi.

Abdullahiyan, bazı dış güçlerin, Suriye'de buhranın devam etmesi için teröristleri desteklediklerini belirterek, Tahran'ın Suriye halkının destekçisi olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğuna vurgu yaparak, aynı zamanda Beşar Esad'ın reform sürecini de desteklediklerini söyledi.06

 

BM ve Arap Birliği'nin Suriye özel temsilcisi Kofi Annan ve İran dışişleri bakanı Ali Ekber Salihi yaptıkları telefon görüşmesinde, Suriye konusu ele aldılar.

 

Annan görüşmede bugün Cenevre'de Suriye konusunda yapılması kararlaştırılan toplantıya değinerek, İran'ın Suriye ve bölgede olumlu rolünün olduğunu bildirdi.

Salihi, İran İslam Cumhuriyeti'nin Suriye halkı ve Suriye'de reform süreci konusundaki tutumunun açık olduğunu belirterek, Annan'ın Suriye'de barış ve güvenliği sağlamaya dayalı çabalarını takdir etti ve Suriye'de güvenliğin sağlanması konusunda ümitli olduğunu dile getirdi.

Salihi, Suriye'ye yönelik her türlü dış müdahaleyi ve teröristlerin girişimlerini kınarken, Suriye sorununun siyasi yollarla çözümünün tek çıkış yolu olduğunu ve bunun dışındaki yolların mantıksız olduğunu kaydetti.

Görüşmede tarafların karşılıklı görüşmelerini sürdürmelerine de vurgu yapıldı.

İran İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanı uluslararası işler yardımcısı Ali Saidlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmesinde Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın İran'a davet mektubunu iletti.

Ali Saidlu, Türkiye cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kabulünde, ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönünde yapılan çalışmalar verdi destekten dolayı teşekkür ederek, cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın, eylül ayında Tahran'da yapılacak Bağlantısızlar hareketi liderler toplantısı için davet mektubunu Abdullah Gül'e teslim etti.

Türkiye cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bu kabulde, " İran ve Türkiye dostane ilişkilerinin gelişme gösterdiğini hatırlatarak, iki ülke arasında işbirliğinin geliştirilmesi için her iki ülkede de ciddi bir siyasi irade bulunduğunu ve , İran ve Türkiye arasında tercihli ticaret anlaşmasını sonlandırmak ve önümüzdeki üç yıl içerisinde ticaret hacminin 35 milyar dolara çıkarılması yönündeki ümidlerini dile getirdi.


İran Dışişleri Bakanı, İsveçli meslektaşıyla kurduğu telefon temasında, 5+1’in İran’la görüşmelerinden sonuç alabilmek için ciddi olması gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi dün İsveç meslektaşı Carl Bildt’le telefon temasında, İran’la 5+1 Grubu müzakerelerinin son durumu ve bölgesel diğer konular hakkında görüş alış verişinde bulundu.

Salihi bu görüşmesinde, en son Moskova’da gerçekleştirilen nükleer müzakeresi, İran tarafının sergilediği girişimler ve tarafların uzmanlar oturumunun İstanbul’da düzenlenmesi konusunda mutabık olduklarına değinerek, karşı tarafların bu fırsatı iyi değerlendirmeleri ve görüşmelerinden iyi bir sonuç alabilmek için ciddi olmaları gerektiğini vurguladı.

İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt de bu telefon görüşmesinde, ileriye dönük müzakerelerin devam ettirilmesinin önemine değinerek, aradaki meselelerin siyasi yollarla çözümlendirlmesi gerektiğinin altını çizdi.

 

Pazar, 01 Temmuz 2012 10:42

Şaban Ayında Oruç Tutmanın Sevabı

 

İbn Abbas, sahabeler Şaban ayının faziletlerini kendi aralarında konuşurken Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Şaban değerli bir aydır ve benim ayımdır. Arşı taşıyan melekler bu ayı çok büyük saymakta ve hakkını eda etmektedirler. Bu ayda müminlerin rızıkları Ramazan ayından dolayı artmaktadır. Cennet kendisini süsler ve ziynetlenir. Bu ay amel etme ayıdır. Bu aydaki her iyilik yetmiş kat olur. Kötülükler (amel defterinden) silinir ve günahlar bağışlanır…

 

Bu sırada Hz. Ali (a.s) yerinden kalkarak şöyle arz etti: “Anam babam size feda olsun ey Allah’ın resulü! Bu ayın faziletlerini daha fazla açıklayın ki bu ayda oruç tutmak ve ibadet etme şevkimiz daha da artsın.”

 

Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- İbn Abbas, sahabeler Şaban ayının faziletlerini kendi aralarında konuşurken Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Şaban değerli bir aydır ve benim ayımdır. Arşı taşıyan melekler bu ayı çok büyük saymakta ve hakkını eda etmektedirler. Bu ayda müminlerin rızıkları Ramazan ayından dolayı artmaktadır. Cennet kendisini süsler ve ziynetlenir. Müminlerin rızıkları bu ayda taksim edildiği için bu aya Şaban ayı denilmiştir. Bu ay amel etme ayıdır. Bu aydaki her iyilik yetmiş kat olur. Kötülükler (amel defterinden) silinir ve günahlar bağışlanır. İyi ameller kabul edilir. Allah Teala, bu ayda kullarından övünür ve arşından oruç tutan ve ibadet eden kullanırına bakar. Arşını taşıyanların karşısında onlardan övünç duyar.”

 

Bu sırada Hz. Ali bin Ebu Talip (a.s) yerinden kalkarak şöyle buyurdu: “Anam babam size feda olsun ey Allah’ın resulü! Bu ayın faziletlerini daha fazla açıklayın ki bu ayda oruç tutmak ve ibadet etme şevkimiz daha da artsın ve teheccüd ve geceleri ihya etmekle meşgul olalım.”

 

Bunun üzerine Hz. Resulullah efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Her kim Şaban ayının birinci gününü oruç tutarsa, Allah onun için yetmiş iyilik yazar. Her iyiliğin karşılığı (sevabı) da bir yıllık ibadettir.

Her kim Şaban ayından iki gün oruç tutarsa, yok olmasına sebep olacak günahları bağışlanır.

Her kim Şaban ayından üç gün oruç tutarsa, cennette onun için yetmiş derece yakut ve inci yukarı çıkarılır.

Her kim Şaban ayından dört gün oruç tutarsa, rızkında artış olur.

Her kim Şaban ayından beş gün oruç tutarsa, Allah onun sevgisini halkın kalbinde karar kılar.

Her kim Şaban ayından altı gün oruç tutarsa, Allah Teala ondan yetmiş belayı defeder.

Her kim Şaban ayından yedi gün oruç tutarsa, Allah, iblisten, yardımcılarından, vesveselerinden ve sinsi vesveselerden onu güvende kılar.

Her kim Şaban ayından sekiz gün oruç tutarsa, bu dünyadan Kudüs havuzlarının çeşmelerinden su içmedikçe göçmez.

Her kim Şaban ayından dokuz gün oruç tutarsa, nekir ve münker melekleri sorgu sırasında ona şefkatli ve müşfik davranır.

Her kim Şaban ayından on gün oruç tutarsa, Allah Teala, onun kabrini yetmiş arşında yetmiş arşın genişletir.

Her kim Şaban ayından on bir gün oruç tutarsa, kabrinin üstünde nurdan on bir minare dikilir.

Her kim Şaban ayından on iki gün oruç tutarsa, yetmiş bin melek Sur üflenene kadar her gün onu kabrinde ziyaret eder.

Her kim Şaban ayından on üç gün oruç tutarsa, yedi gök melekleri onun için bağışlanma dilerler.

Her kim Şaban ayından on dört gün oruç tutarsa, dört ayaklı ve vahşi hayvanlara, hatta denizdeki balkılara bile onun için bağışlanma dilemesi ilham edilir.

Her kim Şaban ayından on beş gün oruç tutarsa, aziz ve güçlü Allah ona hitap ederek şöyle buyurur: “İzzetime andolsun ki seni ateşte yakmayacağım.”

Her kim Şaban ayından on altı gün oruç tutarsa, yetmiş ateş denizi onun için söner.

Her kim Şaban ayından on yedi gün oruç tutarsa, tüm ateş denizleri onun yüzüne kapanır.

Her kim Şaban ayından on sekiz gün oruç tutarsa, cennetin tüm kapıları onun yüzüne açılır.

Her kim Şaban ayından on dokuz gün oruç tutarsa, cennette inci ve yakuttan yetmiş bin saray ona verilir.

Her kim Şaban ayından yirmi gün oruç tutarsa, yetmiş bin cennet hurisini onunla evlendirirler.

Her kim Şaban ayından yirmi bir gün oruç tutarsa, melekler ona hoş geldin der ve kanatlarını onun bedeninin üzerine gölge ederler.

Her kim Şaban ayından yirmi iki gün oruç tutarsa, yetmiş bin ince ipekten ve parlak atlastan ona elbise giydirirler.

Her kim Şaban ayından yirmi üç gün oruç tutarsa, kabirden çıktığı zaman onun için bir binek hazırlarlar ve o nurdan olan o bineğe biner ve cennete doğru uçuşa geçer.

Her kim Şaban ayından yirmi dört gün oruç tutarsa, o kişiye tevhit ehlinden yetmiş bin kişiye şefaat etme ikramı verilir.

Her kim Şaban ayından yirmi beş gün oruç tutarsa, ona nifaktan güvende kalma verilir.

Her kim Şaban ayından yirmi altı gün oruç tutarsa, Allah, sırattan geçme imkanını ona tanır.

Her kim Şaban ayından yirmi yedi gün oruç tutarsa, cehennem ateşinden korunma beraatını onun için sadır eder.

Her kim Şaban ayından yirmi sekiz gün oruç tutarsa, nurani ve güleç bir çehreye sahip olur.

Her kim Şaban ayından yirmi dokuz gün oruç tutarsa, en büyük malik olan büyük Allah’ın hoşnutluğunu elde eder.

Her kim Şaban ayından otuz gün oruç tutarsa, Cebrail, arşın önünde ona hitap ederek şöyle der: “Ey insan! Amellerini baştan al ve yeniden başla. Zira geçmişteki tüm günahların bağışlandı. (elbette kul hakkı dışında) bu söz alemlerin Rabbi Allah’ın sözüdür: “Eğer senin günahın göklerdeki yıldızlar, yağmur damlaları, ağaç yaprakları, çöllerdeki kum taneleri, dünyanın günleri kadar da olsa, ben onların tamamını bağışladım ve bunlar Şaban ayında aziz Allah için oruç tutmandan değerli değildir.”

İbn Abbas diyor ki işte bunlar Şaban ayında oruç tutmanın sevabıdır. (Şeyh Saduk, Sevabu’l A’mal ve İkabu’l A’mal, s. 62)