کارگر

کارگر

İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı, Cumhurbaşkanının Ebu Musa adasına yaptığı ziyareti bir iç konu olarak tanımlayıp “Bu ziyaret Cumhurbaşkanının eyalet gezileri kapsamında yapıldı” dedi.

Dışişleri Bakanlığı Arap ve Afrika işleri Yardımcısı Hüseyin Emirabdüllahiyan Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanının Cumhurbaşkanı Dr Mahmud Ahmedinejad’ın Ebu Musa adasına yaptığı ziyaretiyle ilgili yaptığı açıklamaya tepki gösterirken, Dr Ahmedinejad’ın bu ziyaretini bir iç konu olarak tanımladı ve “Bu ziyaret sayın Cumhurbaşkanımızın normal eyalet gezisi kapsamında gerçekleştirildi” dedi.

Emirabdüllahiyan daha sonra, İran İslam Cumhuriyetinin iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirip güçlendirmekteki ciddi azmine değinerek, muhtemel yanlış anlaşılmaların giderilmesi yolunda görüşmelerde bulunmanın taşıdığı önemin altını çizdi.

Cumhurbaşkanı Dr Ahmedinejad’ın Ebu Musa adasına yaptığı ziyaretten kısa bir süre sonra Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı küstahça bir ifadeyle Ahmedinejad’ın bu ziyaretini eleştirerek onu Birleşik Arap Emirliklerin kendi toprakları üzerindeki hakimiyetinin ihlali olarak niteledi.

İran Petrol Bakanı Rüstem Kasımi, pek yakında İran da benzin ihraç eden ülkelerin arasında yer alacağını açıkladı.

İran'ın güneyinde "Fars Körfezi Yıldızı" rafinerisinin inşa çalışmalarını yakından inceleyen Kasımi, rafinerinin hizmete girmesi ile birlikte İran benzin ihracatına başlayacağını beliritti.

Kasımı, rafinerinin İran'ın en büyük doğalgaz yan ürünleri üreten tesisi olması itibarı ile bu yılın sonuna doğru günde 120 bin varil üretimle hizmete gireceğini kaydetti.

Bu miktarın rafinerinin esas kapasitesinin %50 kadarı olduğunu kaydeden Kasımi, yıl sonunda İran'ın benzin üretimine günde 3 milyon litre eklenmiş olacağını ifade etti.

Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Amerika ve Batı'nın bölgede tefrika çıkararak silah satma peşinde olduğunu vurguladı.

FHA- İran'ın güneyine düzenlediği ziyareti sırasında Cask liman kentinde halka hitaben konuşan Ahmedinejad, Batılı devletlerin Doğu blokuna musallat olmak için Afganistan'a çıkarma yaptığını belirtti.

Batı'nın bölgede türlü silah ve teçhizatlarını konuşlandırdığını ve bölgeyi savunma iddiasında bulunduğunu kaydeden Ahmedinejad, Batı'nı amacı bölgede savaş ve tefrika çıkarmak olduğunu kaydetti.

Ahmedinejad Batı'nın bu politikadan amacı ise, silah ve askeri teçhizatını yüklü paralar karşılığında bölge ülkelerine satmaktan ibaret olduğunu vurguladı.

 

 

İran’la 5+1 Grubu görüşmelerinin eşiğinde Beyaz Saray Sözcüsü müdahaleci bir açıklamayla, İran’ı uluslararası sorumluluğuna bağlı kalıp nükleer programından vazgeçmeye çağırdı.

FHA- Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, İran’ı nükleer silah üretme planı olmakla suçlarken “İran’ın uranyumu zenginleştirme planlarını durdurup, kendini inzivadan kurtarması lazım” ifadesini kullandı.

Siyonist Haaretz gazetesinin haberine göre, Carney ayrıca bu Cumartesi günü İstanbul’da İran’la 5+1 Grubu arasında başlayacak olan görüşmelere değinerek bir kez daha dünya topluluğunun İran’ın uluslararası sorumluluğuna bağlı kalıp nükleer silah sahibi olmaktan vazgeçmesi gerektiği kararında olduğunu iddia etti.

Beyaz Saray Sözcüsü Carney bu konudu “Bizim tavrımız ve kırmızı çizgimiz İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurması gerektiği yönünde” şeklinde konuştu.

 

Cumartesi, 14 Nisan 2012 07:17

İbrahim Makamı

ibrahim makamı

 

Mekke’deki önemli işaretlerden birisi, İbrahim makamıdır; zira burası İbrahim’in (a.s) durduğu bir makamdır. İbrahim makamının tefsir ve manası hakkında bazıları tüm haccın İbrahim makamı olduğu görüşündedir. Bir grup İbrahim makamının “Arafe”‌, Meş’aru’l-Haram”‌ ve “üçlü cemerat”‌ olduğuna inanmaktadır. Bazıları da tüm Mekke hareminin İbrahim makamı sayıldığı görüşünü taşımaktadır. Ama mevcut deliller ve ilgili ayetin zahirini göz önünde bulundurmayla, bilinen İbrahim makamının kastedildiği ve onun Kâbe yakınında bulunan bir nokta olduğu anlaşılmaktadır. Şimdi de İbrahim’in ayak izinin üzerinde bulunduğu özel bir taş orada yer almaktadır ve hacılar tavaf yaptıktan sonra onun ardından gitmekte ve tavaf namazı kılmaktadır. Nakledildiği üzere Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (a.s) Kabe’yi inşa ederlerken İbrahim elinin ulaşamadığı bir yere ulaşmak isteyince ayağı altına bir taş koyar ve kendisinin ağırlığı ayak altına yansır ve ayak izi taş üzerinde kalır. Yahut İbrahim, İsmail’e görmeye gidince İsmail’in eşi İbrahim’e şöyle der: Baş ve yüzünde toz ve toprağı almam ve yıkamam için başını aşağı ey. İbrahim sağ ayağını öne atar ve bir taşın üzerine koyar ve ayak izi o taşın üzerinde kalır. Elbette çok açık olduğu üzere bu mesele her ne şekilde gerçekleşmişse, Hz. İbrahim’in mucizelerinden biridir. Bu yüzden eğer bir olağanüstülük gözlemlenirse normal karşılanacaktır.

Mekke ve Mescidü’l-Haram çevresinde Allah’a tapma, tevhit ve maneviyat göstergeleri göze çarpmaktadır. Bu göstergelerin tarih boyunca bunları yıkmak isteyen güçlü düşmanlar karşısında süreklilik ve bekasını koruması bir mucize sayılmaktadır. İbrahim (a.s) gibi büyük bir peygamberden Zemzem, safa, merve, rükün, hatim, siyah taş, hicr-i İsmail gibi eserler kalmıştır ve bunların her biri geçmiş asır ve çağların mücessemleşmiş bir tarihi mesabesindedir. Bu açık göstergelerden birisi, İbrahim makamıdır. Makam iki ayak yerine söylenmektedir.[1] Kâbe’nin inşası veya hac merasiminin yapılması veyahut halkı bu büyük merasimi yapmaya davet etmek için İbrahim’in durduğu yer olması nedeniyle, ona İbrahim makamı denmiştir.[2] İbrahim makamının tefsir ve manası hakkında bir görüş bulunmamaktadır, bilakis değişik ve farklı sözler bulunmaktadır. Bu sözlerin bazılarına işaret ediyoruz.

A. Bazıları baştan sona tüm haccın (tüm amellerinin) İbrahim makamı olduğu görüşündedir.

B. Bir grup, İbrahim makamının haccın tümü olmadığı ve onun sadece Arafe, maş’aru’l-haram ve üç cemerattan ibaret olduğu görüşündedir.

C. Bazıları, tüm Mekke hareminin İbrahim makamı sayıldığı görüşündedir.

D. Her ne kadar zikredilen tüm bu hususlar Hz. İbrahim’in (a.s) özveri ve fedakârlıklarını hatırlatsa da sunduğumuz bu deliller ve ayetin zahirini göz önünde bulundurmayla, İbrahim makamının İbrahim’in bilinen makamı olduğu anlaşılmaktadır ve orası Kâbe yakınlarında bulunan ve şimdi İbrahim’in ayak izinin belirgin olduğu özel bir taştır. Hacılar tavaf yaptıktan sonra oranın yakınına gitmekte ve tavaf namazı kılmaktadır.[3]

[1] İbn. Manzur, Lisanü’l-Arab, c. 12, s. 498.

[2] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 3, s. 15, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1374, h.ş, çap-ı evvel, az bir tasarrufla.

[3] Razi, Ebu Abdullah, Fahruddin Muhammed b. Ömer, Miftahü’l-Ğayb, c. 4, s. 44, Dar-ı İhyai’t-Turası’l-Arabi, çap-ı Beyrut, 1420, k, çap-ı sevvom; Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 1, s. 448, bazı eklemeler ve değişiklikler ile.

Cumartesi, 14 Nisan 2012 05:52

Hac - Ali şariatı

 

Hacc tecrübesi bana neler öğretti.

 

Kişi hacca giderken kendi kendine "hacc ne demektir diye sormalı ve haccın Allah"a doğru yükselmesi olduğunu bilmelidir." Hacc ibadeti pek çok şeylerin aynı anda gösterisidir.

Gösteride Allah, sahnenin yöneticisidir. Adem, İbrahim, Hacer ve şeytan başlıca karakterleridir. Sahneler Mescid"ûl Haram, haram bölge[Mıntıka-i Haram] meş"a [Safa-Merve arası]Arafat, Meş"ar [Arafat"la Mina arasında hacıların gece kaldığı ve şeytan taşlamak için taş topladığı yer] ve Mina’dır. Önemli semboller Kâbe, Safa, Merve, gündüz, gece, güneş ışığı, güneşin batışı ve kurbandır. Kostüm ve makyaj ihram, halk ve taksirdir. Hacc"a giden kişiler erkek, kadın, genç ve yaşlı siyah beyaz ne olursak olalım Allah"la şeytan arasındaki karşılaşmada Adem İbrahim ve Hacer"in rolü tarafımızdan oynanır. Hacc"da şunlar şöyle yapılmalı böyle yapılmalı gibi şeylerden ziyade Hacc"ın Müslümanlara niçin farz olduğu üzerinde durulup öğrenilmesidir.

Boş Bir Felsefeyi Red

Hayat yaşadığımız şekliyle tiyatroyu andırır. Kişi gayesiz, gece ve gündüzleri izler. Gün be gün yaşamayı temel kabul eden insanın yönü yoktur. Amacı sadece yaşamaktır. "Yaşayan bir bedende ölü bir ruhtur var olan. Ama Hacc olayı bu sağlıksız durumu değildir. İnsan Hacc"a gitmeye karar verdi mi gerekli adımı attı demektir. Hacc"ı gerçekleştirme yoluna girilmiştir. Hacc gayesizliğin karşıtıdır. Evinden çıkacaksın Allah"ın evini [BEYTULLAH] veya insanların evini ziyaret et, çevreni terk et, pak topraklara git orada Meş"ar-i Haramın cana can katan seması altında Allah"la [CC] karşılaşabilirsin. Çektiğin yabancılıklar bitecektir. İnsan sonunda kendini bulacaktır.

Allah"a Ulaşma

Hacc, haram aylardan Zilhiccede yapılır. Mekke toprağı asûde ve huzur doludur. Çöl korku nefret ve savaşın yerine barış ve güvenlikle tanınır. Halkın Allah"la karşılaşmaya serbest olduğu bir ibadet havası hakimdir.

Sen ey çamur, Allah"ın ruhunu ara ve O"nun ardından git davetini kabul et O"nu görmek için evini terk et. O seni bekliyor. İnsan varlığı, gaye, Allah"ın ruhuna yaklaşmak olmadıkça bir saçmadan başka bir şey değildir. Seni Allah"tan uzaklaştıran bütün şu ihtiyaç ve doymak bilmez arzularından sıyrıl. Dolayısıyla Hacc"a giden sonsuz insan göçüne katıl. Kâdir Allah"ı gör! Hacc için evinden ayrılmadan önce bütün borçların ödenmelidir. Yakınlarına veya dostlarına karşı duyduğun bütün nefret ve kızgınlıklar yok olmalı. içinde bir arzu doğmalı. Bütün bu jestler, bir gün herkesin başına gelecek ölüme hazırlanmada birer deneydir. Bu hareketler, kişisel ve malî arınmayı garanti eder. Vedanın son anları ve insanın geleceği sembolize edilir. Sen ve bedeninin her azası amellerinizden sorumlusunuz. Bu amel yurdundayken, hesap yurduna hazırlan. Ölmeden önce ölümü duy. Hacca git.

 

Mikata Giriş Ve Bir Oluş

Gösteri Mikat"ta başlar. Bu noktada insan elbiselerini değiştirmelidir. Niçin dendiğinde çünkü kişinin elbisesi kendisi kadar karakterini de örter. Kişi elbise giymez fakat gerçekten elbiseler onu gizler. Mikat"ta elbiselerini çıkar ve bırak. Düz beyaz kumaştan kefeni giy. Herkes gibi giyineceksin. Bir parçacık halinle kalabalığa katıl bir damla olarak okyanusa dal. Gururlanma, buraya birini görmek için gelmedin. Alçak gönüllü ol, Allah"ı göreceksin. Ölümcüllüğü kavrayan bir kişi ol veya bir ölümcül ol, varlığını duyan.

Mikat"ta ırkını veya kabileni hiç düşünmeden günlük hayatında seni bir kurt [vahşet ve zulmün sembolü] bir fare [kurnazlığın ve istifçiliğin sembolü] bir tilki [hilekarlığın sembolü] veya bir koynun[köleliğin sembolü] yapan bütün örtüleri çıkar at. Bunların hepsini Mikat"ta bırak ve sonunda nasıl bir ölü olacaksan, şimdi de bir insan, yalnızca bir Adem olarak başlangıçtaki şekline bürün. İki parçalı kumaşa dolan birini omuzlarına ört, diğerini beline sar. Hiçbir özel şekil ve araç kullanma. Giydiğin kumaş oldukça basit ve sade dokunmuştur. Herkes aynı ihramı giyer. Hiçbir görünüm farkı yoktur. Dünyanın her tarafından gelip Hacc"a doğru yol alan kervanlar Mikat"ta toplanacaktır. Aynı yerde ve aynı zamanda karşılaşacaklardır. Allah yolunda kişi olduğu gibi değil olması gerektiği gibi olacaktır ve dönüş Allah"a dır. Kişi Allah"a dönmeye karar verir. Bütün benlik ve bencillik eğilimleri Mikat"ta gömülür. Kendi ölü bedenini görür ve kendi mezarını ziyaret eder. Kişiye hayatının son noktası hatırlatılır. Mikat"ta ölümü ve tekrar dirilmeyi duyduktan sonra, Mikad’la Miyad arasındaki çöl görevine devam etmelidir.

Hacc"ı eda eden herkes Allah"la karşılaşmak üzere kendinden uzaklaşmıştır. Ona Allah’ın ruhu bahşedilmiştir.

Bir sürgünden kurtulup ahirete gittin. Cehaleti ve zulmü yenerek ilim ve adaletle aydınlandın. Şirki terk ettin, tevhidi kabul ettin. Haccı eda etmeden önce, insanlar insan olma özelliğini kaybetmişlerdi. Kuvvet, servet, kabile, ülke ve ırklarla kendinden kopmuşlardı. Hayatları sadece bir varolmaktan öte geçmiyordu. Sonunda hac ibadeti kendilerini keşfetmelerini sağladı. Şimdi birbirlerini bir olarak ve bir fert olarak algılıyorlar başka hiç bir şey değil.

 

Niyet

Büyük bir değişiklik başlangıcı olan Mikat"a varmadan önce niyet edilmeli. Bu niyet benlikten, Allah"a giyimli olmaktan soyunuk olmaya, günlük hayattan ebedi hayata bencillik gayesizlikten bağlılık ve sorumluluğa geçme niyetidir. Kısaca ihramlı oluşa geçiştir. Niyetini kuvvetle belirlemelisin. Hurma tohumları gibi kabuğundan çıkacaksın. Son derece bilinçli olarak inancını kalbinde duymalısın. Kalbini aşk aleviyle aydınlat. Yan ve parla, kendini tamamen unut!Geçmişteki hayatın, ihmal ve cehaletten ibarettir. Her bakımdan yardımsızdı. İşinde bile alıştığından fazla veya zorla köle olmuştun. Şimdi bu yaşama şeklini bırak. Tam anlamıyla Cenab-ı Allah’ın kendinin ve insanların bilincine er.

 

Mikatt’ta Namaz

Mikat"ta hac etmeye hazırlan, neyi niçin yapman gerektiğini bil. İhrama girdiğinde kendini Allah"a arz ederek namaza dur. Mikat"ta namaz Allah"ın senin huzurunda putlara tapan değil Kurt değil tilki değil fare değil İbrahim gibi duruyorum demektir. Bu duruş bilinçli ve bilerek Allah"a itaat etmek Allah"la daha içten konuşuyor gibi olma ve Allah sanki hemen karşında gibi niyetlenmektir. Mikat"ta namaz artık ondan başka kimse karşısında rüku ve secde etmeyeceğine dair Allah"a verilecek bir sözdür.

Bazı Davranışlardan Kaçınma [Muharremat]

İnsan ihramlıyken yapmaması gereken bazı şeyleri bilmesi gerekir. Aynaya bakmamak lazım, benliğini unutmak için, güzel koku kullanma, kimseye emir verme kardeşlik havasında ol, tamamen itaât etme zamanıdır.

Herkes yer yer kendisi Allah"a sesleniyor ve Kâbe"ye yaklaşıyorsun, yaklaştıkça heyecan artıyor. O atmosferde Allah"tan başka kimseyi görmüyorsun. Tek o var diğerleri köpük ve dalga gibidir onun dışındaki her şey sahtedir. Hacc’ın çeşitli bölümlerini yerine getirirken insan kendinden koptuğunu ve Allah"a doğru bir hareket içinde olduğunu hisseder. Mekke"ye yaklaşırken haram bölgeyi gösteren işaret vardır. İşte bu bölgede yasaktır. [Avlanma, Bitki koparma gibi] Harem-i Mekke"ye yaklaştığınızda Lebbeyk sesleri kesilir.

Allah"ın evine varış herkesin kalbini Aşk ateşi i1e yanmakta olduğu hissedilir. Şimdi Kâbe ye daha da yakınız sessizlik, düşünce ve sevgi dolu gözlerin büyüdükçe büyüyor ve kıbleye dikiliyor. İnsan o anda soluğunu yakalaması güçleşiyor. Vadiyi inerken yıkılacak gibi olursun. Fakat karşında o Kâbe gözüküyor. Burası imanın, sevginin ve hayatın merkezidir.

Oldukça sade bir şekilde döşenmiş ve araları tebeşirle doldurulmuş siyah taşlardan yapılan Kâbe boş bir küp şeklindedir Kâbe yi boş görmek ne kadar güzel orada hac için bulunduğunu hatırlatıyor. İnsanın varacağı son nokta değil. Kâbe, yön gösteren bir kılavuzdur.

Sonsuzluğa varmaya karar verdikten sonra Hacc"a başlarsın Hac Kâbe ye doğru değil Allah"a doğru sonsuz bir harekettir. Allah’ın pak kulu olmakla şereflendirilmiş bulunuyorsun. Hala kendine bağlanmış ve kendini düşünüyorsan bu kutsal eve girmene izin verilmez. Mekke’ye Beyt-i Atik denir. Atik hür oluşu temsil eder. Mekke kimseye ait değildir. Allah Mekke’nin sahibidir. Benliğinden gelen eğilimlerin tamamını atabilirsen aileye katılmaya hazırız demektir. Allah"ın ailesinin kıymetli bir ferdi ve dostu olarak kucak açarlar sana. Duvarla Kâbe arasında dar bir geçit vardır. Kâbe"yi tavaf ederken Allah duvarın etrafında dönmeyi emretmiştir. Aksi halde Hacc"ın kabul olmaz.

 

Tavaf

Kâbe çevresinde insanlar daire çizerek dönerler. Kâbe Allah"ın ölümsüzlüğünü ve sonsuzluğunu sembolize eder. Dönen daireler ise yaratıklarının sürekli hareket ve değişimlerini temsil eder. Allah"ın yolu insanların yoludur; Allah"a yaklaşmak için önce insanlara yaklaşmalısın. Her dinin kendine özgü bir ibadeti vardır. Bu İslam’da cihattır. Tavaf süresince Kabe’ye giremezsin. Çevresinde herhangi bir yerde duramazsın. Kalabalığa katılmalı ve kalabalıkta kaybolmalısın. Tavaf eden insan çağlayanın içine dalmalısın. Hacı olmanın yolu buradan geçer.

 

Hacerü"l Esved Ve Biat

Tavaf Hacerü"l Esved"in bulunduğu noktadan başlar. Burası evrenin düzenine girdiği yerdir. İnsanlara katıl eğer insanlara katılmazsan yörüngeni bulamayacak ve Allah"a yaklaşamayacaksın.

Hacerü"I Esved"e dokunmak lazım sonrada insanların arasında kaybolmalısın. “Hacerül Esved yer yüzünde Allah"ın sağ elidir.” Hacer insanlık için bir örnektir. Ona memedeki çocuğu ile evini terk etmesini emretti. Hiç bir bitkinin öyle ki bir deve dikeninin bitmediği korkulu Mekke vadisine girmesi söylendi. Oda Allah’a olan aşkından bu emri anladı ve kabul etti. Böyle bir yerde, su varlık için gerekli, bebek süt ister, insan arkadaşa muhtaçtır. Kadın bir desteğe ihtiyaç duyar ve bir anne yardım bekler, bütün bunlar doğru ama ilahi aşk bütün bunların yerini alabiliyor. Eğer ruhu O’nu tanırsa bir kimse yalnızca aşkıyla yaşayabilir. Sonuç olarak Allah’a kesinlikle güvenmeliyiz.

 

 

Makam-ı İbrahim [Hz. İbrahim"in Makamı]

Tavaf yedinci dönüşünü tamamladıktan sonra tavaf hali sona erer Makam-ı İbrahim de iki rekat namaz kılınır. İbrahim"in makamı ayak izlerinin bulunduğu taş parçasıdır. İbrahim bu taşın üzerinde durarak Kâbe"nin köşe taşını [Hacerü"l Esved] yerine koydu. Kâbe"yi yapmaya buradan başladı. Gel Hacc et, tavaf eden insan seline katıl ve sende tavaf et. Bu sevgi deresinde bir saat yüzdükten sonra üzerine titrediğin ölümcül varlığını terk edecek ve Allah"ın sonsuz yörüngesinde sonsuz var oluşa eren insanlar arasında yeni bir hayata kavuşacaksın.

İşte şimdi İbrahim gibisin.

 

Sa’y

Sa’y bir arayıştır amacı olan bir harekettir. Koşmak ve seyretmek diye tanımlanır. Sa’y çalışmasıdır bedenin Susuzluğunu gidermek ve çocuklarını doyurmak için su ve ekmek ardından koşman ve çaba harcamandır demektir. Say ihtiyaçların için tabiatın kalbinde araştırma yapmak ve kavga etmektir. Taştan su çıkarma girişimidir. Şaşırtıcıdır ki mesafe olarak tavafla sa’y arasında ancak bir kaç adım ve bir kaç saniye vardır. Yine de bu ikisi arasında büyük bir farklılık göze çarpıyor. Tavaf: Mutlak sevgi, sa’y: Mutlak akıl. Tavaf: Tamamen O, Say: Tamamen sen.

Tavaf yalnızca Kadir-î Mutlak"ın iradesi Sa"y yalnızca senin iraden Hac tavaf ve sa"yın birleşimidir. Tavaf yaşamak için değil Allah davası için yaşamak, Sa"y yalnızca kendin için değil insanlar için de elinden geleni yapmak.

 

Sa’y ın Sonu [Taksir]

Merve"de sa"yın son noktasında saçını kısalt veya tırnaklarını kes. İhramını çıkar ve her günkü elbiseni giy kendini serbest hisset eli boş ve susuz Merve"den ayrıl İsmail"ini bulmaya git. Ey sa"y ederek yorgun düşen insan Aşka güven. Ey sorumlu insan elinden geleni yap. Çünkü İbrahim susuzdur ve sen sa"y yapmaktan gelen Hacc"ı kalbine dikkatle kulak ver. Şırıltıyı duyacaksın Merve tepesinden zemzeme doğru yürü bir kap yudum al yüzünü yıka ve geldiğin yere bir miktar götür ki hediye diye insanlara sunasın.

 

Büyük Hac

Zilhiccenin dokuzuncu günü hac başlar. Mekke"ye gitmeye karar vermek Hacc"ın bütünüyle gerçekleşmesi olmadığı gibi Kâbe ve Kıble"de Hacc"ın hedefleri değildir. Tevhidin önderi [İbrahim] Hacc"ın Kâbe’de bitmediğini tersine Kâbe"yi terk ettiğin anda başladığını öğretiyor. Sana Kâbe varacağın son durak değil başladığın ilk noktadır. Umre için ve Mikat"ta evini terk ediyorsun şimdi ise Hac için Allah"ın evini terk etmelisin. Şimdi Allah"a yaklaşacaksın. Evi ziyaret etmeyecek fakat sahibini göreceksin ve varış Allah"adır. Kâbe son durak değil yalnızca yöndür. Mekke"ye geldin burada kalma haramda durma Mekke"ye gelişten daha büyük bir yolculuğa [Hacc"ı temettü] başlamalıyız. Zilhiccenin dokuzunda nerede olduğumuza bakmadan ihramını giy. Mekke"ye sırtını dön ve yürü Mekke"den daha kutsal ve daha saygı değer neresi vardır. Durma göreceksin.

 

Arafat

İhramını giyip de Mekke"den çıkınca güneş batımına kadar kalman gereken doğuya [Arafat’a] doğru yola çıkacaksın geri dönüşte Maş-arı haram arkasında Mina’da kalacaksın. Vakfe için Arafat’a giderken yavaş yavaş durup dinlenmeden Arafat’a gideceğiz. Onuncu günün sabahında on ikinci güne istersen on üçüncü güne kadar Mina’da kalınacak. Allah’a dönerken içlerinden geçerken üç bölüm vardır. Arafat, Maş-ar ve Mina. Bunlar üç ziyaret yeri değildir. Allah bizzat onların ilahi isimlerini kendisi vermiştir. Arafat hikmet ve ilim demektir. Mahşer bilinç ve anlayış demektir. Mina aşk ve inanç demektir.

Arafat"ta güneş batınca insanlar Meş-ar"a doğru yola koyulurlar ve orada dururlar. Sonrada Mina"ya hareket ederler buraların sınırı yoktur.

Takva kendini eğitme dua kendini Allah"a arz etme Arafat"ta ihtişam bakışında olmalı. Baktığın şeyde değil hangi durumda olursan ol bu günü işlediğin gibi geçirebilirsin. Senden istenen şey durman [Vakfe] ve sonra Arafat düzlüğünü güneş batımını terk etmelidir.

 

Meş-Ar

Arafat"ta kaybolurken sen de oradan ayrılıyorsun, Arafat kaybolmuştur. Durmak mı asla, oturmak mı hiç bir yerde bir yarım gün tam bir gece veya iki gün kalmak, hepsi bu kadar. Çadırların hepsi kaldırılmalıdır. Karanlıkta ve gecenin sessizliğinde düşünceleri bir noktaya daha fazla toplayabilmek suretiyle elde edilen anlayış gücüne Meş-ar denir. Arafat tecrübe ve nazar bölümü, Meş-ar ise görüş ve basiret bölümüdür. Yer ve gök hürriyet ve alçak gönüllülük içindedir.

İlim Allah"ın dilediği kimselerin kalbine yerleştirdiği bir nurdur. Bu doğru kılavuzluk bilgisidir. Arafat bilgisini her hangi bir kişi öğrenebilir ama Meş-ar’ın nuru Allah’ın dilediği kimselerin kalbine yerleştirdiği ışıktır. Mikat’ta iken kendini unutup insanlara katılmışsın. Tavaf’ta onlarla sürüklenmişsin.

Say"dan sonra kendini bulmuş Arafat"ta okyanusa çekilmiştin ve sonra yeniden Meş-ar’da kendini bulacaksın. Böyle bir kalabalık içinde herkes kendi başınadır. Burada örtüsüz renksiz maskesiz veya makyajsız pak gerçeğini keşfettin. Bu gece bir dostla [Allah] özel bir konuşma yapacaksın. Kendini ona aç ve günahlarını itiraf et. Şimdi bütün bu sınırları görmeyip duvarları yıkma zamanıdır. Yıllardır içinde tutsak kaldığın şeylerden sıyrıl. Burada kendinlesin. Elini çenene koy ve bu gece Allah’la baş başa ol. Silahların ve inancınla yanında yalnızca O ve sen varsın. Eğer Muhammed’in iyi bir ümmeti isen O’nun gibi yap. Bırak kalbin aşkla aydınlansın. Orduda kurallara dikkat et. Üç gün Mina‘da kalman gerektiğini unutma.[10.,11.,12. Günler] kurşunların boşa gitmeyeceğinden emin ol. Yalnızca düşmana çarpanlar kabul görecektir. Mina savaş alanıdır. Savaşmak lazımdır. Meş-ar kamp yeridir. Sabah namazında sessizlik hakimdir. Meş-arda herkes uykudaymış gibi gece dağların üzerinden süzüldü. Meş-ar’da uyuyanların üzerinden sıyrıldı ve Mina boğazında kayboldu ve şu anda güneş doğuyor.

 

Mina

Son ve en uzun kalış Mina"dadır. Güneş doğduktan sonra Meş-ar’da durma. Çünkü gündüz ilk Mina"da olma vaktidir. Güneşin doğuşuyla birlikte hücuma geçmek hücum vakti girdiği zaman güneşin emri zamanın emridir. Bu emre uy. Yalnızca güneşe kulak ver ve onuncu günün güneşini bayram güneşini gözle. Her şeyi anladığını söyleyen hiçbir şey anlamayandır.

Allah"a yaklaşmaya karar vermiş olan insanlar ümmet sonsuz ve harekat eden cemaat bütün kaya ve setleri delecek ve sonunda kuşkusuz denize ulaşacak olan gürleyen sel... Evet. Meş-ar’dan Mina"ya giden yolun üzerinde durmazsan yanlış yola gitmez veya insanlara karışırsan Mina"ya ulaşacak, şeytanları yenecek ve İsmail"ini kurban edeceksin. Bu hacca giden herkese Allah’ın açık emridir.

 

Savaş Cephesi [Şeytan Taşlama]

Kral Caddesi boyunca yerleşmiş üç Şeytan birbirinden 100 metre kadar uzaklıktadır, her biri bir anıtı, bir heykeli veya bir putu temsil eder; her yıl yüzleri beyaza boyanır.

Allahu Ekber, ne kadar anlamlı! Ordu geldi; hepsinin ellerinde silahları[taşları] ve ateşlemeye hazırlar. Birinci puta vardığında[cemre-i ula] ateş etmeden geç git. İkinci puta vardığında da aynısını yap. Fakat üçüncüye vardığında geçme, ateş et! Niçin? Şu akıllı ve tecrübeli öğretmenler, genellikle sürüp giden bir yolda yavaş yavaş ve sessizce dönüş yapmamızı söylerler, ama burada kumandan ve emir veren İbrahim’dir. İlk hücumda sonuncuyu vur ve vuruşların başından ve yüzünden olmalıdır savaş bitmiştir. Son put düştüğü zaman birinciler ve ikinciler karşı koyamaz. Cepheden ayrılınca işimiz kurban kesmektir. İhramını çıkar, istediğin elbiseyi giy, saçını kes, istersen koku sürün.

Artık serbestsin. Hacc süresince her hareket niyetine bağlıdır ve niyetle yapılır. Haccın özünü anlamayan kimse boş bir zihinle ülkesine döner.

 

Hacc Süresince

Tavafla tevhid inancını ilan edeceksin. Say ile Haccın uğraşını yapacaksın Kâbe, den Arafat"a gitmekle Ademin inişini göstereceksin. Arafat’tan Mina"ya gitmekle insanın yaratılış felsefesini düşüncelerin saf bilimden saf aşka doğru evrimini ve ruhun çamurdan Allah’a [cc] doğru

yükselişini sergileyeceksin. İbrahim"in sahnesi Mina"dayız. Şu anda İbrahim gibi davranmaktayız. O oğlu İsmail"i kurban etmek için getirmiştir. Bizim İsmail"imiz Kim veya Ne? İşte onu bilemiyoruz. Ama bizi kör ve sağır ne ediyorsa işte odur kurban edeceğimiz.

 

İsmail"in Kurban Edilmesi

Sevgili oğlun, hayatının meyvesi, neşen, oluş nedenin, varlığının anlamı, oğlun; hayır, İsmail’in. O’nu bir kuzu gibi yatır ve kurban et! Ayaklarının altına al ki, kaçıp kurtulamasın. ellerinle kavrayarak başını tut, boyun damarını kes, fakat daha fazla kımıldayamayacağını sezinceye kadar ayaklarının altında tut. Sonra ayağa kalk ve O’nu yalnız kendi haline bırak! Ey “itaatkar” olan ve Allah’ın[cc] kulu”!Allah’ın senden istediği budur. Bu inancının çağrısı, tebliğinin özüdür. Bu sorumluluğundur. Ey ‘sorumlu adam!’ Ey ‘İsmail’in babası!’

İbrahim’in iki seçeneği vardı; ya kalbinin ağlayışlarına kulak verecek ve İsmail"i kurtaracak veya Allah"ın emirlerine uyup O"nu kurban edecekti! Birini seçmek zorundaydı.

İçinde ‘sevgi’ ve ‘gerçek’ kavga ediyordu ‘sevgi’, hayatı; ‘gerçek’ ise inancıydı]! Allah kendi hayatını istemiş olsaydı vermek çok daha kolay olacaktı İbrahim, hayatını Allah davası uğruna adamıştı ve bu nedenle Allah’a itaat etmesi gerektiğini hissediyordu. Bu, O’nun için bir ‘bencillik’ ve ‘zayıflık’ idi. Bazı kişiler için iyi ve güzel olan, İbrahim gibi şerefli bir insan için kötü ve çirkin olabilir. O Allah’a en yakındı.

İbrahim çağrıyı düşününce her şeyiyle teslim oluyor, fakat sıra İsmail"i kurban etmeye gelince katlanılmaz bir acı duyuyor, kemiklerinin kırıldığını ve yüzünde üzgün bir ifade belirdiğini hissediyordu. İbrahim’i böyle kötü bir durumda gören şeytan; Nerede ve kimde bir korku, zayıflık, kuşku, kıskançlık, ümitsizlik, aptallık ve sevgi belirtisi görse çirkef işini yapmaya koyulur. Seni eğlendirir ve görevlerini yapmaktan alıkoyar ki çağrı gerçeği kavranmasın.

"Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fıtnedir".[Enfal 28]

Oğluna olan sevgi bile, seni ‘deneme’ yoludur. İsmail sevgisi İbrahim için bir imtihandı; şeytanla karşılaşmalarında O"nun tek zayıf yönü olmuştu bu. İbrahim bunun açık bir vahiy olduğunu ve oğlunu kurban etmesi gerektiğini biliyordu. Üzgün ve kalbi kırıktı. Şeytan bundan dolayı O"nu kandırma fırsatı buluyordu.

Şeytan bu durumdan faydalanarak önüne çıktı ve aynı şeyi fısıldadı: “Bu çağrıyı rüyanda duydun”.”Hayır bu yeterli, bu yeterli” dedi İbrahim kendi kendine; karar verdi ve seçimini yaptı: “Mutlak hürriyet olarak Allah"a itaat”, yani İsmail"i kurban etmek. Hürriyetine giden yolda bu son daha kalmalı ve oturup bütün çağların üzerinde birleştiği şu soruyu kendi kendine sormalısın: "Toplum için ne yapabiliriz?" Ve cevabı bulmaya çalış. Sadece otur ve hacc boyunca ne yaptığını düşün!

 

Baba Ve Oğul Arasındaki Konuşma

Mina"da kuytu bir köşede İbrahim [AS] oğluyla konuştu! Yüz yıl yaşamış ak saçlı sakallı babanın yanı sıra İsmail gençlik çağına yeni giriyordu. Dünyanın değil Arap yarımadasının göğü böyle bir görünüme katlanamazdı! Tarih, baba ile oğul arasındaki böyle bir konuşmayı kaydetmemişti hiç. Kimse de, dostça fakat ürkütücü bir konuşmayı düşünmemişti!

İbrahim başlangıçta hikayeyi yeniden anlatıp oğluna "burada seni ellerimle kurban edeceğim demek için ağzını açmadı. Sonunda, Allah"ın güvenine sığındı ve " İsmail rüyamda seni boğazlıyorum" dedi! Öylesine hızlı söylemişti ki bu kelimeleri kendisi bile işitmedi. Sonra sustu. Korkulu ve solgun, İsmail"in gözlerine bakmaya dayanamıyordu. İsmail babasının içinde bulunduğu durumu sezerek onu teselli etmeye çalıştı. "Baba itaatkar ol ve Allah"ın emrini yerine getirmek için tereddüte düşme. Beni de itaat edici olarak bulacaksın. Katlanabilirim ben " dedi. Allah Teala ders veriyordu. Bundan böyle Allah için insan kurban olarak kesilmeyecektir. İbrahim gibi, İsmail"ini seçip Mina"ya getirmelisin. Kimdir İsmail"in? Kendin bileceksin, başkalarının bilmelerine gerek yok. Karın olabilir, yeteneğin, işin cinsiyetin. gücün rütben Mevkin vs. olabilir. Hangisi olduğunu bilmiyorum, fakat senin İsmail İbrahim’in yanında ne kadar sevgiliyse senin yanında da o kadar sevgili olması gerekir!İsmail’in bazı göstergeleri, hürriyetini senden alan ve görevlerini yapmana engel olan her şey, seni eğlendiren gerçeği bilmen ve duymadan alıkoyan sorumluluğu kabul etmekten çok seni özür aramaya iten her şey ve yalnızca ileride desteğini almak için seni destekleyen her herkestir. Onu hayatında arayıp bulmalısın. Eğer Allah Teala’ya yaklaşmak istiyorsan, İsmail’ini Mina’da kurban etmelisin. İsmail yerine bir koyun kesmek kurbandır, fakat yalnızca kurban kesmek için, bir koyun kurban etmek kasaplıktır.

 

Üç Put Üçlemenin [Teslis] Sembolleri


Mina’da üç putun İbrahim’i aldatmaya çalışan şeytanı temsil ettiğini hatırla.

Birinci put [cemre-i ulâ]:"Arafat"ın düşmanı"

İkinci put [cemre-i vustâ]:Meş"ar"ın düşmanı"

Üçüncü put [cemre-i ukbâ]:"Mina"nın düşmanı"

Ey hacı. Şu anda Mina"dasın. Ateşle silahını İsmail"ini kurban yerine getirdin. İbrahim gibi üç putu vur ve devir.

Bayram

Hareket bitti ve biraz sonra hacc sona erecek.

Nerede?

 

Mina"da!

 

Şaşırtıcıdır ki, Mekke"nin komşusu olan yerde! Neden hacc Mekke ve Kâbe yanında bitmezde, burada biter? Haccın bu sıralarını anlamalısın. Bu kalabalığın ortasında ne yaptığının tam anlamıyla bilincinde olmalısın. Burada düşünebilmelisin;evinin bir köşesinde veya hayallerinde değil! Hacc birlikteliği teşvik eden bir bütünlüktür. Allah [cc], İbrahim [asm] ; Muhammed [sas] ve insanlarla karşılaşılan yerdir. Haccı anlamak ve tanımlamak gidebilmek ve şimdiye kadar söylediklerimizi yapabilmek demektir.

 

Mina"da Gecikme

İnancını ve ne yaptığını düşünmen için iki gün daha kalınır. Bayram günü kurban kesildikten sonra merasim biter. Mina"da iki gün veya üç gün daha kalman gerekir. Bu günlerde Mina"dan ayrılman, Mekke"ye dönmen düşünülmez. Niçin şeytan yenildi, kurban kesildi, İhram çıkarıldı ve bayram kutlandı. İnsan için İbrahim"in makamına ulaşmaktan başka daha üstün bir rütbe yoktur ve burada herkesten rolünü oynaması istenmiştir. Bütün bu menasikin sonunda, ülkene dönmeden önce, bayramdan sonra iki gün daha kalmalı ve oturup bütün çağların üzerinde birleştiği şu soruyu kendine sormalısın. Toplum için ne yapabiliriz? Ve cevabı bulmaya çalış. Sadece otur ve hacc boyunca ne yaptığını düşün.

Bayram Gününden Sonra Arka Arkaya Yapılan Hücumlar

İlk gün, ilk hücumunda son putu vurur ve kurban yerine giden yolu açarsın. Sonra ihramını çıkarır ve sevinçle zaferini kutlarsın! İkinci gün tekrar vurmalısın, ama putların üçünü de. Bu kez, sırayla, birinci, ikinci ve son olarak da üçüncü putu vurursun. Üçüncü gün, ikinci gün yaptıklarının bir tekrarıdır. Dördüncü gün, istersen Mina"da kalabilir istersen ayrılabilirsin. Kalmaya karar verirsen ikinci veya üçüncü günün atışlarını tekrarlamalısın. Dördüncü gün kalmamaya karar verirsen kalan silahlarından arta kalanı Mina"da bir yere gömmelisin! Bu bir zorunluluktur!

 

Son Mesaj

Hacc süresince yapılan bütün davranışlar, Kur"an"ın kelimelerle anlattığı mesajı nakleder. Haccı bitirmeden önce, Kur’anı hiç olmazsa baştan sona bir kez okuman ve son suresinde bir ders çıkarman öğüt verilir.

Neden son sure? Hacc’ın son aşaması vurmak olup, Kur"an"ın son suresinin son kelimeleri de bir tehlikeden uyarma konusundadır! Hacc"ın sonunda sen üç putu vurursun, Kur"an"ın sonu da üç gücü reddeder. Hacc"ın son bölümünde, Müslüman, bir tehlikeye karşı uyarılırken, Kur"an"ın son bölümünde de bir şerre karşı uyarılır. Kur"an"ın biterken şerrin bitmemesi, Peygamberliğin biterken tehlikenin sürmesi bize şaşırtıcı geliyor belki! Kur"an"ın son iki suresi, `şer"den sığınma `dan söz eder ve aynı zamanda, İbrahim [as.]’ın peygamberliğini tamamlayan, tevhidin son peygamberi Hz. Muhammed"i [sav.] uyarır. Ve Hacc"ın son iki günü, kişinin savaşmak zorunda kaldığı ve Allah’ın [cc] İbrahim"e[as.] uyarıda bulunduğu Mina"da geçer. Ve sen ey Muhammed"in [sav] ve İbrahim’in [as.] sünnetinin yolunda giden, yalnızca menasike uyman değil, fakat `şifre"leri çözmen gerekir. Mina"dan sonra nereye gidiyorsun? Ey hacı, ülkemize dönmek için Mina"dan ayrılmadan önce oturup muzaffer peygamberimizin uyarıldığı tehlikeyi anlamak için Kur"an"ın son iki suresini okuyalım. Allah"ın sevgili elçisinden sığınmasını istediği şeyleri anlamak için, şu vahiylere kulak verelim:


"De ki: Sabahın Rabb"ine sığınırım,

Yarattığı şeylerin şerrinden,

Karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden.

Ve haset edenin, haset ettiği zaman şerrinden ,

Düğümleri üfleyenlerin şerrinden". [Felâk suresi]

Ey Habilin varisi; "babanın katilinden öc alıcı" Kabil ölmedi! Ey "meleklerin secde ettiği","Adem"in varisi"; şeytan şimdi öc alıyor! Üç yüzü, yedi rengi, yetmiş bin hilesi olan ve insanların kalbine fısıldayan bu şerden uzak dur..

Allah’a [cc], Şafağın Rabb"ine, "insanların sahibine, "İnsanların Maliki"ne ve İnsanların sevgilisine, İlahına" sığın. Ve sen ey hacı, Kurban Bayramı"ndan sonra Mina"da kal ve günde yedi kez üç putu vur! Her günü Kurban günü. Her ayı Zilhicce. Her yeri Mina ve... hayatı hacc bil.

 

Sonuç

Mina"da kalma zamanı bitti ve Mekke sınırı yakınında törenler son buldu. Zilhiccenin sonuna doğru istediğin zaman, gerektiğinde Arafat"a gitmeden yapabileceğin bir Tavaf ve Sa"y daha var. Hacc menasiki bitmiş bulunuyor, işte yapman istenen şeylerin hepsi bu kadar. Ey, Hacc"ın son bölümü olan Mina"dan ayrılan hacı! İbrahim"in çağrısını kabul ettin Kişisel hayatının kısır döngüsünden kurtuldun. Zamanında Mikat’a geldin; Vahy’e kulak verdin; elbiselerini çıkarıp beyaz kefenini giydin. Evini ve ülkeni terk ederek bir misafir gibi Allah’ın Evi’ne ve cihad toprağına geldin. Sağ elini sıkarak Allah’a [cc] söz verdin. Tavaf çemberine katılarak tavaf eden insanların arasında kayboldun. Kendi kendin eliği bıraktın. Dağların tepesinde su bulmak için elinden geleni yaptın. Sonra Mekke’den Arafat’a indin ve bölüm bölüm [Meş"ar ve Mina"ya Giderek] geri Allah"a dönüp bilinç kazandın. Meş"ar karanlığında silah topladın. Aynı zamanda, diğerleriyle birlikte Mina sınırını geçtin. Şeytan ilk hücumunda yenildi. Hür oldun; İnanç ve aşk toprağını kurtardın. İbrahim makamına ulaştın, şerefin zirvesine -şehâdetin ötesindeki bölüme- çıktın. Son olarak bu çabanın bitiminde bir koyun kurban ettin

 

En tehlikeli ve en korkunç yaratılış geçitlerini –Tevhit, isar, cihad, şehadet, iblisle savaş ve aşk ülkesini fethi- geçtikten sonra bu en büyük kutsal gezinin ve en yüksek insani dereceye çıkışın bitiminde nereye geliyorsun? Ne yapıyorsun? Kurban: Bir “koyun” boğazlamak! Neden? Hangi düşünceyle? Sırrı ne bunun? Haccın sonunda bir koyun boğazlamanın sırrı nedir? Bir şey diyemem!Bırak cevabı Allah versin:

 

"...Ondan hem kendiniz yiyin, hem ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyip dilenen fakir[ler]e yedirin ". [Hacc 36]

Yine tekrar ediyor:

"...İşte bunlardan yeyin, yoksulu, fakiri de yedirin". [Hacc 28]

 

Ey hacı! Nereye gidiyorsun şimdi? Hayatına ve dünyana mı dönüyorsun? Geldiğin aynı yola mı giriyorsun hacdan sonra? Asla! Asla! Bu sembolik gösteride İbrahim"in rolünü oynadın! İyi bir aktör, kişiliği, rolünü oynadığın şahsın karakterinden tamamıyla etkilenen insandır. Eğer bunu iyi becerirse, gösteri bitecek, fakat eseri sürecektir. Oynadıkları rolü sürdüremeyip, unutulup giden pek çok aktör vardır!

 

` Makam-ı İbrahim"desin; tam durduğu yerde. Yükselişinin en son basamağı, Mirac"da Allah"a olan en kısa mesafedir. Şimdi makam-ı İbrahim"de duruyorsun ve onun rolünü oynayacaksın; onun gibi yaşayacak ve inancının icâbesinin mimarı olacaksın. İnsanları içinde yaşadıkları bataklıktan kurtar. Cehaletin karanlığı ve zulmün çileleriyle uyuşmuş ve ölmüş bedenlerine yeniden hayat üfle Ayağa kalkmalarına yardım et ve onlara yön ver. Onları hacca çağır, tavaf etmeye çağır.

 

İbrahim"in niteliklerini kazanmak için tavaf etmeye çağır. İbrahim"in niteliklerini kazanmak için, tavafa katılıp bencilliğini bırakarak temizlendikten sonra yolunu izlemek için Allah"a söz verdin. Allah şahidindir.

 

Zamanını saygıdeğer bir zamana [Zaman-ı Haram] yap, çünkü kutsal mescittesin. Çünkü, yeryüzü Allah’ın [cc] Mescidi’dir

 

Ali Şeriati

Cumartesi, 14 Nisan 2012 05:39

İRAN: HEM UZAK HEM DE YAKIN

 

 

İran kendini tek kutuplu dünyanın efendisi sayan ABD’nin Büyük Ortadoğu projesi kapsamında “zorla demokrasi götürülmeye çalışılan” en önemli askeri hedeflerden biri. 2.500 yıllık köklü bir geçmişe sahip. Yazılı ve görsel medya bizi İran’ın her an Amerika Birleşik Devletleri’nin saldırısına uğrayacağı konusunda maksatlı bir şekilde yönlendirmeye çalışıyor.

Böylesine kritik bir dönemde hemen yanı başımızda olmasına karşın hakkında çok şey bilmediğimiz komşumuza gerçekleştirdiğim bir haftalık gezi İran hakkında bildiklerimin tümünü gözden geçirmeme yaradı.

Birbirinden çok farklı iki ayrı yüzü olan bir madalyona benziyor İran. Doğu’nun olumlu olumsuz bütün özelliklerini içeren bir ülke olduğu için kendimi hiç yabancı hissetmedim. Gerek Türkçe gerekse Kürtçe ve Zazaca’da bulunan çok sayıda Farsça sözcük her sıkıştığım anda imdadıma yetişti. İranlılarla dolaysız iletişim kurmama olanak sağlayan bu sözcüklere şükran borçluyum.

İran “hem uzak hem de yakın” olduğumuz komşularımızdan. Bu yazı da İran’ın üç büyük kentine (Tahran, Şiraz ve Meşhed) yapılan bir haftalık geziden arta kalan izlenimlerden oluşuyor. Kısıtlı gözlemlerden… O yüzden de tespitlerin çoğu tartışılır ve daha iyi bilenler tarafından tamamlanmaya muhtaç.

Neden yazıldığına gelince de sadece bir gerekçeye sığınıyorum: “Söz uçar, yazı kalır”.

 

İRAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER

 

Resmi adı: İran İslam cumhuriyeti

Başkenti: Tahran

Diğer önemli şehirleri: Tahran, İsfahan, Meşhed, Tebriz, Urumiye, Şiraz, Kerman, Yezd, Kum, Arak, Hemadan v.s.

Kişi başına düşen milli gelir: 2 500 dolar

Nüfusu : 2005 yılı istatistiklerine göre yaklaşık 73.000.000

Yüzölçümü: 1 648 200 kilometrekare.

Coğrafi durumu: İran Ortadoğu’nun merkezinde yer almakta ve bir köprü gibi Hazar denizini Fars körfezine bağlamaktadır. Ortadoğu ve Batı Asya’da yer alan İran’ın, komşuları olan Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan, Rusya, Kazakistan, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Arabistan, Kuveyt ayrıca Türkiye, Irak, Pakistan ve Afganistan ile 6031 km. kara, 2700 km. deniz olmak üzere toplam 8731 km. sınırı bulunmaktadır.

Dil: İran’da Fars, Lor, Kürt, Azeri, Türkmen ve Beluç gibi çeşitli ırklara mensup etnik gruplar kendilerine özgü dil ve gelenekleri ile bir arada yaşam sürdürmektedirler. Ülkenin resmi dili olan Farsça Hint-Avrupa dillerinin bir koludur. İran’da Farsça’nın dışında Azeri Türkçe’si, Arapça, Kürtçe vb. dillerle Farsça’nın çeşitli Lehçeleri de konuşulmaktadır.

Etnik yapı: % 66 Farisi (Pers), % 20 Türk, % 9.1 Kürt, % 3 Arap, % 0.3 Ermeni, % 0.3 Yahudi. Kalan nüfusu değişik etnik unsurlar oluşturmaktadır.

Din: İran"ın resmi dini İslam"dır. Resmi rakamlara göre halkın % 98.8"i Müslüman’dır. % 0.7 oranında Hıristiyan, % 0.3 oranında Yahudi, % 0.1 oranında Zerdüşt, % 0.1 oranında da diğer dinlerin mensupları mevcuttur. Resmi rakamlara göre Müslümanların % 10"u sünnidir. Diğerlerinin büyük bir çoğunluğu Şii Caferi’dir. Hıristiyanlar Ortodokslar, Gregoryen Ermeniler, Katolik Ermeniler, Nesturiler ve Protestanlardan oluşmaktadır.

Eğitim: Yetişkinlere yönelik eğitim çalışmaları neticesinde son yıllarda okur yazar oranı % 80’lere ulaşmıştır. Ülke genelindeki 96.474 okulda ilk ve orta öğrenime devam eden öğrenci sayısı 25 milyon civarında olup son yıllarda bu öğrencilerin oranı nüfusa oranla daha fazla artış göstermiştir.

Sağlık: İran’da bu alandaki temel politika “tedaviden önce koruma” politikasıdır. Kırsal kesim başta olmak üzere sağlık merkezlerinin ve aşılama programlarının yaygınlaştırılması bu politikanın en açık göstergelerindendir. 1979 da 4 binden biraz fazla olan sağlık merkezlerinin sayısı bugün 17 bini aşmıştır.

Kültür-Sanat: İran kültürü çok çeşitli ve çok boyutlu olma özelliğine sahiptir. Bu özelliğin bir yönü tarihi gelişmelere diğer yönü ise etnik, din ve dil kökenli unsurlara dayanmaktadır. Seslerini sadece bulundukları bölgede duyurmakla kalmayan ve bütün dünyada duyuran Hafız, Mevlana, Sadi, Firdevsi, Nizami ve Hayyam gibi ünlü şair ve ozanlar İran edebiyatının önde gelen isimleridir.

Çarşamba, 11 Nisan 2012 11:18

Resulullah'ın İkinci Eşi Sevde Binti Zem'a

Onun Habeşistan'a hicretinde çektiği sıkıntılar, çocuklarıyla dul kalması, geçim sıkıntısı çekmesi, İki Cihan Güneşi Efendimize ağır geliyordu. Onu yetimleriyle yalnız olarak bırakmak istemiyordu.

 

Sevde binti Zem'a (ra.) Rasûlullah (saa) efendimizin ikinci eşi... Hz. Hatice annemizin vefatından sonra ilk ailesi... Habeşistan'a hicret eden ilk müslümanlardan... Bir muhâcirin dul hanımlığından Kâinâtin Serverine eş olma bahtiyarlığına kavuşan mücâhide annemiz...

 

Hz. Sevde ilk evliliğini amcasının oğlu Sekran İbni Âmir ile yaptı.İslâm'ın geldiği yıllardı. Kocası ile birlikte müslüman oldu. Mekke'de müslümanların ilk halkasını teşkil etti. Bu bahtiyar karı-koca putlarıbırakıp kâinatın yaratıcısı Yüce Allah'a ve Resûlü Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a)'ya iman edip ona tâbi olunca, müşriklerin şiddetli işkencelerine maruz kaldılar. Yakın akrabaları da müşriklerle beraber oldu. Onlara ezâ cefâ ettiler. Bu zulüm dayanılmaz hal alınca Habeşistan'a hicret izni verildi. Hz. Sevde (r.a)da kocası Sekran ile birlikte karar verip, ikinci defa Habeşistan'a hicret edenlerin arasına katıldılar. Allah yolunda mallarını, mülklerini, akrabalarını terkederek hicret ettiler. İnançlarını orada yaşama imkânı buldular. Kocası Sekran İbni Âmir'in rahatsızlığı sebebiyle kısa zamanda Mekke'ye döndüler. Bir müddet sonra kocası Sekran vefat etti. Sevde (r.a) beş küçük çocuğuyla dul kaldı.

 

Kâinatın Serveri Efendimiz, Hatice annemizin vefatından sonra onun güzel hatıralarıyla yaşıyordu. Ashâb-ı Kirâm Efendimizin nur cemâline baktıkça üzülüyor, hüzünlü halini yüzünden okuyordu. Onun hüznünü paylaşabilmek için gayret ediyordu. Onu bir beşer olarak teselli etmeye çalışıyorlardı.Efendimizin bir an evvel evlenerek yalnızlıktan kurtulmasını ve o sıcak yuvanın hizmetlerinin aksamamasını gönülden arzu ediyorlardı. Fakat kimse bu konuyu açmağa cesaret edemiyordu. Bir gün Osman İbni Maz'ûn'un hanımı Havle (r.a) hâne-i seâdete geldi. İçeri girince Efendimize: "-Yâ Rasûlallah! Yanınıza girince Hatice'nin eksikliğini hissettim." dedi. Efendimiz de: "Evet! O çocukların annesi evin de görüp gözeticisiydi." buyurdu. Bu sıcak ve samimi cevabı alan Havle (r.a) zemini müsait gördü ve Efendimize: "Peki niye evlenmiyorsunuz?" dedi. Efendimiz: "Hatice'den sonra... kiminle?" dedi. Havle: "Kız istersen kızla, dul istersen dulla." diye cevap verdi. Efendimiz: "Kimdir onlar?" dedi. Havle: "Allah'ın kullarından sana iman edenlerden Ebû Bekir'in kızı Âişe. Diğeri de; sana iman etmiş ve söylediklerine tâbi olmuş dul muhacir Sevde binti Zem'a'dır." dedi. Bu cevaptan Efendimiz memnun oldu ve Havle'ye: "Git, benim için onlarla konuş" buyurdu.

 

Havle, (r.a) sevincinden adetâ uçuyordu. Bu şerefli hizmeti yerine getirmek üzere derhal oradan ayrıldı. Doğruca Zem'a İbni Kays İbni Abdişems'in evine gitti. Sevincinden gözleri parıldayan Havle (r.a) Sevde (r.a )nın yanına vardı ve: "Ey Sevde! Allah Teâlâ'nın seni ne gibi bir hayır ve berekete eriştirdiğini biliyor musun?" dedi. Sevde (r.a) merakla: "Nedir o?" diye sordu. Havle: "Rasûlullah beni sana elçiolarak gönderdi" diye cevap verdi. Sevde (r.a) bu habere çok sevindi. Böyle bir teklifi bekliyor gibiydi. Zira kocası Sekran'ın vefatından önce bir kaç defa rüyasında bu haberle ilgili şeyler görmüştü. Son rüyasında gökyüzündeki ay süzülüp kendi üzerine inmiş ve başının etrafında dönmüştü. Rüyasını zevci Sekran'a anlatınca o: "Sen gerçekten böyle bir rüya gördüysen, bu benim öleceğime, senin de Peygamberimizle evleneceğine işarettir" diye yorumlamıştı.

 

Sevde (r.a)'nın hatırına hemen bu rüya geldi. Böyle bir şerefe erebilmek herkese nasip olmazdı. Havle'ye teklifi babasına götürmesini söyledi. O da hemen kalktı ve Zem'a İbni Kays'ın yanına gitti. Oldukça yaşlanmış bulunan babasına durumu anlattı ve teklifi arzetti. O da tereddütsüz kabul etti ve Efendimiz hakkında: "Çok şerefli bir eş doğrusu" dedi. Sevde (r.a) sevincinden gönlü pırıl pırıl uçuyordu. Ancak yine de Havle (r.a)ya hemen cevap veremedi. Zira beş yetim çocuğu vardı. Onların Resûl-i Ekrem (s.a.a) efendimizi rahatsız etmesinden endişe ediyordu. Cevabı gecikince Rahmet Peygamberi Efendimiz bizzat kendisi Sevde (r.a)'nın yanına geldi. Karşılıklı görüşmede durum anlaşıldı. Efendimiz onun edebinden, sevgisinden ve çocuklarının başında vızıldamasından çekindiğini öğrenince ona nâzikâne bir şekilde: "Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Kadınların hayırlısı küçük çocukları sebebiyle zorluklarla karşılaşandır. Seni bana nikâhlaması için akrabalarından birisini vazifelendir." buyurdu.

Ne edeb!... Ne sevgi!... Ne hürmet!.... İki sevgili arasında ne güzel hassasiyet... Ne incelik!... Birbirlerine karşı ne nezâket!... Hanım, efendisinin hizmetini ve rahatını düşünecek, efendisi de ailesine sevgi dolu, şefkatli ve engin merhamet sahibi olacak.. Sıcak yuva böyle kurulacak... Huzur dolu hayat böyle sağlanacak...

Hz. Sevde (r.a) bu işle ilgili olarak kayınbiraderi Hatib İbni Amr'ı görevlendirdi. O da dörtyüz dirhem mehir karşılığında onu Kâinâtın Server'ine nikahladı. Bu nikah Peygamberliğin onuncu yılı Ramazan ayında Mekke'de gerçekleşti. O sırada Sevde annemizin yaşı ellinin üzerindeydi.

Sevde (r.a) vâlidemiz bir iman fedâisiydi. Allah'a ve Resûlüne tam teslim olmuş sâdık bir mü'mindi. Bütün inananlar gibi o da çok sıkıntılar çekti. Onun inancını yaşama, imanını koruma konusundaki gayreti, direnişi, sebatı ve sadakati Efendimize çok tesir etti. Tatlı dilli, güleryüzlü, örnek bir aileydi. İmanından zerre kadar taviz vermeyen mücâhide bir hanımefendiydi. Onun Habeşistan'a hicretinde çektiği sıkıntılar, çocuklarıyla dul kalması, geçim sıkıntısı çekmesi, İki Cihan Güneşi Efendimize ağır geliyordu. Onu yetimleriyle yalnız olarak bırakmak istemiyordu. Onun derdine çare olmayıkendine vazife biliyordu. Çünkü o çocuklarıyla birlikte himaye ve şefkate muhtaçtı. Bu sebebten Efendimiz evlilik teklif etti. O da bunu ganimet bildi ve memnûniyetle kabul etti. Kâinatın Serveri'ne eş olmak onun için ne büyük seâdetti. Sevde annemiz bu mutluluğu hayatında biricik gaye bildi. Çektiği çileler, sıkıntılar, kederler bu sayede sona erdi.

Fahr-i Kâinat (s.a.a) efendimiz bütün evliliklerini Allah Teâlâ'nın emriyle yaptı. Hz. Âişe annemizle nikâhlandıktan sonra diğer hanımlarıyla evlendi. Nitekim Sevde annemizle evliliği de böyle oldu. Hz. Âişe küçüktü. Evlenecek yaşta değildi. Onunla sâdece nişanlandı. Sevde annemizle evlendi. Hadis-işerifte: "Bütün zevcelerimle evliliklerim ve kızımı evlendirmem, hepsi Cebrâil aleyhisselâm'ın Allah Teâlâ'dan getirdiği izin ile olmuştur" buyuruldu.

Bu evlilikten kısa bir zaman sonra hicret izni verildi. Efendimiz Medine'ye hicret etti. Sevde annemiz Mekke'de kaldı. Efendimiz Medine'ye yerleşince Zeyd ibni Hârise ile Ebû Rafî'i Mekke'ye gönderdi. Sevde annemizi ve kızı Fâtıma'yı getirmelerini söyledi. Birinci halife Ebû Bekir de oğlu Abdullah İbni Ebî Bekir'i aynı kafile ile birlikte gönderdi. Aile efradını ve Hz. Âişe'yi getirmesini istedi. Zeyd (r.a) kendi hanımı Ümmü Eymen'i de bu vesile ile getirecekti. Birlikte Mekke'ye vardılar ve aile efradlarını alarak beraber Medine'ye döndüler.

Sevde binti Zem'a (r.a) için mescidin yanında bir oda yapılmıştı. Annemiz oraya yerleştirildi. Bundan sonraki ömrünü Efendimize ve çocuklarına hizmetle geçirdi.

O, Resûl-i Ekrem (s.a.a) efendimizin hâne-i seâdetlerinde hizmetin en güzelini yapmağa gayret etti. Çok sâf bir yüreğe sahibti. Onun bu samimi ve sevgi dolu gayretleri Efendimiz'in kalbine mutluluk veriyordu. Sevde annemiz Efendisini sevindirecek hiçbir fedakarlıktan geri kalmıyordu. Hz. Âişe'ye de hizmet etti. Hatta kendi nöbetlerini ona bağışladı. Hareketlerini, davranışlarını genç gelinin hoşnut olacağı şekilde ayarlamağa çalıştı.Sevgi dolu bir gönülle ona yaklaştı.

Sevde annemiz için Rasûlullah (s.a)'in evinde olmak onun nikâhında bulunmak ona yetiyordu. Başka bir beklentisi yoktu. Yaşlıydı. İri cüsseliydi. Latîfeyi severdi. Bir gün İki Cihan Güneşi Efendimize: "Ya Rasûlallah! Bana ayırdığın günü Aişe'ye bağışladım. Ona verdim. Sâdece beni nikâhında tut yeter. Kıyamet günü Allah'ın beni senin zevcen olarak diriltmesini istiyorum." dedi. Gönlünün safiyetini bu şekilde ortaya koydu.

Âişe annemiz de onu vefatından sonra daima bu fedakârlığı ile anar veşöyle derdi: "Yerinde olmak istediğim kadınların bana en sevgilisi Sevde binti Zem'a'dır. Yaşlandığında şöyle demiştir: Yâ Rasûlallah! Sana olan nöbetimi Âişe'ye bağışladım."

O, mütevâzî alçak gönüllü, eli açık, cömertti. Dünyaya fazla gönül vermezdi. Eline geçen, kendine hediye gelen şeyleri fakirlere sadaka olarak dağıtırdı.Yetimi, fakiri sevindirmekten büyük zevk alırdı. Bir defasında ikinci halife Ömer kendine çok miktarda para gönderdi. "Bu nedir?" diye sordu. "Para" denilince; "Hurma mıdırki, bu kadar çok göndermiş" diyerek hepsini fakirlere dağıttı.

O, saf yürekli gönlü zengin, hizmetli, cesûr, mücâhide bir annemizdi. Aile efradının, kardeşlerinin hicretten evvel hepsinin müslüman olmalarına vesile oldu. Uhud savaşında müslüman yaralıların yarasını sararak, onlara su taşıyarak hizmet etti. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizle birlikte Veda Haccında bulundu. Efendimizin dâr-ı bekâya irtihallerinden sonra bir daha Hac ve Umreye gitmedi. Bunun sebebini soranlara "Artık Allah'ın emrettiği gibi evimde oturacağım" diye cevap verdi. Bu şekildeki darvanışıyla Allah Teâlâ'nın şu emrini hatırlatıyordu. Meâlen: "Ey Peygamber hanımları! Evlerinizde oturun. Evvelki Cahiliye devri kadınlarının açılması gibi açılıp saçılmayın." (Ahzab sûresi: 33)

İki Cihan Güneşi efendimizden bizzat işiterek rivayet ettiği hadisler dört veya beş tanedir. Bunların bir tanesi şudur:

Birgün Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizin pâk zevceleri bir araya toplanmışlar ve kendi aralarında: "Acaba Resûlullah (s.a)'e vefatından sonra ilk defa hangimiz kavuşacak?" diye düşünmüşler ve bunun cevabını bizzat Efendimizin ağzından duymak istemişlerdi. Hep birlikte huzura gelerek: "Yâ Rasûlallah! Bizim içimizden hangimiz size en önce kavuşacak dersiniz?"diye sordular..İki Cihan Güneşi Efendimiz bu soruya tebessüm ederek: "Vefâtımdan sonra sizin bana ilk kavuşacak olanınız, kolu uzun olanınızdır" diye cevap verdi..

Bu nükteli ve hikmetli cevap karşısında annelerimiz kol uzunluklarını ölçmeye başladılar. Sevde annemizin kolu hepsinden uzun geldi. Bunu kendine işaret bilen vâlidemiz, Efendimizin dâr-ı bekâya irtihalinden sonra kendini daha çok ahiret hazırlığına verdi. Fakat Zeynep binti Cahş annemiz ondan önce rahmete gitti. Efendimize kavuştu. Aileleri arasında en cömert Zeynep binti Cahş validemizdi. Sevde annemiz Efendimizin o tatlı nüktesini ve hikmetli sözlerini ancak o zaman anlayabildi. Kol uzunluğu cömertlikten kinâye edilmişti.

Sevde binti Zem'a (r.a) vâlidemiz ikinci Halifenin halifeliği döneminde yüz yaşlarında iken vefat etti. Allah kendisinden râzı olsun. Bizleri şefaatlerine nâil eylesin. Amin

Annan: Suriyeli muhalifler ateşkesi kabul etmişlerdir

 

Dün akşam Tahran'a gelen BM'nin Suriye Özel Temsilcisi bu sabah İslami İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi ile görüştükten sonra ortak basın toplantısına katıldı.

BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan, Suriyeli muhaliflerin ateşkesi kabul ettiklerini ifade ederek, ateşkesin yarın sabah saat 06:00’dan itibaren yürürlüğe girmesini ümit ettiğini söyledi.

MHA muhabirinin bildirdiğine göre, İran yetkilileri ile görüşmek için önceki akşam Tahran’a gelen Annan bugün (Çarşamba) İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi ile bir araya gelerek görüş alışverişi yaptı.

İran’ın verdiği destekten dolayı teşekkürlerini dile getiren Annan, Suriye meselesinin çözümünde İran’ın etkili olmasını ümit etti.

BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan, Suriyeli muhaliflerin ateşkesi Kabul ettiklerini ifade ederek, ateşkesin yarın sabah saat 06:00’dan itibaren yürürlüğe girmesini ümit ettiğini söyledi.

Suriye’ye silah gönderen ülkeleri eleştiren Annan, Suriye’nin militarizeleşmesinin bölgeyi krize ve kaosa sürükleyeceğini belirtti.

Annan, Ortadoğu bölgesinin yeni krizler ve şokları kaldıramayacağının altını çizdi.

Suriye’de reformlar Esad’ın liderliğinde yapılmalı

 

 

İslami İran Dışişleri Bakanı, BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan ile yaptığı görüşmesinde Tahran’ın Suriye’ye yönelik tutumunu açıklayarak, İslami İran'a göre Suriye’de reforların Esad’ın liderliğinde gerçekleşmesi gerektiğini söyledi.

 

Salihi, adil olan Kofi Annan’ın şaibeli olmaması maksadıyla Suriye meselesini taraf tutmadan idare etmeye çalıştığını ifade etti.

 

Annan’ın 6 maddelik planına işaret eden Salihi, Suriye devletinin onayını alan bu planın yürürlüğe girmesi için Kofi Annan’ın kapsayıcı şekilde çalıştığını ve herkes ise iyi niyetle bu çalışmalara destek vermesi gerektiğinin altını çizdi.

 

İslami İran'ın Suriye meselesi karşısında kerelece tutumunu açıkladığını konuşmasına ekleyen Dışişleri Bakanı Salihi, İran’ın ülkelerin içişlerine karışılmasına karşı olduğunu ve Suriye’deki reformların bu ülkenin devleti tarafından ve Esad’ın liderliğinde gerçekleşmesi gerektiğini kaydetti.

 

İslami İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi Annan’ın görevi önemli ve özel olduğunu ifade etti.

 

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Suriye’ye her çeşit askeri müdahaleye karşı olan İran’a yapılan bu ziyaretin Suriye konusundaki konumunun öneminin göstergesi olduğunu dile getirdi.

 

İslami İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Annan planının Suriye tarafından kabul edildiğine göre İranlı yetkililerle Annan’ın görüş alışveriş yapmasının Suriye sorununun çözülmesine yardımcı olacağını vurguladı.

 

Ali Ekber Salihi “Kofi Annan planı başarılı olmazsa o zaman Arap Birliği planı hiç bir şekilde başarılı olamayacaktır”dedi.

 

Salihi, Suriye düzenini yıkmak için yüksek miktarda para harcayarak bu ülkeye silah ve paralı asker gönderen Türkiye, Arabistan ve Katar’ın çabası başarılı olmadığını kaydetti.

 

Salihi, Suriye meselesinin çözülmesine yana tutum sergileyen İran'ın sorunun çözülmesi için muhalifleri teşvik edebilme gücünde olduğunu söyledi.

 

 

 

 

Çarşamba, 11 Nisan 2012 10:58

SENİN İSMAİL'İN KİM?

"Bu İbrahim'in dinidir; kana susamış tanrıların, mazoşistlerin ve işkencecilerin değil. İnsanın mükemmelliğe ulaşmasının, bencillikten ve hayvani arzularından kurtulmasının hikayesidir yaşanan. İnsanın daha ulvi bir makama ve aşka, ve bilinçli bir insan olarak sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak her şeyden azade olduğu bir iradeye yükselişidir...

...Hikaye, bir koçun kurban edilişiyle sona eriyor. Bu, Yüce Allah'ın tarihin en büyük insan trajedisinin sonuna ilişkin dileğidir - birkaç aç insanı doyurmak için bir koç kurban etmek.

Sen de İbrahim gibi kendi İsmail'ini getirmelisin Mina'ya. Senin İsmail'in kim? Ancak sen bilebilirsin, başkası değil. Belki eşin, işin, yeteneğin, gücün, cinsiyetin, statün vs. Ne olduğunu bilmiyorum, ama İbrahim'in İsmail'i sevdiği kadar sevdiğin birşey olmalı. Senin özgürlüğünden çalan, görevlerini yerine getirmeni engelleyen, seni eğlendiren, hakikatı duymaktan ve bilmekten alıkoyan, sorumluluk kabul etmektense meşrulaştırıcı sebepler ürettiren ve seni sadece gelecekte senden gelecek yardım için destekleyen ne varsa; işte bunlar onun işaretlerindendir. Onu arayıp bulmalısın. Eğer Allah'a yaklaşmak istiyorsan, İsmail'i Mina'da kurban etmen gerek.

İsmail'in yerine geçecek koçu (fidye) sen tespit etme, bırak Allah sana yardım etsin ve bir hediye olarak göndersin. O, koçu ancak bu şekilde kurban olarak kabul eder. Koç ancak İsmail'in bedeli olduğunda kurbandır; yalnızca kurban olsun diye koç boğazlamak ise kasaplıktır."

 

"Senin İsmail'in kimdir ?  Veya nedir ?

Makamın mı ? Onurun mu ?

Mevkin mi ? Statün mü ? Mesleğin mi ?

Paran mı ? Evin mi ? Bağın mı ? Otomobilin mi ?

Ma'şukun mu ? Ailen mi ?

İlmin mi ? Rütben mi ? Sanat ve maharetin mi ?

Ruhaniyetin mi ? Alimliğin mi ? Elbisen mi ?

Adın mı ? Namın mı ? Şöhretin mi ?

Canın mı ? Ruhun mu ?

Gençliğin mi ? Güzelliğin mi ?

Ben nereden bileyim ?

Bunu sen kendin bilirsin.

Her ne ve kim ise onu sen kendin minaya getirmeli ve Kurban için seçmelisin.

Ben sadece onun alametlerini sana söyleyebilirim.

Seni iman yolunda zayıflatan, "gitmek"te olan seni "kalma"ya çağıran,

Seni "sorumluluk" yolunda şüpheye düşüren, seni kendine bağlayan ve

alıkoyan, gönül bağlılığı,mesaj işitmene, hakikati itiraf etmene izin

vermeyen, seni firara çağıran, seni maslahatçı izah ve yorumlara sürükleyen ve aşkı,seni kör eden her şey…

İbrahimsin! Ve İsmaili zaafın seni İblis'in oyuncağı haline getirebilir.

Hayatında şeref, saygınlık, iftihar ve faziletin doruklarında bir tek şey

vardır ki onu elde etmek için zirveden inebilir onu kaybetmemek için bütün

İbrahimi kazanımlarını yitirebilirsin:

O İsmailindir. İsmailinin bir şahıs veya başka bir şey olması mümkündür; bir

durum bir konum, bir zaaf noktası olması imkan dahilindedir.

Ey "Hakk'a teslim olan", "Allah'ın kulu"!

Hakikatin senden istediği şey, işte budur.

Budur "imanın daveti", "risaletin mesajı".

Bu senin sorumluluğundur, ey "sorumlu insan"!

Ey "İsmail'in babası"!

"İsmail'ini öldür"!

"Kendi ellerinle kurban et"!"

 

Ali Şeriati'nin, Hacc kitabından alıntılamıştır.