Suriye İran İçin Neden Bu Kadar Stratejik Önem Taşıyor

Rate this item
(0 votes)
Suriye İran İçin Neden Bu Kadar Stratejik Önem Taşıyor

Suriye'deki iç krizin başlangıç günlerinde İran, yeni yaratılan tehditlere karşı kendi ulusal güvenliğini korumak için Beşar Esad hükümetine yönelik tamamen destekleyici bir politika benimsedi.

İran buna paralel olarak, Batı'nın Batı Asya bölgesindeki baskısını engellemek için Rusya ve Çin'le ittifak yaptı ve dış politikalarını buna uygun şekilde ayarladı. Bu düşüncelerin ışığında, Suriye'nin İran açısından taşıdığı stratejik önem, aşağıdaki dört prensip çerçevesinde izah edilebilir:

1) SURİYE BATININ BATI ASYA’DAKİ NÜFUZUNA KARŞI BİR DİRENİŞ EKSENİ

Suriye, üç nedenden ötürü bölgesel ve uluslararası güçler açısından özel bir önem taşıdı: I. Suriye'nin Batı Asya'daki stratejik merkeziliği; II. Suriye ile Arap-İsrail çatışmaları arasındaki bağ; III. Bölgede Selefi Siyasal İslam ve bu eğilimin büyümesi nedeniyle yaşanan alarm hissi. Sovyetler Birliği'nin 1991 yılında çökmesi sonrasında ABD kendisini uluslararası polis gücü ve küresel hegemonik güç olarak ortaya koydu ve liberal demokrasinin değerlerinin dünyada yayılması çağrısı yaptı. Ancak zamanla, ABD'nin uluslararası arenadaki bir nebze ayrıcalıklı hale gelmiş pozisyonuna ciddi şekilde meydan okundu. Washington'un vardığı sonuç, Westphalia sisteminden çıkan bir geçişin çözüm olduğu şeklinde oldu. Bir başka deyişle ABD, küreselleşme aşamasına geçmek için 1648 yılından beri uluslararası sistemin hakim söylemi olan ve en önemli ilkesi “egemenlik ilkesi” olan Westphalia sisteminden (*) ayrılmaya ihtiyaç duyuyor. Bu sistemin temel ilkesi doğrultusunda, hiçbir ülkenin egemenliğinin ihlal edilmemesi gerekiyor. 11 Eylül öncesinde egemenlik, uluslararası ilişkilerin en önemli prensiplerinden biriydi ve ihlali ancak savaş ve saldırganlık yoluyla mümkündü. Ancak ABD ve NATO'nun Afganistan'a (2001), Irak'a (2003), Libya'ya (2011) düzenlediği saldırılar ve şu andaki Suriye'ye saldırma girişimleri, Washington'un ulusüstü yönetimi ve Westphalia sisteminden çıkışı düşündüğünü gösteriyor. Aynı zamanda, Batı Asya'daki yeni gelişmeler düşünüldüğünde Suriye, Batı için azami önem taşıyor. Jeopolitik risklerin kesişim noktasında bulunan ve Ürdün, İsrail, Lübnan, Türkiye ve Irak'la sınırları olan Suriye, aynı zamanda da bölgedeki ana su yollarının ve boru hatlarının kesişim noktasında yer alıyor ve Rusya'yla kapsamlı bir işbirliği var. Rusya, Batı Asya'da önemli bir sığınak işlevi gören Akdeniz kıyıları üzerinde, Suriye'nin Tarsus limanında gelişmiş bir askeri üs kurdu. Genel olarak Suriye Batı için uzun vadeli amaçlara erişmenin bir aracı işlevi görecektir. Ancak burada hayati önemde olan şey, İran'ın bölgedeki, özellikle de Suriye'deki Batı hedeflerinin yerine getirilmesini engellemek için Suriye ve Rusya'yla istikrarlı bir anlaşma çerçevesinde hareket ediyor olmasıdır.

2) HİZBULLAH’LA VE İSRAİL İLE ÇATIŞMA HATTIYLA OLAN BAĞIN MUHAFAZA EDİLMESİ

Tarihsel arka plan oluşturan olayları düşünmek gerekirse, Hafız Esad hiçbir zaman İsrail rejimini tanımamış ve bu rejimle müzakereye girmeyi reddetmişti. Bu yaklaşım ve İsrail rejiminin yok edilmesine duyulan inanç, Şam'la İran arasındaki ilişkileri geliştirdi. İran'daki 1979 İslam Devrimi'ni izleyen yıllarda İsrail rejimi karşıtlığı, İran'ın temel dış politika yönelimlerinden biri oldu ve bu durum Tahran ve Şam arasında yakın ilişkilerin gelişmesine yol açtı. Bu karşıtlığa ilave olarak İran'ın Suriye'yle olan ilişkilerini geliştirmesini sağlayan bir diğer temel faktör, Suriye'nin Lübnan'daki Hizbullah karşısındaki duruşu ve ona yönelik politikalarıydı. İsrail rejimi karşıtlığına paralel olarak Hizbullah her zaman Suriye hükümeti tarafından desteklendi. Prensip olarak, İsrail rejimine karşı aynı dış politika çizgisinin izlenmesi ve Lübnan'daki Hizbullah'a verilen destek, İran ve Suriye arasındaki yakınlaşmanın ana nedeni olarak görülebilir. Bu yakın bağlar, İran ve Suriye'nin İsrail rejimine karşı güvenliğinin sağlanmasıyla paraleldir. Bu anti-Siyonist stratejilerde Lübnan Hizbullahı İran ve Suriye'nin dış politikasında kilit bir rol oynamaktadır. İran ve Suriye tarafından desteklenen Hizbullah, İsrail rejimine siyasi ve askeri bir darbe indirebilir. İran ve Suriye arasındaki ilişkiler, özellikle güvenlik açısından ve bölgede Şii nüfus barındıran ülkelerin korunması açısından azami önemdedir.

3) SURİYE ARAP ULUSALCILIĞININ VE İRANLI İSLAM KİMLİĞİNİN TEMAS NOKTASI

Ulus, ulusalcılık ve ulusal hükümet, İslam dünyasının tarihinde yeni olgulardır. Avrupa ülkelerinin dünya üzerindeki top yekün hakimiyetinin ardından küresel sistemin Avrupalılaştırılması Batı'nın gündemine konuldu ve Batı Asya'nın Arap ülkeleri modern dünyanın parçası haline geldi. Bu açıdan, İran için en önemli nokta, İran ulusal kimliği ile Batı Asya'ya hakim olan Arap ulusalcılığı arasındaki uyumsuzluktu. Arap ulusalcılığı ideolojisi, Araplarla İran arasındaki ilişkiler imkansız hale getirmişti. Ancak Hafız Esad iktidara geldiği zaman, uzun süre pan-Arapçılar tarafından yönetilmiş olan ve artık sadece sekülarizmle yönetilen bir ülke, Baas partisinin Pan-Arapçılık politikalarını terk etti ve bu durum İran için son derece stratejik bir konum yarattı: bu şekilde İran Suriye'deki etkisini arttırabilecek ve Suriye'deki seyreltilmiş Arap ulusalcılığı ile İran-İslam kimliği arasında bir bağlantı tesis edebilecekti. Bu, iki ülke arasında Arapların yaygın muhalefetiyle karşılanan farklı siyasi, ekonomik ve askeri anlaşmalarla dolu bir ilişkiler tarihi yarattı; bu durum ise Suriye'yi ve Batı Asya'daki mevcut durumu İran İslam Cumhuriyeti için bir güvenlik meselesi haline getirdi. Arap ülkelerinin Batı'yla olan ittifakı ise Batı kapitalizminin Batı Asya'daki etkisini çarpıcı düzeyde arttırdı. İran tarafından desteklenen Suriye, Batı'nın liberal demokrasisine karşı bir siper olmaya devam edebilir; bu ise İran'ın dış politikasındaki temel meselelerinden biri ve İran'ın Batı Asya'daki güvenlik yapısının sacayaklarından birisidir.

4) İDEOLOJİK SAVUNMA VE SALDIRI STRATEJİSİ

İdeolojik savunma-saldırı stratejisi, İran'ın Suriye müdahalesindeki tutarlı pozisyonunu meydana çıkarmakta ve temel olarak uluslararası topluma, İran'ın Suriye'de kalıcı bir varlığının olduğunu göstermektedir. Pek çok uzman ve analist, İran'ın Esad'a verdiği desteğin kademeli olarak azalacağına ve İran'ın en azından yeni hükümet lehine tutum alarak pozisyon değiştireceğine inanıyordu. Ancak İran tam tersine, Suriye'ye verdiği desteği azaltmadığı gibi, bölgesel denklemlerdeki değişimler Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimindeki mevcut hükümet lehine olacak derecede Suriye'ye tam destek vererek herkesi şaşırttı. Savunma-saldırı stratejisi, hem Suriye hükümetini yerinde tutacak hem de kendi güvenliğini sağlayacak şekilde eş zamanlı olarak savunma veya hücum stratejisi izlemeye olanak veren bir stratejidir. Bu şekilde, İran, Batı'nın süre giden sert ve yumuşak savaşlarına karşı pasif bir savunma benimsemekten imtina edebilir. Fakat İran aynı anda hem bir savunma tarzı benimseyip Suriye'nin jeopolitik ve stratejik konumuna uygun bir şekilde Suriye'yi sağlam bir savunma bariyerine çevirmekte, hem de ağır savunma maliyetlerini azaltmak için dolaylı olarak hücum politikaları uygulamaktadır.

(*)Westphalia sistemi: 1648 yılında imzalanan Westphalia Barışı otuz yıl savaşlarını sona erdiren ve savaşın içerisine dahil olan bütün tarafları ortak bir mutabakatta buluşturan bir sonuçtur.

fa.abna24.com/service/iran/1021/archive.html  

Yücel Tünel

Read 1740 times