İslam İnkılabı İmam’ın Çizgisinden Sapmış Mıdır?

Rate this item
(0 votes)
İslam İnkılabı İmam’ın Çizgisinden Sapmış Mıdır?

3 Haziran, İmam Humeyni’nin(ra) fani dünyaya veda edişinin 27. Yıldönümüdür. Bu münasebetle O büyük devrimciye kalplerinde-dillerinde değil-sevgi besleyen dünyanın her yanındaki mustaz’aflara ve müslümanlara bir kere daha tesliyet ve taziyelerimi bildirmek isterim.

Amacımız İmam Humeyni’yi ve neler başardığını, neler yaptığını anlatmak değildir. O’nu ve devrimini çeşitli boyutlarıyla tanımak isteyenler için yeterli düzeyde eserin olduğu kanaatindeyim. En belirgin eseri ise hiç kuşkusuz İslam Cumhuriyeti ve dayanmış olduğu “velayet-i fakih” doktrinidir.

İmam Humeyni(ra) İslam Devrimi’nin zaferinden sonra on yıl kadar(1979-1989) yaşadı, ama O’nun devrimi bugün 37 yaşındadır ve dim dik yoluna devam etmektedir.

Başta haset ve nifak ehli olmak üzere birtakım çevrelerin İslam Devrim’inin yolundan saptığı iddialarının aksine devrim, İmam’ın çizdiği rotada yoluna devam etmektedir. İran’ın içinde, bölgede ve dünya sathında meydana gelen birtakım gelişmeler karşısında, ayrı bir ifadeyle zamanın baskıları, zorlamaları ve şartları karşısında İslam Devrimi’nin stratejisi ve taktiklerinde birtakım değişiklikler meydana geldiği inkar edilemez gerçeklerdir. Aancak temel çizgisini ve hedefini koruduğu kesindir. Değişen şartların neler olduğu üzerinde birazdan duracağız.

Nedir İslam İnkılabı’nın bu temel çizgisi ve hedefleri? Müstekbirlere, tağutlara, zalimlere karşı mücadelede mustaz’afların ve mazlumların yanında yer almak; yeryüzünde insanlar arasında adalete dayalı bir dünya sisteminin yerleşmesine ortam hazırlamak; çoğunlukla müslümanların oluşturduğu dünya mustaz’afları arasında tevhid ekseninde vahdet, barış ve dayanışma ortamını sağlamak. Birtakım başka kısa ve orta süreli hedefleri sayılabilse de nihai hedefleri yukarıda saydıklarımızdan ibarettir veya bu hedefler çerçevesi içerisinde değerlendirilebilir.
İmam Humeyni’nin vefatından sonra İslam İnkılabı’nın liderliğine seçilen İmam Hamanei, bu görevi üstlendiği 27 yıldan beri aynı çizgiyi sürdürmüş, aynı hedefleri gerçekleştirmek için çaba sarfetmiş ve İnkılabın varlığını iç ve dış düşmanlarına karşı beklenenin ötesinde bir basiret, şecaet, tedbir ve uzak görüşlülük örneği göstererek korumayı başarmıştır.

Nifak ehli, özellikle de geçmişte İslam İnkılabı yanında oldukları iddiasında bulunan bazı çevreler inkılabın İmam Humeyni’den sonra çizgisinden saptığı iddiasını tekrarlayıp durmaktalar. Ama bu sapmaların neler olduğu, hangi temel çizgisinden saptığı konusunda ortaya somut bir görüş koyamamaktadırlar. Ortaya sürdürkleri iddialar ise İnkılabın temel duruş ve hedeflerinden ziyade genellikle İran’da işbaşına gelen hükümetlerinin izledikleri taktiklerdir. Bu taktiklerin bazılarının doğru, bazılarının ise savunulmayacak hatalardan ibaret olduğu bir gerçektir. İran hükümetlerinin her girişiminin İslam İnkılabı’nın hedefleri çizgisinde olduğu iddia edilemez ve İran’da da kimse böyle bir görüşü savunmaz, savunsa bile inkılapçılar tarafından kabul edilmez.

İran’daki anayasal düzenden ve devlet anlayışından habersiz olanlar sanırlar ki, İslam İnkılabı liderliği makamında oturan kimse astığı astık, kestiği kestik, davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan bir konumdadır. Halbuki hem İmam Humeyni hem de İmam Hamanei döneminde ülke üst düzey makamları arasında yapılan istişareler sonucunda veya hatta bazen istişare yapılmadan rehberin görüşü aksine karar ve uygulamalara tanık olunmuştur.

Peki Rehber’e rağmen bu kararlar nasıl uygulanabilir sorusu yöneltilebilir? Bu soruya verilecek en net cevap İmam Ali(as) dönemindeki gelişmelerdir. İmam Ali’nin(as) görüşünün aksine “hakemlik” olayı vuku bulmamış mıdır? İmam Ali’nin çeşitli vilayetlerdeki valileri hatalar işlememişler mi ve bundan dolayı azledilmemişler mi? İmam Ali’nin komutanları ve valilerinin hataları İmam’a nispet verilebilir mi? Veya O hazretin hükümetinin meşruiyetine halel getirir mi? Aynı devlet ve yönetim anlayışı, zamanın şartlarına ve inkılap liderlerinin her birinin kapasitesine göre şimdi de uygulanmaktadır.

İmam Humeyni döneminde benzeri olaylara daha az rastlanması hem o günün şartları hem de döneminin İmam Hamanei’nin dönemine göre daha kısa sürmesi yüzündendir.

İmam Humeyni(ra) İslam İnkılabının ve İslam Cumhuriyeti’nin mimarı olarak daha karizmatik ve rakipsiz bir konumdaydı. İslam Cumhuriyeti daha oluşum dönemini geçiriyordu, anayasal ilkeler daha yeni tedvin ediliyor, devletin kurumları bu yeni anayasaya göre düzenlenmeye, kurulmaya çalışılıyordu. Bu anayasal düzenlemeler yapılırken ülkenin çeşitli yerlerinde kavimsel ve mezhepsel başkaldırılar(Kürdistan, Türkmen Sahra, Huzistan vb bölgelerde), siyasal/silahlı mücadeleler(münafıklar/Mücahid-I halk, Tudeh, Cephe-I Milli vb.) iç savaşlar başlatılmıştı. Bu iç mücadeleye ilaveten İnkılabın ikinci yılında Irak diktatörü Saddam tarafından başlatılan ve sekiz yıl süren savaş boyunca ülkeye olağanüstü bir durum hakimdi.

Bu dönemde de anayasal ilkeler aralıksız işletiliyor; meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimleri zamanında yapılıyor ve halkın iradesine saygı ön planda tutuluyordu. Ancak yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı İmam Humeyni’nin görüşleri, direktifleri çoğu defa kanun itibarı görüyordu. Buna rağmen savaşın sürdürülmesi, ABD’nin Körfez’deki müdahalelerine nasıl karşılık verilmesi ve savaşın sonlandırılması konularında İmam Humeyni(ra) farklı görüşte olmasına rağmen ülke mülki ve askeri makamlarının aldığı kararı kabul etmiştir( 598 nolu BM GK Kararını zehir badesini içtim olarak nitelemiştir). Yani mutlak irade ve diktatörlük söz konusu olmamıştır. İmam’ın kendi görüşünden vazgeçmesi İnkılab’ın ilkelerinden sapma olarak nitelenebilir mi?

İmam Humeyni’nin bu devlet anlayışı İmam Hamanei tarafından da sürdürülmektedir. Şöyle ki:

• İslam Cumhuriyeti’nin kurumları geçen bu süre içerisinde bizzat İmam Hamanei’nin çabaları sonucu anayasal çerçevede şekillenmiş, her kurum kendi görev ve yetkilerinı bu çerçevede kullanmaya başlamıştır. Güçler ayrılığı sistemi Rehberliğin gözetimi altında net bir şekilde işlemekte; yasama, yargı ve yürütme organları birbirinden bağımsız olarak birbirlerini denetleme, yargılama ve ülke işlerini yürütme yetkilerini uygulamaktadır. İmam Humeyni dönemindeki olağanüstü şartlar tedrici olarak olağan duruma dönüştüğü için Rehber’in konuma da anayasal çerçevede değerlendirilmelidir. Ayrı bir ifadeyle kişilerin görüşleri değil kanunun hakimiyeti söz konusudur.

Ekonomiden tutun askeri ilişkiler ve girişimlere kadar ülkenin iç ve dış siyasetlerinin ana hatlarını belirleme yetkisi Rehber’e aittir. Ama bu siyasetlerin gerçekleşmesi için yapılacak yasal düzenlemeleri, bütçenin tasvibi vb kanunları çıkarmak halkın seçmiş olduğu İslami Şura Meclisi’nin yetkisindedir. Uygulamada izlenecek yöntemleri belirleme ve yürütme yetkisi yine halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı ve bakanlarına aittir. İç ve dış meselelerde Rehberin belirlediği temel çizgi korunmakla birlikte uygulamada birtakım hatalar yapıldığına tanık olunmuştur. Buna en açık örnek ise başını ABD’nin çektiği 5+1 ülkeleriyle İran’ın nükleer programıyla ilgili olarak son iki yılda sürdürülen görüşmelerdir. İran ile bu ülkeler arasında 12 yıldan beri görüşmeler yapılmaktaydı ve İmam Hamanei de problemin görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulması yanlısıydı. Ama ülke enerjisin tümüyle bu görüşmelere harcanmaması ve müstekbir güçlere umut bağlanmaması gerektiğini defalarca dile getirmekteydi. Ancak bu tavsiyelere kulak tıkayan Hasan Ruhani hükümeti görüşmelerde büyük ödünler vermesine rağmen beklenen başarıyı elde edemediği gibi İran’ı ABD ile uzlaşan ülke konumuna getirmiş ve hatta daha ileri giderek ABD ile bölgesel meselerde görüşmek temayülleri göstermeye kadar vardırmıştır. Bu son isteği Rehber’in sert tepkisiyle karşılaşınca geri adım atmak zorunda kalmıştır. Rehber böylece İnkılab’ın temel çizgilerinden olan müstekbirlerle uzlaşmama ilkesini korumuştur. Geçen bu 27 yıllık süre içerisinde bazı siyasi makamların buna benzer girişimleri daima Rehber Hamanei’nin uzlaşmasız ve inkılapçı duruş duvarına çarpmıştır.

• İslam İnkılabı’nın önemli ilkelerinden biri başta müslümanlar olmak üzere zulme uğrayan mustaz’afların yanında yer almak ve İslami vahdettir. Bu konudaki ölçü hiç kuşkusuz İslam dünyasının birinci meselesi Filistin ve mazlum Filistin halkının mücadelesine destektir. İmam Hamanei’nin bu konuda İmam Humeyni’nin çizgisini net bir şekilde sürdürdüğü dost düşman herkesçe bilinmektedir. Son on yıl içerisinde gasıp siyonist rejimin kuzeyden ve güneyden başlattığı savaşlarda burnunun yere sürtülmesinin İmam Hamanei’nin askeri yardımları ve yol göstericiliği sayesinde gerçekleştiğini hangi insaf sahibi reddedebilir?

• İslami vahdet konusunda İmam Humeyni zamanında Sünni ve Şii müslümanlar arasında başlatılan vahdet girişimlerini somut bir şekile sokmak için Mezhepler Arası Yakınlaştırma Kurumu’nu kuran, dünyanın her yanındaki Ehli sünnet alimlerini bu çatı altında dayanışmaya çağıran İmam Hamanei’den başkası mıdır? Şiiler arasındaki bazı kalıplaşmış adetleri vahdete aykırı olur düşüncesiyle yasaklayan, şiiliği savunuyor bahanesiyle Ehli Sünnet’in büyüklerine hakaret edenleri İngiliz Şiiliği olarak tanıtan ve mahkum eden İmam Hamanei değil midir?

• Ama birtakım basiretsiz çevreler müstekbirlerin yedeğinde Suriye’de başlatılan isyanlara, katliamlara İmam Hamanei’nin destek vermesini bekliyorlardı. Bu oyuna gelmediği gibi emperyalist güçlerin ve bölgedeki uzantılarının komplo planlarını durdurmak için direniş cephesinin yanında yer aldığı için İmam Hamanei’yi inkılabın çizgisinden kopmakla itham etmektedirler. Oyuna geldikleri her geçen gün daha açıkça anlaşılmasına rağmen inat ve taassupla basiretleri kararmış bu çevreler maalesef hala aynı tekerlemelerle muhataplarını kandırıp durmaktalar.

• İnkılabı, İmam Humeyni(ra) ve İmam Hamanei’nin konuşmalarını, mesajlarını, iç ve dış meselelerle ilgili duruşlarını istisnasız olarak başından beri takip eden biri olarak tanıklık ederim ki, birtakım iç ve dış engellemelere, baskılara, ihanetlere ve içteki bazı güç odaklarının uzlaşmacı tavırlarına rağmen İmam Hamanei şimdiye kadar inkılabınn ilkelerinden asla taviz vermemiştir. Bazı dönemlerde duraklamalar, uzlaşmacı tavırlar olmuşsa da bu asla İmam Hamanei’den değil adı geçen çevrelerin davranış ve duruşlarından kaynaklanmıştır.

Ziya Türkyılmaz

Read 1667 times