Hırçınlığın sebebi; Taassup, İlkesizlik ve ...

Rate this item
(0 votes)

Bismillah...

Suriye'de Baas rejimini Libya'da olduğu gibi kısa sürede değiştiremiyeceklerini gören emperyal güçler ve onların gönüllü şakşakçıları son günlerde durmadan hırçınlaşmakta ve hırçınlaştıkça da bağnazlık sınırlarını zorlamaktadırlar.

Suriye'de bir katliamın yaşandığı inkar edilmez bir gerçek. Ama bunun sebeplerini, gerçek faillerini insaflıca tahlil etmeden sağlıklı bir sonuca varılamıyacağı ortadadır. Ülkemiz medyasında 16-17 aydır bu konuda İslamcısından tutun laikine, milliyetçisinden tutun solcusuna kadar kadar onlarca yazar ve gazeteci görüşlerini kendi bakış açılarından ortaya koydu ve muhataplarını yönlendirmeye çalıştılar. Bu görüşlerin büyük bir bölümünü rasthaber sitesinde de okuyucularımıza aktarmaya çalıştık ve konunun belirsiz ve aydınlanmamış yanı kaldığına inanmıyoruz.

Özgür yaratılmış insanlardan oluşan her toplumun olduğu gibi Suriye halkının da kendi geleceğini belirleme, istediği nizamı kurma hakkı vardır. Buna karşı çıkmak sünnetullaha aykırı olduğu için desteklenemez, destekleyenler de savunulamaz. Ancak Suriye'de olup bitenler Suriye halkının iradesinden ziyade emperyal güçlerin planları doğrultusunda seyretmektedir.

Suriye meselesi artık Suriye halkından çok bölgesel ve uluslararası güçlerin meselesi haline dönüşmüş bulunuyor. ABD, İsrail, AB, Türkiye ve Suudi Krallığından oluşan cepheyi ilgilendirdiği kadar Rusya, Çin ve İran'ı da ilgilendirmekte ve bu ülkeyi çıkar çatışmaları meydanına dönüştürmektedir. Birinci gruptaki ülkelerin farklı hedefleri olsa da muhalifleri teşkilatlandırdıkları, destekledikleri, silahlandırdıkları, ülke içinde operasyonlara gönderdikleri ve Baas rejimini baskı altına alıp yıkmak için her türlü terör ve cinayete yeşil ışık yaktıkları herkesçe bilinen ve gizlisi saklısı olmayan gerçeklerdir.

İkinci gruptaki ülkeler arasında birinci gruptakiler arasında olduğu gibi görünen bir koordinasyon ve işbirliği olmasa da her biri Suriye rejimine yönelik bu planın aslında kendilerine yönelik planların bir parçası, başlangıç noktası olduğu endişesiyle Baasçı rejimin muhaliflerce yıkılması yerine meselenin taraflar arasında uzlaşmayla çözüme kavuşturulması düşüncesinde oldukları ortadadır.Bu ise birinci gruptakilerin planlarının yenilgisi anlamına geleceğinden kabul edilemez ve hatta affedilemez bir duruş olarak nitelenmektedir.

ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton'un Rusya ve Çin'i kendileriyle işbirliği yapmadığı için bedel ödemekle tehdit etmesi ve yine ülkemiz Dışişleri Bakanı Sn. Davutoğlu'nun Rusya'nın izole edilmesi gibi ifadeler kullanması aslında bu tahammülsüzlüğün kanıtıdır. Çünkü Batı ve bölgedeki müttefikleri (Türkiye, Suudi Krallığı ve Siyonist Rejim) Libya'da olduğu gibi Suriye'de de rejimi devirmeyi kafaya koymuş ve bunu kısa sürede gerçekleştirmeyi planlarken birilerinin bunu engellemesi ve geciktirmesine tahammül edemiyorlar. Hele bir de Suriye halkının çoğunluğunun Beşşar Esed'in yanında yer alarak dış güçlerin kontrolündeki silahlı çetelere katılmaması ABD ve müttefiklerini çileden çıkarmaya başlamış bulunuyor.

Ve işte hırçınlığın, tehditlerin ve... sebebi buradan kaynaklanmaktadır. Her gelişmeye mezhep taasubuyla yaklaşan ülkemizdeki bazı bağnaz grup ve çevrelerin ikinci gruptaki ülkelere, özellikle de İran'a gözü dönmüşcesine saldırılarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Siyonizmin kontrolündeki kartel medya ve yandaş medyanın sinsice yönlendirmesiyle dolduruşa gelen şakşakçıların son günlerde İran ve Hizbullaha yönelik küfürbazl tavırlarından kimlerin yararlandıkları ortadadır.

Suriye'yi bir iç mesele olarak ilan edenlerin durumu futbol müsabakasına ev sahipliği yapan takım ve taraftarlarının durumuna benzer. Rakibi küçümsüyerek nasıl olsa kendi sahamızda yeneriz düşüncesiyle alay eden ve doksanıncı dakikaya yaklaşıldığı halde bir türlü gol atamayan takımın ve taraftarlarının düştüğü durumu düşünün bir an. Psikolojik travmaya girmiş oyuncu ve taraftarları suçu başkalarında aramaya koyulur, nerede hata yaptıklarını düşünüp telafi etmek yerine hakeme ve diğerlerine küfür etmeye başlarlar. Ve Baasçı rejimin yıkılmasına odaklanmış ülkemizdeki şakşakçıların ona buna küfür yağdırmaları da takım tutma cinsinden olsa gerek.

Kimin Suriye halkının yanında ve devam eden terörlere, katliama karşı olduğu, bu ülkede barış ve istikrar istediğini teşhis ve tespit etmek, medya tarafından oluşturulan mevcut puslu ortamda bazı kesimler için mümkün olmayabilir veya ne kadar yazılıp çizilse de kabul görmeyebilir. Çünkü bu kesimler için tek hedef vardır , o da Beşşar Esed ve Baasçı rejimin yıkılmasıdır, taassup ateşi yle körelmiş gözleri geleceği görmez. Bu yüzden Baasçı rejimin yerine kimin geleceği, oluşturulacak yeni rejimin mahiyeti, kimin, hangi güçlerin kontrolünde olacağıyla şimdilik ilgilenmezler veya ilgilenmemeleri için yönlendirilirler. İktidarı ele geçirelim de ne pahasına olursa olsun...

Bu kesimler geçmişi inkar ettikleri gibi zamanımızda cereyan eden gelişmleri de istedikleri gibi yorumlarlar. Suriye konusunda şimdiye kadar Arap Birliği ve BM tarafından iki girişimde bulunulmuştur. Birincisinde olayları yerinde incelemesi için Arap gözlemciler Suriye'ye gönderilmiş ve bu komitenin verdiği rapor ABD ve müttefiklerinin işine gelmediği için görevine son verilmiştir. İkincisi ise yine Arap Birliği ve BM'in ortak görüşüyle oluşturulan ve başına Kofi Annan'ın getirildiği gözlemci grubu olup aylardır bu ülkede ateşkesi sağlamak için görev yapmaktadır. Siyonist medya ve ABD'nin bunca baskısına rağmen Suriye'deki olup bitenleri kısmen de olsa aktarmaya çalışan - kendi görevlendirdikleri- Kofi Annan'a da artık tahammül edilememektedir. Çünkü Suriye'deki gerçekleri onların istediği gibi taraflı olarak rapor etmemekte, Baasçı rejimin saldırıları yanında muhaliflerin insanlık dışı cinayetlerini de rapor etmekte, ateşkese uymadıklarını bildirmektedir. Buna rağmen içerideki şakşakçılar Kofi Annan'ın Rus veya İran yanlısı olduğunu ifade edecek kadar yalancılık yapmaktadırlar.

İran'ın Suriye politikasından dolayı İslam İnkılabı ve Rehberine küfür edip İslam İnkılabı'nın çizgisinden saptığına dair iddialara gelince; kendini İran uzmanı olarak tanıtıp gerçekleri saptıran ve başkalarını bu doğrultuda yönlendirenlerin de yakından haberdar oldukları üzere Suriye Baas rejimi ile İran arasında herhangi bir ideolojik yakınlık olmamasına rağmen bazı ortak maslahatlar uğruna bu iki ülke arasındaki ilişkiler İslam İnkılabının zaferinden bu yana devam etmektedir. Bu ortak maslahat bağnaz çevrelerin iddialarının aksine mezhebi yakınlıktan veya İran'ın Şiilicilik peşinde koşması iftiralarından değil, Filistin davasına destek sağlamak ve Siyonist rejime karşı direniş cephesini ayakta tutmak amacına yöneliktir.

İran ile Suriye ilişkilerini bozmak için İran içinde de ileriyi göremeyen bazı sözde devrimciler başından beri olagelmiştir. İran-Irak savaşı sırasında 80'li yılların ortalarında iki ülke ilişkilerine darbe vurmak amacıyla S. Mehdi Haşimi ve grubu Suriye'nin Tahran'daki üst düzey bir diplomatını kaçırmış ve durum İmam Humeyni'ye bildirildiğinde olaya karışanların derhal yakalanarak cezalandırılmasını istemişti. S.Mehdi Haşimi'nin İmam'a rağmen böyle bir küstahlıkta bulunması onun önce Tahran'dan uzaklaştırılıp yetkilerinin elinden alınması, başka cinayetlerinin ortaya çıkarılması ve muhakeme edilerek idamına kadar devam eden süreçte etkili olduğu inkar edilemez.

İslam İnkılabı İmam Humeyni'nin(ra) çizgisinde ilkesel yoluna daha güçlü bir şekilde devam etmektedir. Birilerinin kınamasından dolayı da bu çizgisinden vazgeçecek de değildir. İslam İnkılabı Rehberi'nin defalarca dile getirdiği üzere bugün İslam'ın ve müslümanların baş düşmanı ABD , İsrail ve müttefikleridir. Bir hareketin doğru çizgide olup olmamasının ölçüsü bu müstekbir cepheye karşı takınacağı tavırdan belli olur. Kim bu cepheye karşı direniyorsa İslami İran onun yanında yeralacak ve kim bunlarla birlikte hareket ediyorsa karşısında olacaktır. Bu gizli saklı bir duruş olmayıp herkesçe bilinmektedir ve İran bu siyasi çizgisinin bedelini 33 yıldır binbir türlü baskılara göğüs gererek ödemektedir.

İslami İran, Suriye'de olayların başladığı ilk günden beri meselenin diyalog yoluyla çözülmesine dair görüşünü net olarak ortaya koymuş ve taraflar arasında arabuluculuk yapabileceğini ilan etmiştir. Başbakan Erdoğan'ın Nisan ayında Tahran ve Meşhed'e yapmış olduğu sefer ve yaptığı görüşmeler sırasında da İran'lı liderler bu görüşü net bir şekilde dile getirmişlerdir. İran medyasına sızan haberlere göre; Suriye meselesinin emperyal güçleri işe karıştırmadan iki ülkenin işbirliği ile çözüme kavuşturulabileceği konusunda Başbakan Erdoğan'la anlaşmaya bile varılmıştır. Buna göre Suriye hükümetiyle muhaliflerin ortak katılımıyla yeni bir hükümet kurulması ve reformların sürdürülmesine kadar iki ülkenin taraflara ciddi olarak baskı yapacağı üzerinde durulmuş ve görüş birliğine varılmıştır. Ancak Sayın Erdoğan'ın ülkeye döndükten bir gün sonra yaptığı açıklamalar bu ilan edilmeyen anlaşmayı uygulamak için çaba gösterilmeden yenilgiye uğratmıştır.

İran, kendisi Kofi Annan başkanlığında sürdürülen çabalara dahil edilmemesine rağmen bu planı desteklediğini açıklamış iken Kofi Annan'a bu görevi verenler kendi sözlerinden caymışlardır. Çünkü bunların hedefleri Suriye'deki kargaşa ve katliamı durdurmak değil kendilerine bağımlı, İsrail ile uzlaşacak bir yönetimi iş başına getirmektir. Silahlı ve silahsız bütün muhalif grupların liderleri de zaten çeşitli münasebetlerle yaptıkları açıklamalarda bu görüşü resmen onaylamışlardır.

Bütün bunlara rağmen başarısızlıkların suçunu İran ve Hizbullah'ın üzerine atan içerideki şakşakçıların geçmişteki hataları ortaya çıktığı gibi şimdiki duruşlarında da hata yaptıkları gelecekte kesinlikle ortaya çıkacaktır. Bu çevrelere geçmişten ders alıp hatalarını tekrarlamamaları ve insaf, akıl ve i'zan üzerine gerçekçi değerlendirmeler yapan yazar ve gazetecilere saldırmaktan vazgeçmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz.

Dezenformasyon, yalan, iftira, karalama ve manipülasyonun her türlüsünün kullanıldığı böyle bir ortamda kimin haklı olduğunu teşhis ve tespit etmek için Allah'ın müttaki ve sadık kullarına, hidayet imamlarına ve onların gerçek temsilcilerine başvurmaktan başka çaremiz yoktur.

Hidayete tabi olanlara selam olsun.

Y. ZİYA T.YILMAZ

 

Read 1490 times