Siyonist, Laik ve Mutaassıp Kalemler Uyum İçinde

Rate this item
(0 votes)

 Bismillah...

Adına duygu sömürüsü değin, dezenformasyon deyin, mezhepçilik deyin, Muaviye taktiği deyin ve ne derseniz deyin bugün Suriye konusunda Türkiye ve bölgede medyada sürdürülen propaganda konusunda siyonistinden laikine, liberalinden iktidarcısına( mezhepçi ve sözde İslamcılar) kadar kalem erbabının ekseriyeti Suriye hükümetinin devrilmesi konusunda uyum içinde hareket ediyor. Yani sadece Obama, Camerun, Netanyahu ile bölgedeki müttefikleri AKP hükümeti, Suudi krallığı ve Katar şeyhliği değil koordinasyon içinde olanlar, onların öncü güçleri siyonist, laik ve yandaş medyadaki kalemler de söz birliği etmişcesine habire saldırı da saldırı teraneleri tutturmuş bulunuyorlar.

Sanki dünyadaki sömürü, katliam, işgal, irtica ve cinayetlerin hepsinin sorumlusu Beşşar Esad rejimiymiş ve onun yıklımasıyla her yer güllük gülistanlık olacakmış gibi tek kurtuluş yolu muhalifleri desteklemek ve Suriye rejimini devirmek olarak gösterilmektedir. Bu rejim yıkıldıktan sonra ne olacağı şimdilik öncelikli bir konu değildir. Hatta Suriye halkının huzuru, ülkenin bütünlüğü, bağımsızlığı, sözde demokratik hak ve özgürlükler gibi söylemler bu hedefe varmak için birer bahane ve araçtır. Çünkü sözlerinde samimi olsalar kendi teklif ettikleri Kofi Annan planı gibi çözüm yollarını uygular ve değişikliği Suriye halkının iradesine bırakırlardı. Kofi Annan’ın dün kendi verdikleri görevden istifaya zorlanmasıyla birlikte şom niyetlerini zaten ortaya koydular.

Suriye üzerinden oynanan bölgesel ve küresel oyunun farkında olarak uyarılarda bulunan –cılız da olsa- çevreler ise zulmün ortakları, katliamın destekleyicileri, bu da olmazsa Nusayri, Alevi , İrancı, Şii ve hatta Yezid cephesindekiler olarak tanıtılmakta ve susturulmak istenmektedir.

Beşşar Esad rejimini yıkmak doğrultusunda adını saydığımız kesimlerin her birinin farklı söylem, amaç ve planları olsa da sonuçta hepsi aynı kapıya çıkmaktadır; ABD ile Siyonist rejime ve Batı’nın bölgeye yönelik planlarına hizmet. Batı cephesi ve içimizdeki kiralık ve gönüllü kalemlere bir diyeceğimiz olmaz, onlar inandıkları sisteme hizmet etmekteler ve onlardan başka bir tavır takınmalarını beklemek de safdillik olur. Onlar kendilerine verilen görevi dünyevi makam ve yemler karşılığı veya bazen gönüllü olarak yerine getirmekteler. Amaçları direniş cephesinin önemli bir halkasının devre dışı bırakılmasına katkıda bulunmak ve efendilerine hizmet etmektir.

Asıl teessüf edilecek olanlar İslamcılık, adalet, zulüm karşıtlığı gibi söylemler arkasına gizlenerek siyonizm ve emperyalizmin başarısına katkıda bulunanlardır. Bunları da birkaç kategoride değerlendirmek mümkündür. Bir kısmı iktidar nimetlerinden mahrum kalmamak için kalemini kiraya verenlerdir. Çünkü bunlar AKP hükümetinin siyasetlerini destekledikleri oranda nemalanır ve rant sağlarlar. Bir kısmı Amerikancı İslam'ın gönüllü askerleridir. Kalben ve aklen ABD'nin hakkaniyetine inanan ve liderlerinin söylem ve davranışlarıyla bunu gizlemediği dindar-milliyetçi kesimlerdir. Bir kısmı gözünü mezhep taasubu ve hasedin körelttiği çevrelerdir. Komşunun var da benim niçin olmasın veya komşunun bir gözünü kaybetmesi pahasına iki gözünden olmaya varacak kadar haset ve kıskançlık içinde kıvrananlardır. Bir grup daha vardır ki bu son gruptakilerle kısmen de olsa ortak yanları bulunan devrimci İslam söylem içinde bulundukları ve emperyalizmin komplolarının farkında oldukları halde ilkesizlik girdabında boğulanlardır. Bunlar düşmanın oyunlarını inkar etmemekle birlikte zor ve hassas anlarda yönlerini şaşıranlardır. Ayrı bir ifadeyle pusulası olmadığı halde ucsuz bucaksız bir çölde sefere çıkanlardır.

Ne yazık ki Suriye konusunda en fazla kendini yırtanlar ve çevreye zehir saçanlar da bu son grupta bulunanlardır. Çünkü öncekileri halkımız az çok tanımaktadır. Amerikan hayat stili için yanıp tutuşandan, Amerika’yı ehven-i şerr kabul edenden, İslamcılık gömleğini çıkardık diyenden, rızık ve makam kaygısıyla kalem oynatandan kimse onurlu bir duruş beklemez zaten. Ancak geçmişte hakkı destekledikleri için haklı olana minnet koyacak kadar küstahlaşan veya bu davranışından dolayı pişmanlık duyan ve mazlumu destekleme edebiyatı arkasına sığınan pusulasızların kalemlerinden mürekkep yerine son zamanlarda zehir akmaktadır.

Bu son gruptaki kategoriye konulabilecek kıdemli kalemlerden biri son bir iki aydır açıkca müslümanlar arasında kin ve düşmanlık tohumları ekmektedir. AKP hükümetinin Batı ile koordinasyon içinde bulunduğu, ABD ve NATO’nun bölgesel planlarının uygulayıcısı olduğu veya Yeni Osmanlıcılık hayalleri sanki bilinmeyen bir şeymişcesine İran’daki bazı sitelerde yayınlanan yorumları kaynak göstermesi kendi adına üzülecek bir durumdur. Sanki İran hükümeti ve halkı Türkiye hükümetinin Batı blokunun bir müttefiki olduğunu bilmiyormuş da falanca internet sitesi böyle şeyler yazmakla güya İran ve Arap halklarını Türkiye’ye karşı tahrik ediyormuş! Veya “1911 ila 1923 yılları arasında kaybettiğimiz toprakları 2011 ila 2023 yılları arasında yeniden kazanacağız (veya kardeşlerimizle yeniden kucaklaşacağız)” sözünü Ahmed Davutoğlu dememiş de İran’lı falanca sitedeki haber editörü icat etmiş gibi muhatapları aptal yerine koyup demagojiler yapmak kendisi adına üzücüdür.

Nasıl olsa uzun süre İran’da yaşamış olarak bu ülkeyi tanıyor düşüncesindeki muhataplarının bu zaafından yararlanan kıdemli yazarımız, sanki İran’da Muhsin Rızai’den ve yakın olduğu internet sitesinden başka kaynak ve görüş sahibi yokmuş gibi hemen her yazısında aynı kişi ve siteden aktarmalar yapmakta ve dünyada herkesçe bilinen gerçekleri İranlılar tarafından uydurulmuş gibi göstermeye çalışmaktadır.

Bu son grupta bulunanların başvurduğu hilelerden biri de İmam Ali’nin(as) buyurduğu üzere hak sözle batılı murat etmeleridir. Hakkı tanımadan haklıyı tespit eden kalemşörlerimiz, İmam Hüseyn’den, Hz. Zeynep’ten dem vurup mazlumdan yana olduklarını söylerken bu iki eşsiz şahsiyetin mücadele ilke ve yöntemlerinden bir zerre nasiplenmemişlerdir. Bilmiyorlar ki, İmam Hüseyin’in, Hz. Zeyneb’in mücadele çizgisinde terör yoktur, masum insanları öldürmek yoktur, hedefe varmak için Allah’ın düşmanlarıyla işbirliğine girmek yoktur, iktidarı ele geçirmek için hile ve yalana sarılmak , riyakarlık yoktur.

Kerbela’da İmam Hüseyin ve yaranlarının şehid edilmesi cinayetinden daha büyük cinayetin bu faciaya yıllar öncesinden ortam hazırlayanlar tarafından işlendiği hakikatini idrak edemeyenlerin yüzeyselliği maalesef hala devam etmektedir. Suriye’deki kardeş kavgasına ortam hazırlayanları göremeyen basiretsizler asırlar öncesi nakaratı tekrarlamakta ve iddialarını kanıtlamak için de ne acıdır ki Kerbela’da işlenen cinayetin güya Suriye’de tekrarlandığı gibi sığ görüşlerle kafaları karıştırmaktalar. Suriye Kerbela’sında zulme uğrayanlar bunlara göre herhalde CIA denetiminde Hatay ve Adana’da eğitim alan, Suudi ve Katar petrodolarlarıyla beslenen, İsrail silahlarıyle donatılıp Suriye içine gönderilen ve önemli bir bölümünü El-Kaide’li kan içici teröristlerin oluşturduğu sözde mücahitler(!) oluşturmaktadır. Çünkü Şam sarayında Yezid’in yerinde Beşşar Esad oturduğuna göre muhalifleri de –neuzübillah- İmam Hüseyn’in izleyicileri olsa gerek. Bu çarpık mantıkla kalem oynatanlardan İslam İnkılabı’nın mesajını idrak etmelerini, İnkılap liderlik kadrosunun emperyalistlerin komploları karşısındaki basiretli duruşu anlamasını beklemek safdillik olur herhalde.

Birileri basiretsizlikleri ve ilkesizlikleri dolayısıyla olayları doğru tahlil edemedikleri için kahroluyorsa, bu onların kendi tercihleridir, buna bir diyeceğimiz olmaz. Ama zor anlarda İmam’ının, önderinin görüşünü kendi görüşüne tercih edenleri bastırılmış, susturulmuş kitleler olarak tanımlamak İranlılar gibi siyasal hayatın içinde bulunan bir millete yapılmış büyük bir hakarettir ve uhrevi sorumluluğu vardır kuşkusuz.

Gayri meşru ilişkilerde bulunanı değil de bu ilişkiyi görüp kınayanı suçlayan bu zihniyet, ABD,NATO, İsrail ve gerici Arap krallıkları ve şeyhlikleriyle kırıştıran hükümete toz kondurmadığı gibi Suriye hükümetinin direniş cephesinin önemli bir bölümünü oluşturduğu gerçeğini inkar edecek kadar hayasızlaşmaktadır. Daha birkaç gün önce Hizbullah’ın sadık lideri Seyyid Hasan Nasrullah 2006 savaşında İsrail’i Suriye’nin vermiş olduğu füze ve silahlarla durdurduklarını bütün aleme ilan etmişken Suriye hükümetinin direniş cephesinde olmadığına dair süslü püslü kelimelerle demagoji yapanlara ne denilebilir ki artık? Suriye muhalefetinin önderleri ABD ve müttefiklerinden silah ve para yardımı alabilmek için açık seçik bir şekilde İsrail konusunda görüşlerini resmen ilan etmişken bizim kalemşörlerin kraldan daha kral kesilmelerine pes vallahi demekten başka söz bulamıyoruz.

Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere amacımız Beşşar Esad'a ve Baasçı rejime yasallık ve hakkaniyet kazandırmaktan öte bu rejimi devirmek bahanesiyle planlanan komplo ve entrikalara; akıl tutulmuşluğuna, basiretsizlik ve ilkesizliklere dikkat çekmektir. Hükümetler ve hükümdarların hepsi geçici olduğu için Baasçı rejim de ayakta durabilir veya muhaliflerince yıkılabilir. Önemli olan bu süreçte hangi cephede olursa olsun her bir ferdin kendi kuruntularına değil ilahi ilkelere bağlı kalarak insaftan ayrılmamasıdır. Bu çizgiyi tutturmak ve korumak ise kolay olmayıp ancak ve ancak sadıklarla birlikte olmakla mümkündür, şeytanın dostlarıyla değil...

İlahi! bizi sadıkların yolunda sabit kadem et, onların dostlarından ve yardımcılarından karar kıl!

 

Y. ZİYA T.YILMAZ

 

Read 1443 times