Ermenistan ve Türkiye şeytanın bacağını kırıyor mu?

Rate this item
(0 votes)
Ermenistan ve Türkiye şeytanın bacağını kırıyor mu?

 Türkiye’nin Kafkasya hayallerinin önündeki bariyer, Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesiyle yıkılabilir. Şimdi iki taraf karşılıklı özel temsilci atıyor. Yine de iyimserliği öldüren faktörler var.
Türkiye içeride ve dışarıda rotasını kaybettiği dezavantajlı bir süreçte umutsuzca dış politika başlıklarını gözden geçirirken Ermenistan’la düşmanlığı “iyi komşuluk” ilişkisine çevirecek bir açılıma gidiyor.

İki ülke arasında 1993’ten beri kopuk olan ilişkileri normalleştirmeye yönelik ilk adım karşılıklı özel temsilcilerin atanmasıyla atıldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 14 Aralık’ta meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında gelişmeyi "Biz, diyalogların başlayabilmesi için özel temsilciler atayacağız dedik. Hatta Ermenistan atadı. Biz de önümüzdeki günlerde, özel temsilcimizi de belirledik, gerekli resmi işlemi yapacağız" sözleriyle duyurdu. Bakana göre Erivan ile İstanbul arasında charter uçuşları da başlayacak. Erivan bu açıklamayı memnuniyetle karşıladı. Dışişleri Sözcüsü Vahan Hunanyan, Türkiye ile önkoşulsuz olarak ilişkilerin normalleşmesini konuşmaya hazır olduklarını belirtti.

Özel elçilerin diplomatik ilişkileri tamamen normalleştirmeye dönük yol haritası üzerinde çalışması öngörülüyor. Türkiye Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Ermenistan’ı resmen tanımış ama diplomatik ilişki kurmamıştı. 1993’de Kelbecer’in işgali üzerine Ermenistan ile hava ve kara sınırlarını kapatmıştı. Hava sınırı 1995’te açılırken kara sınırları kapalı kaldı.

Erivan’la diplomatik ilişkilerin tesisi ve sınır kapılarının açılması, Türkiye’nin Karabağ savaşından sonra Kafkasya üzerinden kurduğu stratejik hayallerin hayata geçirilmesi için kritik önem taşıyor. Türkiye’nin Karabağ savaşındaki rolü ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerde bozucu yeni bir etken haline geldi. Ermenistan’la normal komşuluk ilişkisi bu olumsuzluğu bertaraf edebilir.

Fakat normalleşme fikri Erivan’da olumlu yankı uyandırdığı kadar öfkeyle karşılık buluyor. Sonuçta Türkiye, Karabağ savaşına askeri teknik destekle Azerbaycan’ın kaybettiği yedi rayona dönmesini sağlayarak Ermenilerle tarihi husumetleri yeniden diriltti. 

Derin kuşku ve kızgınlık ortamında Türkiye 9 Kasım 2020’deki ateşkes anlaşması çerçevesinde öngörülen Zengezur ulaşım hattını, Hazar havzası ve Orta Asya’ya açılmak için büyük bir stratejik koridor kurgusuna dönüştürdü. 

Karayolu, demiryolu, enerji hatlarıyla coşturulan bu hayalin, Kafkasya’da çıkarları tehlikeye giren aktörler tarafından sabote edilmesini önlemek için de 3+3 formülüyle Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Rusya, İran ve Türkiye’den oluşacak altını bir platform önerdi. Bu stratejik konseptle yol almak için evvela Ermenistan’ın teşvik edilmesi ve Rusya’nın kolaylaştırıcı bir rol oynaması gerekiyordu.

Ankara ABD ve AB ile uyumunu sürdürdüğü dönemde “Ermeni Soykırımı” baskısından kurtulmak için Ermenistan’la normalleşmeyi gündemine almıştı. Gizli müzakerelerin ardından 10 Ekim 2009’de Zürih’te imzalanan iki protokol, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Bakü ziyareti sırasında “Azerbaycan topraklarındaki Ermeni işgali bitmeden Ermenistan’la normalleşme olmayacağı” sözüyle çöpe gitmişti. Protokoller Ermeni tarafında da mahkemeye taşındı, 2010’da onay süreci askıya alındı. 2018’de de “Hükümsüzdür” denildi. 

Protokoller yürürlüğe girseydi iki ay içinde sınırlar açılacaktı. Şimdi Ankara özel temsilci adımıyla Kafkasya hayallerine yaklaşırken Batı ile gerilimli ilişkilerde de yumuşama umuyor.

Türkiye de Karabağ savaşından sonra ABD ve AB ile gerilimli dosyaları tartışırken “olumlu gündem” maddesi olarak araya Ermenistan’la normalleşme hedefini sıkıştırıyor. Bu çerçevede konu, Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden’la 31 Ekim’de Roma’daki görüşmesinde gündeme gelmişti. Çavuşoğlu da bu meseleyi Amerikalı mevkidaşı Anthony Blinken ile 1 Aralık’ta Riga’da ele almıştı. Bloomberg’e konuşan bir Türk yetkiliye göre Biden, Roma’daki görüşmede sınırların açılması konusunda Erdoğan’ı teşvik etti. Blinken da özel temsilci atama kararını memnuniyetle karşıladıklarını açıkladı. Biden’ın göreve geldikten sonra Erdoğan’la ilk telefon görüşmesinde ertesi günü (24 Nisan) 1915 olaylarını “soykırım” olarak niteleyeceği bilgisi paylaşması Türk-Amerikan ilişkilerindeki potansiyel gerilim başlığının altını çizmişti.

Ekonomiyi güçlendirecek şekilde Türkiye ile sınır kapılarının açılması, Karabağ’da Rus rolüne yeniden mahkûm olan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Rusya’ya bağımlılığı azaltmayı hedefleyen orijinal siyasi yol haritasıyla uyumlu gözüküyor. Bu eğilim, Ermenistan ve Azerbaycan’ı “Komşuluk Politikası” ile kendi nüfuz alanına çekmeye çalışan AB’nin de hoşuna gidiyor.

Tabii bölgeye barış gücü konuşlandıran, Karabağ ile Ermenistan arasındaki Laçin koridorunun açık kalmasını sağlayan ve Nahçıvan hattının güvenliğini üslenen Rusya’nın gölgesinden nasıl çıkılacağı da ayrı bir soru işareti. Yine de Paşinyan’ın Türkiye ile el sıkışması sayesinde Rusya’nın Kafkasya’daki ağırlığının gerileyeceği yönündeki beklenti Avrupa yakasında heyecan yaratıyor.

Ukrayna’da Moskova’nın stratejik hamlelerini önleyemeyen Batı, Karabağ savaşı sırasında Rusya’nın ateşkesi sağlayıp barış gücü misyonuyla Kafkasya’da ağırlığını artırmasını sessizce izledi. ABD, Fransa ve Rusya’nın eş başkanlığını yaptığı Minsk Grubu kenara itilirken asıl ağırlığını yitiren Batı’ydı.

Gerek altılı platform gerekse Ermenistan’ın Azerbaycan üzerinden Rusya’ya bağlayacak ulaşım hatlarının açılması Moskova’nın Güney Kafkasya’daki ağırlığını pekiştirecek bir kazanım sayılır. Altı ülkenin katılımıyla ilk istişare toplantısının Moskova’da yapılması da Rusya’nın rolünün altını bir kez daha çizdi.

Bir süreden beri AB-NATO cephesi, Rusları geriletme hesaplarıyla konuyla biraz daha ilgilenir hale geldi. 14-15 Aralık'ta AB-Doğu Ortaklığı Zirvesi kapsamında Azerbaycan ve Ermenistan liderleri Brüksel’de ağırlandı. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Başbakan Ermenistan Başbakanı Paşinyan’la üçlü görüşme yaptı. Aliyev ile Paşinyan bir süreliğine baş başa da bırakıldı. Konseyin açıklamasına göre iki lider demiryolu hatları konusunda anlaştı; sınırların belirlenmesine yönelik çalışmalara başlanması kararlaştırıldı; AB’nin Rus garantörlüğünde 9 Kasım 2020 ve 11 Ocak 2021’de varılan anlaşmalar ile 26 Kasım 2021’de Soçi’de varılan mutabakatlar çerçevesinde alınacak önlemlere mali ve teknik desteği vurgulandı. Otoyollarla ilgili belirsizlikler ise sonraki müzakerelere bırakıldı. İlk mutabakat sınır ve gümrük kontrolleri konusunda mütekabiliyet ilkesini esas alıyor. Buluşma öncesi Paşinyan, Zengezur hattında gümrük noktaları kurmaktan söz edince Aliyev de kendilerinin da aynı şeyi Laçin'de yapabileceklerini belirtip “Ya ikisinde de gümrük olmayacak ya da ikisinde de olacak" demişti.

Paşinyan, Brüksel buluşmasının sonucunu şöyle paylaştı: “Demiryolu, ülkelerin egemenlik ve yargı yetkisi altında, karşılıklı olarak uluslararası tanınmış sınır ve gümrük düzenlemelerine uygun olarak işleyecektir. Ermenistan demiryoluyla İran ve Rusya’ya erişimine sahip olacaktır.”

Erivan, Türkiye’nin stratejik hesaplarla tercih ettiği “koridor” ifadesinin aksine 9 Kasım 2020 anlaşmasında belirtildiği üzere mevcut ulaşım hatlarının açılmasından söz ediyor. Erivan bu hatlarda egemenlik haklarından vazgeçmeyeceğini de vurguluyor.

Ankara’nın olumlu gündem yaratma ihtiyacına karşın Azerbaycan'ın hassasiyetleri ve Ermenistan’ın karşı tutumundan bağımsız aceleyle tam normalleşme istediği söylenemez. Çavuşoğlu’nun şu sözlerinden “adıma karşı adım” yaklaşımıyla temkinli gidileceği anlaşılıyor: "Azerbaycan'la beraber karar veriyoruz; özel temsilci atıyoruz, büyükelçilik değil. Ermenistan yaşananlardan ders alıp barışı tercih ederse yarın büyükelçilik de açılabilir. Bu konuda da yine Azerbaycan'la birlikte karar veririz." Kuşkusuz Paşinyan’ın koşulsuz diyaloğa hazır oldukları mesajı da Ankara’ya oyun alanı açıyor. 

Heyecan yaratan adımlara karşın ortada gri bir tablo var. İlişkilerin kesilmesinde “Karabağ” gerekçesi düşmüş olabilir ama siyasi ve psikolojik bariyerler yerli yerinde duruyor. 

İki taraf arasındaki çetin mesele Ermeni soykırımın tanınması. Ermenistan tarafı 2009’daki müzakerelerde 1915’e dair arşivlerin açılması, tarafsız uzmanların çalışmasına izin verilmesi ve uluslararası katılımla bir alt komisyonun kurulmasını kabul ederek soykırımın tanınması talebini süreci tıkayacak bir unsura dönüştürmedi. 

Fakat bu konudaki hassasiyet çok canlı. Bugün de muhalefet, Paşinyan’ı Ermenistan’ı yok etmekten bahsedip soykırımı inkâr eden Türkiye ile uzlaşarak ülkeyi mahvedecek bir oyuna girmekle eleştiriyor. Yine muhalefet, Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ın Le Figaro’ya demecinde, Türkiye’nin koridor başta olmak üzere yeni koşullar ileri sürdüğüne dair sözlerini hatırlatıp Ermeni tarafının elinin ne kadar zayıfladığına işaret ediyor.

Muhaliflerinden “Türk casusu” ve “Hain” yaftasını yiyen Paşinyan en azından içeride ilk yüzleşmeden diklenerek çıktı. Karabağ hezimetine rağmen haziran seçimlerini yüzde 54'le kazanan Paşinyan bu güvenle Türkiye ile diyaloga önem atfeden mesajlar verdi. Erivan’da 26 Şubat'taki darbe girişimini kınamış olan Erdoğan da Paşinyan’ın seçim zaferini “Bölge için hayırlı olmasını temenni ediyorum” diyerek selamladı. 

Paşinyan’ın radikal muhalifleri kadar Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile ortaklığı da süreci tıkama potansiyeli arz ediyor. Erivan’da parlamento basan rövanşist güçlerin arz ettiği tehlikenin altı çizilirken Türk tarafı için şu soru yabana atılabilir mi: Erdoğan, MHP’nin oyun bozanlığına bağlı olarak siyasi bedelleri göze almaya hazır mı? Elbette kimse emin değil.

Read 871 times