İrancılık(!) 34 Yaşında

Rate this item
(0 votes)

Bismihi Teâlâ

Dikkat ettiğiyseniz memlekette Norveçci, Kanadacı, Çinci, Tunuscu, Fascı, Çadcı vs. diye adlandırılan/tanımlanan herhangi bir şahıs ya da zümre yoktur. Gurbet emekçileri olan “Almancı”ları kenarda tutarsak, memlekette fikri olarak bir “Amerikancı” birde “İrancı” diye tanımlanan şahsiyet ve toplulukların olduğunu görürüz.

Bu topraklarda Amerikancılığın evveliyatı yüzyıla dayanmıştır. 1918’de milli(!) yazar ve aydınların kurduğu “Wilson Prensipleri Cemiyeti”nden itibaren Amerikancılık, her zaman yükselen bir grafik izlemiştir. Amerikancılık bu toprakları sevmiş, bu topraklardaki İslamcılık ile de tam bir uyum sağlamıştır. Hatta bu uyumdan “Amerikancı İslam” adında nur topu gibi yeni bir anlayış doğmuştur.

Ama bizim bu yazıdaki konumuz “Amerikancılık” değil, “İrancılık” olacak.

 

Devrimler yüzyılı ve İslam İnkılâbı 

Arkada bıraktığımız 20. Asır devrimler yüzyılı idi. Rusya’da Ekim Devrimi, Türkiye’de Atatürk Devrimi, Hindistan’da Gandi Devrimi, Çin Devrimi, Küba Devrimi bunların ilk akla gelenleridir. Etkileri ve sonuçları bakımından bunlar içerisinde dünyayı en fazla etkileyen, hiç kuşkusuz Rusya’da 1917 yılında yaşanan; Çarlık düzeninin yıkılıp, “Sosyalist”lerin işbaşına geçtiği Bolşevik Devrimi’dir. Bolşevik Devrimi, 20. Yüzyılda yaşanacak diğer pek çok devrimin de esin kaynağı ve tetikleyicisi olmuştur.

Bolşevik Devrimi’nden sonra dünya iki kutba bölündü: Fransız Devrimi’nin açığa çıkardığı “Demokrasi”yi savunan, Amerika ve Avrupa’nın “NATO” şemsiyesi altında örgütlediği “Batı Bloğu” ve Bolşevik Devrim’in ardından “Sosyalizm”i savunan Rusya’nın öncülüğünde “Varşova Paktı” olarak örgütlenen “Doğu Bloğu”.

Devrimler çağının sona erdiği ve insanlığın iki kutuplu bir dünyaya mecbur olduğu kanaatinin hükümran olduğu bir anda, “çatık kaşlı bir ihtiyar” İran’da; “La şarkiyye vela garbiyye, illa islamiyye illa islamiyye! (Ne Doğu, ne Batı; illa İslam, illa İslam!) felsefesi ile Şah’lık rejimini, dine dayalı bir halk hareketi ile devirdi! “Çatık kaşlı ihtiyar”; bir devrim, bir inkılâb yapmıştı; dini ilkelere dayalı inkılâbı, “İslam inkılâbı”!

 

İslam inkılâbı nedir? 

Dünyanın “İmam Humeyni” olarak tanıyacağı Ruhullah Musavi (r.a), İslam inkılâbını mealen şöyle tarif etmiştir; “Bizim devrimimiz ne bir milliyet ne de bir mezhep devrimidir. İslam inkılâbı, İran’ın ya da Şiilerin devrimi değildir. İslam inkılâbı; İslam ümmetinin, İslam coğrafyasının bir bölümünde kurtarılmış bir kale edinmesidir.”

Evet, İslam inkılâbı, öz Muhammedi İslam’ın tarihinde ilk kez bir bölgede hâkimiyet kurması idi. Hazreti Peygamber (s.a.a)’in on yıllık Medine dönemi ile İmam Ali (a.s)’ın beş yıllık hilafet dönemi dışında İslam; 1400 yıllık tarihinde ilk kez tamamen kendi müntesiplerine dayalı olarak, mustazafların omuzları üzerinde yükselmiş; tağutların, müstekbirlerin ve belamların sırtını yere getirerek ayağa kalkmıştı.

İslam inkılâbı; birbirlerinin alternatifi gibi gözüken emperyalist/kapitalist Batı düzeni ile Sosyalist Doğu düzeninin esasında değişik yönleri ile insan fıtratına aykırı olduğunun haykırılması idi. İslam inkılâbı, insanlığın, bu iki anlayıştan birine mecburen mahkûm olmadığını açığa çıkarttı. İslam inkılâbı, insanlığa bir seslenişti; “üçüncü ve hakikati içeren bir yol var: İslam! Dünyada adalet, ahirette kurtuluş, ancak İslam ile mümkündür.”

 

İrancılık nasıl doğdu? 

İslam inkılâbı; toplumbilimciler, sosyologlar ve tüm halkları hayretler içerisine düşürdü. Binlerce yıllık insanlık tarihinde “din” ilk kez devrim yapıyordu. Üstelik bin dört yüz yıllık tarihi boyunca iktidarların elinde oyuncak olmakla suçlanan İslam dini. İslam inkılâbı dünyadaki tüm dengeleri alt üst ettiği gibi, dünya siyasi konjonktüründe tüm kartların yeniden dağıtılmasını gerektirdi.

Dünya egemenleri, yani Büyük Şeytan Amerika ve yandaşları tehlikeyi gördüler ve İslam inkılâbının boğulması gerektiğine, bunun yapılamaması halinde de doğduğu coğrafyaya hapsedilmesi gerektiğine karar verdiler. Büyük Şeytan, İslam inkılâbını boğmak için bir yandan Saddam’ı kuduz bir köpek gibi devrimin üzerine salarken, bir yandan da, İslam inkılâbının doğru anlaşılmaması için, sahip olduğu tüm medya ve bilgi birikimi ile İslam ümmeti içerisindeki uşaklarını harekete geçirdi.

Öncelikle devrimin “İslam inkılâbı” olduğu algısının yıkılması ve zihinlerin iğfal edilmesi gerekiyordu. Büyük Şeytan, İslam ümmetini zehirlemek için uyun damarı bulmakta zorlanmadı. İslam inkılâbı, bir milliyet/ülke ya da mezheple ilişkilendirilerek zehir etrafa saçılacaktı.

Fransız Devrimi’nin kazanımlarını savunan kitleler, tüm dünyada “demokratik”; Rus Devrimi’nin kazanımlarını savunanlar “sosyalist/komünist” diye fikri ifade eden terimlerle isimlendirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında “İslam İnkılâbı”nı savunanlarda olsa olsa “İnkılâpçı Müslümanlar” olarak nitelendirilmeleri gerekirdi. Ancak, İslam inkılâbını bir coğrafyaya hapsetmek ve O’nun takipçilerini tüm dünyada kuşatmak, baskı altında tutmayı meşrulaştırmak, İslam ümmeti ve dünya halkları tarafından doğru anlaşılmasını engelleyebilmek için, “şeytanca bir fikirle” yeni bir terim bulundu; “İrancılık!”

Artık İslam’ın devlet nizamını savunanlara “İrancı”, İslam’ın devlet nizamını savunmaya da “İrancılık” adı verilmişti!

 

En “garib” devrim; İslam inkılâbı! 

İslam inkılâbı, dünyadaki tüm devrimler içerisinde en “garib” olanıdır. Zira temelden karşı olduğu milliyetçilik ve mezhepçilikle suçlanarak anlaşılması engellenmiştir. İtiraf etmek gerekir ki, Büyük şeytan’ın planı işe yaramıştır. Devrimler içerisinde “en evrensel değerler”i savunan İslam inkılâbı, maalesef “İrancılık” yaftası dolayısıyla ümmet tarafından anlaşılamamıştır. Ve yine ilginçtir, İslam İnkılâbı’nı milliyet ve mezhep ifade eden bir anlayış üzerinden reddetme eğilimine giren İslamcı akımlar, gırtlaklarına kadar milliyetçilik ve mezhepçilik çukurlarına batmışlardır.

İslam inkılâbı, dünyadaki tüm devrimler içerisinde en “garib” olanıdır. Zira düşmanları tarafından tam kavranmış fakat dostları tarafından anlaşılamamıştır. Düşmanları (Amerika, İsrail, Avrupa Birliği ve diğerleri) tam olarak künhünü kavradıkları için, tüm güçlerini harekete geçirmişlerdir. Düşmanın bütün güçleri ile İslam ümmetinin ihmal, ihanet ve ihtiyatı buluşunca, insanlığın en büyük devrimi “garib” olarak yola devam etmek zorunda kalmıştır.

 

Tarihin kırıldığı yer; İslam İnkılâbı! 

Tarihçiler, binlerce yıllık insanlık serüvenini çağlara ayırarak ele almışlardır. Tarih sahrasına bakıp, sonuçlarını en evrensel buldukları olayları çağ başlangıcı kabul etmişlerdir. Çağ başlangıcı kabul edilen olaylar, vuku buldukları an itibariyle çağdaş kitleler tarafından şu an bizim anladığımız gibi algılanmıyordu. Zaman işledikçe evrensel sonuçlar, olayın büyüklüğünü açığa çıkarır.

Genelde binlerce yıllık insanlık, özelde bin dört yüz yıllık İslam tarihinin tamamen inançlı kitlelere dayalı ilk ve tek “din devrimi”nin büyüklüğü ve etkileri, çağdaşları olan bizler tarafından yeterince algılanıp hissedilemiyor! İslam İnkılâbı, devrimlerden bir devrim değildir. İslam İnkılâbı, “Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım (Kasas / 5)” ve “Kasem olsun, Biz, Zikir'den sonra Zeburda da şunu yazdık: Yeryüzüne Benim salih kullarım varis olacaktır (Enbiya / 105)” ilahi vaadin ilk adımıdır.

İslam İnkılâbı, tarihin kırılma anıdır. Geleceğin tarihçileri, zamanı (tarihi); inkılab öncesi ve inkılab sonrası diye ikiye ayıracaklardır.

 

İslam İnkılâbı: Yeni Dünya Düzeni 

Otuz dört yıllık hayatının ilk bölümünde savaş, suikast, ihanet ve kuşatmalara karşı koymak; ardından tüm dünyanın uyguladığı ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel ambargolara direnmekle zorunda kalan İslam İnkılâbı, tüm olumsuzluklara rağmen dünyadaki dengeyi tamamen değiştirmiş ve dünya siyasal konjonktüründe kartların yeniden düzenlenmesini sağlamıştır.

İslam inkılâbı, farkında olsunlar ya da olmasınlar Müslümanların hatta tüm dünya mazlumlarının sesi olmuştur. İslam İnkılabı’nın değiştirdiği dengelerin olumlu sonuçlarından karşıtları da dahil olmak üzere tüm halklar yararlanmıştır / yararlanmaktadır.

İslam İnkılâbı, İslam’ın insanlık için hakikat içerikli tek alternatif olduğunu; İslam’ın egemen olduğu coğrafyada adalet, ahlak, ilim ve irfana dayalı bir sevgi ve saygı toplumu inşa edebileceğini göstermiştir.

İslam İnkılâbı, Büyük Şeytan Amerika ve yandaşlarının “demokrasi ve özgürlük” kavramlarının ardına sakladıkları “emperyalist / kapitalist” vampir dişlerini ve özelde Müslüman genelde ise tüm dünya mazlum halklarının kanını emen sülüğün Amerika ve yandaşları olduğunu açığa çıkartmıştır.

İslam İnkılâbı, İsrail’in İslam ümmetinin kalbine saplanmış olan zehirli bir hançer olduğunu ve bu kanser tümörünün kesilip atılmadan ümmetin barış ve esenliğe kavuşamayacağı gerçeğini İslam ümmeti için aşikâr etmiştir. İslam İnkılâbı, bununla da yetinmemiş, teoride söylediklerini pratiğe uygulayarak, Lübnan Hizbullah’ı aracılığıyla İsrail’in yenilmezlik efsanesini tarihin çöplüğüne atmış, İslam ümmetine izzet ve onur bahşetmiştir.

İslam İnkılâbı, Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar halklara, yapılara hatta devletlere Emperyalizm ve Siyonizm’in kökünün kurutulduğu bir dünya düzeni için ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Dünyanın her yanından yükselen “kahrolsun Amerika! Kahrolsun İsrail!” sesleri bunun şahididir.

Sonuç

Asırlar boyu diz çöktürülmüş, hakları gasbedilmiş Müslümanların prangalarını kırıp, ayağa kalktığı an olan İslam İnkılâbı, Allah’ın mustazaflara vaat ettiği yeryüzü hükümranlığının ilk adımıdır.

Ama ne yazık ki, düşmanları onu tam kavramış, dostları ise anlayamamıştır!

Ve ne yazık ki,

Müslümanlar bile onu emperyalistlerin dili ile isimlendirmiştir; “İrancılık!”

 

Şubat / 2013

“İrancılık” 34 yaşında!

Emperyalistler ve yandaşlarından bir farkımız olsun diye;

“Nice 34 yıllara İrancılık!”

 

Kemal Şükrü SEVİNDİK - 10/02/2013

 

Read 1793 times