Suriye iç savaşı ve İslamcıların(!) çelişkileri

Rate this item
(0 votes)

Allah’ın adıyla

Modern dönem savaşlarının en önemli özelliği yumuşak savaş yöntemlerine başvurulması ve halkların yalan propagandalarla istenilen yöne sevkedilmesidir. Bugün ülkemiz de dahil uluslararası siyonizmin kontrolündeki kitle iletişim araçlarının dünya üzerinde yaptığı budur. İktidara bağlı yandaş medya ise aynı yöntemi uygulayarak istikbar cephesiyle dayanışma içinde bulunmaktadır. Her ne kadar inkar etseler ve kendilerini ayrı tutmaya çabalasalar da İslamcı geçinen çevreler de bu cephenin gönüllü askerleri, müslüman kitlelerin iknacıları durumundalar.

ABD emperyalizminin başını çektiği ve bölgesel müttefiklerinin her birinin çeşitli sebeplerle bağlı olduğu istikbar cephesinin Suriye’de neyin peşinde olduğunu tekrarlamaya gerek yok. Sitemizde yayınlanan onlarca makalede bu konu çeşitli açılardan açıklığa kavuşturulmuş ve bundan sonra da aydınlatılacaktır. Biz bu kısa değerlendiremede daha çok İslamcılık iddiasında bulunanların saplanmış oldukları çelişkiler yumağına dikkat çekmek istiyoruz.

Her neye mal olursa olsun, emperyalist ve siyonistler de dahil hangi gücün desteği ile olursa olsun, her kim iktidara geçecekse geçsin sadece ve sadece Suriye’ye hakim iktidarın devrilmesine odaklanmış bizim İslamcı geçinen çevreler ve kalemşörlerimizin argümanları gün geçtikçe zayıflamakta ve bu ise içinde bulundukları çelişkilerin daha bir artmasına yol açmaktadır.

Suriye’deki yönetimin Baas partisinin kontrolünde olduğu bir gerçektir. Buna Arapçılık- sosyalizm karışımı bir beşeri ideolojiye dayalı tek parti rejimi de denilebilir. Partinin üst düzey yöneticileri arasında Aleviler olsa da Aleviler tarafından kurulmuş veya Alevi inancına göre kurulmuş bir parti değildir. Sünnilerin çoğunlukta olduğu Alevi, Hristiyan ve başka etnik ve dini kökenlilerin ve Pan Arabizm ideolojisine bağlı olanların partisidir. Bu durum parti içinde olduğu gibi genel olarak yönetim kadrolarına da aynı oranda yansımaktadır. Ülke meclisinden, bakanlık kadrolarına ve orduya kadar bütün etkin organlarda aynı oranın geçerli olduğu söylenebilir.

Suriye rejiminin bir Alevi iktidarı olmadığını ispatlamak için çok derinlere inmeye gerek yok. Ülkenin iki yılı aşkın süredir sürüklendeği iç savaşta idari sistemin dağılmaması, ordu içinden önemli derecede kopmaların yaşanmaması , ülke nüfusunun yüzde altmışını oluşturan Sünnilerin yaşadığı bölgelerde halkın muhaliflere katılmaması ve başka sebeplerden dolayı ülke yönetiminin gerçekte sadece Alevilerin değil Sünnisi, Alevisi ve Hristanıyla her kesimden halkın desteğine sahip olduğunu göstermektedir.

Meclisinde, bakanlıklarında, topyekün idari sisteminde, ordusunda ve ekonomik-ticari hayatında etkili olmayan Sünnilerin ayaklanmaması ve % 10-12’lik azınlık tarafından bastırılması mümkün müdür?! Nasıl bir Alevi azınlık ki orduyu, idari sistemi, eğitim sistemini, ticari hayatı ayakta tutabilmekte ve iki yıldır iç ve dış destekli muhaliflere karşı direnmektedir? Bunun mümkün olmadığı ortadadır.

Peki İslamcılar niçin Baasçılığı değil de Aleviliği ön plana çıkarmakta, Alevilerin iktidarından dem vurmaktalar? Bu, sadece Türkiye’de değil başta Arap ülkeleri olmak üzere bütün İslam ülkelerinde özellikle de dindar kitleler arasında yayılan bir söylentidir.

Bunun birkaç sebebi vardır:

1- Baasçılık bir tür Arap kavmiyetçiliğidir. Baas ideolojisinden farklı olsalar da Arap ülkelerine tahakküm eden rejimlerin istisnasız olarak hepsinin dayandığı ideoloji de farklı da olsa Arap kavmiyetçiliğidir. Hatta İslam şeriatini uyguladığını iddia eden Suudiler ve körfezdeki şehlikler ve emirliklerin hepsi Arap olmakla iftihar eder ve çoğu kez İslamiyeti Arap medeniyetinin bir parçası olarak görürler. Bu görüş o kadar yerleşmiş ve normal karşılanmaktadır ki Arap ülkelerindeki çoğu İslamcı partiler bile söylemlerinde, çağrılarında İslam ümmetinden önce mutlaka Arap ümmeti terimini kullanırlar.

İslam devleti iddiasıyla Irak’ta onbinlerce masum insanı katleden tekfirci selefilerin, El-Kaidecilerin Irak Baas partisinin artıklarıyla sıkı bir işbirliği içinde oldukları herkesçe bilinen bir gerçektir. Hatta Irak’lı Sünni partilerin Baasçıların idari mekanizmaya katılmaları için bazı eyaletlerde son sıralarda merkezi hükümete karşı halkı isyana teşvik etmeleri bunun en açık örneğidir. Kendi ülkelerinde Arap kavmiyetçiliğini teşvik edenlerin Suriye’deki kavmiyetçilere karşı muhalifleri desteklediklerini kendi halklarına tevil edemiyecekleri için başka bir bahane bulmaları gerekirdi ve Alevilik bunun için uygun olabilirdi.

2- Muhaliflerin emperyalist Batı ve İsrail’in planları doğrultusunda, desteğinde ve işbirliği içinde hareket ettiklerini Arap ve müslüman halklardan gizli tutmak veya bu işbirliğine mecbur olduklarını göstermek için Pan Arabist Baasçı rejim yerine Sünni çoğunluğu baskı altında tutan(!) Alevileri düşman olarak tanıtmak daha çok işlerine gelmektedir.

3- Türkiye’de ise müslüman kitleleri Suriye meselesinde iktidarın siyasetleriyle uyumlu hale getirmek, ABD-NATO-İsrail üçlüsüyle işbirliğine meşruiyet kazandırmak için dindar kesimlerin mezhebi reflekslerini harekete geçirmek en uygun silah olarak görülmektedir. İktidar sahiplerinin kendi iktidarlarını sürdürmek ve nüfuz alanlarını genişletmek amacıyla bu coğrafyada asırlardan beri başvurdukları silahların en güçlüsü hiç kuşkusuz mezhebi farklılıkları suistimal etmeleri olmuştur. Halkın kendi seçtiği hükümetin komşu bir ülkenin iç işlerine karışmasına rıza gösteremeyeceğinin farkında olan iktidar, daha erken davranarak Sünnilerin Alevi rejim tarafından baskı altında tutulduğu ve mezhebi özgürlüklerinin kısıtlandığı yalanına tevessül etmiştir. Siyonist ve yandaş medyanın bu konuyu sürekli gündemde tutmasıyla kitlelerin kısa sürede Şiilere veya Alevilere karşı nasıl hazırlandığını farketmeyen kalmadı artık.

4- İslamcılık iddiasındakilerin Alevifobia veya Şiafobia’ya sarılmalarının sebebi ise içinde bulundukları çelişkiyi gidermek ve vicdanlarını rahatlatmak içindir. Destekledikleri muhaliflerin istikbar cephesinin dümen suyunda hareket ettiğini gördükleri halde bu gerçeği inatla gizlemeye çalışmaktalar. Öte yandan Batı emperyalizmine boyun eğmeyen İran eksenli direniş cephesinin - açıklanan sebeplerden dolayı- Suriye rejiminin yanında yer almasını da kabullenememektedirler. Muhaliflerin müstekbirlerle işbirliğini gizlemek ve müstekbir düşmanı İran’ın tutumunun yanlışlığını ortaya koymak için başvurulacak en uygun silah mezhepçilik silahıdır. Yani ABD ve İsrail’e teslim olmayan Suriye Baas rejiminin İran tarafından desteklenmesinin mezhebi yakınlıktan kaynaklandığı yalanına başvuruyorlar. Böylece içinde bulundukları çelişkiden ve en iyimser ifadeyle vicdan azabından kurtulmak; müslüman kitlelerin gerçeklerle yüzleşmesini engellemek ve yanlarında tutmak için azınlık Alevi rejimi söylemini gündemde tutmaktalar.

Bu yalana artık kendileri de inanmamaktadırlar, ama içinde bulundukları çelişkiyi gidermek ve istikbar cephesinin planlarına yaptıkları gönüllü yardımlarını tevil etmek için başka bir söylem de bulamamaktadırlar.

 

Y. ZİYA T.YILMAZ

Read 1656 times