Displaying items by tag: Nükleer meselesi

Perşembe, 01 Ocak 2015 00:00

İran’ın Yedi Büyük Günahı

Allah’ın adıyla

Emperyalist Batı dünyası on yıllardır özellikle Ortadoğu coğrafyasında yaşanan olumsuzlukların tek müsebbibi olarak İran’ı / İslam İnkılabı’nı görme ve göstermeyi bir görev telakki etmekte. Sahip oldukları küresel medya gücü ve bölgedeki yandaş yönetimlerinde katkısı ile bu algının yerkürenin her yanında zemin bulması için büyük bir çaba ortaya koymaktalar.

Türkiye’de de özellikle laik çevreler ile Cemaat yapılanmasının bu algıyı, Batı’yla birebir örtüşen bir şekilde benimseyip paylaşıyor olmaları bu çevreler için alametifarika haline gelmişti. Ancak ilginç olan son yıllarda, özellikle de “Suriye VekaletSavaşı”nın başlangıcından itibaren “Türkiye İslamcıları” arasında da en üst düzeyde revaç bulmuş olması. Belki de daha doğru ifade ile zihin arka planlarında, düşünce örgülerinde var olan bu anlayış, zemin bulunca birden bire kök saldı, filiz verdi.

Taassup ve önyargıdan sıyrılıp, aklıselim ile düşününce gerek küresel olarak Emperyalist ve Siyonist çevrelerin ve gerekse Türkiye’de ki laik ve İslamcı çevrelerin hep birlikte dillendirdiği: ”Özelde Ortadoğu’da ki tüm terör ve şiddetin, kan ve gözyaşının, genelde ise dünyadaki siyasi gerilim, ekonomik dalgalanma ve sömürünün, dünya barışının tehdit ve tehlike altında oluşunun esas müsebbibi İran’dır”iddialarınınyabana atılır cinsten olmadığını görüyor insan.

Samimi bir şekilde itiraf etmek gerekiyor ki; hakikaten İran / İslam İnkılabı gerek küresel ve gerekse bölgesel olarak pek çok suç ve günaha bulaşmış durumda! İnsan bunların bir bölümünü görmezden gelse bile İran’ın küresel ve bölgesel olarak işlediği “kebair-i seba”, Türkçesi ile “yedi büyük günah” affedilir cinsten değil.
Peki, “nedir İran’ın / İslam İnkılabı’nın yedi büyük günahı” diye sorulacak olursa; işte cevabı…

1-Suriye meselesi : (Esasında bu günah işleniş bakımından diğerlerinden daha sonra olsa da etki bakımından şu an itibariyle hepsini bastırmış durumda.) Amerika’sından İngiltere’sine; Fransa’sı, Almanya’sından Suud’una kadar 105 (yazıyla: yüz beş) ülke, kendilerini Suriye’nin dostu ilan edip yağlı kolotu nasıl taksim edecekleri ve Ortadoğu’ya nasıl şekil verecekleri konusunda anlaşmışken; İran tuttu pişmiş aşa su kattı. Kâh “direnişi korumalıyız” diyerek, kâh “Ortadoğu’yu Emperyalizm ve Siyonizm’e bırakmayalım” diyerek Esad’ı korudu ve “dostların” planlarını çökertti.

Hâlbuki sana mı kaldı Esad’ı Suriye’yi korumak, kollamak? Sende katıl dostlar kervanına (ki Amerika orada, İsrail orada, İngiltere orada, AB orada…) ve yağlı keteden sende al payını. Emperyalizm ve Siyonizm, Ortadoğu’ya çöreklenecekte derdi seni mi aldı? Ah İran! Ah!

2-Filistin meselesi : İran tutturdu bir “Kudüs meselesi” gidiyor! Yok efendim neymiş; “Mescid-i Aksa Müslümanların kutsalıymış, kutsanmış Filistin toprakları Gasıp Siyonist Rejim’in işgali altındaymış, mazlum Filistinlilere yardım etmek tüm Müslümanlara görevmiş.” Yok efendim neymiş; “İsrail, İslam ümmetinin kalbine saplanmış hançermiş.” Yok daha neler neler! Diline pelesenk etmiş: “Filistin’i özgürleştirelim, kıblegahımızı kurtaralım…” Akşam sabah nakarat gibi tekrarlamasa rahat etmiyor.

Adam meseleye kafayı o kadar takmış ki, tutup “Kudüs Günü” diye özel bir gün ilan etmiş!

Ya sana mı kaldı Filistin meselesi? Sen bir kez “Sünni” bile değilsin! Bak Arap Dünyasına; Suud’undan Katar’ına, Mısır’ından Ürdün’üne hepsi İsrail’le iş tutmak için sıraya girmişler. Onlardan bir defa olsun duydun mu “Kudüs ya da Filistin Davası” diye bir söz? Sen de aynı yolu takip et. Bırak, Filistinliler ne halleri varsa görsünler. Sen ticaretine bak, karına bak kardeşim…

3-Irak meselesi : Irak kurtlar sofrasında tam taksim edilmiş, harita da üçe beşe bölünmüşken İran tuttu tüm tarafların uzlaşabileceği planlar ortaya koydu. Tarafları yönlendirdi, ikna etti ve Irak’ın tek parça ve merkezi hükümet çerçevesinde kalabilmesi için büyük bir mesafe kat etti. Sofranın düzenini bozdu, hevesler kursaklarda kaldı.
Yine demeden duramayacağım: Ne güzel herkes taksimde, yeni sınırlarda, petrolün yağmasında anlaşmışken; Irak bölünüyor da derdi seni mi aldı? Hâlbuki Şiiler içine bir pay çıkmışlardı güney taraflarda. Ama İran’ı ikna etmeye bu da yetmedi. Her zaman ki gibi: “yok Amerikan emperyalizminin eli Irak’ın yakasından koparılsın, yok İsrail güdümünde yeni devletçiklerin açığa çıkmasına müsaade etmeyelim, yok Irak’ı ve bölgeyi tekfirci teröristlerden temizleyelim!..” Im da ım!..

4- Nükleer meselesi : Dünya da tam anlamıyla “nükleer teknoloji”ye ulaşmış ülke sayısı belli. Neredeyse geriye kalan iki yüz ülke ne yapıyor? Tabi ki efendilere tabi oluyorlar ve onlar ne pahaya ne kadar ihsan ederseler onunla yetiniyorlar. İran’ın her yerdeki mızmızlığı burada da tuttu: “Ben kendi imkanlarım ve kendi insanımın yeteneği ile nükleer teknolojiyi elde edeceğim. İlmin, bilimin ya da teknolojinin bir bölümüne tekel konulamaz. Evrensel olan bir değer ve imkandan kimse bizi mahrum edemez!” diyerek nükleer enerji peşine düştü.

Gerisi malum. Ambargolar, kısıtlamalar, tehditler, ayak oyunları, gerginlikler vs. vs. İran’a soruyorum: “Sen ne akla P5+1 ülkelerine sormadan nükleer enerji peşine düşersin? Sana mı kaldı nükleer teknolojinin önemini dünya halklarına anlatmak? Sana mı düştü Batı’nın bilim ve teknoloji tekelini delmek? Sende herkes gibi büyüklere tabi ol. Ne demişler: Salla başını al maaşını!

5-Emperyalizm ve Siyonizm meselesi : Dünya bugün global bir köye dönüşmüş durumda. Hoşuna gitsin ya da gitmesin, bu global köyün muhtarı da Amerika’dır. Amerika, Siyonist uşağı ile beraber bu köyde bir düzen kurmuş. Tamam, adil bir sistem olduğu söylenemez ama düzen düzendir. Atalarımız ne demiş: “Bal tutan parmağını yalar.” Bu global köyde sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel olarak aslan payının da köyün muhtarı Amerika ve Siyonist uşağının olmasından daha doğal ne olabilir?

Her yede çıbanbaşı olan İran, burada da hemen kendini belli ediyor. Neymiş efendim: “Dünya da büyük bir sulta düzeni varmış. Küresel adalet, halkların hürriyet ve saadeti için bu sulta sistemin yıkılması, değişmesi gerekiyormuş. Adalet, hürriyet ve eşitlik için dini, dili ve rengi fark etmeksizin dünyanın tüm mazlum ve mahrum halkları bilinçlendirilmeli ve harekete geçirilmeliymiş.”

Halbuki global köyden payını almak istiyorsan kethüda / muhtar ile uyumlu olmalısın. Köylüyü muhtarın zulmünden kurtaracağım diye ortaya düşersen işte böyle çekersin!..

 6- Kürt meselesi : GünümüzOrtadoğu’sunun en kadim sorunlarından biri “Kürt meselesi”dir. Emperyalizm İran, Irak, Suriye ve Türkiye coğrafyasında dört parçaya böldüğü Kürt halkının önce haklarının gasbedilmesini temin etti. Şimdi de haklarına kavuşturulma adına Kürt halkını Amerika ve İsrail’in kucağına itmeye ve bu mazlum halk üzerinden bahsi geçen dört ülkeyi küçük parçalara ayırmayı amaçlıyor.

İslami İran, ilk günden bu yana bu konuda da başkaları açısından günah telakki edilebilecek bir politika izledi. Hem bir yandan Kürt halkının tüm insani hak ve hürriyetlerine kavuşması gerektiğini savundu, hem de bölgede Amerika ve İsrail’in uydusu olacak yapılanmaların faşedilmesinde başrol oynadı. Kaç defa Amerika’nın planlarını bozdu. Kaç defa İsrail’in işlerini tersyüz etti. Siz Amerika olsanız, siz İsrail olsanız, İran’ı bir kaşık suda boğmak istemez miydiniz?

7-“İlkeli duruş” meselesi : Dünya devletlerinin istisnasız tamamı yanardöner bir politika yürütürler. Bazen öyledir bazen böyle. Yöneticilerle beraber düşünce ve eylem tarzları da değişir. Yeni hükümetler eski icraatları reddeder, yeni algılar üretirler. İslam ülkeleri de bu tespitlerimizin tam göbeğindedir. Hatta en fazla onlar pragmatiktirler. Yön ve yöntemleri çıkarlar belirler. Çıkarlar için vazgeçilmeyecek değer, çiğnenmeyecek ilke yoktur. Hesapların hepsi dünya için ve maddi temeller üzerine inşa edilmiştir.

İslam İnkılabı’nın izlediği siyaset, yol ve yöntemler olmasa bunların batıllığını ortaya koyacak hiçbir argüman olmayacaktı. İnsanın İran’a: “Kardeşim sen niçin Yunus Emre’nin odunu gibisin? Sen niçin çıkarlarını önemsemiyorsun? Ne tutturdun ilke diye ne tutturdun değer diye? ” sorası geliyor.

Ve yine insan merak ediyor: “Nasıl oluyor da İran, tüm ambargo, baskı, tehdit ve kısıtlamalara rağmen her zaman Emperyalizm ve Siyonizm karşıtı olabiliyor? Ve nasıl olabiliyor da İran yıllar yılıdır bin bir türlü bedel ödemesine rağmen her zaman mazlum ve mahrum halklardan yana olabiliyor? Ve nasıl olabiliyor da düşmanların çokluğu ve vahşiliği, dostların azlığı ve ihmalkarlığına rağmen bu ilke üzerine kurulu yoldan sapmadan yürüyebiliyor?” Bunlar affedilir cinsten günah değil vesselam…

Muntazar Musavi / Rasthaber