Kısaca İmam Mehdi’nin (a.s) Hayatı

Rate this item
(5 votes)

Ehl-i Beyt İmamları (aleyhim’us-selâm), İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın adını anmayı izleyicilerine yasaklamışlardır ve “Onun adı, Peygamber’in (sallâ’llâhu aleyhi ve alih) adıyla ve künyeleri, Peygamber’in (sallâ’llâhu aleyhi ve alih) künyeleriyle aynıdır; zuhur edinceye kadar onun özel ismini anmak doğru değildir” buyurmakla yetinmişlerdir.

Lakabı: En meşhur lakapları “Mehdi”, “Kâim”, “Hüccet”, “Ebu’l Kasım” ve “Bakıyyetullah”tır.

Babası: On birinci İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selam’dır.

Annesi: Roma imparatorunun kızı Nergis hanımdır.

Doğum Tarihi: 15 Şaban 255 H.

Doğum Yeri: Samerra - Irak.

Ömrü Şerifleri: Şimdiye kadar (Kameri 1433), bin yüz yetmiş sekiz yıl kadar bir zaman ömrü şeriflerinden geçmektedir ve Allah'a Teala istediği sürece de devam edecek ve nihayet bir gün Allah'ın emriyle zuhur ederek zulüm ve haksızlıkla dolmuş olan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracaktır.

İmamın Doğumu

On ikinci İmam Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm, Hicri 255 -867- yılı Şaban ayının on beşinde cuma gecesi tan yeri ağarırken “Samerra” şehrinde on birinci İmam’ın evinde dünyaya gözünü açmıştır.

Babası, on birinci İmam Hz. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm ve annesi Hz. İsa’nın havarisi Şem’un’un neslinden olan Rum Kayseri’nin oğlu Yuşa’nın değerli kızı, “Saykal” ve “Susen” adlarıyla da çağırılan Nergis hatundur. Nergis öyle bir fazilete sahipti ki imamet sülâlesinin büyük hatunlarından olan İmam Hâdi'nin (a.s) kız kardeşi Hekime onun kendisinin ve ailesinin seyyidesi ve kendisine onun hizmetçisi hitabını kullanmıştır.

Nergis ülkesinde olduğu zaman hayret verici rüyalar görürdü; bir defasında Hz. Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ile Hz. İsa aleyhi’s-selâm’ın kendisini İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’a nikahladıklarını gördü. Şaşırtıcı rüyalarından birinde de, Hz. Fatıma-i Zehra selamullahi aleyha’nın daveti üzerine, Müslüman oldu, ama İslâm’ı kabul ettiğini ailesi ve çevresinden gizledi. Rüyasında, sınıra giden ordunun, hizmetçi ve cariyeleriyle birlikte gizlice sınıra gitmesi söylenmişti. Öyle de yaptı ve sınırda İslâm ordusunun öncü birlikleri onları esir aldılar ve onu da, Kayser’in ailesinden olduğunu bilmeden diğer esirlerle birlikte Bağdat’a götürdüler.

 

Bu olay, onuncu imam Hz. Hâdi aleyhi’s-selâm’ın imametinin son zamanlarında oldu ve İmam Hadi aleyhi’s-selâm’ın tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir şahıs, İmamın yazdığı Rumca bir mektubu, Bağdat’a götürüp Nergis’e ulaştırdı ve onu köle tüccarından satın alarak, Samerra’ya İmam Hadi aleyhi’s-selâm’ın yanına getirdi. İmam, Nergis’in rüyada gördüğü şeyleri ona hatırlattı ve on birinci imamın hanımı ve bütün dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracak olan bir evladın annesi olacağını müjdeledi. Sonra İmam Hadi aleyhi’s-selâm, İslâm’ın adap ve ahkamını öğretmesi için, Nergis’i İmamet sülalesinin büyük hatunlarından olan kız kardeşi Hekime’ye teslim etti. Bir müddet sonra Nergis, İmam Hasan Askeri’nin aleyhi’s-selâm eşi oldu.

Hekime, İmam Hasan Askeri’nin aleyhi’s-selâm huzuruna gittiği zaman, ona bir evlat vermesi için Allah’a dua ediyordu. O der ki: Bir gün her zamanki gibi İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ı görmeye gittim, aynı duayı tekrarladığımda buyurdular ki: “Allah’tan bana vermesini istediğin evlat bu gece dünyaya gelecek.”

Nergis benim ayakkabımı ayağımdan çıkarmak için ileri gelerek "efendim, ayakkabınızı çıkarayım" dedi.

"Sen benim efendimsin aslında... Vallahi ayakkabımı çıkarmana ve bana hizmet etmene izin vermem. Ben sana hizmet etmeliyim" dedim.

İmam aleyhi’s-selâm benim bu sözümü duyarak "Allah sana hayır versin hala " buyurdular.

Ben güneş batıncaya kadar onun yanındaydım. Cariyelerden birine: “Benim elbisemi getir de gideyim.” dedim. İmam buyurdu ki: “Hala, bu akşam bizim yanımızda kal, çünkü bu akşam Allah’ın, kendisi vasıtasıyla ölümden sonra yeryüzünü dirilteceği, Allah Teala’nın indinde değerli olan bir bebek dünyaya gelecek.”

Bunun üzerine ben: “İyi ama annesi kim? Ben Nergis’de doğum alameti görmüyorum” dedim. İmam: “Annesi, Nergis’ten başkası değil” buyurdular.

Ben ayağa kalkarak Nergis’i iyice kontrol ettim. Ama onda hiç bir doğum alameti göremedim. İmam’ın yanına gidip durumu anlattım.

İmam aleyhi’s-selâm tebessüm ederek: “Tanyeri ağarırken onun evladı olduğunu göreceksin. Çünkü o da Musa Kelimullah’ın annesi gibidir. Onun da hamile olduğu belli değildi ve doğuma kadar hiç kimse bilmiyordu. Çünkü Firavun Musa’yı ararken (böyle bir çocuğun dünyaya gelmemesi için) hamile kadınların karınlarını deşiyordu. Bu (akşam dünyaya gelecek bebek) Musa aleyhi’s-selam gibidir. (Firavunların iktidarını o yıkacaktır; bu sebeple) Firavunlar şimdi onu aramaktalar” buyurdular.

Hakime diyor; bu arada ben, tanyeri ağarana kadar Nergis’i gözetliyordum, yanımda sakin bir halde, hareketsiz bir şekilde uyuyordu. O gecenin sonunda şafak sökerken ansızın korkarak yerinden sıçradı. Hemen onu kucakladım ve Esma-ül Hüsna’yı okudum. Bu sırada İmam yan odadan: “Ona Kadir sûresini oku”! diye seslendiler, ben de okudum. Nergis’ten durumunu sordum, “Mevlamın sana bildirdiği şey açığa çıktı” dedi.

Ben İmam’ın aleyhi’s-selâm buyurduğu gibi Kadir sûresini okumaya devam ettim. Çocuk annesinin karnında bana eşlik etti ve o da Kadir sûresini okuduktan sonra bana selam verdi. Ben çok korkmuştum. Bu sırada imam: "Allah Teala'nın işine şaşırma. Allah Tela biz imamları küçük yaşta hikmet ile konuşturur ve büyüdüğümüzde yeryüzünde hüccet eder" dedi.

İmam henüz sözünü tamamlamamıştı ki Nergis gözümden kayboldu; sanki benimle onun arasına bir perde çekmişlerdi, artık onu göremiyordum, bağırarak İmama koştum. İmam: "Hala, geri dön, onu yerinde bulacaksın" buyurdu. Ben geri döndüm çok geçmeden benim ile onun arasındaki perde aradan kalktı. Nergis'i öyle bir nura bürünmüş olarak gördüm ki, nurun şiddetli parlaklığı onu net olarak görmemi engelliyordu. Doğan erkek çocuğun secdede olduğunu, sonra dizleri üzerine oturup şehadet parmağını kaldırıp şöyle dediğini gördüm: "Şehadet ederim ki, bir ve tek olan Allah'tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki ceddim Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih Allah’ın Resulü ve babam müminlerin emiridir." Sonra tek tek kendine kadar olan bütün imamların imametlerine şehadet verdi ve dedi ki: "Allah'ım! Benim zuhur zamanımı gerçekleştir; işimi nihayete vardır; adımlarımı sabit kıl ve yeryüzünü benim vasıtamla adalet ve eşitlikle doldur..."

 

İmamın Doğumunun Gizli Olması

Ümeyyeoğulları ve Abbasoğulları’nın tarihlerini araştırdığımızda, Ehl-i Beyt İmamları’na karşı Emevi ve Abbasi halifelerinin çok hassas olduklarını görmekteyiz. Özellikle de altıncı İmam Hz. İmam Cafer Sadık’ın aleyhi’s-selâm döneminden sonra, bu hassasiyet gitgide daha da fazlalaşmıştır. Bu hassasiyetin temelinde toplumun Ehl-i Beyt İmamları’na karşı olan ilgilerinin gün geçtikçe daha da fazlalaşması, toplumdaki etkinliklerinin ve halkın onlara yönelişinin günden güne daha ileri boyutlara varması yatmaktaydı. Bu durum karşısında Emevi ve Abbasi halifeleri kendi iktidarlarını tehlikede görüyorlardı. Özellikle de Mehdi’nin aleyhi’s-selâm Peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih’in neslinden olup, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın soyundan geleceği ve bütün zalimleri devirerek dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracağı vaadinin yaygın olması sebebiyle İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm babası ve büyük babası gibi Abbasi hükümetinin merkezi olan Samerra’da gözaltına alınmış ve sıkı bir şekilde denetleniyordu. Abbasiler, geleceği va’dedilen bu bebeğin dünyaya gelmesini ve büyümesini engellemek için ellerinden geleni esirgemiyorlardı. Ama şundan gafillerdi ki, bu doğumun gerçekleşmesinde Allah’ın iradesi söz konusu idi. Zalimler istemese de Allah kendi nurunu tamamlayacak ve bütün peygamberlerine va'dettiği ahir zaman kurtarıcısını bizatihi kendisi koruyacaktı. Dolayısıyla Abbasilerin bütün çabaları neticesiz kaldı ve Allah Teala, Musa aleyhi’s-selâm gibi onun doğumunu da gizli kıldı.

Bununla birlikte İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın özel ashabı, va’dedilen bu imamı babası hayatta iken defalarca gördüler. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm dünyadan göçtükleri zamanda da açığa çıkarak halkın gözü önünde babasının cenaze namazını kıldırdı. Ama ondan sonra Hz. Resulullah’ın ve Ehl-i Beyt İmamları’nın belirttiği şekilde gözlerden kayboldu.

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumundan, babaları Hz. İmam Hasan Askeri’nin şehadetine kadar on birinci imamın yakın akraba ve dostlarından birçoğu, ya onu görmeye muvaffak olmuşlar, ya da onun babasının evinde olduğu hususunda kesin bilgi sahibi olmuşlardı. Genelde İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm değerli evladının varlığını gizlemekle birlikte, kendisinden sonra sapmamaları için, uygun zamanlarda onun varlığını kendi takipçilerine bildiriyor, güvenilir dostlarına onu gösteriyordu. Biz burada örnek olarak birkaçına değiniyoruz:

1- Ehl-i Beyt mektebi takipçilerinin büyüklerinden ve İmam Askeri aleyhi’s-selâm'ın yakın dostlarından biri olan Ahmed bin İshak bin Sa’d el-Ensari der ki: "İmam Askeri aleyhi’s-selâm'ın huzuruna gittim, kendilerinden sonraki imamın kim olduğunu sormak istiyordum. Ama İmam (a.s) benden önce söze başlayarak şöyle buyurdular:“Ey Ahmed, doğrusu Allah Teala Hz. Adem’i yarattığı andan itibaren yeryüzünü hüccetsiz bırakmadı, kıyamete kadar da bırakmayacaktır. Allah, hüccetinin hürmetine yeryüzündekilerden belaları defeder, yağmur yağdırır ve topraktan bereketleri çıkarır.”

Bunun üzerine ben: “Ey Resulullah'ın evladı, sizden sonra yerinize geçecek imam kimdir?” diye sordum.

Bu arada Hazret ayağa kalktı, aceleyle odaya girdi ve az sonra omzunda taşıdığı yüzü dolunay gibi parlayan üç yaşındaki bir çocukla çıkageldi ve şöyle buyurdular: “Ey Ahmet bin İshak! Eğer Allah Teala'nın ve onun hüccetleri yanında aziz olmasaydın bu oğlumu sana göstermezdim, doğrusu onun adı Resulullah'ın adı, künyesi Resulullah'ın künyesidir. O öyle bir kimsedir ki, zulüm ve kötülükle dolan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracaktır.

Ey Ahmed bin İshak! O, bu ümmette oranla Hızır aleyhi’s-selâm ve Zu'l-Karneyn gibidir. Allah'a and olsun ki, o gaybet edecektir. Öyle ki, onun gaybetinde Allah'ın onun imametini itiraf etmekte kendisine sebat verdiği ve zuhurunun acil olması için dua etmeğe muvaffak kıldığı kimseler dışında, hiçbir kimse helak olmaktan kurtulamayacaktır.”

Bu arada ben: “Ey mevlam! Kalbimin mutmain olacağı bir alameti var mıdır?” diye sorduğumda, o çocuk konuşmaya başladı ve fasih bir Arapça’yla şöyle buyurdu: "Allah düşmanlarından intikam alacak, Allah’ın yeryüzündeki son hücceti benim! Ey Ahmed bin İshak! Gözünle gördükten sonra artık başka bir delil arama!.."

Ahmed bin İshak şöyle ekliyor: “Bunun üzerine ben sevinç ve ferahla dışarı çıktım ve ertesi gün İmam (a.s)’ın yanına dönerek şöyle arz ettim: “Ey Resulullah’ın oğlu! Bana minnet ettiğin için çok mesrur oldum. Hızır ve Zu’l-Karneyn’nin onda zahir olacak sünneti nedir?" İmam (a.s); “Gaybetinin uzunluğudur” buyurdular. “Ey Resulullah’ın oğlu! Onun gaybeti çok mu sürecektir?” sorduğumda ise şöyle buyurdular: “Rabbime and olsun ki, evet uzun sürecektir; öyle ki, ona inananların çoğu bu inançlarından vazgeçecek ve Allah’ın bizim velayetimiz üzerine kendilerinden ahit aldığı ve kalbine iman yazdığı ve rahmetiyle desteklediği kimseler dışındakiler buna bağlı kalmayacaklardır.

Ey Ebu İshak! Bu, Allah’tan gelen bir emirdir ve Allah’ın gizli esrarından bir sırdır. Sana dediklerimi al, gizle ve şükredenlerden ol. Böylece yarın en yüce makamda bizimle olursun.”

Rahmetli Şeyh Saduk buyuruyor ki: “Bu rivayeti Ali bin Abdullah-i Verragi’nin yazısında buldum. Ondan sorduğumda o; bunu benim için Sa'd bin Abdullah nakletti. Ona da Ahmed bin İshak nakletmiştir.

2- “Ahmed bin Hasan bin İshak-ı Kummi der ki: On birinci İmam aleyhi’s-selâm’ın yerine geçecek olan İmam Mehdi aleyhi’s-selâm dünyaya geldiği zaman, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’dan ceddim Ahmed bin İshak’a bir mektup geldi. Onda İmam’ın kendi el yazısıyla şöyle yazılmıştı: “Benim bir evladım oldu, onun doğum haberini gizli tutman ve kimseye söylememen gerekiyor; biz onun doğumunu sadece yakın akrabalara, akrabalık bağından dolayı ve dostlara velayetlerinden dolayı söyledik, başka hiç kimseye bildirmiyoruz. Allah Teala’nın onunla bizi sevindirdiği gibi, seni de sevindirmesi için, onun doğumunu sana bildirmek istedik. Vesselam.”

3- İmam’ın takvalı ve değerli halası Hekime, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın hizmetçisi Nesim, Ebu Cafer Muhammed bin Osman-ı Emri, Hüseyin bin Hasan-ı Alevi, Emr-i Ahvazi, Ebu Nasr-ı Hadim, Kamil bin İbrahim, Ali bin Asim-i Kûfi, Abdullah bin Abbas-i Alevi, İsmail bin Ali, Yakub bin Yusuf-u Zerrab, İsmail bin Musa bin Cafer, Ali bin Mutahhar, İbrahim bin İdris, Tarif-i Hadim ve Ebu Sahl-i Nevbahti va’dedilen İmam’dan haberleri olan ve ondan haber veren kimselerdir.

4- Cafer bin Muhammed bin Malik, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın bir Ehl-i Beyt cemaatına şöyle buyurduğunu nakleder: “Benden sonra kimin hüccet olacağını sormaya geldiniz değil mi?”

Oradakiler: “Evet efendim” diye cevap verdiler. Bu sırada İmam’a çok benzeyen ay parçası gibi bir çocuk içeriye girdi, İmam şöyle buyurdular: “Bu, İmam ve benden sonra yerime oturacak kimsedir. Buyruklarını yerine getirin, dağılmayın; çünkü helak olursunuz. Bilin ki, bundan sonra ömrü kamil oluncaya kadar onu görmeyeceksiniz. Osman bin Said’in söylediği şeyleri kabul edin ve emrine itaat edin. Çünkü, o, sizin imamınızın vekilidir ve işler onun elindedir.”

5- “İsa bin Muhammed-i Cevheri” diyor ki: “Ben bir grupla birlikte Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumunu tebrik etmek için İmam Hasan Askeri’nin aleyhi’s-selâm huzuruna gittim, kardeşlerimiz Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın Cuma akşamı Şaban ayında tanyeri ağarırken dünyaya geldiğini bize bildirmişlerdi. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın huzurlarına gittiğimiz zaman önce onu tebrik ettik. Biz hiçbir soru sormadan İmam aleyhi’s-selâm buyurdular ki: “İçinizden biri oğlum Mehdi’nin nerede olduğunu içinden geçiriyor. Musa aleyhi’s-selâm’ın annesinin onu sandığa koyarak denize atıp, Allah’a emanet ettiği ve sonunda Allah Teala Musa’yı ona geri gönderdiği gibi ben de onu Allah’a emanet ettim.”

 

Gaybet-i Suğra ve Kübra

On birinci İmamın şehadetinden sonra, Hicri 260 yılından 329 yılına kadar yani 69 yıl İmam Mehdi (a.s)’ın “Gaybet-i Suğra” -küçük gizlilik- dönemidir. O zamandan Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur edeceği zamana kadarki dönem de “Gaybet-i Kübra” -büyük gizlilik- dönemidir.

Gaybet-i Suğra’da halkın İmam Mehdi aleyhi’s-selâm ile irtibatı tamamen kesilmemişti, ama sınırlıydı. Ehl-i Beyt dostları, Ehl-i Beyt büyüklerinden olan “Özel naipler” vasıtasıyla sorunlarını İmam’a ulaştırıp cevap alabiliyorlardı. Gerçekte bu dönem, halk ile İmam arasındaki irtibatın tamamen kesildiği ve halkın karşılaştıkları olaylarda İmam’ın genel vekilleri sayılan müçtehit ve fakihlere başvurmakla görevlendirildiği “Gaybet-i Kübra” dönemine bir çeşit hazırlık dönemi olarak tanımlanabilir.

Eğer Gaybet-i Kübra ansızın ve birden gerçekleşseydi, düşüncelerin sapmasına ve zihinlerin onu kabullenmemesine sebep olabilirdi. Ama Gaybet-i Suğra müddetince zihinler yavaş-yavaş gaybet dönemine hazırlık kazandı. Böylece daha sonra Gaybet-i Kübra başlayınca onu kabullenmeleri insanlar için kolay kılındı. Yine Gaybet-i Suğra zamanında, özel naipler vasıtasıyla İmam aleyhi’s-selâm ile sağlanan irtibat ve yine o dönemde Ehl-i Beyt dostlarının bazılarının İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın huzuruna gitmeleri, onun doğum ve hayatı meselesini daha fazla sabitleştirdi. Gaybet-i Kübra eğer bunlardan önce olmuş olsaydı, belki de bu mesele bu kadar açık olmayacak ve bazıları şüpheye düşecekti.

Buna binaen demek olur ki; Allah Teala, hikmeti gereği, Peygamber-i Ekrem ve Ehl-i Beyt İmamları’nın da bildirdikleri üzere, Ehl-i Beyt dostlarının inançlarının sarsılmaması, İmamlar’a aleyhim’us-selâm olan inançlarını yitirmemeleri, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhuruyla gerçekleşecek olan ilahi kurtuluşu beklemeleri, gaybet zamanında Allah’ın dinine sarılıp kendilerini eğitmeleri ve İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın kıyamı için Allah’ın emri gelinceye kadar dini vazifelerini yerine getirmeleri için, tam gaybete hazırlık gayesiyle kısa müddetli olan “Gaybet-i Suğra” ve ondan sonra uzun müddetli olan “Gaybet-i Kübra” olmak üzere, İmam Mehdi için iki çeşit gaybet dönemi takdir etmiştir.

 

Dört Sefir

Gaybet-i Suğra zamanında Ehl-i Beyt büyüklerinden dört kişi İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın özel naibi olmuştur. Onlar İmam’ın huzuruna gider, halkın sorularını İmam’a ulaştırır, İmamın getirilen mektupların kenarına yazdığı cevaplarını halka iletirlerdi.

Elbette bu dört naibin dışında İmam aleyhi’s-selâm’ın çeşitli şehirlerde bulunan başka vekilleri de vardı. Onlar da ya bu dört naip vasıtasıyla halkın meselelerini İmam aleyhi’s-selâm’a ulaştırıyorlardı ve İmam (a.s) tarafından onlar hakkında gelen özel fermanla bu göreve atanmışlardı, ya da merhum ayetullah Seyyid Muhsin Emini'nin dediği gibi, yukarıda işaret edilen dört naip, İmam’ın mutlak ve umumi temsilcileri idiler, diğerleri ise bazı hususi işler için görevlendirilmişlerdi.

Bu vekiller arasında Ebu Hüseyin Muhammed bin Cafer-i Esadi, Ahmed bin İshak-ı Eşeri, İbrahim bin Muhammed-i Hamedani ve Ahmed bin Hamza bin el-Yese'e gibi müminler vardı.

Dört naip sırasıyla şunlardır:

1- Ebu Amr Osman bin Said-i Amri

2- Ebu Cafer Muhammed bin Osman bin Said-i Amri

3- Ebu-l Kasım Hüseyin bin Ruh Nevbahti

4- Ebu-l Hasan Ali bin Muhammed Semeri

 

 

Read 10197 times