Hüseyni Kıyam: Kerbela

Rate this item
(0 votes)

 

Fitne kalmayıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.

’Fitne kalmayıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık düşmanlık sadece zalimlere karşıdır.’’2/19

 

İmam Huseyin’in kıyamının felsefesini yukarıdaki ayeti celile üç ana ilkede beyan eder: Başta beşeriyetin hayatını felç eden fitnenin kaldırılması ve dinin halisane olarak Allah’a ait olması, ikinci ilke şirk ve putperestliğe son verilmesi, üçüncü ilke zulmün ve sitemin önlenmesi. Bu ilkeler esas alınarak kıyamın felsefesine bu açıdan bakmak gerekir. Zira Yezid bin Muaviye dini mübini İslam adına,şeytani ve nefsani arzuların yönünde zülüm ve sitemle dolu saltanatını korumaya ve yaşatmaya başlar. Hayasızca ve pervasızca dini mübini islamı hedef alan Yezid bin Muaviye; Muhammedi İslam’ın kapısını kapatarak yeni bir saltanat dininin kapısını açar.

 

Yüce İslam peygamberinin vefatından sonra yavaş yavaş renk değiştirmeye başlayan İslam ümmetinin idari mekanizması, fitne ve fesadın Müslümanlar arasında yer etmesine zemin hazırlamaya başlamış olur. Kanser gibi İslam ümmetinin bedenine yayılmaya başlayan fitne ve fesat, Yezid bin Muaviye zamanında çok net ve açık bir şekilde kendini göstermiş olur.

 

Yezid bin Muaviye şirki, zulmü ve fitneyi İslam’la birbirine karıştırarak Muhammed-i (s.a.a) İslam’ın dışında yeni bir İslam’i anlayışı zorla İslam ümmetine kabul ettirmeye başlar; fakat yezidi din anlayışına karşı duracak olan imamet ve velayet ile görevli olan imam Huseyni çok iyi tanıdığı için vakit kayıp etmeden Medine valisine bir mektup yazarak, imamın ya biat etmesini veya öldürülmesini Medine valisinden ister. Medine valisi Yezid bin Muaviye’nin emrini yerine getirmek için imam Huseynin Yezide biat etmesini ister ve dayatır. Valinin bu ısrarlı tutumunun Medine’yi münevvere’de savaşın çıkmasına işaret etmekte olduğunu imam fark eder. Zira hedef Resul-i Ekrem’in isminin ezan ve şahadetten çıkarmaktır. Medine’de savaşın çıkması ile de bu iş kolaylaşacaktır.

 

Bunu çok iyi bilen imam; Medine’yi terk etme ve Mekke’ye gitme kararını alır ve hazırlıklarının yapılmasını ister ve yaranlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket eder. Nihayet Mekke’ye kavuşur. Mekke’de bir müddet ikamet ettikten sonra Hacc mevsimi gelir, gelen hacılar imamı derin bir saygı, sevgi, muhabbet ve aşkla onu ziyaret etmiş olurlar. İmama duyulan bu ilgi Yezidin avaneleri tarafından Yezid’e haber verilir; Yezid haberi alır almaz Mekke valisine bir mektup yazarak, İmam Huseyn’i biata davet etmesini ister. Yezidin bu mektubu üzerine Mekke valisi imamı biata ve teslim olmaya zorlar, hacılar zalimlerin bu zulmüne karşı sessiz kalırlar. İmam ise Haccı yarıda bırakıp zulmün, fitnenin ve şirkin karşısında kıyam etme ve dini mübini İslam’ı koruma ve savunma kararını alır. Harem bölgesi olan Mekke’de kan dökülmemesi için daha önceden kendisini davet eden Kufe’lilerin mektubu üzere Kufe’ye doğru hareket eder. Ancak imam Kufelilerin verdikleri sözden döndüklerini duyunca Kerbela bölgesine geldiğinde oradan bir arazi satın alır, özgür ve bağımsız bir arazi üzerinde çadırlarını kurar ve ceddi Muhammed’in (s.a.a) dinini burada koruma ve şirk, zulüm ve fitneye karşı buradan mücadele etme kararını alır. İmam Huseyin bu eylemiyle ceddi Muhammed’in (s.a.a) çizmiş olduğu Hakk ve Batılçizgisini yeniden çizerek hakla batılı birbirinden ayırır.Artık Hakk’ın cephesi Huseyin bin Ali’nin durduğu cephe, batılın cephesi ise Yezid bin Muaviye’nin durmuş olduğu cephe net bir şekilde birbirinden ayrılır ve saflar belirlenmiş olur. Artık zulme, şirke ve fitne fesada dayalı bir din anlayışı olan Yezidi din anlayışıyla vahyi ve Muhammedi (s.a.a) bir din anlayışı olan Huseyni çizgi günümüze kadar devam ederek gelmiş olur ve bugün İmam Humeyni’nin yeniden çizdiği Huseyni mektebin çizgisi, İmam Hamaney tarafından devam ettirilmekte ve her iki anlayış da yaşanmakta ve kıyasıya birbiriyle mücadele verdikleri de müşahade edilmektedir.

 

Tarihi bir değerlendirme yapacak olursak imamın Yezid’e karşı kıyamının metninde üç şeyin yazılı olduğu görülmektedir. Fitnenin boy göstermesi, zulmün doruğa çıkması ve dini mübini İslam’ın saltanatın hizmetinde kullanılması; kıyam etmenin metnini tarihe yazmıştır. Tarihin acı hatıralarından biri olan o günde, Emevi hanedanı tüm İslam beldelerini ele geçirmiş ve hakla batılı da birbirine karıştırmış ve saltanatlarını ayakta tutabilmek için satın almış oldukları alimlerin, kabile reislerinin ve arap şeyhlerinin desteğini sağlamışlardır.

 

Bu acı manzara karşısında Hakk’ı batıldan ayıracak ve Hakk’ın bütün değerleriyle batılın karşısında mücadele edebilecek bağımsız ve özgür bir zemin üzerinde olacağını imam bildiği için, Kerbela’da arazi satın almış ve üzerinde çadırlarını kurarak Hakk’ın sesini yükseltmiş ve insanları hakk cephesinde yer almaları için davet ederek hüccetini tamamlamıştır. Artık Velayet ve İmameteksenli bir İslam devletinin olduğu tüm insanlara duyurulmuştu.

 

Ama ne yazık ki dünyaperestler ve zalimlerin zulmüne rıza gösterenler, hakk’ı açıkça gördükleri halde zalim ve cani Yezid’in yanında yer alarak, İmam Huseyn’in Kerbela’da satın aldığı arazi üzerinde kurmuş olduğu çekirdek İslam devletini güçlü bir orduyla muhasara ederler. Yezid bin Muaviye’nin ordu komutanı olan Ömer bin Sâ’d Fırat tarafını kontrol altına alır ve peygamber evlatlarını çölün yakıcı sıcaklığına mahküm eder ve onların Fırat’tansualabilmelerini engeller. Bu acı manzara karşısında imanları aşka dönüşmüş dilaver genç ve ihtiyarlar imamın etrafında yiğitçe bir tavır ortaya koyarak savaş hazırlığı yaparlar. Bu eylemleriyle tarihin sayfalarına yiğitliğin, fedakarlığın, i’sarın kahramanlık destanını yazarak, dini mübini İslam’ı kanlarıyla bize emanet ederler. Bu emaneti asrımızda imam Huseyn’in hedefini yüklenmiş ve omuzlarında taşıyan aziz rehberimiz Ali Hamaney üstlenmektedir ve tüm dünyanın muhasarasına rağmen yiğitçe bir duruş sergilemektedir. Bu duruşuyla dünyayı sömürmekte olan büyük şeytan Amerika’nın ve onun müttefiklerinin karşısında Muhammedi (s.a.a) dini koruyan Huseynin yiğit evladı Ali Hameney; artık şehid düşmeyecektir, belki büyük şeytan Amerika ve müttefiki olan ülkeler onun önünde diz çökecek ve yapmış oldukları muhasaradan dolayı özür dileyecekler. Zira “Ma ehli kufe nistim Ali tenha bemanet” (Biz ehli kufe değiliz ki Ali yalnız kalsın) sloganını tutanlar vardır. Şunu zalimler iyi bilsinler ki, hakikat mektebinin yiğit evlatları kerbela’dan almış oldukları sadakat ve fedakarlık dersiyle, bedenleriyle surlar oluşturarak düşmanın İslam ümmetinin beyni olan aziz rehberimize kem bir gözle bakmasına dahi musade etmiyeceklerdir ve etme cesaretini dahi kendilerinde bulamayacaklardır ve bugüne kadar yapmış olduklarında pişman olarak özür dileyeceklerdir.

 

Tarihe yeniden dönerek İmam Huseyn ve yaranlarından alacağımız ilhamla günümüzün Yezitleri karşısında nasıl bir kimlik ortaya koyacağımızı öğrenmiş olalım; Acaba oturup ağlasak mı? Yoksa sine döverek kendimizi rahatlatsak mı?

 

Yoksa; Kerbela yiğitleri gibi imamın etrafında birbirine kenetlenmiş yiğitler olarak cesurca düşman karşısında birbirine kenetlenmiş velayet ekseninde hareket mi edelim?

 

Yoksa sine dövülerek, Hüseyn’in aşkıyla göz yaşları dökülerek, zalimlere karşı ciddi bir duruşa hazır ve gözyaşlarımızın onların kararmış kalplerine hidayet nuru olabilecek bir hakikatı mı haykırarak hakka davet edelim? Yoksa Aşura’da yaş dökme ve sine dövme merasimlerinden sonra günün Yezitleriyle uyum içinde yaşamaya mı razı olalım? Yoksa Huseyn-i Aşura’yı kalplerde aşk haline getirerek, büyük şeytan Amerika’nın ve onun müttefiki olanların karşısında aziz rehberimizin saffında yer alarak yiğitçe bir duruş mu sergileyelim? Yoksa Huseyni kıyamı bütün değerlerimizden yani kabilevi, ırki ve coğrafi sınırları aşarak ümmet bilinci duygu ve isteği ile el ele tutuşarak mı anmalıyız? Yoksa ümmet bütünlüğünü bozacak söylem ve kavramlarla mı kıyamı anacağız? Yoksa ümmeti birbiriyle kucaklaştıracak ve ümmet bütünlüğünü sağlayacak söylem ve kavramlarla Huseyni aşurayı anacak mıyız? Bu makaleyi okuyacak olan kardeşlerimden bir isteğim var; herhangi bir yazı veya bir makale okunduğu zaman beğenildiğinde teşekkür edilir, beğenilmediğinde güzel ve ahlaklı bir dille yanlışlıklar düzeltilir; doğru, edebi ve edepli bir uslup ve yumuşak bir dille yanlışlığı ispatlayacak delille o yazıya yorum yapılır; zira günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz konu vahtet ve birliği sağlamaktır.

 

Yeniden Kerbela’ya dönelim; Kerbela tarihinin bırakmış olduğu acı iz ve hatıraların sinemize akıtmış olduğu güçle, günün yezitlerine karşı Velayet-i Fakih çizgisinde hareket ederek, Muhammed-i İslamı (s.a.a) korumak, yaşamak ve yaşatmak için Mehdeviyet ordusunda bir asker olarak, Huseyn-i deftere kayıt yaptırmış bizler “Lebbeyk ya Hameney” feryadıyla aşuranın felsefesini yaşama ve yaşatma kararındayız.

 

Evet! Bizim ilhamımız, yiğitliğin, cesaretin, fedakarlığın, i’sarın, serden geçmenin, sabrın ve metanetin ilham kaynağı olan; Muhammed’in (s.a.a) torunu, Zehra ile Ali’nin oğlu ve cennet efendisi İmam Huseyn’in Kerbela’da kurduğu mektep’tir. İlahi aşkın, muhabbetin sevgi ve itaatın ilham kaynağı olan Ehl-i Beyt’in mektebi, tüm filamaları, ırki taasupları, batının ve bilhassa İngiliz ve Fransızların Lozan’da çizmiş oldukları çoğrafi sınırları kaldırarak mülkün Allah’a ait olduğunu ve hükmünde ilahi olacağını bize öğreten bir mekteptir. İzzet ve şerefle dolu bir mektebin dostlarına kazandırdığı değer bütün evrenden daha değerli ve kıymetlidir. Bu ilahi mektep öyle üstün değerlerle donatılmıştır ki yaratılmış olan evrende ona denk olabilecek hiç bir şey yoktur. Bu mektep öyle bir mekteptir ki, beşeriyetin kurtuluş gemisidir. O geminin kaptan kulesinde maneviyatın ve aşkın menba-ı olan imamı zaman ve onun nayibi olan Ayetullahul uzma Ali Hameney bulunmaktadır. Bu mektepten yapılan davet ise “Ya eyyuhellezine amenu” diyerek reng, ırk ve çoğrafi sınırları kaldırarak iman edenleri bu gemide toplar ve sonra “innemelmuminune ihvetün” diyerek tüm inanmışları Ehl-i Beyt mektebinin çatısı altında kardeş eder. Bugün bu gerçek, iletişim araçlarıyla dünya coğrafyasının üzerinde ve her yerinde Huseyni aşura kutlandığı muşahede edilmektedir; bu nedenle bu ilahi mektep hiç bir surette bir devlete, bir millete tahsis etmek doğru olmaz, zira bu ilahi mektep ilahi rahmet okyanusundan alemlere rahmet olarak gönderilen rahmet peygamberinin mektebidir.

 

Bu mektebi ihya eden ve yeniden gerçek çehresini beşeriyete yansıtan imam Huseyn’in, çizmiş olduğu hakk ve batıl cephesi çok net bir şekilde o gün ve bugün görülmektedir. O gün batıl cephesini temsil eden Yezid bin Muaviye idi, şimdi ise büyük şeytan Amerika ve onun müttefiki ve dostları olan ülkelerdir. Hakk’ın cephesini ise peygamberin soyundan Huseyn-i mektebin öz evladı olan Ayatullahul-uzma ve İslam ümmetinin rehberi Ali Hamaney ve onun müttefikleri ve dostları temsil etmekteler. Artık velayet ekseninde yer almış müminleri, ne düşmana korku vermeyen gözyaşları, ne de giymiş oldukları kara gömleklerle, ne de İslam ümmetinin vahdetini bozacak sözlerle artık aldatamazlar. Çünkü günümüzün Müslümanlarının ilham kaynağı ve beslendikleri yer velayet mektebi olduğu için, kuru kalabalıklara da pek önem vermezler, zira bu mektep aşk mektebidir hakk’a teslim olanlarla beraberdir.

 

Evet! Yine Kerbela’ya dönelim; İmam Huseyin; artık batıl cephesi olan Yezid ordusuna, hakk olan Muhammedi İslam’ı temsil eden Huseyin ve yaranlarının üzerine saldıracaklarını anlar ve atını ileri sürerek hücceti bir daha onlara tamamlamak için kendini tanıtır: “Ey Kufeliler! Ben Hz. Muhammed’in (s.a.a) torunu Zehra ile Ali’nin oğluyum. Ceddimin dinini korumak için sizin davetleriniz üzere buraya geldim, şimdi sizler Yezid’in yanında yer alarak beni öldürmek istiyorsunuz” diyerek uyarıda bulunur; ama ne yazık ki dünyaperestler yapmış oldukları daveti ve yazdıkları mektupları inkar ederler; imam tekrar hücceti tamamlamak için yazmış oldukları mektupları onlara ibraz eder ve sonra mektupları onların görebilecekleri bir şekilde yakar ve “Allah’ın laneti sizin üzerinize olsun” bedduasını yapar ve kendi tarafına geçer.

 

İmam gecenin karanlığı olunca yaranlarını ve dostlarını toplar ve onlara hitap eder, onların gecenin karanlığından istifade ederek gitmeleri için onların üzerindeki hakkını ve biatını kaldırdığını söyler; ama ölümü gözleriyle gördükleri halde imama sadakatlerini ve onu asla ve asla yalınız bırakmayacaklarını ilan ederek bey’atlarını yeniden tazelemiş olurlar.


Evet!Kerbela yiğitlerinin verdikleri bu mesajdan alacağımız ders, günümüzde muhasara edilmiş İslam Devletinin (İran İslam Cumhuriyeti) aziz rehberinin yanında yer alarak, aynı sadakat ile biatımızı yenileyerek saflarımızı sıklaştırmalıyız. Nihai hedefe doğru kışlamızda Veliyülemr’den gelecek emri beklemeliyiz.

 

Evet! Yine Kerbela: Savaş önce birebir yüzleşmeyle başlar. İmam şu ayetin metnine göre hareket eder ”Sevdiğinizi Allah yolunda harcamadıkça fazilet mertebesine ulaşamazsınız. Bununla beraber her ne infak ederseniz, Allah mutlaka onu bilir.”3/92

 

İmam peygambere çok benzeyen ve sevdikleri içinde en sevimli olan oğlu Ali Ekber’i kendi eliyle kuşatır ve düşman birliklerine doğru gönderir, bu dilaver genç ceddi Haydar’ın kullandığı kılıcın aynısını kullanarak düşman saflarına korkulu anlar yaşatır; ama yaralı ve susuzluktan ciğeri yanmış bir şekilde babasının yanına döner ve bir damla su ister, ama ne çare ki zalimler bir damla suyu peygamber evlatlarına reva görmemekte, İmam Huseyin peygambere benzeyen Ali Ekber’e kendisinin de sussuz olduğunu hisettirmek için sussuzluktan kurumuş ve ateş gibi yanan mübarek dudaklarını onun kana boyanmış gül yüzüne koyar ve ceddim sana su verecektir diyerek şehid olma müjdesini verir; Zeyneb çadırlardan hızla gelir kardeşi oğlunun kanlı bedenine sarılır ve ya Resulallah diyerek feryad eder.

 

Bu manzaradan ders alabilmek için imanın aşka dönüşmesi ve kalp aynasının temiz olması gerekir; zira bu sahnede gerçekleşmiş olan fedakarlığı akılla cevaplandırmak oldukça zordur, çünkü insan bu vadiye girerken kirli ayakkabılarını çıkarıp tertemiz bir aşkla yürüdüğü zaman, bu sahnede gerçekleşmiş olan hakikatten verilen dersi alabilir; yoksa gösteri yapmış olur bu zavallı insan, bugün ırkçı söylemlerle yaptıkları gibi !

 

BU DAVA AĞIRDIR

 

Susamış ciğeri yananlar gelsin Aşk ateşiyle yanıp kül olan gelsin

 

Bu dava ağırdır bilenler gelsin Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

 

Kur’an’i davayı bilenler gelsin Tevhide susamış aşıklar gelsin

 

Kıyamı izzet bilenler gelsin Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

 

Bu dava ağırdır çekenler gelsin Kalbinde hastalık olmayan gelsin

 

Resulü sevip can verenler gelsin Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

 

Hüseyn-i davayı bilenler gelsin Riyadan uzak salihler gelsin

 

İtaatı vacib bilenler gelsin Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

 

Bu davanın çilesini çekenler gelsin Kibirli olmayan sadıklar gelsin

 

Ateşten gömlek giyenler gelsin Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

 

Muhammed Avcı    01/12/2012

TAHA HABER

Read 2300 times