کارگر

کارگر

Arakçi, Filistin halkının siyonist rejimin eşi benzeri görülmemiş suçları karşısındaki efsanevi direnişini övgüyle anarak, Filistin halkının tüm haklarını elde edene kadar İran’ın işgale karşı Filistin direnişini destekleme konusundaki ilkesel tutumunu vurguladı.


Gazze Şeridi’nde Hamas İslami Direniş Hareketi’nin Siyasi Büro üyesi ve yetkilisi Halil el-Hayye ile Hamas’ın Liderlik Konseyi ve Siyasi Büro üyelerinden bir heyet, Doha’yı ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Seyyid Abbas Arakçi ile bir araya geldi. Görüşmede Gazze Şeridi’ndeki son siyasi ve sahadaki gelişmeler, siyonist rejimin devam eden soykırımı, rejimin suçlarının durdurulmasına yönelik çabalar ve esir değişimi konuları ele alındı ve görüş alışverişinde bulunuldu.

İran Dışişleri Bakanı, Filistin halkının siyonist rejimin eşi benzeri görülmemiş suçları karşısındaki efsanevi direnişini övgüyle anarak, Filistin halkının meşru ve yasal direnişini işgale karşı destekleme ve Filistin halkının tüm haklarını elde etmesi yönündeki İran İslam Cumhuriyeti’nin ilkesel tutumunu vurguladı.

Arakçi, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da siyonist rejimin suçlarının artmasına, masum Gazze halkına açlık ve kıtlık dayatılmasına, gıda dağıtım kuyruklarında kadın ve çocukların katledilmesine işaret ederek; dünyanın çeşitli ülkelerinde siyonist rejimin suçlarına karşı artan protesto ve gösterileri, işgal altındaki Filistin’deki soykırıma karşı uluslararası toplumun uyanışının açık bir göstergesi olarak değerlendirdi ve soykırımın durdurulması, kuşatma altındaki halka acil insani yardımların gönderilmesi ve siyonist suç rejiminin elebaşlarının yargılanıp cezalandırılması için İslam ülkelerinin koordineli ve kapsamlı eylemlerini sürdürmesinin gerekliliğini açıkladı.

Gazze’de Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı, Gazze’deki son saha durumu, siyonist rejimin suçlarının durdurulmasına ve esir yakasına yönelik çabalar hakkında bir rapor sundu ve İran liderliğinin, hükümetinin ve ulusunun Filistin halkına verdiği desteği takdirle karşılayan ve bölgenin ve dünyanın özgür halklarının, özellikle de kahraman Yemen halkının Filistin davasına verdiği destek ve dayanışmayı öven Halil el-Hayye, “Siyonist rejim Filistin halkına karşı en iğrenç suçları işlemesine rağmen, Filistin halkının direniş ve meşru haklarını savunma kararlılığını yenilgiye uğratamayacaktır.” ifadesini kullandı.

Halil el-Hayye ayrıca, Gazze kuşatmasının kaldırılması ve Filistin halkına acil insani yardımların ulaştırılması, siyonist rejimin işgal ve soykırımı şiddetlendirme politikasına ve tüm bölgeye karşı savaş çıkarma girişimlerine karşı etkili bir şekilde mücadele edilmesi için küresel seferberliğin gerekliliğini belirtti.(Ajanslar)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), yayımladığı dönemsel raporunda müfettişlerinin İran’da casusluk yaptığını itiraf etti.

Associated Press’in haberine göre, UAEA’nın Çarşamba günü yayımlanan dönemsel raporunda, İran’ın Ağustos ayında bu uluslararası kurumun “iki deneyimli müfettişinin” görevini iptal ettiği belirtildi.

ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesinin muhabiri Laurence Norman da raporun bazı bölümlerini sosyal medyada paylaştı.

UAEA, İran’ın bu kararının gerekçesine dair şunları kaydetti: “İran’ın bu adımı, (müfettişlerin) bir hatasından sonra gerçekleşti. Zira Fordo tesisindeki çalışma alanında kalması gereken belgeleri Viyana’ya götürdüler.”

Buna rağmen UAEA, İran’ın bu kararını “gerekçesiz” olarak nitelendirdi.

Raporda ayrıca şu iddiaya yer verildi: “Vurgulanmalıdır ki bu belgeler tesislerin iç kısmına dair tasvirler içerse de, tesislerin güvenliğini tehlikeye atacak bir içerik barındırmamaktadır.”

Associated Press, UAEA’nın gizli bir raporuna ulaştığını iddia ederek, bu rapora göre İran’ın 13 Haziran’daki Siyonist rejim saldırısından önce zenginleştirilmiş uranyum stoklarını silah seviyesine yakın bir düzeye çıkardığını öne sürdü.

Associated Press’in iddiası şöyle:

“Gizli raporda ayrıca, İran ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA), Haziran ayında İsrail ve ABD tarafından bombalanan tesislerde denetimlerin yeniden başlatılması konusunda bir anlaşmaya varamadıkları belirtildi. Savaş sonrasında denetlenen tek tesis, Rusya’nın teknik desteğiyle çalışan Buşehr Nükleer Santrali oldu.

Raporda şu ifadeye yer verildi: BM müfettişlerinin savaş süresince (ABD ve Siyonist işgalcilerin BM Şartı’na aykırı saldırıları sırasında) İran’dan çekilmesi “genel güvenlik koşulları dikkate alındığında gerekliydi, ancak Tahran’ın daha sonraki kararıyla UAEA ile işbirliğini kesmesi derin bir üzüntüyle karşılandı.”

Associated Press’in iddiasına göre, Viyana merkezli UAEA raporunda 13 Haziran itibarıyla İran’ın yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 440,9 kg (972 pound) uranyuma sahip olduğu, bunun da ajansın Mayıs ayındaki son raporuna kıyasla 32,3 kg (71,2 pound) artış anlamına geldiği ifade edildi.

UAEA, daha önce 31 Mayıs’ta yayımladığı gizli raporda da benzer iddiaları dile getirmiş ve İran’ın “silah seviyesinde” uranyum stokladığını ileri sürerek Tahran’ın tam ve etkin işbirliği yapmasını talep etmişti. Bu raporda İran’ın 17 Mayıs’a kadar yüzde 60 saflıkta 408,6 kg uranyum zenginleştirdiği ve Şubat ayına kıyasla 133,8 kg artış kaydettiği iddia edilmişti.

Mehr haber ajansının haberine göre, bu raporun ardından UAEA Yönetim Kurulu, İran aleyhine bir karar çıkararak, Siyonist rejim ile ABD’nin saldırısına zemin hazırlamıştı. UAEA Başkanı Rafael Grossi ise Siyonist rejimin saldırısının başarısız olması ve İran’ın sert misilleme yapmasının ardından, yayımlanan son raporunun saldırının “ana gerekçesi olmadığını” iddia etti. Grossi, açıkça Siyonist rejim, ABD ve İngiltere, Fransa, Almanya gibi üç Avrupa ülkesiyle işbirliği yaparak bu “yanlış rapor” ile Siyonist rejimin İran topraklarına ve barışçıl nükleer tesislerine saldırmasına zemin hazırladı. Ancak saldırıdan birkaç gün sonra yayımlanan raporun devamında şu vurguyu yapmak zorunda kaldı: “Ajans, İran’ın nükleer silah peşinde olduğuna dair hiçbir bulguya ulaşmamıştır.”

İran Devrim Lideri Imam Ali Hamenei, İran ve Çin’in köklü medeniyet miraslarıyla bölgesel ve uluslararası alanda büyük dönüşümler yaratma kabiliyetine sahip olduğunu belirtti.


İran Devrim Lideri Imam Ali Hamenei, sosyal medya platformu X’teki hesabından Çince yaptığı paylaşımda, İran ve Çin’in bölgesel ve uluslararası sahalarda büyük dönüşümler yaratma kabiliyetine sahip olduğunu ifade etti.

Hamenei, paylaşımında, “Asya’nın iki ucunda köklü bir medeniyet mirasına sahip olan İran ve Çin, bölgesel ve uluslararası sahalarda büyük dönüşümler yaratma kabiliyetine sahiptir,” dedi.

İran lideri ayrıca, “Stratejik anlaşmanın tüm boyutlarının etkinleştirilmesi, bunu gerçekleştirmenin yolunu açacaktır,” diye ekledi.

Imam Hamenei'nin paylaşımı, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pizişkiyan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesine katılmak üzere Çin’de bulunduğu sırada yapıldı.

Pizişkiyan'ın ziyaret kapsamında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de bir görüşme yapması planlanıyor.(YDH)
 

Pazartesi, 01 Eylül 2025 05:37

Açlık Katliamı: 10 Şehit Daha

Soykırımcı İsrail’in saldırıları ve ablukası nedeniyle kıtlık yaşanan Gazze Şeridi’nde son 24 saatte, 3’ü çocuk 10 kişi daha açlıktan şehit olurken, 7 Ekim 2023’ten bu yana açlıktan şehit olanların sayısı 332’ye yükseldi.


Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı, yaptığı yazılı açıklamada, açlıktan şehit olanlara ilişkin son bilgileri paylaştı.

Açıklamada, son 24 saatte 3’ü çocuk 10 Filistinlinin daha açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle şehit olduğu belirtildi.

Gazze Şeridi’nde 7 Ekim 2023’ten bu yana açlıktan şehit olanların sayısının 124’ü çocuk olmak üzere 332’ye yükseldiği kaydedildi.

Birleşmiş Milletlerin (BM) desteklediği Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) tarafından yayımlanan son raporda, “15 Ağustos 2025 itibarıyla Gazze kentindeki kıtlığın “felaket seviyesi” olarak bilinen 5. seviyede olduğunun kanıtlarla doğrulandığı” bildirilmişti. IPC’nin raporunda “22 ay süren acımasız çatışmaların ardından Gazze Şeridi’nde yarım milyondan fazla insan açlık, yoksulluk ve ölümle karakterize felaket koşullarıyla karşı karşıya.” tespitine yer verilmişti.

İran Dışişleri Bakanlığı, Siyonist rejim tarafından gerçekleştirilen ve Yemen’in Değişim ve Kalkınma Hükûmeti Başbakanı Ahmed Galib Nasır er-Rehavi ile beraberindeki bazı bakanların şehadetine neden olan saldırgan ve terörist eylemi sert şekilde kınadı.

İran Dışişleri Bakanlığı, Siyonist rejim tarafından gerçekleştirilen ve  Yemen’in Değişim ve Kalkınma Hükûmeti Başbakanı Ahmed Galib Nasır er-Rehavi ile beraberindeki bazı bakanların şehadetine neden olan saldırgan ve terörist eylemi sert şekilde kınayarak, uluslararası toplumun ve İslam ülkelerinin bu rejimin vahşiliğini dizginlemek için ciddi bir harekete geçmesi gerekliğini vurguladı.

Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Siyonist rejimin Yemen’in altyapılarına ve yerleşim bölgelerine yönelik askeri saldırısı ve üst düzey yetkililer ile masum Yemenli vatandaşlara yönelik suikastı, sadece apaçık bir savaş suçu ve insanlığa karşı suç değil; aynı zamanda bu rejimin, mazlum Filistin halkını destekleme yolunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bir milletten aldığı kötü niyetli bir intikamdır” denildi.

Mehr haber ajansının haberine göre açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:

“Bu terör saldırıları ve Yemen hükümetinin halkına hizmet eden yöneticilerinin şehadeti, bu özgür ve cesur milletin kendi onurunu savunma ve mazlum Filistin halkını destekleme konusundaki azim ve iradesine en küçük bir zarar vermeyecek; sadece İslam dünyasında ve özellikle de kamuoyunda Siyonist rejime ve onun başlıca hamisi olan ABD’ye karşı artan bir öfke ve nefrete yol açacaktır.

İran İslam Cumhuriyeti, Yemen Başbakanı ve diğer üst düzey yetkililerin ve Siyonist rejimin askeri saldırıları sonucunda şehit edilen tüm Yemenli vatandaşların şehadetinden dolayı taziyelerini sunarak, Birleşmiş Milletler ve tüm üye devletlerin, işgalci rejimin savaş kışkırtıcılığını durdurmak ve bu rejimin suçlu liderlerini yargı önüne çıkarmak için acil eylemde bulunma sorumluluğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca Siyonist rejimin yayılmacılığı ve örgütlü terörizminin uluslararası barış ve güvenlik açısından giderek artan tehditleri konusunda uyarıda bulunmaktadır.

Hiç kuşkusuz, Siyonist rejimin bölge ülkelerinin ulusal egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik askeri saldırıları, uluslararası hukukun, özellikle de insan hakları ve insancıl hukuk kurallarının açık ihlalleri karşısında BM Güvenlik Konseyi’nin kayıtsız kalmaya devam etmesi, küresel toplumun yasal normlarının ve ahlaki temellerinin daha da aşınmasına yol açacak ve bölge ile dünya barış ve güvenliğini eşi benzeri görülmemiş bir tehlike ile karşı karşıya bırakacaktır.

İran Dışişleri Bakanlığı, tüm devletlerin Gazze’deki soykırımı durdurmak, Filistinlilerin sürekli askeri saldırılar ve onlara dayatılan açlık ve susuzluk sonucu katledilmesini önlemek için acil eylemde bulunma yönündeki yasal ve ahlaki sorumluluklarını bir kez daha hatırlatmakta ve Siyonist rejimin siyasi ve askeri liderlerinin işledikleri korkunç suçlardan dolayı yargılanması ve cezalandırılmasının zorunluluğunu vurgulamaktadır.”

 

Yemen’den net mesaj; Siyonistlerden intikamımızı alacağız

Yemen Yüksek Siyasi Konsey Başkanı Mehdi el-Meşat, İsrail’in geçtiğimiz Perşembe günü Sana’ya düzenlediği saldırıda şehit olan Başbakan Ahmed Galib er-Ruhavi ve bazı bakanların ardından yaptığı açıklamada, “şehitlerin kanının yerde kalmayacağını” vurgulayarak Siyonistlerden intikam alınacağını söyledi.

El-Meşat, “Büyük Yemen halkına, mücahit kardeşimiz Başbakan Ahmed Galib er-Ruhavi ve beraberindeki yol arkadaşlarının şehadetini derin bir hüzün ve gururla bildiriyoruz. Onlar, tarihin en zor döneminde büyük bir sorumluluğu şerefle üstlenmiş ve Gazze ile Filistinli kardeşlerine destek olma sözünü kanlarıyla mühürlemişlerdir” ifadelerini kullandı.

Yemenli lider, İsrail’in saldırılarının direnişi asla kıramayacağını vurgulayarak, “Kesinlikle intikamımızı alacağız. Düşman, ne saldırılarıyla ne de tehditleriyle bizim kararlılığımızı sarsamayacaktır. Gazze’ye desteğimiz, saldırılar sona erene ve abluka tamamen kalkana dek sürecektir” dedi.

El-Meşat ayrıca, tüm dünyaya seslenerek Siyonist rejime bağlı kişi ve kurumlarla her türlü temasın kesilmesi çağrısında bulundu. Şirketlere de hitap eden el-Meşat, “İşgal altındaki topraklarda faaliyet gösteren tüm şirketlere son uyarım şudur: Vakit kaybetmeden derhal bu toprakları terk edin” ifadelerini kullandı.(Ajanslar)

Perşembe, 28 Ağustos 2025 05:50

Siyonist rejime yardım yolları kapanmalıdır,

?İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaner: Siyonist rejim bugün dünyanın en nefret edilen rejimidir / Tarihte benzeri görülmemiştir ki bir rejim çocukları açlık ve susuzlukla öldürsün / Siyonist rejime yardım yollarının tamamı kesilmelidir / Bugün Yemen’in cesur halkının yardımları engellemesi doğru bir iştir / İnşallah Allah, İran milleti ile hakseverlerin hareketine bereket versin ve bu ölümcül derin kanserin kökünü kazısın.

✏️Bugün düşmanımız, yani karşımızda duran düşman, Siyonist rejimdir; dünyanın en nefret edilen rejimidir, dünyanın en nefret edilen hükümetidir. Halklar da Siyonist hükümetten tiksiniyor, ondan nefret ediyor; devletler bile onu kınıyor. Yani Batılı devlet başkanları ki her zaman Siyonist rejimin destekçisi idiler, bugün onları kınıyorlar. Elbette bu sadece sözlü kınamadır. Bu yeterli değildir; sözlü kınamanın faydası yoktur. Bugün Siyonist rejim başkanlarının işlediği cinayet bence tarihte eşi benzeri görülmemiştir. Çocukları açlık ve susuzlukla öldürüyorlar.

✏️Yiyecek almak için bir yere gelen çocukları kurşuna diziyorlar; benim bildiğim kadarıyla tarihte bunun örneği yoktur. Bu, halkları tiksindirmiştir. Buna karşı durmak gerekir. Karşı durmak da sadece devletlerin “biz karşıyız, kınıyoruz” demesiyle olmaz. Fransa, İngiltere ve diğer devletler bile kınadılar, ama bu faydasızdır. Siyonist rejime yardım yolları kapanmalıdır, onlara yardımın yolu tamamen kesilmelidir.

✏️Bugün Yemen’in cesur halkının yaptığı iş doğru iştir; doğru olan budur. Siyonist rejim liderlerinin işlediği cinayetlere karşı başka bir yol yoktur, sadece yardım yollarının her taraftan tamamen kapanması gerekir.

✏️Biz elbette İslam Cumhuriyeti için mümkün olan her işe tam hazırlıklıyız. Ne mümkünse onun için hazırlığımız vardır. Umuyoruz ki Allah-u Teâlâ, İran milletinin hareketine ve dünyanın hakseverlerinin hareketine bereket versin ve bu ölümcül derin kanserin kökünü kazısın.

İran Dışişleri Bakanı Seyyid Abbas Erakçi, İİT Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nda yaptığı konuşmasında Gazze için çözüm önerisini açıkladı.

Gazze Şieridi’nde devam eden fekakete değinen Erakçi, Gazze'de barışın sağlanması ve işgalci güçlerin Gazze'den tamamen çekilmesi için çözüm önerisini açıkladı.

İslam ülkelerine seslenen Erakçi, şunları kaydetti:
''Boykot ve koordineli uluslararası baskı da dahil olmak üzere tüm politik, ekonomik ve yasal araçların hareket geçirin.

Filistin'de savaş suçu ve soykırım işleyen veya parmağı olan herkesin mahkemelerde hesap vermesini takip etmeliyiz. Bugün ‘Büyük İsrail’ gibi saçma bir hayali besleyen Gazze'deki kardeşlerimizin katilleriyle tüm bağları derhal kesin. Hoşgörü yaklaşımı geçmişte işe yaramadığı ve gelecekte de yaramayacağı kanıtlanmıştır.

İşgal rejimini silahlandıran, onu uluslararası kınamadan koruyan ve adaleti veto eden devletleri suç ortaklığına da direnmeliyiz. Olar tarafsız olmaktan çok uzaklar.’’

‘’Gazze halkı anlamlı desteğimizi bekliyor’’

Erakçi, “Gazze bir acı yerinden çok daha fazlasıdır. Gazze direnişin sembolüdür, insan onurunun bombalarla küle çevrilemeyeceğinin bir hatırlatıcısıdır. Gazze halkı anlamlı desteğimizi bekliyor ve onların kararlılığı bizi sadece sözde değil, eylemde de kararlılıkla yanlarında durmaya çağırıyor.” dedi.

''Tüm halkları tarihin doğru tarafında durmaya çağırıyoruz''

Uluslararası topluma da seslenen Erakçi, ''Gazze trajedisi sadece Müslümanlarla ilgili değil. Küresel vicdanın bir sınavıdır. Bu nedenle, din veya coğrafya fark etmeksizin tüm halkları tarihin doğru tarafında durmaya çağırıyoruz. Tarih gecikmeyi affetmez. Gazze bekleyemez. Şimdi harekete zamanı’’ diye konuştu.(Ajanslar)

Colani yönetiminin Suriye’yi siyonistlerin fetih arenasına dönüştürdüğü ve şimdi de bu rejimle resmi normalleşmenin eşiğine geldiği bir dönemde, İsrail açıkça Suriye’yi bölme projesini hayata geçirmiş ve “Yinon Planı” olarak bilinen projeyi uygulamaktadır.

 Siyonist rejim, Amerika ve uluslararası taraflarla iş birliği yaparak ve Suriye’de Ebu Muhammed Colani yönetiminin pasifliği ve teslimiyetinden faydalanarak, bu ülkedeki işgal ve saldırılarına devam etmektedir. Bu bağlamda, bu rejimin parçalama projelerine dair birçok senaryo ve analiz gündeme gelmiştir.

Bu konuda Suriyeli yazar ve önde gelen analist Gazi Dehman, bir makalesinde İsrail’in Suriye’yi bölme projesini farklı boyutlarıyla ele almıştır.

Suriye’yi Bölmeye Yönelik İsrail’in “Yinon Planı”nın Boyutları

İsrail, açıkça ilan edilmiş ve duyurulmuş projesini, yani Suriye’yi küçük devletlere bölme planını hayata geçirmek için, Suriye’nin güneyindeki durumu patlatmak ve bu ülkede mezhepçi bir savaşı körüklemek istemektedir. Böylece Suriye’nin istikrarı ve toprak bütünlüğüne ilişkin bölgesel ve uluslararası mutabakatı bertaraf edebilecektir.

Suriye’nin bölünmesi, uzun zamandır siyonist rejim için stratejik bir hedef olmuştur. Bunun sebeplerinin bir kısmı bu ülkenin çok mezhepli ve çok etnisiteli toplumsal yapısına, diğer kısmı ise Arap bölgesinin kalbindeki jeostratejik konumuna dayanmaktadır. Suriye, hayati ulaşım yollarını, ticari koridorları ve bölgesel ittifakları kontrol etmekte ve Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde önemli bir zemin oluşturmaktadır.

İsrail’in Suriye’yi bölme stratejisi, bu rejimin ifşa edilen iç belgelerinin de gösterdiği üzere, 1950’li yıllara dayanmaktadır. Ancak bu strateji, en belirgin şekilde, 1982’de Oded Yinon tarafından kaleme alınan ve “Yinon Planı” olarak bilinen net bir perspektifte somutlaşmıştır.

Bu plan, Suriye’nin dini ve etnik azınlıkların yaşadığı bölgelere ayrılmasını ve mezhebi/etnik bir kombinasyona dayalı birkaç küçük devletin kurulmasını öngörüyordu. Böylelikle bu küçük devletler İsrail’in müttefiki ve temsilcisi olacak, bu rejimin kontrolü altında bulunacaktı.

Açıktır ki bu plan, siyonist rejimin Suriye stratejisinin temel bir unsuru haline gelmiştir. Yine açıktır ki İsrail, Suriye’yi parçalama stratejisini uygulamada kaos yaratma taktiklerini devreye sokmuş, fakat artık mevcut koşullara uyum sağlamak için politikalarını değiştirmektedir. Buna göre İsrail, önce Suriye’nin güneyini tamamen işgal etmeyi, ardından da bu ülkenin parçalanması yönünde aşamalı adımlar atmayı hedeflemektedir.

“Dürzi Duvarı” Projesinin Ayrıntıları; Suriye’nin Bölünmesinin Kapısı Olacak

Siyonist stratejistler ve siyasetçiler daha önce, güney Suriye’yi doğuya bağlayan “Davud Koridoru”nun kurulmasına, Dürziler ve Kürtleri destekleme bahanesiyle ve onları Suriye coğrafyasında sabitleme amacıyla atıfta bulunmuşlardı. Ancak Suriye’deki son gelişmeler, bu ülkenin askeri altyapısının İsrail ordusu tarafından yok edilmesi ve ardından yeni Suriye yönetimi ile farklı mezhepler arasındaki iç krizden sonra, İsrail Suriye toplumuna nüfuz etmek için yeni fırsatlar buldu. Özellikle de yeni yönetim ile Dürzi toplumu arasındaki mevcut gerginliklerden faydalanarak.

Bu gelişmelerin ardından İsrail, geçici olarak Davud Koridoru projesinden ve Kürt ile Dürzi devletlerinin kurulmasından geri adım atmaya karar verdi. Bunun yerine, Suriye’nin bölümme projesinin ilk aşaması olarak güneyde “Dürzi Duvarı”nı inşa etmeyi ve ardından bu projeyi yukarıda belirtilen hedeflere ulaşmak için genişletmeyi planlamaktadır.

Dürzi Duvarı fikri, Hermon Dağı’ndaki Katana bölgesine bağlı Dürzi köylerinden silahlı gruplar oluşturulmasına, bunların en modern silahlarla donatılmasına, bu grupların liderlik ve yönetiminin İsrail ordusunda görev yapmış işgal altındaki Filistin’deki Dürzilere verilmesine ve nihayetinde işgal altındaki topraklarda söz konusu silahlı grupları koordine edecek bir operasyon odası kurulmasına dayanmaktadır.

Bir sonraki aşamada ise bu gruplar, Süveyda vilayetinden ve hatta işgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerden katılacak yeni unsurlarla sayılarını artırdıktan sonra İsrail ordusunun bir parçasına dönüştürülecektir. Onlar, Suriye’nin güneyindeki Kuneytra’dan Yermuk Vadisi’ne kadar olan sınır hattını işgal eden tugaylarda yer alacaklardır. Böylece bu bölgelerde yaşayanların İsrail için oluşturabileceği her türlü tehdidi engelleyen bir “duvar” meydana getireceklerdir.

İşgal Altındaki Filistin Sınırından Suriyelilerin Yerinden Edilmesi Planı

Elbette bu tedbirler, işgal altındaki Filistin ile sınırı hattındaki Suriyelilerin yerlerinden edilmesi ve göçe zorlanmasını da kapsayan planları içermektedir. Bu süreç her ne kadar şu ana kadar sınırlı ölçekte başlamış olsa da, mezhep faktörünün çatışmalara dâhil olmasıyla muhtemelen şiddetlenecek ve yakın zamanda Süveyda’da yaşananları tamamlayacaktır; orada yüzlerce yıldır yaşayan Bedevilerin göçüne tanık olmuştuk.

Dürzi Duvarı, tehlikeli ve ciddi bir projedir. Lübnan Dürzi toplumu lideri ve bu ülkenin eski İlerici Sosyalist Partisi Başkanı Velid Canbolat, kısa süre önce Şam ziyareti sırasında bu konuda uyarıda bulunmuş ve İsrail’in böyle bir duvar inşa etme planlarına işaret etmiştir.

Açıktır ki bu açıklamalar havadan gelmemiştir; aksine, İsrail’in Suriye Dürzi toplumu ve tüm bölgeye dair planları hakkında geniş bilgiye sahip kişilerden gelen uyarılar çerçevesinde dile getirilmiştir. Ayrıca İsrail’in son dönemde Suriye Dürzileri arasına sızmak için yürüttüğü faaliyetler, bu rejimin “Dürzi Duvarı” projesini hayata geçirmek üzere hazırlık yaptığını göstermektedir.

Dürzi Duvarı’nın Altyapısının Hazırlanması; Ayrılıkçı Devletler Kurma Planı

İsrail, Suriye’deki mevcut gelişmeler üzerine bahis oynamakta ve mezhepsel ve etnik farklılıkların yeni bir gerçeklik yaratacağına inanmaktadır. Bu gerçeklikte İsrail, projelerini Suriye’de uygulamak için askerî maliyetlere ihtiyaç duymayacak; yalnızca bu farklılıklara müdahale ederek ve onları körükleyerek hedeflerine ulaşabilecektir.

Dolayısıyla Siyonistler şöyle inanıyor: Artık Suriye’nin yeni gerçekliğine uygun tedbirler gereklidir ve en önemlisi “Dürzi Duvarı”nın altyapısının hazırlanmasıdır. Bu ise şu hususları içermektedir:

-Suriye’nin farklı bölgelerinde özerklik fikrinin güçlendirilmesi ve aynı zamanda birçok zorlukla karşı karşıya olan, krizi yönetemeyen yeni hükümet için bir tuzak kurulması. Böylece, yeni Suriye hükümetinin işlerdeki yetersizliği ve krizlerle başa çıkamaması, çeşitli bölgelerde özerklik talebi için meşru bir gerekçe haline gelecektir.

Bu bağlamda, Suriye’de özerklik talep eden birçok konferans düzenlenecek ve ülkenin birliğini savunanlara karşı geniş çaplı medya baskısı uygulanacaktır.

-Dürzi azınlık ile ilişkiler için yeni bir yaklaşımın hazırlanması. Bu, Suriyeli Dürzilerin işgal altındaki Golan Tepeleri’nde İsrail’in tarım projelerinde iş bulmalarını sağlamak üzerine kuruludur. Amaç, Suriyeli Dürziler ile İsrail arasında duygusal bir bağ oluşturmak ve bu rejimle ilişki kurmayı isteyen hareketleri güçlendirmektir; böylece Suriye’nin birliğini savunan milliyetçi güçler marjinalize edilecektir.

Bu çerçevede, İsrail Golan’daki Dürzilere vatandaşlık verme planı başlatmıştır. Görünüşe göre, Süveyda’daki son olaylar ve yeni Suriye hükümetinin Dürzi toplumunu baskı altına almasının ardından, onların birçoğu anavatanlarını terk etmeyi düşünmeye başlamıştır. Ayrıca İsrail, son zamanlarda Hermon Dağı’ndaki ve Süveyda vilayetindeki Dürzi köylerine gıda ve tıbbi yardım göndermeye başlamış ve onlarla ilişkileri güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

-Kuneytire ve Dera’a’daki sınır hattında yaşayan Suriyelilerin yaşam alanını daraltmak. Bu, onların tarlalarını ekmelerinden ve hayvanlarını otlatmalarından -ki bu bölgelerdeki halkın temel geçim kaynağıdır- mahrum bırakılarak yapılmaktadır. İsrail, özellikle Kuneytra vilayetinde şiddetli bir politika yürütmekte, sürekli saldırılar, halkı aramalar, tutuklamalar ve hatta sivil öldürmelerle onları kendi bölgelerini terk etmeye ve Dera’a veya Şam’a gitmeye zorlamaktadır.

Bu, Kuneytire halkının yavaş ama sürekli bir şekilde göçe zorlanması ve topraklarının gasp edilmesi sürecinin bir parçasıdır.

-İsrail, Güney Suriye’de geniş çaplı askerî altyapı kurmaya çalışmaktadır. Buna, Şam ve güney bölgeleri üzerinde istihbarat hâkimiyeti ve stratejik gözetim de dâhildir. Tüm bunlar, uzun vadeli bir süreç çerçevesinde, Suriye’nin büyük bir bölümünün güvenlik durumunu İsrail’in bölgeye dair stratejik vizyonuna uygun şekilde yeniden tasarlamak ve uyarlamak amacıyla yapılmaktadır.

Suriye’nin Bölünme Projesi, Mossad’ın Masasında

Dürzi Duvarı, Davud Geçidi ve ayrılıkçı devletler kurma hazırlıkları; İsrail’in Suriye’yi bölme stratejisini uygulamak için ilan edilmiş araçlardır. Çok açık ki, on yıllardır Mossad’ın çekmecelerinde tozlanan Suriye’nin parçalanması projesi artık masaya konmuştur ve fiilî araçlarla desteklenmektedir ki sahada uygulanması garanti altına alınsın.

Bu durum, İsrail’in tehlikeli ve yıkıcı planına karşı Suriye içinde bir strateji geliştirilmesini ve Suriyelilerin her mezhep ve etnik kökenden, ayrılıkçı seslere karşı birleşmesini gerektirmektedir; İsrail projesi, Suriye’nin duvarlarından uygulanmaya başlanmadan önce.

Avrupa genelinde İngiltere, Hollanda, İspanya, İrlanda ve Belçika’daki siyasetçiler, İsrail’in Gazze’deki saldırılarını protesto ederek görevlerinden istifa etti. İstifalar, hükümetlerin Filistin’deki duruma sessiz kalmasına tepki olarak öne çıktı.

 

 Terör rejimi İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’ye başlattığı saldırıların ardından Avrupa genelinde birçok politikacı ve kamuoyu önündeki isim, hükümetlerinin abluka altındaki bölgede yaşananları yeterince kınamamasını protesto ederek görevlerinden ayrıldı. İngiltere, Hollanda, İspanya, İrlanda ve Belçika’da yaşanan istifalar, İsrail’in Gazze’deki eylemlerine sessiz kalınamayacağını gösterdi.

Hollanda

Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp, İsrail yerleşimlerinden gelen mallara ambargo ve Filistin devletinin tanınması gibi taleplerinin koalisyon ortaklarınca engellenmesi üzerine 22 Ağustos’ta istifa etti. 

 

Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp

Ardından Yeni Sosyal Sözleşme Partili (NSC) diğer bakanlar da geçici hükümetten çekildi. İstifa edenler arasında Başbakan Yardımcısı Eddy van Hijum ve İçişleri Bakanı Judith Uitermark da vardı. Koalisyonun sandalye sayısı 150’den 32’ye düştü.

  Hollanda Başbakan Yardımcısı Eddy van Hijum

  Hollanda İçişleri Bakanı Judith Uitermark

 

İngiltere

İşçi Partisi milletvekilleri Imran Hussain, Jess Phillips ve Yasmin Qureshi, Başbakan Keir Starmer’ın Gazze’de ateşkese karşı tutumu gerekçesiyle görevlerinden ayrıldı.

 Imran Hussain, Jess Phillips ve Yasmin Qureshi

Diplomatik alanda da Mark Smith, İngiltere’nin İsrail’e silah satışlarını protesto ederek istifa etti.

 

 

İspanya

Sumar ittifakındaki Podemos partili 5 milletvekili, Filistin konusunda koalisyon hükümetinin politikalarını eleştirdi ve istifa etti.

 

İrlanda

İnsan hakları avukatı Michael Farrell, Avrupa Konseyi bünyesinde 14 yıldır sürdürdüğü görevinden, Gazze konusundaki sessizlik nedeniyle ayrıldı.

 

Belçika

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Maxime Prevot, hükümetin İsrail’in Gazze’deki saldırılarına sert duruş göstermemesi durumunda koalisyonun çökebileceği uyarısında bulundu.

 

Avrupa genelindeki bu istifalar, Gazze’deki insani krize karşı hükümetlerin sessizliğine karşı sert bir mesaj niteliği taşıyor.(AA)

Avrupa’da İsrail’in Gazze saldırılarına tepki: Çok sayıda siyasetçi istifa etti
 

İmam Hasan (a.s) Emevîlerin aleyhine kıyam edebileceği halde bunu yapmadı ama İmam Hüseyin (a.s) kıyam etti. Bunun nedeni nedir?

 İslâm dini, rahmet, barış ve sefa dinidir. İslâm tarihi, Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Masum İmamlar’ın (a.s) hayatları bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bazı yerlerde Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamlar (a.s) mecbur kalıp savaşmışlarsa bunu savunma amaçlı yapmışlardı. İmam Hasan (a.s) halife olduğunda, Muaviye’nin muhalefetiyle karşı karşıya geldi. O da (a.s) savunma amaçlı olarak bir ordu hazırladı. Ama şartlar öyle bir yere geldi ki İmam (a.s), İslam’ı savaşla değil, daha farkı bir metot kullanarak savunmak zorunda kaldı.[1]

İmam Hasan’ın (a.s) barış yapmasının ve İmam Hüseyin’in (a.s) kıyam etmesinin nedenlerine gelince, bunların her biri kendi zamanlarının toplumsal ve siyasi şartlarının gerektirdiği şekilde yapılan iki tarihi olaydır. Bu iki olay incelenirken, o zamanki durumlar göz önüne alınmalıdır.

Bize göre Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin’in (a.s) ikisi de imam olup hata ve günah işlemezler. Birinin barış, diğerinin kıyam etmesinin sırrı, yaşadıkları dönemin toplumsal ve siyasi şartlarının farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Aşağıda bu farklılıkların bazılarına değiniyoruz:

1- Tarih, Muaviye’nin hilekâr biri olduğunu kesin olarak ortaya koymuştur. O, İslâmî hükümlere görünürde de olsa biraz riayet eden biriydi. Oysa Yezid, İslam’la olan düşmanlığını -babasının aksine- içinde gizlemez onu açığa da vururdu. O, İslâm’ın hiç bir değerine bağlı değildi.[2] Bu yüzden İmam Hüseyin (a.s), Muaviye’nin zamanında Iraklılar’dan kıyam için davet gelmesine rağmen bunu kabul etmedi. İmam (a.s) bu konuda şöyle buyuruyordu:

“Bugün kıyam günü değildir. Allah’ın rahmeti üzerinize olsun. Muaviye yaşadığı sürece bir şey yapmayın ve evlerinizde oturun.”[3]

2- Haricîlerin ortaya çıkması, ihlâslı asker ve fedakâr kumandanlarının olmayışı[4] ve içteki zaaf, İmam Hasan’ın (a.s) gücünü azaltmıştı. Böylece halkın, Muaviye’yle savaşmaya yanaşmaması da[5] İmam’ı (a.s) barışa zorlayan nedenlerdendi. Kendisi bu konuda şöyle buyuruyor:

“Baktım ki halk, savaştan bıkmış ve barış istiyor, ben de onları istemedikleri şeye zorlamak istemedim. Bu yüzden -az sayıdaki- Şiilerimin canını korumak için barış yaptım.”[6]

3- İmam Hasan (a.s), halifelik makamında olduğu için, Muaviye’yle savaşıp onun eliyle öldürülmesi, hak yolun takipçilerinin lideri olan gerçek İmam’ın öldürülmesi ve Müslümanların halifelik merkezinin darbe alması demekti. Dolayısıyla, bu şartlar altında savaş yapılamazdı. Sulh, Müslümanların durumunu düzeltmek ve İslâmî devletin temelini sağlamlaştırmak için önemli bir taktikti.

Bizim inancımız şudur: İmam Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s) yerinde olsaydı aynı şeyi yapardı. Çünkü İmam Hasan (a.s) barış yaptıktan sonra, bir gurup İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gelerek, bu barışı kabul etmediklerini ve kendisiyle biat etmek istediklerini söyleyince İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Kardeşim Hasan ne yaptıysa ben ona tabiyim.”[7]

Bütün bunları göz önüne aldığımızda İmam Hüseyin’in (a.s) içinde bulunduğu şartların, İmam Hasan’ın (a.s) bulunduğu şartlardan tamamen farklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Aşağıda bu şartlara göz atacağız:

1- İmam Hüseyin’in (a.s) şartlarıyla -bu aynı zamanda İmam’ı (a.s) kıyama iten neden idi- İmam Hasan’ın (a.s) şartları arasındaki ilk önemli fark, Yezid’in İmam’dan (a.s) biat istemesiydi. İmam Hüseyin’in (a.s), Yezid gibi hiçbir İslâmî ahkâma uymayan birine biat etmesi demek, onun zulüm, fesat ve haksızlıklarına boyun eğmesi demekti. Bu da İslâm’ın yok olması anlamına geliyordu. Ama Muaviye, İmam Hasan’dan (a.s) biat talep etmemişti. Barış antlaşmasındaki şartlardan biri buydu.

2- İmam Hasan’ın (a.s) zamanında Muaviye’yle savaşa yanaşmayan halk[8], Muaviye’nin yirmi yıllık saltanatı boyunca Emevîlerden gördükleri zulümden dolayı dize gelmişlerdi. Bundan dolayı Kûfe’de, İmam Hüseyin’in (a.s) kıyam etmesi için toplumsal destek vardı. Bu, İmam (a.s) için bir hüccetti ve onu değerlendirmesi gerekiyordu.[9]

3- İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamının en büyük nedeni iyiliğe emir, kötülükten sakındırma hükmüne amel etmekti.

Muaviye, yirmi yıllık saltanatı boyunca zulümler yapmış, İslâmî hükümleri değiştirmiş, beytülmali savurmuş, haksız yere kanlar dökmüş, barış antlaşmasının şartlarına uymamış, Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünnetine amel etmemişti. Ayrıca şarap içen, köpekle oynayan oğlu Yezid’i kendi yerine atamıştı. Bu ve benzeri birçok şey, İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamına, iyiliğe emir ve kötülükten sakındırma hükmüne amel etmesine zemin hazırlamıştı. Halk, Muaviye’nin bu durumunu İmam Hasan’ın (a.s) zamanında görememişti. Bu yüzden “İmam Hasan’ın (a.s) barışı, İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamına ortam hazırladı” denmektedir. Yani İmam Hasan’ın (a.s) antlaşmaya koyduğu şartlar, Muaviye’nin her türlü hile ve aldatma yolunu kapatmıştı. Muaviye, bu şartların hiç birine amel etmedi. Bu da onun İslâm toplumunda rezil olmasına ve İmam Hüseyin’in (a.s) Yezid’in aleyhine kıyam etmesine ortam hazırladı.

İmam Hasan’ın (a.s) barışının bazı şartları şunlardır:

1- Muaviye, Allah’ın kitabına ve Peygamberin sünnetine amel edecektir.

2- Halifelik, Muaviye’den sonra İmam Hasan’a (a.s) geçecektir. Eğer herhangi bir sebepten dolayı bu gerçekleşmezse İmam Hüseyin (a.s) halife olacaktır.

3- Minber ve namazlarda Hz. Ali’ye (a.s) küfür edilmeyecektir.

4- Beş milyon dirhem olan Kûfe’nin beytülmali alınmayacaktır.

5- Müslümanlar ve Şiiler güvende olacaklardır.

Antlaşmanın bu maddeleri gösteriyor ki İmam Hasan (a.s) hiç bir zaman, Muaviye’nin halifeliğini sağlamlaştırma amacında olmamış, aksine İslâm ve Müslümanların menfaati için ve İslâmî toplumun şartları gereği böyle bir antlaşma yapmak zorunda kalmıştı. İmam Hasan (a.s) kendi döneminde İslâm toplumuna hâkim olan şartlar ve kendisinin halife olması hasebiyle Muaviye’yle barış yaptı. Şartlar farklı olduğundan İmam Hasan’ın (a.s) zamanı barış yapmayı, İmam Hüseyin’in (a.s) zamanı da kıyam etmeyi gerektiriyordu.

[1] Ali Asker Rızvanî, Âşura Vakıası Şüphelerine Cevap, s. 35.

[2] a.g.e, s. 319.

[3] el-Mecmeu’l-Âlemi li-Ehli’l-Beyt (a.s), A’lamu’l-Hidaye, İmam Hüseyin (a.s), s. 147.

[4] İmam’ın (a.s) ordusunun başına getirdiği dört kumandan, Muaviye’den rüşvet alarak onun safına geçtiler. (Ali Asker Rızvanî, Âşura Vakıası Şüphelerine Cevap, s. 316)

[5] İmam Ali’nin (a.s) halifeliği döneminde meydana gelen Cemel, Sıffîn ve Nehrevan savaşları halkı yormuş, İmam Hasan’ın (a.s) dostları arasında kötümserliğe yol açmıştı.

[6] el-Mecmeu’l-Âlemi li-Ehli’l-Beyt (a.s), A’lamu’l-Hidaye, İmam Hüseyin (a.s), s. 147.

[7] Murtaza Mutahharî, Masum İmamlar’ın (a.s) Siyerinde Bir Gezinti, s. 96.

[8] İmam Hasan (a.s) son hutbelerinin birinde, halka savaşa devam edip etmeme konusunu sorunca, hepsi birden “Biz savaş istemiyoruz, yaşamak istiyoruz” diye feryat etmişlerdi. (Ali Asker Rızvanî, Âşura Vakıası Şüphelerine Cevap, s. 316)

[9] Murtaza Mutahharî, Masum İmamlar’ın (a.s) Siyerinde Bir Gezinti, s. 81.