کارگر

کارگر

Ayetullah Hamanei, ABD ile doğrudan müzakere önerisini ‘’yüzeysel bir bakış’’ olarak yorumladı.


İran İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamanei, Hazreti İmam Rıza’nın (a.s) şehadet yıldönümünde düzenlenen büyük buluşmada bir konuşma gerçekleştirdi.

Ayetullah Hamanei, ABD’nin İran’a karşı düşmanlığını 45 yıldır sürdürdüğünü söyledi.

Devrim Lideri, “Onlar geçmişte terörizm, insan hakları, demokrasi veya kadın meselesi gibi başlıkların arkasına sığınıyordu” ifadelerini kullandı.

Onların İran’ı dize getirmek istediğini kaydeden Ayetullah Hamanei “Bugün Amerika’nın başındaki şahıs açıkça söyledi: Biz İran’ın sözümüze itaat etmesini istiyoruz. Yani milletimizi boyun eğmeye zorlamak istiyorlar” ifadesini

kullandı.ABD ile Doğrudan Müzakere Önerisi Yüzeysel Bir Bakış
Ayetullah Hamenei, yüzeysel bakış açısına sahip olanların ABD ile doğrudan müzakereyi ortaya attığını kaydetti ve Amerika ile masaya oturup teslimiyet bekleyenlerin, İran halkının izzetini kavrayamadığını ifade etti.

İran İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamanei düşmanların dayattığı 12 günlük savaşa da değinerek, şunları kaydetti:

‘’ABD ve Siyonistler İran’ı askeri saldırılarla bitirmeyi hayal ettiler. Onlar öyle bir tokat yediler ki, pişman oldular. Bu başarı halkın birliği ve ordunun kahramanlığı sayesinde elde edildi.’’

Ayetullah Hamenei, ABD ve İsrail’in savaşın ilk günlerinde Avrupa’da toplanıp “İslam Cumhuriyeti sonrası hükümeti” belirlemeye kalktığını hatırlatarak, “O kadar hayalci ve akılsızlar ki daha ilk gün tahta kral bile seçtiler” ifadelerini kullandı.


İran İslam Devrimi Lideri kendi halkına ihanet eden ve Batı’nın yanında duran bazı İranlıları da sert bir dille eleştirerek, “Kendi vatanı ve milleti aleyhine çalışan böyle birine yazıklar olsun” dedi.

Düşmanın asıl stratejisinin artık doğrudan savaş değil, İran içinde fitne ve ayrılık çıkarmak olduğunu belirten Ayetullah Hamanei, şöyle devam etti: ‘’Bu nedenle bütün millet, farklı siyasi görüşlere rağmen, tek yürek halinde İslam Cumhuriyet’in yanında durdu.
Halkın, devletin, sorumluların ve silahlı kuvvetlerin birliği bu ülkenin en büyük gücüdür. Bu çelikten kalkan olan ulusal birliği asla zedelememeliyiz. Bu görev yalnızca siyasetçiler ve komutanlar değil, yazarlar, medya mensupları ve toplumun tüm fertleri için bir sorumluluktur.

İslam Devrimi Lideri İran ordusu ve Devrim Muhafızları’nın rolünü takdir ederek, “Silahlı kuvvetlerimizin cesur direnişi, düşmanın hesaplarını altüst etti. Halk bu büyük hizmet için minnettardır ve ordumuzun gücü her geçen gün artacaktır” dedi.

Ayetullah Hamenei, Gazze’deki durum hakkında işgalci İsrail rejimini “dünyanın en nefret edilen rejimi” olarak tanımladı ve Batı’nın bile artık İsrail’in cinayetlerini görmezden gelemediğini belirtti.

 “Çocukların açlıkla, susuzlukla öldürülmesi, yiyecek kuyruğunda taranarak katledilmesi insanlık tarihinde görülmemiştir’’ diyen Ayetullah Hamanei, yalnızca kınama ile yetinmek faydasızdır. Yemen halkı gibi fiili direnişin esas alınması gerektiğini vurguladı.

Perşembe, 21 Ağustos 2025 13:03

İhlâsın Aşamaları

İhlâs, birbirinden farklı birkaç mertebeye sahiptir.

1- Şükredenlerin Mertebesi

Bu aşamadaki insanlar Yüce Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetin şükrünü yerine getirebilmek için ona kulluk etmektedir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz”. [1]

Nehc’ül Belağa kitabında, Emirü’l-Müminin İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İnsanların bir bölümü umduklarını bulmak amacıyla Allah’a kulluk ediyorlar. İşte bu tüccarların kulluğudur. Diğer bir bölümü korku sebebiyle Allah’a kulluk ediyor. Bu ise kölelerin kulluğudur. Diğer bir bölümü ise şükretmek için ona kulluk ediyor. İşte bu hür insanların kulluğudur.

2- Mukarreblerin Mertebesi

Bu aşamadaki insanlar Allah’a yakınlık kazanmak için ona kulluk etmektedir. Yakınlık kazanmak, makam, rütbe ve kemal yönüyle olabilir. Zira vacibulvücud olan (Allah) bütün yönleriyle eksiksiz bir varlıktır. (O’nun haricinde kalan) mumkünülvücud varlıklar ise tüm yönleriyle eksik varlıklardır. Dolayısıyla kul, kendi eksikliklerini gidermeğe çalıştıkça manevi olarak yüce Allah’a yakınlık kazanır. Nitekim bir hadiste de şöyle denmektedir: Allah’ın ahlakını ahlak edinin.

Allah’a yakınlık kazanmanın diğer bir yönü ise ona muhabbet ve dostluk yönüyle yakınlık kazanmaktır. Biri doğuda diğeri batıda yaşayan birbirini seven iki şahsı bu fiziki uzaklık birbirinden ayıramamaktadır ve bu iki kişi her zaman birbirini anıp iyi yönlerini ve (ahlaki) kemallerini dile getirmektedir. Buna manevi yakınlık denmektedir. Bunun mukabilinde ise birbirinden hoşlanmayan iki kişi aynı mekânı paylaşıyor olsalar bile bu fiziki yakınlık “aralarında manevi uzaklık var” denmesini engellememektedir. Burada değinilmeye çalışılan yakınlık uzaklıktan kasıt ise manevi yakınlık ve uzaklıktır.

3- Hayâ Edenlerin Mertebesi

Bu aşamadaki insanları Allah’tan utanıp hayâ etmek duygusu kulluk ve ibadete yönlendirmektedir. Zira bütün gizli hallerinin Allah tarafından bilindiğini, akıllarından geçen bütün düşüncelerin Allah’a saklı olmadığını biliyor ve bu nedenle onun karşısında ona karşı gelmekten utanıyorlar. Bunun sonucunda ise ibadetler ve itaat dairesinin dışına çıkmıyorlar.

Hadiste şöyle buyrulmuştur: Allah’ı görüyormuş gibi ona kulluk et; sen onu görmüyorsan da o seni görmektedir.

Lokman Hekim oğluna şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: Allah’a karşı gelmek istersen, O’nun seni görmeyeceği bir yer bul.

4- Mütelezzizlerin (Haz Alanların) Mertebesi

Bu aşamadaki insanlar, Allah’a kulluk ederken, dünya ehli insanların dünya nimetlerinden almış oldukları hazdan çok daha fazlasını almaktadırlar. el-Kafi’de İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Ey sıddık kullarım bu dünyada bana kulluk etmekten yararlanın, yakında siz de ahirette bu ibadetlerden yararlanacaksınız.”

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: İnsanların en üstünü ibadete âşık olan, ibadetle yatıp kalkan, bütün kalbiyle ibadeti seven, bütün vücudunu ibadete adayan ve ibadet için vakit kollayan kişidir. Böyle bir insan dünyayı önemsemez ve zorluk veya kolaylık içinde mi sabahladığını pek umursamaz.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Benim göz aydınlığım namazda kılındı.

5- Muhiblerin (Sevenlerin) Mertebesi

Bu aşamadaki insanlar yaptıkları kulluk ve ibadetlerle ilahi sevginin kemal derecesine varmış olan insanlardır. Yüce Allah’ın buyurduğu gibi:

“(Allah ) onları sever ve onlar da o’nu sever.”[2]

Emirul Muminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allahım! Azabına sabredecek olsam da senin firakına nasıl sabredeyim.[3]

Şehitlerin efendisi İmam Hüseyin (a.s) Arafe duasında şöyle buyurmuştur: Tüm yabancıları, sevdiğin kişilerin kalbinden uzaklaştırdın; öyle ki sadece ve sadece seni sevdiler ve ancak sana sığındılar.

İmam Hüseyin (a.s) diğer bir yerde şöyle buyurmuştur: Ey birlikte olmak hazzını ve yakınlığının tatlılığını sevdiklerine tattıran Allah.

İmam Zeynel Abidin (a.s) “İnciliye” adıyla bilinen münacatta şöyle buyurmuştur: Senin izzetine yemin ederim, seni öyle bir sevgiyle sevdim ki tatlılığı kalbimde yerleşip kaldı ve nefsim onun yakınlığının müjdesiyle ünsiyet buldu.

İmam Zeynel Abidin (a.s) diğer bir münacatta şöyle buyurmuştur: Allahım! Bizi, sevgi fidanlarının kökleri sana yükselip kalp bahçesinin derinliklerine inen ve kalbi senin sevgin için atan kimselerden kıl.

Kudsi bir hadiste şöyle yazar: Ey İmran’ın oğlu (Musa) Beni sevdiğini sanıp da gecenin karanlığında uykuya dalan kişi yanılmıştır; seven birisi sevgilisiyle baş başa kalmak istemez mi?

6- Ariflerin Mertebesi.

Bu aşamadaki insanları ibadet ve kulluğa sevk eden etken, mabutlarının kemali ve onu (bu nedenle) ibadet edilmeğe ehil bulmalarıdır.

Ariflerin efendisi ve müminlerin emiri İmam Ali (a.s) şöyle buyurduğu gibi: Allahım, cehennem ateşinden korktuğum için veya cennet sevdası için sana kulluk etmedim. Ancak yalnızca seni kulluk edilmeğe ehil bulduğum için sana kulluk ettim.

7- Cennet Sevdası yahut Cehennem Korkusu İçin İbadet Edenlerin Mertebesi

Bu tür bir ibadetin ihlâsla bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Seyyid bin Tavus, Fazıl Mikdad, İbn Cemhur el-İhsaî ve Şehid-i Evvel’in de içinde bulunduğu âlimlerimizin bir kısmı bu tür bir ibadetin geçersiz olduğuna hükmetmişlerdir. Zira bu niyet, ihlâsla yani Allah rızasını gütmekle örtüşmüyor ve böyle bir niyetle ibadete başlayan kişi İlahi rızayı kazanmak için değil de yalnızca kendi yararı için bir kazanç sağlamak için veya bir tehlikeyi kendisinden uzaklaştırmak için bu ibadeti gerçekleştirmiştir.

Ancak doğru olan şu ki bu tür bir ibadet geçerlidir ve birçok ayet ve hadis de bunu doğruluyor. Örneğin Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Çalışanlar böylesi için çalışsınlar."[1]

[1] Saffat, 61.

- - - - - - - - - -

[1] Nahl, 18.

[2] Maide, 54.

[3] Kumeyl duasından.

Katil İsrail'in Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine bugünün erken saatlerinden itibaren düzenlediği saldırılarda 5'i çocuk en az 37 Filistinli şehit oldu.


Katil İsrail'in Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine bugünün erken saatlerinden itibaren düzenlediği saldırılarda 5'i çocuk en az 37 Filistinli şehit oldu.

Hastane kaynakları ve görgü tanıklarından alınan bilgilere göre soykırımcı İsrail ordusu, bugünün ilk saatlerinden itibaren Gazze'ye düzenlediği saldırılarda zorla yerinden edilen Filistinlilerin kaldığı çadırları, sivillerin toplandığı alanların yanı sıra insani yardım bekleyen sivilleri hedef aldı.

Siyonist İsrail ordusunun, Gazze kentinin güneydoğusundaki Zeytun Mahallesi'nde bir evi hedef alması sonucu 4 Filistinli şehit oldu, çok sayıda Filistinli de yaralandı.

Yine Gazze'nin kuzeyindekiCibaliya el-Nezle bölgesinde Filistinli sivillerden oluşan bir gruba İsrail topçuları tarafından yapılan saldırıda 2 Filistinli şehit oldu.

Siyonist İsrail askerleri, Gazze kentinin güneyindeki Sabra Mahallesi'ne baskın düzenledi. Baskınla eş zamanlı düzenlenen şiddetli top atışları sonucu 5 Filistinli şehit oldu. İsrail ordusu sabahın erken saatlerine kadar mahalleye saldırılara devam etti.

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde ise İsrail ordusu Deyr Belah kentinde Bereke Caddesi'ni hedef aldı. Saldırıda biri kadın 5 Filistinli hayatını kaybetti, yaralananlar oldu.

Bassa bölgesinde ise Filistinli ailenin kaldığı çadırın bombalanması sonucu biri kadın üçü çocuk 5 Filistinli şehit oldu.

Siyonist İsrail askerleri, Netzarim Koridoru çevresindeki İsrail-ABD güdümlü sözde yardım dağıtım noktası yakınlarında yardım bekleyen Filistinlilere ateş açtı, 2 kişi şehit oldu, yaralananlar oldu.

Gazze Şeridi'nin güneyinde ise İsrail güçleri, Han Yunus'un batısında yer alan Mevasi bölgesinde bir çadırı hedef aldı. Saldırıda bir anne ve iki çocuğuyla birlikte toplam 4 Filistinli şehit oldu.

Siyonist İsrail askerlerinin, Mevasi bölgesindeki Uygulama Fakültesi çevresini bombaladığı saldırıda 2 Filistinli şehit oldu, 10 kişi yaralandı.

Mevasi'de Biir 19 adlı bölgede katil İsrail kurşunuyla bir kişi can verdi.

Soykırımcı İsrail ordusu ayrıca Han Yunus'un merkezindeki ev ve yapıları yıktı, kentin pek çok noktasına yoğun topçu ateşi düzenledi.
Refah kentinde ise bir çadırın hedef alındığı saldırıda 6 Filistinli şehit oldu. İsrail askerlerinin kentin kuzeybatısında yardım bekleyenlere ateş açması sonucu 1 kişi şehit oldu.

Perşembe, 21 Ağustos 2025 12:48

Gazze Kan Gölü: 70 Şehit Daha!

  Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı, Siyonist İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda son 24 saatte 70 kişinin şehit olduüunu ve 356 kişinin yaralandığını açıkladı.
Katil İsrail ordusu, dün akşam işgale hazırlandığı Gazze kenti çevresindeki saldırılarına başladığını duyurmuştu.

Siyonist İsrail Ordu Sözcüsü Effie Defrin, akşam saatlerinde düzenlediği basın brifinginde Savunma Bakanlığı'nın Gazze kentinin işgaline ilişkin planları onaylamasının ardından "Gideon'un Savaş Arabaları 2" iki ismini verdikleri saldırılar için çalışmalarına başladığını belirtti.

Katil İsrail ordusunun yaklaşık 60 bin yedek askere eylül başında silah altına alınacak şekilde celp gönderdiğini, 20 bin yedek askerin de görevinin uzatılması talimatının verildiğini belirten Defrin, İsrail ordusunun işgale hazırlandığı Gazze kenti çevresindeki Zeytun bölgesinde saldırılar düzenlediğini açıkladı.

Defrin, Gazze Şeridi'ndeki İsrailli esirlerin ailelerinin "esirlerin hayatını tehlikeye atacağı" gerekçesiyle eleştirdiği Gazze kentini işgal hazırlığında, "esir aileleriyle koordinasyon içinde olduklarını" belirterek, "esirlerin kendileri için öncelik olduğunu" savundu.

Soykırımcı İsrail'in son 24 saatte Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda şehit olan Filistinlilerin sayısı 70 artarak 62 bin 192'ye yükseldi.

 

 

İslam Devrim Lideri Ayetullah Hamanei, habis ve cani Siyonist rejim tarafından şehit edilen bazı vatandaşlarımız, yetenekli komutanlarımız ve önde gelen nükleer bilim adamlarımızın kırkıncı günü münasebetiyle bir mesaj yayınladı.

İslam Devrimi Lideri'nin mesajının tam metni şöyle:

Bismillahirrahmanirrahim

İran’ın başı dik olan halkı!

Aralarında yetenekli askeri komutanlar ve önde gelen nükleer bilim adamlarımızın da bulunduğu aziz vatandaşlarımızın şehadetlerinin kırkıncı günü geldi. Bu darbeyi, İran halkının alçak ve inatçı düşmanı olan habis ve cani Siyonist yönetim vurdu. Kuşkusuz, Şehit Bakıri, Selami, Raşid, Hacizade ve Şadmani gibi komutanların ve diğer askerlerin, ayrıca Şehit Tehrançi ve Abbasi gibi bilim adamlarının ve diğer bilim insanlarının kaybı her millet için ağırdır. Ancak aptal ve dar görüşlü düşman hedefine ulaşamadı. Gelecek, hem askeri hem de bilimsel ilerlemenin, Allah'ın izniyle geçmişten daha hızlı bir şekilde yüce ufuklara doğru ilerleyeceğini gösterecektir.

Şehitlerimiz, şehitliğin yüce mertebesine ulaşma ihtimalinin az olmadığı bir yol seçmişlerdi ve sonunda tüm fedakârların arzu ettiği şeye kavuştular; bu onlara mübarek olsun; fakat bunun acısı İran halkı için, özellikle şehit aileleri ve onları yakından tanıyanlar için zor ve ağırdır.

Bu olayda bazı parlak noktaları da açıkça görmek mümkün. Birincisi, geride kalanların dayanıklılığı, sabrı ve motivasyonlarının güçlü olması, ki İran İslam Cumhuriyeti'ndeki gelişmeler dışında böylesi bir durum hiç görülmemiştir. İkincisi, şehitlerin komutası altındaki kurumların sebatı ve istikrarı, ki bu ağır darbenin, fırsatları yok etmesine ve onların ilerlemesini durdurmasına izin vermediler. Üçüncüsü ise, İran halkının mucizevi direnişinin görkemi, onların birliği, ruhsal sağlamlığı ve meydanda topyekun direniş konusundaki sarsılmaz kararlılıklarında ortaya çıkmıştır. İslami İran, bu olayda bir kez daha temellerinin sağlamlığını göstermiştir. İran düşmanları boşuna uğraşıyorlar.

İslami İran, Allah'ın izniyle her geçen gün daha da güçlenecektir.

Önemli olan, bu gerçeği ve bunun omuzlarımıza yüklediği görevi ihmal etmememizdir. Ulusal birliği korumak hepimizin görevidir. Bilim ve teknolojide gerekli ivmeyi sağlamak bilimsel elitlerin görevidir. Ülkenin ve milletin onurunu ve itibarını korumak konuşmacıların ve yazarların tavizsiz görevidir. Ülkeyi ulusal güvenlik ve bağımsızlığı koruma araçlarıyla giderek daha fazla donatmak askeri komutanların görevidir. Ülke işlerini ciddiyetle takip etmek ve sonuçlandırmak tüm sorumlu yürütme organlarının görevidir. Manevi irşad, gönülleri aydınlatmak, insanlara sabır, sakinlik ve metanet tavsiye etmek din adamlarının görevidir. Ve devrimci coşkuyu, heyecanı ve bilinci korumak hepimizin, özellikle de gençlerin görevidir. Aziz ve Rahim olan Allah herkesi muvaffak etsin.

İran halkına selam olsun, şehit gençlere, şehit kadın ve çocuklara, tüm şehitlere ve onların kederli yakınlarına selam olsun.

Ves selâmu aleyküm ve rahmet'ullah

Seyyid Ali Hamanei

25 Temmuz 2025

Savaşın psikolojik etkileri nedeniyle 12.000'den fazla askerin savaş alanına dönememesi, savaş devam ettikçe katil İsrail ordusu içinde artan psikolojik zorlukların altını çiziyor.


Siyonist gazete Yediot Ahronot, bilgi sahibi kaynaklara dayanarak, 7 Ekim 2023'te savaşın başlamasından bu yana psikolojik sorunlardan muzdarip İsrail askerlerinin sayısında önemli bir artış olduğunu ortaya koydu.

Gazete, özellikle gençler arasında olmak üzere ordu saflarında depresyon ve psikolojik rahatsızlık vakalarındaki gözle görülür artış ışığında, şu anda 10.000'den fazla İsrail askerinin psikolojik tedavi gördüğünü bildirdi.

Söz konusu gazete, 3.600 askerin travma sonrası stres bozukluğundan muzdarip olduğunu, 2024 yılında 9.000 askerin daha savaş bakanlığına giderek "psikiyatrik hasta" olarak tanınma talebinde bulunduğunu bildirdi.

Rapora göre, savaşın başlangıcından bu yana 18.000 asker fiziksel ya da psikolojik engellerden muzdarip oldu ve bu da ordu saflarında uzun vadeli bir krizin habercisi.

Mehr haber ajansının haberine göre, raporlar, savaşın patlak vermesinden bu yana hastanelere, aralarında ağır psikolojik krizlerden muzdarip çok sayıda askerin de bulunduğu yaklaşık 19.000 yaralı askerin geldiğini gösteriyor.

Gazete, resmi kaynaklara dayandırdığı haberinde, tahminlere göre asker ve siviller arasındaki psikiyatrik hasta sayısının 2028 yılına kadar 50.000'e ulaşabileceğini, bunların çoğunun Gazze'de savaşan ve çeşitli derecelerde psikolojik desteğe ihtiyaç duyacak kişiler olduğunu belirtti.

Veriler ayrıca resmi sağlık yetkililerine göre savaşın başlangıcından bu yana 54 İsrail askerinin intihar ettiğini ortaya koydu.

Savaşın psikolojik etkileri nedeniyle 12.000'den fazla askerin savaş alanına dönememesi, savaş devam ettikçe işgalci İsrail ordusu içinde artan psikolojik zorlukların altını çiziyor.

Siyonist İsrail rejimi, 7 Ekim 2023'ten bu yana saldırı düzenlediği Gazze Şeridi'nde on binlerce Filistinlinin hayatını kaybetmesine yol açtı.

BM eski Gıda Hakkı Özel Raportörü ve BM Dünya Gıda Güvenliği Komitesi’nin (CFS) Yüksek Düzeyli Uzmanlar Paneli (HLPE) üyesi Hilal Elver, Gazze’de İsrail'in açlığı savaş silahına dönüştürmesini AA Analiz için kaleme aldı.


Gazze Şeridi’nde sivil halka yönelik korkunç ve soykırım boyutundaki saldırının ikinci yıldönümü yaklaşırken, uluslararası hukukun ve insan haklarının sistematik biçimde yok sayıldığına ve insani hukuk prensiplerinin İsrail tarafından savaş silahına dönüştürüldüğüne tanık oluyoruz. Uluslararası ceza hukukuna göre, çatışma ve savaş anında gıda ve suya erişimi engellemek açık bir savaş suçudur. Ancak Gazze’deki kitlesel açlık _kısa sürede insan eliyle yaratılmış bir kıtlığa dönüşen bu tablo_modern çağda benzeri görülmemiş bir trajediyi temsil ediyor.

Gazze’de yalnızca gıda ve suya erişim kasıtlı olarak engellenmiyor; insani yardım da bir savaş aracına dönüştürülüyor, baskı unsuru olarak kullanılıyor ve toplu şekilde cezalandırmanın bir yöntemi haline geliyor. Krizin bu kadar görünür olması, savaş suçlarına dair güçlü ve somut kanıtların varlığı, sivillerin, özellikle kadın ve çocukların yaşadığı ağır acılar ve güçlü aktörlerin cezasızlığı, bu durumu hem insani normların çöküşünü gösteren bir sınav hem de uluslararası hukuk tarihinde eşi benzeri görülmemiş trajik bir istisna haline getiriyor.

Gazze’ye yönelik abluka ve halkın açlığa mahkum edilmesi yeni bir durum değil. Bunun uzun bir geçmişi var ve diğer çatışma kaynaklı kıtlıklarla karşılaştırıldığında çok daha karanlık bir geleceğe işaret ediyor. 2007’den bu yana Gazze, İsrail’in ablukası altında. İsrail, abluka yıllarında Gazzelileri yalnızca hayatta kalma sınırında tutacak kalori miktarını sistematik olarak hesapladı ve bu uygulamaya “Gazze Diyeti” adını verdi. Savaşın başından beri İsrail, halkın temel ihtiyaçlarına dair ayrıntılı bilgiye sahipti ve 21 ay boyunca yeterli gıda ve temiz suya erişimi bilinçli bir şekilde engellemeyi bilerek planladı.

Dünyadaki diğer çatışma alanlarından farklı olarak Gazze’de, savaş alanından kaçış mümkün değil. Bütün Gazze Şeridi bir savaş alanına dönüşmüş durumda ve 2,3 milyon Filistinlinin tamamı düşman olarak görülüyor, topluca cezalandırılıyor ve askeri hedef haline getiriliyor. İnsani yardım konvoyları, yükleriyle birlikte sınır kapılarında bekletiliyor ancak geçişlerine izin verilmiyor. Yiyecekler ise açlıktan kıvranan ailelerin gözleri önünde, bazen bir kilometreden daha yakın mesafede çürümeye terk ediliyor.

Gazze’deki bütün bu koşullar nedeniyle kıtlık hızla yayıldı; önce kuzeyde, ardından merkezde ve en nihayetinde güneyde. 2023 Aralık ayında, kış yaklaştığında, evlerin ve yerleşim alanlarının büyük kısmı yıkılmıştı. Halkın çoğu çadırlarda veya yıkıntıların arasında yiyecek, su, pişirme imkanı, ısınma ve hijyen olmadan yaşamaya çalışıyordu. Uzun süredir felaket düzeyindeki yaşam koşulları, çökmüş sağlık sistemi, düzensiz ve son derece yetersiz insani yardımların, kitlesel yetersiz beslenmeye ve yaklaşan bir kıtlığa kısa zamanda yol açtığını hep birlikte gördük.

Bilinçli hedef alma taktikleri

İsrail, Gazze’de açlığın bir silah olarak kullanıldığına dair BM ve sivil toplum kuruluşlarının raporlarını defalarca reddetti. ABD hükümeti de açık uyarıları ve çok sayıda somut kanıtı görmezden geldi. Aylar boyunca Batılı ülkelerin çoğu Gazze için "kıtlık" veya "soykırım" kelimelerini kullanmaktan özellikle kaçındı. Açlık değerlendirmelerinde küresel otorite kabul edilen BM Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC), artan delillere rağmen faillerin siyasi baskısı nedeniyle hala Gazze’de resmi olarak kıtlık ilan edemedi. Bilimsel verilere dayanan BM Özel Raportörlerinin açıklamaları ve Uluslararası Adalet Divanı’nın "kıtlık ihtimali" uyarısı yapan çok sayıda ara kararı da dikkate alınmadı. Bunun yerine İsrail güçleri, yardım konvoylarına ve un çuvalı almaya çalışan sivillere yönelik saldırılarını artırdı. Bunlar rastlantısal kayıplar değil, bilinçli hedef alma taktikleriydi.

Günden güne kötüleşen durum en nihayetinde felakete dönüştü. 2 Mart 2025’te, ateşkesin bozulmasından sonra İsrail, tüm uluslararası insani yardımların Gazze’ye girişini durdurdu ve yalnızca kendi kontrolündeki militarize, insanlık dışı bir dağıtım sistemi üzerinden bir yardım sistemi geliştirdi. Böylece Mart 2025, zulmün yeni bir evresinin başlangıcı oldu. Yiyecek ve sudan yoksun geçen iki ayın ardından, İsrail ordusunun denetimi altında, ABD, özel şirketler ve paralı askerlerle birlikte, uzun süredir planlanan bir yapıyı hayata geçirdi: Gazze İnsani Yardım Vakfı (GHF) .

Bu yeni sistem, BM’ye ait 400’den fazla sivil dağıtım noktasını ortadan kaldırarak, özellikle seçilmiş güvenliksiz bölgelerde yalnızca dört dağıtım merkezini hayata geçirdi. İnsanlık, tarafsızlık, ayrım gözetmeme ve bağımsızlık gibi temel insani ilkeler tamamen yok sayıldı. BM kurumları ve uluslararası yardım kuruluşları, özelleştirilmiş, militarize edilmiş ve ölümcül derecede aldatıcı bu yapının parçası olmayı reddetti.

En başından beri korkulan senaryo gerçeğe dönüştü. Bu dağıtım noktalarında, İsrail’in keskin nişancı saldırılarında binden fazla kişi hayatını kaybetti, 5 binden fazla kişi yaralandı. İnsanlar, tehlikeli ve bozuk yollarda saatlerce yürüyerek bu merkezlere ulaşıyor, kavurucu güneşin altında bekliyor ve GHF’nin kapıları keyfi olarak kapatmasından önce yalnızca 11 dakikada 25 kilo un alabilmek için çabalıyorlar. Ancak çile burada bitmiyor. Çıkışta, çoğu zaman saldırılar devam ediyor, birçok kişi İsrail askerleri, özel güvenlik birimleri veya silahlı gruplar tarafından vuruluyor. Gazze’de siviller, keskin nişancı kurşunuyla ölmek ya da açlıktan ölmek arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor. Bugün, sözde insani yardımın izinden gitmek bile ölüm fermanı anlamına geliyor.

İsrail savaş suçunda sınır tanımıyor

20 Temmuz 2025’te, İsrail tankları ve keskin nişancıları Zikim geçişinde 25 kamyondan oluşan Dünya Gıda Programı konvoyuna saldırarak BM’in bölgeye yardım sokmasını durduruyor. Yiyecek bekleyen 100’ün üzerinde Filistinli hayatını kaybediyor. Bu durum artık insaniyetin karanlık bir parodisi haline geldi, açlık bir savaş aracı, yardım ise ölümcül bir tuzak oldu. Yiyecek arayan siviller, hayatta kalma çabaları nedeniyle katlediliyorlar. Henüz resmen ilan edilmemiş olsa da, kıtlık artık Gazze’de tartışmasız bir gerçek haline geldi. BM’in gıda güvencesi gözleme sistemi IPC harekete geçemeyecekse varlığının ne anlamı var? Son birkaç gün içinde, aralarında bebeklerin de bulunduğu 100’den fazla kişi açlıktan ölmeye başladılar. İnsani yardım çalışanları ve sağlık personeli, bitkinlik ve yetersiz beslenme nedeniyle yıkılıyor, görevlerini yapamaz hale geliyorlar. Her gün 10 ila 15 kişi açlığa yenik düşüyor.

Açlık sessiz bir ölümdür, acımasızlığı gizler. Toplumsal bir işkenceye dönüşür. İnsanlar yardım isteyecek gücü bulamaz, çocuklar ağlamayı bırakır. Aynı zamanda en acı verici ölümlerden biridir; beden yavaş yavaş kendi kendini tüketir. Önce çocuklar etkilenir ve hayatta kalabilenler bile ömür boyu fiziksel ve zihinsel hasarla yaşar. Gazze’deki kıtlığın izleri nesiller boyunca silinmeyecek.

Ölü sayısı bile artık siyasi bir savaş alanına dönüşmüş durumda. İsrail, Gazze’nin sağlık otoritelerini rakamları abartmakla suçluyor; oysa saygın araştırma kurumları çok daha yüksek tahminler bildiriyor. Temmuz 2024’te, önemli bir sağlık dergisi olan The Lancet, ölüm sayısının 186 bini aşabileceğini öngörmüştü. Nedeni ise ölümlerin büyük bir kısmının açlık, susuzluk ve soğuğa maruz kalma, bulaşıcı hastalığa yakalanma gibi dolaylı nedenlerden kaynaklanması idi. Yine, uluslararası alanda saygın bir yeri olan Oxfam örgütü ise son 100 günde Gazze’de günlük ölüm oranının 250’nin üzerinde olduğunu ve bunun 21. yüzyıldaki herhangi bir çatışmadaki en yüksek sayı olduğunu rapor ediyor.

Acilen kalıcı bir ateşkes sağlanmadığı ya da uluslararası toplum anlamlı bir adım atmadığı takdirde, Gazze daha da vahşi bir ölüm alanına dönüşecek ve Açlık Oyunları’nın gerçek hayattaki bir versiyonunu izleyeceğiz. Bir zamanlar yalnızca distopik bir kurgu gibi görünen sahneler, bugün gözlerimizin önünde ürkütücü bir gerçeğe dönüşüyor. Bütün bu gerçekleri öğrenmek, yaymak ve toplumdaki adalet ve insaniyet bilincini artırmak Gazze’deki bu acımasız ölümleri durdurmaya yetecek mi?(Hilal Elver/AA)

Yemen’deki Husiler, İsrail’le ticaret yapan tüm ticari gemilere yönelik saldırılarını “şiddetlendireceklerini” açıkladı.


Husiler, pazar günü yaptığı açıklamada, “şirketin milliyetine bakılmaksızın” İsrail ile ticaret yapan tüm şirketlere ait gemilere saldırı düzenleyeceğini duyurdu. Duyurunun Gazze’de yaşananlarla ilgili yapıldığı belirtildi.

İsrail’in kıtlığı dayattığı Gazze Şeridi’nde son 24 saatte 1’si çocuk 14 Filistinlinin daha açlıktan hayatını kaybettiği, açlık nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısının 147’ye çıktığı bildirildi.

Husiler, İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırıma karşı Filistin halkının yanında olduğunu ilan etti.

Yunan gemileri batırılmıştı

Husi milisleri, temmuz ayı başında, Aralık 2024’ten bu yana ticari gemilere yönelik ilk saldırılarında İsrail’e giden Yunan gemileri Magic Seas ve Eternity C adlı iki gemiyi batırdı. Husi saldırıları, Asya ile Avrupa arasında Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’nı kullanan gemi sayısını önemli ölçüde azalttı ve birçok gemi sahibi, daha uzun olan Ümit Burnu rotasına yöneldi.

Husiler pazar günü, “düşmana karşı askeri destek operasyonlarını tırmandırmaya ve askeri ablukanın dördüncü aşamasını uygulamaya karar verdiklerini” açıkladı.

Açıklamada, “Bu aşama, İsrail düşmanının limanlarıyla iş yapan tüm şirketlere ait gemileri, şirketin milliyetine bakılmaksızın hedef almayı içeriyor” denildi.

Durumu yakından takip eden bir kaynağa göre, İsrail’in Eilat Limanı’na giderken hedef alınan Eternity C gemisinin mürettebatından en az 11 kişi hala Husiler tarafından Yemen’de alıkonuluyor.

Husilerin İsrail’i ve İsrail’le ticaret yapan ülkeleri hedef alan saldırıları başarılı oluyor. Nitekim, İsrail’in güneyindeki Eilat Limanı Husiler’in uyguladığı deniz ablukası ve biriken borçlar nedeniyle önümüzdeki günlerde tamamen kapanacak.

İsrail Limanlar ve Denizcilik Otoritesi, Eilat Limanı’ndaki tüm operasyonların 20 Temmuz itibarıyla durdurulacağını duyurmuştu.

ABD gemileri yeniden hedef olabilir

Financial Times’a konuşan EOS Risk Group’un danışmanlık başkanı Martin Kelly, pazar günkü açıklamanın Husi milislerinin “niyetinde bir değişiklik” olduğunu gösterdiğini söyledi.

“Yakın dönemde bazı saldırılar görebiliriz” dedi.

Anonim kalmak koşuluyla konuşan bir başka deniz güvenliği uzmanı, Gazze’de kötüleşen insani krizin uluslararası alanda yaygın bir endişe yarattığına dikkat çekti.

Saldırıların gerekçesi olarak Gazze’deki durumun öne çıktığını söyledi.

Bu arada Husiler, ABD ile görünürde bir ateşkes uyguluyor ve ABD’nin Yemen’deki Husi varlıklarına saldırmaması karşılığında ABD bağlantılı gemilere saldırmaktan kaçınıyor. Uzmanlara göre son açıklama doğrultusunda bu durum değişebilir.(Ajanslar)

İran İstihbarat Bakanlığı, İsrail ile 12 Haziran tarihinde başlayan ve 12 gün süren savaş esnasında ve sonrasında yürütülen istihbarat faaliyetlerine ilişkin kapsamlı bir bildiri yayımladı.

"NATO istihbaratına karşı sessiz savaş" başlığıyla yayımlanan bildiride, söz konusu savaşın Siyonist rejim ve ABD öncülüğünde rejimi devirme ve İran'ı bölme amacı taşıyan topyekûn bir saldırı olduğu, ancak bu planın bozguna uğratıldığı ifade edildi.

Bakanlık, bu süreçte Siyonist rejime karşı aktif saldırı operasyonları düzenlendiğini, hassas keşifler yapıldığını, suikastların önlendiğini, casusların ve terör örgütü üyelerinin yakalandığını, silah sevkiyatlarının engellendiğini ve büyük siber saldırıların püskürtüldüğünü duyurdu.

"Hedef, hükümeti devirmek ve İran'ı bölmekti"

Bakanlığın açıklamasına göre, 12 günlük savaş, İran'ın nükleer ve savunma kabiliyetlerini hedef alan sınırlı bir askeri harekât değil, tam teşekküllü bir savaş planıydı.

Tesnim ajansının haberine göre bildiride, bu planın "Amerikan-Siyonist şeytani ve düşman cephe" tarafından yürütüldüğü ve askeri, güvenlik, istihbarat, bilişsel savaş, yıpratma eylemleri, suikast, sabotaj, istikrarsızlaştırma ve iç karışıklık çıkarma gibi hibrit unsurları içerdiği belirtildi.

Planın nihai hedefinin "ülkeyi boyun eğdirme ve teslim olmaya zorlama, İslam Cumhuriyeti rejimini devirme ve büyük İran'ı bölme" olduğu kaydedildi.

Açıklamada, bu savaşın hazırlık sürecinde müzakere girişimleri, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Guvernörler Kurulu'nun yayımladığı karar, yoğun propaganda ve psikolojik harp gibi yöntemlerin kullanıldığı ifade edildi.

Ayrıca CENTCOM, Pentagon ve Batılı teknoloji şirketlerinin uydu, siber, sinyal takibi, kuantum hesaplama ve yapay zekâ gibi en son teknolojik imkânlarının da seferber edildiği vurgulandı.

İşgal altındaki topraklarda operasyonlar

İstihbarat Bakanlığı, savunma faaliyetlerinin yanı sıra Siyonist rejime karşı "benzeri görülmemiş bir hibrit istihbarat saldırısı" başlattığını duyurdu.

Bakanlık, güvenlik gerekçesiyle sınırlı bilgi paylaştığını belirterek öne çıkan faaliyetleri şöyle sıraladı:

— İşgal altındaki topraklarda bulunan çeşitli şehirlerde Siyonist rejimin çıkarlarına karşı çok sayıda saldırı ve istihbarat (saldırgan casusluk) faaliyeti yürütüldü. Rejimin askeri ve güvenlik birimlerinin en iç katmanlarından operasyonel unsurlar devşirilerek kendilerine verilen görevleri yerine getirmeleri sağlandı. Rejimin bazı İsrailli unsurları tespit edip alıkoymasına rağmen, görevlerin daha büyük ve hassas kısmının halen devam ettiği belirtildi.

— Savaştan haftalar önce Siyonist rejimin "nükleer bilgi hazinesine" yönelik istihbarat saldırısından elde edilen çok gizli belgelerden faydalanıldı. Bu sayede onlarca kilit askeri merkez, silah tesisi, hava savunma sistemi, rafineri, enerji santrali ve nükleer, kimyasal, biyolojik araştırma laboratuvarının hassas ve noktasal koordinatları silahlı kuvvetlere iletildi.

— Tahran, Elburz, Kazvin, Erak, İsfahan, Fars, Kirman, Huzistan, Zencan, Mazenderan, Batı Azerbaycan ve Kürdistan vilayetlerinde Mossad ile bağlantılı 20 casus, operasyonel unsur ve destek elemanı yakalandı.

— Ülkenin iktisadi, mali ve sanayi alanlarında sabotaj eylemleri hazırlığında olan rejimle bağlantılı birkaç unsur tespit edildi.

— Savaş sırasında 23 devlet yetkilisine yönelik suikast planı ile savaştan önceki aylarda 13 benzer komplo ortaya çıkarılarak toplamda 35 üst düzey sivil ve askeri yetkilinin hayatı kurtarıldı.

Terör ve ayrılıkçı örgütlere darbe

Bildiride, savaş sırasında terör örgütlerinin de harekete geçirildiği belirtilerek şu bilgilere yer verildi:

— Ülke içinde 3 IŞİD emiri ve 50 tekfirci terörist, intihar yelekleri ve savaş silahlarıyla birlikte yakalandı.

— Güneydoğu sınırları yakınında İran'a girmeye hazırlanan 300 yabancı teröristin konumu tespit edilerek hareketleri engellendi.

— Suriye'de bulunan ve İran'a karşı eylem hazırlığındaki yaklaşık 150 tekfirci unsurun planları önlendi.

— Münafıklar örgütünün Tahran, Batı Azerbaycan, Sistan ve Belucistan, Kazvin ve Hürmüzgan gibi vilayetlerde faaliyete geçen "isyan merkezleri" adlı hücrelerine darbe vuruldu.

— Kürtlerin yaşadığı vilayetlerde eylem hazırlığındaki iki terör örgütünün şehir içi hücreleri çökertildi.

— Sistan ve Belucistan'da terör eylemi hazırlığındaki bir örgüte mensup ana unsurlar ve teknik destek ekipleri yakalandı.

Darbe planları ve istismarcı tarikatlar etkisiz hale getirildi

Bakanlık, iktidar değişikliği ve toplumsal ayrışma yaratmaya yönelik girişimlerin de engellendiğini açıkladı:

— Hain Pehlevi hanedanının sürgündeki üyesi Rıza Pehlevi merkezli, ABD ve Siyonistlerin "kukla devlet" kurma planı deşifre edildi.

— Mossad komutasındaki monarşi yanlılarının 1 Temmuz'da Tahran'a silahlı timler göndererek terör eylemleri düzenleme planı, 23 ilde 122 paralı askerin yakalanmasıyla engellendi.

— Siyonist-monarşist yapılardan kripto para ile ödeme alan ve yıpratma eylemleri için görevlendirilen 65 kişilik bir grup yakalandı.

— Merkezi işgal altındaki topraklarda (Hayfa) bulunan Siyonist Bahailik tarikatının artan faaliyetleri izlenerek ülke genelinde projeye hizmet eden unsurlar yakalandı.

— Siyonist Hristiyanlık propagandası adı altında faaliyet gösteren ve Mossad'a bağlı bir hücrenin 53 üyesi silahlarıyla birlikte yakalandı.

— Ünlü sanatçı, sporcu ve medya figürlerini hedef alan bir ağ kurma girişimi, çifte vatandaşlığa sahip bir organizatörün yakalanmasıyla engellendi.

— Siyonist-terörist International kanalının ülke içindeki 98 operasyonel unsuru gözaltına alındı veya sorgulandı.

Silah ve teçhizat sevkiyatları engellendi

Açıklamada, terör örgütlerinin savaş için yoğun silah ve mühimmat depoladığı belirtilerek, 12 günlük savaş esnasında Kürdistan vilayetine sokulmaya çalışılan 6 ana sevkiyata başarılı bir operasyon düzenlendiği ifade edildi.

Operasyonlarda çok sayıda havan topu, tüfek bombası, Kalaşnikof, el bombası ve tabanca ele geçirildi.

Ayrıca Sistan ve Belucistan ile Kirman'da büyük silah ve mühimmat depolarına baskınlar düzenlenerek RPG-7 roketatarları ve çeşitli otomatik silahlar bulundu.

İstihbarat Bakanlığı, bildirinin sonunda, tüm bu komplolara rağmen 6 isimsiz mücahit şehit verilmesine karşın düşmanın ülke güvenliğine yönelik tek bir başarılı eylem gerçekleştiremediğini vurguladı.

Bu başarının Allah'ın inayeti, Devrim Lideri Ayetullah Ali Hamenei'nin direktifleri ve İran halkının kahramanca duruşu sayesinde elde edildiği belirtildi.

Açıklamada, halkın şüpheli durumları bildirme konusundaki desteğinin bir destan olduğu ifade edilerek, "Bu büyüklük karşısında saygıyla eğiliyoruz," denildi.

Bakanlık, ABD ve Siyonist rejimin hamlelerinin devam ettiğini ve son olarak Zahidan'da yaşanan terör saldırısının bunun bir örneği olduğunu belirterek, halkın şüpheli durumlara karşı teyakkuzunu sürdürmesi çağrısında bulundu.(Tesnim)

"İslam coğrafyasının bir mahallesi olan Gazze’de insanlar her gün açlıktan ölüyor. Bunun vebali, sorumluluğu, diyeti tüm ümmetin, ama özelde liderlerin üzerinedir."


Gazze'de yaşananlar, bir çatışma sonucunda yaşanan dramın ya da bir savaştan arta kalan yıkım ve trajedinin çok ötesine geçmiş, Hitler’in Alman Nazizm’ine, Mussolini’nin İtalyan Faşizmine, hatta Kızıl Kmerler ve Pol Pot’un Kamboçya’daki insan tarlalarına rahmet okutacak bir düzeye ulaşmıştır. Bu, sistematik bir yok etme planının, göz göre göre işlenen bir soykırımın, tüm teknolojik imkanlar ve uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış türden silahlar kullanılarak bir halkı toptan imha etme kararlılığının kanlı sahnesidir.

İşgalci terör rejiminin Gazze’ye yönelik aylardır sürdürdüğü saldırılar, sadece şehrin fiziki yapısını haritadan silmekle kalmamış, insan onurunu, vicdanını, ahlakını ve en temel insani değerleri yerle bir etmiştir. Gazze, bombaların enkaza çevirdiği derme-çatma yapılardan ya da çadırlardan kurtulanların bu kez açlıktan öldüğü, çocukların ağlamaya bile derman bulamadığı, bebeklerin açlıktan iskelet haline geldiği bir toprak parçasına dönüştü. Dünya ise bu vahşeti ya izleyerek ya sessiz kalarak ya da en kötüsüyle bu vahşeti meşru görerek suç ortağı oluyor.

Birleşmiş Milletler gibi küresel yapılar, kuruluş amaçlarını unuturcasına pasif bir seyir izliyor. İnsan haklarından, uluslararası hukuktan, barıştan bahseden tüm uluslararası kurumlar, terör rejiminin vahşi ambargolarına, yardım konvoylarını engelleyip malzemeleri imha etmesine, sağlık hizmetlerini hedef almasına karşı kör ve sağır. Gazze'ye bir damla suyun, bir lokma ekmeğin, bir kutu ilacın ulaştırılmasını sağlayamayan bu kuruluşların ne için var olduğunun ciddi ciddi sorgulanması gerekiyor. Dünya, küçücük bir yapının, bir terör varlığının esiri olmuş durumda ve en küçük bir eleştiri durumunda onun nasıl tepki vereceği korkusuyla susmayı tercih ediyor. Böyle bir dünya varsın yıkılsın, böyle bir dünya kıyameti çoktan hak etmiş çünkü.

İslam coğrafyasının tam ortasında toprak hırsızlığı yaparak terör estiren işgal rejiminin, ümmetin bir parçası olan Gazze’de yaşattığı zulmün asıl müsebbibi maalesef yine İslam ümmetinin koltuk sevdalısı korkak liderleridir. Bayrakları, marşları, sınırları, orduları olan onlarca İslam ülkesi, binlerce minaresinden yükselen ezanlarla her gün kardeşlikten, yardımlaşmadan bahsederken, Gazze'nin yok oluşuna, Gazze’li bebeklerin açlıktan yükselen feryatlarına cevap verme iradesinden çok çok uzakta. Hiçbir anlamı ve yaptırım gücü olmayan kınama mesajlarıyla, birkaç diplomatik açıklamayla, belki de halklarını susturacak düzeyde esip gürlemelerle çocukların açlığı dinmiyor, susuzluğu bitmiyor, hastalıkları ve yaraları iyileşmiyor. En acısı da bunca vahşete rağmen bazı İslam ülkelerinin halen terör rejimiyle milyarlarca dolarlık ticaretlerini sürdürmeye devam etmeleri, enerji anlaşmalarını sürdürmeleri, savunma iş birlikleri ve siyasi yakınlıklar tesis etmeleridir.

Söylem düzeyinde en sert açıklamaları yapan ülkelerden biri Türkiye olmasına, Cumhurbaşkanı'ndan bakanlarına kadar pek çok isim israilin saldırılarını en ağır ifadelerle eleştirmesine rağmen bir türlü eyleme geçilmemesi, ne yazık ki Gazze için bir şey ifade etmiyor. Gazze halkının nefes almasını sağlayacak etkili bir politika izlenmediği müddetçe söylemlerin sert olması, kamuoyunun gazını almaktan başka bir işe yaramıyor.

Rivayete göre Hz. Ömer, bir mahallede açlıktan ölen kimse olunca, “O mahalle halkına ölenin diyeti (kan bedeli) ödetilsin” diye hükmetmiştir. İslam coğrafyasının bir mahallesi olan Gazze’de insanlar her gün açlıktan ölüyor. Bunun vebali, sorumluluğu, diyeti tüm ümmetin, ama özelde liderlerin üzerinedir. O halde ister birey ister devlet olsun, vicdanımızı, insanlığımızı ve sorumluluğumuzu hatırlamak zorundayız. Gazze sadece bir şehir değil, Müslümanlığımızın vicdan testidir. Gün gelecek, çocuklarımız bize bu sessizliğimizin sebebini sorduklarında, verecek cevabımız olacak mı?

Unutmayalım ki bugün sustuklarımız, mahşerde cehenneme yuvarlanmamızın sebebi olacaktır.(Naşit Tuatr/Doruhaber)