
کارگر
Türkiye ve İran'dan Terörle Mücadelede Ortak Hareket Kararı
Türkiye ile İran Ortak Çalışma Grubu'nun Ankara'da yaptığı toplantıda, organize suçlar, uyuşturucu, insan kaçakçılığı, düzensiz göç ve terörün her türlüsüyle ortak hareket etme kararı alındı.
İçişleri Bakanlığı Basın Müşavirliği'nden yapılan açıklamaya göre, Tahran'da birincisi yapılan Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Ortak Çalışma Grubu toplantısının ikincisi Ankara'da gerçekleştirildi.
Bakanlıktaki toplantıya, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Muhterem İnce başkanlığındaki heyet ile İran İçişleri Bakan Yardımcısı Dr. Hüseyin Zülfikari ve beraberindeki heyet katıldı. Toplantı sonrası sonuç tutanağı imzalandı.
Karşılıklı dostluk ve kardeşlik havası içerisinde geçen toplantıda, organize suçlar, uyuşturucu ve kaçakçılık, insan kaçakçılığı, düzensiz göç ve terörün her türlüsüyle mücadele konuları ele alındı. Ayrıca, iki ülkeyi ilgilendiren konularda ortak hareket etme kararı alındı.
IŞİD'in Yenilmesi Bölgeyi Bölme Planını Suya Düşürdü
Lübnan Dışişleri eski Bakanı, IŞİD terör örgütüne karşı kazanılan zaferin, Irak ve Suriye’yi bölme planını suya düşürdüğünü belirtti.
Lübnan Dışişleri eski Bakanı Adnan Mansur, Tahran’da düzenlenen 31. Uluslararası İslami Vahdet Konferansında Tesnim Habere verdiği röportajda, Direniş ekseninin Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı zaferinin, Irak ve Suriye’nin bölünmesini kesinlikle sonlandırdığını ve bölgede yeni bir dönem başlattığını vurguladı.
Adnan Mansur şu ifadelerde bulundu: ‘Direniş ekseni gelecekte yine zafere ulaşacaktır ve bu eksen, yabancı ve Siyonist Rejim tarafından gelen tehditlere karşı hükümetleri ve halkı koruyacaktır.
Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı kazanılan zaferin, bölgenin tarihinde yeni bir kilometre taşı sayıldığı konusunda bir şüphe yoktur. Çünkü terörist gruplar, Irak ve Suriye’nin egemenliğine zarar vermek istiyorlardı ve yabancı ve despot ülkeler de İsrail ile iş birliği yaparak, Irak ve Suriye’yi bölmenin peşindelerdi.’
Lübnan Dışişleri eski Bakanı ayrıca, İran İslam Cumhuriyetini Uluslararası İslami Vahdet konferansını düzenlemesinden dolayı kutladı ve bu konferansın İslam milletleri arasındaki birlik ve beraberliği arttıracağını vurguladı.
Adnan Mansur konuşmasının başka bir bölümünde şunları söyledi: ‘İslam Dünyası bugün, sıkıntılar, fakirlik, iç çatışmalar ve IŞİD ve Nusra gibi tekfirci teröristlerden dolayı acı çekmektedir.’
Mansur, yeni bir uyanışın, İslam Dünyası halkını gelecekte geliştireceği, siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel olarak karar almasını güçlendireceği konusunda umutlandırdığını vurguladı.
31. Uluslararası İslami Vahdet Konferansı, Salı gününden itibaren İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin, bazı yetkililerin ve askeri komutanların ve dünya ülkelerinden çok sayıda alimin katılımıyla başladı.
Irak Başbakanı İbadi DEAŞ'a karşı zafer ilan etti
Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, topraklarının DEAŞ'tan tamamen kurtarıldığını, örgüte karşı zafer elde edildiğini ve ülkenin her yerine Irak bayrağı astıklarını açıkladı.
Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, tüm ülke topraklarının terör örgütü DEAŞ'tan kurtarıldığını belirterek, örgüte karşı zafer elde edildiğini açıkladı.
İbadi, devlet televizyonu aracılığıyla yaptığı konuşmada, "Irak toprakları DEAŞ'tan tamamen kurtarıldı. Gasbedilen tüm köy ve kasabalar geri alındı. Zafer rüyamız gerçek oldu ve DEAŞ'a karşı zafer elde ettik. Ülkenin en uzak sınır noktasına kadar her yerine Irak bayrağını astık. Elinizle gerçekleşen bu zaferden dolayı sizi kutluyorum" açıklamasını yaptı.
"Allah'ın lütfu, halkımızın birliği, yaralılarımız ve şehitlerimizin çabasıyla zaferi kazandık" diyen İbadi, Irak halkına hitaben, "Birliğinizi muhafaza edin, yeni bir aydınlık geleceğe başlayın" ifadelerini kullandı.
DEAŞ'a karşı elde edilen başarının bölünme eşiğinde olan Irak'ın birliğini koruduğunu vurgulayan İbadi, DEAŞ'a karşı mücadelede kendilerine destek veren Şiilerin dini mercii Ali es-Sistani, ordu, polis, Haşdi Şabi ve yerel güçlere de teşekkür etti.
İbadi, DEAŞ'la savaşın sona ermesinden sonraki sürecin yolsuzlukla mücadele olacağının altını çizerek, "Yolsuzlukla mücadele, kurtarma operasyonlarının uzantısı olacak ve yolsuzluk yapanların Irak'ta yeri olmayacak" diye konuştu.
Irak Başbakanlığı, ülkenin DEAŞ'tan kurtarılmasından dolayı yarını ülke genelinde tatil ilan etti.
Türkiye ve İran Anlaştı!
İçişleri Bakanı Soylu ile İranlı Mevkidaşı, Tahran'da Karma Güvenlik Toplantısı sonrasında güvenlik, sınır kontrolü ve kaçakçılık konularında açıklama yaptı.
Türkiye ve İran’ın Irak’ın kuzeyindeki sözde bağımsızlık girişimine karşı başlattığı ortaklık PKK terörüne karşı da devam ediyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İran İçişleri Bakanı Abdurrıza Rahmani Fazli ile görüşmek üzere Tahran’a gitti.
Soylu ve beraberindeki heyeti, Mihrabad Havaalanı’nda İran İçişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Zulfikari, Güvenlik İşleri Genel Müdürü Mensur İsavend ve Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Rıza Hakan Tekin karşıladı. Bakan Soylu’ya Tahran ziyaretinde Emniyet Genel Müdürü Selami Altınok ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Arif Çetin de eşlik etti.
Soylu’nun İran ziyaretinde bölgedeki gelişmeler ve terörle mücadele başlıca konular olarak ele alındı. Görüşmenin ana konularında birisi de PKK’nın son zamanlarda Türkiye-İran sınırında yaptığı saldırılar oldu. Türkiye ve İran’daki güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre iki ülkenin iç güvenliğinden sorumlu kurmaylar, Türkiye-İran sınırında güvenlik önlemlerini artırmak ve PKK’ya karşı ortak harekat etme konusunda anlaşmaya vardı. Kaçakçılıkla mücadele de zirvenin gündeminde yer aldı.
‘BÖLGENİN YAPI TAŞLARI’
Soylu ve Fazli yaklaşık 2 saat süren toplantının ardından basın mensuplarına açıklama yaptı. Soylu, “Bölgenin önemli iki yapı taşı olan İran ve Türkiye’nin özellikle güvenlik konularında bir masanın etrafında bir araya gelmesi hem bölgemizin huzuru hem refahı hem de güvenliği ve asayişi için en önemli nokta olarak altı çizilmelidir” diyerek söze başladı ve şunları belirtti: “Sorumluluğumuzda olan terörle mücadeleden göçe kadar, sınır meselelerinden kaçakçılık ve organize suçlara kadar bütün meselerlelerde tek tek inceledik ve değerlendirdik. Bundan sonra nasıl bir adım atacağız onu belirledik.”
ÖRNEK OLUŞTURABİLİRİZ
İran İçişleri Bakanı Fazli ise önümüzdeki dönem Türkiye’de düzenlenecek olan Karma Güvenlik Toplantısı’nda terör ile mücadele, sınır güvenliği ile insan ve mal kaçakçılığı gibi sorunlar için bazı kararlar alacaklarını söyledi. “Ortak meselelerimiz var. İki ülke güvenlik konusunda başarılar elde etmiş durumda” diyen Fazli, şunları kaydetti: “İran, Türkiye ve diğer bölge devletlerinin de işbirliği ile IŞİD’i yendiğimiz gibi, yeni fitneleri de ortadan kaldıracağız. Biz ve Türkiye güvenlikli ortak sınırlar istiyoruz. İki ülke arasında kurulacak ileri düzeydeki ticari, siyasi ekonomik ve güvenlik ilişkileri tüm bölge için bir örnek oluşturabilir ve bölge barışı için altyapı hazırlayabilir.”
Kudüs.. Tarihin Son Durağı!
“Ne Kudüs dünyadaki diğer şehirlerden bir şehirdir ve ne de Filistin meselesi dünyadaki diğer mücadelelerden bir mücadeledir..”
Lübnan Hizbullah’ına karşı durarak, rezerv koyarak, rakip ya da düşman ilan ederek te Kudüs’ü savunmak imkansızdır. Bu zamana kadar İslam ümmeti içerisinde İsrail’e yenilgi tattıran Mayıs-2000 ve Temmuz-2006) tek hareket olan Hizbullah, bu zamana kadar silahını asla İsrail ve onun tetikçileri dışında kimseye doğrultmamıştır. İsrail’e karşı mücadelede her türlü fedakarlığı yapan bu topluluk, canları, malları ve kanları ile İslam ümmetinin ayaklar altına serilmiş olan izzetini ayağa kaldırmıştır. “Mezhepçi, kavmiyetçi veya Neo-Osmanlıcı” fikirlere kapılarak Lübnan Hizbullah’ına karşı durmak, İsrail’e destek olmaktan başka bir şey değildir.
İnsanlığın atası Adem (s)’den bu yana tarih şeridi dediğimiz zaman süreci “hak-batıl” mücadelesinin sahnesinden başka bir şey değildir. Olup biten her şey bundan ibarettir. Gerek şahsiyet ve gerekse tür olarak Adem (s) ile İblis arasında yaratılış anında başlayan “hak-batıl” mücadelesi “Kabil”in ilahi öğretiden saparak “Şeytan”a tabi olması ile “Ademoğulları” arasında bir mücadeleye dönüştü. Önce “Habil ve Kabil”in şahsında mana kazanan “hak-batıl” mücadelesi binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca müşahhas şahsiyetler eliyle yeryüzünde somut ve pratik bir mücadele olarak yürümüştür. İbrahim Nemrut’a, Musa Firavun’a, Muhammed Ebu Süfyan’a karşı..
Kur’an-ı Kerim’de “batıl”a karşı mücadeleleri kıssa edilen tüm Peygamberlerin (s) mücadele sahneleri Ortadoğu’dur. Cenab-ı Allah’ın son ilahi kitapta “insan”a yol göstermek için öğütlediği kıssaların tümünün “Ortadoğu”dan seçilmiş olması da besbelli ki başlı başına bir dikkat çekme ve öğüttür. “Hak-batıl” mücadelesi karakterini bu coğrafyada kazanmıştır ve nihayetinde bu coğrafyada hesaplaşacaklardır. Eğer tarihi doğru okursanız zamanınızı doğru anlamlandırırsınız. Ve zamanınızı doğru çözümlerseniz geleceği doğru kurgularsınız!
Güncel olarak yaşadığımız sosyal ve siyasal olayların tümü de yukarıda tanımladığımız mücadelenin devamından başka bir şey değildir. Zira hiçbir sosyal ve siyasal olay ilanihaye künhü itibariyle “hak ya da batıl” olmanın dışına çıkamaz. Ve madem ki, tüm olup biten “hak-batıl” savaşının birer perdesinden ibarettir o zaman insanlığı tanımlama da Kur’an-ı Kerim’in kullandığı en üst tabirler bize ışık tutmalıdır. İnsanlık iki gruptan ibarettir: “Mustazaflar ve müstekbirler!”
Irkı, milliyeti, dini, mezhebi, meşrebi, konum, mevki, imkan ve coğrafyası ne olursa olsun “hakları gasp edilmiş; sosyal, siyasal, ekonomik, dini ve kültürel olarak şu ya da bu çapta tasallut, tahakküm ve sömürü altında olan herkes “mustazaf”tır. Velev ki kendi mustazaflığının farkında olmasa bile. Ve ırkı, milliyeti, dini, mezhebi, meşrebi, konum, mevki, imkan ve coğrafyası ne olursa olsun “başkalarının haklarını gasp etmekte; sosyal, siyasal, ekonomik, dini ve kültürel olarak şu ya da bu çapta başkalarına tasallut, tahakküm ve sömürü uygulayan herkes “müstekbir”dir. Velev ki kendi müstekbirliğinin farkında olmasa bile.
Tüm bunlar ışığında “Filistin Meselesi ve Kudüs Sorunu” bir ırka, millete, dine veya mezhebe ya da belli bir coğrafyaya has bir mücadele değildir. “Filistin Meselesi ve Kudüs Mücadelesi” mustazaflar- müstekbirler mücadelesinin “ana cephesi”dir. “Filistin Meselesi ve Kudüs Mücadelesi” aidiyetler ve coğrafya üstü bir mücadeledir. Dolayısıyla tüm yerel, bölgesel ve hatta küresel diğer sorunlar ve mücadeleler de onun alt katmanlarıdır. Bu sebeple dünyadaki hiçbir mustazafın Kudüs meselesine duyarsız kalma imkan, izin ve lüksü yoktur. Hatta hangi coğrafyada hangi aidiyette yaşıyor olursa olsun bir mustazafın birincil görev ve sorumluluğu “Kudüs Meselesi”dir. Çünkü Kudüs özgürleşirse yerküre hürriyet bahçesine döner. Eğer Kudüs’te “adalet” şemsiyesi açılırsa dünyada zulmün beli kırılır…
Kudüs için biz mi feda olacağız yoksa “bizim” için Kudüs’ü mü feda edeceğiz
Amerikan Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan kararnameyi imzalayıp ABD Büyükelçiliği’nin Tel-Aviv’den Kudüs’e taşınması talimatını vermesi üzerine küresel olarak gözleri ve dikkatleri (uzun bir süredir kaderine terk edilmiş) olan Kudüs’e çevirdi. Yaygın olarak İslam coğrafyasında olmak üzere dünyanın neredeyse her noktasında bu kararı protesto edip, Kudüs ve Filistin’e destek bildiren eylem ve etkinlikler yapıldı/yapılmakta.
Türkiye’de de neredeyse her şehirde eylem ve etkinlikler icra edildi/edilmekte. Vatanın cadde, sokak ve meydanlarının “Kahrolsun Amerika! Kahrolsun İsrail!” sloganları ile inlemesini Allah’ın bir lütfu ve inayeti olarak görüyor, hamd ediyorum. Ancak aynı zamanda bu mücadelenin sağlıklı bir zeminde yürüyebilmesi için daha önceki pek çok tecrübeden hareketle bazı konuları analiz etme ve dikkat çekmeyi de bir görev ve sorumluluk addediyorum.
Türkiye İslamcılığı, on beş yıla ulaşmış olan iktidar tecrübesi sırasında maalesef birçok alanda başarılı bir sınav verememiş ve ortaya erdemli bir ürün çıkaramamıştır. Bu zaman diliminde işlenen fecaatlerin en başında: Biz, “değerler ve ilkeler”i ikame etmek, onlara hayat vermek ve gerekirse bu uğurda her türlü fedakarlığı yapmak için yola çıkıyoruz denildikten sonra yolda “makam, mevki, imkan ve konum” için her türlü “değer ve ilke”nin feda edilerek içinin boşaltılması ve bir “rant”ta dönüştürülmüş olması gelmektedir.
Maalesef aidiyetler ve coğrafya üstü olması gereken “Kudüs” meselesinin Türkiye’de ele alınış biçimi çoğu zaman “mezhepçi ve kavmiyetçi” bir yaklaşım içermekte. Türkiye İslamcılığının duçar olduğu pragmatizm ve makyavalizm hastalıklarını da dikkate aldığımızda işte bu gerçeklik, “Kudüs” meselesinin de bazı “sosyal ve siyasal rantlar”a dönüştürülmesi tehdidini bağrında taşıdığını göstermektedir.
İşte bu noktada özellikle “imkan, güç, konum ve mevki” sahipleri ile “toplumsal ve dinsel kanaat önderleri”ne şu uyarıyı yapmayı vicdani bir sorumluluk görüyor ve diyorum ki: “Kudüs Meselesi, “insanlık”ın meselesidir. Kişisel, grupsal, ulusal hiçbir menfaat veya kazanım Kudüs meselesinden daha değerli değildir. O yüzden Kudüs meselesini kirletecek, sulandıracak, ulusallaştıracak ya da mezhepleştirecek her türlü girişim, yol ve yöntem Kudüs’e ihanettir; insanlık ve İslam’a karşı zulmettir.”
Kudüs’ü savunmak, Kudüs’ü savunanı savunmakla mümkündür
“Kudüs Meselesi” konusunda Türkiye’de yaşanmakta olan paradoksların en garabeti ise meseleye bütüncül ve evrensel olarak değil de “parçacı, kavmiyetçi ve mezhepçi” bakmaktan kaynaklanan “dost ve düşman” tanımlarının yapılamıyor veya tam ters olarak yapılıyor olmasıdır.
Eğer gerçekten samimiyet ve ihlasla Kudüs’ü savunmak ve özgürleştirmek istiyorsak o zaman “Kudüs”ün dost ve düşmanlarını belirlememiz; dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmamız gerekir. Bir yandan “Kudüs”ü savunup onu özgürleştirmek istediğini iddia etmek ama bir yandan da onun düşmanları ile iş tutmak veya dostlarına düşmanlık bellemek özünde Kudüs’e ihanet olduğu gibi en hafif ifadesi ile de “cehalet ve ahmaklığın” dibine vurmaktır.
Şimdi bu minvalden olmak üzere bazı özel gerçeklikleri maddeler halinde analiz edelim:
1- “Kudüs”ü kime karşı savunacağımızın adını koymalı ve onları düşman bellemeliyiz. Mademki Kudüs, İsrail işgali altındadır ve İsrail’de Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’da ki ileri karakoludur; o zaman düşmanımız bellidir. Büyük Şeytan Amerika ve onun Gasıp Siyonist Uşağı İsrail! Fikirsel olarak ta “emperyalizm ve siyonizm”! Eğer kim Amerika ve İsrail’i dost ve müttefik belliyor onlarla iş tutuyorsa o, Kudüs’e karşı ihanet içerisindedir ve onun mücadelesi sahtedir. İster bireysel olsun ister cemaatsel ve isterse devlet bazında hem İsrail ile dost olmak ve hem de Kudüs mücadelesi vermek aklen ve pratik olarak muhaldir. Zira Kudüs için özgürlük mücadelesi vermenin ilk şartı İsrail’in meşruiyetini yani işgali yani gasbı yani zulmü reddetmektir.
2- İslam İnkılabı’na karşı olarak veya İslam İnkılabı’nı itibarsızlaştırmaya çalışarak “Kudüs”e dost olmak ve Kudüs için mücadele vermekte mümkün değildir. Zira İslam İnkılabı’nın ontolojik olarak ilk hedefi “Kudüs”ü özgürleştirmektir. Ve İslam İnkılabı geride bıraktığı otuz sekiz yılda bunu çok fazlası ile ispat etmiş ve Filistin davasının gerçek hamisi olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca gerek Kudüs için mücadele eden Filistin (HAMAS, İslami Cihad, FHKC hatta FETİH) hareketleri ve gerekse Lübnan Hizbullah’ı bu gerçeği defalarca deklare etmişlerdir.
3- Lübnan Hizbullah’ına karşı durarak, rezerv koyarak, rakip ya da düşman ilan ederek te Kudüs’ü savunmak imkansızdır. Bu zamana kadar İslam ümmeti içerisinde İsrail’e yenilgi tattıran Mayıs-2000 ve Temmuz-2006) tek hareket olan Hizbullah, bu zamana kadar silahını asla İsrail ve onun tetikçileri dışında kimseye doğrultmamıştır. İsrail’e karşı mücadelede her türlü fedakarlığı yapan bu topluluk, canları, malları ve kanları ile İslam ümmetinin ayaklar altına serilmiş olan izzetini ayağa kaldırmıştır. “Mezhepçi, kavmiyetçi veya Neo-Osmanlıcı” fikirlere kapılarak Lübnan Hizbullah’ına karşı durmak, İsrail’e destek olmaktan başka bir şey değildir.
4- Suriye Vekalet Savaşı’nı çözümlemeden ve Esad’ın Kudüs savunmasındaki yer ve konumunu kavramadan da Kudüs’ü savunmak mümkün değildir. Suriye Vekalet Savaşı, Amerikan emperyalizmi ve siyonizm işbirliğiyle yüzden fazla ülkenin maddi manevi katkısı ile Kudüs’ün işgaline gidecek yolu açmak için çıkartılmıştı. Ancak meseleye “Mezhepçi, kavmiyetçi veya Neo-Osmanlıcı” olarak bakanlar, Amarika ve israil’e hizmet ettiklerinin farkına varamayıp hakikatte Amerika’nın tetikçileri olan “tekfirci cihadistler” eliyle “İslam Devrimi” hülyalarına saplandılar… “Karakteri gereği “hakikat”in üzeri örtülebilir fakat yok edilemez!” gerçekliği bir kez daha tekerrür etti ve kör gözler hariç tüm dünya için Esad’ın direnişinin sadece kendisi ile alakalı olmayıp tüm bölgenin kaderini savunduğunu hakikati ayan beyan oldu. Şimdi “taassup” batağından kurtulma zamanı. Artık şunu idrak edelim ki: “Esad’a karşı savaşmak “Kudüs”e karşı savaşmaktır. Esad’ı düşürme çabası İsrail’e Kudüs’ün yolunu açma çabasıdır.” Kudüs’ü savunacaksak eğer bir an önce Esad’ı “dost ve müttefik” kabul etmeliyiz.
5- Tekfirci akımlar ve tekfirci cihadist örgütlere destek vererek te Kudüs savunması yapmak imkan dahilinde değildir. Al-i Suud ve Onun coğrafyayı zehirlediği dinsel anlayışı “vahhabizm” İslam ümmeti içerisine yerleştirilmiş siyonist bir yapılanma ve akımdan başka bir şey değildir. Bu zehirli akımın açığa çıkarttığı “tekfirci cihadist örgütler” (Taliban, Kaide, Nusra, IŞİD, Boko Haram, Şebab, Heyetüş Şam vs.) ise Ortadoğu’da Amerika ve İsrail lehine tetikçilik yapmaktadırlar. Bunlar bilinçle ya da gaflet ve cehaletin kurbanı olarak İslam ümmetinin enerjisini heba ettirmekte; Amerika ve İsrail’e mevzi açıp zaman kazandırmaktadırlar. Bir zehir kuyusu olan “Vahhabizm”, onun finansörü ve devlet yapılanması olan Suud ile “tekfirci cihadist örgütler”e destek sunarak İsrail ile mücadele olmaz. Zira bunlar bizatihi İsrail’in kollarıdırlar.
6- Mezhepçilik ve kavmiyetçilik penceresinden bakarak Kudüs’ü doğru ve sarih olarak ne görmek mümkündür ne anlamak ve ne de savunmak. Yukarıda da belirttik Kudüs, aidiyetler ve coğrafya üstü bir konudur. Onu savunabilmek için önce onu anlamalıyız. Oysa ”mezhepçilik ve kavmiyetçilik” insanı “aidiyet ve coğrafya zindanı”na hapseder. Aidiyet ve coğrafya zindanına hapsolmuş şahsiyet ya da topluluklar, farkında olarak ya da olmayarak aidiyet ve coğrafya faşizminin tepe noktası olan “siyonizm”e bulaşmışlardır. “Siyonizm”den parçalara taşıyarak, az çok ondan beslenerek İsrail ile mücadele etmek Kudüs’ü savunmak mümkün değildir…
Hepimizin; tüm mazlum, mahrum, mustazaf şahsiyet ve kitlelerin kaderi “Kudüs”tedir. Sömürülmüş; tasallut, tahakküm ve sömürü altında olan tüm coğrafyaların özgürlük anahtarı “Kudüs”tedir. “Kudüs”ün kurtuluşu ise önce onu doğru anlama ve anlamlandırmadadır. Ancak önce şu soruyu doğru cevaplayarak yola koyulabiliriz: “Hangi “Kudüs”ü kimin “Kudüs”ünü niçin ve nasıl savunacağız?
Zira “Ne Kudüs dünyadaki diğer şehirlerden bir şehirdir ve ne de Filistin meselesi dünyadaki diğer mücadelelerden bir mücadeledir..”
Muntazar Musavi
İsrail işgalci bir terör devletidir
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin Kudüs kararına dair, "1947'den itibaren Filistin hep işgale uğramıştır. İsrail bir işgalci devlettir, İsrail bir terör devletidir. Ey Trump senin düştüğün yanlışa biz düşemeyiz." dedi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sivas İli Toplu Açılış Töreninde yaptığı konuşmada, ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma kararı ile ilgili olarak, "İslam dünyasının Kudüs konusundaki hassasiyeti bilindiği halde alınan bu karar bölgede zaten sürekli örselenen barışa, huzura, güvenliğe yönelik bir kışkırtmadır." ifadelerini kullandı.
'İsrail işgalci bir terör devletidir' 1947'den itibaren zaten Filistin'in hep işgale uğradığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail bir işgalci devlettir, İsrail bir terör devletidir. Ey Trump senin düştüğün bu yanlışa biz düşemeyiz." dedi.
Erdoğan, "1980 yılında 478 sayılı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aldığı ve altında Amerika'nın imzası olan belgeye göre, İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan etme kararı geçersizdir. Trump, sen 1980'de alınan 478 sayılı bu kararı, tek başına nasıl yok farz ediyorsun? Senin böyle bir yetkin var mı?" şeklinde konuştu.
Trump'ın Açıklaması Bizim İçin Yok Hükmündedir
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Sivas 6. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada, ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasına ilişkin kararı ile ilgili olarak, "Sözde ileri demokrasinin beşiği ülkelerde, ne yazık ki en temel hak ve özgürlükler fütursuzca katlediliyor" diyerek, şöyle konuştu:
"Bizden, bu tabloya sessiz kalmamızı istiyorlar, köşemize çekilmemizi, adaletsizliğe boyun eğmemizi, çocukların kanları üzerine inşa ettikleri zulüm düzenine rıza göstermemizi bekliyorlar, bizden değerlerimizi ayaklar altına alarak teslimiyet yolunu seçmemizi talep ediyorlar. Kardeşlerim, Müslüman, hele de bu Müslüman Türk ise cesur insandır, bu böyle biline."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz, 'Kim var' diye seslenilince sağına ve soluna bakmadan, fert fert 'Ben varım' diye haykırmayı, hayatının merkezine yerleştirmiş insanlarız. Bizim için zalimin de mazlumun da kim olduğunun önemi yoktur. Tavrımızı muhataplarımızın kimliğine, diline, dinine, gücüne göre değil, haklı mı haksız mı olduğuna bakarak belirleriz. Zalim öz kardeşimiz de olsa, karşısına dikilmekten çekinmeyiz" dedi.
Erdoğan, "Trump'ın açıklaması bizim için zaten bir yok hükmündedir. Bunun bir kıymetiharbiyesi yoktur. Orayı başkent olarak ilan etmenizin, büyükelçilik binanızı oraya taşımanızın bizim nezdimizde bir kıymetiharbiyesi yoktur. Yok hükmündedir" şeklinde konuştu.
Erdoğan, "Kudüs bizim gözümüzün nurudur, Kudüs'ü çocuk katili bir ülkenin insafına terk etmeyeceğiz. Kudüs'ü işgal ve yağmadan başka hiçbir değeri olmayan bir devletin vicdanına da bırakmayacağız. Hukuk ve demokrasi içerisinde mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:
"İstanbulumuzda İslam ülkelerinin liderlerini, hükümet başkanlarını, yetkililerini inşallah olağanüstü bir zirvede bir araya getiriyoruz. Burada belirleyeceğimiz yol haritasıyla bu kararın hayata geçirilmesinin hiç de öyle kolay olmayacağını göstereceğiz."
Ruhani: ABD komplosuna sessiz kalmayacağız
İran, Kudüs'ü İsrail başkenti olarak tanıyan Amerika'ya sert mesajlar verdi. Kudüs kararının ABD’nin yeni komplosu olduğunu belirten İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani "Sessiz kalmayacağız” dedi.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Kudüs'teki kutsal mekanlarını korumak için her türlü adım atacaklarını açıkladı. Ruhani, “İran, ABD’nin yeni komplosuna karşı sessiz kaymayacak” ifadelerini kaydetti.
İran Parlamentosu’nda konuşan Ruhani, Amerika gibi ülkelerin terör grupları üzerinden bölgeyi yönetmesine izin vermeyeceklerini söyledi.
Ruhani “Bugün ABD, Siyonizmin yardımıyla Kudüs’ü hedef alan yeni bir komplo başlattı ama bizler onların komplolarına karşı sessiz kalmadık ve hiçbir zaman sessiz kalmayacağız” dedi.
Suudi Arabistan'ı da uyaran İran Cumhurbaşkanı, Yemen'e yönelik saldırılara son verilmesini istedi. Bölgede işbirliğine ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Ruhani "İsrail’in komutanlığının altında olmaktan vazgeçmesi durumunda, İran'ın, Suudi hükümetiyle ilişkileri iyileştirmeye hazır olduğunu” kaydetti.
Bu arada Kudüs konusunda bir açıklama da Malezya'dan geldi.
"Trump'ın kararının Müslümanlara yapılmış bir darbe olduğunu belirten" Malezya Savunma Bakanı Hishammuddin Tun Hüseyin, Silahlı Kuvvetlerinin Kudüs konusunda görev almaya her zaman hazır olduğunu söyledi.
"Müslüman ülkeler olarak olası bir olumsuzluğa karşı her zaman hazırlıklı olmalıyız." diyen Hüseyin, ABD'nin Kuala Lumpur Büyükelçiliği önünde düzenlenen protestolardan da övgüyle söz etti.
Kudüs Konusunda Zayıf Davranma Müslümanlara İhanettir
Ehli Sünnet Alimi, Zahedan'da Tesnim Haber Ajansına verdiği röportajda; Kudüs’ün Siyonist Rejimin başkenti yapılmasına ilişkin şu açıklamalarda bulundu: İmam Humeyni'nin (r.a) de buyurduğu gibi, Filistin İslam'ın bir parçasıdır ve İslam Dünyası'nın en temel konusudur, bununla birlikte tüm varlığıyla Filistin'in kurtulması için savaşmak tüm Müslümanların vazifesidir.
İran Meclisi Sistan ve Belucistan halkı temsilcisi, daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: Tüm Müslümanlar özellikle de İslam ülkeleri liderleri, tüm varlıklarıyla siyasi ve ekonomik yolları kullanarak Kudüs’ün Siyonist Rejimin başkenti olmasını engellemelidirler çünkü bu konuda her türlü zayıflık İslam'a ve Müslümanlara ihanettir. Amerika'nın yaptığı fitneciliktir çünkü Amerika diğer uygulamalarının tamamında başarısız oldu, Suriye ve Irak'ta yenilgiye uğradı, IŞİD konusunda ağır bir yenilgi aldı ve hala Kudüs'ün Siyonist Rejimin başkenti olması fitnesini çıkararak anlaşmazlık çıkarmaya ve yeni bir fitne tohumu ekmeye çalışıyor.
Ehli Sünnet Alimi Selami, Amerika'nın bu konuda Müslümanlardan daha çok zarara uğrayacağını bilmesi gerektiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: Amerika'nın amacı İslam ülkeleri arasında anlaşmazlık çıkarmaktır. İslam ülkeleri Amerika'ya ekonomik ve siyasi baskı uygulamalı ve bu büyük şeytanla diplomatik ve siyasi ilişkilerini sonlandırmalıdırlar.
Ruhani: ABD komplosuna sessiz kalmayacağız
İran, Kudüs'ü İsrail başkenti olarak tanıyan Amerika'ya sert mesajlar verdi. Kudüs kararının ABD’nin yeni komplosu olduğunu belirten İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani "Sessiz kalmayacağız” dedi.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Kudüs'teki kutsal mekanlarını korumak için her türlü adım atacaklarını açıkladı. Ruhani, “İran, ABD’nin yeni komplosuna karşı sessiz kaymayacak” ifadelerini kaydetti.
İran Parlamentosu’nda konuşan Ruhani, Amerika gibi ülkelerin terör grupları üzerinden bölgeyi yönetmesine izin vermeyeceklerini söyledi.
Ruhani “Bugün ABD, Siyonizmin yardımıyla Kudüs’ü hedef alan yeni bir komplo başlattı ama bizler onların komplolarına karşı sessiz kalmadık ve hiçbir zaman sessiz kalmayacağız” dedi.
Suudi Arabistan'ı da uyaran İran Cumhurbaşkanı, Yemen'e yönelik saldırılara son verilmesini istedi. Bölgede işbirliğine ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Ruhani "İsrail’in komutanlığının altında olmaktan vazgeçmesi durumunda, İran'ın, Suudi hükümetiyle ilişkileri iyileştirmeye hazır olduğunu” kaydetti.
Bu arada Kudüs konusunda bir açıklama da Malezya'dan geldi.
"Trump'ın kararının Müslümanlara yapılmış bir darbe olduğunu belirten" Malezya Savunma Bakanı Hishammuddin Tun Hüseyin, Silahlı Kuvvetlerinin Kudüs konusunda görev almaya her zaman hazır olduğunu söyledi.
"Müslüman ülkeler olarak olası bir olumsuzluğa karşı her zaman hazırlıklı olmalıyız." diyen Hüseyin, ABD'nin Kuala Lumpur Büyükelçiliği önünde düzenlenen protestolardan da övgüyle söz etti.
Kudüs Konusunda Zayıf Davranma Müslümanlara İhanettir
Ehli Sünnet Alimi, Zahedan'da Tesnim Haber Ajansına verdiği röportajda; Kudüs’ün Siyonist Rejimin başkenti yapılmasına ilişkin şu açıklamalarda bulundu: İmam Humeyni'nin (r.a) de buyurduğu gibi, Filistin İslam'ın bir parçasıdır ve İslam Dünyası'nın en temel konusudur, bununla birlikte tüm varlığıyla Filistin'in kurtulması için savaşmak tüm Müslümanların vazifesidir.
İran Meclisi Sistan ve Belucistan halkı temsilcisi, daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: Tüm Müslümanlar özellikle de İslam ülkeleri liderleri, tüm varlıklarıyla siyasi ve ekonomik yolları kullanarak Kudüs’ün Siyonist Rejimin başkenti olmasını engellemelidirler çünkü bu konuda her türlü zayıflık İslam'a ve Müslümanlara ihanettir. Amerika'nın yaptığı fitneciliktir çünkü Amerika diğer uygulamalarının tamamında başarısız oldu, Suriye ve Irak'ta yenilgiye uğradı, IŞİD konusunda ağır bir yenilgi aldı ve hala Kudüs'ün Siyonist Rejimin başkenti olması fitnesini çıkararak anlaşmazlık çıkarmaya ve yeni bir fitne tohumu ekmeye çalışıyor.
Ehli Sünnet Alimi Selami, Amerika'nın bu konuda Müslümanlardan daha çok zarara uğrayacağını bilmesi gerektiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: Amerika'nın amacı İslam ülkeleri arasında anlaşmazlık çıkarmaktır. İslam ülkeleri Amerika'ya ekonomik ve siyasi baskı uygulamalı ve bu büyük şeytanla diplomatik ve siyasi ilişkilerini sonlandırmalıdırlar.
Nasrallah: Trump'ın konuşması 2. Balfour deklarasyonudur
Kudüs Filistin’in Ebedi Başkentidir
Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararı başta olmak üzre bölgedeki son gelişmeleri değerlendirdi.
ABD Başkanı'nın Kudüs kararına sert bir şekilde tepki gösteren Nasrallah’ın konuşmasından satır başları:
İslam dünyasında herkes ve her kurum tavrını göstermelidir.
Biz büyük sorunla, sonu belli olmayan olaylarla karşı karşıyayız.
Protesto ile basın toplantısıyla ne olacak ki denmemeli daha fazlası yapılmalı.
Amerika yönetimi bizim baskılarımızla mı geri atacak dememeli, çaba göstermeliyiz.
İsral’in Kudüs’ü ilelebet başkenti kabul etmemesi için mücadele etmelyiiz.
Her türlü normalleşme, Kudüs’e yapılan en büyük ihanettir. Barış görüşmelerine adım atanlar tamamen ilişkiyi kesmelidir.
Trump bu kararından vazgeçmelidir. İslam Birliği Teşkilatı; Kudüs’ün Filistin’in bağımsız ve ebedi başkenti olduğuna dair karar alabilir.
Diğer bir konu ise Filisti’nin önde gelen liderlerinden çoğusu intifada çağrısında bulundular ve biz bunu destekliyoruz. Biz sadece Filistin’e sorumluluk yüklemek istemiyoruz, diğer ülkelerden maddi manevi destek bekliyoruz.
Amerika kongresi bir karar almıştı hatırlarsanız şehit ailelerine maaş verileceğine dair ve bunu askıya almıştı Amerika bunu onayladı. Verebilecek en doğru karar Filistnin ebedi başkenti Kudüs’tür.
Hasan Nasrallah; “Balfour Deklerasyonu’ndan 100 yıl geçmesine rağmen bugün karşımızda yeni bir Balfour Deklerasyonu'nun olduğunu hissediyoruz” dedi.
Arap devletlerinin tek bir sesle bu kararın değersiz olduğunu haykıracaklarını belirten Hasan Nasrallah, “Siyonist Rejim liderleri, uluslararası sözleşmeler, antlaşmalar ve uluslararası topluma saygı göstermemektedir” ifadesini kullandı.
Seyyid Hasan Nasrallah, Tramp bu kararla Kudüs’ün kontrolünü tamamen Siyonistlere teslim ettiğini açıklayarak, “Siyonist Rejim bu kararın ardından Kudüs’te Yahudileştirme politikasının yanı sıra işgal altındaki Filistin topraklarında yeni konutların inşasına ivme kazandıracaktır” değerlendirmesini yaptı.
“Trump’ın son kararına karşı sessiz kalmak birçok tehlikeye neden olablir. Bunların en önemlisi ABD’nin Arap dünyasının tüm kaderini eline geçirmesidir” diyen Hasan Nasrallah, “Görünüşe göre, dünya ülkelerinin yanı sıra tüm Arap ve İslam ülkeleri ABD’nin bu kararına sert bir şekilde tepki gösterdiler” diye konuştu.
Şunu unutmamalıyız ki, Trump hiç kimse ve uluslararası toplumun iradesine saygı göstermemektedir. Dün akşam gördüğümüz şey, Tramp tarafından Siyonist Rejim'in lehine atılan adım ve bilakis tüm dünyaya karşı yapılan bir hakaretti. Bu karar, yüz milyonlarca Müslüman ve Hıristiyan’ın duygusunu incitti.
Düşmanın Kudüs Planı Acizliğinden Kaynaklanıyor
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a) ile Hz. İmam Sadık'ın (a.s) kutlu doğum günleri dolayısıyla İmam Hamanei, İran'ın bazı ülke yöneticileri ile birlikte İslami Birlik Konferansı'na katılan konukları kabul etti.
İmam Hamanei bu görüşmede, "Düşmanın Kudüs'ü işgal altındaki Filstinin başkenti olarak ilan etmesine dair ileri sürdüğü iddiaları, güçsüz kalmalarından kaynaklanıyor. Ancak onlar Filistin konusunda planlarını ilerleteme konusunda gayet acizler. Filistin özgür bırakılacak ve Filistin milleti zafere ulaşacak" ifadelerinde bulundu.
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamanei görüşmede üzerinde durduğu başlıklar şöyle:
Düşman Kudüs’ü işgal edilen Filistin’in başkenti ilan etmek istiyor, bu mesele onların Filistin meselesinde acizliğini gösteriyor.
Amerikalı devlet adamları bizzat İsrail’i korumak için bölgede savaş çıkarmaları gerektiğini itiraf etmiştir
Bugün maalesef bölgede bazı liderler Amerika’nın kuklasıdır ve Amerika ne derse, İslam aleyhinde yapmaktadır.
Bizim müslüman milletlerle hiç bir ihtilafımız yoktur. Biz vahdet ehliyiz, ancak bazıları savaş peşindedir.
Filistin kurtulacak ve Kudüs de Filistin’in başkenti olacaktır.
Dünya Basını İmam Hamanei'nin Sözlerini Böyle Verdi
İmam Hamanei, İslam peygamberinin ve İmam Caferi Sadık (a.s.)ın doğum günleri nedeniyle gerçekleştirilen Vahdet Konferansında farklı İslam ülkelerinden gelen temsilciler ve askeri makamlara hitaben yaptığı konuşmada; “Siyonistlerin Kudüs’ü başkent yapmak istemeleri onların acizliği ve çaresizliğindendir” dedi.
Siyonist İsrail rejimi, Amerika ve onların işbirlikçisi ülkelerin bugünün dünyasındaki firavunlar olduğunu söyleyen İmam Hamanei, Amerika’nın Batı Asya’da savaş ve fitne çıkararak Siyonist İsrail rejiminin güvenliğini sağlamaya çalıştığının altını çizerek; “Bugün Filistin sorunu İslam ümmetinin öncelikli meselesi halini almıştır ve Filistin halkının özgürlüğü ve kurtuluşu için herkes üzerine düşeni yapmalıdır” ifadelerini kullandı.
İmam Hamanei’nin işgalci İsrail rejiminin başkentini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımasına karşın yaptığı açıklamalar uluslararası basında da geniş yer buldu.
Associated: İmam Hamanei’nin konuşmasına yer vererek Trump’ın kararını “Amerika ve Siyonist rejimin çaresizliği” olarak verdi.
Sputnik: “İran dini lideri Amerika’nın kararını kınayarak, kararı Washington’un çaresizliği olarak değerlendirdi”
Reuters: “İran rehberi Kudüs’ün başkent olarak tanınmasını İsrail ve Amerika’nın sonu olduğunu söyledi”
Siyonist Haaretz gazetesi: “İran Trump’ın ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını kınayarak Filistin’in özgür olacağını söyledi”