کارگر

کارگر

Pazar, 06 Eylül 2015 02:41

Timsah Gözyaşları

IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası grupları kurdular kurdurdular. Dünyanın dört bir yanından on binlerce ruh hastası katili Türkiye üzerinden Suriye'ye taşıdılar. Başından beri yalan söylediler. Utanmadan 'Irak'ta IŞİD'ten kaçanlar Esad zulmünden kaçtı kaçıyor' diyecekler. 'Ezidi kızları da Esad kaçırdı ve köle pazarında satmıştır'. 'Libya'da birbirini boğazlayan ve tümü Sünni grupların arkasında da Esad vardır'!

Bodrum sahillerinde minik cesedi bulunan Suriyeli çocuk Aylan'nın fotoğrafını tüm dünya gördü.

Manşetler, duygusal söylemler, iki yüzlülük ve vicdan pazarlayıcıları.


Hiç kimse 'Bu çocuğun Bodrum sahillerinde ne işi vardı' diye sorgulamadı. Babası, annesi ve bir yaş büyük kardeşi ile. Binlerce benzer aileler gibi.

Her gece plastik botlar, kayıklar ve her tarafı dökülmüş teknelerle Bodrum ve Ege kasabalarından Yunan adalarına doğru ölüm yolculuğuna çıkıyorlar.

Ne sahil koruma ne de polis hiç bir önlem almıyor. Bile bile ve göre göre ölüme gönderiliyorlar.


Bodrum ve Yunan Kos Adası'nda kendim gördüm. Bu insanları Suriye'den getirenler Bodrum sahillerinden Yunan adalarına ölüme gönderenlerdir.


Ege Denizi Aylan'ın minik bedenini yutmayıp Bodrum sahiline bırakması bu vicdansızlara bir mesajdır. Son dört yılda buna benzer bir çok mesaj verildi ama anlayan yok.


Sık sık Suriyeli göçmenlerin kamplarını ziyaret eden Angelina Jolie bile sessiz. Herkes gösteri peşinde. Suriye'de daha hiç bir olay yokken Mayıs 2011'de Hatay bölgesinde çadırlar kurulmuştu. Olayların çıkacağını ya da daha doğrusu çıkaracağını bilen AKP 'Haydi gelin Suriyeliler' der gibiydi.

Suriyeliler de geldi. Sonra da utanmadan birileri 'Suriyeliler Esad'ın zulmünden kaçıyor' propagandasına sarıldı. Zavallı Suriyeliler kin, nefret ve intikamın malzemesi yapıldı. Şimdi gelin bu yalana da bakalım.

Suriye nüfusu 22 milyon.

Irak, Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Mısır'da 4 milyon Suriyeli göçmen var.


Bunların büyük bölümü sınıra yakın bölgelerden dışarıya kaçtı. Bu bölgeler IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası terör örgütlerinin işgali altında.


Dışarıya kaçmak istemeyenler Suriye içinde daha güvenli bölgelere sığındı. Yani devletin kontrolü altındaki bölgelere. Bu bölgelerde 16 milyon Suriyeli yaşıyor. Yaklaşık iki milyon kadarı da IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası örgütlerin işgali altındaki bölgelerde yaşıyor ya da yaşamak zorunda.


Şimdi size iki somut örnek vereyim. Önce Cerablus'a bakalım. Bu kasaba Temmuz 2012'de Türkiye tarafından giren yüzlerce terörist tarafından işgal edildi. Kasabaya giren ruh hastası teröristler bazı devlet memurlarını öldürünce devletine bağlı olan insanlar kaçmak zorunda kaldı. Bunlar ilk göçmen grubuydu. Sonra teröristler birbirini boğazlayınca ikinci göç dalgası yaşandı. Mart 2014'te IŞİD kasabayı ele geçirince Nusra ve yandaşlarının boğazını kesti.


Onlar da benzer yöntemle karşılık verdi.


Üçüncü ve dördüncü göçmen dalgası...


Bugün artık 200 binlik kasaba ve köylerinde 30 bin insan yaşıyor ya da yaşamak zorunda.


Bu kasabanın herşeyini bilirim.


Peki bu Cerablus ve köylerinden kaçanlar Esad zulmünden mi kaçtı?


İkinci örnek Cerablus'un karşısında bulunan Aynelarab yani Kobani'den.


IŞİD saldırınca Türkiye'ye sığınanlar da mı Esad zulmünden kaçtı ?


Suriye'yi bu hale sokanlar tarih ve insanlık önünde hesap verecektir.


Allah Suriye'de 300 bin insanının ölümüne, bir milyonun yaralanmasına, 8 milyonunun içte ve dışta evinden uzak yaşamasına ve 600 bin evin yıkılmasına neden olanlardan mutlaka hesap soracak, sormalıdır.


Yaptıkları din, iman ve insanlıkla hiç bir ilgisi yok.


Yalnız Suriye'de değil. Irak, Libya, Yemen, Mısır ve bu coğrafyanın her yerinde.


Aptalca hayaller uğruna milyonlarca insana acı çektirdiler. 'Sünni alem' adına 'Kafir Alevi ve Şiileri' yok edeceklerdi.


IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası grupları kurdular kurdurdular. Dünyanın dört bir yanından on binlerce ruh hastası katili Türkiye üzerinden Suriye'ye taşıdılar. Başından beri yalan söylediler. Utanmadan  'Irak'ta IŞİD'ten kaçanlar Esad zulmünden kaçtı kaçıyor' diyecekler. 'Ezidi kızları da Esad kaçırdı  ve köle pazarında satmıştır'. 'Libya'da birbirini boğazlayan ve tümü Sünni grupların arkasında da Esad vardır'!


'Yemen'de her gün onlarca çocuğu öldüren Suudi uçakları da Esad kullanıyordur'!


'Her gün onlarca kişiyi tutuklayıp işkence yapan Bahreyn polisine de talimatı Esad veriyordur'!


'Türkiye'yi de Esad karıştırıyordur'.


'Arap Baharı'ndan bu yana bizim coğrafyada milyonlarca insan acı çekiyor. Onların bedduası mutlak yerini bulacaktır. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün ve bölgesel ve uluslararası ortakları onlara demokrasi ve özgürlük getirecekti. Şimdi  hep birlikte Aylan için timsah göz yaşı döküyorlar. İnsanda biraz olsun utanma ve arlanlama olur.


O da yoksa Allah korkusu. Pis oyunlarınızla acı çektirip öldürdüğünüz Aylan ve onun gibi on binlerce bebek ve çocuğun ruhu asla peşinizi bırakmayacaktır.

İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamaney, Bilgeler Meclisi Başkanı ve üyelerini kabul ettikleri görüşmede, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın Meclis’te incelenmesi gerektiğini vurguladılar.


Rehberlik Bilgeler Meclisi Başkanı ve üyelerini kabul ettiği görüşmede konuşan Imam Hamaney, ABD’li yetkililerin yaptırımların çerçevesinin korunacağına dair sözleri ile ilgili , müzakerelerden amacın yaptırımların kalkması olduğunu belirterek, “eğer biz müzakerelerde bazı hususlarda geri adım atıp, taviz verdiysek, bu yaptırımların iptali içindi, yoksa, sayısı 19 bin olan santrifüjlerimizi, kısa sürede 50-60 bine kadar arttırabilir ve yüzde 20 oranındaki zenginleştirme faaliyetlerimizi de sürdürebilirdik” ifadesini kullandı.
 
İslam İnkılabı Rehberi, ABD’lilerin beklentilerinden bir örneği açıklarken, ABD’nin bölgedeki politikalarının birinin, direniş güçlerini tamamen yok etmek ve Suriye ve Irak’ı tamamen domine etmek olduğunu, İran İslam Cumhuriyeti’nin de bu çerçeveye girmesini beklediklerini, ancak bunun asla gerçekleşmeyeceğini vurguladı.
 
 Imam Hamaney, istikbar cephesinin diğer ülkelerin yetkilileri ve karar verenlerine sahte edebiyat ve sözcükleri dayatmaya yönelik propagandası konusuda ise, önemli noktalara değindi.
 
Rehberliğ’in tabiriyle, sulta nizmanın literatüründe, terörizm ve insan hakları gibi ibarelerin farklı anlamları var, bu edebiyatta, Yemen halkına yönelik aralıksız 6 aydır süren saldırıları ve masum Gazze sakinlerini katletmek, terörizm değil, Bahreyn halkını oy kullanma hakkını istediği için bastırmak da, insan haklarının ihali sayılmıyor.
 
İslam İnkılabı Rehberi beyanatının devamında, sulta düzeninin edebiyatında, Lübnan ve Filistin’de direnişin meşru müdafaasının terörizm sayıldığını, ancak totaliter ve ABD’ye yakın ülkelerin girişimlerinin insan haklarının ihlali olmadığını kaydetti.
 
İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hameney, bu edebiyatta, Siyonsitlerin açık olarak itiraf ettiği ve bazı Avrupalı ülkelerin de destek verdiği nükleer fizikçilere suikast düzenlenmesinin terörizm sayılmadığını da sözlerine ekledi.

Pazartesi, 24 Ağustos 2015 13:39

Allah'ı zikretmek

Ayet: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de (size istiğfar eder). Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.

 
Hamd alemlerin rabbi bizleri yaratan yöneten Allah’a mahsustur. Selat u Selam Allah Resulünün ve Ehl-i Beytinin üzerine olsun. Allah’ın bereketi ve rahmeti siz mümin kardeşlerimin üzerine olsun.
Kuran onu dinleyen ve hayatına almak isteyenler için bir hidayet vesilesi ve bir aşk mektebinin kitabıdır. Aynı zamanda Kur'ani kerim müminler için şifadır, huzur kaynağıdır. Zalimler içinse bir azabı vaat eder.
İnsan Kur'andan uzaklaştığı zaman Şeytana kesinlikle yakın olmuştur. Şeytan da ona kötülüğü emr eder onun hayatını bulandırır ve onu cehenem yoluna sürükler.
Allah ayette buyurur: ’’Ey iman edenler Allahı zikredin, çokca zikr edin.’’ Özellikle zamanımızda her taraf fitne ateşiyle çevrelenmişken Allah’ı çokca zikr etmemiz ve onun emirleri ettiği üzerine bir hayat kurmamız gerekir.
Yaratılış hikmetini dikkatle araştırırsak insanın vucüdundaki tüm hücreler Allah'ı zikr etme için yaratıldığını öğreniriz. İnkarcının bedeninde dahi Allah'ı zikr etme vardır. İnsan kendi özünü unuttuğunda kendi varlığında ‘Subhanallah’ zikrini duymaz olur bir sağırlığa düçar olur. Ama yaratılışının ilkelerine doğru hareket eden bir insan bedeninden yükselen ‘Subhanallah’ zikrini duyar.
Zikrin zamanıda Kur’anda belirlenmiştir: ‘Allah'ı gece ve gündüz zikr edin.’ Yani her daim Allah'ı hatırlama ve tesbih etmek gerekir. Bu zikr daim olunca insanın sözüde eylemide doğru olur. Zikirle insan nefsi onarılmış olur. Bir hakikat aynasına döner.
Tesbih etmeyle Allah'ın rahmetine nail olunur, kirlenmiş kalp bütünüyle temizlenir ve meleklerde ona hizmet eder.
İnsan öyle yükselirki meleklerin üzerine çıkar, sıdrayı muntehaya ulaşır ama insan öyle de alçalır ki onun altında bir varlık kalmaz. Bu zikirle bağlanıtlıdır. Zikri daim yapan insan yükselmenin yolunu tutar zikri bırakan, Allah'ı unutan ise düşüşe sürüklenir.
Bir mümin insana Allah’ın ve Resulünün bir konu hakkında emir vermiş olmalarına rağmen kendi reyini tercih etme yakışmaz ve onay almaz. Allah ve Resulünün emri olduğu bir konuda kimsenin görüş belirleme hakkı yoktur sadece teslim ve itaat gerekir. Aksi delalet yolu ve Allah ve Resulünden uzaklaşmadır.
’’Ey Nebi biz seni onlar üzerine şahit olarak gönderdik, onlara müjdeleyici ve uyarıcı oalrak gönderdik.’’ Bizim bütün amellerimize şahit olarak Allah Resulünü göndermiştir. Bu ayette bizlere ne mesaj verildiğine dikkat edelim; Hayatımız ve amellerimiz öylesine bir kontrole alınıyor ki ve yaşamımız öyle bir düzene sokuluyor ki Allah Resülünü bizim hayatımıza şahit olarak gönderiyor. Peygamber bütün amellerimize şahit olduğunu unutmamız gerekir. Kiram el katibin amellerimizi yazıyorlar ve Peygamberimiz yaşamımıza şahittir. Ve her şeyin üzerinde bizi en iyi bilen Allah vardır. Düşünen tefekkür eden birazcık akıl eden bir insan, bu ayetin Rabbimiz Allah'ın sözü olduğuna inanan herkes fıtri değerlermize sahip çıkmanın yükselmenin yolunda ilerlemenin bu ayetle denetim altına alındığını görür, anlar.
Şu karmakarşık toplum içerisnde Muhammed'i İslamı yaşatıp var etmek istiyorsak, Peygamberin nuruyla parlayan bir toplum olmayı hedefliyorsak, Kuran'ı dakik bir şekilde anlamalıyız ve hayatımıza almalıyız. Aksi takdirde diğerlerini kınama hakkımız olmaz. Üstün bir ahlaka sahip ve Kur'ani bir yaşamı ayakta tutan bir topluma dönmeliyiz. En büyük Cihat, en büyük fedakarlık, en büyük infak, en büyük sadaket ilahi hedefler yönünde bir toplumu oluşturmaktır.
Allah bizim omuzlarımıza büyük bir mesuliyet yüklemiştir. Onu vahdaniyet ve ahadiyetini kabul ettiğimz için, onun Resulünü ve Ehl-i Beytini kabul ettiğimiz için büyük ve azim bir sorumluluk taşımaktayız, bu sorumluluğumuzu ayetlerin ışığında tamamlamamız gerekir. Nurani bir toplum oluşturmada elimizden gelen fedakarlıktan geri durmamamız gerekir ve Allah ile Resulünün gösterdiği hedefler doğrultusunda hareket etmeliyiz. İlk başta ailelerimizde manevi bir ortam oluşturup topluma yansıtmalaıyız. Büyük bir manevi değere sahibiz bu değeri elden vermemek için gayret etmeliyiz.
Ayette Allah Resulünün diğer sıfatı zikr ediliyor: ’’Allah’ın izniyle sen bir kandil ve aydınlatıcı bir nur olarak insanları Allaha çağır.’’ Bizim alacağımız ders şu olmalı: İnsanları Allah'a davet ederken yol gösterici bir ışık ve aydınlatıcı bir nur olmak gerekir. Bu ayet bizede hitap eder. Her mümin dinin nurani bir çehresi ve aydınlatıcı bir kandili olmalı. Bu hepimizin en büyük görevidir. Ahlaki yönden üstün bir kimlik ve hizmette ise kusursuz çalışmak.
’’Müminleri müjdele ya Muhammed, Allah onlara çok büyük bir fazilet ihsan etmiştir.’’
Kimdir mümin? Okuduğumuz ayetleri yaşayan yaşatanlar, nurani çehreye sahip olanlar, sabah ve akşam Allah'ı zikr edenler, öyle bir makama varanlar ki Allah rahmetini onların üzerine yolamış olanlar müminlerdir.
’’Sakın kafirlere ve münafıklara tabi olma, onların sana yapacakları zulmden uzak dur, Allah'a tevekkül et, vekil olarak Allah kafidir.’’
Yola çık, Kandil ve ışık ol, İnsanları Allah'a davet et, düşmanlardan korkma ve Allah tevekkül et, böylece yolumuz adım adım gösterilmiştir.
Kafirlere tabi olmama daha kolaydır zor olan münafıktan sakınmadır. Nasıl sakınılır? Yine Peygamberimiz bize açıklmaştır: ’’Müminin ferasetinden kork. O Allah'ın nuruyla bakar’’ Yani mümin feraset sahibi olandır. Münafıkın nifakını görendir. Eğer ayrımı yapamıyorsak hala perde kaldırılmamıştır. Hicap olan perde nasıl kaldırılır? Allah'ı zikr etmeyle.
Her mümin risalet görevilye yüklenmiştir.
’’Allahın resaletini tebliğ edenler korkutucunun korkutmasından korkmazlar.’’ Onlar kimseden korkmaz sadece Allah'tan korkar ve sadece Allah'ı kefil olarak bilirler.
Bütün sorunlarmız Allah'ın kefil olduğunu anlamamızla çözülür. Bunu idrak eder ve yaşantımıza yansıtırsak dertlermiz ve çaresizliklerimiz son bulur.
Okunan ayetleri hayatımıza almalıyız ve ayeti olduğu gibi kalbimizde yaşatmalıyız bu aşamadan sonra ancak diğer insanları İslama davet edebiliriz.
Rabbim sen rahmetini bizim üzerimize indir.
Kalplerimizi iman nuruyla aydınlat.
Kur'anı anlayacak, yaşayacak ve anlatabileceklerden et.
Ya Rab! bir an dahi bizi nefsimize terk etme.
Kardeş olmayı, sevmeyi ve aşk mektebini oluşturmayı bize nasip et.
Ya Rabbi! Örnek olabilecek, ümmete ışık tutabilecek, yol gösterebilecek sevdiğin kullardan et bizi.

Muhammed Avci / welayet.com

İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney, Haccın, İslam ümmetinin oluşmasının anlamlı örneği, dünya Müslümanlarının dil birliği, gönül birliği ve dertlerini paylaşma bağlamında büyük bir fırsat olduğunu belirtti.


İslam dünyasına muhteşem İbrahimi Hac mevsimine yaklaştığı şu sıralarda, İran Hac kurumu yetkilileri ve İranlı hacı adaylarının kafileleri Mekke ve Medine'ye doğru yola çıkmadan önce her yıl olduğu gibi bu yıl yine İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney'i ziyaret etti.

 İmam Hamaney görüşmede Hac ibadetinin İslam'ın devam etmesinin güvencesi ve İslam ümmetinin vahdet ve azametinin mazharı olduğunu kaydetti. Bu büyük farizanın bireysel ve sosyal boyutlarına eşzamanlı özen gösterilmesi gerektiğini kaydeden İmam Hamaney, İran milletinin büyük Hac kongresinde vahdet yaratan deneyimlerinin intikal ettirilmesi, İslam ümmetinin dayanışmasına ve gönül birlikteliğine ve daha fazla iktidarına vesile olduğunu vurguladı.

İslam dünyası bir kaç yıldır İslam düşmanlarının komplosu ve Müslümanların bazı tarikatlarının cahilliği ve bağnazlığı yüzünden çeşitli İslam ülkelerinde çatışmalara ve türlü şiddet olaylarına şahit oluyor. Bu yıllarda her şeyden ziyade düşmanların hedef tahtasına oturtulan konu ise İslam ümmetinin vahdetidir. Etnik ve dini bağnazlıkları ve dini ve milli eğilimlerini İslam'ın vahdet hakikati yerine ön plana çıkarmak, düşmanların çeşitli dini ve etnik grupları kışkırtmak ve böylece İslam dünyasında kin ve tefrika tohumunu serpmek için kullandığı belli başlı etkenlerdir.

Bugün birçok İslam ülkesinde göze çarpan tablo, bu toplumlarda gönül birlikteliğini yansıtmadığı gibi, şaibeli kökleri bulunan bazı örgütlerin Müslümanların dikkatini başta Siyonistler olmak üzere İslam'ın gerçek düşmanlarından saptırdığını ve Müslümanları birbirine düşürdüğünü gösteriyor. İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney'in tabiri ile son yıllarda bazı İslami grupların İslamî uyanış sürecinde başarılı olamamasının sebebi, dost ve düşmanı birbirinden ayırt etmekte sergiledikleri başarısızlıktır. Ancak İran milleti çeşitli dini ve etnik gruplardan oluşan bir millet olmasına karşın sürekli milli vahdetini korumayı başarmıştır.

İslam inkılabı rehberi İmam Hamaney'in de vurguladığı üzere sulta düzeninin İslam, İran ve İslamî nizam aleyhinde komplolarının esas hedefi Şii mezhebi veya İran değil, asıl hedefi Kur'an'ı Kerim'dir, çünkü düşmanlar Kur'an'ı Kerim ve İslam'ın, milletlerin uyanış odağı olduğunu bilmektedir. Rehber Hamaney'e göre İran milletinin vahdet yaratan deneyimlerini ve düşmanı tespit etme yöntemi, Hac mevsiminde başka milletlere anlatılarak düşmanların İslam'ın imajını karalama çabalarını etkisiz hale getirilebilir.

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Salehi “KOEP, bölgedeki güç dengesinin değişmesine neden olacak, bu da İran’ın bölgede güvenliği sağlayan bir kilit ülke olduğunu ortaya koyuyor” dedi.

İran İslam Cumhuriyeti Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salehi, Meşhed’de bir üniversitede düzenlenen ‘Nükleer Anlaşması sonrası İslami İran’ın Eğitim ve Kalkınması’ konulu toplantıda “Kapsamlı Ortak Eylem Planı, bölgedeki güç dengesinin değişmesine neden olacak ve bu da İran’ın bölgede güvenliği sağlayan bir kilit ülke olduğu gerçeğini ortaya koyuyor” diye konuştu.

KOEP’nin bir sonucunun ekonomik açılım olduğunu dile getiren Salehi “Bundan sonra ekonomi yeni bir solunum alacak ama bu yetmiyor, çünkü ekonominin başka boyutları da vardır ve herşeyi KOEP’ye bağlamamalıyız” diye vurguladı.

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Salehi “Sayın Zarif’in de defalarca söylediği gibi İranofobi ve Şiifobi meselelerinin ortadan kalkması, Nükleer Müzakerelerin bir sonucudur ve bugün dünya bize bir başka gözle bakıyor. Kapsamlı Ortak Eylem Planı ile resmen nükleer teknoloji sahibi ülkelerden biri olmayı başardık, oysa bu teknolojiye sahip gelişmekte olan ülkelerin sayısız azdır” diye belirtti.

İranlı yetkili “İran, dünyanın %95 askeri gücüne sahip 6 büyük devletin karşısına gelişmekte olan bir ülke gibi çıktı ama dünya kamuoyu bizi gelişmiş bir ülke olarak gördü. Onlar milletimizin ne denli güçlendiğini gördükleri için bu milletin gücünü kabullendiler ve aslında bunu kabul etmek zorunda kaldılar” diye vurguladı.

İran İslami İnkılabı’ndan önce dünyanın maneviyatı unuttuğunu dile getiren Ali Ekber Salehi, İslami İnkılabı’n bir yeni model gibi dünyayı maneviyata sevkettiğine işaret etti. Salehi “Amerikalı ünlü diplomat Kissinger arkadaşlarımızdan birine İran’ın komünizm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylemişti, oysa bizim millet din hayranıdır ve biz de bu milletin İmam Humeyni gibi liderleri olduğunu bilmiyorduk. Bu Allah’ın bir mucizesidir” ifadesini kullandı.

İran halkının direnişine değinen Salehi “Milletimizin direnişi olmasaydı kesinlikle Müzakere Heyetimiz başarıya ulaşamazdı. Gelecekten haberimiz olmasa da duyduğumuz analizlere göre bu milletin geleceği parlaktır ve 36 yıllık direnişinin meyvelerini elde edecektir” diye ekledi.

Tahran’da “İslam Hedeflerini İlerletmek için Sinerji ve Dayanışma” hedefiyle düzenlenen Dünya Ehlibeyt (a.s) Kurultayı 6. Genel Kurul Zirvesi’ne katılan İslam ülkeleri uleması, fikir sahipleri, medya mensupları ve uzmanları kabul eden İslam inkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney, bölgede müstekbirliğin plan ve komplolarına karşı mücadele etmenin Fi Sebilillah (Allah yolunda) cihad’ın açık bir örneği olduğunu hatırlatarak, Amerika’nın nükleer görüşmelerden sui-istifade ederek İran’a ekonomik, siyasi ve kültürel nüfuzda bulunmak istemesinin kesinlikle engelleneceğini söyledi ve “bölgede sulta düzeninin plan ve komploları, ihtilaf çıkarılması ve nüfuz etme gibi iki temele dayanmaktadır ve buna aralıksız karşı konulması, etkisiz bırakılması amacıyla saldırı ve savunma amaçlı sahih planlar” hazırlanmalıdır” dedi.

İslam İnkılabı Rehberi, “İslam Hedeflerini İlerletmek için Sinerji ve Dayanışma” hedefiyle düzenlenen Dünya Ehlibeyt (a.s) Kurultayı 6. Genel Kurul Zirvesi’ne değinerek, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Ehli Beyt’ine (a.s) itaat ve izinden gitmenin gerçekte İslam’ın yayılması, ilahi hükümlerin ikamesi, tüm yönleriyle Allah yolunda mücadele ve zalim ve zulümle mücadele etmek demek olduğunu belirterek, Allah yolunda mücahede ve mücadelenin sadece askeri savaş manasına gelmediğini, bilakis kültürel, ekonomik ve siyasi mücadeleyi de kapsadığını söyledi.

 İmam Hamaney şöyle dedi: Bugün Allah yolunda mücadelenin açık örneği, İslami bölgede, özellikle de stratejik ve kritik batı Asya bölgesinde müstekbirliğin planlarının tanınması ve onlara karşı mücadele için gerekli planlamanın yapılmasıdır. Bu mücadele metodu savunma ve saldırı eksenli olmalıdır.”

Dünya müstekbirliğinin son yüz yıl içindeki komplolarını hatırlatan İslam inkılabı Rehberi, dünya müstekbirliğinin bölgedeki komplolarının uzun bir geçmişe sahip olmasına rağmen, İslam İnkılabının İran’da zafere ermesi ardından bu tecrübenin başka ülkelerde de gerçekleşmemesi amacıyla bu komplo ve baskıların daha da arttığını söyledi.

“İslam Cumhuriyeti nizamı 35 yıldan beri sürekli olarak, tehditler, yaptırımlar, güvenlik baskıları ve muhtelif siyasi komplolara maruz kalmıştır ve İran halkı artık bu baskılara alışmıştır” diyen İmam Hamaney, “elbette düşmanların Batı asya bölgesindeki baskıları, bundan birkaç yıl önce Kuzey Afrika bölgesinden başlayan İslami uyanış hareketinden sonra, düşman’ın içine düştüğü panikten dolayı daha da şiddet kazanmıştır. Onlar öyle zannediyorlar ki artık İslami uyanış hareketini sindirmişler. Ancak bu hareket sindirilecek türden değil, aynen devam edecek ve er veya geç kendi hakikatini gösterecektir” ifadesini kullandı.

Düşmanın Planları: 'ihtilaf çıkarmak' ve 'nüfuz oluşturmak'

Konuşmasının devamında mevcut şartlarda düşmanın planlarını açıklayan İslam inkılabı Rehberi İmam Hamaney, bu planın “İhtilaf çıkarmak” ve “Nüfuz” gibi iki temel üzerine kurgulandığını söyledi.

Düşmanın ihtilaf çıkarma yönündeki komplolarını hatırlatan  İmam Hamaney, hükümetler arasında ihtilaf çıkarılması ve ondan daha tehlikelisi halklar arasında ihtilaf çıkarmanın dünya müstekbirliğinin gündeminde olduğunu belirtti.

Mevcut şartlarda ihtilaf çıkarmak için düşmanın, Şia ve Sünni gibi kavramlardan yararlandıklarına temasla, İngilizleri fitne ve ihtilaf çıkarma konusunda uzman ve Amerikalıları ise onların uzmanı niteleyen İslam İnkılabı Rehberi, “Amerikalıların, kurulmasında ellerinin bulunduğunu itiraf ettikleri tekfiri cabbar, hakaret eden sayısız grupların oluşmasında en önemli faktör halklar arasında zahirde var olan mezhebi farklılıklar ve ihtilaflardır. Ne yazık ki bir takım sade Müslüman da basiretsizliklerinden dolayı bu komplo ve plana aldanmışlar ve düşmanın komplosunun bir parçası haline gelmişlerdir” dedi.

Bu meselenin en açık örneğinin bugün Suriye meselesi olduğunu hatırlatan  İmam Hamaney, Tunus ve Mısır’da tağuti devletlerin İslami sloganlarla devrilmesi ardından Amerikalılar ve Siyonistlerin bu formülden yararlanarak direniş ülkelerinin yok edilmesi yönünde de yararlanmak istediklerini ve bunun için de Suriye’yi hedef aldıklarını söyledi.

 İmam Hamaney şöyle dedi: Suriye olayının başlamasından sonra basiretsiz Müslümanlardan bazıları planlanmış haritanın bir parçası konumuna gelerek, düşman cetvelini doldurmak suretiyle Suriye ülkesini mevcut duruma sürüklediler. Bugün Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de ve öteki ülkelerde vuku bulmakta olan ve ondan “mezhep savaşı” olarak söz edilmeye çalışılan şey aslında kesinlikle mezhep savaşı değildir, bilakis siyasi bir savaştır. Bugün en önemli sorumluluk ve görev, bu anlaşmazlıkların giderilmesi yönünde çaba harcamaktır.”

“Biz alenen ve açık bir şekilde İran İslam cumhuriyeti bölgedeki tüm İslam devletlerine dostluk eli uzatmaktadır ve Müslüman devletlerle hiçbir sorunu yoktur” ifadesini kullanan İslam İnkılabı rehberi, İran İslam Cumhuriyetinin kendi komşularının önemli bir kesimiyle dostça ilişkilere sahip olduğunu, bu arada bazı ülkelerin de anlaşmazlık içinde olduğunu, habasette bulunduklarını, ancak tüm bunlara rağmen İran İslam cumhuriyetinin bölge halkları, kendi komşuları ve İslam ülkeleri ile iyi ilişkiler üzerinde ısrarcı olduğunu söyledi.

İran İslam cumhuriyetinin siyasetlerinin kaynağının rahmetli İmam Humeyni’nin İslam İnkılabının zafere erdirmesinde ve istikrara kavuşturmasında kullandığı ilkeler olduğunu belirten  İmam Hamanei konuşmasının devamında Allah Taala’nın Kur’an’ı Kerimdeki buyruğu olan “اشداء علی الکفار رحماء بینهم” Kafirlere karşı pek şiddetlidirler kendi aralarında ise merhamet sahibi ilkesinin, İslam nizamının sağlam ilke ve esaslarından olduğunu söyleyerek, “biz rahmetli İmam Humeyni’nin vermiş olduğu ders ve İslam cumhuriyetinin kesin çizgisi uyarınca müstekbirlikle uzlaşamayız, fakat Müslüman kardeşlere karşı ilkemiz dostluk ve refakattir. Biz mazlumun desteklenmesi konusunda mezhebine bakmıyoruz, Lübnan’da Şii kardeşlerimize yaptığımız desteğin aynısını Gazze’de Sünni kardeşlere de yaptık ve Filistin meselesini İslam dünyasının en öncelikli meselesi kabul ediyoruz” dedi.

Bugün İslam dünyasında ihtilafların körüklenmesinin kesinlikle yasak olduğunu, İran’ın, hatta Şii gruplar tarafından bile ihtilafa sebep olacak her türlü hareket ve davranışa karşı olduğunu ve Ehli Sünnet değerlerine hakareti açık bir şekilde kınadığını belirten İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının devamında ise Amerika’nın ikinci planının bölge ülkelerine nüfuz etmek ve etkisi altına almak olduğunu belirtti.

"Amerikalılar nükleer görüşmelerin sonucundan suistifade etmeye çalışıyor"

Amerika’nın nükleer görüşmelerin sonucundan sui-istifade etmeye çalıştığını da hatırlatan İslam inkılabı Rehberi, “Amerikalılar, şu anda ne İran’da ve ne de Amerika’da kabul edilip edilmeyeceği konumu belli olmayan anlaşmayı İran’a nüfuz etmek için bir araç olarak kullanmaya çalışıyorlar. Fakat biz bu yolu kesin surette kapatmış bulunuyoruz ve kendi yüksek tüm gücümüzle Amerikalılara, İran’da ekonomik, siyasi, kültürel nüfuzu veya siyasi varlığına müsaade etmeyeceğiz” dedi.

İran’ın bölgesel siyasetlerinin Amerika’nın bölgesel siyasetlerinin tam karşı noktasında bulunduğunu hatırlatan İmam Hamaney, onların bölge ülkelerini parçalayarak küçük ve itaatkar ülkeler oluşturmak istediklerini, ancak Allah’ın izni ve yardımıyla bunun tahakkuk bulamayacağını bildirdi.

"Suriye'nin bölünmesi Amerikaliların en belirgin amaçlarından"

İslam İnkılabı rehberi Amerika’nın Irak’ı parçalamaya çalışmasıyla ilgili daha önce yaptığı uyarıları hatırlatarak, o dönemde bazılarının bu sözler karşısında hayret ettiklerini, ancak bugün Amerikalıların açık bir surette Irak’ın parçalanmasından söz etmeye başladığını, Irak’ın ve ellerinden gelirse Suriye’nin bölünmesinin Amerikalıların en belirgin amaçlarından olduğunu, fakat bölge ülkeleri, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının İran İslam cumhuriyeti için büyük önem taşıdığını söyledi.

Konuşmasının devamında İran İslam cumhuriyetinin bölgesel siyasetlerinin ABD’nin siyasetleri ile açık bir tezat içinde olduğunu hatırlatan İslam İnkılabı Rehberi, “İran, bölgede direnişi bu cümleden Filistin direnişini tamamen müdafaa etmekte ve İsrail’e karşı mücadele veren ve Siyonist rejimi sindirmeye çalışan herkesi himaye edecektir” dedi.

"Biz İngiliz Şiilğini gerçekte Şiilik olarak kabul etmiyoruz"

İslam İnkılabı Rehberi, Amerika ve öteki tefrika çıkarıcı fitne merkezlerinin siyasetlerine karşı mücadele edilmesinin İran’ın diğer temel siyasetlerinden olduğunu hatırlatarak, “Biz propaganda merkezi ve üssü Londra olan ve müstekbirliğin yol açıcı rolünü ifa eden Şiiliği gerçekte Şiilik olarak kabul etmiyoruz” dedi.

"İran Bahreyn ve Yemen halkları ve tüm mazlumları müdafaa ediyor"

İslam İnkılabı rehberi ayrıca İran İslam cumhuriyetinin Bahreyn ve Yemen halkları da dahil tüm mazlumları müdafaa etmekte olduğunu hatırlatarak, asılsız iddiaların aksine İran’ın bu ülkelere her hangi bir müdahalesinin olmadığını, ama mazlum halkı himaye etmeyi sürdürdüğünü söyledi.

İslam İnkılabı Rehberi, şöyle devam etti: Mazlum Yemen halkı için üzülüyoruz, dua ediyoruz ve yapabileceğimiz her yardımı onlara yapıyoruz. Bir ülkeyi harabeye çeviriyorlar; siyasi hedefleri hamakat ile takip ediyorlar.

İmam Hamaney konuşmasının devamında, Pakistan ve Afganistan gibi İslam dünyasının öteki ülkelerinde de bir takım üzücü olayların vuku bulmakta olduğunu, bunun için Müslümanların basiret ve bilinçli bir şekilde hareket ederek bu sorunları tedavi etmeleri gerektiğini bildirdi.

İmam Hamaney konuşmasının bir diğer bölümünde ise İslami Radyo-Televizyonları Birliğini, korkunç Amerikan-Siyonist medya mafyası imparatorluğuna karşı koyma hususunda önemli bir merkez olduğunu belirterek, bu hareketin tamamen takviye edilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi.

"Bölgenin geleceği Müslüman halklara aittir"

İmam Hamaney konuşmasının son bölümünde ise müstekbirlik ve onların uşaklarının tüm yaygaralarına rağmen kuşkusuz İslam’ın onur ve kudretinin, mücahid erkek, kadın ve gençlerin varlığı sayesinde aydın garantilenmiş olduğunu ve bölgenin geleceğinin Müslüman halklara ait olduğunu bildirdi.

Bu görüşmenin sonunda İslam inkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney konuklardan bazıları ile yakından görüşerek ayak üstü sohbette bulundu.

İslam İnkılabı Rehberinin konuşmasından önce Dünya Ehli Beyt Kurultayı Genel sekreteri Huccetul İslam Muhammed Hasan Ahteri, kurultayın 6. konferansıyla ilgili kısa bir açıklama sunarak, “İslam Hedeflerini İlerletmek için Sinerji ve Dayanışma” hedefiyle düzenlenen Dünya Ehlibeyt (a.s) Kurultayı 6. Genel Kurul Zirvesi’ne 30 ülkeden çok sayıda din alimi ve şahsiyetinin katılmasıyla düzenlendiğini bildirdi.

İslam Ülkeleri Radyo-Televizyonları Birliği Genel Sekreteri Huccetul İslam Kerimiyan da kısa bir rapor sunarak, medya alanında İslami değerler esasında yeni bir edebiyat ve söylemin oluşması yönünde çaba harcanması, genel güvenin kazanılması, insani güç eğitimine odaklanması, haber üretimi, dağıtımı ve yayımı için gerekli araç ve gereçlerin oluşturulması ve muhteva yönetmenliğinin oluşturulmasına çalışılmasının İslami Radyo ve Televizyonlar Birliğinin en önemli girişimlerinden olduğunu söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani “İran’ın gücü bölge ülkelerinin hiçbirinin aleyhine değil. Biz bütün bölgenin barış ve istikrarı ile gelişmesinden yanayız” dedi.

6. Dünya Ehlibeyt Kurultayı açılış töreninde konuşan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, düşmanın müslümanları gerçek İslam’dan ayırmak istediğine işaret ederek “Onlar dini şiddet kaynağı yapmaya çalışsa da bütün ilahi dinler insanı yüceltmek için ortaya çıkmıştır” dedi.

Kur’an-ı Kerim’de bütün cihat konulu ayetlerin ‘savunma’ sözcüğüyle başladığına değinen Ruhani “Kur’an-ı Kerim, Allah’ın adının söylendiği her yeri yani kilise, cami ve mabetleri savunmamızı istiyor” diye belirtti. Günümüz dünyasının barış ve direniş İslam’ını sevdiğini dile getiren Ruhani “İslam dini, kanun, hukuk, maneviyat ve ahlak dinidir ve aslında ahlakın yüceltilmesi için gönderilmiştir” diye ekledi.

Bugün İran İslam Cumhuriyeti’nin gücünü kendi mantığı, müzakere kabiliyeti ve yeni söyleminden aldığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı “Bizim gücümüz silah kaynaklı değil, aksine gücümüzün temelinde mantık ve barış bayrağını dalgalandırmak yatmaktadır. Biz siyasi güç ve mantıkla dünya güçleri karşısında oturup onları milletimizin hakkını resmiyete tanımaya mecbur edebildiğimizi ispat ettik” diye konuştu.

Ruhani “Bizim için Iraklı, Lübnanlı ve Yemenli Şii ile Iraklı, Lübnanlı ve Yemenli Sünni arasında hiçbir fark yoktur. Biz herkes için barış ile güvenlik ve bütün bölgenin kalkınmasını istiyoruz. Bugünkü durum bütün müslümanlar için acı vericidir. Mezpehçilik ve katliam özellikle Ortadoğu’da her yeri kaplamış” diye hitap etti.

Şii Hilali değil İslam Hilali vardır

Ehlibeyt mektebinin Kur’an-ı Kerim’i ve İslam’ı doğru şekilde yorumlama mektebi olduğunu dile getiren Ruhani “İhtilaf yaratmak isteyenlerin tersine bizim Şii Hilali’miz yoktur, İslam Hilali vardır. Biz bütün müslümanlarla birlikte nifakın karşısındayız ve İmam Humeyni, Ehlibeyt taraftarlarının Sünnilerle nasıl kardeşçe yaşayabileceklerini gösterdi” diye vurgu yaptı.

Ruhani “İran toplumunda Sünniler, Şiilerle kardeş olmanın yanı sıra Şiirlerle birlikte devletimizi, İnkılap Rehberi’ni ve Anayasayı savunuyor ve sınır bölgelerimizde bile ülkemiz için iyi bir korucu gibi çalışıyorlar” ifadesini kullandı.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, ‘Zafer Günü’ konuşmasının ikinci bölümünde bölge ülkelerini hedef alan bölünme planlarına değindi.

Vadi el-Huceyr konferansında tarihi bir karar alınmış ve bölgenin bölünmesine karşı olunduğu ifade edilmişti. Gerçi bölge bölündü; ama her halükarda bu konferansta en iyi tavır alınmıştı.

Bugün yine burada toplanmışken bölgenin yeniden bölünmesine karşı çıkmalıyız. Bu, şu an Amerika ve İsrail’in bölgede şu an gerçekleştirmeye çalıştığı bir komplodur ve maalesef bazı bölgesel güçler de bilerek veya bilmeyerek kendilerine de zararı dokunacak bu planı uygulamakta ve izlemektedir.

Bugün her yerden haykırmalı, halklarımızı ve ümmeti uyarmalıyız. Bölge ülkelerini yeniden bölme ve parçalama planları bölgeyi uzun sürecek etnik ve mezhebi iç savaşlara sokuyor. Bunun bölge güçlerinin yıkımından, tahrip olmasından mültecilikten başka sonuçları yok.

Dolayısıyla İslam dünyasının alimleri, Müslüman ve Hıristiyan liderler, İslamcılar, milliyetçiler, laikler, tüm güçler ve hareketler, bu komplo karşısında yeni bir tavır almalıdır.

Eğer buna izin verirsek, eğer bu nesil buna izin verirse bölge yeniden bölünüp parçalanırsa, bunun etkileri sonraki nesillerde görülecek ve hepimiz Allah katında sorumlu olacağız.
ABD IŞİD’i toplumsal dokuyu değiştirmede kullanıyor

Bugün IŞİD, bilerek veya bilmeyerek bölgenin bölünüp parçalanmasına çalışıyor. Hatırlarsanız geçen yıl bu konuya değinmiş ve demiştim ki Amerika, terörle mücadelede asla ciddi değil.

Amerikalılar, IŞİD’i bölgenin toplumsal dokusunu değiştirmek, bölge devletlerini ve hükümetlerini yıkmak ve bölge haritasını değiştirmek için kullanmak istiyor.

Birkaç gün önce Ankara, ‘ABD bizden IŞİD’e karşı operasyonları durdurmamızı istedi’ diye bir açıklama yaptı. Neden? Acaba Suriye’nin ulusal egemenliğine saygıdan dolayı mı?

Hayır uluslararası koalisyonun Suriye’nin ulusal egemenliğine onuruna saygısı yok.  Onlar, şu an IŞİD’in zayıflamasını istemiyorlar. Irak’ta kullandıkları gibi IŞİD’i Suriye’de de kullanmak istiyorlar. Nasıl?

John Kerry Doha’da şunu söyledi. Suriye’deki rejim IŞİD’e karşı mücadele edemez. IŞİD’e karşı koymamız için onun Şam’a ulaşmasını önlemeliyiz. Suriye’deki mevcut hükümet gitmeli, Suriye hükümeti ılımlı muhaliflere geçmeli.

Amerika, Suriye hükümetini devirmek için IŞİD’den siyasi olarak istifade ediyor.  Ama o, yalan söylüyor. Nusra ve benzeri grupların dışında kalan “ılımlı muhalifler” IŞİD’e karşı koyabilir mi?

O diyor ki ılımlı muhaliflerin eğitilip donatılması projesi başarısız oldu. Türkiye’de eğitime alınacak 2 bin kişiden yalnızca 60’ı IŞİD’le savaşıyor. Dolayısıyla sen Suriye hükümeti yerine daha zayıf ve yetersiz birilerini yönetime getirmek istiyorsun.

Eğer ılımlı muhalifler, Suriye yönetimini ele geçirirse –şu hile ve nifaka bakın- dünya ona yardıma gelir, onu destekler ve IŞİD’e karşı savaşır.
Irak’a da hükümetinizi değiştirin size yardım edelim demişlerdi

Bu hile birkaç ülkede gerçekleşti. Irak içindeki siyasi ihtilafları bir kenara bırakıp bakın. Irak’a neler söylediler?

Dediler ki hükümetinizi değiştirin size uluslararası, bölgesel yardımlar ve Arap yardımları sınırsız olarak gelsin. Iraklılar hükümetlerini değiştirdiler. Bunun sebeplerine girecek değilim. Ama netice ne oldu?

Amerika’dan, bölge ülkelerinden, NATO’dan Arap ülkelerinden teröre karşı yardım alabildiler mi? Yoksa kendi iradeleriyle ve gerçek dostların yardımıyla mücadele eden Gönüllü Halk Güçleri’nin bulunduğu yerlerin dışında IŞİD daha da ilerlemedi mi?

Daha da öteye gidelim Irak’la Amerika arasında silah, mühimmat ve savaş uçağı anlaşmaları yok mu? Bu anlaşmalar uygulanmadı, halbuki Iraklıların silah ve mühimmat sorunu bulunuyor.

Daha da kötüsü Amerikalar ve Suudiler koordineli olarak petrol fiyatlarını düşürdüler ve Irak’ın bütçesi yarıya indi. Siz Irak’a hükümetinizi değiştirirseniz size yardım edeceğiz diye vaatte bulunmuştunuz. Peki sözünüzde durdunuz mu? Şimdi aynı oyunu Suriye için de oynuyorlar. Herkesin bu oyun ve hile karşısında uyanık olması gerekiyor.
ABD ve müttefikleri terörü araç olarak kullanıyor

Yemen’de teröre karşı savaşa girdiklerini söylemişlerdi; ama el-Kaide, IŞİD ile Yemen’in asli İslami ve milli güçlerine karşı müttefik oldular.

Amerika ve müttefikleri terörizmi taleplerini ve planlarını dayatmak için bir araç olarak kullanıyor. Bizler her yerde bu komplolara karşı koymalıyız. Çünkü Amerika’nın gerçek komplosu –ey dünya bizi onaylayın diyerek- bölme ve parçalamadır.

Irak’ın bölünmesi, Suriye’nin bölünmesi, bölgenin bölünmesi hatta Suudi Arabistan’ın bölünmesi... Çünkü bu Amerika’nın ve İsrail’in çıkarınadır. Bu, bölgede oluşan uyanış karşısında kullandıkları son araçtır.

Bu çerçevede Suriye yönetimine, ordusuna ve bizim de içinde olduğumuz müttefiklerine yönelik suçlamalara da kısaca değinmek istiyorum.

Bizim Suriye’nin bölünmesi için hareket ettiğimizi söylüyorlar. Asla böyle bir şey yok. Gerekirse bu konuda daha fazla açıklama yaparım; ama şimdilik size şu kadarını söyleyeyim.

Suriye halkı, ordusu ve ulusal güçleri 5 yıldır Haseke’de, Deyr ez-Zor’da, Dera’da, Suveyda’da Halep’te, İdlib’de, Şam’da, Humus’ta her yerde Suriye’nin tek parça ve birleşik olarak ayakta kalması için savaşıyordu. Onlar Suriye’nin tek parça halinde kalmasını istiyorlar ve Suriye’nin bölünmesi planına da teslim olmuyorlar.

Konuşmamın bu bölümünün sonunda bir kez daha 142. Gününü dolduran Yemen’e ve Yemen halkına yönelik Suudi-Amerikan saldırılarını, Amerika ve İsrail’in bölgedeki cinayetlerinden bile korkunç hale gelen bu vahşi gayri insani cinayetleri kınıyorum.

Ve diyorum ki bölgedeki daha önceki savaşlardan alınacak tecrübe Yemen’de de vardır. Yemen’in bir kenti veya bir yeri düşmüş olabilir; ama Yemen halkının inancı, iradesi, direnişi izzet ve onur duygusu ve işgalcilere karşı koyma azmi oldukça bu saldırganlar zafer kazanıp hedeflerine ulaşamayacak.   

"Bizim 16 yaşında binlerce gencimiz var, sizin F-16 sayınız kaç?"

Şimon Perez’den Olmert kabinesinde bakan olduğu dönemde ifade ettiği bir şeyi size okuyayım. O, bunu Winograd Komisyonu’nda dile getiriyor.

O, “İsrail olması gerektiği gibi hazırlıklı değildi, inisiyatifi elinde bulundurmuyordu. Bizim zayıflıklarımız vardı” vs. diyor ve asıl konuya geliyor şimdi onu size kısaca okuyayım. “Fiyatı 100 milyon dolar olan F-16 ile 16 yaşındaki bir gençle savaşa gidilmez.” İşte bu Temmuz Savaşı’nın sonucudur.

Şimdi siz buna Gazze ve Yemen’i ve diğer savaşları da buna ekleyin. Özetle hava kuvvetleri savaşın sonucunu belirleyen şey değildir.

Sizin kaç F-16’nız var; bizim 16 yaşında binlerce gencimiz var. Onlarla nasıl baş etmeyi düşünüyorsunuz?

İzzettin Kassam Tugayları, Siyonist rejim’e ait bir adet insansız hava aracını indirmeyi başardı. Ele geçirilen İHA teknik çalışma ve araştırmaların ardından İsrail’e karşı kullanılacak.

Filistin İslami Direniş Cephesi Hamas’ın silahlı kanadı Şehit İzzettin Kassam Tugayları yaptığı açıklamada; özel eğitim almış mühendislerin Siyonist rejim’e ait " skylark1" adlı insansız uçağı indirdiklerini ve İsrail’e karşı kullanacaklarını duyurdu.

Kassam Tugayları 22 ay önce Siyonist rejim’ ait casusluk faaliyeti yürüten insansız hava aracını kontrol altına alarak indirdiklerini, emniyet ve teknik açıdan gerekli önlemleri aldıktan sonra, uçağın uzaktan kumanda ile yönlendirilen bölümünü açarak incelediklerini, daha sonra özel eğitimli mühendisler tarafından yeniden kurularak göreve hazır hale getirdiklerini belirttiler.

Perşembe, 13 Ağustos 2015 04:12

İmam Cafer Sadık (as)

Bu şanı yüce imamın değer ve azameti yazıya sığmaz. İmam Cafer Sadık'ın (a.s) ne derecede bir âlim ve nasıl mükemmel bir arif olduğu hususunda şu kadar yeter ki, İmam'ın özel öğrencilerinden olan yalnız "Cabir b. Heyyani Sufî"nin İmam'dan kaydettiği çeşitli ilimler beş yüz risaleyi içermektedir. Bakın, sadece bir öğrencisi bu kadar ilim toplayıp yazabilmişse, diğer öğrencilerinin, ashap ve izleyicilerinin duyup topladıkları ilimler ne kadar olur varın siz düşünün?!

İmam Cafer Sadık (a.s) kendi asrının vasisi ve imamı olduğu gibi dini bilimlerin filozofu ve Kur'ân nurlarının da kaynağıydı. Abdullah b. Abbas diyor ki: İlim on kısma bölünmüştür. Dokuzunu sadece Emirü'lMüminin Ali biliyor, geri kalan bir kısmını da Emirü'lMüminin Ali herkesten daha iyi biliyor. Şimdi biz diyoruz ki, Emirü'lMüminin Ali'nin ilmi, İmam Cafer Sadık'a gelinceye kadar sürekli artmıştır. İmam Sadık hazretleri bu ilimlerin tümüne sahipti.

Şeyh Abdurrahman Selemî, "Tabakatu'lMeşayih" adlı kitabında şöyle diyor:

"İmam Cafer Sadık, bütün bilginlere üst gelmiştir. O, dinde yüce bir ilme, dünyada büyük bir zühde, nefsanî istekler karşısında mükemmel bir takvaya ve hikmette kamil bir bilgiye sahipti."

Tasavvuf erbabının önderi ve tarikat önderlerinin öncüsü olan "Eba Zeydi Bestamî" diyor ki:

"Doksan dokuz mükemmel üstada hizmet ettim; ama eğer İmam Cafer Sadık'ı görmeseydim, imansız ölürdüm..."

İmam'ın yüceliğini bununla mukayese ediniz.

Allâme Dimyerî, "Hayatu'lHeyevan" adlı kitabında şöyle rivayet ediyor:

"Müçtehidimiz Ebu Hanife Numan b. Sabit diyor ki: Rabi' ile birlikte İmam Cafer Sadık'ın huzuruna girdim. İmam bana, 'Sen kıyasla mı amel ediyorsun?' buyurdu. Ben, evet dedim. Bunun üzerine İmam, 'Kıyas yapma; ilk kıyas yapan İblis'tir. İblis, ben Adem'den daha üstünüm; beni ateşten ve onu ise topraktan yarattın, dedi.' buyurdu."

"Ebu Hanife diyor ki: İmam benden birkaç soru sordu. Fakat ben bu sorulara cevap veremeyince meseleyi kendisi açıkladı ve sonunda buyurdu ki:"

"Başta dört su vardır: Birincisi ağızda, ikincisi gözde, üçüncüsü burunda ve dördüncüsü ise kulaktadır. Eğer kıyas edecek olursak bu dört suyun tadının bir olduğuna hükmetmemiz gerekiyor; çünkü hepsinin kaynağı birdir. Fakat bu dört suyun tatlarının farklı olduğunu görmekteyiz. Örneğin ağızdaki su tatlı, gözdeki su ekşi, kulaktaki su acı ve burundaki su ise tuzludur..."

"Nu'man b. Sabit Ebu Hanife diyor ki: İmam Sadık, bu dört sudaki Allah'ın hikmetini sebepleriyle birlikte birer birer açıkladı. Ben, İmam'ın ilmine hayran kaldım."
Eba Zeydi Tayfuri Bestamî'ye eğitim veren İmam Cafer Sadık'tır. İmam Sadık da babası İmam Muhammed Bâkır'dan eğitim almıştır. Emirü'lMüminin Ali'ye kadar da böyledir (oğul babadan eğitim almıştır). İmam Cafer Sadık'ın, dedesi "Kasım b. Muhammed"den eğitim aldığı rivayeti akla ve nakle ters düşmektedir. Kasım b. Muhammed'in âlim ve faziletli bir pir olduğu bir gerçektir; fakat nübüvvet ilminin mirasçısı olan İmam Cafer Sadık'ın, İmam Muhammed Bâkır varken imam olmayan birinden eğitim almış olması kesinlikle aklın muhakemesi ve naklî delillerle bağdaşmaz; çünkü Ehlibeyt İmamlarının kendileri zahirî ve batınî ilimlerin mirasçılarıdırlar...

İmam, o kadar geniş ve derin ilim ve hikmet okyanusuna sahip olmasına rağmen, zamanın hakimleri ve asrının zalimleri o hazretin imamet ilimlerinin nurlarının yayılmasına engel oluyorlardı. İşte bu nedenle de ilim ve feyizleri yalnız evlâdına ve özel izleyicilerine has dar bir çerçevede kalmıştır.