کارگر

کارگر

Pazartesi, 01 Temmuz 2013 10:48

Yusuf el-Karadavi Kimdir?

Yusuf El Karadavi’nin alim Muhammet Said Ramazan El Buti’nin şehit olması üzerine yaptığı açıklamaları dünyanın dört bir tarafında çok sayıda müslümanda öfke uyandırmıştır.

Katar yarım adasından itibaren kendini Allah’ın yer üstündeki halifesi olarak addeden Kardavi, Allah Cellecelaluhü adına ilk defa bu dünyanın sakinlerine ahkâm, hudut ve tanımlamalar kesmemiştir. Ne Kaddafi ve onunla beraber olanları “Öldürün, günahı boynuma” diyerek ölüm fetvasını ne de Mısırlı aydın Ferec Föda’ya ölüm fetvası çıkardığını unutamayız.

Bölgemizin ülkelerinde ‘Arap baharı’ adı altında olan tahrip ve yıkımların çoğu bazılarının fetvaları sebebiyle gerçekleşmiştir. Özellikle de arap halklara karşı hazırlanan komploda rolu deşifre olan Kardavi. Onun şimdiye kadar İsrailli düşmana karşı cihat etme fetvası çıkarmaması acayip bir çelişkidir. Oysa kendisi, Katar’ın, ABD-İsrail planlarının, NATO’nun ve onun yeni sömürge projesinin hizmetinde koyduğu Dünya Müslüman Alimler Birliği başkanıdır.

Adamın geçmişi hareket ettiği arka planı bize anlatıyor. Nitekim çalıştırıcılarından başka hiç kimseye faydası olmayan bir kanlı ve mezhepçi bir konuşma tarzı arz ederek halkı kışkırtmaktadır.

Öykü, 1954 yılında başladı. Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdulnaser İskenderiye şehirinde Menşiyye meydanında bir suikast girişimine uğramıştı. Suikastin başarısızlığı Müslüman kardeşleri liderlerinin ülkeden kaçmasına neden olmuştu. Onlardan birisi, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan arasında gidip gelen Dr. İbrahim İzzeddin idi. Daha sonra Arap Emirliği kimliğini alarak Abu Dhabi’de Şeyh Zayed’in yardımcısı olarak oturdu.

Müslüman Kardeşler örgütü üyesi olan mültecilerin çoğunluğu Körfez Şeyhlikleri arasından Katar’ı tercih etti (Emir Hamad daha iktidar olmamıştı) Onlardan birisi, Mısır askeri hapishanede göz altına alındıktan sonra Emniyet sorumlusu Salah Nasr tarafından Mısır İstihbarat örgütü lehine örgütlenen Yusuf El Karadavi vardı.

1. Resim: Kardavi’nin Mısır istihbarat arşivlerinde dosyasındaki fotoğrafı

Katar’da durumlar değişti. Yusuf El Karadavi, biraz saf olan Katar şeyhlerini Salah Nasr istihbarat örgütünden maddi olarak daha faydalı buldu. Bu yüzden Salah Nasr’la ilişkisini kesti. Mısır hükümetinin pasaportunu yenilemediği gerekçesiyle şimdiye kadar taşıdığı Katar kimliğini aldı.

Katar o dönemde ingiliz sömürgesi altındaydı. İngilizler, Süveyş kanalı ve Arap-İsrail kavgası konularında Abdulnaser’le kavga halindeydiler. 33 yaşında olan Kardavi o dönemde Katar’ı ve bir kaç ülkeyi daha işgal eden İngiltere’ye karşı hiç bir konuşma yapmadı. Aksine, her şeyiyle ingiliz olan Katar’a iltica edip, hazinesinden maaş almaya başladı. Almaya da devam ediyor. O zaman, ingilizlerin kışkırtması ve Müslüman kardeşler örgütünün politikasına uygun olarak, siyonist rejimle savaşan Abdulnaser’e karşı kampanyalar düzenlemeye başladı.

Karadavi, körfez’deki ingiliz işgalini hiç eleştirmedi. Katar şeyhliğinde ilişkileri giderek derinleşti. Katar’ı fiili olarak, Ali bin Abdullah Âl Tani tarafından silahlı kuvvetler ve polis genel komutanı tayin edilen ingiliz subay Cochrane yönetiyordu. Katar halkının çoğunluğu ingiliz işgaliyle işbirliği yapmayı reddettiği için ordu ve polisin çoğunluğu Hintli ve Asyalılardan oluşmaktaydı. İngliz kraliyet hava kuvvetlerinde eski bir subay olan Philip Blant ise Katar hükümdarı yardımcısı olarak işe başladı. 1950’de İngiltere Arthur Wilton’u yine ‘hükümdar yardımcısı’ ismi altında Katar’da birinci siyasi sorumlu olarak tayin etti.

2. Resim: Şeyh Ahmet bin Ali Âl Tani ordu ve polis komutanı Ronald Cochrane ile birlikte

Cochrane, Müslüman Kardeşlerin Katar yarımadasındaki faaliyetlerini kontrol ediyordu. Onlarla özel ilişkiler dokumaya başladı. Özellikle de uzaktan din eğitimi alan El Kardavi ile. O zamanda Kardavi’nin Mısır cumhurbaşkanı Abdulnaser’e karşı kışkırtma aktivitelerinden başka bir yaptığı yoktu. Daha sonra Filistinli direnişe karşı bir kampanya başlattı. Bir çok Katarlı işadamının, ‘kendini tehlikeye atma’ olarak tanımladığı Filistinli direnişe maddi destek vermesini engelledi.

3. Resim Şeyh Ahmet bin Ali, Ronald Cochrane ve aralarında Yusuf El Kardavi’nin bulunduğu Müslüman kardeşler örgütü mültecileri ile birlikte

Hükümdar ailesine giderek yakınlaştı. Onlara göre fetva hazırladı. O fetvaların en meşhuru, Şeyh Hamad’ın babasını sırtından vurmasını ve ona karşı bir darbe düzenlemesini mübah sayan fetva. Kuranı Kerim’de açık açık zikredilen ‘Ve lâ takol lehümâ üffen ve le tenherhumâ’ (Onlara (babalara) hiç bir kötü söz söyleme, kötülük yapma) ayete ters olmasına rağmen Kardavi ümmetin çıkarının Hamad’ın yaptığını gerektirdiğini öne sürdü. Sanki Hamad’ın babasına karşı düzenlediği darbe hanımı Moza ve siyonist rejimin isteğiyle değil de katarlı ümmetin isteğiyle oldu. Ki siyonist rejim hemen, Şeyh Kardavi’nin konuğu olduğu ‘Şeriat ve Hayat’ programını yayınlayan El Cezire televizyonu binasının çok yakınında bir elçilikle mükafaatlandırıldı.

Şimdiye kadar açık olan bir soru var: Yusuf El Kardavi’nin ingliz subay Cochrane ve ingliz istihbaratıyla ilişkisi ne kadar gelişti?

 Amerika’nın Gate Stone Düşünce Kurumu, İran lideri Ayetullah imam Hamanei’nin bir kez daha usta bir stratejist olduğunu ispat ettiğini belirtti.

 Amerika’nın Gate Stone Düşünce Kurumu, İranlıların Ortadoğu’nun en iyi stratejistleri olduğunu ve hatta Batılı stratejistlerden de daha iyi olduklarını ve bu yüzden sürekli Batı’yı sıkıştırarak üstünlük sağladıklarını belirtti.

Kurumun uzmanlarından Harold Road, İran lideri Ayetullah imam Hamanei'nin bir kez daha usta bir stratejist olduğunu ispat ettiğini vurguladı.

Road, Batının İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani’ye konumunu pekiştirmesi için daha fazla zaman tanıyacağını, bunun da İran’da Rehber tarafından düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir sonucu olduğunu, son seçimlerin Ayetullah imam Hamanei’nin yaptığı ustaca bir hareket olduğunu ve bunun İran için bir zafer ve Batı ve korsan İsrail için ise bir hezimet olduğunu kaydetti.

Ahir zamanda bir kurtarıcının geleceğine inanmak, sadece Şia ve Müslümanlara has bir inanç değildir, bilakis tüm dinlerde bu inanç vardır. İnsanların iman ve inanç haydutları, bu sağlam hakikatler hakkında şüpheler icat etmekte ve Mümin gençleri imamlarından ve daha sonra da Hz. İmam'ın naiplerinden ayırmak istemektedirler.

ABNA Haber Ajansı İmam Mehdi'nin (a.f) doğum yıldönümü gününde bu şüphe ve sorulardan bazılarına cevap vermek için konunun uzmanlarından Ayetullah Abdullah Fatımi Niya ile bir röportaj yaptı. 

ABNA: Ahir Zaman kurtarıcısına inanmak, tüm dinlerde olan bir inançtır. Ancak Ehli sünnet ve Müslümanların çoğunluğu "Mehdiyet"e inanmakla birlikte içlerinden bir azınlık bazı şüpheler icat etmektedir. Örneğin Mehdiyetle ilgili hadisler Sahihi Buhari'de zikredilmediği için Mehdiyet konusunun geçersiz ve itibar edilemeyeceğini söylemektedirler!

— Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Öncelikle bir çok mesele, bilgi ve marifet Sahihi Buhari'de gelmemiştir, ancak öteki sihah kitaplarda gelmiş ve ehli sünnet uleması onları muteber bilmektedir. İkinci olarak eğer sahihi Buhari'de gelmeyen şeyler itibardan yoksun olmuş olsaydı, Ehli sünnet uleması sahih bildikleri öteki beş kitabı terk etmeleri gerekirdi. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyecektir. Onlar her zaman diğer beş sahih kitabı muteber ve saygın bilmektedirler.

Dolayısıyla Mehdi hadislerinin Sahihi Buhari'de gelmemesi, bu inancın zayıf olduğuna delalet etmez. Zira çok sayıdaki bu hadisler Ehli sünnetin sihah ve müsnetlerinde yer almıştır.

ABNA: Gerçekten Buhari'de olmayan bir konunun muteber olmadığı görüşü Ehli sünnet uzmanları arasında alıcısı var mı?

— Buhari, hadisin sahihliğinde bir ölçü olduğu için "Buhari şartıyla" denilmiştir. Sahihi Buhari'de bir hadisin olmamasının iki yönü bulunmaktadır:

Birincisi: Buhari'nin sahih ve muteber bilmeyerek nakletmediği hadis, yani onun şartına uymayan hadistir.

İkincisi: Buhari hadisi sahih bilmiş ve onun şartlarına göre hadis sahihtir, ancak hadisi kitabında getirmemiştir.

Bundan dolayı Ehli sünnet ulemalarının büyüklerinden ve onlar arasında oldukça saygınlığı olan "Hâkim-i Nişaburi" "Müstedrek ale's Sahiheyn" diye büyük bir kitap telif etmiştir. Bu âlim, Buhari ve Müslim'in sahih bilmelerine rağmen kitaplarında getirmedikleri hadisleri, El Müstedrek kitabında getirmiştir.

ABNA: Müstedrek'te yer alan Mehdiyetle ilgili hadislerden örnekler verebilir misiniz?

— Tabi ki, Hâkim, El Müstedrek ale Sahiheyn kitabının 4. Cilt, 464. Sayfasında Hz. Peygamberden şu hadisi nakletmiştir:

"... ثم تطلع الرايات السود من قبل المشرق؛ ... إذا رأيتموه فبايعوه و لو حبواً علی الثلج فانه خليفة الله المهدي."

"…Sonra siyah bayraklar doğu yönünden zahir olacaktır… Onu gördüğünüz vakit, kar ve buz üzerinde sürünerek [1] dahi olsa ona biat ediniz. Kuşkusuz o, Allah'ın halifesi Mehdi'dir."

Hakim, bu hadisi zikrettikten sonra şöyle yazmaktadır: "Bu hadis, Buhari ve Müslim'in şartına göre sahih hadistir."

ABNA: İbn Haldun da – ki elbette kendisi hadis uzmanlığı ve rical ilmi hakkında nazar sahibi değildir - Mehdiyet konusunda şüpheler oluşturmuş ve Mehdi hadislerinin zayıf olduğuna inanmaktadır. Onun şüphesi hakkında ne diyeceksiniz?

— Evet, İbn Haldun "Mukaddime" adlı kitabında istidlal ve delil ortaya koymadan Mehdiyet konusunda şüphe icat etmiştir. O, bu konuda fakat inat yoluyla konuşmuştur. Dolayısıyla bazı Ehli sünnet uleması ona cevap vermiştir.

ABNA: Lütfen Ehli Sünnetin verdiği cevaplardan örnekler verebilir misiniz?

— Dinleyiniz: Mısır El Ezher Üniversitesinin saygın ulemalarından "Şeyh Ali Mansur Nasif"in "Camiu'l Usul min Ahadisi'r Resul (s.a.a)" adlı bir kitabı vardır. Bu kitap Ehli sünnetin altı sahih hadis kitabının mecmuasından oluşmaktadır. Kitabın 5. Cilt, 341. Sayfasında şöyle yazmaktadır:

"و قد روی أحاديث المهدي جماعة من خيار الصحابة و أخرجها أكابر المحدثين كـ«ابي داود» و«الترمذي» و«ابن ماجة» و«الطبراني» و«أبي يعلی» و«البزاز» و«الإمام أحمد» و«الحاكم» رضي الله عنهم اجمعين و لقد اخطأ من ضعف احاديث المهدي كلها كـ«ابن خلدون» و غيره"

Yani: Hiç şüphesiz, Sahabelerin seçkinlerinden bir grup Mehdi hadislerini rivayet etmiş ve "Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mace, Tabarani, Ebu Yela, El Bezzaz, İmam Ahmed ve Hakim" gibi büyük muhaddisler onu istihraç etmiş ve çıkarmışlardır. Mehdi hadislerini zayıf sayan İbn Haldun ve diğerlerinin hepsi hata etmişlerdir.

ABNA: Bazı Ehli sünnet mensupları İmam Zaman'ı (İmam Mehdi'yi) aleyhi selam İmam Hasan Mucteba'nın (a.s) neslinden bilmektedirler. Acaba bu şüpheye itina edilebilir mi?

— Hayır, bu tahrif ve bozukluk muhtasar olarak bazı Ehli sünnet kitaplarında görülmüştür. Ancak bu tahrife uğramış rivayetler tevatür haddinde olan İmam Zaman (a.s) hakkındaki hadislerin karşısında bir şey sayılmaz.

ABNA: Bu şüphelerin kökü nereden kaynaklanmaktadır?

— Bu tahriflerin bazıları kirli ve dürüst olmayan eller tarafından, İbn Arabi'nin "Futuhatı Mekkiye" kitabının nüshalarında icat edilmiş ve İmam Mehdi ile ilgili konuları eksik ve nakıs olarak zikretmişlerdir. Ancak neyse ki Futuhatı Mekkiye kitabının sahih nüshası Ehli Sünnetin meşhur ulemalarının elinde vardı. Onlar konuları tahrifsiz ve doğru bir şekilde zikretmişlerdir.

Örneğin soyu Muhammed Hanefi'ye ulaşan Abdul Vahhab İbn Ahmed b. Ali Hanefi Şa'rani'nin telif ettiği "El Yevakit ve'l Cevahir" kitabına teveccüh ediniz. Bu kişi 973 h. Kameri yılında vefat etmiş çok sayıda telifi olan arif ve fakih birisidir. "El Yevakit ve'l Cevahir" kitabı, Futuhatı Mekkiye'nin hülasasıdır. Şa'rani, Futuhat kitabının hatlı nüshasına sahipti. Açıklandığı gibi İmam Zaman (a.s) hakkındaki konuları doğru ve sahih bir şekilde getirmiştir:

" واعلمو انه لابد من خروج المهدي ـ علیه السلام ـ لکن لا یخرج حتی تمتلئ الأرض جوراً و ظلماً فیملؤها قسطاً و عدلاً، و لو لم یکن من الدنیا إلا یوم واحد طوّل الله تعالی ذلك الیوم حتی بلی ذلك الخلیفة و هو من عترة رسول الله صلی الله علیه و سلم من ولد فاطمة رضی الله عنها، جده الحسین بن علي بن ابي طالب و والده حسن العسکری ابن الإمام علی النقی (بالنون) ابن محمد التقی (بالتاء) ابن الإمام علي الرضا ابن الإمام موسی الکاظم ابن الإمام جعفر الصادق ابن الإمام محمد الباقر ابن الإمام زین العابدین ابن الإمام الحسین ابن الإمام علی بن ابی طالب رضی الله عنه

Yani: Biliniz ki Mehdi aleyhi selam kesinlikle zuhur edecektir. Ancak yeryüzü tam olarak zulüm ve haksızlıklarla dolmadan zuhur etmeyecektir. İşte o hazret, yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Eğer dünyadan bir günden fazla bir gün kalmasa Allah Teâla o günü bu halife zahir oluncaya ve yönetimi eline alıncaya kadar uzatır.

O, Resulullah'ın salallahu aleyhi ve sellem itreti / Ehlibeytindendir, Fatıma radiallahu anha evlatlarındandır. Ceddi Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib'tir. Hasan el Askeri ibni'l İmam Ali Naki (ne harfi ile) ibn Muhammed Taki (te harfiyle) ibn İmam Ali Rıza ibn İmam Musa Kazım ibn İmam Cafer Sadık ibn İmam Muhammed Bakır ibn İmam Zeynel Abidin ibn İmam Hüseyin ibn İmam Ali b. Ebu Talib Radiallahu anhu. (İbn Arabi burada 12 İmamın adlarını tek tek sayarak İmam Mehdi'nin soyunu Hz. Ali ve Hz. Resulullah'a ulaştırmaktadır. İbn Arabi'nin buradaki düşünce ve görüşleri Şia mektebinin görüşleri ile birebir örtüşmektedir.)

Sonra İmam Zaman'ın (a.s) nesebini zikreder. Dikkat ediniz ki hatta İmam Ali en- Naki ve İmam Muhammed Taki ismini zikrederken o kadar dikkat etmiştir ki isimlerin "ne" harfi ve "te" harfi ile başladığını vurgulamıştır.

ABNA: Bunun dışında da konular var mı?

— Evet, bu konunun aynısını Maliki Mezhebinden olan "Şeyh Hasan el Advi el Hamzavi" adlı fakih "Meşariku'l Envar" adlı kitabının 187. Sayfasında Futuhatı Mekkiye'den nakletmiştir. Elbette Meşariku'l Envar kitabı geçmişte Mısır'da basılmış ve bu konu hatlı nüshalarında mevcuttur.

ABNA: Eğer izin verirseniz gençler için olan bazı soruları kısaca size sormak ve sizden kısa cevaplar almak istiyoruz.

— Buyurun.

ABNA: Acaba Hz. Hüccet (a.f) Bermuda Şeytan üçgeni denen "Hazra Adasında" mı yaşamaktadır?

— Bu konunun güvenilir bir senedi yoktur.

ABNA: Acaba İmam Zaman'ın (a.s) yaranları 313 kişiyle sınırlı mıdır?

— Bazı rivayerlerden 313 kişinin İmam Zaman'ın aleyhi selam has adamları olduğu ve her birisinin kendisine mahsus özellikleri olduğu istifade edilebilir.

ABNA: Neden hadislerde İmam Mehdi'nin (a.s) kıyamı, Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamına benzetilmiş ve Seyyid-i Şühedanın kıyamının devamı olarak tanıtılmıştır?

— Çünkü her iki kıyamda yüce hak kelimesi için ve her iki kıyamın amacı ilmin yayılması ve cehaletin yok edilmesine yönelikti.

ABNA: Mehdiyet iddiasında bulunan yalancıları nasıl tanıyabiliriz?

— Eğer, Hz. Mehdi (a.s) hakkında yeterli ve dakik mütalaamız olursa, mehdiyet iddiasında bulunan yalancıları tanırız. Buna ilave olarak Allah Teâla'nın kendisi de yalancıları rüsva edecektir.

ABNA: Muntezirlerin (İmam Mehdi'yi bekleyenlerin) özellikle gençlerin gaybet çağındaki vazifesi nedir?

— Muntezirlerin gaybet çağındaki vazifesi, vazifelerine amel etmeleridir. Özellikle içlerinde paklık olan gençler vazifelerine amel ederlerse netice alırlar.

ABNA: Bize böyle bir fırsat verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz. Son olarak eğer söylemek istediğiniz bir şey varsa buyurunuz.

— Gençlerin gaybet asrında (içinde bulunduğumuz şu anki asır) rabbani ulemalardan uzak durmamalarını tavsiye ediyorum.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] —Konunun öneminden dolayı tekit için bu şekilde söylenmiştir

 Dünya Ligi rekabetleri kapsamında önceki akşam İtalya ile karşılaşan İran Voleybol Milli Takımı, sekiz kez dünya şampiyonu olan İtalyanlar karşısında destan yazdı.

Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, 24. Dünya Ligi rekabetleri kapsamında önceki gece İtalya’nın Modena kentindeki Balakasay salonunda İran ve İtalya Volebol milli takımları arasında karşılaşma gerçekleşti.

B grubunda yapılan bu karşılaşmada İran takımı sekiz kez dünya şampiyonu olan İtalya'nın güçlü takımını 3-1 yendi. İran takımı 30 Haziran Pazar günü İtalya karşısında ikinci karşılaşmasını yapacak.

A grubunda Brezilya Fransa’yı 3-2, C grubunda Kanada Finlandya’yı 3-1 olarak yendi.

 

 

Cumartesi, 29 Haziran 2013 05:39

"Emperyalist devletler çözümü engelliyor"

İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, bir kaç zorba devletin aşırı talepleri İran’ın nükleer meselenin çözümünü engellediğini vurguladı.

İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, Şehit Dr. Beheşti ve 72 İslam inkılabı yetkilisinin şehit düştüğü 28 Haziran 1981 olayının yıldönümü dolaysıyla yargı erki başkanı Ayetullah Amoli Laricani ve bu kurumun bazı yetkilileri ile görüşmesinde bir kaç zorba devletin aşırı talepleri İran’ın nükleer meselenin çözümünü engellediğini söyledi.

Konuşmasının bir bölümünde İran’ın nükleer meselesine temas eden ve UAEK yetkilileri tarafından imzalanan bir belgede İran’ın nükleer meselesindeki sorunların çözüme kavuştuğu açıklandığını belirten İmam Hamanei, bu belgeye göre İran dosyasının tamamen kapanması gerektiğini, ancak Amerikalılar hemen yeni bir mazeret daha ürettiğini, çünkü bu konuya İran’a baskı uygulamak için yaklaştıklarını vurguladı.

Siyonistlerin İran’ın nükleer meselesi ile ilgili entrikalarına da temas eden İmam Hamanei İslami İran nükleer meselede şeffaf ve yasal hareket ettiğini ve güçlü bir mantığa sahip olduğunu, ancak düşmanların amacı baskıları arttırmak, milleti yıldırmak ve nizamı değiştirmek olduğunu ve bu yüzden sorunun çözümlenmesine müsaade etmediklerini kaydetti.

İmam Hamanei onlar için nükleer faaliyet, insan hakları, demokrasi ve diğer hiç bir şeyin önemi olmadığını, onlar İran milletinin ilerlemesini engellemek ve yeniden İran’a musallat olmak istediğini, ancak İslam Cumhuriyeti tüm iktidarı, bağımsızlığı, halkın desteği ve Allah’a güveni ile karşılarında durduğunu ve İran’ın çıkarlarını koruduğunu vurguladı.

Konuşmasının bir başka bölümünde basiretli ve akıllı İran milletinin 14 Haziran seçimlerinde yarattığı büyük hamaseti takdir eden İmam Hamanei, İran milletinin bu yılki seçimlere coşkulu ve muazzam katılımının sırrı, İslam Cumhuriyeti nizamına, gözlemcilere ve seçimleri düzenleyenlere inancı ve ilgisi olduğunu, İran milletinin hareketi ileriye dönük olduğunu ve bu gerçek çok önemli ve inkar edilemez bir gerçek olduğunu ifade etti.

Yeni seçilen cumhurbaşkanına yardım edilmesi gerektiğine vurgu yapan İmam Hamanei,düşmanların tüm planları ve amaçlarının suya düşmesi, ülkenin kalkınması için sürdürülebilir güvenliğin varlığı, diğer adayların seçilen yeni cumhurbaşkanına karşı necabeti ve yasalara boyun eğmesi ve İslam Cumhuriyeti nizamının milletin çıkarlarını savunmakta güç ve iktidarı, son seçimlerin önemli noktaları olduğunu vurguladı.

İmam Hamanei ayrıca şimdiye hükümetin zayıf yönlerinin yanında güçlü yönleri de bulunduğunu ve adayların şimdiki hükümetin zayıf yönlerine temas ederken, önemli altyapı ve yapıcı çalışmalarına da değinmiş olsalardı, daha uygun olacağını kaydetti.

 

 

Çarşamba, 26 Haziran 2013 07:55

Şiileri Niçin Katlediyorlar?

Bismihi Teâla

İslam coğrafyasında gün geçmiyor ki, Şii Müslümanlara dönük bir saldırı yaşanmamış olsun. Saldırganlar hiçbir kutsalı dikkate almıyor, hiçbir mukaddesata değer vermiyorlar. Vahşilikte sınır tanınmıyor. Çiğnenmedik “İslami” ve “insani” değer bırakılmadı!..

“Kurbanların masumiyeti, mazlumiyeti, mekânların kutsiyeti, açılan sosyal ve ekonomik yaralar, arşa yükselen feryatlar”; gözlerini kan bürümüş anlayışlar, insan organı yiyen cihatçılar için bir anlam ifade etmiyor!

Bin bir zulümle parçalanmış masum bedenlerin, din adına harabeye çevrilmiş mabetlerin sayısal fazlalığı; “Allah yolunda ortaya konan çabanın büyüklüğü” olarak algılanıyor!?

Her fırsatta tarih boyunca “gayri müslim”lerle savaşmamakla suçlanan “Şii Müslümanlar”, kendilerini “Müslim” olarak tanımlayan eller tarafından katliam ediliyorlar!

Hangi dinden hangi milliyet den olursa olsun “temiz vicdan”lar düşünmeden edemiyor: “Nedir bu Şii Müslümanların suçu? Niçin İslam coğrafyasının her yanında Şii Müslümanlar katlediliyor?”

Hakikaten “büyük hesap günü” Allah masum maktullere “Hangi suçtan ötürü öldürüldün?” (Tekvir/9), din adına Müslümanları katleden katillere “Hangi günahından ötürü öldürdün?” diye sorduğunda “katil cihatçılar” eylemlerini nasıl bir gerekçe sunacaklardır acaba?!

Şii Müslümanları niçin öldürüyorlar?

“Allah birdir. Doğurmamış ve doğmamıştır. Eşi ve benzeri yoktur. O’na mekân ve zaman atfedilemez. Cisim ve şekil değildir. Tasavvur ve tahayyül edilemez” dedikleri için mi?

Yoksa “Muhammed (s.a.a), Allah’ın kulu ve âlemlere rahmet olarak gönderdiği son peygamberidir. Allah, O’na (s.a.a) “habibim” diyerek hitap etmiş ve O’na (s.a.a) itaati kendine itaat olarak takdir kılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.a) her türlü günahtan beridir ve masumdur” dedikleri için mi?

Ya da “temizliğine Kuran’ın şahitlik ettiği Ehl-i Beyt (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından “Nuh’un gemisi” olarak ifadelendirilmiş ve kıyamete kadar İslam ümmetinin sarılmak zorunda olduğu iki emanetten biri olarak “sevmek ve takip etmek” ümmete farz kılınmıştır” dedikleri için mi?

Şii Müslümanları niçin öldürüyorlar?

“Müslümanlar kardeştir. İslam, bir ümmettir. Dertleri, sevinçleri; dostları ve düşmanları ortak olmalıdır” dedikleri için mi?

Yoksa “Amerika, Büyük Şeytan’dır. Büyük Şeytan, İslam ümmetinin baş düşmanıdır. İslam coğrafyasındaki her derdin arkasında Büyük Şeytan’ın fitnesi vardır. Dünya halklarının adalet ve özgürlüğünün yolu emperyalist/kapitalist Amerikan düzeninin çökmesinden geçmektedir” dedikleri için mi?

Ya da “Gasıp Siyonist İsrail, emperyalizmin Ortadoğu’da ki ileri karakoludur. İsrail, Amerika tarafından İslam ümmetinin kalbine saplanmış bir hançerdir. Dünyanın neresinde olursa olsun bir Müslümanın öncelikli görevi “Kudüs”ün özgürleştirilmesi ve İslam ümmetinin bedenindeki bir kanser tümörü hükmünde olan Siyonist rejimin yok edilmesi olmalıdır” dedikleri için mi?

Bu sessizlik niçin?

Dört bir yanda “cihat(!)” adı altında Şii Müslümanların katledilmesi İslam coğrafyasını kan ve gözyaşı deryasına çevirdi. Masum ve mazlum feryatlar arşa yükselirken “muhafazakâr iktidar”da, İslami cemaat, tarikat, medya, STK ve kanaat önderlerinde derin bir sessizlik var!

Temiz vicdanlar sormadan edemiyor: Kıyıya vurmuş balıklar, ağaçta kalmış kedilerden an be an bizi haberdar eden “muhafazakâr medya” niçin sesiz siniz?

Fırat kıyısında ki kuzudan kendisini sorumlu görüp(!), özgürlük adına Ortadoğu coğrafyasında cehennemin kapılarını açmaktan çekinmeyen “muhafazakâr iktidar” niçin sessiz siniz?

Masum öldürüldüler diyerek İsrail’liler için gözyaşı döken, barış ve sevgi adına uzlaşı elini Hıristiyanlara, Yahudilere, Büyük Şeytan’a uzatmaktan çekinmeyen “hoşgörü lideri(!)” ve cemaati niçin sessiz siniz?

Siyasiler, cemaat liderleri, akademisyenler, kanaat önderleri, medya temsilcileri katliamı görmüyor musunuz? Katledilenler, mazlum ve masum insan evladıdır!?

Yoksa suskunluğunuz “ikrar”ın işareti mi?!

Siz kimsiniz?

Masum insanları katletmek için kendi canlarından vazgeçecek derecede zihinsel ve kalbi dumura uğramış bu fikriyat ve topluluk kim acaba? Hakikaten siz kimsiniz? Niçin kin ve nefretle masum ve mazlum Müslümanları katlediyorsunuz?

Eğer Müslümansanız bu katliamları yapmamalısınız. Zira Kur’an- Kerim; “Müminler ancak kardeştir (Hucurat/10)” buyurmaktadır.

Eğer Hıristiyan iseniz yine bu katliamları yapmamalısınız. Zira İncil; “Adam öldürmeyeceksin (Matta 5/21)” buyurmaktadır.

Eğer Yahudi iseniz de bu katliamları yapmamalısınız. Zira Tevrat da; ““Adam öldürmeyeceksin (Çıkış 20/13)” buyurmaktadır.

Ne Kur’an-ı Kerim’i ne İncil’i ne de Tevtat’ı referans alıyorsunuz.

İyi de siz kimsiniz?

Kemal Şükrü SEVİNDİK

 

Çarşamba, 26 Haziran 2013 05:14

İran Nano teknolojisinde dünya sekizincisi

İslami İran hakkında uygulanan tüm yaptırım ve baskılara rağmen, Nano teknolojisi alanında muteber bilimsel makaleler (ISI) üretimi alanında dünya sekizincisi olmayı başardı. 

İRNA'nın bildirdiğine göre İran İslam Cumhuriyeti Nano teknoloji kalkınma merkezi yetkililerinden İmad Ahmedvend konuyla ilgili yaptığı açıklamada, İran'ın 2013 yılının ilk altı ayında Nano teknolojisi alanında 1508 muteber bilimsel makale (ISI) yayınlayarak bu alanda dünya sıralamasında 8. makamı elde ettiğini söyledi. 

Ahmedvend, İran'ın, Çin, ABD, Hindistan, Almanya, Güney Kore, Japonya ve Fransa ülkelerinden sonra 8. Sırada geldiğini belirtti.

 

 

El Ezher Mısır’da 4 Şii’nin Selefilerce öldürülmesine sert tepki gösterdi

Mısır’da Şii 4 kişinin Selefilerce öldürülmesi olayı üzerine El Ezher bir bildiriyle, Şiilerin katlini en büyük günahlardan biri diye tanımlayıp, sorumluların cezalandırılmalarını istedi.

Mısır’ın El Cize bölgesinde bir köyde Şii 4 kişinin aşırıcı Selefilerce öldürülmeleri olayı üzerine El Ezher bir bildiri yayınlıyarak olayı kanlı bir eylem olarak tanımlarken “Bu cinayet en büyük günahlardan biridir ve dinimizin onun haram olduğunu şiddetle vurguladığı bir girişimdir. Bu günahı işleyenleri kanun da cezalandırır” diye vurguladı.

Mısırlı haber medyasının bildirdiğine göre, El Ezher ayrıca, Mısır ve Mısırlıların insanların mezhep ve inançları yüzünden katledilmelerini kesinlikle tanımadığının altını çizerek “Bu tür hadiseler Mısır halkı için garip bir şeydir. Bu hadisenin amacı da, mevcut hassas şartlarda bu ülkenin istikrarını bozmak ve Mısır halkını yeni yeni fitnelere doğru sürüklemektir” ifadesini kullandı.

Bildirisinin devamında halk ve Hükümeti daha da uyanık olmaya davet eden El Ezher ayrıca konuyla ilgili bir hadis-i şerifi hatırlatarak “Müslümanlar birbirlerini katlettiklerinde takdirde katil ve maktul olarak Cehennem’de olacaklar” diye kaydetti.

 

İran Dışişleri Bakanlığı'ndan Mısır'da 4 Şii Müslüman'ın şehit edilmesini sert şekilde kınadı

İran Dışişleri Bakanlığı Pazartesi gecesi yayınladığı bildiride, Mısır'da 4 Şii müslümanın katledilmesi olayını kınayarak, Mısır halkından ülkede Müslümanlar arasında her türlü kargaşa ve ayrımcılığa sebep olacak girişimlerden kaçınmalarını istedi.

İran Dışişleri Bakanlığı'nın bildirisinde ayrıca, Mısır'ın uyanık ve inkılapçı halkının geçmişte de dirayetli ve tedbirli liderlerinin sayesinde Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında Siyonistlerin tüm tefrika komplolarını suya düşürdüğü gibi, bu kez de inkılap ve milli vahdetlerini koruyabilecekleri belirtilmiştir.

Bildiride ayrıca, Mısır halkından İslami gruplar arasında fitne ve çatışma çıkarmak peşinde olanlara karşı durup, ülkede tefrika ve çatışmaya engel olmaları istendi.

Mısırlı Selefiler Pazar gecesi Mısır'ın başkenti Kahire'nin güneyindeki El Cize ilinde 4 Şii müslümanı acımasızca katletmişlerdi.

 

Lübnan Dışişleri Bakanı’nı kabul eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, düşmanların bölgede egemenlik kurmak girişimine işaret ederek, Suriye’de müzakerelerin başlanması için herkes çaba göstermesi gerektiğini söyledi.

 İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad bu sabah Lübnan Dışişleri Bakanı Adnan Mansur’u kabul etti.

Yanyana durarak ve ağır bedeller ödeyerek düşman karşısında dik duran İran ve Lübnan milletinin azmine işaret eden Ahmedinejad bu görüşmede, zafer bu iki milletin olduğunu dile getirdi.

Ahmedinejad, İran milleti Lübnan halkına onur duyduğunu ve her zaman yanında olacağını konuşmasına ekledi.

Konuşmasınd Suriye’deki gelişmelere işaret eden Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Suriye ise tüm bölgede egemenlik kurmak isteyen düşmanlar tarafından üretilen senaryonun bir parçası olduğunu söyledi.

Ahmedinejadi, Siyonist İsrail’in varlığı düşmanlar için önemli olduğunu konuşmasına ekleyerek Suriye krizi bir tek milli birlik ve beraberlikle çözülebileceğini belirtti.

Lübnan Dışişleri Bakanı Adnan Mansur da bu görüşmede İran İslam Cumhuriyeti’nin Lübnan direnişi ve halkına verdiği destekten teşekkürlerini dile getirerek, Suriye’deki gelişmelerin bir tek bu ülkeye sınırlı kalmayacağı gibi tüm bölgeyi etkileyeceğini söyledi.

Mansur, Suriye’ye gönderilen silahların bu ülkenin durumunu daha da kötüleştireceğini kaydetti.