کارگر

کارگر

İran İslam Cumhuriyetinin yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani; Suriye halkının kendi geleceğini belirleyecek yegane taraf olduğunu belirterek, Suriye'deki teröre kesinlikle karşı olduklarını belirtti.

Ruhani seçimleri kazanması ve Cumhurbaşkanı seçilmesi ardından bugün düzenlediği ilk basın konferansında; Suriye'ye başka bir devletten herhangi bir müdahaleyi reddettiğini ifade etti.

Ruhani; Suriye'de güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanması amacıyla İran’ın tüm dünya ülkeleri ile bu bağlamda çalışmaya hazır olduğunu söyledi.

İran’ı endişelendiren şeyin Suriye'nin içişlerine süren dış müdahale olduğunun belirten Ruhani; Suriye hükümetinin meşru ve kanuni bir hükümet olduğunun altını çizdi.

Amerika nükleer hakkımızı tanımalı/Yaptırımları hak etmiyoruz

İran Cumhurbaşkanı, İran’ın bütün çalışmaları uluslararası yasalar çerçevede devam ettiği gibi, yaptırımların gerici bir uygulama olduğunu dile getirdi.

 Hasan Ruhani, batı dünyası bile ekonomik sorunla karşı karşıya kaldığını, yaptırımlardan batı dünyası da zarar edeceğini ve bir tek İsrail ondan yararlanacağını konuşmasına ekledi.

Ruhani, İran’ın nükleer çalışmaları tam olarak şeffaf olmasına rağmen bu çalışmaların daha da şeffaflaştırması için çalışacaklarını, böylece bütün İran’ın nükleer çalışmaları uluslararası çerçevede devam ettiğini anlayacaklarını söyledi.

İran ve dünya ülkeleri arasındaki güven ortamını yükseltmek için çalışacaklarını ve güvenin zedelenmesi istendiği yerde müdahele edeceklerinin altını çizdi.

Ruhani, krizin sona ermesi için karşılıklı güvenin şart olduğunu ve bunu gerçekleştirmek için İran’ın ululararası düzeyde adım atacağını kaydederek, gelecek devletle teamül olmanın bütün dünyanın yararına olacağını belirtti.

Hasan Ruhani, Amerika ile ilişkilerle ilgili NBC'nin sorusuna da, “ABD ile diyalog karşılıklı saygı çerçevesinde olmalı. Amerika İran’ın nükleer hakkını tanımalı ve İran’ın içişlerine karışmamalı. Ayrıca İran’a yönelik tek taraflı politikalardan vazgeçmeli. Bu şartla ortam uygun olursa Amerika ile diyalog yolu açılacaktır. Ve de gerçek niyet gösterilirse o zaman durum daha da değşecektir”diye konuştu.

MHA

 

Ketta kentinde kız öğrencilerin otobüsüne konan bombanın patlamasının ardından, hastaneye akın eden insanlara da saldırı düzenlendi. Patlama ve çatışmalarda 24 kişi öldü

Pakistan'ın Beluçistan eyaletinin başkenti Ketta'da öğrenci otobüsünde meydana gelen patlamada 14 kişi öldü.

Ketta kentindeki Uluslararası Kadın Üniversitesi'nin servis otobüsü içine yerleştirilen yüksek miktarda patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucu, 14 kız öğrencinin hayatını kaybettiği, 22 kişinin de yaralandığını bildirildi.

Ölenlerin yakınları ve arkadaşlarının hastaneye akın etmesi sonrasında ise burada bir intihar eylemcisi tarafından ikinci bir bomba patladı. Patlamada, tıp fakültesi ve civardaki bina ve araçlarda ağır hasar oluştuğu kaydedildi. Hastanedeki patlamanın ardından en az 8 kişi olduğu belirtilen saldırganlar tarafından hastanedeki insanlar rehin alındı.

Hastanedeki insanların rehin alınması üzerine güvenlik güçleriyle silahlı saldırganlar arasında çatışma çıktı. Çatışma saatlerce sürdü. Çatışma sırasında saldırganlar üst düzey bir emniyet yetkilisi ile 3 güvenlik görevlisini öldürürken, saldırganlardan da 4'ü öldürüldü, 1'i tutuklandı. Çatışmaların bitmesiyle rehin alınan 34 kişi kurtarıldı.

Belucistan'ın başkenti Quetta'da Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah tarafından kullanılan tarihi bir binaya da bugün saldırı düzenlenmişti.

Bölgede Beluc milliyetçiler ile Taliban arasında mücadele var.

 

İran'ın yeni cumhurbaşkanı Hasan Ruhani İran halkına teşekkür etti

Seçim sonuçlarının açıklanması ardından İran'ın yeni seçilmiş cumhurbaşkanı bir mesaj yayınlayarak seçimlerin asıl galibinin İran halkı olduğunu bildirdi.

Hasan Ruhani seçim sonuçlarının açıklanması ardından İran'ın yeni seçilmiş cumhurbaşkanı ünvanıyla bir mesaj yayınlayarak seçimlerin asıl galibinin İran halkı olduğunu bildirdi ve dini demokrasi düzenine olan güven ve şuurluluk içinde İran'ın milli çıkarları ve onuru doğrultusunda sağlam ve yüksek bir adım daha atıldığını açıkladı.

Mesajında böyle siyasi bir hamasetin oluşturulduğu için İran halkı ve İslam İnkılabı Rehberine takdir ve teşekkürlerini bildiren Hasan Ruhani, "Ben halka karşı sözünü verdiğim ahdime bağlı kalacağım ve siz halkın hayır dualarınıza dayanarak ve desteğinizin devamını alarak bu yolun sonuna kadar ayakta kalacağım" ifadesini kullandı.

Siyaset sahnesindeki bu katılımın, iktisadi alanda da huzur, istikrar ve umudun müjdecisi olduğunu hatırlatan Dr. Hasan Ruhani, "Artık bu yeni aşamanın eşiğinde uluslar arası sahnede de yeni bir fırsat oluşmuştur ve gerçek demokrasi, diyalog ve haklılığı koruyanlar bu halk hamaseti karşısında İran İslam Cumhuriyetinin hukukuna karşı saygılı olmaları onları kabul ederek bu büyük halkla diyaloga girmelidirler ki uygun cevabı da almış olsunlar."

Dr. Hasan Ruhani mesajında ayrıca tüm seçim sorumluları, anayasayı koruma konseyi, yürütme, yasama ve yargı güçleri, yürütme ve denetleme kurumları ve askeri ve güvenlik güçlerine teşekkür etti.

MHA

 

İran halkının 11. cumhurbaşkanlık seçimlerinde tarihi yeni bir hamaset yaratması ardından İmam Hamanei bir kutlama mesajı yayınlayarak İran halkına teşekkür etti.

Mesajında İran halkının seçim sahnesindeki göz kamaştırıcı varlık ve katılımının, İran halkının siyasi şuurunun ne kadar olgunlaştığını gösterdiğini belirten İmam Hamanei, "Seçimlerin gerçek galibi, Allah Talanın lütuf ve yardımı sayesinde güçlü bir adım daha atarak kendi coşkulu, kararlı simasını, umut ve iman dolu kalbini ve nüfuz edilemez cevherini gözler önüne seren yüce İran halkı olmuştur" dedi.

İmam Hamanei’nin mesajının bir bölümünde şöyle konuştu: "Cuma günkü seçimlerin coşkulu ve hamaset dolu sahnesi diğer bir göz kamaştırıcı sınavdı ki İslami İran'ın kararlı ve umut dolu simasını tüm dost ve düşmanlara gösterdi. Yüce İran halkının sahnedeki hamasi varlığı, İran ve İranlının İslam düzeni ile arasında olan sağlam bağı bir kez daha tüm kötülere göstermiştir ki bin bir siyasi, iktisadi ve sosyal hile ve entrika ile bu kutsal bağı ve güveni zayıflatmak veya koparmak istiyordu."

Mesajının bir başka bölümünde İran halkı ve halkın yeni cumhurbaşkanı olarak seçtiği Dr. Hasan Ruhani'ye tebrik ve kutlamalarını ileten İmam Hamanei, "Madem ki bu siyasi hamaset ve onun doruk noktası 14 Haziran Cuma günü İran halkı ve İslam Cumhuriyeti nizamının galibiyetiyle sonuçlanmıştır, rekabet dönemi heyecan ve tedirginlikleri artık kendi yerini işbirliği ve dostluğa bırakmalı ve rakip adayların yandaşları kendilerine yaraşır metanet ve sabır içinde bu sınavı da başarıyla sonuçlandırmalıdırlar.

İmam Hamanei mesajında ayrıca, "seçilmiş cumhurbaşkanı tüm halkın cumhurbaşkanıdır, bunun için artık her kes cumhurbaşkanı ve kurulacak hükümetteki çalışma arkadaşlarının vaat verdikleri büyük ülküleri tahakkuk ettirmek için onlara yardımcı olmalıdır" ifadesini kullandı.

 

 

Prof. Hatemi’den “Yavuz” köprüsüne tepki

 MUHABİR- Sayın hocam, Türkiye’deki son olayları değerlendirebilir misiniz, bize ne oluyor?

 PROF. HÜSEYİN HATEMİ: Bu soruya çok cevaplar verilmiştir, fakat ben başka bir açıdan bakmak istiyorum. Türkiyeli Müslümanlar, son 20 yılda devamlı darbeler ve saldırılara maruz kaldıkları için, bundan büyük tecrübeler kazandılar. Özellikle “Mazlumder” tarafından dile getirilen bir söz vardı, “Mazlumun ve zalimin dinine bakılmaz” yani mazlum kim olursa olsun yanında olmamız ve zalim de kim olursa olsun karşısında olmamız gerekir. 

Bu söylem çok güzel bir söylem iken, son zamanlarda özellikle 3. köprü meselesinde ciddi bir değişiklik olduğunu gördük. 

En önemli konu “Benim zalimim iyidir, sadece benim mazlumum mazlumdur” havasına girildi. Bu da zannediyorum ki biraz da Suriye’de savaşan bir zihniyet olan ve Müslümanlığın tam anlamına varamamış, kör bir taassuba sahip, kişilerin etkisiyle oldu. 

En-Nusra’yı mı kastediyorsunuz? 

PROF. HÜSEYİN HATEMİ: -Evet! En-Nusra ve benzerleri. Yani Katar ve Suudi Arabistan’ın sözde temsile ve korumaya çalıştığı acayip, İslam’la ilgisi olmayan, bazen haricilere, bazen Emevilere benzeyen akımları kastediyorum. 

İşte bunların etkisiyle son zamanlarda artık “senin mazlumun savunulması gereken kimse değildir” “Benim zalimim de iyidir” “Senden ancak zalim çıkar, mazlumun da korumaya layık değildir” havasına girme tehlikesi doğdu. 

Şimdi Yavuz Sultan Selim gibi kişilerin defteri ameli kapanmıştır. Özellikle onun katlettiği toplumlar tarafından bu amel defteri kapatılmışken, Allah’a havale edilmiş, hesap verilecek gün olan kıyameti beklerken, yeniden bu derdi deşmenin anlamı yoktur. 

HİTLER MUSEVİLER İÇİN NEYİ ÇAĞRIŞTIRIYORSA, YAVUZ DA ALEVİLER İÇİN ONU ÇAĞRIŞTIRIYOR

 Yeniden isminin Türkiye’nin en büyük projelerinden olan bir köprüye verilmesi doğru değildir. 

Nasıl Hitlerden övgüyle söz edildiğinde toplama kamplarında zulüm gören Museviler için büyük bir acıya ve ıstıraba sebep oluyorsa, Aleviler için de Yavuz Selim aynı şeyleri çağrıştırıyor.

Bu ülkede 40 bin, hatta bazı kaynaklarda geldiği kadarıyla 40 binden de fazla Alevi, Yavuz tarafından katledilmiştir. 

Hem de hiçbir suçları, günahları olmadığı halde, sırf Alevi oldukları için defter edilerek, listeleri tutularak tedbir olarak katledilmiştir. Yani çaldıran seferine çıkarken ordu, arkada kalmasınlar diye, emniyetlerini ihtiyaten sağlamak için katletmişlerdir.

 Daha sonra da bu katliamlar ve zulümler devam etti mi? 

PROF. HÜSEYİN HATEMİ: Bu katliamlar tabi tarih boyu devam etti. Sudan bahanelerle, sadece “Safevilerle ilişkisi var” ihbarı bile katledilmeleri için yeterli olmuştur. Oysa Hz. Ali “Suç işlenmeden ceza olmaz” diye buyuruyor. 

Bülent Arınç “Alevilerden ciddi bir itiraz gelmedi, sadece bazı köşe yazarları karşı çıktı” dedi. Örneğin Cem vakfı Genel Başkanı İzzettin doğan gibi Alevi kanaat önderleri bu konuda bir şey demediler. 

PROF. HÜSEYİN HATEMİ: -Ben hiçbir Alevinin bunu kabul edeceğini zannetmiyorum. İzzettin beye de sorulsa kesinlikle bu ismi kabul edeceğini zannetmiyorum. Şii olsun, Alevi veya Bektaşi bu ismi tasvip etmezler. 

Bir de bu ismin arkasında siyasi ümit var zannediyorum. Fakat Arap dünyası veya en-Nusra gibi teşkilatlar yeniden bir Osmanlı asla istemezler. Osmanlı deyimlerinin çoğalması en çok onları aslında rahatsız ediyor. Şu anda düşmanımın düşmanı dostumdur diye bakıyorlar. Son Gezi parkı olaylarında gördünüz en fazla zil takıp oynayanlar yine Arap medyası oldu. 

Osmanlı düşüncesi, Milliyetçi gurupların, Arap ulusalcılarının ve kendi hilafetinden başka bir hilafet kabul etmeyecek Arap şeyhlerinin ve krallarının kabul edeceği bir şey değildir. Kendilerine [B]“Kavmi necibi Arap”[/B] diyen Araplar, Türklere [B]“Etraki bi idrak”[/B] derlerdi. Aynı düşünce yine devam ediyor. 

Hocam muhafazakar kesim Kuran’ı kendisine ölçü alan bir kesimdir. Kuran’da bir insanı haksız yere öldürenin tüm insanlığı öldürdüğü ve yerinin ebedi cehennem olduğundan açıkça söz edilmektedir. Alevilere yapılan zülüm veya savaş kayıpları bir yana, Yavuz Selim herkesin kabul ettiği gibi, kendi kardeşlerini, yeğenlerini, birçok aile fertlerini öldürmüş biri. Ehli Sünnet bu şekilde elinden kardeşlerinin kanı damlayan birinin adını, önemli bir projeye nasıl verebiliyor? Örneğin biz değil de Yavuz’un kendi kardeşleri yaşasalardı bunu kabul ederler miydi? 

Yani Ehli Sünnet’in Yavuz’a bakış açısı Kurân-i değil mi? 

PROF. HÜSEYİN HATEMİ: -Evet! “nizamı alem” için “devleti kurtarmak” için yaptı denilerek temize çıkarılıyor. Zaten maalesef bu “memleketin düzeni için” yapılan cinayetle konusunda Yazid’i bile temize çıkaran Müslümanlar var. “Saltanat ortak kabul etmez” diyerek bu zulümlere rızayet gösterilmiştir.

 -Bu tehlikeli bir görüş değil mi? Yani örneğin yarın Yavuz İsmini Köprüye bırakanlar “Devleti Aliye’nin bekası için” her türlü zulmü ve katliamı caiz mi görecekler? 

PROF. HÜSEYİN HATEMİ: -Maalesef dikkate edilmesi gereken böyle bir tehlike var! Bir kısım bunu kendileri için caiz görüyorlar, ama başkalarından görünce dünyayı yıkıyorlar. AK Parti’nin karşısında olanlar da aynı zihniyete sahiptir. 27 Mayısa dokunmayın, Evren Paşa’ya dokunmayın, Atatürk’e dokunmayın, Dersim’e dokunmayın, Şeyh Sait’e dokunmayın, “Asarım sonra altında ağlarım” diyen Talat Paşa’ya dokunmayın….zihniyeti yanlış bir zihniyettir. 

Bizden olunca, ona dokunmayın, buna dokunmayın; ama karşı taraf en küçük hata yapsa “vay Kafir! Zındık! katli vaciptir” diye fetva verin mantığı yanlıştır. Her şeyin temeli adalettir. İslami ölçü olmadığından bu sorunlar hep oluyor. Kendi zalimiyle diğerlerinin zalimini insan ayrı tutmamalı. “Mazlumder” bir ara bu konuda güzel deyimler geliştirdi. Fakat şimdi Riyad Şakfa etkisiyle bunlar unutuldu. Yerini tekfir fetvaları aldı.

 Suriye olayının 3. köprünün adının konulmasıyla bir ilgisi var mı?

 PROF. HÜSEYİN HATEMİ: Bilmiyorum! inşallah yoktur. fakat Suriye’deki olaylardan sonra “Yavuz Sultan Selim” adının konulması ister Dersim’deki Aleviler olsun, İster Nusayri olsun veya Anadolu Aleviliği, tüm Alevileri, Azerileri, Bektaşileri rahatsız etmiştir ve etmeye de devam edecektir.

 Ayrıca bu köprüye bırakılacak isim mi kalmadı. “Resulü Ekrem”, “Ehlibeyt” isimleri bırakılabilirdi. Aslında insanların ismi değil de ortak insani değerlere vurgu yapan isimler de bırakılabilirdi, örneğin “Barış” köprüsü olabilirdi. 

Bu köprü konusunda geri adım atacaklarına, isim değişikliğine gideceklerine inanıyor musunuz?

 PROF. HÜSEYİN HATEMİ: -Hiç olmasa köprü konusunda atmaları gerekir diye düşünüyorum. Aksi taktirde tepkiler gitgide yayılacaktır. Ben bunu iyi niyetli olarak söylüyorum. Ben hiçbir partiden değilim, fakat Erdoğan’a Türkiye’de alternatif olabilecek bir lider şu an yok. Bunu açık söylüyorum. 

Ama son dönemlerdeki yaklaşımları birçok kesim tarafından, hatta kendi arkadaşları tarafından eleştirilmeye başlandı.[/B] 

PROF. HÜSEYİN HATEMİ: Şu anda çevresinin bazı kötü etkileri altında olduğuna inanıyorum. Öyle zannediyorum 2010 yılında Alevi Muharrem iftarında, ki ben de davetliydim, Alevi Reha Çamuroğlu’nun teşebbüsüyle yapılan bir Alevi iftarında yaptığı konuşma metnini yeniden kendisinin okumasını rica ediyorum. Oradaki konuşma ve hisler herkesi memnun etmişti. İmam Hüseyin hakkında söylediği, Kerbela hakkındaki söyledikleri çok önemliydi. 

O hislerin geri dönmesini istiyoruz. Belki kendisi ondan uzaklaşmadı, ama çevresindeki bazı kişilerin kötü etkisiyle, bu iyi hislerin Türkiye’de uyandırdığı iyi sonuçlar, son derece ciddi bir şekilde tehlikeye girdi. En-Nusra tipi kişileri himaye eder pozuna girmekle, Tarık Haşimi, Riyad Şakva gibi insanları himayeye almış gibi görünmesi veya Maliki’ye “Yezid” demesi, kendisine sevgi duyan samimi bir toplumdan uzaklaştırdı. 

SURİYE POLİTİKASINDAN BİR “U” DÖNÜŞÜ YAPMALIYIZ 

Bekir Bozdağ Hizbullah’a “Hizbuşşeytan” dedi. 

PROF. HÜSEYİN HATEMİ: Evet! Bekir Bozdağ tarafından Hizbullah’a “Hizbuşşeytan” denilmesi çok büyük bir hatadır. Nasıl olur bir Müslüman, Seyit Hasan Nasrallah gibi birine “Hizbuşşetan” diyebilir? 

Bu şeşi “Beş” görmekten kurtulmak lazım. Hizbullah’a “Hizbuşşeytan” deyip, gerçek “Hizbuşşeytanları” mücahit görmek son derece yanlıştır.

 Suriye politikasından bir “u” dönüşü yapmak lazım. Komşularımızla yeniden sıfır sorun çizgisine gelmek de hayırlı olacaktır. 

Bu saatten sonra komşularımızı ikna edebilir miyiz?

PROF. HÜSEYİN HATEMİ: Edilir diye düşünüyorum. Ehlibety mektebine mensup olanlar İyi niyetlidirler. Mevlana’nın dediği gibi “gel yine gel, ne olursan ol gel!” diyen bir topluma kucak açmak gerekir. Ayetullah Sistani’yle görüşen, çok büyük bir sevgiyle karşılanan, bütün Şii Araplar tarafından, İran tarafından sevgiyle karşılanan Erdoğan, bu sevgilerini tamamen kaybetmedi, ama yüreklerini yaraladı. “Niye böyle oldu!” diye acı duymaya başladılar. 

Bunları samimi olarak söyledim. İnşallah ülkemiz için gerekli huzur ve barış ortamını en kısa zamanda görürüz. (shafaqna)

Hakaretlere, küfürlere maruz kalıyoruz. Biz, bunu yaptık mı? Karşılık verdik mi? Biz, başkalarının görüşlerine tahammül edemiyor muyuz? Buna karşı Şii camiada, farklı düşüncesinden ötürü hakarete maruz kalmayan var mı? 2005 yılından beri, görüşlerimiz, mezhebimiz ve mensuplarımız hakaretlere maruz kalıyor.Hakkımızda verilen ölüm ve tekfir fetvaları, duruşumuzu değiştirmeyecek. Biz, 2006 yılında İsrail'e karşı savaştık. Bir kaç istisna dışında tüm dünya, İsrail'in yanındaydı. Biz, geç de olsa Suriye'de var olan projeye karşı mücadele için Suriye'ye girme kararı aldık. Biz, Suriye'deki mücadeleye en son gireniz. Eğer Suriye'ye muhalefetle beraber müdahalede bulunsaydık, Arap devletlerinde bayraklarımızı yükseltilirdi. Biz sadece Suriye'yi değil bölgeyi değiştirmek isteyen -İsrail ve Tekfirci projeye karşı sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz... 

 Lübnan İslami Direnişi Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah'ın 31 yıllık mücadelesi süresinde yaralanan Lübnanlılar için düzenlediği Yaralılar Günü'nde konuşuyor.

Konuşmasında direnişin yaralı mensuplarını selamlayarak başlayan Nasrallah "Her yara, Siyonist karargahlara yapılan bir baskını ya da bir köyü savunmayı anlatmaktadır. Bu hikayeler, gelecek nesillere de anlatılmalıdır. Allah, yaralarınızın bugünler için canlı şahitler olmasını dilemiştir. Yaralarınız, yakın geçmiş ve modern zamanda vuku bulmuş olaylar, meydandaki gerçekler ve tarihi gerçekler tüm nesillere anlatan birer şahitlerdir" dedi.

Nasrallah'ın yaklaşık bir saat süren konuşmasında dikkat çeken başlıklar şöyle:

Biz, tarihimizi çarpıtarak anlatmak isteyen bir medyaya karşı mücadele ediyoruz.

Eğer direniş olmasaydı, Lübnan'daki hükümetimiz İsrail'e tâbi olacaktı.

Bazı insanlar var ki mücadele zamanı Lübnan'ı terk ediyor. Bizim sadece Lübnan vatandaşlığımız var. Biz, burada doğduk ve burada yaşadık. Burada kaldık. Burada şehit oluyor burada defnediliyoruz. Hiç kimse bizi Lübnan'dan, topraklarımızdan söküp atamaz.

Direniş, bazı devletlerin işbirliği ve Arapların terk etmesine, sayısının az olmasına rağmen özgürlük için savaş iradesiyle donatılmıştır. Direniş, Amerika ve İsrail'in işgaline karşı sessiz kalmanın tehlikesine karşı yeterli bilinçle donatılmıştır.

Yakın geçmişi unutmamamız gerekiyor. Çünkü bugün devam eden savaş, geçmişin devamıdır.

Herkes, kimin direndiğini, kimin kurbanlar verdiğini, kimin terk ettiğini kimin de işgalciyle işbirliğine girdiğini bilmesi gerekiyor.

Dünyanın en güçlü ordularından birisi olan İsrail Ordusu, mücahitlerimizin ayakları altında Ayta Şaab'ta, Bin Cubeyl'de hezimete uğratıldı.

Bu direniş, uzun yıllar savaştı, kadınları ve erkekleri hapislere girdi, toprakları kurtarmak için kurbanlar verdi. Allah'ın yardımı ve bu direniş sayesindedir ki Lübnan, kara sularından istifade etmeye, petrol aramaya başladı.

Bazı medya organları var ki direnişin tarihi imajını karalamak için çalışıyor.

Biz, Lübnan'a, birliğine ve varlığına en fazla önem verenlerin başında geliyoruz.

Bazı medya organları, Sünni şehir olan Arsel'den çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Baalbek ve Hermel'e füze fırlatıldığını iddia ediyor. Baalbek ve Hermel'de durum hassas. Bazıları, dedikodular aracılığıyla gerilimi tırmandırmak istiyor.

Lübnan'da bazı şehirler, siyasi duruşundan ötürü cezalandırılıyor. Bazı alimlere, gazetecilere ve ailelere, siyasi duruşlarından ötürü saldırılar düzenlendi. Duruşu bilinen Şeyh Mahir Hammud'a suikast girişiminde bulunuldu. Daha gündeme gelmeyen ve saldırıya maruz kalan bir çok dernek var. Bundan sonra birileri çıkıp, "başkalarının görüşlerine saygılı olun" diyor.

Hakaretlere, küfürlere maruz kalıyoruz. Biz, bunu yaptık mı? Karşılık verdik mi? Biz, başkalarının görüşlerine tahammül edemiyor muyuz? Buna karşı Şii camiada, farklı düşüncesinden ötürü hakarete maruz kalmayan var mı? İran Konsolosluğu önünde bir olay meydana geldi. Bu olayı kınıyoruz. Öldürülen kişi mazlumdur, soruşturma başlatılması gerekiyor.

2005 yılından beri, görüşlerimiz, mezhebimiz ve mensuplarımız hakaretlere maruz kalıyor. Bunlara hiçbir karşılık vermedik. Hakkımızda verilen ölüm ve tekfir fetvaları, duruşumuzu değiştirmeyecek. Aksini düşünen yanılıyor.

Biz, 2006 yılında İsrail'e karşı savaştık. Bir kaç istisna dışında tüm dünya, İsrail'in yanındaydı. Biz, duruşumuzdan geri adım atmadık.

Biz, geç de olsa Suriye'de var olan projeye karşı mücadele için Suriye'ye girme kararı aldık. Biz, Suriye'deki mücadeleye en son gireniz.

Eğer Suriye'ye muhalefetle beraber müdahalede bulunsaydık, Arap devletlerinde bayraklarımızı yükseltilirdi.

Ey insanlar! Biz, Suriye'ye en son müdahalede bulunanız. Bizden önce Mustakbel Hareketi, cemaatler ve partiler, Suriye'ye müdahalede bulundu, adlarını burada açıklamak istemiyorum.

Suriye Ordusu, Suriye topraklarının genelinde mücadele ediyor. Biz ise sadece Suriye'yi değil bölgeyi değiştirmek isteyen Amerika-İsrail ve Tekfirci projeye karşı sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz.

Suriye muhalefetini silahlandırmanın yeni başladığı yalan. Silahlandırma uzun zamandır devam ediyor.

Biz, Suriye'yi yıkmak isteyenlerin değil ister rejim isterse muhalefet olsun Suriye'de reformların yapılmasını isteyenlerin yanındayız.

Suriye'de "halk ve rejim" hikayesi uzun bir süre önce bitti. Suriye'de bölünmüşlük var. Halkın bir kısmı rejimin yanında. Biz, Suriye'deki bu taraftayız.

İhtilaf, iki mezhep arasında değil iki proje arasındadır.

25 Mayıs'tan sonra bize karşı tehditler, küfürler arttı. Terör örgütleri listesine eklendik. Bu, bizi şaşırtmadı.

el-Kusayr'da Sünni Camii'de Şii bayrağının asıldığı yalandır. Delilleri yayınlayacağız.

En kötü ve en kolay olan mezhepçiliği kışkırtmaktır. Hakaret etmeden bizi eleştiren Şiilerin varlığından memnunum. Bu durum, mücadelenin Şii-Sünni mücadelesi olmadığı tezimizi desteklemeye yardımcı olmaktadır.

 Müslümanların kıblesi Kâbe, Mekke Emiri Halid Faysal Bin Abdulaziz’in katıldığı törende İran’ın ünlü gülsuyu ile yıkandı.

 Muhabirimizin Mekke’den bildirdiğine göre Kâbe’yi yıkama merasimi her yıl olduğu gibi bu yıl yine İran’ın ünlü gülsüyü ile yıkandı.

Kâbe’yi yıkamak üzere düzenlenen törene Mekke Emiri’nin yanı sıra bazı Arabistanlı siyasi ve kültürel şahsiyetler ve İslam ülkelerinin elçileri katıldı.

Kâbe’yi yıkama etkinliği Şaban ve Muharrem ayının ilk günleri olmak üzere yılda iki kez gerçekleşiyor.

İslam Peygamberi –s- Mekke fethinden sonra müslümanlara Kâbe’ye girerek bu kutsal mekanı putlardan ve her türlü kirlilikten temizlemelerini emretmişti.

 Uluslararası Kur’anı Kerim yarışmacıları kabul eden İslam İnkılabı Rehberi, İslam dünyasını vahdete davet eden herhani bir sesin ilahi bir ses olduğunu vurgulayarak, müslümanlar arasında birlik ve ittifakın acil bir farz olduğunu söyledi.

Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, 30. Uluslararası Kur’anı Kerim yarışmasının karileri, üstadları ve hafızlarını bu sabah kabul eden İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, Kur’anı Kerim’in en önemli emrilerinden biri müslümanlar arasında birlik ve tek parça olma olduğunu ifade ederek, İslam dünyasını vahdete davet eden herhani bir sesin İlahi bir ses ve müslüman ve İslami mezheplerini tahrik ederek düşmanlığa sürükleyen sesin Şeytan bir sesi olduğunu vurguladı.

Konuşmasının bir bölümünde bazı İslami devletler ve hükümetlerin kandırılmasına ve düşman sahasında oyunamasına işaret eden İmam Hamanei, müslümanlar arasında birlik ve ittifakın acil bir farz olduğunu hatırlattı.

İslam İnkılabı Rehberi, İslam ümmeti arasında tefrika ve ihtilaf oluşmanın gasıp Siyonist rejimi için meydana gelen bir fırsat olarak niteleyerek, bugün müslümanlar ve İslami devletler için imtahan bir gün olduğu dolaysıyla İslami milletler tam olarak sağduyulu olmaları şart olduğunu söyledi.

İslam dünyası karşıtı olarak batı tarafından başlatılan İslamofobiya dalgasına işaret eden İmam Hamanei, müslümanlar aleyhinde kılıçlarını çeken batılı ülkelere karşı İslami ümmet iç iktidar ve gücünü güçlendirerek birlik ve tek parça olmaya odaklanmaları gerektiğini vurguladı.

 

 

Pazartesi, 10 Haziran 2013 07:01

Mübarek Şaban Ayı Amelleri

1- Her gün yetmiş defa şu zikri söylemek:

اَسْتَغْفِر اللهَ وَاَسْأَلُهُ التَّوْبَةَ

"Esteğfirullahe ve es'eluh'ut-tevbe."

“Allah’tan bağışlanma ve O’ndan, tövbe (etme tevfikini) dilerim.”

2- Yine yetmiş defa şu şekilde Allah’tan mağfiret dilemek:

اَسْتَغْفِر اللهَ الّذي لا اِلـهَ اِلاَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحيمُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ وَاَتُوبُ اِلَيْهِ

"Esteğfirullahellezî la ilahe illa huve'r-rahman'ur-rahim, el-hayy'ul-gayyûm ve etûbu ileyh."

“Kendisinden başka ilah olmayan; Rahman, Rahim, Diri, ve varlıkları ayakta tutan, Allah’tan mağfiret diliyorum ve O’na tövbe ediyorum.”

Bazı rivayetlerde “el-Hayyu’l-Kayyûm” kelimesi “er-Rahmâ-nu’r-Rahîm” kelimesinden önce zikredilmiştir. Her ikisine de amel etmek iyidir.

Rivayetlerden de anlaşıldığı gibi, bu ayın en faziletli dua ve zikri, istiğfar yani “Allah’tan mağfiret dilemek”tir. Evet, bu ayda her gün yetmiş defa istiğfar eden kimse, diğer aylarda yetmiş bin defa istiğfar etmiş gibidir.

3- Bu ayda yarım hurmayla da olsa (sadece bu miktara güç yetirenler için) sadaka vermek; bunu yapan kimsenin cesedini, Allah (cehennem) ateşine haram kılar.

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) rivayet edilen bir hadiste, İmam’a (a.s) recep ayının orucu hakkında sorulduğunda, o Hazret: “Neden şabanın orucundan gafilsiniz?” buyurdu.

Ravi: “Ey Resulullah’ın (s.a.a) oğlu, şabandan bir gün oruç tutanın sevabı nedir?” diye sorunca, “Cennettir, vallahi!” buyurdu.

Ravi tekrar: “Şaban ayında yapılan en faziletli amel nedir?” diye sordu. İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Sadaka vermek ve mağfiret dilemektir. Kim, şaban ayında bir sa-daka verirse, Allah-u Teâlâ onu sizin deve yavrusunu büyüttüğünüz gibi büyütür ve bilâhare kıyamet gününde Uhut dağı kadar büyümüş bir halde sahibine ulaşır.”

4- Şaban ayında 1000 defa şu zikri söylemek:

لا اِلـهَ إلاَّ اللهُ وَلا نَعْبُدُ إِلاّ اِيّاهُ مُخلِصينَ لَهُ الدّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

la ilahe illallah o ve la nabodo ella iyyah muhlesşne lehoddin velo kerehal moşrekun

“Kendisinden başka ilâh olmayan; Rahman, Rahim, diri ve varlık-ları ayakta tutan Allah’tan mağfiret diliyorum ve O’na tövbe ediyorum.”

Bu değerli amelin büyük sevabı vardır. Kim bunu yerine getirirse, bin yılın ibadeti(nin sevabı) kendisi için yazılır.

5- Şabanın her perşembe günü iki rekât namaz kılarak, her rekâtında bir defa Fâtiha ve yüz defa İhlâs Suresi’ni okumak. Namazı bitirdikten sonra da yüz defa Resulullah’a (s.a.a) ve Ehlibeyt’ine (a.s) salâvat getirmek. Allah, bunu yapan kimsenin, dinî ve dünyevî hacetlerini yerine getirir. Şabanın perşembe günlerinin orucu da müstehaptır. Bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir:

“Şabanın her perşembe günü gökler süslenir ve melekler şöyle dua ederler: Ey Mabudumuz, bu günü oruç tutanı bağışla ve duasını kabul et.”

Yine Nebevî bir hadiste şöyle geçer:

“Allah şabanın pazartesi ve perşembe günlerini oruç tutan kimsenin, yirmi dünyevi ve yirmi uhrevi hacetini yerine getirir.”

6- Bu ayda Muhammed (s.a.a) ve Âl-i Muhammed’e (a.s) çok salavât getirmek

7- 1000 kere bu zikri söylemek:

لا اِلَـهَ إلاّ الله   la ilahe illallah 

3- Cuma günleri Cafer-i Teyyar namazını öğleden önce kılmak (eğer bazı sebeplerden dolayı kılınmaz veya kılınamazsa Şaban Ayının 15. Günü kılınmalıdır.)

4- Şabanın her öğle namazından sonra ve on beşinci gecesinde İmam Zeynülabidin’den (a.s) rivayet edilen şu salâvat-ı şerifeyi okumak:

اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، شَجَرَةِ النُّبُوَّةِ، وَمَوْضِعِ الرِّسالَةِ، وَمُخْتَلَفِ الْمَلائِكَةِ، وَمَعْدِنِ الْعِلْمِ، وَاَهْلِ بَيْتِ الْوَحْىِ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد الْفُلْكِ الْجارِيَةِ فِي اللُّجَجِ الْغامِرَةِ، يَأْمَنُ مَنْ رَكِبَها، وَيَغْرَقُ مَنْ تَرَكَهَا، الْمُتَقَدِّمُ لَهُمْ مارِقٌ، وَالْمُتَاَخِّرُ عَنْهُمْ زاهِقٌ، وَاللاّزِمُ لَهُمْ لاحِقٌ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، الْكَهْفِ الْحَصينِ، وَغِياثِ الْمُضْطَرِّ الْمُسْتَكينِ، وَمَلْجَأِ الْهارِبينَ، وَعِصْمَةِ الْمُعْتَصِمينَ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد صَلاةً كَثيرَةً، تَكُونُ لَهُمْ رِضاً وَلِحَقِّ مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد اَداءً وَقَضاءً، بِحَوْل مِنْكَ وَقُوَّة يا رَبَّ الْعالَمينَ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، الطَّيِّبينَ الاَْبْرارِ الاَْخْيارِ، الَّذينَ اَوْجَبْتَ حُقُوقَهُمْ، وَفَرَضْتَ طاعَتَهُمْ وَوِلايَتَهُمْ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، وَاعْمُرْ قَلْبي بِطاعَتِكَ، وَلا تُخْزِني بِمَعْصِيَتِكَ، وَارْزُقْني مُواساةَ مَنْ قَتَّرْتَ عَلَيْهِ مِنْ رِزْقِكَ بِما وَسَّعْتَ عَلَيَّ مِنْ فَضْلِكَ، وَنَشَرْتَ عَلَيَّ مِنْ عَدْلِكَ، وَاَحْيَيْتَني تَحْتَ ظِلِّكَ، وَهذا شَهْرُ نَبِيِّكَ سَيِّدِ رُسُلِكَ، شَعْبانُ الَّذي حَفَفْتَهُ مِنْكَ بِالرَّحْمَةِ وَالرِّضْوانِ، الَّذي كانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه وَسَلَّمَ يَدْاَبُ في صِيامِه وَقِيامِه في لَياليهِ وَاَيّامِه بُخُوعاً لَكَ في اِكْرامِه وَاِعْظامِه اِلى مَحَلِّ حِمامِهِ، اَللّـهُمَّ فَاَعِنّا عَلَى الاْسْتِنانِ بِسُنَّتِه فيهِ، وَنَيْلِ الشَّفاعَةِ لَدَيْهِ، اَللّـهُمَّ وَاجْعَلْهُ لي شَفيعاً مُشَفَّعاً وَطَريقاً اِلَيْكَ مَهيعاً، وَاجْعَلْني لَهُ مُتَّبِعاً حَتّى اَلْقاكَ يَوْمَ الْقِيامَةِ عَنّي راضِياً، وَ عَنْ ذُنُوبي غاضِياً، قَدْ اَوْجَبْتَ لي مِنْكَ الرَّحْمَةَ وَالرِّضْوانَ، وَاَنْزَلْتَني دارَ الْقَرارِ وَمَحَلَّ الاَْخْيارِ.

“Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar nübüvvetin ağacı, risaletin (lâyık) mekânı, meleklerin (sürekli) uğradıkları, ilmin madeni ve vahyin Ehlibeyt’idirler.

Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar derin girdap-larda yüzen (hidayet ve irfan) gemileridirler; o gemlilere binen kurtulur, binmeyen ise boğulur. Onlardan öne geçen (hidayet çizgisinden) dışarıya çıkar; onlardan geriye kalanın (amelleri) yok olur. Onlardan ayrılmayan ise, onlara kavuşur.

Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar (ümmetin) sağlam kalesi, perişan ve çaresiz insanların imdatçısı, kaçanların sığınağı ve korunmak isteyenlerin koruyucusudurlar. Allah’ım Mu-hammed ve Ehlibeyt’ine öyle çok rahmet et ki onları hoşnut etsin, Muhammed ve Ehlibeyt’inin hakkının eda edilmesine vesile olsun; kendi güç ve kuvvetinle ey âlemlerin Rabbi!

Allah’ım! Muhammed’e ve haklarını (ümmetin) üzerine farz kıldığın, itaat ve velayetlerini farz ettiğin tertemiz, iyi ve seçkin Ehlibeyt’ine rahmet et. Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et. İtaatinle kalbimi şen-lendir. Sana karşı yaptığım günahlarla beni rezil eyleme. Rızkını dar tuttuğun (fakir) kimselerin sıkıntısını paylaşmayı bana nasip et; zira kendi fazl u kereminden bana bolluk gösterdin; beni adaletine mazhar kıldın ve kendi gölgende beni ihya ettin.

(Allah’ım!) Bu ay peygamberlerinin efen-disi olan Peygamberin (Muhammed)in ayı şabandır. Öyle bir aydır ki onu rahmet ve rızana büründürdün. (Allah’ım!) Resulullah (s.a.a), bu ayın gece ve gündüzlerinde, sonuna kadar oruç ve ibadete son derece özen gösteriyor ve bu aya değer verip tazim etmekte sana karşı mütevazı olmayı yeğliyordu.

Allah’ım! Bize de bu ayda onun sünnetine uymak ve şefaatine nail olmak için yardımcı ol. Allah’ım! Onu benim için şefaati makbul bir şefaatçi ve sana götürecek pürüzsüz bir yol karar kıl. Allah’ım! Kıyamet gününde benden razı olduğun, günahlarıma göz yumduğun, rahmet ve rızanı benim için kesinleştirdiğin, beni ebediyet yurdu ve seçkin insanların yeri olan (cennete) yerleştirdiğin bir halde sana kavuşuncaya kadar, Peygamber’inin izinden gitmeği bana nasip eyle.”

 İbn Abbas, sahabeler Şaban ayının faziletlerini kendi aralarında konuşurken Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Şaban değerli bir aydır ve benim ayımdır. Arşı taşıyan melekler bu ayı çok büyük saymakta ve hakkını eda etmektedirler. Bu ayda müminlerin rızıkları Ramazan ayından dolayı artmaktadır. Cennet kendisini süsler ve ziynetlenir. Müminlerin rızıkları bu ayda taksim edildiği için bu aya Şaban ayı denilmiştir. Bu ay amel etme ayıdır. Bu aydaki her iyilik yetmiş kat olur. Kötülükler (amel defterinden) silinir ve günahlar bağışlanır. İyi ameller kabul edilir. Allah Teala, bu ayda kullarından övünür ve arşından oruç tutan ve ibadet eden kullanırına bakar. Arşını taşıyanların karşısında onlardan övünç duyar.”

Bu sırada Hz. Ali bin Ebu Talip (a.s) yerinden kalkarak şöyle buyurdu: “Anam babam size feda olsun ey Allah’ın resulü! Bu ayın faziletlerini daha fazla açıklayın ki bu ayda oruç tutmak ve ibadet etme şevkimiz daha da artsın ve teheccüd ve geceleri ihya etmekle meşgul olalım.”

Bunun üzerine Hz. Resulullah efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Her kim Şaban ayının birinci gününü oruç tutarsa, Allah onun için yetmiş iyilik yazar. Her iyiliğin karşılığı (sevabı) da bir yıllık ibadettir.

Her kim Şaban ayından iki gün oruç tutarsa, yok olmasına sebep olacak günahları bağışlanır.

Her kim Şaban ayından üç gün oruç tutarsa, cennette onun için yetmiş derece yakut ve inci yukarı çıkarılır.

Her kim Şaban ayından dört gün oruç tutarsa, rızkında artış olur.

Her kim Şaban ayından beş gün oruç tutarsa, Allah onun sevgisini halkın kalbinde karar kılar.

Her kim Şaban ayından altı gün oruç tutarsa, Allah Teala ondan yetmiş belayı defeder.

Her kim Şaban ayından yedi gün oruç tutarsa, Allah, iblisten, yardımcılarından, vesveselerinden ve sinsi vesveselerden onu güvende kılar.

Her kim Şaban ayından sekiz gün oruç tutarsa, bu dünyadan Kudüs havuzlarının çeşmelerinden su içmedikçe göçmez.

Her kim Şaban ayından dokuz gün oruç tutarsa, nekir ve münker melekleri sorgu sırasında ona şefkatli ve müşfik davranır.

Her kim Şaban ayından on gün oruç tutarsa, Allah Teala, onun kabrini yetmiş arşında yetmiş arşın genişletir.

Her kim Şaban ayından on bir gün oruç tutarsa, kabrinin üstünde nurdan on bir minare dikilir.

Her kim Şaban ayından on iki gün oruç tutarsa, yetmiş bin melek Sur üflenene kadar her gün onu kabrinde ziyaret eder.

Her kim Şaban ayından on üç gün oruç tutarsa, yedi gök melekleri onun için bağışlanma dilerler.

Her kim Şaban ayından on dört gün oruç tutarsa, dört ayaklı ve vahşi hayvanlara, hatta denizdeki balkılara bile onun için bağışlanma dilemesi ilham edilir.

Her kim Şaban ayından on beş gün oruç tutarsa, aziz ve güçlü Allah ona hitap ederek şöyle buyurur: “İzzetime andolsun ki seni ateşte yakmayacağım.”

Her kim Şaban ayından on altı gün oruç tutarsa, yetmiş ateş denizi onun için söner.

Her kim Şaban ayından on yedi gün oruç tutarsa, tüm ateş denizleri onun yüzüne kapanır.

Her kim Şaban ayından on sekiz gün oruç tutarsa, cennetin tüm kapıları onun yüzüne açılır.

Her kim Şaban ayından on dokuz gün oruç tutarsa, cennette inci ve yakuttan yetmiş bin saray ona verilir.

Her kim Şaban ayından yirmi gün oruç tutarsa, yetmiş bin cennet hurisini onunla evlendirirler.

Her kim Şaban ayından yirmi bir gün oruç tutarsa, melekler ona hoş geldin der ve kanatlarını onun bedeninin üzerine gölge ederler.

Her kim Şaban ayından yirmi iki gün oruç tutarsa, yetmiş bin ince ipekten ve parlak atlastan ona elbise giydirirler.

Her kim Şaban ayından yirmi üç gün oruç tutarsa, kabirden çıktığı zaman onun için bir binek hazırlarlar ve o nurdan olan o bineğe biner ve cennete doğru uçuşa geçer.

Her kim Şaban ayından yirmi dört gün oruç tutarsa, o kişiye tevhit ehlinden yetmiş bin kişiye şefaat etme ikramı verilir.

Her kim Şaban ayından yirmi beş gün oruç tutarsa, ona nifaktan güvende kalma verilir.

Her kim Şaban ayından yirmi altı gün oruç tutarsa, Allah, sırattan geçme imkanını ona tanır.

Her kim Şaban ayından yirmi yedi gün oruç tutarsa, cehennem ateşinden korunma beraatını onun için sadır eder.

Her kim Şaban ayından yirmi sekiz gün oruç tutarsa, nurani ve güleç bir çehreye sahip olur.

Her kim Şaban ayından yirmi dokuz gün oruç tutarsa, en büyük malik olan büyük Allah’ın hoşnutluğunu elde eder.

Her kim Şaban ayından otuz gün oruç tutarsa, Cebrail, arşın önünde ona hitap ederek şöyle der: “Ey insan! Amellerini baştan al ve yeniden başla. Zira geçmişteki tüm günahların bağışlandı. (elbette kul hakkı dışında) bu söz alemlerin Rabbi Allah’ın sözüdür: “Eğer senin günahın göklerdeki yıldızlar, yağmur damlaları, ağaç yaprakları, çöllerdeki kum taneleri, dünyanın günleri kadar da olsa, ben onların tamamını bağışladım ve bunlar Şaban ayında aziz Allah için oruç tutmandan değerli değildir.”

İbn Abbas diyor ki işte bunlar Şaban ayında oruç tutmanın sevabıdır. (Şeyh Saduk, Sevabu’l A’mal ve İkabu’l A’mal, s. 62)

BU AYIN DİĞER AMELLERİ ÜUNNATDIR ;

1- Her gün 70 kere Astağforellah ve asaluhottube

2- sadake vermek . Hatta bır hurma kadar.

3 - çok salavt getirmek.

4 - bu ayda 1000 kere bu zikri söylemek ; LA İLAHE İLLALAH VAHDEHU LA ŞERİKE LEH.

5- şabaniyye münajatını okumak.

Şaban ayınnın 3.günü İMAM HÜSEYN 4. günü İMAM SEJJAD 4.günü Hz.ABÜLFAZL ve 15.günü İMAM ZAMANIN doğum günleridir . 

ABNA.İR