کارگر

کارگر

İşgal rejimi 738 kez ateşkes ihlali ile Gazze Şeridi’ni boğucu kuşatma altında tutuyor; insani yardım taahhütlerinin uygulanması %38’i aşmıyor.


Ateşkes kararının 10 Ekim 2025 tarihinde yürürlüğe girmesinden 8 Aralık 2025 Pazartesi akşamına kadar (60 gün boyunca) İşgal rejiminin anlaşmaya yönelik ağır ve sistematik ihlallerini sürdürdüğünü; bunun uluslararası insancıl hukukun açık bir ihlali, ateşkesin özünün ve ona ekli insani protokol hükümlerinin kasıtlı olarak baltalanması anlamına geldiğini teyit ederiz.

Bu süre zarfında, ilgili hükümet birimleri anlaşmanın 738 ihlalini kaydetmiş olup, bunların ayrıntıları şu şekildedir:

Sivillere yönelik 205 doğrudan ateş açma suçu. 

Askerî araçların yerleşim bölgelerine 37 kez ilerleme ve sızma suçu.

Silahsız vatandaşlar ve onların konutlarının 358 kez bombalanması ve hedef alınması.

Konutların, kurumların ve sivil yapıların 138 kez patlatılması ve yıkılması.

Bu sistematik ihlaller neticesinde 386 vatandaş şehit olmuş, 980 kişi yaralanmış, ayrıca işgal güçleri tarafından 43 yasa dışı gözaltı gerçekleştirilmiştir.

İnsani alanda ise işgal, anlaşmada ve insani protokolde yer alan taahhütlerinden kaçınmayı sürdürmüş; üzerinde mutabık kalınan asgari yardım miktarına dahi uymamıştır. Ateşkesin 60 günü boyunca Gazze Şeridi’ne 36.000 kamyon girmesi gerekirken yalnızca 13.511 kamyon girmiş; bu da günlük belirlenen 600 kamyon yerine 226 kamyon girişine karşılık gelmekte olup, taahhüt oranı %38’i aşmamaktadır. Bu ağır ihlal, gıda, ilaç, su ve yakıt eksikliğinin devamına ve Gazze Şeridi’ndeki felaket niteliğindeki insani krizin derinleşmesine yol açmıştır.

Aynı dönem boyunca Gazze Şeridi’ne giren yakıt sevkiyatları ise yalnızca 315 kamyon olup, girmesi gereken 3.000 kamyon miktarına kıyasla çok düşüktür. Bu durum, anlaşmada belirlenen günlük 50 kamyon yerine 5 kamyon yakıt girişini ifade etmekte ve işgalin yakıtla ilgili taahhütlerinin yalnızca %10’unu yerine getirdiğini göstermektedir. Bu da hastaneleri, fırınları, su ve kanalizasyon istasyonlarını neredeyse durma noktasına getirmekte ve sivillerin günlük acılarını artırmaktadır.

Bu ihlallerin ve tecavüzlerin sürmesinin, ateşkesi tehlikeli bir biçimde dolanmaya yönelik bir girişim ve baskı, aç bırakma ve şantaja dayalı bir insani denklem dayatma çabası olduğunu vurgularız. Ateşkesin tam ve sürdürülebilir bir şekilde geçerli olması gereken bir dönemde yaşanan can kayıplarından ve tahrip edilen mülklerden, ayrıca insani durumun sürekli kötüleşmesinden işgali tamamen sorumlu tutarız.

Uluslararası toplumu, Birleşmiş Milletleri, Başkan Trump’ı ve anlaşmanın arabulucu ve garantör taraflarını; hukuki ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmeye, İsrail işgalini taahhütlerini tam olarak yerine getirmeye zorlamaya, sivillerin korunmasını güvence altına almaya ve insani yardımlar ile yakıt akışının anlaşmada belirtildiği şekilde sağlanmasını güvence altına almaya çağırıyoruz. Bu, Gazze Şeridi’ndeki devam eden felaketin giderilebilmesi için gereklidir.

Hz. Fatıma (s.a) hicretten önce 8. yılda, 20 Cemadiüssani tarihinde dünyaya geldi. Vahiy evinde dünyaya gelen Hz. Fatıma (s.a) değerli babası ve İslam peygamberinin yanıbaşında, yüce insani derece ve fazilete ulaşmıştır.

Peygamber efendimizin sevgili kızı, Ehlibeyt’in ilk imamı Hz. Ali (a.s) ile evlenerek o hazretin samimi ve sefa dolu evinde, eşlik ve annelik görevini en iyi şekilde yerine getirerek, Hz. Hüseyin, Hz. Hasan ve Hz. Zeynep gibi yüce şahsiyetler yetiştirmiştir.

Hz. Fatıma (s.a) dünya kadınlarına örnek teşkil ettiğinden hadis ve rivayetlerde, dünya ve ahiret kadınlarının en üstünü olarak tanıtılmıştır.

İslam İnkılabı’ndan sonra, o hazretin mübarek viladet yıldönümü, ‘Dünya Kadınlar ve Anneler Günü’ olarak kutlanmaktadır.

 

Hz. Fatıma’nın (s.a) Hayatı
Hz. Fatıma (Arapça: فاطمة الزهراء, Fatimah) (selamullahi aleyha) İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Hatice’nin (s.a) kızıdır. Hz. Fatıma, Hz. İmam Ali’nin (a.s) eşi ve Ehli Abanın (Ehli Kisa) beş kişisinden birisi ve “On İki İmam Şiaları” nezdinde On Dört Masumdan birisidir. Şiaların ikinci ve üçüncü imamları onun çocuklarıdır. Kendisi Necran Nasranîleriyle yapılan “Mübahele” gününde Hz. Peygamberin (s.a.a) yanında bulunan tek kadındır. Kendisi Ebu Bekir’e biat etmemiş ve onun karşısında kararlı bir şekilde durmuştur. “Fedekiye Hutbesinde” Fedek’in gaspı ve İmam Ali’nin (a.s) hilafetini savunması meşhurdur. Hz. Fatıma (s.a) Hz. Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra, Cemaziyülahir ayının üçüncü günü kameri 11. Yılda Medine’de hayatını kaybetti, gece ve gizlice defnedildi. Hz. Fatıma (s.a) fasih ve beliğ Arap kadınlarındandır. İbn Tayfur (ö. 280) Hz. Fatıma’ya ait hutbeleri “Belağatu’n Nisa” adlı kitapta nakletmiştir. Fedek hakkındaki ona ait hutbeyi Ebu Talip hanedanı kendi çocuklarına öğretiyorlardı.[1]


Nesep, Künyeler ve Lakaplar
Hz. Fatıma’nın (s.a) babası, Hz. Resulü Ekrem (s.a.a), annesi Huveylid b. Esed b. Abduluzza b. Kusay b. Kilab’ın kızı Hatice’dir.[2] Hz. Fatıma’nın çok sayıda lakapları vardır: Zehra, Sıddıka, Tahire, Raziye, Merziye, Mübareke, Betül… Bunlardan en çok bilinenleri Zehra’dır ve bazen de ismiyle birlikte (Fatıma Zehra) şeklinde gelir, veya Arapça terkibi ile (Fatımatu’z Zehra) şeklinde gelir. Kendi isminden bile çok kullanılan Zehra, parlayan, parlak, aydın vb. gibi anlamlara gelir.[3] Hz. Fatıma’nın (s.a) bir kaç tane künyesi vardır. Bunlardan en ünlüleri şunlardan ibarettir: Ümmü Ebiha, Ümmü’l Eimme, Ümmü’l Hasan ve Ümmü’l Hüseyin.[4]

Doğumu ve Şehadeti
Hz. Fatıma (s.a) Mekke’de Hz. Peygamberin (s.a.a) evinde dünyaya geldi. Ancak Şia ve Sünni kaynaklarında dünyaya gelişi hakkında farklı görüşler vardır. Ehli Sünnet, Hz. Fatıma’nın (s.a) doğumunu Allah Resulü’nün (s.a.a) bi’setinden (peygamberliğinden) beş yıl önce ve Kâbe’nin yenilendiği yıl olarak kaydetmiştir.[5] Ama Kuleyni, Uusl-u Kâfi kitabında şöyle yazmaktadır: Hz. Fatıma’nın veladeti bi’setten beş yıl sonra gerçekleşmiştir.[6] Yakubi ise şöyle yazmaktadır: Hz. Fatıma (s.a) vefat (şehadet) ettiğinde 23 yaşındaydı.[7] Dolayısıyla, doğumu Hz. Resulullah’ın (s.a.a) bi’set yılında olması gerekir. Bu görüş aynı zamanda Şeyh Tusi’nin Hz. Fatıma’nın Hz. Ali ile evlendiğinde yaşının (Hicretten beş ay sonra) 13 olduğunu belirttiği görüşle de uyuşmaktadır.[8] Şia ve Ehli Sünnet kaynaklarında Hz. Fatıma’nın nutfesinin nasıl oluştuğuna dair hadisler bulunmaktadır. Anlatılanlara göre Hz. Resulü Ekrem Efendimiz (s.a.a) Allah’ın emri ile kırk gece Hz. Hatice’den uzak durmuş ve ibadet ve oruçla geçen 40 günün ardından ve Miraç’a çıkıp orada cennet yemeği yahut meyvesini yedikten sonra Hz. Hatice’nin yanına gelmiş ve o şekilde Hz. Fatıma’nın nuru Hz. Hatice’de karar kılınmıştır.[9] Şia ve Sünni kaynakları, Hz. Fatıma’nın (s.a) hicretin 11. Yılında dünyadan göçtüğünde ittifak etmişlerdir. Ancak ay ve gününde ihtilaf etmişlerdir. Bu konu hakkında bazıları Hz. Fatıma’nın değerli babasının vefatından sonra 24 gün yaşadığı ve bazıları ise 8 aya kadar bu sayıyı uzatmışlardır. Şialar arasında meşhur görüş ise babasından 3 ay sonra dünyadan göçtüğü yönündedir.[10] Hz. Peygamber efendimizin 28 Safer ayında vefat ettiği düşünülürse bu tarih 3 Cemaziyülahır’a denk gelmektedir.[11] Hz. Fatıma’nın (s.a) doğum günü hakkındaki farklı görüşlerin olması, doğal olarak yaşadığı sürenin ne kadar olduğunda da ihtilafların olmasına neden olmaktadır. Bu süreyi 18 ila 35 arasında zikretmişlerdir. Eğer doğumunu Hz. Peygamberin (s.a.a) Bi’setinin 5. Yılının Cemaziyülahır ayı olarak alırsak ve şehadeti Hicretin 11. Yılında olursa, bu iki tarih arasındaki fasıla 18 yıl küsur olacaktır. Bu görüş, İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen iki güvenilir rivayete göredir.[12]

Çocukluk Dönemi
Hz. Fatıma (s.a) babası Hz. Resulü Kibriya Efendimizin (s.a.a) evinde ve onun dini eğitim ve terbiyesi altında yetişti.[13] Çocukluk dönemi – İslam’ın olgunlaşmaya başladığı ve Müşrikler tarafından Müslümanlara kısıtlama konulan dönemlere rastlamaktadır- baştan ayağa Müslümanlar için imtihan ve işkencelerin olduğu dönemdir.[14] Bu dönem, kuru ve yakıcı Şi’b-i Ebu Talip deresindeki açlık, susuzluk ve acılarla geçen ekonomik ve sosyal abluka ve muhasaranın olduğu dönemdir. Bu dönemler aynı zamanda Hz. Fatıma’nın (s.a) azizlerini kaybettiği dönemdir: Annesi Hz. Hatice (s.a) ve aynı şekilde Hz. Peygamberin en önemli hamisi olan amcası Ebu Talib’in (a.s) hayatlarını kaybettiği dönemdir.[15] İşte bu dönemlerde babası Hz. Peygamberi (s.a.a) himaye etmesi ve onu yatıştırmasından dolayı Hz. Peygamber ona “Ümmü Ebiha” (babasının annesi) lakabını takmıştır. Bu da Onun Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) yanındaki değer ve makamını ortaya koymaktadır.[16] Müslümanların Mekke’den Yesrib’e (Medinetu’n Nebi) hicretleri de bu dönemlerde gerçekleşmiştir ve sonraları bu hicret İslam tarihinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.[17] Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Medine’ye gittikten sonra, ailesi de oraya gittiler. Belazuri şöyle yazmaktadır: Zeyd b. Harise ve Ebu Rafi, Hz. Fatıma ve Ümmü Gülsüm’ü oraya götürmekle görevlendirilmişti.[18] Ancak İbn Hişam, Abbas b. Abdulmuttalib’in onları götürmek için görevlendirildiğini yazmıştır.[19] Her ne olursa olsun Hz. Zehra ve Ümmü Gülsüm, kendilerini götürmekle görevli kişilerin eşliğinde develere binerek hareket ettiler, bu esnada Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) azılı düşmanlarından ve devamlı Onu kötüleyen Huveyris b. Nukeyz onların yanına gelerek develerine zarar verir. Deve ürker ve kaçar. Hz. Fatıma ve Ümmü Gülsüm yere düşerler. İbn Hişam ve başka tarihçiler Hz. Fatıma’nın bu hadiseden aldığı yaranın ne olduğunu yazmamışlardır, ancak açıktır ki Hz. Peygamberin kızı bu hadiseden yara almıştır.[20] Bu belgelerin mukabilinde yine birinci sınıf tarihçilerden olan Yakubi ise şöyle yazmaktadır: Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) onu Medine’ye götürdü.[21] Şia kaynakları Yakubi’nin yazdıklarını teyit etmektedir.[22] Örneğin Şeyh Tusi, “Emali” kitabında Hz. Peygamberin (s.a.a) Kuba’da beklediğini ve amcaoğlum (yani Hz. Ali b. Ebu Talip) ve kızım gelmeyene kadar Medine’ye girmeyeceğim dediğini yazmıştır. Tıpkı Şeyh Tusi’nin yazdığına göre Hz. Fatıma’nın (s.a) yanı sıra İmam Ali’nin (a.s) annesi Hz. Fatıma binti Esed ve Ebdulmuttalib b. Zübeyr’in (Dabaet’in nakline göre Zübeyr’in) kızı Fatıma’da Hz. İmam Ali ile birlikte hicret etmişlerdir.[23]

Evlilik
Hz. Fatıma’nın (s.a) evlenmek için çok taliplisi vardı. Hz. Peygamberin (s.a.a) ashabından Ömer, Ebu Bekir, Abdurrahman b. Afv vb. gibileri kendisine talip olmuşlar, ancak Peygamber efendimiz kabul etmemiş[24] ve onlara cevap olarak şöyle buyurmuştur: Fatıma daha küçüktür. Ancak Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’yı istediğinde Peygamberimiz kabul etmiştir.[25] Peygamber Efendimiz Hz. Fatıma’ya şöyle buyurmuştur: زوّجتکِ أقدم الاُمة اسلاماً ; “Seni ilk Müslüman olan kişiyle evlendiriyorum”[26] aynı şekilde Muhacirlerden de bir grup Hz. Fatıma’ya talip olmuş,[27] ancak efendimiz şöyle buyurmuştur: Fatıma’nın evlilik işi Allah’ın elindedir. Eğer O, uygun görür ve münasip bilirse o şekilde yapacaktır ve Ben ilahî hükmü beklemekteyim (انی انتظربها القضاء).[28] Hz. Fatıma’nın (s.a) Hz. Ali (a.s) ile evliliği Hicretin ikinci yılında Medine’de[29] gerçekleşti. Hz. Fahri Kâinatın (s.a.a) kızının mehri 400 dirhem veya biraz çok veya azdı. İmam Ali (a.s) eşyalarından birisini satarak bu parayı elde etti. Bu eşyanın ne olduğu konusunda ihtilaf vardır. Bazı tarihçiler bunun kalkan, bazıları koyun derisi yahut yemen gömleği veya deve olduğunu yazmışlardır. Her ne olursa olsun Hz. Ali (a.s) o eşyasını satarak Peygamber efendimizin yanına gelir. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) onu saymadan bir kısmını Bilal’e verir ve şöyle der: “Bu para ile kızıma güzel koku al!” geri kalan parayı Ebu Bekir’e verir şöyle der: “Bu parayla kızımın ihtiyaç duyduğu şeyleri temin et.” Ammar Yasir ve birkaç yaranını da Hz. Zehra’nın çeyizi için uygun görülen şeyleri almaları için Ebu Bekir’le gönderir. Şeyh Tusi, Hz. Zehra’nın çeyizini şu şekilde yazmıştır:
7 dirhem değerinde bir gömlek. 4 dirhem değerinde bir başörtüsü. Hayber malı siyah bir kadife. Hurma liflerinden yapılmış bir divan. Üzeri hurma yaprakları ile örülmüş divan. Mısır keteninden mamul, birinin içi lifle, öbürünün ise yünle doldurulmuş iki döşek. İçleri izhirden (Mekke samanı, Burya bitkisi, bir çeşit ince yapraklı ve ilaç özelliği de olan kokulu bir bitkiden) doldurulmuş Taif derisinden dört yastık. Yünden yapılmış bir perde. Hacer yapımı bir hasır (Hacer’den maksat, Bahreyn merkezidir. Ayrıca Medine yakınlarında bulunan bir köyün adıdır), bir el değirmeni, bakır bir çamaşır leğeni, deriden yapılmış bir su kabı. Ahşap bir kab, süt sağmak için bir kâse, su için bir kırba, ziftle kaplanmış mitehre (ibrik, abdest kabı ve temizlikte kullanılan şeyler), yeşil bir testi ve topraktan yapılmış birkaç tane çömlek.[30]
Evliliğin üzerinden birkaç gün geçmemişti ki Hz. Fatıma’nın Hz. Peygamber efendimizden uzak kalışı Ona ağır gelmişti. Çünkü uzun yıllar boyunca onun yanında kalmış ve Hz. Hatice’nin hatırasını Efendimize yaşatmaktaydı. Hz. Hatice’nin vasfı hakkında şöyle buyurmuştur: “Hatice’nin yerini kim alacaktır? İnsanlar beni yalanladıklarında o doğrulamış, herkes beni terk ettiğinde o Allah’ın dinine iman ve malıyla yardımcı olmuştur.” Bundan dolayı damat ve geline kendi evinde yer verme kararı aldı. Hz. Hatice’nin yadigârının her zaman yanında olmasını istedi. Ancak O, şu anda Hz. Ali’nin eşi ve onun evinde kalmalıydı. Eğer kendi evine yakın bir yerde Onlara bir yer hazırlarsa rahatlayacaktı, ama Medine Müslümanlarının zahmete düşebilmeleri de mümkündü. Sonunda gelin ve damada kendi evinde yer vermeye karar verdi, ancak bu zor bir işti. Çünkü onun evinde şu anda iki kadın (Sevde ve Ayşe) yaşamaktaydı. Ashabından Harise b. Numan bu olaydan haberdar olarak Hz. Peygamberin (s.a.a) yanına gelir ve şöyle der: Benim evlerin hepsi sana yakındır. Kendim ve neyim varsa hepsi sizindir. Allah’a andolson ki malımı alman bana bırakmandan daha sevimlidir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) cevap olarak şöyle buyurur: Allah seni mükâfatlandırsın. O günden sonra Hz. Fatıma ve Hz. Ali (a.s) Harise’nin evlerinden birisine taşındılar.[31]

Aile Yaşamı
Hz. Fatıma (s.a) yemek ve giyimde en aza kanaat eder ve kendisine zorluk çektirirdi. Ev işlerini de kimsenin uhdesine koymazdı, su taşımaktan, ev süpürmeye, mısır veya buğday öğütmekten, çocuk bakmaya, hepsini kendisi yapardı. Bazen tek eliyle değirmeni çeker (buğday veya mısır) öğütür ve diğer eliyle bebeğini uyuturdu.[32] İbn Sa’d kendi senediyle İmam Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmektedir: Zehra’yı kadınım olarak aldığımda kilimimiz koyun derisinden idi, geceleri onun üzerinde uyur, gündüzleri su taşıyan devemize onun üzerinde ot verirdik ve bu deveden başka bir yardımcımız yoktu.[33] Hz. Ali (a.s) Beni Sa’d’dan bir adama şöyle der: Fatıma ve kendi hakkımda sana bir öykü anlatmamı ister misin: Fatıma babasının gözünde en sevgili kişi idi. O, benim evimde kırba ile o kadar çok su taşıdı ki kırbanın kulpu sinesinde yer edinmişti. O kadar çok el değirmeni ile bir şeyler öğüttü ki ellerinin içi nasır bağladı. Evi kadar çok süpürdü ki örtüsü toprak rengini aldı.[34] Rivayetlerde nakledildiğine göre, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Fatıma ve Hz. Ali’nin (a.s) evine gelir, onlara sevgi gösterir ve çokça iltifatlarda bulunurdu. Bir gün Hz. Fatıma’ya “eşini nasıl buldun?” diye sorar. Hz. Fatıma şöyle cevap verir: En üstün eştir… daha sonra Hz. Ali’ye Hz. Fatıma’yı, Hz. Fatıma’ya da Hz. Ali’yi koruyup kollamasını öğütler. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: Allah’a andolsun ki o günden Fatıma hayatta olduğu son güne kadar onu öfkelendirecek hiçbir iş yapmadım ve hiçbir şeye onu zorlamadım. O da hiçbir zaman beni öfkelendirmedi ve hiçbir şeyde itaatsizlik etmedi. Gerçekten her ne zaman ona bakarsam üzüntü ve kederim bertaraf olur giderdi.[35] Hz. Fatıma (s.a) Hz. Ali (a.s) ile müşterek yaşamında evin işlerini görür, yemek ve ekmek hazırlardı. Hz. Ali (a.s) ise ev dışındaki işleri yapar, yaşam gereklerini yerine getirirdi.[36]


Babaya Yardım
Uhud Savaşından sonra Hz. Zehra’ya babasının savaş esnasında yaralandığı ve bir taşın yüzüne isabet ettiğini yüzünü kanlara boyadığı haberini verirler. Bir grup kadınla birlikte kalkar yola düşer; yanlarına su ve yiyecek şeyler de alarak savaş meydanına giderler. Kadınlar yaralılara su verir ve yaralarını sararlar. Hz. Fatıma (s.a) babasının yarasını temizler,[37] ancak kan durmaz. Kanın durması için biraz sazlık yakar ve külünü yaraya koyar.[38] Bu savaşta Hz. Peygamberin amcası Hz. Hamza ve 70’in üzerinde Müslüman şehit olur. Bu olaydan sonra, tıpkı Vakidi’nin yazdığına göre, Hz. Fatıma (s.a) iki üç günde bir kendisini Uhud’a ulaştırır ve şehitlerin mezarlarının başında ağlar ve onlara dua ederdi.[39]

Çocukları

Peygamber kızı, Hz. Ali’ye çocuklar vermiştir. Hasan ve Hüseyin (a.s) adlı iki oğul ve Zeynep ve Ümmü Gülsüm adlarında iki kız vermiştir. Tarih ve siyer yazarlarından hiç kimse bu dört çocuğun varlığı hakkında tereddüt etmemişlerdir. İmam Hasan (s.a) Hicretin 3. Yılında Ramazan ayının ortasında, İmam Hüseyin (a.s) ise Hicretin 4. Yılında Şaban ayında dünyaya gelmiştir.[40] Şia tezkire yazarlarıyla bir grup Ehli Sünnet uleması Peygamber kızının Muhassen (Muhsin) adlı bir oğlunun daha olduğunu yazmışlardır. Hicretin 236. Yılında vefat eden Kureyş nesep yazarı Musab Zübeyri Muhassen (Muhsin) ismini zikretmemiştir. Ancak Belazuri (Ölümü 279) şöyle yazmaktadır: Fatıma (s.a) Hz. Ali (a.s) için Hasan, Hüseyin ve Muhassen (Muhsin) adlı çocukları doğurmuştur. Muhassen (Muhsin) küçük yaşta ölmüştür.[41] Ayrıca şöyle yazmaktadır: Muhsin dünyaya geldiğinde Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Fatıma’ya şöyle sordu: Ona ne ad koydun? Dedi ki: Harb. Buyurdu ki: onun adı Muhassen’dir.[42] Ali b. Ahmed b. Said Endülüsi (384–456) Cumhuretu Ensabu’l Arab adlı kitabında şöyle yazmaktadır: Muhassen (Muhsin) küçük yaşlarda öldü.[43] Şeyh Mufid, Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’dan olma çocukları hakkında şöyle yazmaktadır: Hasan, Hüseyin, Zeyneb-i Kübra ve künyesi Ümmü Gülsüm[44] olan Zeyneb-i Sugra. Bu babın sonunda ise şöyle yazmaktadır: Şialar diyorlar ki Fatıma, Peygamberden sonra bir çocuğunu düşürdü. Ona gebe olduğu sırada onun adını Muhsin koymuştu.[45] Tabari ise şöyle yazmaktadır: “Diyorlar ki Fatıma’nın Ali’den olma küçük yaşta ölen Muhassen adlı bir çocuğu daha vardı.” Şii rivayetlerde ve bazı Ehli sünnet kitaplarında kaydedildiğine göre bu çocuk (Muhassen) Hz. Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra yaşanan çekişme ve keşmekeş sırasında Hz. Fatıma’nın aldığı darbe sonucu düşmüştür.[46]

İbadet

İmam Cafer Sadık (a.s) kendi babaları aracılığı ile Hz. Hasan b. Ali’den şöyle bir rivayet nakletmektedir: Annem, Cuma geceleri sabaha kadar mihrapta ibadete durur ve dua etmek için ellerini açtığında imanlı erkek ve kadınlara dua ederdi, ancak kendisi hakkında bir şey demezdi. Bir gün ona dedim ki: Anneciğim! Neden başkalarına ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun? Buyurdu ki: “Oğulcuğum! Komşu daha önceliklidir.”[57] “Tesbihat-ı Fatıma (s.a)” diye ünlenen ve Şii, Sünni ve diğer güvenilir kaynak ve belgelerde rivayet edilen ona ait tesbihler herkesin yanında meşhurdur. Sünneti yerine getirmekte kendilerini zorunlu bilenler, bu tesbihleri her namazdan sonra: “otuz dört kere Allah-u Ekber, otuz üç kere el-Hamdulillah ve otuz üç kere Subhanallah” demektedirler.[58] Ayrıca Seyyid İbn Tavus’un “İkbal” adlı kitabında öğlen, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarından sonra düzenli bir şekilde okuduğu duaları rivayet etmiştir. Aynı şekilde zorluk anlarında okunan başka duaları da nakletmiştir. Kendilerini dua ve müstahap amelleri yerine getirmekle mükellef bilenlerin bu dualara aşinalıkları vardır.[59] Ehli Sünnetin ileri gelenlerinden Hasan Basri şöyle diyor: Bu ümmette Fatıma’dan (s.a) daha abid birisi gelmemiştir, namaz ve ibadetlere o kadar çok dururdu ki ayakları şişmişti.[60]

Şehadet ve Vasiyet

Babasının ölümü, eşinin haksızlığa uğraması, hakkının elinden alınması ve bunlardan daha önemlisi Hz. Resulullah’tan –kısa bir süre- sonra Müslümanların sünnetlerinde yaşanan değişiklikler, Peygamber kızının önce ruhunu ve ardından cismini oldukça sarsmış ve rahatsız etmişti. Nitekim tarih şahitlik etmektedir ki babasının ölümünden sonra hiçbir fiziksel hastalığı bulunmuyordu. Hastalığı bu olaylardan sonra baş gösterdi.[61]
Hz. Fatıma’nın Hasta Döşeğindeki Konuşmaları
Hz. Zehra (s.a) hasta yatağındayken bir grup kadın onun görüşüne gelerek ona şöyle bir soru yönelttiler: Peygamber kızı nasılsın? Hastalığın nasıl oldu? Hz. Fatıma (s.a) bu sorular karşısında kapsamlı bir cevap vererek şöyle buyurur:
“Allah’a andolsun ki, dünyanızı sevmediğim, erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları denedikten sonra uzağa attım, sınadıktan sonra onlara sinirlendim. Keskinlikten sonra körelme, ciddiyetten sonra gevşeklik, düz kayaya vurmak, mızrağın (veya kanalın) çatlaması, görüşlerin bozulması, isteklerin sapması ne de kötüdür! Çaresizlikten onun (Fedek ve hilafetin) yularını onlara taktım ve onlara yükledim, bütün yağmaları onlara yönelttim. Zalim kavim hayır görmesin, neticesiz kalsın, rahmetten uzak olsun.
Yazıklar olsun onlara! Onu (hilafeti), risalet merkezinden nübüvvet ve hidayet temelinden, Ruh’ul Emin’in (Cebrail’in) indiği evden, din ve dünya işlerine alim olanın elinden çıkardılar. “Bilin ki bu, büyük ve apaçık bir hüsrandır.”
Ali’den intikam almalarının sebebi ne idi? Allah’a andolsun ki, onun kılıcının kimseyi tanımamasından, ölüme itina etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden, kılıcının darbesinden ve Allah rızası için olan öfkesinden dolayı ondan intikam aldılar.
Allah’a andolsun ki, eğer yoldan çekilseydiler (engel olmasaydılar), Resulullah’ın Ali’ye bıraktığı yulardan (önderlikten) ve onu kabul etmekten vazgeçselerdi ve onu (hilafet devesinin dizginini) Ali’ye bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü, onları (hakkı) kabule zorlardı, halka yumuşak davranırdı, seyredicisi yorulmazdı ve asla süvarisi usanmazdı. Şüphesiz onları hazmı kolay, tatlı, iki tarafı ağzına kadar dolu ve çamura bulaşmamış bir suya götürür ve suya kanmış olarak geri getirirdi.
Hz. Ali onlara, gizlice ve açıkta nasihat etti. Hilafete ulaşsaydı zenginlikten dolayı çok süslenmezdi (beytülmalden kendisi için mal biriktirmezdi), susuzluğunu ve açlığını gidereceği az bir miktar hariç, dünya malından bir şey toplamazdı. O zaman kimin zahit, kimin dünyaya haris olduğu, kimin doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkmış olacaktı. “Eğer halk inansalardı, korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız.” “Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir ve onlar (Allah’ı) aciz bırakabilecek de değillerdir.”
Ey, gel de dinle, zaman hayatta ne de şaşılacak şeyler gösterir. Şaşarsan, onların sözleridir şaşırtan. Ah bir bilsem bunların hangi dayanağa dayandıklarını da isnat ettiklerini ve hangi vesileye sarıldıklarını! Evlatlarımın aleyhine kimlerin teşebbüste bulunduğunu, galip geldiğini ve onları yok ettiğini bir bilsem! “Ne de kötü dost ve yaver!” “Zalimler için ne de kötü bir değiştirmedir bu.” Allah’a andolsun, bunlar halkın önderini ve sıkıntılarındaki sığınağını bir kenara itip aşağılık ve akılsız kimseleri öne geçirdiler. O halde “güzel iş yaptık diye zannedenler”in yüzleri yere sürtülsün! “Dikkat edin, aslında onlar bozguncuların kendileridir, ama bunun bilincinde değildirler.”
Vay onların haline! “Acaba başkalarını hakka hidayet eden mi izlenmeye daha layıktır, yoksa başkası tarafından hidayet edilmedikçe hakkı bulamayan kimse mi? Peki ne oluyor size? Nasıl da hüküm veriyorsunuz?”
Dikkat edin! Bunların hilafeti yeni gebe olmuştur, o halde biraz mühlet verin de nasıl bir meyve vereceğini bekleyin! Sonra ondan dolu tanesi büyüklüğünde [süt yerine] taze kan ve helak eden zehir sağın. “İşte burada batıl yolu tutanlar hüsrana uğradılar.” Ve gelecektekiler, öncekilerin kurduklarının akıbetini görüp bileceklerdir.
[Artık muradınıza erdiniz] Dünyanızdan hoşnut olun ve kalpleriniz gelecek fitnelere hazırlıklı olsun. Keskin kılıçlar ve zorbalığın, zulmün ve azgınlığın en kötüsünü reva gören saldırganların gücü müjdeler olsun size. Kuşatıcı fitneler ve beytülmalde hiç kimsenin rağbet etmeyeceği kadar mal bırakan zalimlerin zulmü müjdeler olsun size! Onlar topluluğunuzu [mahsulünüzü] biçeceklerdir. O halde hasret ve hüzün olsun size! Nerelerdesiniz? Gerçekten [Allah’ın hak ve rahmet yolu] size kaybolmuştur, “İstemediğiniz halde mi biz sizi Allah’ın rahmetine [dosdoğru yola ve sırat’el müstakime] zorlayalım?!”[62]

Toprağa Verilmesi Ve Hz. Ali’nin (a.s) Sözleri

Şia ulemaları, Peygamber kızının gece toprağa verildiği konusunda ittifak etmişlerdir.[63] Yakubi’nin yazdığına göre Hz. Fatıma gece vakti defnedildi ve Salman, Ebu Zer ve bir görüşe göre Ammar Yasir’in dışında kimse defin sırasında hazır bulunmadı.[64] Şeyh Tusi’nin Emali adlı kitabında Müminlerin emiri Hz. Ali’den naklettiği bir rivayete göre amcası Abbas b. Abdulmuttalib, Hz. Ali’ye Hz. Fatıma için görkemli bir defin merasimi yapılması için öneride bulunur, ancak Hz. Ali, Hz. Fatıma’nın defin işlemlerinin gizli olmasına dair kendisine vasiyette bulunduğunu söyler.[65] (Ehli Sünnet ulemalarından) İbn Sa’d da Hz. Fatıma’nın gece defnedildiğine ve onu Hz. Ali’nin defnettiğine dair bir rivayet nakletmektedir.[66] Belazuri de iki rivayette bunun aynısını yazmıştır.[67] Buhari ise şöyle yazmaktadır: “Eşi gece vakti onu defnetti ve Ebu Bekir’in onun cenazesinde hazır olmasına izin vermedi.”[68] Hicrî 4. Yüzyılın başlarında vefat eden ve kitabını üçüncü yüzyılın ortalarında yazan, Şia’nın büyük ulema ve muhaddislerinden olan Kuleyni’nin kitabı, Şia’nın en eski senetlerini barındırmaktadır. Kuleyni ise bu konu hakkında şöyle yazmaktadır: “Fâtıma (s.a) vefat edince Emirülmüminin (Ali b. Ebu Tâlib aleyhi selâm) onu gizlice defnetti. Kabri tanınmasın diye izleri sildi. Sonra kalkıp Resûlullah’ın kabrine döndü ve dedi ki:
“Benden sana selâm olsun ya Resûlullah! Ve şimdi seni ziyaret etmekte olan, toprağa giden, benden ayrılan, senin tarafına geçen, Allah’ın sana bir an önce kavuşmasını irade ettiği kızından. Sevgili kızından ayrılmaktan dolayı sabrım azaldı, dünya kadınlarının efendisinin ayrılığından dolayı direncim gevşedi. Ancak, bir tesellim var ki, senin yokluğunda sünnetin benim için bir dayanaktır. Ben, senin başını istirahatgâhına koydum (defnettim) ve senin mukaddes ruhun, benim boğazımla göğsüm arasından dışarı çıktı. Seni kendi ellerimle toprağa uğurladım. Evet, Allah’ın kitabında benim için kabullerin en güzeli vardır. Biz Allah ‘tan geldik ve ona döneceğiz.
Kuşkusuz emanet geri alındı, rehine tutuldu, Zehra elimden çıktı. Ya Resûlullah, şu masmavi gök ne kadar çirkin ve şu yeryüzü ne kadar toz dumandır artık. Hüznüm sonsuzdur, gecem uykusuzlukla geçmektedir. Keder hep kalbimdedir. Bu durum, Allah’ın benim için de senin bulunduğun diyarı irade edeceği güne kadar sürecektir.’Bir hüznüm var ki, yürek paralayıcı ve bir kederim var ki, heyecan uyandırıcı. Ne tez oldu aramızda ayrılık! Allah’a şikâyetlerimi bildiriyorum. Kızın sana ümmetinin nasıl hakkını gasbetme hususunda yarıştıklarını anlatacaktır. Ona sor olup bitenleri, durumu ondan öğren. Onun göğsünü yakan nice dertleri vardı. Ama onları söyleyecek, açacak bir yol bulamamıştı. Ama şimdi söyleyecek ve Allah da hükmünü bildirecektir. Çünkü o, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
Selâm size! Veda selâmı. Ama ne kızgın ne de sıkıntılı. Çünkü eğer buradan geri dönüyorsam bu sıkıntılı oluşumdan dolayı değildir ve eğer kalırsam bu Allah’ın sabredenler için öngördüğü ödülden yana ümitsizliğe düştüğüm anlamına gelmez. Vah! Vah! Sabır, daha güvenli ve daha güzeldir.”Eğer, düşmanların saldırılarından endişe etmeseydim burada bekler, itikâf ederdim. Çocuğu ölmüş yaslı bir kadın gibi bu musibetten dolayı matem tutardım.
Allah’ın gözetimi altında, kızın gizlice defnedildi. Hakkı çiğnendi, mirasına el kondu. Hâlbuki aradan çok zaman geçmemişti ve senin hatıran eskimemişti. Ya Resûlullah, şikâyetimiz Allah’adır. Ya Resûlullah, en güzel teselli de sendendir. Allah’ın salâtı ve hoşnutluğu senin ve onun üzerine olsun.”[69]

Fazilet ve Erdemleri

Ahmed b. Hambel’in Müsned’inde defalarca nakledilen rivayetlerin tamamının içeriğine göre Hz. Peygamber Efendimiz, Tathir ayetinin
إِنَّمَا یرِ یدُ اللَّـهُ لِیذْهِبَ عَنکمُ الرِّ جْسَ أَهْلَ الْبَیتِ وَیطَهِّرَ کمْ تَطْهِیرً (Tercüme: Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.) (33–33) Numuneleri hakkında şöyle buyurmuştur: Fatıma, eşi ve iki oğlu.[70] Yine Sahabenin Faziletlerinde rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber 6 ay boyunca sabah namazına gitmeden önce Hz. Fatıma’nın evinin önünde durur ve şöyle seslenirdi: Ey Ehlibeyt! Namaz! Namaz! Ey Ehlibeyt! “Allah sizden yalnızca her türlü kir ve günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”[71]
Çeşitli Ehli Sünnet kaynaklarında Hz. Peygamber Efendimizden nakledildiğine göre Efendimiz Hz. Fatıma’ya şöyle buyurmuştur: Şüphesiz Allah senin gazabınla gazaplanır ve senin hoşnut olmanla hoşnut olur. (ان الله یغضب لغضبک ویرضی لرضاک)[72]
Ehli Sünnet kaynaklarının Peygamber efendimizden naklettiğine göre Efendimiz Hz. Fatıma’ya şöyle buyurmuştur: “Ey Fatıma! Âlemlerin kadınlarının, bu ümmetin ve mümin kadınların efendisi olmaktan hoşnut olmaz mısın?[73] “Âlemlerin kadınlarının efendisi/Seyyidetu’n nisai’l Âlemin” tabiri İmam Ali (a.s) tarafından da Hz. Zehra (s.a) için mezarının başında kullanılmıştır.[74]
Hz. Fatıma’nın (s.a) muhaddise olması. Hâlbuki o, ne imamdır ve ne de peygamber. Muhaddis: Şu yolların biri aracılığı ile çeşitli eşyanın hakikatini bilmektir:
Mebde-i A’la’dan, ilmin ilham ve mukaşefe yoluyla onun vücut zarfına dökülmesi.
Veya başkalarına gizli olan hakikatlerin onun kalbine akmasıdır.[75] Hakeza muhaddis: meleğin sesini duyar, ama onu görmez.[76] Fatıma’nın Mushaf’ı da Hz. Fatıma ile meleğin konuşmalarından alıntıdır. O konuşmaları Hz. Ali’ye (a.s) söyler o da yazardı.[77] Mushaf’ta helal ve haramlar yer almamaktadır, ancak gelecekteki şeylerin ilimleri yer almaktadır.[78]
Kur’an-ı Kerim’de de Hz. Fatıma’nın (s.a) faziletlerine delalet eden ayetler bulunmaktadır. Örneğin: Meveddet Ayeti (Şura, 23), Mubahele Ayeti (Al-i İmran, 61), İt’am Ayeti (İnsan, 8 ve 9). Ehli sünnet ve Şia yoluyla nakledilen hadislerde de Hz. Fatıma’nın (s.a) faziletlerini ortaya koyan hadisler zikredilmiştir. Örneğin: Bi’da (Parça) Hadisi, Enha Hadisi, Hassanet Hadisi, Buğz Hadisi, Levlake Hadisi… Ayrıca Ehli Sünnet mensuplarının her biri de Hz. Fatıma’yı bir şekilde methetmişlerdir.[79]

İran İslam Cumhuriyeti dini lideri imam Hamaney, geçtiğimiz günlerde gündeme gelen, ABD Başkanı Donald Trump'a mektup gönderdiğine yönelik iddiaları reddederek "12 günlük savaşta, İran milleti hem Amerika’yı hem de İsrail'i kesin bir şekilde yenilgiye uğrattı" dedi.


İran İslam İnkılabı Rehberi imam Hamanei, bölgede yaşanan son gelişmeleri değerlendirdiği önemli bir konuşma yaptı. Konuşmasında İran'ın ABD'ye müzakere mesajı gönderdiği iddialarını kesin bir dille reddetti. Direnişe desteğin süreceği mesajını verdi.

İran İslam İnkılabı Rehberi imam Hamanei, İran halkına seslendiği konuşmasının başlangıcında direniş fikrine işaret ederek, "direniş kavramı İran’da kuruldu, o zamandan beri küreselleşti, yayılmaya ve güçlenmeye devam edecek" dedi.

"Bugün direniş unsuru, İran’da temelleri atılmış, filizlenmiş, genişlemiş, gelişmiş ve varlığını sürdürmektedir. Görüyorsunuz ki bugün Batı ülkelerinin, Avrupa ülkelerinin ve hatta bizzat Amerika’nın sokaklarında direniş lehine sloganlar atılıyor; Gazze direnişi ve Filistin direnişi lehine sloganlar atılıyor. Yani İran’da başlayan bu büyük ve değerli filiz, bugün yavaş yavaş dünyanın büyük bir bölümüne yayılmıştır. Bu gereklidir. Bu devam etmelidir.

Bu mübarek akım, bu Besiç akımı, bu direniş akımı kendi doğduğu yer olan İslamî İran’da kalmalı, nesilden nesile aktarılmalı, ilerlemeli ve inşallah her geçen gün daha güçlü ve daha mükemmel hâle gelmelidir. Bu nedenle her yıl Besiç'i geçen yıldan daha fazla övmeli, yüceltmeli ve ülkemizin çalışmaya hazır gençleri arasında onu yaygınlaştırmalıyız.

Besiç canlı olduğu sürece direniş de canlı kalır. Eğer Besiç dinç, canlı ve aktif olursa, dünyanın zorba güçlerine, zalimlerine karşı direniş unsuru da canlı kalır ve gelişir. Dünyanın mazlumları bir dayanak hissederler; kendilerini destekleyecek, savunacak, onların adına konuşacak ve seslerini dünyaya duyuracak bir güç olduğunu hissederler."

İslam İnkılabı Rehberi: 12 günlük savaşta düşmanın 20 yıllık planlaması bozguna uğradı

"12 günlük savaşta, İran milleti hem Amerika’yı hem de Siyonistleri kesin bir şekilde yenilgiye uğrattı; bunda hiçbir şüphe yok. Geldiler, fitne ve kötülük çıkardılar ama dayak yiyip eli boş geri döndüler. Gerçek anlamda yenilgi budur. Evet, kötülük yaptılar ama eli boş döndüler; yani hiçbir hedeflerine ulaşamadılar.

Bazı rivayetlere göre Siyonist rejim bu savaş için yirmi yıl hazırlık yapmıştı. İran’da bir savaş çıkarıp halkı kışkırtmak, onları kendileriyle işbirliğine çekmek, sistemi hedef alacak bir isyana sürüklemek için yirmi yıl boyunca planlama yapılmıştı. Ama eli boş döndüler. Sonuç tam tersine oldu ve başarısızlığa uğradılar. Hatta sistemle mesafesi olanlar bile sistemin yanında durdular; ülkede genel bir birlik oluştu. Bu kıymet bilinmesi ve korunması gereken bir gerçektir.

Evet, biz de kayıplar verdik; değerli canlarımızı yitirdik, bunda hiçbir şüphe yok. Bu savaşın tabiatıdır. Kur’ân’ın mübarek ayetinde buyurulduğu üzere: ‘Onlar öldürürler ve öldürülürler.’ Savaşın doğası budur. Ancak İslam Cumhuriyeti gösterdi ki irade ve güç merkezi olma niteliğine sahiptir; karar alabilir, güçlü şekilde ayakta durabilir ve şunun bunun tehdit ve yaygarasından korkmaz.

Düşmana verilen maddi zarar, bizim gördüğümüz maddi zarardan çok daha fazlaydı. Bizim de kayıplarımız oldu ancak saldırıyı başlatan taraf bizden çok daha ağır bir zarar gördü."

İslam İnkılabı Rehberi: ABD'ye mesaj gönderildiği tamamen yalan

“Amerika nerede müdahale etmişse, ya savaş çıkarmıştır, ya soykırım yapmıştır, ya da yıkım ve göç yaratmıştır. Amerika’nın girdiği her yerin sonucu budur. Ukrayna’daki ağır ve yıkıcı savaşı Amerika başlattı ve sonuca da ulaşamadı. Şu anki ABD Başkanı ‘bu meseleyi üç günde çözeceğim’ diyordu; şimdi ise yaklaşık bir yıldır o ülkeye, kendisinin savaşa sürüklediği ülkeye, 28 maddelik bir planı zorla dayatmaya çalışıyor.

Siyonist rejimin Lübnan’a yönelik saldırıları, Suriye’ye yönelik işgalleri, Batı Şeria ve Gazze’deki cinayetleri… Dünyanın tamamı Gazze’nin durumuna tanıklık ediyor. Tüm bunlar Amerika’nın desteğiyle gerçekleşiyor ve Amerika bu konuda gerçekten zarar gördü ve dünyada nefret edilen bir konuma düştü.

Şimdi bazı söylentiler çıkarıyorlar: Sözde İran, falanca ülke aracılığıyla Amerika’ya mesaj göndermiş. Bu tamamen yalan. Böyle bir şey kesinlikle olmadı. Amerikalılar kendi dostlarına bile ihanet ediyorlar; yani onlara dost olanlara bile ihanet ediyorlar. Filistin’i işgal eden Siyonist suç çetesini destekliyorlar. Petrol ve yeraltı kaynakları için dünyanın herhangi bir yerinde savaş çıkarmaya hazırlar. Bugün bu savaş çıkarma siyaseti Latin Amerika’ya bile ulaşmış durumda. Böyle bir devletle İslam Cumhuriyeti gibi bir devletin ilişki kurmaya ya da onunla işbirliği yapmaya kalkışması asla uygun değildir.”

27-11-2025, 18:31
Siyonist rejim ve ABD bağlantılı medya, “Tahran’a hava saldırısı” iddialarıyla İran’da algısal güvensizlik yaratmayı hedefleyen bir psikolojik operasyon yürüttü; ancak bu çabalar, İran’ın hava savunma gücünü gözler önüne sererek başarısız oldu.
Siyonist rejim ve ABD bağlantılı İbranice kanallar, Twitter botları ve psikolojik harp odaları, 24 saat boyunca “Tahran’a hava saldırısı” feryadı koparırken, başkentin semalarında yalnızca kendi savaş uçaklarının sesi yankılandı. Bu ses, İran halkına güven verirken, düşmanlar içinse bir kâbus haline geldi. Beklenildiği gibi, “vahşet” yaratması hedeflenen bu çok katmanlı psikolojik operasyon, nihayetinde başarısız oldu ve sadece İran’ın hava savunma gücünü gözler önüne serdi.

Sahte bir kriz senaryosunun iki perdesi

Geçen Salı akşamından Çarşamba öğleden sonrasına kadar, karmaşık ve tamamen koordine edilmiş bir senaryo, İbrani ve Batı merkezli medya ile sanal ortamda hayata geçirildi. Bu senaryonun nihai hedefi, İran toplumunda hassas bölgesel ve iç müzakerelerin eşiğinde ‘algısal güvensizlik’ yaratmaktı. Düşmanın amacı, İran halkının güvenini sarsmak ve toplumsal huzursuzluk oluşturmaktı.

Operasyon iki aşamada tasarlandı:

Birinci aşama: Irak semalarında haber bombardımanı (25 aralık gecesi)

İsrail ve Amerikan bayrakları taşıyan birkaç Twitter hesabı, "düzinelerce İsrail savaş uçağının Irak semalarına girdiğini ve İran sınırlarına yaklaştığını" iddia etti. Ancak gerçek şu ki, hiçbir resmi Irak, Amerikan veya uluslararası kaynak bu iddiayı doğrulamadı. Pentagon ve CENTCOM da bu yazının yazıldığı tarih itibarıyla sessizliğini koruyor.

Irak semasında meydana gelen olay, bir saha operasyonu değil, savaş gölgesi yaratma, güvensizlik aşılama ve İran halkının kamuoyunu kışkırtma amacı güden bir psikolojik-medya senaryosudur. Yapılan incelemeler, hiçbir güvenilir bölgesel veya uluslararası kaynağın yeni bir hava operasyonunun gerçekleştiğini doğrulamadığını ve Irak ordusu ile bölgedeki güvenlik kaynaklarının da resmi bir rapor sunmadığını göstermektedir. Bu iddialar, yalnızca bazı İbrani dilindeki kanallarda ve daha önce sahte haberler yayımlamış olan bazı tanınmamış kaynaklarda yer almıştır; bu kaynakların temel amacı, yaklaşan bir tehdit algısı yaratmak ve toplumun psikolojik huzurunu bozmak olmuştur.

Düşmanın medya ekibi, İbrani dilindeki kaynaklardan gelen haberlerin yayımlanmasını içeriyordu ve bu durum, bu haberlerin İran kaynaklarından geldiği izlenimini vererek halk ile yerel medya arasında bir ikilik yaratmayı amaçlamıştır.

Ertesi sabah, Tahran’ın kuzey ve batı bölgelerinde savaş uçaklarının gürültüsü duyuldu. Hemen ardından, binlerce bot ve sahte hesap, halkta psikolojik güvensizlik yaratmak amacıyla haberler yayımlamaya başladı

Teknik ve resmi gerçekler:

İran Hava Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı yaptığı bir açıklamada, “İran İslam Cumhuriyeti Hava Kuvvetleri’ne ait bir MiG-29 savaş uçağının, günlük görevlerini yerine getirmek amacıyla Tahran semalarından geçtiğini duyurdu. Bu uçuş, İran İslam Cumhuriyeti Hava Kuvvetleri’ne ait diğer savaş uçaklarının uçuşlarıyla birlikte, İran semalarında sürekli güvenlik sağlamak için rutin ve geçmişte de uygulanan bir uygulamadır ve gelecekte de devam edecektir.” ifade etti

Gelişmiş Psikolojik Savaş; Düşmanın Kullandığı Taktiklerin Detaylı Açıklaması

Bu operasyon, düşmanın kullandığı aşağıdaki taktiklerden oluşan bir psikolojik savaştır:

Yapay bağlantı taktikleri

İki tamamen alakasız olay (İran’a yönelik sahte bombardıman iddiaları + İran Hava Kuvvetleri’nin rutin tatbikatı) kasıtlı olarak birbirine bağlanarak bir “koordineli saldırı hikayesi” oluşturulmuştur.
Bilgi fırtınası taktikleri

6 saatten kısa bir sürede, benzer etiketlerle (hashtag) çok sayıda tweet yayımlandı; bunların çoğu 50’den az takipçisi olan ve bir yıldan daha kısa sürede açılmış hesaplardan geldi (bu, botların belirgin bir işareti).
Yanlış görselleştirme taktikleri

Kendi iddialarını kanıtlamak için eski videoların yaygın bir şekilde kullanılması.


Güven tahrip taktikleri

Toplumda güvensizlik yaratmak amacıyla sahte mesajların ve yalan haberlerin yayımlanması, düşmanın psikolojik operasyonlarındaki bir diğer yöntemdir.


Stratejik sessizlik; İran’ın en güçlü yanıtı

İran Silahlı Kuvvetleri, son ana kadar kasıtlı olarak sessiz kaldı; bu, korkudan değil, üç akıllıca sebepten dolayıdır:

Düşmanı “medya oksijeninden” mahrum bırakmak
Bir dedikodunun “uluslararası sıcak haber” haline gelmesini engellemek
Kesin bir özgüven sergilemek; kendine güvenen bir ülkenin, anlık açıklamalara ihtiyacı yoktur.
İran Hava Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması yayımlandığında, düşmanın psikolojik savaşı iki saatten kısa bir sürede çöktü.(Mehr)

Cuma, 28 Kasım 2025 07:38

İran’ın Yeni Gücü: Muhacir İHA

 

Muhacir İHA ailesi, Kudüs Havacılık Endüstrisi tarafından yerli olarak üretilen ve son 40 yılda basit bir keşif platformundan, savaş durumunda caydırıcılık ve hızlı karşılık sağlayan stratejik bir silaha dönüşen bir sistemdir.

Muhacir İHA ailesi, Kudüs Havacılık Endüstrisi tarafından yerli olarak üretilen ve son 40 yılda basit bir keşif platformundan, yalnızca İran’ın sınırlarını gözetlemekle kalmayıp bölgesel operasyonlarda, tatbikatlarda ve hatta Siyonist rejim ile yaşanan son 12 günlük çatışma gibi durumlarda caydırıcılık ve hızlı karşılık sağlayan stratejik bir silaha dönüşen bir sistemdir. Müttefik ülkelere ihracatla birlikte bu İHA’lar artık jeopolitik dengeleri değiştiriyor ve İran’ı küresel bir İHA gücü hâline getiriyor.

Muhacir İHA ailesi, İran’ın en başarılı savunma başarılarından biri olarak 1980’lerden günümüze teknoloji evrimini kat etmiş ve bugün İran silahlı kuvvetlerinin İHA gücü ile caydırıcılığının temelini oluşturmuştur. Kudüs Havacılık Endüstrisi tarafından geliştirilen bu İHA’lar, basit keşif görevlerinden uzun menzilli stratejik operasyonlara kadar geniş bir yelpazede kullanılmakta ve tatbikatlarda, sınır operasyonlarında, terörle mücadelede ve ihracatta kilit rol oynamaktadır. Uzmanlara göre Muhacir ailesinin başarısı, İran’ın yaptırımlara rağmen elde ettiği savunma kabiliyetini ve ‘asimetrik savunma’ stratejisinin etkinliğini göstermektedir.

Muhacir ailesinin tarihçesi ve geliştirme felsefesi

Muhacir ailesi, İran’ın 8 yıllık savaş dönemindeki ihtiyaçlarından doğdu. Savaş alanını, sınırları ve tehditleri hızlı biçimde takip etmek için ilk modeller tasarlandı. Geliştirme felsefesi yerli üretim, tersine mühendislik ve yenilik üzerine kuruluydu. Basit bir hafif keşif platformu olarak başlayan Muhacir, zamanla stratejik bir saldırı İHA’sına dönüştü. Günümüzde Muhacir ailesi, Muhacir-1’den Muhacir-10’a kadar uzanan geniş bir yelpazede sürekli keşif, hızlı tepki ve ekonomik caydırıcılık sağlıyor.

Muhacir İHA nesilleri ve teknik özellikleri
Muhacir-1
Savaş yıllarında geliştirilen ilk yerli İHA; hafif yapıda, görüntü keşfi için tasarlanmıştır.

Muhacir-2 ve Muhacir-2N (M2-N)
Sınır gözetleme, canlı görüntü aktarımı; kara kuvvetleri, sınır güvenliği ve Devrim Muhafızları tarafından yoğun kullanılır; sınırlı menzil ama yüksek verimlilik.

Muhacir-3
Daha uzun süre havada kalabilen, menzili artırılmış, yapısı ve motoru güçlendirilmiş orta menzilli keşif İHA’sı.

Muhacir İHA ailesi; İran’ın gökyüzündeki caydırıcılık sütunu

Muhacir-4
Uzun süreli sınır ve deniz gözetleme; çoklu spektral kamera, elektronik harp, gerektiğinde hassas mühimmat taşıyabilir. Menzil: 250 km.

Muhacir-5
2000 km menzil ve daha ağır mühimmat kapasitesi; stratejik görevler için tasarlanmış gelişmiş model.

Muhacir-6
2017’de tanıtıldı, 2018’den itibaren seri üretimin yapıldığı model. Keşif, gözetleme, hedefleme ve istihbarat (ISTAR) kapasitesi, noka vuruş kabiliyetine sahip Kaim, Almas ve Sadid-345 mühimmatları taşıyabilir, 24 saat uçuş süresi, 2000 km menzil, terörle mücadelede ve kara birliklerinin desteklenmesinde aktif kullanım kapasitesi.

Muhacir-10
2023’te tanıtılan en gelişmiş model. MQ-9 Reaper’a benzer görünü, 210 km/s hız, 2000 km menzil, 24 saat havada kalış, geniş mühimmat yelpazesi, olası uydu bağlantısı, 2024’te Rusya’da askeri fuarda sergilendi.

Bu model İran’ın bölgesel ve stratejik caydırıcılığını ciddi derecede artırmıştır.

Kudüs Havacılık Endüstrisi: İran’ın İHA mühendislik merkezi
1986’dan bu yana Muhacir ailesinin temel geliştiricisi olan bu kurum; gövde, motor, kontrol sistemleri, kamera, veri bağlantısı, elektronik harp bileşenleri ve yer kontrol istasyonlarının büyük bölümünü yerli olarak üretmektedir. İHA araştırma-geliştirme faaliyetlerinin merkezidir ve İran’ın İHA doktrininin omurgasını oluşturur.

Operasyonel ve stratejik kullanım alanları
Sınır gözetleme
Doğu, batı ve güney sınırlarında sürekli canlı görüntü aktarımı; özellikle Muhacir-2 ve Muhacir-4 bu görevlerde yaygın olarak kullanılır.

Terörle mücadele
Muhacir-6; Irak’ın kuzeyi ve Suriye’de terör gruplarına karşı hedef imhası, intihar yüklü araçların engellenmesi ve hareketli hedeflere saldırılarda kullanılmıştır.

Kara birliklerine destek
Topçu atış düzeltmesi, doğru hedefleme ve gerçek zamanlı görüntü aktarımı.

Deniz operasyonları
Fars Körfezi’nde düşman gemilerinin izlenmesi ve kıyı-deniz kuvvetlerinin desteklenmesi.

Stratejik görevler
Muhacir-6 ve 10, derin keşif, hassas saldırı ve bilgi desteği sağlar.

Tatbikatlar ve gerçek çatışmalardaki rolü
Muhacir ailesi, “Peygamber-ı Azam”, “Zülfikar” ve “Velayet” gibi birçok tatbikatta keşif, hedefleme ve saldırı görevlerinde kullanılmıştır. Deniz tatbikatlarında gemi gruplarını takip etmiş, ordu tatbikatlarında Muhacir-6 aktif saldırı platformu olarak görev almıştır.

Siyonist rejim ile yaşanan 12 günlük savaşta, Muhacir-4 ve 6 sınır bölgelerinde keşif uçuşları yapmış, hava savunmasını bilgilendirmiş ve hızlı karşılık için hazır tutulmuştur. Doğrudan saldırı yapılmamış, ancak caydırıcılık amaçlı yoğun gözetleme sağlanmıştır.

Stratejik önemi ve caydırıcılık
Muhacir ailesi, ürekli istihbarat ve gözetleme, hızlı ve hassas karşılık kapasitesi, düşük maliyet–yüksek etki oranı sayesinde İran’a ekonomik ve etkili bir caydırıcılık sağlamaktadır. Bölgesel rekabet ve yaptırımların yarattığı zorluklara rağmen, bu İHA ailesi İran’ı bölgesel bir İHA gücü hâline getirmiştir.

Sonuç
40 yıllık gelişimle Muhacir İHA ailesi, basit keşiften stratejik saldırı kapasitesine uzanan bir dönüşüm geçirmiş ve İran’ın savunma mimarisinin temel unsurlarından biri hâline gelmiştir. Kudüs Havacılık Endüstrisi’nin yerli mühendislik başarısı sayesinde Muhacir İHA’lar, keşif, hassas saldırı ve caydırıcılıkta önemli rol oynamaktadır. Bu aile, İran’ın yalnızca füzelerle değil, aynı zamanda ekonomik ve sürdürülebilir bir İHA ağıyla da güçlü bir caydırıcılık sağlayabildiğini göstermektedir

/mehr

Katliamı görmüyorlar mı? Elbette görüyorlar. Ama çıkar ilişkileri, stratejik hesaplar, siyasi dengeler bu masum canlardan daha fazla değer görüyor... Ümmet Sessiz, Yöneticiler Hain… Kutsal değerlerden, kardeşlikten, ümmet olmaktan bahsedenlerin bugün emperyalistlerle kol kola gezer hâle gelmesi, sadece politik bir zayıflık değil; tarihsel bir utançtır... Gazze’de çocuklar ölürken, bazı yöneticilerin ekonomik ilişkileri bozulmasın diye sesini çıkarmaması kelimenin tam anlamıyla ihanettir. 

Gazze’de Ölüm Durmadı, Yıkım Durmadı, Zulüm Durmadı

Sözde soykırım durdu mu?

Sözde Yahudi zulmü durdu mu?

Hayır…

Gazze’de insanlık dramı sürüyor

Dünyanın gözleri önünde bir şehir yok ediliyor.

Gazze bugün haritadan silinmeye çalışılan bir coğrafya değil, insanlığın vicdanının gömüldüğü bir mezarlıktır.

“Ateşkes ilan edildi”, “çatışmalar durdu” diyenlerin ekranlarda kurduğu cümleler ile Gazze’nin gerçeği arasında uçurum var.

Çünkü sahada ölüm durmadı, yıkım durmadı, zulüm durmadı.

Her gün, her saat, her dakika aynı kara haberler geliyor: Çocuklar ölüyor…

Kadınlar hedef alınıyor…

Sivil yerleşimler bombalanıyor.

Ve dünya, bütün bunları sadece izliyor.

Peki, nerde bu savaşı sona erdirmesi gereken devletler?

Hani insan haklarından, özgürlüklerden, adaletten bahsedenler?

Hani “uluslararası hukuk” diyenler?

Katliamı görmüyorlar mı?

Elbette görüyorlar.

Ama çıkar ilişkileri, stratejik hesaplar, siyasi dengeler bu masum canlardan daha fazla değer görüyor.

Dünyanın suskunluğu sadece ayıp değil, doğrudan suça ortak olmaktır.

Ümmet Sessiz, Yöneticiler Hain…

Filistin’de yaşanan bu insanlık dışı tablo karşısında en çok yaralayan ise İslam dünyasının suskunluğudur.

Kutsal değerlerden, kardeşlikten, ümmet olmaktan bahsedenlerin bugün emperyalistlerle kol kola gezer hâle gelmesi, sadece politik bir zayıflık değil; tarihsel bir utançtır.

Kendisini İslam dünyasının lideri ilan eden, ümmet söylemini dillerinden düşürmeyen yönetimler bile emperyalistlerle iş birliği içinde bu vahşete göz yumuyor.

Gazze’de çocuklar ölürken, bazı yöneticilerin ekonomik ilişkileri bozulmasın diye sesini çıkarmaması kelimenin tam anlamıyla ihanettir.

Bugün Gazze’de ateşkes olsa bile soykırım durmadı.

Yıkım, ölüm, yok etme politikası tüm hızıyla sürüyor.

Ateşkes kelimesi, sadece bombaların sesini bastırmak için kullanılan ucuz bir makyajdır.

Yahudi ordusu durmadan bombalıyor.

Dünyanın gözü önünde İsrail ordusu bombaları yağdırmaya devam ediyor.

Her bomba bir ev yıkıyor, her mermi bir hayatı koparıyor.

Ama uluslararası kurumlar üç maymunu oynamaya devam ediyor:

Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar.

Bugün Gazze sadece Filistin halkının değil, tüm insanlığın sınavıdır.

Ve ne acıdır ki dünya bu sınavdan bir kez daha sınıfta kalmıştır.

Biz Susmayacağız

Biz bu topraklarda zulme sessiz kalmanın ne demek olduğunu tarih boyunca gördük.

Suskunluk, zalimin yanında saf tutmaktır.

Bu yüzden yazacağız, söyleyeceğiz, haykıracağız.

Çünkü Filistin sadece bir coğrafya değil;

Vicdanımızdır.

Onurumuzdur.

İnsanlığımızdır.

Gazze yanarken susmak, insanlığa ihanet etmektir. (Zafer Çam, iktibas)

Lübnanlı kaynaklar, Mısır Dışişleri Bakanı'nın Beyrut'taki tehditkar ve alışılmadık tonuna işaret ederek, bu Mısırlı yetkilinin Lübnan hükümetini açıkça tehdit ettiğini ve Siyonist rejimin şartlarına göre Kahire'de Lübnan ile bu rejim arasında doğrudan müzakereler için birkaç haftalık bir ültimatom verdiğini açıkladı.


Tesnim Haber Ajansı- birkaç aydır Amerika ve Siyonist rejimin hareketleriyle uyumlu olarak Lübnan dosyasına giren ve aynı Amerikan-Siyonist dayatmalarını farklı bir formatta Lübnanlılar için tekrarlayan Mısır, bu kez Lübnan hükümetine Kahire'de Siyonist rejimle doğrudan müzakereler için birkaç haftalık bir ültimatom vermiş ve alenen bu ülkenin teslim olmasını talep etmiştir.

Kahire Beyrut'u Tehdit Hattında; Ya İsrail Karşısında Teslimiyet Ya Da Cehennem!

El-Ahbar gazetesinin raporuna göre, Mısır dahil olmak üzere Lübnan dosyasına müdahil olan dış taraflar, Lübnan'daki durumun tırmanması konusunda uyarıda bulunuyor ve bu ülkenin teslim olmaması durumunda Gazze olaylarının Lübnan'da tekrarlanacağı tehdidinde bulunuyorlar.

Bu arada, ABD Başkanı Donald Trump ile Gazze ateşkes planının hazırlanmasında "Teslimiyet ya da Cehennem" başlığıyla işbirliği yapan grup, bugün Lübnan dosyasına giren ve İsrail'in saldırılarını durdurmak istediğini iddia eden grubun neredeyse aynısıdır.

Gazze dosyasındaki başarısızlığını kanıtlayan ve Siyonistleri bu şeritte ateşkes anlaşmasını uygulamaya zorlayamayan bu grup, Lübnanlılar için bir kurtuluş hattı sağlamaya çalıştığını ve Lübnanlıların teslim olmayı reddetmeleri halinde cehenneme mahkum olacaklarını iddia ediyor.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin dün Beyrut'a yaptığı ziyaretin içeriği, Mısır İstihbarat Başkanı Hasan Reşad'ın ziyaretinden ve yoğun Mısır-Suudi-Amerikan-Fransız diplomatik faaliyetlerinden bir ay sonra, Lübnan'daki durumun kötüleşmesine ilişkin artan tehditkar tonu ifade etmektedir.

Mısır Dışişleri Bakanı, Gazze ateşkes anlaşmasının imzalanmasından önce Trump'ın Hamas'a yönelik yaklaşımını tekrarlayarak, Beyrut'a karşı açık ve doğrudan bir tehditte bulundu.

Üst düzey Lübnanlı kaynaklar şunları bildirdi: Kahire'nin bu tehditkar mesajı, birkaç gün önce Mısır'ın Lübnan'a yönelik girişimi hakkında; Hizbullah'ın silah kullanımını durdurması ve İsrail'e karşı herhangi bir eylemde bulunmama taahhüdü karşılığında bu rejimin Lübnan'ın işgal altındaki noktalarından çekilmeye başlaması ve bazı Lübnanlı esirlerin serbest bırakılmasına dair, müzakere sürecine bir hazırlık olarak ilgili taraflara bilgilerin ulaşmasından sonradır. Bu öneri birkaç hafta önce Hasan Reşad tarafından Lübnanlı yetkililere bildirilmişti.

Mısır'dan Lübnan'a Kahire'de İsrail İle Doğrudan Müzakere İçin Ültimatom

Bu arada Lübnanlı yetkililer, Mısır Dışişleri Bakanı'nın dün Beyrut'ta söyledikleri ve İsrail'in talepleriyle uyumun ötesine geçen adımdan şaşkınlık duydular. Bedr Abdulati, silah kullanımını durdurma fikrinden tüm Lübnan'ı silahsızlandırma tehdidine yöneldi ve bu planın Litani Nehri'nin güneyinden El-Evveli Nehri'ne kadar uzanan bölgede derhal başlaması gerektiğini vurguladı.

Lübnanlı kaynakların başarısız olarak nitelendirdiği Beyrut ziyareti sırasında bu Mısırlı yetkili, ülke yetkililerine şunları söyledi: Lübnan, Litani Nehri'nin kuzeyinde silahsızlanmayı başlatmalı ve Lübnan'dan istenen, Hizbullah ile en azından bu partinin silahlarını teslim etmeye hazır olduğuna dair niyetini açıkça beyan etmesiyle başlayacak pratik bir çözüm yolu bulmasıdır.

Mısır Dışişleri Bakanı ayrıca, Kahire'de Lübnan ile Siyonist rejim arasında doğrudan müzakere talebini iletti ve bu yıl sona ermeden önce İsrail tarafından gerilimin kaçınılmaz olarak tırmandırılacağı konusunda uyarıda bulundu.

Mısır Dışişleri Bakanı'nın bu açık ve doğrudan tehditleri Lübnanlı yetkilileri şaşırttı; çünkü onlar Kahire'nin bir arabulucu olarak ortaya çıkmasını ve Lübnan için bir imtiyaz almasını bekliyorlardı. Ancak Mısır'ın, Lübnan ile herhangi bir yeni anlaşmadan önce Hizbullah'ın silahsızlandırılması yönündeki İsrail talebini desteklediği ortaya çıktı.

Lübnanlı Yetkililerin Kahire'nin Tehditkar Tutumu Karşısındaki Şaşkınlığı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun, Mısır Dışişleri Bakanı'nın bu tutumundan duyduğu şaşkınlığı dile getirerek, Abdulati'nin Lübnan'ın girişimine hiçbir yanıt vermediğini, aksine daha fazla talepte bulunduğunu söyledi.

Aoun, Mısır Dışişleri Bakanı'na, Lübnan'ın ateşkes anlaşmasının hükümlerine tamamen bağlı olduğunu ve ordunun, silahların devletin elinde toplanması planını aşamalı olarak uygulamakta olduğunu vurguladı.

Lübnan Parlamentosu milletvekilleri de, İsrail'in Lübnan'a karşı kapsamlı ve yıkıcı bir savaş niyetinden bahseden Mısır Dışişleri Bakanı'nın tehditkar tonundan şaşırdıklarını açıkladılar.

Abdulati aynı mesajı Meclis Başkanı Nebih Berri ve Lübnan Başbakanı Nevaf Selam'a da ileterek şunu vurguladı: İsrail'in başvurabileceği gerilimi tırmandırma konusunda hiçbir sınır yoktur. Nebih Berri de cevaben Lübnan'ın ateşkes anlaşmasının hükümlerine tamamen bağlı olduğunu söyledi.

El-Ahbar tarafından elde edilen bilgilere göre Abdulati üç ana noktaya odaklandı: "Silahların Litani Nehri'nin güneyinden tamamen çıkarılması, İsrail'e karşı herhangi bir askeri eylemden kaçınma taahhüdüyle bunların Litani'nin kuzeyine nakledilmesinin başlatılması ve ardından Suudi-Amerikan gözetiminde Kahire'de İsrail ile doğrudan müzakerelere girilmesi."

Mısır'ın Lübnan'a Yönelik Tehditkar Tonunun Perde Arkası

Bu Mısırlı yetkili şöyle dedi: Ben bu konuyu İsrailli yetkililerle görüştüm ve onlar bana, Lübnan'a karşı sadece hava saldırısıyla sınırlı kalmayacak, kara harekatını ve yüzlerce yerin hedef alınmasını da içerecek bir saldırı düzenlemeye karar verdiklerini bildirdiler.

Bilgi sahibi kaynaklar, Kahire'nin Beyrut'a yönelik bu tehditkar tonunun, İsrail'in Lübnan'a yönelik gerilimi tırmandırmasının Gazze'deki ateşkes anlaşmasını da etkileyebileceği ve Mısır'ın korktuğu projeleri; özellikle Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden Sina Çölü'ne sürülmesi veya sınır çatışmalarıyla eş zamanlı olarak Hamas liderlerinin Kahire'ye girmesi gibi Mısır'ı tepki vermeye zorlayacak durumları hayata geçirebileceği yönündeki endişelerinden kaynaklandığını açıkladı.

Bu, Kahire'nin Lübnan'daki gerilimi azaltma çabalarıyla Gazze anlaşmasını korumayı ve bölgesel çıkarlarını muhafaza etmeyi amaçladığı anlamına gelmektedir.

Bununla eş zamanlı olarak, Amerikan-Fransız-Suudi baskıları da çeşitli boyutlarda Lübnan üzerinde artmış ve Amerikan ekibi doğrudan ve açık bir şekilde Beyrut'u; ilki herhangi bir müzakere ve yeni anlaşmadan önce Hizbullah'ın silahsızlandırılması olan İsrail'in şartları ve talepleri altında doğrudan müzakereye hazır olmazsa, Lübnan'a karşı yıkıcı bir savaş senaryosunun daha tekrarlanacağı tehdidinde bulunmaktadır.

Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminden iki kaynak,  AFP'ye Çin ile Uygur savaşçıların pazarlığını yaptıklarını bildirdi.

HTŞ yetkilisi, Uygur savaşçıları meselesinin Şeybani'nin Pekin temaslarının ana başlıklarından biri olacağını belirterek “Çin’in talebi doğrultusunda Şam yönetimi, söz konusu unsurları kademeli gruplar hâlinde teslim etmeye hazırlanıyor” ifadelerini kullandı.

Diğer HTŞ kaynağı da AFP’ye yaptığı değerlendirmede, “Suriye yönetimi, önümüzdeki süreçte yaklaşık 400 Uygur savaşçısını Çin’e iade etmeyi planlıyor” bilgisini aktardı.

The Economist, Ocak ayında Çin hükümetinin, Suriye’deki Uygur kökenli Türkistan İslam Partisi (TİP) mensuplarını ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit olarak gördüğünü yazmıştı.

HTŞ'nin Çin’le ilişkileri gözeterek Uygur grupları silahsızlandırması ve faaliyet alanlarını sınırlandırması yönünde adımlar atması bekleniyordu ancak militanların direkt olarak Çin'e teslimi beklenmiyordu. 

Suriye'ye emperyal müdahale döneminin ilk zamanlarında, (2012 yılında), Çin’de yayımlanan Global Times gazetesi, Sincan Uygur Özerk bölgesindeki bazı Sünni militanların el-Kaide ile birlikte son meşru Suriye yönetimine karşı savaşmak üzere bu ülkeye gittiklerini bildirmişti.(YDH)

Irak Direniş Hareketlerinden Nuceba Hareketi Siyasi Konseyi Üyesi Feras El-Yasar, Irak’ın meclis seçimlerinde yüksek katılım ve direniş yanlılarının başarısının beş temel sebebine işaret etti ve bunları şöyle sıraladı:

1. Alevi karşıtı bazı ayrıştırıcı söylemlere halkın verdiği tepki 

2. Direniş gruplarının “El-Aksa Sel Sekisi” operasyonundaki aktif katılımı ve büyük şehitlerin verilmesi 

3. Siyonist rejimin İran’a saldırısı sonrası halkın bölgesel tehditlerin boyutuna dair farkındalığının artması 

4. Netanyahu’nun Irak’a yönelik açık tehditleri 

5. “Büyük İsrail” ve “Yeni Ortadoğu” projelerinin açıklanması sonrası bölgedeki halklarla ortak kader bilincinin güçlenmesi

Tesnim haber ajansının haberine göre, El-Yasar ayrıca şöyle konuştu: 

“ABD destekli akımlar bu seçimlerde bozguna uğradı; çünkü Iraklı halkın ortak vicdanında kökleşen kendi kaderini belirleme değerine inanmıyorlardı.”((Ajanslar)

ABD Başkanı Donald Trump'ın sunduğu plan sonucu varılan Gazze Şeridi'ndeki ateşkes, İsrail'in sık sık ihlallerinin gölgesinde birinci ayını doldurdu.


İşgalci İsrail'in Gazze'ye yönelik 2 yılı aşkın devam eden soykırımının ardından, Trump'ın sunduğu planın Hamas ve Tel Aviv yönetimi tarafından kabul edilmesiyle ateşkes 10 Ekim'de yürürlüğe girdi.

Hamas, ateşkes kapsamında 13 Ekim'de elindeki 20 İsrailli esiri serbest bıraktı. Böylece Gazze'deki tüm sağ esirler serbest bırakılmış oldu.

İsrail de anlaşma kapsamında hapishanelerdeki 2 bine yakın Filistinli esiri salıverdi.

Hamas ayrıca Gazze'de ölen 28 esirden, 24'ünün cenazesini teslim etti. Geri kalan 3'ü İsrailli, biri de Taylandlı, 4 esirin cenazelerinin bulunması için çalışmalar sürüyor. İsrail de buna karşılık 330 Filistinlinin naaşını Gazze'ye gönderdi.

İsrail, ateşkesi bozmaya çalıştı

Siyonist İsrail rejimi, bir aylık süre içinde Gazze'deki kırılgan ateşkesi bozma girişiminde bulundu.

İlk olarak Refah'ta 2 askerinin öldürüldüğü ve Hamas'ın ateşkesi ihlal ettiğini ileri süren İsrail ordusu, 19 Ekim'de Gazze'ye geniş çaplı saldırılar düzenledi.

Ateşkesi ihlal eden İsrail ordusunun saldırılarında en az 21 Filistinli hayatını kaybetti. Orduya saldırı talimatı veren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'ye yardım girişlerini de askıya alınmasını istedi. Ancak bu kararlardan kısa süre sonra İsrail ordusu Gazze'ye saldırıları sonlandırarak ateşkesin tekrar yürürlüğe girdiğini duyurdu, yardım girişleri kısıtlı olsa da devam etti.

İsrail basını, Netanyahu yönetiminin ABD'nin baskısı sonucu ateşkese geri döndüğünü yazdı.

Bu saldırılardan 10 gün sonra Netanyahu yönetimi bir kez daha ateşkesi bozmaya çalıştı. Gazze'nin güneyinde Refah'ta İsrail ordusuna ateş açıldığı ve 1 askerin öldüğü haberinin ardından Netanyahu, bir kez daha Gazze'ye saldırı başlatılması talimatı verdi.

Saldırılarda 45'i çocuk, 100'den fazla Filistinli ölürken, ateşkesin bozulacağı endişesi hakim oldu.

Basındaki haberlere göre, ABD'nin devreye girmesiyle İsrail bir kez daha ateşkese dönmek zorunda kaldı.

İsrail saldırılarında ateşkesten bu yana Gazze'de 241 Filistinli şehit oldu

Ateşkesi sık sık ihlal eden İsrail ordusu, Gazze'de Filistinlileri öldürmeye devam ediyor.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığının verilerine göre, İsrail'in 10 Ekim'den beri düzenlediği saldırılarda 241 Filistinli şehit oldu, 619'u da yaralandı.

Gazze'nin yarısından fazlasında işgalini sürdüren İsrail ordusu, 10 Ekim'den bu yana en az 194 kez ateşkesi ihlal etti.

Yardım girişleri anlaşmadan belirlenen oranın 3'te birinden az

Ateşkesi ihlal eden İsrail ordusu, Gazze'ye, anlaşmadaki miktarda yardımın girişine de izin vermiyor.

Varılan anlaşmaya göre, İsrail'in her gün Gazze'ye 600 tır insani yardımın girişine izin vermesi gerekiyordu ancak bölgeden gelen rakamlar Tel Aviv'in buna uymadığını gösteriyor.

Gazze'deki hükümetin medya ofisinden 6 Ekim'de yapılan açıklamaya göre, İsrail yönetimi anlaşmada belirtilen yardımın 3 birinden daha azına müsaade etti.

Tel Aviv yönetimi, 10 Ekim - 6 Kasım arasında Gazze'ye sadece 4 bin 453 yardım tırının girişine izin verdi. Bu sayının anlaşmaya göre, 15 bin 600 tır olması gerekiyordu. Bu da İsrail'in Gazze'ye, anlaşmadan belirtilen oranın üçte birinin de altında yardım tırının girişine izin verdiğini ortaya koyuyor.

Açıklamada ayrıca, İsrail’in, çocuklar, hastalar, yaralılar ve savunmasız kesimlerin ihtiyaç duyduğu 350’den fazla temel gıda ürününün Gazze Şeridi’ne girişini engellediği, buna karşın düşük besin değerine sahip sağlıksız gıdaların girişine izin verdiği belirtildi.(Ajanslar)