Hz. Ali ve Kuran-ı Kerim

Rate this item
(0 votes)
Hz. Ali ve Kuran-ı Kerim

-Kamil insanın dengi olan Kuran’ın kendisi kâmil insan hükmündedir;
 
 
Hz. Ali’nin (a.s) sözlerinde Kuran’ın varlığı ve Kuran hakkındaki kılavuzluklarının başlıca öğeleri, üç temel esasa dayanmaktadır:

1- Ali’nin (a.s) sözlerinin içeriğinin Kur’anî içerikle uyumu, konularının Allah’ın kitabının ayetleriyle delillendirilmesi ve Kur’anî konuların Hz. Ali’nin (a.s) sözlerindeki zuhuru.

2- Müminlerin Emiri’nin (a.s), Kur’an^’ın özel ayetlerini şahit olarak göstermesi ve bazı özel durumlarda hikmet dolu Kur’an’ın ilahi ayetlerine sarılması.

3- Ali b. Ebi Talib’in (a.s) diliyle Kuran-ı Kerim’in hakikatlerinin tanıtımı, daveti ve beyanı.

İlk ve ikinci maddelerde yer alan başlıca öğelerin, üçüncü maddede yer alan öğelerden temel farklığı şudur ki ilk iki maddenin başlıca öğesi içeriden Kuran-ı Kerim ile irtibat halinde olması, ama 3. maddenin dışarıdan irtibat halinde olmasıdır. Bu yüzden önceki iki öğeyi Kuran tefsiri ve Kuranî kavramların açıklanması ve üçüncü öğeyi ise Kuranî ilimler ve temel esaslarını tanıma türünden kabul etmek mümkündür. Başka bir ifadeyle birinci ve ikinci maddelerin temel sonucu, Kuran’ın ne dediğidir. Ama üçüncü maddenin temel sonucu, Kuran’ın ne olduğu ve nasıl anlaşılabileceğidir.

Bazı kitap veya ilmi tekniklerin içsel ve dışsal tanımının birbirinden farklı olması mümkündür. Ama özel bir kitabı veya özel bir ilmi tekniği metnine istinad ederek dışsal tanımını temin etmek mümkün değildir. Ama Kuran-ı Kerim bu özelliğe sahiptir ve bu esas üzere önceki ve sonraki Kuran bilimini, bizzat Kuran’ın incelenmesiyle temin etmek mümkündür. Zira Kuran zahir, batın, evvel ve ahir olan Allah’ın kelamı ve kitabıdır. Eğer mütekellim ve kitap sahibinin iç ve dışı aynı olursa kelam ve kitabının derun ve harici de birbirine yabancı olmaz. Bu yüzden Kuran-ı Kerim’in derununu inceleyerek hem Kurani kavramları ve hem de Kuranî ilimleri elde etmek mümkündür. Yani hem Kuran’ın ne dediğini ve hem de Kuran’ın nasıl anlattığını anlamak mümkündür.

Hz. Ali (a.s) Kuran-ı Kerim hakkındaki tam bilgisi esasınca, Kuran bilimin birinci ve ikinci öğesini sunmakla birlikte, dışarıdan bu büyük semavi kitap hakkında incelemeye koyulan diğerlerine, Kuran bilimin üçüncü temel öğesini de öğretmiştir.
Kamil İnsanın İlmi

Hz. Ali b. Ebi Talib (a.s) kâmil insanın ve ilahi kâmil halifenin en açık bir örneğidir. Böyle bir insan Allah’ın güzel isimlerinin tecelli yeri ve yüce sıfatlarının mazharı olan imkân âlemindeki tüm hakikatleri bilmektedir.

“Ve Adem’e bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere göstererek, ‘Eğer doğru sözlü iseniz bunların isimlerini bana söyleyin’ dedi.” [1]

Ayeti esasınca Adem’in özel şahsiyeti değil de, ademiyetin yüce makamı olan kâmil insan bütün tekvini ve ilahi isimleri husuli ilimle değil, şuhudi bir ilimle bilmektedir ve böyle bir ilim, malumu (bilineni) bulmak ile birliktedir.

Bu açıdan Allah’ın güzel isimlerinin aynası olan tüm isimler ilahi halifenin müşahede ve ihata ettiği gerçeklerdir. Böyle bir vicdan (bulmak/ermek) ve ihata, kitabın mektuba (yazılmış olana) ihatası gibidir.
Kamil İnsan, Cami (Kapsamlı) Kitaptır

Eğer her varlığı bir kelime, ayet veya özel bir sure olarak kabullenecek olursak, kapsamlı varlık olan kâmil insan da bütün âlemdeki ayet ve surelere sahiptir. Böylesine bir ilahi halifenin hakikati, Allah’ın kapsamlı kitabıdır.

Önceki bilgiler ışığında anlaşıldığı üzere hiç kimse ismet Ehl-i Beyt’inden daha iyi bir şekilde Kuran’ı dışarıdan tanıtamayacağı gibi, Kuran’ın deruni muhtevasını da açıklayamaz.

Kamil insanın dengi olan Kuran’ın kendisi, kâmil insan hükmündedir; ondan daha üstün değil. Elbette mülk aleminde ve teklif yurdunda kâmil ve melekuti insanın düşük aşamaları, Kuran hakikatinde tabidir. Ama değerlendirme noktasında Kur’an’ın her aşamasında hesabını kamil insanın yüce makamlarından özel bir aşamayla kıyaslayarak dikkatle incelemek gerekir.

Kamil insan tüm kemallere sahiptir ve tüm kelimeleri ihtiva etmektedir. Bu yüzden de şöyle diyebilir:

“Bana kapsamlı kelimeler verildi.” [2]

Nitekim bu hakikat Resul-i Ekrem (s.a.a) hakkında nakledilmiştir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Müminlerin Emiri (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:

“Ali’ye kapsamlı ilimler verilmiştir.” [3]

Gerçi “kapsamlı kelimeler” başlığı da yeterlidir. Zira kâmil insanın makamı, bir hakikatten fazla değildir ve mülk âleminde

“…ve nefislerimiz ve nefisleriniz.” [4]

Ayeti esasınca Ali b. Ebi Talib’in (a.s) mübarek varlığı, Resul-i Ekremin tertemiz ruhudur.

Dolayısıyla insanbilimci görüş sahiplerinin de şehadeti esasınca kamil insanın hakikati, diğer kitaplar, kelimeler ve varlıklara egemen olan, kuşatan kitabın ta kendisidir. Zira kamil insan Allah’ın en büyük isminin mazharıdır. Ama diğer varlıklar, diğer isimlerin mazharıdır.
Kamil İnsan, Allah’ın Halifesidir

Kapsamlı varlık olan insan, tüm her şeyi ihata eden Allah’ın halifesidir. Zira halifenin, halifesi olduğu varlığın boşluğunu doldurması gerekir. Dolayısıyla halifesi olduğu varlıkta herhangi bir boşluk yoksa halifesi, onun ihata ediciliğinin mazharı olur. İhata eden Allah’ın mazharı ise, kapsamlı varlığın ta kendisidir.

Müminlerin Emiri (a.s) ilahi hilafetin melekuti makamına sahip olan ilahi insanların faziletlerinden bazısını şöyle dile getirmiştir:

“İlim, hakikatin basireti üzere aniden onlara yönelmiştir; yakin ruhunu elde etmişlerdir; refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri onlar kolay bulmuşlardır; cahillerin korkup kaçtıkları şeylere onlar ünsiyet etmişlerdir. Ruhları en yüce makama (Allah’ın rahmetine) asılı olduğu halde, bedenleriyle dünyada yaşamaktalar. İşte bunlar Allah’ın yeryüzündeki halifeleri ve halkı O’nun dinine davet etmekteler. Âh! Âh! Onları görmeyi ne kadar da arzuluyorum!” [5]

İnsanın yeryüzündeki hilafetinden maksat, hilafet sınırlarının yeryüzü ile sınırlı olması değildir. Aksine maksat, insanın hilafet bölgesinin çok geniş olduğudur. Ama insanın mülki ve elementsel varlığı yeryüzünde yaşamaktadır.
Kamil İnsan Konuşan Kuran’dır

Hz. Ali (a.s) kendisini Allah’ın halifesi ve velisi olarak anmaktadır. Nitekim mali ve sadaka işlerinden sorumlu olanlara yazdığı resmi mektubunun bir bölümünde şöyle demiştir:

“Sonra şöyle söyle: “Ey Allah’ın kulları! Al­lah’ın velisi ve halifesi, beni size gönderdi.” [6]

Aynı şekilde Hz. Mehdi’ye (ruhlarımız ona feda olsun) uyarlanan kamil insan hakkında da şöyle buyurmuştur:

“O, dinin hüccetlerinin bakiyesi, ilahi peygam­berlerin halifelerinden bir halifedir.” [7]

O halde dış evren, suskun kitaptır. İç evren; yani kamil insan ve ilahi halife ise konuşan bir kitaptır. Yazılı Kur’an, dış evrenin sırlarını bağrında taşımaktadır. Kamil insan ise bütün bu sırları kendi içinde müşahede etmektedir. Nitekim Şeyh Mahmud Şebosteri bu konuda Golşen-i Raz kitabının bir yerinde şöyle buyurmaktadır:

“Evreni tümüyle Hakk’ın nurunun ışığı bil,

Hak onun içinde açıklığından gizlidir,

Evren insan oldu ve insan bir evren,

Bundan daha temiz bir açıklama yoktur,

Evren senindir ve sen zavallı aciz,

Senden daha mahrumunu görmemiş kimse,

Evreni tümüyle kendinde görmelisin,

Sonunda gelecek her şeyi önceden görmelisin.”
Hilafetin Allah’a İsnadı

Bazen “halife” unvanı münezzeh olan Allah hakkında ifade edilmektedir. Örneğin Allah için salik, salih ve mütevekkil kulun halifesi denmektedir. Tıpkı mümin sıfatı gibi ki hem Allah ve hem de Allah’ın kulu hakkında kullanılmaktadır.

Allah hakkında halife unvanı Nehc’ül Belağa2da da vardır. Hz. Ali (a.s) yolculuğa çıkmak istediğinde yaptığı duasında şöyle buyurmuştur:

“Allah2ım sensin yolculukta yoldaşımız ve sensin ehlimizi bıraktığımız/emanet ettiğimiz. Bu ikisi senden gayrisinde toplanmaz. Zira ehlimizi emanet etti­ğimiz, bizimle yoldaş olamaz, bize yoldaş olan da ehli­mizle/ailemizle geride kalamaz. (Her yerde hazır/nazır olan sadece sensin.)” [8]

Allah hakkında halife unvanının kullanılmasını karmaşık hale getiren şey Allah’ın asaleti ve kulunun fer’i oluşudur. O halde hilafet için, aslolandan feri olanı doğru bir şekilde algılayabilmek nasıl mümkündür?

Aynı şekilde kul hakkında Allah’a oranla halife unvanının kullanımını zorlaştıran şey, her şeyi ihata eden, hiçbir zerreden uzak olmayan Allah’a oranla kulun hilafeti hakkında doğru bir düşüncenin olmayışıdır. Zira Allah hiçbir şeyden uzak ve gaib değildir ki Allah için bir halef ve öte diye bir şey düşünülebilsin ve bu kulu, Allah’ın gıyabında Allah’a ait işlerin yönetimini üstlenebilsin.

 Ali B. Ebi Talib, Kuran-ı Hekim’in Tanıtıcısıdır

Kuran’ı çeşitli boyutlarını incelemek için Müminlerin Emiri’nin liyakat ve uygunluğu iki cihetten ispat edilebilir:

1- Hz. Ali (a.s) tertemiz Ehlibeyt’ten (a.s) sayılmaktadır. Dolayısıyla o mukaddes zatların Kuran ve marifetleri hususunda liyakatini ve ehliyetini ispat eden deliller, Hz. Ali’yi (a.s) de kapsamıştır.

2- Hz. Ali’nin (a.s) ilmi ve ameli salahiyeti hususunda çok özel naslar mevcuttur.
Ehl-i Beyt (a.s) Kuran’ın Yegâne Tanıtıcısıdır

Ehlibeyt’in tayin edilmesinin önceliğinin ve Kur’anî kavramlar ve ilimleri açıklamak için kesin ehliyetinin delillerinden biri de, Sünni ve Şia’nın senet ve metnine kesin olarak inandıkları Sekaleyn hadisinin yanı sıra, Hz. Ali’nin (a.s), ismet Ehlibeyt’inin azameti hakkındaki sözlerdir. Nitekim Hz. Ali (a.s) Nehcul Belağa’da şöyle buyurmaktadır:

“Allah’ın sırrının yeri, emrinin sığı­nağı, ilminin kay­nağı, hükümlerinin merkezi, kitapları­nın barınağı, dininin dağları Ehlibeyt’tir. Dinin bel büküklüğü onlar ile doğ­rulur ve titremesi onlar saye­sinde gider, dincelir.” [9]

“Bu üm­metten hiç kimse Muhammed’in (s.a.v) Ehlibeyt’iyle mukayese edilemez. Hiç bir zaman (Ehl-i Beyt’in) nimetlerinin üzerine aktığı kimseyle (Ehl-i Beyt) bir sayıl­maz. Onlar dinin esası, yakinin direğidir… Velayet hakkının özellikleri sa­dece onlarındır. Vasiyet ve veraset de onlar­dadır.” [10]

“Hidayet bizimle istenebilir, körlük bizimle giderilebilir.” [11]

“Kuran’ın yücelikleri onlardadır. Onlar, rahmanın hazineleridir; konuştukları zaman doğru söylerler. Sus­tuklarında kimse onları geçemez.” [12]

“Onlar, (Ehlibeyt) ilmin hayatı ve dirilişi, cehaletin ölümüdürler. Size, hilimleri ilimlerinden, zahirleri batınlarından ve sükûtları konuşmalarındaki hikmetlerinden haber verir. Hakta ay­rılığa düşmez, ona karşı durmazlar. Onlar, İslam’ın di­rekleri ve halkın sığınaklarıdır. Hak, onlarla yerine ge­lir, batıl onlarla yerinden ayrılır ve dili kökünden kesi­lir. Dinin hükümlerini işitip rivayet ederek değil, kavra­yıp uygulayarak anlamışlardır. Çünkü ilmi rivayet eden çoktur, ama riayet/amel eden çok azdır.” [13]

“Şüphesiz Allah, bizleri tertemiz kıldı, bizi masum kılıp korudu, bizleri yaratıkları üzerinde şahitler, kulları üzerinde hüccetler kıldı. Bizleri Kur’an ve Kur’an’ı da bizlerle beraber eyledi: Böylece ne biz ondan ve ne de o bizden ayrılmaz.” [14]

“Nereye gidiyorsunuz? Nasıl da döndürülüyorsu­nuz?… Oysa Nebinizin Ehlibeyt’i aranızdadır. Onlar hakkın öncüleri, dinin alameti, doğruluğun dilidirler. Onları Kur’an’ın en güzel menzillerine (kalplerinize) indirin. Susuz kimsenin suya koşuşu gibi onlara koşun. Ey insanlar! Son Peygamberin söylediği şu sözü alın. ‘Bizden olup da ölen gerçekte ölmemiştir ve bizden olup da eskiyen gerçekte eskimemiştir” [15]

“Bizler Peygamberlik ağacı, risaletin indiği mekân ve meleklerin in­ip çıktığı yeriz; ilmin madeni, hükmün kaynağıyız.” [16]

“Çünkü bizler Rabbimiz tarafından terbiye edilmiş kişileriz ve halk da bizim tarafımızdan terbiye edilmektedir.” [17]

Ehlibeyt’in ilmi ve ameli faziletleri Nehcul Belağa’da yer alanlardan çok daha fazladır. Hakeza söz konusu kitapta yer alanlar bile orantı olarak burada naklettiklerimizden çok daha fazladır.

Ayetullah Cevadi Amuli

[1] Bakara, 31.

[2] Bihar’ul Envar, c. 16, s. 323

[3] Bihar’ul Envar, c. 8, s. 27

[4] Al-i İmran suresi, 61.

[5] Nehc’ul Belağa, 147. Söz.

[6] Nehc’ul Belağa, 25. Mektup.

[7] Nehc’ül- Belağa, 182. Hutbe.

[8] Nehc’ûl Belağa, 46. Hutbe.

[9] Nehc’ul Belağa, 2. Hutbe.

[10] Nehc’ul Belağa, 2. Hutbe.

[11] Nehc’ul Belağa, 144. Hutbe.

[12] Nehc’ul Belağa, 154. Hutbe.

[13] Nehc’ul Belağa, 239. Hutbe.

[14] Mustedreku’l-Nehci’l-Belağa, s. 183

[15] Nehc’ul Belağa, 87. Hutbe.

[16] Nehc’ul Belağa, 109. Hutbe.

[17] Nehc’ul Belağa, 28. Mektup.

ehlader

Read 5294 times