Kur'an-ı Kerim'de Ehlibeyt

Rate this item
(0 votes)
Kur'an-ı Kerim'de Ehlibeyt

Kur'an-ı Kerim, Ehlibeyt'in faziletlerinden ve İslam ümmetinin hayatında onların seçkin konumlarının önemli boyutlarını sunmuş, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'le her türlü çirkinlikten masum olan Ehlibeyt aleyhimusselam'ın yakınlığını vurgulamıştır. Bunun en bariz örneği herkesin ittifak ettiği Mubahele ve Tathir ayetidir.

Allah Teala, Meveddet ayetinde belirtildiği gibi Ehlibeyt aleyhisselam'ı sevmenin ve onlarla dost olmanın önemini vurgulamış ve bunu tüm Müslümanlara farz kılmıştır. Ehlibeyt aleyhisselam'a has olan bir çok fazilet ve menkıbeler vardır ki onların hakkında nazil olan çok sayıda ayetler buna delalet etmektedir; biz bu bölümde onlardan bazılarına değineceğiz:

1- "Kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya kalkarsa, de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra dua edelim de, Allah'ın lanetini yalancıların üzerine dileyelim."[1]

Bu ayet, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'le kendilerinin hak üzere olduklarını ve kendi dinlerinin geçerliğini iddia eden Necran Hıristiyanlarının elçileri arasında geçen tartışma üzerine inmiştir. Bu ayetin inişiyle Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih onları mubaheleye (lanetleşmeye) davet etmiş ve sonuçta onların iddasını gırtlaklarına çevirmiş, onları delille susturmuş ve burhanla onlara gâlip gelmiştir; onlar da acılı azaba ve ebedi lanete yakin ettikten sonra Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih ve Ehlibeyt'iyle mubahele etmekten sakınarak bunun karşısında sulh yapmayı ve cizye ödemeyi seçmişlerdir. Bu olay, teferruat ve ayrıntılarını anlatmaya gerek kalmayacak kadar meşhurdur. Tarih, hadis ve tefsir kitaplarında bu olay çok detaylı bir şekilde beyan edilmiştir.

Burada önemli olan, Allah Teala'nın bu ayette o yüce makama seçtiği kişilerin kimlerin olduğu ve bu ilahî seçimin medlûllarının beyanıdır.

Tefsir, hadis ve tarih kitapları, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in Allah'ın emriyle bu ayetin örneklerine seçtiği kişiler, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'dir. Bunlardan başkası bu ayetin kapsamına girmez.[2]

Sa'd b. Ebi Vakkas der ki: "De ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım" ayeti nazil olunca Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih Ali'yi, Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyin aleyhimusselam'ı çağırdı ve buyurdu ki: "Allah'ım! Bunlar benim Ehlibeyt'imdir."[3]

Cabir b. Abdullah'tan şöyle nakledilir: "Kendimiz ve kendiniz"den maksat, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih ve Ali aleyhisselam'dır; "Oğullarımız"dan maksat Hasan ve Hüseyindir; "Kadınlarımız"dan maksat ise Fatıma'dır.[4] Bunun bir benzeri de Şa'bî'den nakledilmiştir[5]; hatta bunu sahabe ve tabiinden 24 kişiden, muhaddis ve müfessirlerden 52 kişiden fazlası rivayet etmiştir.[6]

Zemahşeri bu ayette "oğullar" ve "kadınlar"ın "kendimiz" sözcüğünden önce zikredilmesinin nedenine değinerek diyor ki: Bu iki sözcüğün "kendimiz" sözcüğünden önce zikredilişi, onların yüce mevkiilerini, Allah ve Resulüne yakınlıklarını ve "kendi"nden önde olduğunu bildirmek içindir. Kesâ ehlinin faziletine bundan daha güçlü bir delil olamaz ve yine bu ayet Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in peygamberliğinin doğruluğuna delalet etmektedir.[7]

[1] - Âl-i İmran, 61.

[2] - Bkz. Sahih-i Müslim, c.4: 1871; Sünen-i Tirmizî, c.5, s.225/2999; Mesabih-us Sünne, c.4, s.183/4795; el-Kamil-u fi't Tarih, c.2, s.293; Esbab-un Nüzul -Vahidi-, s.60; Tefsir-ur Razi, c.8, s.81; Tefsir-u Zemahşerî, c.1, s.368; Tefsir-ul Kurtubî, c.4, s.104; Tefsir-u Alusî, c.3, s.188-189; Tefsir-u Nesefî, c.1, s.221; Feth-ul Kadir -Şevkanî-, c.1, s.347; Malim-ut Tenzil -Beğavî-, c.1, s.480; Cami-ul Usul, c.9, s.470/6479 vs.

[3] - Müsned-i Ahmet, c.1, s.185; el-Müstedrek-u ala's Sahihayn, c.3, s.150, bu, iki şeyhin şartıyla sahihtir, demiş, Zehebî de bunu sahih bilmiştir. Feth-ul Barî, c.7, s.105; el-İstiyab -İbn-i Abdulbirr-, c.3, s.37; bkz. önceki kaynaklar.

[4] - Durr-ul Mensur, c.2, s.38-39.

[5] - Esbab-un Nüzul -Vahidi-, s.59.

[6] - Bkz. Teşyid-ul Muraciat, c.1, s.344-348.

[7] - Tefsir-ul Keşşaf, c.1, s.369-370.

Read 2308 times