TRT Fitnesinin Derinliğini Görebilmek

Rate this item
(0 votes)
TRT Fitnesinin Derinliğini Görebilmek

21.12.2016 tarihinde TRT1 Kanalında “Pelin Çiftçi İle Gündem Ötesi” programına uzman olarak çıkarılan Prof. etiketli iki konuk vardı. Konukların bir özelliği olmadığından kimlikleri ve ünvanları üzerinde durmanın gerekli olduğunu düşünmüyorum. Zihniyetleri ve hangi mesajları vermek için oraya çıkarıldıkları daha önemlidir.

Programda işlenen konular çeşitli alanlarla ilgili olduğu için alanlarına göre incelenip cevap verilebilir. Çünkü geniş bir yelpazede konuşuldu; şirkten tevhide, siyasetten tarihe, itikattan fıkıha, İran’dan Mısır’a, Ortadoğu’dan Rusya’ya, Peygamberden Ayatullahlara kadar bir çok şey konuşuldu. Ama hepsinin odak noktasında Şiilik vardı.

İşlenen konuların zahirine bakılırsa Şiilik ile Sünnilik arasındaki ihtilaflı konuların irdelendiği gibi görünüyor olsa da arkasında siyasi otoritenin iradesi olduğunu görmemek tam bir basiretsizliktir.

Programın vermek istediği mesaj neydi? Perde arkasındaki siyasi irade bunu neden yaptırıyordu?

Böyle fitne içeren ve tefrika yaratacak konuların tv. ekranında özellikle de devletin resmi kanalında gündeme getirilmesi mezhepçi zihniyetin hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne serdi.

Gündeme taşınan konulara farklı alanlarda cevaplar vermek mümkündür elbet. Birkaç konu var ki bunların üzerinde kendi alanında durulması daha uygun olur diye düşünüyorum.

İlmi olarak bakıldığında çok yanlış yapıldığı görülmektedir. Çünkü bir dinin veya bir mezhebin inançları o inanca sahip olanlardan sorulmalıdır. O inancın kaynaklarından öğrenilmelidir. Yanlış veya doğruluğuna başka birisi karar veremez, bir inanca mensub olanların dinden çıktığına karar verenlere tekfirci denir. Tekfirci görüşlerin devletin resmi medyasından sunulması ise siyasi iradenin gelmiş olduğu durumu göstermesi bakımında oldukça önemlidir.

İnanç hürriyeti adına bir ülkede farklı inananç mensupkarı tekfir ve dinden çıkmış ilan ediliyorsa bu bağnazlık ve cahiliyye taassubudur. Başlıklar halinde daldan dala atlayarak mesnetsiz sözlerin bir biri ardından sıralanması ilmi içerikten yoksun olduğu apaçık ortadaydı. Öyleyse bu bir bilimsel münazara olmanın ötesinde başka amaçlara yönelik tehlikeli bir dönemin habercisidir.

Toplumsal açıdan bakıldığında tehlikeli bir girişim olduğunu görmemek cehalettir. Çünkü bir toplumda var olan inançlar ve mezhepler arasında ayrışım yaparak siyasal iradenin inancını çatı ve üst inanç olarak sunmaya çalışırsanız ve diğer inançları batıl olarak görürseniz bu sosyal patlamaya, soyal bölünmeye ve sosyal savaşa dönüşür.

Toplumun üçte birini ve en azından dörtte birini oluşturan büyük bir kitle batıl mezhep mensubu olarak tanıtılıyorsa belli ki perde arkasında başka çılgınlıklar düşünülmektedir. Böyle tehlikeli bir oyuna girenlerin bunun sonucunun ne olacağını tahmin edemeyecek kadar basiretsiz oldukları düşünülemez. Öyleyse böyle bir riski göze alanların daha çılgınca planlar peşinde oldukları akla geliyor.

Plana siyasi olarak bakılınca daha farklı bir portre karşımıza çıkıyor; Ortadoğu’da oynanan oyunlar, siyasi otoritenin takip ettiği siyaset ve stratejileri idrak etmeden Batı dünyasının siyasi paradigması doğrultusunda dini politik çıkarlara alet ederek mezhepcilik çığırtkanlığı yapılarak, Şiiliğe hakaret ve ihanet edildiği görülmektedir.

Siyasi iradenin borazanı konumundaki medya siyonist ihanet şebekesinin maşası rolünü üstlenmiştir. Ama neden? Şiafobia oluşturma, küresel istikbar bunu istemektedir.

İşte asıl konu budur; bu kadar riske rağmen neden devletin resmi kanalında gündeme getiriliyor?

Küresel siyaset arenasında yükselen bir “Şii siyasal doktrini“ konuşuluyor. Kendini üstün gören Batı dünyasının karşısında bağımsız bir siyaset doktrin ortaya çıkıyor. Siyaset doktrinini dine daynadıran; Kur’an ve Sünnet referanslı siyasi öğretileri sistemleştirerek pratize eden bir ülke ortaya çıkıyor “İran“. Bölge ülkelerinde, Ortadoğu’da ve dünyada etkili olan siyasal İslam söylemleri ve İnkılabcı İslami duruşuyla yeni bir siyasi/kültürel paradigma oluşturdu. İslam medeniyetini tekrar dünyaya tanıtma mücadelesi veren İran, Şii çoğunluğun yaşadığı bir İslam ülkesi olması hasebiyle diğer ülkelerdeki müslüman halkların da İslami uyanışına, istikbara karşı dik duruşuna düşünce planında destek vermektedir.

Bu siyasal doktrin doğrultusunda belirlenmiş stratejisi sayesinde her geçen gün Ortadoğu’da özellikle de Irak, Yemen ve Suriye’de başarılar elde ediliyor.

Devlet adamları, siyasetciler, bilim adamaları, stratejistler bu konunun önemini anlamış ve dünya siyaset arenasında yayılmasına seyirci kalamazlardı elbet.

Batı kendi siyasal paradigmaları karşısında ortaya çıkan, müslüman ve mustazaf halklar için umut oluşturan bu İslam siyasal doktrini karşısında kayıtsız kalamazlardı tabi ki.

İşte son zamanlarda TRT’de ve diğer kanalllarda yapılan programların arkasında bu küresel siyasi irade yer almaktadır.
Bu yükselişin önünü ancak “mezhepcilik fitnesi“ ve “Şiafobia“ ile alabileceklerini sanıyorlar. İstikbar topyekün kültürel/siyasal bir savaş başlatmıştır. Bundan dolayı her fırsattan ve imkandan yararlanarak Şiilik aleyhine programlar yapmaktadırlar.

Bu gibi saldırıların bundan sonra daha şiddetli bir şekilde sürdürüleceğine hazır olunmalıdır. Bu saldırılara karşı İslam medeniyetini, İslamın siyasal doktrinini ve Velayet hattını beyan etmek ve dünyaya duyurmak çabaları da ciddi olarak takip edilmelidir.

Bu siyasal/kültürel saldırılar karşısında Velayet mücadele metodunu öğrenip öğretme fırsatı da ortaya çıkıyor.

Bu gibi programlarda gündeme gelen konular ne ilkdir ne de son olacaktır. Bunlara bilinsel, itikadi, tarihi, ahlaki cevaplar tarihte olduğu gibi şimdi de elbette verilmelidir. Ama sanki bir ilkmiş gibi algılamak, siyasi otoritenin haberi yokmuş gibi davranıp yetkili mercilere şikayette bulunmak gibi saflığa da düşmemek gerekir.

Bundan dolayı fitnenin derinliğini engin akılla anlayıp, bu programların perde arkasını basiret gözüyle görüp nebevi siret ve velayet strateji ile hareket edilmelidir.

Feraset ve basiretle Velayet güneşinin doğuşunu bekleyenlere selam olsun….

Read 4238 times