
کارگر
İran, Futsal Dünya Kupası’nda üçüncü oldu
İran Milli Futsal Takımı karşı karşıya geldiği Portekiz Milli Futsal Takımı’nı yenerek, tarihe altın değerinde bir rekora imza attı.Dünya Kupası Müsabakaları için Kolombiya’ya giden İran Milli Takımı’nın penaltı vuruşlarında kazandığı bu başarı tarihe geçti.
İlk yarıda herhangi bir pozisyon yakalamayan her iki takım ikinci yarıya geçti. Maçın ikinci yarısında ilk golü atan Portekiz Milli Futsal Takımı oldu. Hemen bu golün aradın Portekiz, gol farkını ikiye çıkarabildi.
Daha sonra İran Milli Takımı’nın yaptığı hücum neticesi gol farkı bire indi. Son dakikalarda da İran bir gol daha atarak Portekiz karşısında beraberliği yakaladı.
Bu maç önceden alınan kararlar üzerine uzatmalara gitmeden hemen penaltı vuruşlarına taşındı. Penaltı vuruşlarında Portekiz’i yenen İran ilk kez Futsal Dünya Kupası’nda üçüncü oldu.
İran Milli Futsal Takımı elemelerde Brezilya, çeyrek finalde ise Paraguay’ı yenerek, yarı finale yükselmişti. Yarı finalde Rusya’ya yenilen İran’ın üçüncü olmak için Arjantin’e yenilen Portekiz ile karşı karşıya gelmişti.
Dün Final maçında da Arjantin karşı karşıya geldiği Rusya’yı 5-4 yenerek, şampiyon oldu.
Bazı Islami Rejimler İsrail’le İlişkileri Normalleştirmek İçin Birbiriyle Yarışıyor
Filistinli araştırmacı yazar Elai Ebuamir, bazı Arap rejimlerinin Kudüs işgalcisi rejimle ilişkiyi normal gösterme çabaları hususunda ve Filistin halkının topraklarının gaspçısıyla uzlaşma imzalamaları konusunda uyarıda bulundu.
Elai Ebuamir Tasnim Haber Ajansı’na verdiği röportajda şunları söyledi:
“Bir sonraki aşamada Arapların Siyonist rejim ile ilişkileri normal göstermek için daha fazla çabasına şahit olacağız. Katar değişikliklerin gölgesinde İsrail’le ilişkileri normalleştirme hususunda ve meydana gelen son olaylarda daha hızlı hareket edecektir.
İsrail medyası büyük bir heves ve istekle Fars Körfezi Arap rejimlerinin birçoğunun (bunların başında Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn geliyor) Kana katliamında Filistin’deki günahsız çocukları katleden Şimon Peres’in ölümünden dolayı başsağlığı dileklerini örtbas etti.
Bizler Amerika Başkanı Barack Obama’nın 11 Eylül saldırılarında Arabistan’ın parmağının olmadığı konusundaki kararı veto etmesinin Kongre tarafından iptal edilmesinin ardından İsrail ile ilişkileri hızlı bir şekilde normalleştirme çabalarını beklemeliyiz.
Suudi Arabistan ve onunla aynı hedefi taşıyan ve onu takip eden herkes Tel-Aviv ile ilişkileri normalleştirecek ve bunu tayin eden şartları koruyacaklardır. Onlar bu konuda şu düşünceye ve inanca sahiptirler; Siyonist rejim ve Amerika’daki Yahudi Lobisi Kongrenin yönetmeliği uygulamasını engelleyecektir.
Önceki ticaret esasınca, Suudiler şantaja teslim olacaklardır. Saldırılarda çocuklarını kaybeden Amerikalı 3 bin aileye tazminat ödemenin yanında, New York’ta yaşayan her Amerikan vatandaşına bu saldırılarda manevi ve psikolojik zarar görmelerinden dolayı Suudilerden şikayetçi olabileceklerini söylemek demek yani Suudi hükümetine karşı Amerikalıların sürekli bir alacağı vardır demek. Öyle ki bunu ödemek mümkün değildir. Bu nedenle Suud hükümeti Araplara sığınmak yerine, İsrail’e doğru yönelecektir.
Amerikan Temsilciler Meclisi ve Konseyinin Obama’nın vetosunu reddetmesi tarihi bir olaydır. Fars Körfezi ülkeleri Suriye, Libya, Yemen ve Irak’ın parçalanması oyununda ve yine Filistinliler arasında fitne çıkarmak için büyük paralara harcama konusunda işbirliği yaptılar. Ancak bugün, öyle anlaşılıyor ki bizler bu ülkelerin kendi yenilgilerine ve parçalanmalarına şahit olmaktayız.
İslami ülkelerin yöneticileri mi -Irkçı İsrail rejiminin mahiyeti mi değişti?
Şimon Peres'in insanlık düşmanı azılı bir Siyonist olarak ölmesi ardından Arap rejimlerinin yöneticileri taziye mesajları gönderme yarışına girdiler. Filistin halkıyla direniş örgütleriyse Arap yöneticilerin bu vicdansız ve akılsız girişimlerini protesto ettiler.
Hagana terör örgütünün kurucusu ve siyonist rejim eski elebaşı olan Peres 27 ağustos günü öldü. Bu ölüm olayı Arap ülkelerindeki yöneticilerin de içyüzünü ortaya koydu. Bahreyn dış işleri bakanı Halid Bin Ahmed Al'i Halife yayınladığı mesajında, Allah Şimon Peres'e rahmet etsin. Ortadoğu , savaş ve barış adamı olarak Peres gibi birisinden mahrum kaldı. Filistin özerk teşkilatı başkanı Mahmud Abbas daha ileri giderek Şimon Peres'in sadece İsrail'in manevi babası değil, Filistin milletinin de lideri olduğunu belirtti.
Irkçı Likut partisinden Kenesset temsilcisi olan Eyup Gerra da yaptığı açıklamada, Fars körfezindeki bir Arap ülkesi liderinin Peres'in ölümünü duyunca ağladığını söyledi. İngiliz gazeteci ve yazar Robert Fisk The Independent gazetesinde yayınladığı makalesinde batılı yöneticilerin propagandalarının aksine Şimon Peres'in barış adamı olmadığını belirtti. Robert Fisk, Peres'in ölümünü duyunca onun yaptığı parçalanmış çocuk bedenleri, savaş ateşi ve katliamdan geçirilen insan cenazelerini hatırladığını vurguladı. Arap yazar Ali Ebu Name de sosyal paylaşım sitesinde yayınladığı yazısında, Peres'in savaş suçlusu olarak yargılanmadan önce ölüp kurtulduğunu belirtti.
Peki Arap ve Batılı seçkin yazar ve gazetecilerle Arap ülkelerindeki yöneticilerin Peres hakkındaki bir birinden çelişik değerlendirmeleri neden kaynaklanıyor. Arap yöneticileri 1950li ve 1960lı yıllarında ve hatta 1979 yılına kadar Soykırımcı İsrail ile muhalefet ederek Arap milleti arasında meşruiyet kazanıyorlardı. Arap ülkeleri birkaç kez işgalci Siyonist İsrail ile savaştılar. Bu savaşların en önemlisi 1967 ve 1973 yıllarındaki savaştı. Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdul Nasır 1967 yılında saldırgan İsrail karşısında yenilgiye uğradığında Mısır halkı nezdindeki itibarı sarsıldı. Mısır'ın sonraki cumhurbaşkanı Enver Sedat ise terörist İsrail rejimiyle savaşa girdiği için, büyük bir itibar kazandı. Ancak Batılı devletlerin Siyonist İsrail'i çok boyutlu bir şekilde desteklemeleri sonucu, Enver Sedat istediği hedeflerine ulaşmadı. Bu nedenle Sedat ırkçı İsrail rejimiyle uzlaşarak Arap ülkeleri yöneticilerinin Siyonist rejime karşı tutum değişikliği yapma temellerini attır. Nitekim Mısır devlet başkanı Enver Sedat ile, İsrail başbakanı ve azılı bir terörist olan Menahem Begin arasında, Camp David'de 17 Eylül 1978'de anlaşma imzalandı. Sözleşme, 26 Mart 1979 imzalanan sözde barış antlaşmasının temelini oluşturuyordu. Buna göre İsrail, askeri birliklerini Sina Yarımadasından çekecek ve Mısır ile diplomatik ilişkilerini normalleştirecekti. Arap rejimileri 1990lı yıllarında Madrid ve Oslo konferanslarında Amerika'nın baskısı sonucu, gayri resmi bir şekilde İsrail varlığını tanıyıp bir adım daha Filistin davası ve Kudüs'ün kurtarılması ülküsünden uzaklaştılar. Özelikle Fars Körfezindeki dikta hanedan rejimleri Amerika'nın koruması altında varlıklarını sürdürmek amacıyla katil İsrail rejimiyle gizli diplomatik ve ticari işbirliğini geliştirdiler. Bazı Arap rejimleri özellikle Umman ve Katar'ın ticari temsilcilik bürosunu Amman ile Doha'da açtılar. Halbuki terörist İsrail rejiminin filistin halkıyla Lübnan halkına karşı katliam ve saldırıları artarak devam ediyordu. Hatta bu süre zarfında Filistin topraklarının daha büyük kısmı Siyonist göçmen Yahudilerin işgali altına girdi. Artık filistin halkı topraklarının yüzde 86sına hakim değildir. Bu nedenle değişen İsrail değil, Arap rejimlerinin yöneticileridir. Çünkü dikta arap rejimleri kendi hanedan ve seçilmemiş dikta rajimlerini sürdürmek için Amerika başta olmak üzere Batılı devletlerin korumasına ve desteğine ihtiyaç duymakta ve Arap ile İslam milletlerine ihanet etmektedirler. Amerika'nın dikta arap rejimlerini koruma ve desteklemenin ön şartı, demokrasi ve barış ile güvenlik değil, Soykırımcı İsrail rejiminin gayri meşru ve işgalci varlığını tanımak ve ilişkileri normalleştirmektir. Çünkü Amerika'da yöneticiler hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar Siyonist Yahudi lobilerinin denetiminde ve baskısı altındadırlar.
İran güvenlik güçleri sınırlarda çok güçlü bir şekilde varlığını gösteriyor
İslami İran emniyet güçleri komutanı tuğgeneral Hüseyin Eşteri, bu güçlerin terörist ve tekfirci tehditlere karşı koymak için İran sınırlarında çok güçlü bir şekilde varlığını gösterdiğini söyledi.
Tuğgeneral Eşteri, bugün Tahran cuma namazı hutbelerinden önce cemaate hitaben yaptığı konuşmada, ''eğer tekfirciler, inkılab karşıtları, selefiler, şer güçleri, şebekeler ve uyuşturucu madde şebekeleri İran sınırlarına nüfuz etmek isterlerse İran güvenlik güçlerinden çok sert karşılık görürler' dedi.
Tuğgeneral Eşteri, İran'ın 8700 km. uzunluğunda bir sınıra sahip olduğunu belirterek, bugün İslam inkılabı rehberinin yol göstericiliğinde, halkın uyanık olması ve güvenlik, yargı ve diğer birimler ve kurumlar arasında iyi bir koordine sayesinde İran'ın güvenliğinin örnek gösterilecek şekilde olduğunu söyledi.
Bu arada İran Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Habibullah Seyyari bir İran kanalına verdiği özel röportajda,''yabancıların Fars Körfezi ve Umman Denizi'ndeki hareketlililileri anbean izlenmektedir, ifadesini kullanarak ''Yabancıların bölgede bulunmasına ihtiyaç yoktur ancak onlar, bazı ülkelerin isteği üzerine güvenliği sağlamak amacıyla Fars Körfezi ve Umman Denizi'nde bulunduklarını ifade ediyorlar ve bunu açıklamak için İran düşmanlığı söylemlerine başvuruyorlar. Tercübeler, onların bulundukları her yerde güvensizliğin ortaya çıktığını göstermiştir. Bugün Deniz Kuvvetleri ve Devrim Muhafızları bölgedeki sularda güvenliği sağlayabilecek güce sahiptir. Yabancıların bölgedeki hareketliliği düzenli olarak izlenmektedir ve onların savaş gemilerinin hepsinin nerede olduğunu ve ne yaptığını biliyoruz. Onların sınırlarımıza yaklaşmasına izin vermeyiz ve eğer böyle bir durum olursa onlara geçmişte davrandığımız gibi davranırız. '' dedi.
Kehf Suresi'nden Öğreneceğimiz 4 Kıssa 4 Ders
Kur'an-ı Kerim'deki her bir ayet, hayret vericidir ve Kur'an-ı Kerim'deki bu ayetleri öğrenmek, her bir kelimenin herhangi bir kimse tarafından yazılmış herhangi bir kitapta ya da yeryüzünde bulunmayan birer inci olduğunu gözler önüne serer. Bu nedenle, Kur'an-ı Kerim'deki her bir ayet, Müslümanların kalplerinde derin bir saygı oluşturur.
Bu bağlamda, Kur'an-ı Kerim'in çeşitli sureler içerdikleri önemli bilgiler sebebiyle çeşitli yararları ile anılırlar. Aynı şekilde Kehf Suresi de birçok ders verdiğinden Müslümanlar için özel bir yere sahiptir. Bu Sure de her Müslüman'ın öğrenmesi gereken dört farklı ders veren dört kıssa içeriyor.
Kıssa 1:
Surede bahsedilen ilk hikaye mağaradaki insanların hikayesidir. Onlar, inançsız bir toplumda yaşayan iman edenlerdi. Onlar imanlarından dolayı tehditler almaya başladıkları zaman, şehri terk ettiler ve Allah'ın rızası ve imanlarını kaybetmemek için bir mağaraya gittiler. Böylece, Yüce Allah azze ve celle onların üzerlerine bir uyku ihsan etti ve onlar uyandıkları zaman yaşadıkları yerdekileri mümin olarak buldular. Yani bu hikaye gösteriyor ki, bir insan Yüce Allah azze ve celleye imanını korumak için çabalarsa, Allah azze ve celle de onların zorluklarını kolaylaştırır, yardım eder ve kurtarır.
Ders: Bu kıssadan öğrenilecek ders, Yüce Allah azze ve celle, insanların imanını dener. Allah azze ve celle insanların imanını denediği zaman, eğer inanan imanında kararlı ise, Allah azze ve celle de kavrayabileceklerinin ötesinde yardım eder. Dahası, bu kıssa şu dersi de veriyor ki, Müslüman her zaman salih insanlarla beraber olmalıdır. Mağaradakilerin hepsi salih insanlardı. Onların beraber olması, Yüce Allah azze ve cellenin rahmetinin ve yardımının ulaşmasındaki faktörlerden biriydi. Yani, bir Müslüman, yaşadığı imtihanlarda imanında kararlı olmalı ve Kur'an-ı Kerim'de bahsedildiği gibi salih insanlarla beraber olmalı:
Sabah-akşam O'nun rızasını (ve cemalini müşahede etmeyi) dileyerek, Rablerine yalvaranlarla beraber nefsini sabırlı tut; dünya hayatının ziynetini arzu edip de gözlerini onlardan (o yalvaranlardan) ayırma; ve (isyanları sebebiyle) kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin arzusuna uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itâat etme! Kehf 28
Kıssa 2:
Suredeki ikinci kıssa ise hürmet gösterilen ve varlıklı iki bahçesi olan bir adamdan bahsediyor. Bununla birlikte onun zenginliği onun yolunu da belirlemiş ve imanında şüphe duymaya başlamış. Sonuç olarak da Allah azze ve celle dünyadaki başarıdan ve lütuftan mahrum etti ve o bunların dünyalık şeyler olduğunu fark ettiğinde ise onun için çok geçti.
Ders: Bu kıssadan bir Müslüman iki ders çıkarabilir. İlk olarak tüm zenginlik, Allah azze ve celleden bize birer imtihandır. Ayrıca, bu zenginlik Onun hibesindedir, O kulları kendisine şükredecek mi yoksa etmeyecek mi diye dener. İkinci olarak, bir Müslüman şu dersi de almalı ki, bu dünyadaki her şey, geçici ve kısa sürelidir. Eğer ki buna da insanlar sahiplerse, Allah azze ve celleye şükretmeliler ve onu en doğru yolda, bundan razı olarak, olmayanlara infak etmeliler. Kur'an-ı Kerim'de, Allah azze ve celle dünyalık malların hükmünü şu şekilde bizlere iletmiştir:
(Habibim, ya Muhammed!) Onlara dünya hayatına (dair) şöyle misal de getir: (Dünyanın hali) gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, onunla yeryüzünün bitkileri (yetişip) birbirine karışır; fakat sonunda rüzgarların kendisini savuracağı bir çöp haline gelir. Çünkü Allah, her şeye gücü yetendir. Kehf 45
Kıssa 3:
Kehf Suresi'nde üçüncü kıssa ise Hz. Musa aleyhisseladan ve Hz. Hızır aleyhisselamdan bahsediyor. Hz. Musa aleyhisselam bu dünyadaki hiç kimsenin kendisinden daha bilgili olduğunu düşünmüyordu, sonra Allah azze ve celle, Onu(aleyhisselam) kıssa boyunca kendisinden daha bilgili olduğunu ispatlayan Hz. Hızır aleyhisselam ile tanıştırdı.
Ders: Bu kıssadan alınacak ders ise, bilgi kendisiyle gururlandırmamalı, tersine ilim sahibi olmak tevazuyu öğretmeli ve herkes bilmeli ki her zaman kişinin kendisinden daha iyi anlayan ve daha çok bilen birileri vardır.
Kıssa 4:
Allah azze ve cellenin Kur'an-ı Kerim'deki bu özel Sure'de bahsettiği dördüncü kıssa, gittiği yerdeki ihtiyacı olan insanlara yardımcı olmak için bütün dünyayı dolaşan büyük kral Zul Karneyn'in kıssası. O, insanları Yecüc ve Mecüc'e karşı rahatlamasına vesile olan biriydi.
Ders: Bu kıssadan öğrenilecek ders, güç de Allah azze ve celleden verilir ve bu gücü vererek de Allah azze ve celle kulunu imtihan eder. Yani, diğerlerine nazaran daha fazla güce sahip olanlar, bu güçlerini iyilikte, diğer insanların hayatlarını kolaylaştırmada ve şeytanla gerçek mücadelede kullanmalılar.
Sonuç:
Kehf Suresi, Kur'an-ı Kerim ٙdeki ünlü surelerdendir. Bununla beraber okunmasıyla özel yararları olur. Bir Müslümana içeriğinin anlaşılmasıyla da ekstra dersler vererek yardım eder, kişinin hayatını şekillendirmesinde, yoluna yön vermesinde yardımcı olur.
Not: Cuma günleri Kehf suresini okuduğumuzda Türkçe anlamını da okumayı unutmayalım.
Kaynak: Quran Reading
Tercüme: GencMuslumanlar.com
Üç Gün Oruç Tuttular ‘‘İftarlarını’’ Yoksula, Yetime ve Esire Verdiler
Şia ve Ehlisünnet müfessirlerinin görüşüne göre ayette geçen, nezirlerini yerine getiren, kendi yemeklerini iftar vaktinde üç gün boyunca yoksula, yetime ve esire yediren (bağışlayan) “Ebrar”dan (iyiler ve iyi amelliler) kastın Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve hizmetkarları “Fizze”dir.
İnsan suresi (Arapça: سورة الإنسان), Kur’an-ı Kerim’in Medine’de nazil olan surelerinden olup, Mushaf’taki resmi sırası itibarıyla 76., iniş tertibine göre ise Kur’an’ın 96. suresidir. Bu sureye, birinci ve ikinci ayette “insan” kelimesinin kullanılmasından dolayı İnsan suresi adı verilmiştir. Şia ve Ehlisünnetmüfessirlerinin görüşüne göre ayette geçen, nezirlerini yerine getiren, kendi yemekleriniiftar vaktinde üç gün boyunca yoksula, yetime ve esire yediren (bağışlayan) “Ebrar”dan (iyiler ve iyi amelliler) kastın Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve hizmetkarları “Fizze”dir.
İsimleri
İnsan suresine, birinci ve ikinci ayetinde “insan” kelimesinin kullanılmasından ve bu surenin ana temasının insan olmasından dolayı bu ad verilmiştir. Ayrıca “Hel Eta” kelimesiyle başladığından dolayı bu sureye “Hel Eta” suresi de denmiştir. Bu surenin üçüncü ismi yine ilk ayette geçen “Dehr”dir ve dördüncü ismi ise beşinci ayette zikredilen “Ebrar”dır. Bu surenin 18 ayetinde yani 22. ayete kadar “ebrar”ı (iyileri) tanıtarak onların özelliklerini beyan etmektedir ve bu surenin yarıdan çoğunda da onların konu ve hallerinin şerhine yer verilmiştir.
Özellikleri
İnsan suresi ayet sayısı hakkındaki ortak görüşe göre 31 ayet, 243 kelime ve 1089 harften ibarettir. Medine’de nazil olan bu sure Mushaf’taki resmi sırası itibarıyla 76., iniş tertibine göre ise Kur’an’ın 96. suresidir. Lafız ve hacim bakımından “Mufassal” surelerden; yaniKur’an’ı Kerim’in kısa surelerinden olup, 29. cüzün dördüncü hizbinin ortalarında yer almaktadır.
Konuları
Şia ve Ehlisünnet müfessirlerinin görüşüne göre ayette geçen, nezirlerini yerine getiren, kendi yemeklerini iftar vaktinde üç gün boyunca yoksula, yetime ve esire yediren (bağışlayan) “Ebrar”dan (iyiler ve iyi amelliler) kastın Hz. Ali (a.s), Hz. Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve hizmetkarları “Fizze”dir.
İnsan suresi, insanın yaratılışı, genel imtihan ve insanın özgür iradeyle seçme hakkının olduğunu belirtmekle başlamakta ve Allah’ın rahmetine nail olan insanlar ve Allah’ın gazap ve azabına nail olan insanlar olmak üzere insanların iki kısma ayrılmasıyla son bulmaktadır.[1]
Kaynakça
Yukarı git↑ Danişnamei Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, s. 1260.
Bibliyografi
Kur’an-ı Kerim, tercüme: Muhammed Mehdi Fuladivend, Tahran, Daru’l Kur’anu’l Kerim, k. 1418/ m. 1376.
Danişnamei Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, Bahaddin Hürremşahi’nin katkılarıyla, Tahran, Dustan, Nahid, ş. 1377.
http://tr.wikishia.net/view/%C4%B0nsan_Suresi
İmam Ali’nin Yüzüğünü ‘‘Namaz Kıldığı Sırada’’ Bağışladığı Gün
Ehl-i Sünnet'in önde gelen tefsir alimlerinden Fahri Razi şöyle rivayet etmiştir: Ebu Zer dedi ki: "Bilin ki bir gün Hz. Resulullah ile birlikte öğle namazı kıldığımız bir sırada, bir dilenci mescittekilerden sadaka istedi fakat ona kimse bir şey vermedi.
Bu sırada Hz. Ali rüku halindeydi. Elini ona doğru uzattı o parmağında yüzük vardı. Dilenci gidip yüzüğü hazretin parmağından çıkarıp aldı." Bunun üzerine Hz. Resulullah Allah'a yakararak şöyle dua etti "Allah'ım kardeşim Musa sana dua etti ve 'Rabbim gönlümü aç işimi kolaylaştır. Dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir yardımcı ver. Kardeşim Harun'u... Onunla kuvvetimi arttır. Onu işime ortak et ki, seni çokça tespih edelim. Şüphesiz sen bizi görensin' dedi. Sende ona! 'Senin isteklerin sana verildi. Ey Musa' diye vahyettin.
Allah'ım! Bende senin kulun ve peygamberinim benimde gönlümü aç, işimde kolaylık sağla, ailemden Ali'yi, bana yardımcı ver, onunla kuvvetimi arttır." Ebu Zer diyor ki: "And olsun Allah'a! Henüz Hz. Resulullah sözünü tamamlamamıştı ki, Cebrail 'Sizin veliniz ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekat veren müminlerdir." ayetini getirdi. Fahri Razi; Tefsiru'l-Kebir, c.12, s.26.
İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Hz. Ali’nin (a.s) sahavet ve cömertlik durumu da açıktır. Oruç tutar iftarını ise ihtiyaç sahiplerine verirdi. (Ve ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula ve yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar. İnsan suresi, 8) ayeti onun hakkında nazil olmuştur. Müfessirlerin dediğine göre Hz. Ali’nin (a.s) bir gün dört dirhemi vardı. Bir dirhemini gece, bir dirhemini gündüz, üçüncü dirhemini gizli ve dördüncü dirhemini ise açıkça sadaka verdi. Bunun üzerine (Onlar mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcarlar. Bakara, 274) ayeti nazil oldu. Kendi eliyle Yahudilerin Medine’deki hurmalıklarını suladığı söylenmiştir. Nitekim elleri nasır bağlamış ve ondan gelen ücreti ise sadaka olarak vermiş, buna rağmen kendi karnına taş bağlardı. Diyorlar ki: hiçbir zaman hiçbir dilenciye “yok” demedi. Bir gün Mahfen b. Mahfen Muaviye’nin yanına geldi. Muaviye ona nereden geliyorsun? Diye sordu. Mahfen Muaviye’nin hoşuna gitmesi için: İnsanların en cimrisinin –yani Ali’nin (a.s)- yanından geliyorum, dedi. Muaviye dedi ki: Sana yazıklar olsun; Eğer yanında bir depo dolusu altın ve bir depo dolusu saman olsa, altın deposunu saman deposundan daha erken ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak birisi hakkında nasıl böyle konuşabilirsin?![147]
http://tr.wikishia.net/view/Hz._Ali_(aleyhi_selam)
Şemhani: ABD, kendi ulusal değerleriyle bile çatışır
İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Şemhani, ABD ve Siyonist rejimin düşmanlıkta kendi ulusal değerlerini ve hatta uluslararası güvenliği tehlikeye attıklarını söyledi.
Suriye Meclis Başkanı Hediye Abbas, beraberindeki bir heyetle birlikte bugün İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani ile bir araya geldi.
Şemhani, bu görüşmede Suriye’nin terörist gruplar karşısındaki dik duruşuna atıfta bulunarak, bu ülkenin şu an yakaladığı başarıları artırarak tekrardan eski güzel günlerine dönmesi için temennide bulundu.
Halep ve diğer bölgelerin geleceğini Suriye halkının belirleyeceğini ifade eden Ali Şemhani, ABD ve Avrupa ülkelerinin Suriye hakkında izledikleri ikili siyaset politikasını eleştirerek, Suriye’deki terörizm hakkında bu ülkeleri suçladı.
ABD ve Siyonist rejimin düşmanlıkta kendi ulusal değerlerini ve hatta uluslararası güvenliği tehlikeye atmalarını söyleyen Ali Şemhani, terörist grupların Avrupa ülkelerine yaptıkları saldırılara rağmen Batı ülkelerinin terörizmi destekleyen politikalarının değişmediğine dikkat çekti.
Ali Şemhani’nin Suriye’deki krizin çözümü adına da yaptığı değerlendirmede, Suriye halkının kendi problemlerini yine kendileri çözmeleri gerektiğini ifade etti.
"Diğer ülkeler de İran gibi bir politika izleseydi, bölgede böyle bir kriz yaşamayacaktık" diyen Suriye Meclis Başkanı Hediye Abbas da bu görüşmede İran’nın Suriye halkına yaptığı yardımları dile getirip teşekkürlerini sundu.
Abdullahiyan: İran ve Türkiye, Suriye krizinin çözümüne yardım edebilirler
İslami Şura Meclis Başkanı Uluslararası İşler yüksek yardımcısı, Hüzeyin Emir Abdullahiyan, İran ve Türkiye’nin bir çok ortak noktaya sahip olduklarını ve Suriye konusunda çözüme ve şartların değişmesine yardımcı olabileceklerini söyledi.
İRNA'nın bildirdiğine göre Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Rıza Hakan Tekin ile görüşen Abdullahiyan, iki ülke parlamentoları arasındaki ilşkilere işaretle, parlamentolar arası ilişkilerin gelişmesinin iki ülkenin tüm alanlarda ilişkilerinin gelişmesine ve bölgenin zor ve girift şartlarının iyileşmesine yardımcı olabileceğini söyledi.
İran Meclisinde yakın zamanda İran-Türkiye dostluk gurubu kurulacağını ifade eden Abdullahiyan , başarısız darbe girişimi sonrası olayın yönetilmesi için Türk hükümetinin yaptıklarının önemli olduğunu söyledi.
Abdullahiyan, bölge ve iki ülke meclis başkanlarının bölge durumu özellikle Suriye krizinin çözümü için istişarelerinin önemli olduğunu söyledi.
Tekin de iki ülke dostane ilişkilerine işaretle, İran Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanının Başarısız Darbe girişimi ile ilgili tutumlarına teşekkür etti.
İran’ın terörizmle ilgili bölgede izlediği politikaya destek verdiğini belirten Tekin, bir çok konuda Türkiye’nin de İran ile aynı düşünceye sahip olduğunu söyledi.
İran İslam Cumhuriyeti Ordusu Kazanımları Görücüye Çıktı
İran İslam Cumhuriyeti Ordusu Yeterlilik Cihadı ve Araştırma Kurumunun 4 yeni ürünü görücüye çıktı.
İRİB Haber ajansının bildirdiğine göre uzaktan kumandalı roket ve makineli silah taşıyabilen insansız "Nezir" robotu, mayınları temizleme yeteneğine sahip uzaktan kumandalı Buldozer, muhtelif top ve yük taşıma kabiliyetine sahip Kiyan taktiksel araç ve düşmanın görme yeteneğini ve ısıya duyarlı kameralarını etkisiz hale getirme kabiliyetine sahip sis oluşturma sistemi bugün tanıtımı yapılan ve görücüye çıkarılan sistemlerdendi.
İran İslam Cumhuriyeti Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ahmet Rıza Purdestan'ın ve ordu komutanlarından bir grubun katılmasıyla düzenlenen bu törende kara kuvvetleri komutanının konuşmasından sora şehit aileleri ve gaziler takdir edilerek plaket verildi.