کارگر

کارگر

Bismillah

İslam İnkılabı 10 Şubat 2013 tarihinde 34. Zafer yılını kutladı. İslam İnkılabının ilham aldığı kaynaklar, temel ilkeleri, boyutları ve hedefleri konusunda şimdiye kadar çok şey söylendi ve bundan sonra da söylenecektir. Bu konuların her biri, üzerinde kitaplar yazılacak kadar derin ve geniş boyutlu hususlar olup bir köşe yazısına sıkıştırmak mümkün değildir.

Ve yine İslam İnkılabı’nın geçirdiği evreler, İran içinde, bölgede ve uluslararası arenada karşılaştığı engeller, kendisine dayatılan iç ve dış savaşlar, yaptırımlar, baskılar ve aleyhinde sürdürülen medya savaşı da üzerinde ayrıca durulması gereken bir husustur ve bir yazıda anlatılması mümkün değildir.

İslam İnkılabı’nın zaferinden sonra İran halkının beklentilerinin ne kadar temin edildiği; temel özgürlükler ve haklar; ekonomik ve toplumsal adalet,; kültürel, bilimsel ve teknolojik ilerlemeler konusu da ayrıca ele alınması gereken hususlar olup bu dalların da incelenmesi bu köşe yazısına sığmaz.

Biz bu yazıda İslami İran’ın ülke içinde halkına karşı ve başta komşuları olmak üzere bölgesel meselelerde izlediği strateji ve taktikler üzerinde durmak ve İslam İnkılabı’nın ilkeleri ve müslümanların maslahatına ne kadar bağlı kaldığı, bu dalda ne kadar başarı sağladığı üzerinde durmak istiyoruz.

İran’daki gelişmeleri İnkılabın zaferini takip eden dört yıl boyunca dışarıdan ve otuz yıldan beri de Tahran’da halkın arasında yaşayarak yakından izleyen biri olarak şunu kesin olarak söylüyebilirim ki, halkın İslam nizamına olan güven ve bağlılığı içinde bulunduğumuz yıl 30 yıl öncesine göre daha derin ve daha bilinçli olarak devam etmektedir.

Savaş yılları da dahil hiç bir zaman son bir yılda olduğu kadar ekonomik sarsıntılar geçirmeyen ve pahalılıkla bu kadar yüz yüze gelmeyen İran halkının buna rağmen bu yılki inkılap yıldönümü merasimlerine geçen yıllara oranla daha geniş çapta katıldığına yakından tanık olduk.

İran’ın müslüman halkı ekonomik sıkıntılardan, üst düzey yetkili makamlar arasındaki tartışmalardan ve toplumsal adaletin yerleştirilmesinde gözlenen gecikmelerden dolayı ağır eleştirilerde bulunmalarına rağmen İslam nizamına , hükümetine, yöneticilerine güven duymaktadır.

Dış baskılar, tehditler, yaptırımlar ve geniş çaplı yumuşak/psikolojik savaşın farkında olan halk kitleleri, bütün bu komplo planlarının halk ile yöneticiler arasında mesafe oluşturmak, halkı nizamdan soğutmaya, nizama karşı kışkırtmaya yönelik olduğunun bilincindedir. Halk, İslam nizamının kendilerine izzet, bağımsızlık ve özgürlük sunduğunu çok iyi kavramış bulunuyor.

Son sıralarda İslam İnkılabının düşmanları tarafından abartılan içteki rekabet ve tartışmalar halk tarafından benimsenmiyor elbet. Ama nizamın temel direği olan velayet-i fakih makamına halel getirmediği sürece bu gibi tartışmaları siyasal hayatın bir parçası olarak değerlendirmektedir artık. Geçen otuz dört yıl içinde otuzdan fazla seçime katılan İran halkı bu gibi tartışmaların nizamın temel ilkeleri çerçevesinde yapılmasında sakınca görmemekle birlikte yöneticileri İslami ahlaka uymaya davet etmektedir. Batı ülkelerinde onlarca kat daha ağır tartışma ve karalama propagandalarına rağmen Batı medyası ve bazı garazlı müslüman kalemler İran’daki bu tartışmaları büyük bir felaket gibi lanse etmeye çalışmaktalar.

İslami İran içte olduğu kadar dış dünyada da halklara geçmişe göre daha çok güven vermektedir. Türkiye’de bazı yandaş kalemler ve mezhep taasubunda boğulan çevrelerin bunca kara propagandalarına rağmen İslami İran müslümanlar başta olmak üzere dünya halkları nezdinde her geçen gün daha bir itibar kazanmaktadır. Halklar artık söze değil pratiğe bakmakta, kimin, hangi ülkenin gerçekte müslümanların ve insanlığın maslahatını gözettiğini, hangi rejimlerin kendi iktidarlarını korumak ve genişletmek için nice karanlık planlar içinde bulunduğunu tespit edebilmektedir.

İslam’ı kendi tekellerinde gören ve ama İslam düşmanı Batı ile işbirliğnden bir zerre rahatsız olmayan çevreler son sıralarda İslam İnkılabının Türkiyeli inkılapçı müslümanları kaybettiği söylemini dillendirmeye başladılar. Ancak kaybeden gerçekte İslam İnkılabı değil, inkılap treninden öfkeyle, mezhep taasubuyla inen, nereye gideceğini bilmeyen ilkesiz ve pusulasız çevrelerdir.

İran uzmanı olarak tanınan bazı kalemler ise İslami İran’ın haklı dış siyaset çizgisini gizlemeye vicdanları elvermediği için İslam İnkılabı’nın İmam Humeyni dönemini habire överken daha sonra raydan çıktığı gibi gülünç iddialar ileri sürmektedir. Halbuki İran halihazırda İmam dönemindekinden kat kat daha fazla müstekbir güçlerin baskısına maruz kalmasına rağmen İmam’ın çizgisinden asla taviz vermemektedir.

İran’ın dış siyaseti hususunda bu ülke anayasasının 152.ve 154. Maddelerinde şöyle kaydedilir:

“152. Madde: İran İslâm Cumhuriyeti'nin dış siyaseti her türlü tahakkümün ve tahakküm altına girmenin reddi, ülkenin her yönden bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması, bütün müslümanların haklarının savunulması ve zorba /sultacı güçlere karşı hiçbir taahhüd altına girmeme, savaş yanlısı olmayan devletlerle karşılıklı barışçı ilişkiler temeline dayanır.

154. Madde: Iran islâm Cumhuriyeti, bütün insanlık düzeyinde insanın mutluluğunu ülkü bilir ve özgürlüğü ve Hak ve Adalet yönetimini, bütün insanlığın hakkı olarak tanır. Şu halde başka milletlerin içişlerine karışmaktan tamamen sakınmakla birlikte, mustaz'afların müstekbirlere karşı hak arama mücadelesini yeryüzünün her noktasında destekler.”

 İslam İnkılabı’nın zaferinden sonra İran’a komşu ülkelerin hemen hepsinde toplumsal değişiklikler, bağımsızlıklar,savaşlar, darbeler ve işgallerden birine tanık olunmuştur. Bütün bu gelişmeler karşısında İslami İran’ın tavrı yukarıdaki ilkeler çerçevesinde şekillenmiştir.

Afganistan, Pakistan, Azerbaycan, Irak, Türkiye, Suriye, Bahreyn gibi komşu ülkelerde meydana gelen olaylar, rejim değişiklikleri, halk hareketleri ve gelişmeler konusunda hep bu ülkelerin toprak bütünlüğüne, bağımsızlığına, halkın hakk ve özgürlüklerine saygı göstermiş ve bunu tavsiye etmiştir.

Afganistan’ın Sovyet Rusya’nın işgaline uğraması ardından kendisi savaşta olmasına rağmen ekseriyeti Sünni olan 3 milyon Afganlı’ya kapılarını açmış ve 30 yılı aşkın bir süre her türlü yardımı yapmaktan kaçınmamıştır. Liderliğini Gulbeddin Hikmetyar gibi İslam inkılabına muhalif ve Şia düşmanlığını gizlemeyen mücahit gruplarına bile silah eğitimi ve silah vermekten kaçınmamıştır. Hala bile Afganistan’ın NATO işgali altında bulunmasına rağmen bu ülke halkına yardımlarını sürdürmektedir. Bu konuda bilgi almak isteyenler aşağıdaki linke başvurabilirler:

http://www.rasthaber.com/78701_iran-islam-cumhuriyeti-nin-afganistan-a-yardimlari.html

İslam İnkılabı lideri İmam Hamanei başta olmak üzere İslami İran üst düzey yöneticilerinin İslam ülkelerindeki grup ve partilere yaklaşımı, liderlerinin veya partilerin İran’a karşı tavırları ve yakınlığı ölçü alınarak değil o bölge veya ülke halkının menfaatleri gözetilerek belirlenmiştir hep. İran- Irak savaşı sırasında Yaser Arafat’ın açıkca Saddam’ın yanında yer almasına rağmen İran, Tahran’da kendi açtığı Filistin elçiliğini asla kapatmamış ve Filistin davası siyasetini asla Filistinli grup ve partilerin cahilce tutumlarına göre belirlememiştir. Ve yine son sıralarda bazı bölge rejimlerinin dolduruşuna gelen Hamas lideri Halid Meşal’in aceleci tavırlarına rağmen İslami İran sekiz günlük son Gazze savaşında Filistin direnişini var gücüyle desteklemiştir.

Komşu ülkelerin zayıflamasını asla fırsat olarak değerlendirmeyen İslami İran, sekiz yıl boyunca savaştığı Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından işgal edilmesini fırsat bilerek intikam alma düşüncesine kapılmamış ve tam aksine bu komşu ülkenin işgale son vermesi, toprak bütünlüğünü koruması ve bağımsızlığını elde ederek halkına temel hak ve özgürlükleri sunması için elinden gelen yardımı yapmış ve hala da yapmaktadır.

Öteki komşu ve bölge ülkelerindeki gelişmeler karşısında da aynı tavrını sürdürmesine rağmen emperyalizmin ve taassubun hizmetindeki kalemler durmadan, utanmadan İslami İran’ı Fars miliyetçiliği, Şiicilik ve en iyimser ifadeyle hakkı stratejik hedeflerine feda etmekle suçlamaktadırlar.

Suriye konusunda insafsızca saldırılara maruz kalmasına rağmen sorununun ülke içinde çözülmesi gerektiği tezini savunan İran, bu doğrultuda sunduğu planında bu ülkenin geleceğini Suriye halkının serbest seçimlerde belirlemesini teklif etmiştir. Suriye halkının kararından çekinen emperyalist güçlerle kuklaları ise zalim olarak niteledikleri rejimin yerine başka bir zorba gücün seçimsiz gelmesini teklif edecek kadar zalimleşmektedirler. Esad rejimi gitsin yerine bizim adamlarımız gelsin diyerek ilkel çağ yönetmlerini dayatmaktadırlar. Taassup girdabında boğulan kalemler ise gözleri dönmüşcesine emperyalizmin yalan mekanizmasına alet olmaktan bir zerre utanmamaktadırlar.

İran’ın Azerbaycan, Türkiye ve Bahreyn gibi komşu ülkelere karşı tavrı da yukarıda zikredilen anayasal ilkeler doğrultusunda olup daha uzak ülkeler konusunda da çizgisi aynıdır.

Ve işte bu gerçeği görebilen dünya halkları İslami İran’a geçmişe göre daha çok güven duymakta ve hatta bazen müstekbir dünyanın saplantılarına ve zalimliklerine karşı İran’a bir kurtuluş alternatifi olarak bakmaktadırlar.

Daha düne kadar İran’ı gerici, çağ dışı olarak niteleyen nice laik ve solcu kalemler son zamanlarda halkların gerçek dostunun, ülkelerin toprak bütünlüğü ve bağımsızlıklarının gerçek savunucusunun, emperyalizmin baş düşmanının İran olduğunu itiraf etmekteler. İslam İnkılabı treni belirlenmiş maksadına doğru ilerlemektedir, ister ülke içinde ister ülke dışında olsun beğenmeyenleri trenden inmekte ve buna karşılık yeni dostları daha bir bilinçli şekilde binmekte ve birçok dostları da binmek için trenin bekledikleri istasyona uğramasını beklemektedir.

Y. ZİYA T.YILMAZ  - 10/02/2013

Pazartesi, 11 Şubat 2013 08:47

İrancılık(!) 34 Yaşında

Bismihi Teâlâ

Dikkat ettiğiyseniz memlekette Norveçci, Kanadacı, Çinci, Tunuscu, Fascı, Çadcı vs. diye adlandırılan/tanımlanan herhangi bir şahıs ya da zümre yoktur. Gurbet emekçileri olan “Almancı”ları kenarda tutarsak, memlekette fikri olarak bir “Amerikancı” birde “İrancı” diye tanımlanan şahsiyet ve toplulukların olduğunu görürüz.

Bu topraklarda Amerikancılığın evveliyatı yüzyıla dayanmıştır. 1918’de milli(!) yazar ve aydınların kurduğu “Wilson Prensipleri Cemiyeti”nden itibaren Amerikancılık, her zaman yükselen bir grafik izlemiştir. Amerikancılık bu toprakları sevmiş, bu topraklardaki İslamcılık ile de tam bir uyum sağlamıştır. Hatta bu uyumdan “Amerikancı İslam” adında nur topu gibi yeni bir anlayış doğmuştur.

Ama bizim bu yazıdaki konumuz “Amerikancılık” değil, “İrancılık” olacak.

 

Devrimler yüzyılı ve İslam İnkılâbı 

Arkada bıraktığımız 20. Asır devrimler yüzyılı idi. Rusya’da Ekim Devrimi, Türkiye’de Atatürk Devrimi, Hindistan’da Gandi Devrimi, Çin Devrimi, Küba Devrimi bunların ilk akla gelenleridir. Etkileri ve sonuçları bakımından bunlar içerisinde dünyayı en fazla etkileyen, hiç kuşkusuz Rusya’da 1917 yılında yaşanan; Çarlık düzeninin yıkılıp, “Sosyalist”lerin işbaşına geçtiği Bolşevik Devrimi’dir. Bolşevik Devrimi, 20. Yüzyılda yaşanacak diğer pek çok devrimin de esin kaynağı ve tetikleyicisi olmuştur.

Bolşevik Devrimi’nden sonra dünya iki kutba bölündü: Fransız Devrimi’nin açığa çıkardığı “Demokrasi”yi savunan, Amerika ve Avrupa’nın “NATO” şemsiyesi altında örgütlediği “Batı Bloğu” ve Bolşevik Devrim’in ardından “Sosyalizm”i savunan Rusya’nın öncülüğünde “Varşova Paktı” olarak örgütlenen “Doğu Bloğu”.

Devrimler çağının sona erdiği ve insanlığın iki kutuplu bir dünyaya mecbur olduğu kanaatinin hükümran olduğu bir anda, “çatık kaşlı bir ihtiyar” İran’da; “La şarkiyye vela garbiyye, illa islamiyye illa islamiyye! (Ne Doğu, ne Batı; illa İslam, illa İslam!) felsefesi ile Şah’lık rejimini, dine dayalı bir halk hareketi ile devirdi! “Çatık kaşlı ihtiyar”; bir devrim, bir inkılâb yapmıştı; dini ilkelere dayalı inkılâbı, “İslam inkılâbı”!

 

İslam inkılâbı nedir? 

Dünyanın “İmam Humeyni” olarak tanıyacağı Ruhullah Musavi (r.a), İslam inkılâbını mealen şöyle tarif etmiştir; “Bizim devrimimiz ne bir milliyet ne de bir mezhep devrimidir. İslam inkılâbı, İran’ın ya da Şiilerin devrimi değildir. İslam inkılâbı; İslam ümmetinin, İslam coğrafyasının bir bölümünde kurtarılmış bir kale edinmesidir.”

Evet, İslam inkılâbı, öz Muhammedi İslam’ın tarihinde ilk kez bir bölgede hâkimiyet kurması idi. Hazreti Peygamber (s.a.a)’in on yıllık Medine dönemi ile İmam Ali (a.s)’ın beş yıllık hilafet dönemi dışında İslam; 1400 yıllık tarihinde ilk kez tamamen kendi müntesiplerine dayalı olarak, mustazafların omuzları üzerinde yükselmiş; tağutların, müstekbirlerin ve belamların sırtını yere getirerek ayağa kalkmıştı.

İslam inkılâbı; birbirlerinin alternatifi gibi gözüken emperyalist/kapitalist Batı düzeni ile Sosyalist Doğu düzeninin esasında değişik yönleri ile insan fıtratına aykırı olduğunun haykırılması idi. İslam inkılâbı, insanlığın, bu iki anlayıştan birine mecburen mahkûm olmadığını açığa çıkarttı. İslam inkılâbı, insanlığa bir seslenişti; “üçüncü ve hakikati içeren bir yol var: İslam! Dünyada adalet, ahirette kurtuluş, ancak İslam ile mümkündür.”

 

İrancılık nasıl doğdu? 

İslam inkılâbı; toplumbilimciler, sosyologlar ve tüm halkları hayretler içerisine düşürdü. Binlerce yıllık insanlık tarihinde “din” ilk kez devrim yapıyordu. Üstelik bin dört yüz yıllık tarihi boyunca iktidarların elinde oyuncak olmakla suçlanan İslam dini. İslam inkılâbı dünyadaki tüm dengeleri alt üst ettiği gibi, dünya siyasi konjonktüründe tüm kartların yeniden dağıtılmasını gerektirdi.

Dünya egemenleri, yani Büyük Şeytan Amerika ve yandaşları tehlikeyi gördüler ve İslam inkılâbının boğulması gerektiğine, bunun yapılamaması halinde de doğduğu coğrafyaya hapsedilmesi gerektiğine karar verdiler. Büyük Şeytan, İslam inkılâbını boğmak için bir yandan Saddam’ı kuduz bir köpek gibi devrimin üzerine salarken, bir yandan da, İslam inkılâbının doğru anlaşılmaması için, sahip olduğu tüm medya ve bilgi birikimi ile İslam ümmeti içerisindeki uşaklarını harekete geçirdi.

Öncelikle devrimin “İslam inkılâbı” olduğu algısının yıkılması ve zihinlerin iğfal edilmesi gerekiyordu. Büyük Şeytan, İslam ümmetini zehirlemek için uyun damarı bulmakta zorlanmadı. İslam inkılâbı, bir milliyet/ülke ya da mezheple ilişkilendirilerek zehir etrafa saçılacaktı.

Fransız Devrimi’nin kazanımlarını savunan kitleler, tüm dünyada “demokratik”; Rus Devrimi’nin kazanımlarını savunanlar “sosyalist/komünist” diye fikri ifade eden terimlerle isimlendirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında “İslam İnkılâbı”nı savunanlarda olsa olsa “İnkılâpçı Müslümanlar” olarak nitelendirilmeleri gerekirdi. Ancak, İslam inkılâbını bir coğrafyaya hapsetmek ve O’nun takipçilerini tüm dünyada kuşatmak, baskı altında tutmayı meşrulaştırmak, İslam ümmeti ve dünya halkları tarafından doğru anlaşılmasını engelleyebilmek için, “şeytanca bir fikirle” yeni bir terim bulundu; “İrancılık!”

Artık İslam’ın devlet nizamını savunanlara “İrancı”, İslam’ın devlet nizamını savunmaya da “İrancılık” adı verilmişti!

 

En “garib” devrim; İslam inkılâbı! 

İslam inkılâbı, dünyadaki tüm devrimler içerisinde en “garib” olanıdır. Zira temelden karşı olduğu milliyetçilik ve mezhepçilikle suçlanarak anlaşılması engellenmiştir. İtiraf etmek gerekir ki, Büyük şeytan’ın planı işe yaramıştır. Devrimler içerisinde “en evrensel değerler”i savunan İslam inkılâbı, maalesef “İrancılık” yaftası dolayısıyla ümmet tarafından anlaşılamamıştır. Ve yine ilginçtir, İslam İnkılâbı’nı milliyet ve mezhep ifade eden bir anlayış üzerinden reddetme eğilimine giren İslamcı akımlar, gırtlaklarına kadar milliyetçilik ve mezhepçilik çukurlarına batmışlardır.

İslam inkılâbı, dünyadaki tüm devrimler içerisinde en “garib” olanıdır. Zira düşmanları tarafından tam kavranmış fakat dostları tarafından anlaşılamamıştır. Düşmanları (Amerika, İsrail, Avrupa Birliği ve diğerleri) tam olarak künhünü kavradıkları için, tüm güçlerini harekete geçirmişlerdir. Düşmanın bütün güçleri ile İslam ümmetinin ihmal, ihanet ve ihtiyatı buluşunca, insanlığın en büyük devrimi “garib” olarak yola devam etmek zorunda kalmıştır.

 

Tarihin kırıldığı yer; İslam İnkılâbı! 

Tarihçiler, binlerce yıllık insanlık serüvenini çağlara ayırarak ele almışlardır. Tarih sahrasına bakıp, sonuçlarını en evrensel buldukları olayları çağ başlangıcı kabul etmişlerdir. Çağ başlangıcı kabul edilen olaylar, vuku buldukları an itibariyle çağdaş kitleler tarafından şu an bizim anladığımız gibi algılanmıyordu. Zaman işledikçe evrensel sonuçlar, olayın büyüklüğünü açığa çıkarır.

Genelde binlerce yıllık insanlık, özelde bin dört yüz yıllık İslam tarihinin tamamen inançlı kitlelere dayalı ilk ve tek “din devrimi”nin büyüklüğü ve etkileri, çağdaşları olan bizler tarafından yeterince algılanıp hissedilemiyor! İslam İnkılâbı, devrimlerden bir devrim değildir. İslam İnkılâbı, “Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım (Kasas / 5)” ve “Kasem olsun, Biz, Zikir'den sonra Zeburda da şunu yazdık: Yeryüzüne Benim salih kullarım varis olacaktır (Enbiya / 105)” ilahi vaadin ilk adımıdır.

İslam İnkılâbı, tarihin kırılma anıdır. Geleceğin tarihçileri, zamanı (tarihi); inkılab öncesi ve inkılab sonrası diye ikiye ayıracaklardır.

 

İslam İnkılâbı: Yeni Dünya Düzeni 

Otuz dört yıllık hayatının ilk bölümünde savaş, suikast, ihanet ve kuşatmalara karşı koymak; ardından tüm dünyanın uyguladığı ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel ambargolara direnmekle zorunda kalan İslam İnkılâbı, tüm olumsuzluklara rağmen dünyadaki dengeyi tamamen değiştirmiş ve dünya siyasal konjonktüründe kartların yeniden düzenlenmesini sağlamıştır.

İslam inkılâbı, farkında olsunlar ya da olmasınlar Müslümanların hatta tüm dünya mazlumlarının sesi olmuştur. İslam İnkılabı’nın değiştirdiği dengelerin olumlu sonuçlarından karşıtları da dahil olmak üzere tüm halklar yararlanmıştır / yararlanmaktadır.

İslam İnkılâbı, İslam’ın insanlık için hakikat içerikli tek alternatif olduğunu; İslam’ın egemen olduğu coğrafyada adalet, ahlak, ilim ve irfana dayalı bir sevgi ve saygı toplumu inşa edebileceğini göstermiştir.

İslam İnkılâbı, Büyük Şeytan Amerika ve yandaşlarının “demokrasi ve özgürlük” kavramlarının ardına sakladıkları “emperyalist / kapitalist” vampir dişlerini ve özelde Müslüman genelde ise tüm dünya mazlum halklarının kanını emen sülüğün Amerika ve yandaşları olduğunu açığa çıkartmıştır.

İslam İnkılâbı, İsrail’in İslam ümmetinin kalbine saplanmış olan zehirli bir hançer olduğunu ve bu kanser tümörünün kesilip atılmadan ümmetin barış ve esenliğe kavuşamayacağı gerçeğini İslam ümmeti için aşikâr etmiştir. İslam İnkılâbı, bununla da yetinmemiş, teoride söylediklerini pratiğe uygulayarak, Lübnan Hizbullah’ı aracılığıyla İsrail’in yenilmezlik efsanesini tarihin çöplüğüne atmış, İslam ümmetine izzet ve onur bahşetmiştir.

İslam İnkılâbı, Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar halklara, yapılara hatta devletlere Emperyalizm ve Siyonizm’in kökünün kurutulduğu bir dünya düzeni için ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Dünyanın her yanından yükselen “kahrolsun Amerika! Kahrolsun İsrail!” sesleri bunun şahididir.

Sonuç

Asırlar boyu diz çöktürülmüş, hakları gasbedilmiş Müslümanların prangalarını kırıp, ayağa kalktığı an olan İslam İnkılâbı, Allah’ın mustazaflara vaat ettiği yeryüzü hükümranlığının ilk adımıdır.

Ama ne yazık ki, düşmanları onu tam kavramış, dostları ise anlayamamıştır!

Ve ne yazık ki,

Müslümanlar bile onu emperyalistlerin dili ile isimlendirmiştir; “İrancılık!”

 

Şubat / 2013

“İrancılık” 34 yaşında!

Emperyalistler ve yandaşlarından bir farkımız olsun diye;

“Nice 34 yıllara İrancılık!”

 

Kemal Şükrü SEVİNDİK - 10/02/2013

 

İran İslam inkılabının 34. zafer yıldönümü merasimleri çerçevesinde düzenlenen milyonluk yürüyüşün sonunda okunan bildiride Amerika ve zorba güçlerin İran aleyhindeki tek yanlı yaptırımları kınandı.

 Bildiride, Amerika'nın başını çektiği batı liberal çevrelerinin İran aleyhinde zalimce sürdürdükleri yaptırımlar kınanırken İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri ve ekonomi ve diğer üretim kesimlerinde emeği geçenlerden, milli üretimin arttırılması, İran yatırımının gerçekleşmesi, gençler ve işsizler için iş imkanlarının oluşturulması, düşmanların şeytani senaryolarını bozmaları, İslami İran'ı, dünyanın her yerinde her alanda gurur verici bir seviyeye getirmeleri için çaba göstermeleri istendi.

Bildiride, İran halkının basiret sahibi olduğuna, bölge ve uluslar arası meseleleri çok iyi tahlil ettiğine vurgu yapılırken, İslami uyanış dalgası ve İslami hareketlerin İran İslam inkılabından ilham aldıkları ve bunun açık bir şekilde emperyalizme karşı mücadele de görüldüğüne vurgu yapılırken, diktatör rejimlerden kurtulan ülkelere yönelik zorba devletlerin müdahaleleri kınanırken bu müdahaleler karşısında milletlerin düşmanlarına karşı ve İslami hareketin yolundan çıkmaması için son derece uyanık olmaları gereğine dikkat çekildi.

Bahreyn'de savunmasız halkın vahşice öldürülmesinin kınandığı ve buna rağmen sözde insan hakları savunuculuğu iddiasındaki ülkeler ile uluslar arası kuruluşların bu cinayetler karşısında sessiz kalmalarının kınandığı bildiride, İran'ın mazlum Bahreyn halkının her zaman yanında olacağı kaydedildi.

Bildirinin sonunda, Amerika'nın İran milletini, ABD'nin bir numaralı düşmanı olarak gösterdiğine temas edilirken, tehdit ve baskı ortamında Amerika'nın İran'la direkt müzakere teklifinin de, Amerika'nın bölgede aldığı ağır yenilgileri telafi etmek ve İran İslam inkılabı ve halkını masaya çekmek için bir hile olduğuna vurgu yapıldı.

 

 İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Kahire'de gerçekleştirdiği basın toplantısında İran'ın "İsrail'in üzerine yürümeye" hazır olduğunu söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad,Kahire'de gerçekleştirdiği basın toplantısında İran'ın "İsrail'in üzerine yürümeye" hazır olduğunu söyledi. Israel National News'te ve Mısır basınında yer alan haberlere göre Ahmedinejad, "Siyonistler İran'a saldırmayı umuyor fakat İran'ın tepkisinden ve böyle bir saldırının sonuçlarından da çok korkuyorlar" dedi. Açıklamasının devamında, "Tahran'a karşı bir maceraya kalkıştığı takdirde, İran halkı İsrail'in üzerine yürümeye ve onu haritadan silmeye hazırdır" diye konuşan İran Cumhurbaşkanı ayrıca, İran'ın savunma gücünün caydırıcılığını vurguladı.

Ahmedinejad'ın yaptığı sert açıklamaların, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in dün İran'ı hedef alan konuşmasına cevap niteliğinde olduğu düşünülüyor. Peres konuşmasında "İran tehlikesinin büyüdüğünü" söylemiş ve dünya açısından tehdit haline geldiğini belirterek İran'ı hedef göstermişti.

 

İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, Amerika ile görüşme önerisini reddetti.

İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei "Eğer bazıları Amerika'nın İran üzerindeki sultasının yeniden kurulmasına hizmet etmeye kalkışacak olursa, bu millet onlara bu işin hesabını soracak " vurgusunu yaptı.

Perşembe günü hava kuvvetleri üst düzey komutanlarını kabul eden imam Hamanei, Amerika ile İran arasında müzakere meselesine temas ederek Amerika'nın Ortadoğu politikasının hezimete uğradığını, Amerikalıların bu hezimeti telafi etmek için yeni bir koz kullanmaya çalıştığını belirtti.

 İmam Hamanei, İran İslam cumhuriyetini müzakere masasına çekmenin Amerikalılar için büyük bir koz olacağını belirterek Amerika dünyaya iyi niyetli olduğunu lanse etmeye çalışıyor ama hiç kimsenin bu iyi niyeti görmediğini vurguladı.

Amerika'nın bundan dört yıl önce de doğrudan müzakere önerisini hatırlatan İmam Hamanei, o sırada da İran'ın ön yargılı hareket etmediğini vurguladığını, ancak bu son dört yılda komploların devam etmesi, fitnecilere destek ve İranlı bilim adamlarına suikasttan başka bir şey görmediklerini ifade etti.

İmam Hamanei müzakerenin, iki tarafın da iyi niyetli olması , eşit şartlarda ve bir birini kandırmaya çalışmaksızın yapıldığı takdirde anlam kazanacağını, bu yüzden sırf müzakere yapmak için müzakere, ya da taktiksel müzakere veya dünyaya jest yapmak üzere müzakere önerisinin hilekar bir yaklaşım olduğunu vurguladı.

Amerikalı yetkililere hitap eden İmam Hamanei, sizler İran milletine silah çekerek ya müzakere edin, ya da ateş ederiz, diyorsunuz, lakin bilin ki baskı ve müzakere önerisi bir birine uyumlu şeyler değildir ve İran milleti bu tür tehditlere boyun eğmeyecektir, dedi.

İran milletinin bu tür hilekar yaklaşımlara kanmayacağını belirten İmam Hamanei, aziz, basiretli ve direniş örneği İran milleti 10 şubat 2013'te İslam inkılabının zafer yıldönümünde bir kez daha meydanları dolduracağını ve inkılapçı bir hareketle bir kez daha düşmanların halkı İslami nizamdan koparma komplosunu boşa çıkaracağını vurguladı.

İran milletinin 34 yıl öncesine göre konumunun muazzam hale geldiğini belirten İmam Hamanei, İran milletinin başka milletlere sultacılara karşı direnişi öğrettiğini ve yüce Allah'a tevekkül ederek bağımsız ve öncü hareketini büyük bir onurla sürdürdüğünü ifade etti.

Basiretli ve uyanık olmanın, ecnebilere karşı başarı sırrı olduğunun altını çizen İmam Hamanei, İran milleti basireti ve uyanıklığı ile Amerikalıların ve Siyonistlerin her türlü hareketini çok iyi takip ettiğini ve tutumlarında hataya düşmeyeceklerini vurguladı.

 

 

 İran Uzay Kurumu’nun Hava-Uzay Araştırma Merkezi Başkanı, İran’ın 2017-2019 yılları arasında uzaya astronot göndereceğini bildirdi.

Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, Hava-Uzay sistemleri yarışmasıının kapanış töreninde konuşma yapan İran İran Uzay Kurumu’nun Hava-Uzay Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Muhammed İbrahimi, İran’ın uzaya astronot gönderme projesini anlattı.

İbrahimi, bu proje kapsamnıda iki aşamada uzaya astronot göndereceğini ifade ederek, ilk aşamada yörünge altı bölgesine ve ikinci aşamada da yörünge ekseninde uzaya astronot gönderileceğini söyledi.

İran Uzay Kurumu’nun Hava-Uzay Araştırma Merkezi Başkanı, ilk aşamada 15-30 dakikada yörünge altı olan yerkürenin 200 km yüksekliğinde uzaya eğitimli astronot gönderileceğini ve ikinci aşaması ise gerekli altı yapıların hazırlandığı zaman gerçekleşeceğini konuşmasına ekledi.

İbrahimi, halihazırda dünyada bir tek ABD, Çin ve Rusya yaşam kapsüle sahibi olduklarını hatırlatarak, İran'ın 2017-2019 yılları arasında uzayın yörünge altı bölgesine astronot göndereceğini bildirdi.

 

 İran aleyhinde çıkartılan yeni yaptırım karara işaret eden İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, nükleer çalaışmalar bahanesiye çıkarltılan yaptırım kararların adil olmadığını söyledi.

Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, “Anayasa Sayesinde İslami Düzenin Getirileri Fuarı" kapsamında gazetecilere konuşan İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest, ABD’nin yeni petrol yaptırımlarıyla ilgili Mehr haber ajansı muhabirinin sorusuna, 6 Şubat’ta alınan karar çerçevesinde bundan böyle İran’dan petrol alacak olan ülkeler, ödemelerini ancak ürün karşılığında İran’a ödeyebileceklerini ifade etti.

Mihmanperest, bu gibi düşmanca yaptırım kararların İran’ın barışçıl nükleer çalışmaları bahane edilerek çıkarıldığını konuşmasına ekledi.

İran’ın nükleer çalışmaları barışıl olmadaığına dair hiçbir kanıtın olmadığını söyleyen Mihmanperest, ABD ve Avrupa tarafından İran aleyhinde uygulanan ve diğer ülkeler tarafından destek almayan yaptırım kararların adil olmadığını kaydetti.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, İran’ın bu yaptırımları etkisiz hale getirmek peşinde olduğunu söyledi

 

 Amerikan yönetiminin söylemleri yeni ve olumlu olduğunu ifade eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, “Amerika’nın davranışı olumlu olduğu takdirde diyalog önerisini inceleyeceğiz”dedi.

Mehr haber ajansının cumhurbaşanlığı internet sitesine dayandırdığı habere göre, Salı akşamı Mısır’daki basın mensuplarıyla bir araya gelen İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinehad, Fars Körfezi güvenliğini tarih boyunca İran temin ettiğini, ne zaman yabancı güçler Fars Körfezi’ne ayak bastığı anda bu Körfez’in güvenliği tehlikeye girdiği ifade etti.

Ahmedinejad, Fars Körfezi’ndeki Amerika ve İngiltere’nin askeri üslerinden başka bölgede hiçbir sorun olmadığını konuşmasına ekledi.

İran’ın bölge ülkeleriyle ilişkilerini pekiştirmeye çalıştığını söyleyen Ahmedinejad, bölge meselelerine yönelik startejik bakışın değişmesi gerektiğini, zira bölgenin binlerce kilometre ötesinden gelen yabancıların bölgeki ilikileri yönetmek istediklerini belirtti.

Ahmedineja, Batılıların, zengin kaynakları olan Fars Körfezi’nde egemenlik kurmak niyetinde olduklarını hatırlattı.

Amerika Başkan Yardımcısı Joe Biden’in İran ile doğrudan diyalog kurma önerisiyle ilgili bir soruya İran İsalm Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Amerikan yönetiminin söylemleri yeni ve olumlu olduğunu ifade ederken, “Amerike’nın davranışı olumlu olduğu takdirde diyalog önerisini inceleyeceğiz”dedi.

 

Perşembe, 07 Şubat 2013 05:03

Terör saçan İsrail, günah keçisi İran

 İsrailin Suriyeye saldırısına ses çıkarmayan ABD, Suriyeye Hizbullah uyarısı yaptı ve yine İrana sataştı!

Terörist İsrail savaş uçaklarının Suriye’yi vurmasının ardından ABD, İsrail’in bölgeyi karıştırıcı saldırısına herhangi bir yorum bile yapmazken Suriye yönetimine “silahları Hizbullah’a gönderme” uyarısında bulundu ve İsrail’in terörist faaliyetlerine bir yenisi ekleyerek Suriye’ye saldırmasını es geçen Beyaz Saray, her zamanki gibi İran’a sataştı.

Washington, Şam’ı bombalayan terörist İsrail’i uyarmak yerine, bölgenin güvenliğini tehlikeye atmaması ve buna bağlı olarak Hizbullah’a silah sevkıyatı yapmaması konusunda Suriye yönetimini uyardı! ABD Milli Güvenlik Danışmanı Yardımcısı Ben Rhodes BBC’ye yaptığı açıklamada İsrail hava operasyonun SAM 17 uçaksavar füzesi taşıyan bir konvoyu hedef aldığını iddia etti. Suriye Ordusu ise ABD ve diğer kaynakların iddialarını yalanlayarak İsrail’in Şam yakınında Camraya askeri araştırma merkezinin vurulduğunu belirtti ve BM’ye şikâyette bulundu. Rusya ve İran saldırıyı kınarken, Suriye yönetimi karşılık verme hakkının saklı olduğunu bildirdi. Saldırı anında İsrail askeri istihbarat şefinin Washington’da bulunduğu bunun da operasyonun ABD’nin bilgisi dâhilinde yapıldığı belirtiliyor.

Konu İsrail, hedef yine İran!

İsrail’in terörist faaliyetlerine bir yenisi ekleyerek Suriye’ye saldırmasını es geçen Beyaz Saray, her zamanki gibi İran’a sataştı. ABD İran’ın Natanz’daki tesisinde uranyum zenginleştirme çalışmalarına hız verdiği iddialarının ardından Tahran yönetimini uyardı. Böyle bir gelişmenin ‘tansiyonu artıracağını’ öne süren Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jay Carney, mevcut gelişmenin İran’ın uluslararası toplumdan daha çok soyutlanmasına davet çıkardığını iddia etti.

Beyaz Saray’da gazetecilerin bu konudaki sorularını cevaplayan Carney, “İran’ın kaç adet santrifüj yükleyeceği ve bunu ne zaman yapacağı ile ilgili bir belirti yok. Ancak IAEA’nin geçmiş raporlarından da anlaşılacağı üzere bu bir sürpriz olarak görülmemeli” değerlendirmesinde bulundu. İsrail’in terörist eylemini görmezden gelen Carney gelişmeyi ‘İran’nın yeni bir provokatif adımı’ olarak niteledi ve, “Bu sadece İran’ın uluslararası toplumdan daha fazla soyutlanmasına davet çıkarıyor” şeklinde konuştu. İran’a bir tepki de hadsiz İsrail’den geldi. İran’ın nükleer çalışmalarını kendileri için tehdit olarak gören İsrail, gelişmeyi kınadı ve “Dünya, İran ile yeni nükleer müzakerenin nerede ve ne zaman yapılacağını tartışırken İran, nükleer bomba elde etme yolunda hızla ilerliyor. Uluslararası toplum İran’ın nükleer silah edinmesine izin vermemeli” ifadeleri kullanıldı.

Siyonistlerden saldırıya yorum yok!

En büyük destekçisi ABD ile birlikte terörist İsrail de, Suriye’ye yapılan hava saldırısıyla ilgili sessizliğini sürdürüyor. Konuyla ilgili bilgisine başvurulan İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmor, “Yapabileceğim tek açıklama ‘yorum yok’ demektir’’ diye konuştu.

İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmor, terörist İsrail uçaklarının Suriye’deki bazı hedefleri vurmasıyla ilgili olarak, ‘’Bu konuda korkarım yapabileceğim tek açıklama ‘yorum yok’ demektir’’ dedi. Palmor, uluslararası basında büyük yankı uyandıran gelişme hakkında Bakanlık olarak herhangi resmi bir açıklamada bulunmayacaklarını belirtti. Palmor, ‘’Bu konuda korkarım yapabileceğim tek açıklama ‘yorum yok’ demektir’’ diye konuştu. İsrail Savunma Kuvvetleri de, saldırı haberi hakkında herhangi bir açıklama yapmaktan kaçındı.

Ücretsiz gaz maskesi

Öte yandan İsrail dağıtımına bir süredir ara verdiği vatandaşlarına yönelik ücretsiz gaz maskesi dağıtımına yeniden başladı. Ülke genelinde postanelerde ve bazı alışveriş merkezlerinin içinde kurulan stantlarda sürdürülen gazmaskesi dağıtımı, İsrail vatandaşlarına kimlik göstermeleri durumunda veriliyor. Maskeler, başta biyokimyasal saldırılar olmak üzere her türlü kimyasal silah tehdidine karşı koruma amaçlı takılıyor.

MILLI GAZETE  02 Şubat 2013

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Abbasoğullarının mülkü hiçbir zorluğa uğramadan kolayca kurulacaktır. Eğer Türkler, Deylem’liler, Sind’liler, Hint’ler, Berberler ve Taylesan Türkleri birleşseler dahi, onların hükümetlerini yok edemezler. Onlar her zaman sevinç içinde olacaklar ta ki sonunda onları sevenler ve devletleri için çalışanlar onlardan ayrılacaklar. Sonra Allah savaşçı bir adamı onlara musallat edecek ve tam onların hükümetinin kurulduğu yerden ayaklanacak. Geçtiği bütün şehirleri fethedecek, karşısına dikilen bayrakları devirecek ve bütün nimetleri yok edecek. Ona düşmanlık edenlere eyvahlar olsun! O her zaman zaferlere ulaşacak ve sonunda zaferini benim Ehlibeytimden olan birisine teslim edecek. O hakkı söyleyecek ve hakkı uygulayacak.”

 Beşir bin Ebu Erakei Nebbal şöyle rivayet etmektedir: Medine’ye gittiğimde İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’a uğradım. Merkebinin evinin kapısında eyerli olarak hazır durduğunu gördüm. Ben onun evinin karşısında oturdum ve onu bekledim. O evinden dışarı çıkınca ona selam verdim. O merkebe binmekten vazgeçip bana doğru yöneldi ve şöyle buyurdu: Sen nereden geldin? Şöyle arzettim: Irak’tan. Buyurdu ki: Hangi şehirden? Küfe’den, dedim. Şöyle buyurdu: Yolda kimlerle birlikte geldin? Arzettim ki: Mühdise’lerle. Şöyle sordu: Mühdise kimlerdir? Dedim ki: Mürcie’ler. Şöyle buyurdu: Yazıklar olsun Mürcie’lere. Yarın Kaim’imiz (İmam Mehdi) kıyam ettiğinde bunlar kime sığınacaklar? Arz ettim ki: Onlar diyorlar ki: Eğer böyle olursa siz ve biz adalet divanında eşit olacağız. Buyurdu ki: Her kim tövbe ederse Allah onun tövbesini kabul eder ve her kim içinde nifak gizlerse, Allah ondan başkasını rahmetinden uzaklaştırmaz ve her kim bir şeyi izhar ederse Allah Onun kanını döker. Sonra şöyle buyurdu: -Canım elinde olana andolsun ki- Onları tıpkı kasap koyunu keser gibi kesecektir-ve eliyle boğazını gösterdi- Şöyle arz ettim: Onlar diyorlar ki; Eğer öyle olursa işler düzelecek ve bir avuç kan dahi dökülmeyecek. Şöyle buyurdu: Asla! Canım elinde olana andolsun ki biz ve siz pıhtılaşmış kan ve ter sileceğiz. Ve eliyle alnını gösterdi.

Beşir bin Nebbal şöyle der: Medine’ye gittiğimde…

Aynı olayı anlatır yalnız sonunda şöyle der:- Medine’ye gittiğimde İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’a şöyle arzettim: Onlar şöyle diyorlar: Mehdi kıyam ettiğinde işler kendiliğinden düzelecek ve bir avuç dahi kan dökülmeyecek. Şöyle buyurdu: Asla! Canım elinde olana andolsun ki eğer işler kendiliğinden düzelseydi ön dişleri kırılan ve mübarek yüzü yaralanan Resulullah içinde kendiliğinden düzelirdi. Asla! Canım elinde olana andolsun ki biz ve siz ter ve pıhtılaşmış kan sileceğiz. Sonra da eliyle alnını sildi.”

Mufazzal bin Ömer şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’ın yanında Kaim aleyhisselam’ı anlattıklarında şöyle dedim: Onun işlerinin kolaylıkla gerçekleşeceğini ümit ederim. Ama o şöyle buyurdu: “Bu kıyam öyle zorluklarla gerçekleşecek ki ter ve pıhtılaşmış kan sileceksiniz.”

Yunus bin Kibat şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu hak ehli hep zorluklar ve sıkıntılarla yaşamıştır. Ama bu yakın bir zamana kadar sürecek ve uzun bir afiyet (ve rahatlık başlayacak.)”.

Muammer bin Hallad der ki: İmam Rıza aleyhisselam’ın yanında Kaim aleyhisselam’dan bahsettiklerinde şöyle buyurdu: “Siz bugün o günlerden daha rahatsınız!” Dediler ki: Nasıl? Şöyle buyurdu: “Kaim’imiz aleyhisselam zuhur ettiğinde sadece ter ve pıhtılaşmış kan silecek ve merkebin (kasıt her hangi binilecek bir şey) üzerinde uyku olacak. Kaim’in elbisesi hep serttir ve yemeği hep lezzetsizdir.”

Ahmet bin Muhammed bin İsa’nın bazı ricalden naklettiğine göre İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Nuh aleyhisselam Rabb’inden kavmine azap göndermesini istediğinde Allah ona: Bir hurma çekirdeğini ekip de o çekirdek ağaç olduğunda ve meyve verdiğinde ve Nuh’da o meyveden yediğinde kavmine azap edeceğini buyurdu. Nuh da hurma çekirdeğini ekerek olayı ashabına bildirdi. Ağaç yetişip meyve verdikten sonra Nuh hurmaları topladı ve hurmadan yiyerek ashabına da verdi. Ashabı şöyle dediler. Ey Allah’ın peygamberi! Hani bize verdiğin söz? Nuh da Rabb’ine dua ederek kendisine verdiği vaadi istedi. Allah da ikinci kez hurma çekirdeğini ekmesini ve onun ağaç olup yetiştiğinde kavime azap göndereceğini buyurdu.

Nuh aleyhisselam da bunu ashabına bildirdi. Bunu duyan ashap üç fırkaya ayrıldılar: Bir fırka mürtet olup dinden çıktı. Bir grubu münafık oldular. Üçüncü grup ise Nuh aleyhisselam’a sadık kaldılar. Nuh da ikinci kez hurma çekirdeğini ekti. Ağaç büyüyüp meyve verince Nuh hurmadan yedi ve ashabına da verdi. Dediler ki: Ey Allah’ın peygamberi! Hani bize verdiğin söz? Nuh da rabbine dua edince üçüncü kez hurma çekirdeğini ekmesini, onun yetişmesi ve meyve vermesi ile birlikte kavmini helak edeceğini bildirdi. Nuh durumu ashabına bildirdiğinde tekrar üç fırkaya ayrıldılar. Bir fırka mürted oldu, bir fırka münafık oldu, bir fırka ise ona sadık kaldılar. Öyle ki Nuh olayı on kez tekrarladı. Ve onunla birlikte kalan ashabına aynı olayı tekrarladığında onlar her defada üç fırkaya ayrıldılar. Onuncu defada onun özel mümin sahabileri gelerek şöyle dediler. “Ey Allah’ın peygamberi! Bize verdiğin sözü tutsan da tutmasan da sen doğru söylüyorsun ve sen mürsel bir peygambersin. Bize defalarca aynı şeyi tekrarlasan da senden şüphelenmeyiz” İmam şöyle buyurdu: İşte onların bu sözünden sonra Allah Nuh’un vaadinden dolayı kavime azap etti. Ve o mümin ashabını gemiye bindirdi. Allah Teala onları ve Nuh’u kurtardı. Bu, onların ayıklanıp temizlenmelerinden ve şüphelerinin gitmesinden sonra gerçekleşti.”

Ebu Sadık, Emirülmüninin Ali (aleyhi selam)’dan şöyle buyurduğunu nakleder:

Abbasoğullarının mülkü hiçbir zorluğa uğramadan kolayca kurulacaktır. Eğer Türkler, Deylem’liler, Sind’liler, Hint’ler, Berberler ve Taylesan Türkleri birleşseler dahi, onların hükümetlerini yok edemezler. Onlar her zaman sevinç içinde olacaklar ta ki sonunda onları sevenler ve devletleri için çalışanlar onlardan ayrılacaklar. Sonra Allah savaşçı bir adamı onlara musallat edecek ve tam onların hükümetinin kurulduğu yerden ayaklanacak. Geçtiği bütün şehirleri fethedecek, karşısına dikilen bayrakları devirecek ve bütün nimetleri yok edecek. Ona düşmanlık edenlere eyvahlar olsun! O her zaman zaferlere ulaşacak ve sonunda zaferini benim Ehlibeytimden olan birisine teslim edecek. O hakkı söyleyecek ve hakkı uygulayacak.”

Muhammed bin Müslim’den: İmam Caferi Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurdu:

Kaim’in kıyamından önce belirtiler vardır: “Yüce Allah tarafından mümin kullarına belalar gelecektir. Bu belirtiler nelerdir? Diye arzettim.

Buyurdu ki: O, Allah azze ve celle’nin şu buyruğudur. “Sizleri korku, açlık, mal, can ve mahsullerin eksilmesi ile mutlaka imtihan edeceğiz. Ve sabredenleri müjdele.”

Buyuruyor ki: Siz müminleri mutlaka imtihan edeceğiz. Korku ile yani saltanatlarının sonlarına doğru filanca (Abbas) oğullarının hükumeti ile korkutacağız. Ve açlıkla, yani mahsullerin pahalılığı ile. Malların azalması yani, ticaretlerin kesat olması ve faziletinin azalması. Canlar (ın azalması) yani, hızlı ve ani ölümler. Mahsuller(in azalması) yani, çiftçiliğin azalması ve meyvelerin bereketinin azalması. Sabredenleri müjdele yani, işte o zaman Kaim (aleyhi selam)’ın zuhuru ile (onları müjdele)

Sonra bana buyurdu ki: Ey Muhammed! Bu onun te’vilidir. (asıl mana ve yorumu budur). Allah azze ve celle buyuruyor ki: “Onun tevilini sadece Allah ve ilimde derin olanlar bilirler.”

Ebu Basir’den: İmam Caferi Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurdu:

Kaim’in kıyamından önce bir yıl halk aç kalacak ve onları öldürülme korkusu saracak; malları, canları ve mahsulleri azalacak. Bu olay Allah’ın kitabında açıkça yazar. Sonra bu ayeti tilavet etti: “Sizleri korku, açlık, mal, can ve mahsullerin eksilmesi ile mutlaka imtihan edeceğiz. Ve sabredenleri müjdele.”

Cabiri Cüfi’den:

İmam Muhammed Bakır (aleyhi selam)’a şu ayeti sordum: “Sizleri korku, açlık…”

Buyurdu ki: Ey Cabir! Bunun genel ve özel manası vardır. Özel manası Kufe’deki açlıktır. Allah bunu sadece Ali Muhammed’in düşmanlarına mahsus kılıp, onları helak edecek. Genel mana ise Şam hakkındadır. Onları önceden başlarına gelmemiş korku ve açlık saracak. Açlık Kaim’in kıyamından önce, korku ise Kaim’in kıyamından sonradır.”

Ebu Davud-u Ducâci’den:

İmam Muhammed Bakır (aleyhi selam) şöyle buyurdu:

“Hizipler aralarında ihtilaf ettiler ayetini Emirülmüminin (aleyhi selam)’a sorduklarında şöyle buyurdu:

“Üç şeyden Hz. Mehdi’nin zuhurunu bekleyin.” Dediler ki: “Ey Emirülmüninin! O üç şey nedir?” Buyurdu ki: “Şam ehlinin aralarında ihtilaf etmesi, Horasandan çıkacak olan siyah bayraklar ve Ramazan ayındaki dehşet.” Dediler ki: “Ramazan ayındaki dehşet nedir?” Buyurdu ki: Allah azze ve celle’nin Kur’andaki şu sözünü duymadınız mı: “İstersek gökten bir alamet indiririz de hepsinin boynu onun karşısında huzü ederek eğilir.” O öyle bir alamettir ki yeni evliler perdeden çıkarlar, uyuyanı uyandırır ve uyanık olanı ise dehşete düşürür.”

Ömer bin Hanzala’den:

İmam Caferi Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurdu:

“Kaim’in beş alameti vardır: Süfyani’nin zuhuru, Yemani’nin zuhuru, gökten bir nida, nefsi Zekiyye’nin öldürülmesi ve Beyda’da yerin çökmesi.”

Davud bin Serhân’dan:

İmam Caferi Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurdu:

“Gökten nida gelecek olan yıldan önce Recep ayında bir alamet vardır.

Arzettim ki: O alamet nedir?

Buyurdu ki: Aydan bir çehre ortaya çıkacak ve açık bir el görünecek.”

Abdullah bin Sinan’dan:

İmam Caferi Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurdu:

“Nida, kesin olarak vuku bulacak, Süfyani kesindir, Yemani kesindir, Nefsi Zekiyye’nin öldürülmesi kesindir ve gökyüzünden bir elin doğması kesindir. Ve buyurdu ki:

Ramazan ayındaki feryad uyuyanları uyandıracak, uykuda olmayanları ise dehşete düşürecek. Öyle ki genç kızları zifaftan dışarı çıkaracak.”

Ahmed bin Muhammed bin Ebu Nasr’dan:

İmam Rıza (aleyhi selam) şöyle buyurdu:

“Bu kıyamdan önce Süfyani, Yemani, Mervani ve Şuayb bin Salib gelecektir. Peki o, (Muhammed bin İbrahim bin İsmail) nasıl Mehdi olduğunu iddia edebiliyor?”

** Muhammed Bin İbrahim-i Numanî, Hicri 342 yılında bu kitabı kaleme almıştır. “Gaybet-İ Numanî” kitabı yaklaşık olarak 1092 yıldır kütüphanelerdeki yerini almıştır. Kitap imam Mehdi (aleyhi selam) hakkında yazılan en muteber kitaplardan biridir.

ABNA.İR