
کارگر
İran’dan ABD’nin İddialarına Yanıt; Bölgedeki Direniş Grupları İran’dan Emir Almıyor
İran, ABD'nin Suriye ve Irak'taki üslerine İran destekli milis gruplar tarafından düzenlenen saldırılarla bağlantısı olmadığını ifade etti.
İran: Bölgede ABD güçlerine yapılan saldırılar ve Husilerin eylemleriyle ilgimiz yok
İran'ın yarı resmi Tesnim Haber Ajansına göre, Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Said İravani, ABD, İsrail ve İngiltere'nin iddialarına ilişkin BM Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) mektup gönderdi.
Mektubunda, İran'ın bölgedeki ABD güçlerine saldırılarla ilgisi olmadığını savunan İravani, İsrailli şirkete ait yük gemisi Galaxy Leader'a Yemen'deki İran destekli Husiler tarafından el konulmasında da Tahran'ın herhangi bir rolü olmadığını kaydetti.
İrevani kaleme aldığı mektupta, “İngiltere Devlet Bakanı Tatık Ahmed Bu toplantıda yaptığı konuşmada, Ortadoğu'nun mevcut durumunda ülkesinin sorumluluğunu ve istikrarsızlaştırıcı politikalarını göz ardı ederek, İran’ı suçlamaya çalıştı” dedi.
İrevani, “Filistin halkının uzun süredir çektiği acılarda şüphesiz İngiltere ana bir rol oynuyor. Britanya'nın, İsrail'in Filistin halkına ve bölge ülkelerine karşı işlediği soykırım suçlarına ve saldırılarına sürekli ve sarsılmaz desteği, başkalarının niyetlerini ve politikalarını yargılama izni verme konusundaki ahlaki otoritesini önemli ölçüde azaltıyor” ifadelerini kullandı.
Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani de İsrail’e ait gemilere yapılan saldırılar konusunda İran’ı suçlayan ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) iddiasına şöyle yanıt verdi:
''CENTCOM'u terörist bir güç olarak değerlendiriyoruz ve bu terör güçlerinin varlığı bölgesel barışı bozarken bölge ülkeleri için istikrarsızlık ve güvensizlik yaratmıştır. Bu mesnetsiz iddiaların İran açısından hiçbir değeri yoktur.
ABD bölgedeki savaşın bir tarafı ve son iki ayda Filistin halkına yapılan katliamdan sorumludur. Bize göre ABD’lilerin bölgedeki istikrarsızlık gibi konularda başkalarını suçlayacak bir konumda değildir.
Bölgedeki direniş grupları İran'dan emir almıyor, onlara herhangi bir talimat iletmedik.''
Gazze Avrupa’da Irkçılığın Yeni Mezesi mi?
Batılılar bilerek sapla samanı birbirine karıştırıyor. Pekâlâ Hamas’ın İslamcı gündemi reddedilebilir ama Batı açısından asıl mesele bu olsaydı Mısır, Suriye, Tunus, Libya ve Yemen’de Müslüman Kardeşler’le çalışmazlardı. Ucu İsrail’e dokunduğunda işin rengi değişiyor ve diğer coğrafyalarda ortak olan Müslüman Kardeşler Filistin’de terör örgütüne dönüşüyor. Batı bu çelişkiyi aşarsa o vakit dürüstçe Hamas’ın İslamcı gündemine de sıra gelebilir...
Refah toplumlarının bir yüzünde özgüven öteki yüzünde kırılganlık yatıyor. İşler kötüye gittiğinde kırılgan taraf ulusal kimliğin yeniden inşası iddiasıyla ötekine korkulara dayalı düşmanlık üretiyor.
Barındırdığı kültürel ve etnik çeşitliliği büyük bir zenginlik olarak gören Hollanda siyaseti göçmenler, yabancılar ve Müslümanlar üzerinden yürüttüğü zehirli tartışmalarla Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders’i sandıkta zafere taşıdı. Sağcı, milliyetçi ve ırkçı dönüşüm Fransa’da da Ulusal Birlik Partisi (RN) lideri Marine Le Pen’i sarayın kapısına kadar getirdi. Hollanda’daki şoktan sonra Fransızlar da yarın bir gün Le Pen’in önünü kesen stratejik tercihi terk ederse şaşırmamalı. Irkçı-milliyetçi tırmanışı önleme adına merkez sağ ve sol partiler muhafazakârlaştıkça, partiler arası çizgiler belirsizleşiyor ve kitlelerin “aşırı” olana ilişkin korkuları geriliyor. Özellikle işçi sınıfına dayanması gereken sol içini aşırı sağa boşaltıyor. Bu dönüşüm, bu sefer Müslümanların hedefte olduğu lanetli “arınma” fikrini alttan alta beslerken bu lanete karşı birliği temsil eden AB’nin de ruhunu emiyor. Azınlıklar kadar endişelenmesi gereken birileri varsa AB projesine inananlardır.
***
Wilders’teki sıçramayı Hamas’ın 17 Ekim’de İsrail’e saldırısına bağlayanlar oldu. Mesela Liège Üniversitesi'nden Prof. Dr. Jérôme Jamin “İsrail ve Hamas arasındaki savaş Wilders'in işine yaramış olabilir" dedi. Etkisini ölçmek zor fakat Wilders'in nefret kampanyası 7 Ekim saldırısıyla birlikte altın madeni bulmuş gibiydi.
İslam’a “faşist ideoloji”, İslam peygamberine “Sübyancı”, camilere “Nazi tapınağı” diyen Wilders, İsrail’i “İslam’a karşı Batı’nın ilk savunma hattı” olarak görüyor. “Beyrut Kasabı” Ariel Şaron’a yakındı, cenazesine katıldı. Başbakan Benyamin Netanyahu ile de dost.
Wilders, Netanyahu’nun 7 Ekim tasvirini anında kampanya malzemesine dönüştürdü: “Bebeklerin başı kesildi. Aileler katledildi. Bu, cehennemden de kötü. Hamas'ın tamamen yok edilmesi gerekiyor. Kısıtlama yok, intikam var. Adalet ve İsrail'in güvenliği için.”
İsrail’in savaş ilanına “İyi şanslar İsrail. Hamas'ı yok et. Onların terör, nefret, antisemitizm ve barbarlık ideolojisi tüm özgür dünya için bir tehdittir. Yani bizim için savaşıyorsunuz. Toda raba!” diye destek çıktı. Gazze’den katliam görüntüleri gelirken “Hiçbir İsrailli sivillerin öldürülmesini istemez. Ancak Hamas'ın yok edilmesi gerekiyor. İsrail'e tam destek vermeliyiz!” dedi.
Amsterdam’da Filistin’e destek gösterisine karşı öfkeliydi: “Terör bayraklarıyla her köşe bucak sokaklarımıza giriyorlar. Ve kimse bir şey yapmıyor. Rutte, Yeşilgöz ve herkes sokaklarımızı süpürmek yerine teslim oluyor.”
Lahey'deki göstericilere de nefret saçtı: “Terörist destekçileri sokaklarımızı ele geçiriyor. Emniyete alın, bugün ülkeden sınır dışı edin. Hollanda'da Müslüman terörüne yer yok.”
Rotterdam’daki gösteri üzerine “Yazıklar olsun! Masum İsraillilerin mezarları üzerinde dans eden bu insanların hepsi sınır dışı edilmeli” çağrısı yaptı.
"İsrail'in Hamas'a karşı mücadelesi dünyanın barbarlığa karşı mücadelesidir. Filistinlilerin nehirden denize kadar ilan ettikleri savaş sadece İsrail'e karşı değil, yakında Hollanda'ya da ulaşacak" dedi.
Londra’daki insan seli için “Gazze sahili” ve “Londra kaybedildi” mesajlarını paylaştı. Paris'teki gösteriyi kampanyasına malzeme yaptı: “Hamas'a büyük destek. Bunu Hollanda'da mı istiyorsunuz? Herhangi bir partiye oy verin. İstemiyor musunuz? O zaman PVV'ye oy verin.”
Wilders’a göre sadece Kudüs değil Paris, Roma ve Amsterdam da İslamcı teröristlerin hedefindeydi ve bu özgürlük ile barbarlığın savaşıydı. 7 Ekim’den itibaren bu mesajları tekrarlayıp durdu.
Eşi Filistinli olan ve aldığı tehditler yüzünden geçen yaz siyaseti bırakan eski Başbakan Yardımcısı, Maliye Bakanı ve D66 lideri Sigrid Kaag’a defalarca saldırdı.
İsrail, Filistinlileri Sina’ya sürme planıyla Gazze’ye girerken Wilders de Siyonistlerin yıllardır pişirip durduğu akla teşne oldu: “1946'dan bu yana bağımsız bir Filistin devleti var: Ürdün Krallığı. Ürdün Filistin'dir. Filistin halkına gönüllü olarak Ürdün'e yerleşme ve kendi hükümetini özgürce seçme hakkı tanınmalıdır. Haşimi Krallığı gerçek bir demokrasiye dönüşsün!”
2016’da dönemin ABD Başkanı Barack Obama’ya “Yerleşimler konusunda İsrail'i suçlamayı bırak. Yahudiye ve Samarya (Batı Şeria) İsrail'e aittir. Ürdün=Filistin” diye çıkışmıştı. Filistin lideri Mahmud Abbas’a bile tahammülü olmadığını “O Yahudi düşmanının Hollanda'ya girmesine izin vermeyin!” sözleriyle ortaya koymuştu. Böyle birinin seçim zaferi İsrail’de coşkuyla alkışlandı.
Wilders’ın İsrail aşkı 1980’lerde Suriye, Mısır, Tunus, Türkiye, Kıbrıs, İran’ı kapsayan bir ziyaretinin ardından depreşmiş. Birkaç yıl önce “Ortadoğu'da pek çok ülkeyi ziyaret ettim ama hiçbir yerde Ben Gurion Havalimanı'na indiğimde hissettiğim gibi özel bir kimlik duygusu hissetmedim" demişti. “Hepimiz İsrail'iz; İsrail, Batı'nın İslam'a karşı ilk savunma hattıdır" ifadesini de birkaç kez tekrarlamıştı.
İsrail'le dostluk konusunda Macaristan Başbakanı Viktor Orban’la duygudaşlar. Gerçi konu İsrail olunca AB karşıtlarını Brüksel’de görmek istemeyen Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de onlarla kadeh tokuşturabilir.
***
Britanya bir kenara, kıta Avrupa’sında Filistin-İsrail çatışmasının iç siyasete etkileri açısından üzerinde durulması gereken asıl ülke Fransa.
Gazze ‘soykırım savaşı’ altında ölürken Fransa gecesini gündüzünü antisemitizm tartışmalarıyla geçirdi. Aşırı sağ ve aşırı solun bazı kanatları hariç siyaset, gündemin 7 Ekim’de takılı kalmasına razı oldu. Avrupa’da en kalabalık Yahudi nüfusu barındıran Fransa’da antisemitizm en canlı konulardan biri. İçişleri’ne göre ilk beş haftada en az bin 200 antisemit olay kaydedildi. Antisemitizme karşı Senato ve Parlamento başkanlarının çağrısıyla yürüyüş düzenlendi. Le Pen de yürüyüşe katılarak Yahudi toplumu içindeki şüpheleri gidermeye çalıştı.
Le Pen, Wilders’i selamlayanların başında geliyor. “Onu ve PVV'yi, ulusal kimliklerin savunulmasına artan bağlılığı doğrulayan olağanüstü performanslarından dolayı tebrik ediyoruz. Avrupa'da değişim umudunun canlı kalmasının nedeni, ulusal meşalenin sönmesini reddedenlerin varlığıdır” dedi. İslamcılar ve yabancılar konusunda örtüşen Le Pen ve Wilders İsrail’e tam destek konusunda ayrışıyor.
Le Pen, Nazi bağlantılı kadrolarla birlikte yürümüş olan babası Jean-Marie Le Pen’den devraldığı siyasi hareketi ‘antisemit’ etiketinden önemli ölçüde uzaklaştırsa da Filistin-İsrail ya da Araplarla ilişkiler konusunda hala bir yön karmaşası yaşıyor. Jean-Marie Le Pen, İsrail’in 2009’daki bombardımanı sırasında Gazze’yi “devasa bir toplama kampı” olarak niteleyip “Gerçek bir gettoda sıkışmış bir sivil halka karşı büyük çapta askeri saldırı şoke edici” demişti. Aşırı sağda bu çizgiyi koruyanlar var. Marine Le Pen ise İslamcı Hamas’ı reddetmenin kimlik siyasetindeki getirisini ya da İsrail’e destek vermenin partisini merkeze taşımadaki önemini hesaba katarak pozisyon belirledi. Le Pen 10 Ekim’de Gazze’de Hamas’ı desteklemeyen nüfusun Mısır’a gönderilmesi için uluslararası toplumun Kahire’yi ikna etmesi gerektiğini savundu. Sonra 23 Ekim’de Gaullist çizgiye kaymışçasına "Nüfusun Sina'ya ya da Negev'e gönderilmesi sadece yer değiştiren nüfusun nefretini körükleyecek; Mısır'ı hatta Ürdün'ü istikrarsızlaştıracak" dedi. Belli ki Gazze’den gelen felaket görüntülerle İsrail’in anlatısı dağılırken frene basma gereği duydu. Burada iki şeyi dikkate aldığı söylenebilir: Birincisi seçimlerde ulaşmak zorunda olduğu geniş kitlelerin hissiyatı; ikincisi Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a da ayar veren devletin refleksi.
Le Pen zaman zaman Charles de Gaulle’e özendiği izlenimi veriyor. Cezayir savaşından sonra Charles de Gaulle’ün çizgisi Araplarla iyi ilişkiler kurmayı, kutup savaşlarından uzak durmayı ve ABD’nin hegemonik etkisini kırmayı önceliyordu. De Gaulle 1967’deki işgali kınayıp İsrail’e silah ambargosuna gitmişti. Fakat Le Pen’in göçmenler, yabancılar ve Müslümanlara bakışındaki dar çerçeve onu, taklit etmeye çalıştığı Gaulle’den uzaklaştırıyor. Le Pen’in zikzakları Macron’un yalpalamalarına koşut olarak gelişiyor sanki. Macron İsrail’i ziyaretinde IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonun Hamas’a karşı devreye sokulmasını önererek şimşekleri üzerine çekmiş, daha sonra İsrail’i sivil kayıplar nedeniyle eleştirip ateşkes çağrısında bulunmuştu. Fransa toplumundaki bölünme Macron’un tutarlı bir çizgide gitmesini zorlaştırıyor. Le Pen diskurunu İsrail’e destekten ziyade İslamcı tehdit üzerinden kuruyor. Hatta Filistin’e destek mesajından dolayı İçişleri Bakanı Gérald Darmanin’in hedef aldığı milli futbolcu Karim Benzema ile ilgili tartışmaya da dahil oldu. Dermain "1100 İslamcı kuruluşu kapattık. Benzema da Müslüman Kardeşler’le bağlantılı" demişti. Benzema’nın radikal İslamcılıktan hoşnut olduğunu savunan Le Pen ise hükümetin futbolcuyu suçlarken neden Müslüman Kardeşler’i yasaklamadığını sordu.
***
Başından itibaren Gazze’deki savaşa dair tartışmanın zemini sakattı, yönü de tehlikeliydi. Hamas’ın IŞİD’den beter olduğu konseptini yaygınlaştırmak için İsrail’in “soykırım savaşı”na karşı çıkan herkesi terör destekçisi ve antisemit olarak damgalayan bir sorumsuzluk sergilendi. Antisemitizm Avrupa’nın sorunu, Filistin’in değil. Filistinlilerin meselesi işgal ve sömürü, Yahudilik değil. Ama bir soykırım savaşının göçmenler, yabancılar, İslam ve antisemitizm tartışmalarına malzeme yapılması İsrail’in de Avrupa siyasetini rehine olarak elinde tutma çabasına denk düşüyor. Avrupalı hükümetlerin Gazze’de ateşkes çağrısı bile yapamayacak kadar İsrail’in ayaklarına kapaklanması bu ülkelerin Müslüman ve Arap nüfusunda ciddi bir duygusal kırılma yarattı. Avrupa’nın değerler manzumesinin pek bir ederi kalmadı. Filistin’e desteği önlemek için öne sürülen antisemitizm tehlikeli, soykırım savaşında İsrail’e koşulsuz destek yüzünden korkulan yönde gelişebilir.
Bütün bir tartışma Hamas’ın El Kaide, IŞİD ve Taliban’la aynı sepete konulduğu yerden yürütülüyor. Esasen Hamas’ın da dahil olduğu Müslüman Kardeşler örgütü farklı coğrafyalarda Batılı müttefiklerin ortakları olageldiler. Müslüman Kardeşler, Suriye’de Esad yönetimine karşı silahlandırılırken ‘devrimci’ muamelesi görmedi mi? Yine Müslüman Kardeşler Mısır ve Tunus’ta iktidara geldiğinde Arap Baharı’nın değişim gücü olarak alkışlandı mı? Libya’da Kaddafi’ye karşı silahlı kalkışmada NATO’nun bir numaralı ortağı değiller miydi? Adalet ve İnşa Partisi olarak Batı’nın tanıdığı iktidarın paydaşı değiller miydi? Ürdün’de İslami Gayret Cephesi meclise girdiğinde ya da Fas’ta Adalet ve Kalkınma Partisi hükümet olduğunda meşruiyet sorunu yaşadı mı? Yemen’de Islah, Batı açısından Arap Baharı sırasında “devrimci”, geçiş hükümetinde “ortak”, Husilere karşı savaşta “müttefik” olmadı mı? Irak’ta Saddam sonrası Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı koltuğunu, İslami Cemaat’e vermediler mi? Bunların hepsi Müslüman Kardeşler’in ülke örgütlenmeleri. Bu liste daha da uzatılabilir. Fakat öteki coğrafyalarda dost ve müttefik bellenen bir hareket İsrail’e karşıysa teröriste dönüşüyor. Bu çelişki İsrail için de geçerli: Tel Aviv, Suriye’de IŞİD’in uzantısı Nusra dahil İslamcı güçleri Esad yönetimine karşı destekledi. ABD Başkanı Joe Biden’ın “Hamas IŞİD’den beter” nakaratına Batı da eşlik ediyor fakat Hamas, El Kaide ve IŞİD gibi küresel cihat hareketi değil. Esasen Selefi-Cihadi hareketlerin İsrail’e karşı bir düşmanlığı da olmadı. Hamas düşmanlığını İsrail’le, mücadelesini işgal altındaki topraklarda sınırlamış, bu bakımdan “ulusal İslamcı hareket” olarak nitelendirilebilecek bir yapı. Hamas 1967 sınırlarını esas alan Oslo Anlaşması’nın çizdiği çerçevede, İsrail’in de onayladığı seçimlere girmeyi kabul etmiş, sandıktan galip çıkmış bir parti. Batılılar bilerek sapla samanı birbirine karıştırıyor. Pekâlâ Hamas’ın İslamcı gündemi reddedilebilir ama Batı açısından asıl mesele bu olsaydı Mısır, Suriye, Tunus, Libya ve Yemen’de Müslüman Kardeşler’le çalışmazlardı. Ucu İsrail’e dokunduğunda işin rengi değişiyor ve diğer coğrafyalarda ortak olan Müslüman Kardeşler Filistin’de terör örgütüne dönüşüyor. Batı bu çelişkiyi aşarsa o vakit dürüstçe Hamas’ın İslamcı gündemine de sıra gelebilir. İsrail’i tanıyıncaya kadar sol-seküler çizgideki El Fetih’e de terör örgütü diyenlerin tutarlılıkla ilişkisi ne olabilir ki?
***
Özetle yıllara yayılmış ırkçı-faşist dönüşümün altındaki sosyal, ekonomik ve siyasal dinamikleri göz ardı etmeden Hamas’ın halihazırda rüzgâr almış yelkenleri biraz daha şişirdiği söylenebilir. Daha fazlası günah keçisi aramaya girer.
Pandemi ve Ukrayna savaşının getirdiği ilave yüklerin yanı sıra liberal-kapitalist sistemin yol açtığı tahribatlara odaklanmak yerine sosyal katmanlarda yaşanan kötüleşmeden göçmen ve mültecileri sorumlu tutan, buradan tartışmayı kolayca kimlik ya da kültürler arası çatışmaya kaydıran bir siyaset tarzı aşırı sağa ekmek çıkartıyor. Yaşam normları arasında çatışmaları da barındıran kültürel kimlik kriziyle nasıl baş edeceğini bilemeyen Avrupa siyaseti tehlikeli bir yönelimle kendini “arınma” fikrine hazırlıyor. Gazze halihazırda var olan çatışmaya güncel bir bahane sundu. Bu kriz yarın Gazze olmadan başka bahanelerle devam edecek.
gazeteduvar
Günah İşlemek İstiyorsan...
Bir şahıs Hz. Zeynelabidin’e (a.s) ben günah işlemek istiyorum, dedi. Hz. Zeynelabidin (a.s) cevabında şöyle buyurdu:
1- Allah’ın seni görmediği bir yer bulabilirsen günah işleyebilirsin. Acaba Allah’ın göremediği bir yer var mıdır?
2- Allah’ın mülkünden dışarı çıkabilirsen günah işleyebilirsin. Acaba Allah’ın mülkü olmayan bir yer var mıdır?
3- Allah’ın rızıklarından istifade etmeden yaşayabilirsen günah işleyebilirsin. Acaba Allah’ın olmayan bir rızık var mıdır?
4- Allah’ın ölüm meleği geldiğinde kendinden uzaklaştırabilirsen günah işleyebilirsin. Acaba Allah’ın gönderdiği ölüm meleğini kendisinden uzaklaştırabilecek bir kişi var mıdır?
5- Allah’ın cehennemine seni götürdüklerinde direnebilirsen günah işleyebilirsin. Acaba Allah’ın meleklerine karşı direnip duracak bir güç var mıdır?
“Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir. İşte senin öteden beri korkup uzaklaştığın şeydir.”1
Şimdi iyi düşünün, gençliğinizden itibaren attığınız her adım sizi mezara götürmektedir. Öyle ki orada her şey hakkında sizden soracaklar. Bütün yaptıklarınızdan mesulsünüz, bu konu ölüme yaklaşma konusudur. Öyle ki hiçbirinizin yarın yaşayacağına dair senedi yoktur. Öyleyse kendinizi düzene sokup ahlâkınızı düzeltin, amellerinizi İslâm’a göre tatbik edin, inşallah muvaffak olursunuz, inşallah kerem sahibi Ehlibeyt’in (a.s) hidayet ve ilim nuru sizinle olur.2
--------------------------------------------
1- Kâf, 20.
2- İmam Humeynî.
İmam Hamanei: Aksa Tufanı Devam Ederse ABD'nin Bölgedeki Planlarını Yok Edecektir
İmam Hamanei, Besiclerle (Gönüllü Halk Güçleri) yaptığı görüşmede şunları vurguladı: Tarihi Aksa Tufanı, bu bölgedeki Amerikan politikalarının planlarını tam anlamıyla alt üst etti ve Allah'ın izniyle bu fırtına devam ederse bu planları tamamen yok edecek.
İslam İnkılabı Lideri İmam Seyyid Ali Hamenei ülkenin her tarafından gelen, "Besic güçleri" (Besici) diye anılan gönüllü askerlerden binlercesi ile ziyaretinde yaptığı konuşmasında, İslam Cumhuriyeti kurucusu İmam Humeyni'nin (r.a.) Besic güçlerini oluşturmaktaki mantığından söz ederken "İran'ın çoğunu tehditler ve tehlikeler karşısında dirençli kılmak" diye tanımladı.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamenei daha sonra, Besici kültür ve düşünce tarzının belli özelliklerini beyan ederek, önemli tavsiyelerde bulunmanın yanı sıra "Rahmetli İmam Humeyni'nin dünya direniş çekirdeğinin oluşturulmasına ilişkin öngörü ve müjdesi bugün gerçekleşti. Sönmeyen Aksa Tufanı, Batı Asya bölgesinde yeni bir siyasi coğrafyanın biçimlendirilmesini kolaylaştırmıştır. Bölgenin Amerika'dan temizlenmesi ve sahte ve dayatmalı ikilemler yerine yeni "direniş ve teslimiyet" ikilemini hakim kılmak ve Filistin meselesinin hız kazanması bu yeni siyasi coğrafyanın en önemli özelliklerini oluşturuyor" dedi.
İmam Hamenei, Besic güçlerini İmam Humeyni'nin (r.a.) çok değerli yadigarı diye tanımlayarak, rahmetli İmam'ın kendini Besici olarak görüp bundan gurur duymasını Besic güçlerin azametinin bir ifadesi diye niteledi.
İslam İnkılabı Lideri ayrıca, İmam Humeyni'nin (r.a.) Besiciler için kullandığı "Allah'ın muhlis Ordusu" tabirini beyan ederken "İmam'ın bu tabiri, Besic'in halis ve muhlis bir şekilde sadece Allah için savaştığı demektir" diye vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamenei konuşmasının devamında besic'in geniş anlamı olduğunun altını çizerek "Besic bir teşkilat olmaktan daha ziyade, bir kültür, bir düşünce tarzıdır. Böyle bir kültür ve düşünce tarzına sahip olan herkes, Besic teşkilatı üyesi olmasa bile, yine de Besicidir. Buna göre milletimizin çoğu, Besic teşkilatı üyesi olmadan da Besici'dir" diye vurguladı.
İmam Hamenei daha sonra, Besic güçlerinin bir başka önemli özelliği olarak bu güçlerin "ulusallığı aşan sınırötesi yönü"nden söz ederek "Rahmetli İmam'ın "dünya direniş çekirdekleri oluşturulması"na ilişkin öngürü ve müjdesi bugün bölgede gerçekleşti. Direniş çekirdekleri bugün bölgenin kaderini değiştirmekteler. Bunun bir örneği bu Aksa Tufanı'dır" diye konuştu.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamenei ayrıca, Amerikalıların Batı Asya bölgesinin siyasi coğrafyasnı değiştirmeyi amaçlayan başarısız planlarına değinerek "Onlar birkaç yıl önce Lübnan meselesi konusunda "yeni bir Ortadoğu" kurmak istediklerini belirtmişlerdi. Yani kendi gayri meşru istek ve ihtyaçları doğrultusunda bir Ortadoğu istiyorlardı, ki tabi başarısız kaldılar" diye ilave etti.
İmam Hamenei konuşmasının devamında Amerika'nın bölgeye ilişkin başarısız kalan başka projelerinden söz ederken "ABD, Hizbullah Hareketini ortadan kaldırmak istiyordu. Ama Hizbullah 33 Gün Savaşından sonra eskisinden 10 kat daha güçlendi" diye vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri, Amerika'nın Irak'ı işgal ettikten sonra orada Amerikalı bir General veya bir sivili ve hatta Iraklı birini iktidara getirerek Irak'ı yutmaya ilişkin planını da başarısız kalan yeni Ortadoğu projesinin bir parçası diye ifade ederek "Onların bu şekilde yutmaya çalıştıkları o Irak'ta bugün Direniş çekirdekleri Filistin davasına adım atıyor" dedi.
İmam Hamenei daha sonra Amerikalıların Suriye'de IŞİD ve En-Nasra gibi örgütler kurarak bu ülkeye de istila kurmaya ilişkin planlarını da başarısız projelerinin bir başka örneği diye tanımlayarak "Onların yeni Ortadoğu projeleriyle ilgili bir planları da, Filistin meselesini işgalci İsrail lehine tamamlamaktı. Yani, Filistin diye bir yer kalmayacaktı. Ancak önceden onayladıklar o "2 Devlet" projesini de gerçekleştiremediler. Zira Filistin, HAMAS, İslami Cihad ve diğer Direniş gruplarının kaydettikleri ilerlemeler bugün 20 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak derecede önde" diye vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamenei ayrıca "Bölgenin siyasi coğrafyası bugün değişmekte elbette; Ama bu değişim ABD lehine değil de, Direniş cephesi lehine değişiyor" diye konuştu.
İmam Hamenei konuşmasının devamında, Batı Asya'da biçimlenmekte olan yeni haritadan söz ederken "Yeni Batı Asya'nın birinci özelliği, Amerika'dan temizlenmesi, yani Amerika'nın bölgeye olan istilasının silinmesi. Tabi bunun anlamı ABD ve benzeri ülkelerle siyasi ilişkileri kesmek değil. Sadece Amerikanın siyasi istilasını ortadan kaldırmaktır. Nitekim bugün görüyoruz, aynı fikirde olan bazı ülkeler Amerika'dan uzak durmaya başladılar" diye ilave etti.
İmam Hamenei konuşmasının başka bir bölümünde ABD'nin uzak ve yakın geçmişte bölgeye istila kurabilmek için Siyonist İsrail'i güçlendirdiği ve başka ülkeleri bu rejimle ilişki kurmaya teşvik ettiğini hatırlatarak "Bölgeyi Amerika'dan temizlemenin açık bir ifadesi, derinden tarih yaratıcı bir hadise olan Aksa Tufanı operasyonuydu. Bu operasyon işgalci İsrail'e karşı olsa da aslında bölgeyi Amerika'dan temizleme yönündeydi. Çünkü ABD'nin bölgeye ilişkin projelerini altüst etti. Devam ettikçe de ABD'nin siyasi plan listesi silinmiş olacak" diye vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri ayrıca "Dayatmalı ikilemler karşısında yeni "direniş ve teslimiyet" ikilemi bölgeye hakim oldu. Bugün Direniş cereyanı, Amerika'nın zorbalığı, aşırıcılığı ve müdahalelerina teslim olmamak demektir. Bu bölgede açık bir cereyan" ifadesini kullandı.
İmam Hamenei, "Filistin meselesinin çözümünü" biçimlenmekte olan yeni Batı Asya'nın bir başka özelliği diye tanımlayarak "İlahi yardımla Filistin meselesi çözüme, yani Filistin topraklarının tamamında Filistinlilerin hakimiyeti olmaya doğru ilerlemekte" dedi.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamenei daha sonra, dünyada kimilerinin İran İslam Cumhuriyetinin Yahudiler ve Siyonistleri denize atma niyetinde olduğuna dair uydurma bir iddiayı ortaya attıklarına değinerek "İran İslam Cumhuriyeti kimseyi denize atma niyetinde değil. İran, Filistin halkının oyu ile bir devlet kurulması görüşünü savunuyor. O insanlarla ne yapılacağını o devlet ve o devletin insanları karar verecek" diye vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri konuşmasının son bölümünde batılı liderlerden birinin, işgalci İsrail'in Gazze Şeridi'nde işlediği cinayetleri "kendini savunmak" olarak savunmasını eleştirerek "Batının kültür ve medeniyeti bu işte: Filistinli 5 bin çocuğun şehid düşürülmesi, Filistinlilere karşı fosfor bombaları kullanılmasına kendini savunmak diyor. Böylece bu hadisede batı kültürü de rezil oldu" dedi.
İsrail'in önde gelen gazetesi Jerusalem: Hamas İsrail'i oyuna getirdi
İsrail'in önde gelen gazetelerinden birisi olan Jerusalem Post gazetesinin bir İsrailli emniyet yetkilisine dayandırdığı haberde, Hamas'ın İsrail'i mükemmel bir şekilde oyuna getirdiği belirtildi.
İsrail'in önde gelen gazetelerinden Jerusalem Post'ta ilginç bir haber yayınlandı. Gazetenin İsrailli bir emniyet yetkilisine dayandırdığı habere göre, Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf ile Hamas'ın Gazze sorumlusu Yahya Sinvar'ın, İsrail istihbaratının kendilerini takip ettiğini bildiği ve kendi aralarında mesaj aktarımı için gizli yöntemler kullandığı belirtildi.
HAMAS İSRAİL'İ BÖYLE OYUNA GETİRDİ
Jerusalem'in yayınladığı haberde İsrail ordusuna bağlı ekiplerin 2018'de Hamas'ın kalesi olarak nitelendirilen mekânlara dinleme cihazlarının yerleştirildiği ancak Hamas'ın bunların ortaya çıkarıp söktüğü belirtildi.
Haberde, Askeri İstihbarat Dairesi (AMAN), iç istihbarat teşkilatı Şin-Bet (Şabak) ve dış istihbarat teşkilatı Mossad'ın bunun farkına varmadığı aksi takdirde (7 Ekim'de) sınırı korumasız bırakmalarının mümkün olmadığı dile getirildi.
Hamas'ın, 7 Ekim'de Gazze sınırı yakınlarındaki yerleşim birimlerinden içeri girmek için hassas bir hazırlık yaparak, "İsrail'i mükemmel bir şekilde" oyuna getirdiği ifade edildi.
Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, 7 Ekim sabahı, İsrail'in "Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlerine yönelik sürekli ihlallerine karşılık verme" gerekçesiyle kapsamlı harekat başlatmıştı
Gazze'den İsrail yönüne binlerce roket atılırken, Filistinli silahlı gruplar Gazze-İsrail sınırındaki Beyt Hanun-Erez Sınır Kapısı'na baskın düzenleyerek burayı ele geçirmişti. Silahlı gruplar daha sonra buradan İsrail içindeki yerleşim yerlerine girmişti.
ABD Katil İsrail’i Desteklemeye Devam Ediyor; İsrail’e On Binlerce Top Mermisi Sağladı
Siyonist İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne yönelik havadan, denizden ve karadan düzenlediği saldırıları devam ediyor.
Wall Street Journal gazetesi, ABD’nin 7 Ekim’den bu yana Siyonist İsrail’e yüz adet anti-sığınak bombanın yanı sıra, diğer türlerden on binlerce bomba ve top mermisi sağladığını belirtti.
ABD’li yetkililere dayandırılan haberde, “ABD, Hamas’ın Gazze’den çıkarılmasına yardımcı olmak için İsrail’e sığınak patlatıcı bombalar ve on binlerce başka silah ve top mermisi sağladı” ifadesine yer verildi.
Gazeteye konuşan kaynaklar, yaklaşık 15 bin adet bomba ve 57 bin adet top mermisini içeren silah sevkiyatının 7 Ekim’den hemen sonra başladığını kaydetti. ABD’nin ayrıca 100 adet BLU-109 anti-sığınak bomba verdiği bildirildi.
İran, Katil İsrail Cumhurbaşkanı’nın Katıldığı İklim Zirvesini Terk Etti
İran İslam Cumhuriyeti heyeti, COP 28 olarak bilinen iklim değişikliğiyle ilgili uluslararası konferansta katil Siyonist rejim yetkililerinin bulunmasını protesto etmek için bu konferanstan ayrıldı.
İran Enerji Bakanı Ali Ekber Mehrabiyan, beraberindeki heyet ile birlikte İklim Değişikliği Konferansı'na (COP 28) katılmak üzere dün BAE’ye gitmişti ve haberler ve siyasi analizler, Gazze'deki suç ve cinayetlerinin ardından Siyonist rejimin bu törene katılma riskini kabul etmeyeceğini gösteriyordu.
Ancak Siyonist rejim cumhurbaşkanı bu zirveye katıldı ve bunun üzerine İran heyeti konferansı terk etti.
İran Enerji Bakanı bu konferanstan ayrılırken şunları söyledi: ‘COP 28 Zirvesine 150'ye yakın ülkenin lideri davet edilirken, yapılan değerlendirmelerde Siyonist rejim yetkililerinin bu konferansta yer almayacağı öngörülüyordu.
İran İslam Cumhuriyeti heyeti, bu konferansın önemini göz önünde bulundurarak Uluslararası İklim Değişikliği Konferansına katılmayı ve farklı ülkelerin yetkili ve delegasyonlarıyla müzakere etmeyi ve mazlum Filistinlileri savunmayı amaçladı.
Ancak ülkelerin liderlerinin ve yetkililerinin konuşma yapacağı gün, yayınlanan haberlerde Siyonist rejimin liderinin iklim değişikliği konferansına (COP 28) katılacağı belirtildi.
Buradan hareketle İran İslam Cumhuriyeti heyeti, uluslararası toplumun iklim değişikliği karşısında tutumunu değerlendirmek üzere düzenlenen bu konferansta sahte Siyonist rejimin varlığını reddetmekte ve bu rejimin varlığının bu konferansın amaç ve stratejilerine aykırı olduğunu bildirmektedir ve bu rejim varlığını protesto olarak konferans alanını terk etmiştir.’
Hatırlatmak gerekir ki, Siyonist rejimin liderinin iklim değişikliği zirvesine katılmak üzere BAE'de bulunmasıyla eş zamanlı olarak Siyonist rejim Gazze Şeridi'nde Filistin halkına yönelik yeni bir saldırı dalgası başlattı ve yüzlerce sivili şehit etti
Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas), Siyonist Başkanın BAE'de düzenlenen Uluslararası İklim Değişikliği Konferansı’na katılmasını kınadı.
IRNA’nın Sema Haber Ajansı’ndan aktardığı habere göre, Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) yayınladığı bir bildiride, Siyonist Başkan Isaac Herzog’a BAE’de düzenlenen Uluslararası İklim Değişikliği Konferansı’na katılma fırsatı verildiğini kınadı.
Hamas’ın yayınladığı bildiride, Siyonist rejimin, ordusunun özellikle Gazze Şeridi'nde Filistin halkına karşı vahşi cinayetler ve soykırım yaptığı bir dönemde bu konferansa katıldığı belirtiliyor.
İran Enerji Bakanı’nın başkanlığında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28'inci Taraflar Konferansı’na (COP28) katılan İran heyeti cani Siyonist rejimin cani yetkililerinin bulunmasını protesto etmek amacıyla bu konferansı terketti.
Gazze Ölüyor Ama İklim İçin Ayağa Kalktılar; Soykırımcıyla Aynı Karedeler
İnsanlık ölürken sessiz kalan 180’den fazla devlet ve hükûmet başkanı, Birleşmiş Milletler (BM) Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde bir araya geldi.
İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım için tek adım atmayan dünya liderleri, soykırım rejimi Cumhurbaşkanı Herzog’u da aralarına alarak aynı karede poz verdi.
180 devlet ve hükûmet başkanı ile katil Herzog, iklim için buluştu
İki aya yakındır Gazze’de çocuk kadın demeden soykırım yapan İsrail’e yönelik en ufak bir yaptırım yapamayan dünya liderleri, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde iklim için bir araya geldi.
Expo City Dubai’de, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28’inci Taraflar Konferansı (COP28) kapsamında düzenlenen zirveye, 180’den fazla devlet ve hükûmet başkanının yanı sıra Gazze’de soykırım yapan İsrail rejimi Cumhurbaşkanı Herzog da katıldı./milligazete
.
İran’dan Filistin Konusundaki Duruşundan Dolayı Yemen’e Övgü
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti'nin Tahran'daki büyükelçisi İbrahim el-Deylemi ile Tahran'daki Yemen Büyükelçiliğinde bir araya geldi.
Abdullahiyan bu görüşmede Yemen liderlerinin ve halkının Filistin ve Gazze halkını destekleme konusundaki güçlü tutumunu överek, “Yemen'in Gazze ve Batı Şeria halkına desteği övgüye değer” dedi.
Emir Abdullahiyan bu görüşmede sıcak selamlarını Abdülmelik el-Husi’ye ileterek, Sana ile Suudi Arabistan arasında yapılan görüşmeleri destekledi ve iki taraf arasında nihai bir anlaşmaya varılacağı yönündeki umudunu dile getirdi.
Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti'nin Tahran'daki büyükelçisi İbrahim el-Deylemi de Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ı takdir ederek, Abdülmelik el-Husi’nin sıcak selamlarını İslam İnkılabı Rehberi’ne ve İran Cumhurbaşkanı’na iletti.
İbrahim el- Deylemi, “Filistin ve Gazze halkını savunmayı görevimiz olarak görüyoruz ve ihtiyaç duyulduğu sürece Filistin'e destek olmaya devam edeceğiz” dedi.
İbrahim el- Deylemi, “Sana liderlerinin sahaya çıkıp Siyonist rejimin işgal altındaki toprak ve denizdeki çıkarlarını hedef alma kararı, Gazze halkının savunulması yönündeki güçlü inancımız doğrultusundadır” ifadelerinde bulundu.
Yemenli büyükelçi, Yemen halkının son derece barışçıl olduğunu ve bölgede barış ve istikrar sağlanmasından yana olduğunu söyledi.
İbrahim el-Deylemi, “Sana ve Riyad arasındaki görüşmeler doğru yolda ilerliyor ve nihai anlaşmayla Yemen'e yönelik ablukanın tamamen kaldırılmasını ve Yemen halkının haklarının güvence altına alınmasını temenni ederiz” ifadelerinde bulundu./mehr
Nübüvvetin Felsefesi
İlâhî dinlerin iddiası nedir, neye çağırır ve bu semavî programların mesaj getiriciliğinden ibaret olan nübüvvetin felsefesi nedir? Nübüvvet ne anlama gelir ve "biset" ile ne tür bir ilişkisi vardır?
Nübüvvet ve bisetin amaçları nelerdir? Peygamberlerin göreve başlama noktası ve çalışmalarının sonucu nedir?... Bu ve benzeri nice sorular, "nübüvvet ilkesinin" temel ve belirleyici konularından ibarettir. Bunların bilincinde olmak, sağlam ve sorumluluk doğuran bir imanı beraberinde getirir. Kur'ân-ı Kerim, kısa ve açık bir ayetinde bütün bu sorulara derin ve doyurucu cevap vermiştir.
Nübüvvet felsefesi
Zahirî hisler, gizli güdüler ve hatta bilgi ve marifet, insanı mutluluk amacına ulaştırmada yeterli değildir. İnsan, akıl hidayeti ötesinde -ki akla kılavuz olacak, yardım edecek ve güç verecek- bir hidayete muhtaçtır ve bu da "vahiy hidayeti"dir. İnsanı yaratan, onun eksikliklerini ve ihtiyaçlarını gören, dert ve dermanını bilen Allah'ın indireceği vahye muhtaçtır, insan. Bütün dinlerin ve nübüvvet felsefesinin mantığı budur.
Elçi, bu ihtiyacın gereği olarak gönderilir ve bu ihtiyacı karşılayacak programı uygular. Dikkat çekilen bu noktalar, Kur'ân'ın bazı ayetlerinde açıkça gözlemlenebilmektedir:
İnsanlar tek bir ümmetti (aynı mayaya ve benzer ihtiyaçlara sahipti). Allah müjdeci ve korkutucu olarak peygamberler gönderdi. İnsanların ayrılığa düştükleri şeylerde, aralarında dosdoğru hükmetmek üzere onlara kitap (öğreti ve yasalar mecmuası) da indirdi. Onlara bunca açık deliller geldikten sonra da yine ancak ihtirasları yüzünden tuttular da (o kitap veya cevap verilen konular hakkında) ihtilafa düştüler. Halbuki Allah inananları, onların ihtilâfa düştükleri doğru şeye, kendi izniyle muvaffak etti, gerçeğe ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru ve düz yola çıkarır.1
Tenzih eder ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde; her şeye sahip ve mutasarrıf olan, ayıplardan ve noksanlardan arı bulunan üstün ve hikmet sahibi Allah'ı. O, bir mabuttur ki Mekkeliler içinden, kendi cinslerinden bir peygamber göndermiştir; onlara ayetlerini okumaktadır ve onları tertemiz bir hâle getirmektedir ve onlara kitabı ve şeriatlerin hikmetlerini öğretmektedir ve bundan önce onlar, elbette apaçık bir sapıklık içindeydiler. Ve onlardan başkalarına ki henüz onlara katılmamışlardır ve O'dur üstün olan ve hikmet sahibi. Bu, Allah'ın lütfüdür, ihsanıdır, dilediğine verir onu ve Allah, pek büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir.2
Nübüvvette Biset
Nübüvvet, sessizlik ve dinginlik sonrasındaki uyanış, ayağa kalkış ve canlanıştır. Bu uyanış ve canlanış, önce nebinin kendi ruh ve batınında gerçekleşir, sonra da çevresinde ve dünyada. Nebi, normalüstü sermaye ve yetenekleriyle o denli büyük ve ağır sorumluluğu yüklenmeye hazırdır. Ancak bu sermayeler bisetten önce ortaya çıkmaz ve nebi de aynen diğer bireyler gibi toplumun normal seyrinde çalışmakla ve çaba sarf etmekle meşguldür.
İlâhî vahyin inişi, nebide bir değişim, bir uyanış ve bir devrim oluşturur; ruhunda bir canlanış sağlar. Böylece nebinin biseti gerçekleşir...
Duhâ Suresi'nin ümit verici ayetleri, yüce Peygamber'in (s.a.a) ruh ve canında oluşan bu canlanışını şöyle betimlemektedir: Andolsun kuşluğa. Ve geceye, karanlığı basınca. Rabbin, seni ne terketti, ne de darıldı sana. Ve elbette ahiret, önceki dünyadan da hayırlıdır sana. Ve elbette yakında Rabbin, öyle şeyler verecek ki sana, sonucu razı olacaksın. Seni bir yetim olarak bulup da yer-yurt vermedi mi sana? Ve seni, yol yitirmiş bulup da yol göstermedi mi sana? Ve seni yoksul bulup da zenginlik vermedi mi sana?3
Yüce İslâm Peygamberi'nin (s.a.a) cisim ve sinirlerinde bile hissedilir etkileri olan- bu batınî canlanış, Alak Suresi kapsamında inen vahyin ilk nağmeleriyle başlamıştır: Oku Rabbinin adıyla ki bütün mahlukatı yarattı. İnsanı da bir parça kan pıhtısından var etti. Oku ve Rabbin, pek büyük bir kerem sahibidir. Öyle bir Rab ki kalemle öğretmiştir. İnsana bilmediğini belletmiştir. İş öyle değil, şüphe yok ki insan, azar elbette. Kendini ihtiyacı yok görürse. Şüphe yok ki dönüş, Rabbinin tapısına.4
Necm Suresi'nin ritmik, zarif ve gönül okşayan ayetleri de, yüce İslâm Peygamberi'nin (s.a.a) iç dünyasında oluşan bu değişim ve uyanışa değinmektedir: Andolsun yıldıza, inerken. Arkadaşınız, gerçekten ne saptı, ne ayrıldı. Ve kendi dileğiyle söz de söylemedi. Sözü, ancak vahyedilen şeyden ibaret. Ona öğretti kuvvetleri çok çetin. Kuvvetli biri; sonra doğruldu. Ve o, en yüce tanyerindeydi. Sonra yaklaştı, yakınlaştı (veya yaklaştı ve bağlandı, tutundu). İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın. Derken kuluna vahyetti, ne vahyettiyse. Gönlü, gördüğünü yalanlamadı. Hâlâ münakaşa mı edersiniz gördüğü şeyleri?5
İşte bu batınî uyanış ve canlanıştan sonra nebinin yolu değişir; çalışması başka bir renge bürünür; insanların yaşam merkezi olan toplumda kökten bir değişim ve uyanış gerçekleştirme yönünde sürekli olarak çalışır ve didinir. "Risalet sorumluluğu" da işte bundan ibarettir.
Nübüvvetten Kaynaklanan Sosyal Uyanış
Nebi, sosyal düzensizlik ve yozlaşma ortamında beşerî topluma insanî ve aynı zamanda da fıtrata uygun ve yetkinlik sağlayan düzen ve disiplin kazandırmak, yani "batılı" "hakka" döndürmek için ortaya çıkar.
Dünyanın doğa ve yapısıyla uyumlu bir yapıda olan beşerin, yetkinlik yolundan ibaret olan doğal ve yaratılışsal yoluna girebilmesi, yaratılışsal düzeninin dünya ve insanın yapısından esinlenen yatakta yer almasına ve de ruh ve beden yapısına uygun olan yasalar (hak) ile yönetilmesine bağlıdır. İnsan, işte ancak bu durumda doğal seyriyle kendisi için takdir edilen yücelme ve yetkinlik kazanma yönünde ilerleyecektir.
Bilgisizlik ve garez, tarih boyunca insanlık yolunu saptırarak ve insanı, insanî olmayan düzenlere zorlayarak bu yaratılışsal yoldan çıkarmıştır (batıla yönlendirmiştir). Nebiler, insanı fıtrî yoluna döndürmek için gelmişlerdir.
Bu açıklamalardan elde edilen şudur: Nebi, kendi döneminin cahilî ve sapkın toplumunda köklü ve her yönlü bir değişim gerçekleştirmeli ve yanlış sosyal düzeni, doğru ve hak düzenle değiştirmelidir. Nebinin görevlendirilişinden sonra toplumda gerçekleşen uyanış da işte budur.
İşte bu büyük uyanış sonucunda cahilî ayin, gelenek, program ve yasalar çöker ve onun yerine doğru ayin, program ve düzen -yüce Allah'ın dini- kurulur.
Kasas Suresi'nin ilk ayetleri üzerinde düşünecek olsak, Firavun'un insanlığa aykırı düzeninin ve buna karşılık olarak da onun yerine geçmesi gereken Musa'nın ilâhî ve fıtrî düzeninin ana hatlarını ve konuyla ilgili Allah'ın yasasını açıkça göreceğiz: Bunlardır gerçekle batılı açıklayan kitabın ayetleri. Musa'ya ve Firavun'a ait haberlerden bir kısmını, gerçek olarak, inanan topluluğa bildirmen için okumaktayız sana. Şüphe yok ki Firavun, yeryüzünde yücelmişti ve halkını bölük-bölük etmişti ve onlardan bir topluluğu zayıf bir hâle getirmede, oğullarını kesmede, kadınlarını bırakmadaydı; hiç şüphe yok ki o, bozgunculardandı (fıtratı, yaşamı ve dünyayı karartanlardandı). Ve bizse yeryüzünde zayıf bir hâle getirilmesi istenenlere lutfetmeyi ve onları, halka rehber (yönetici) kılmayı ve onları (yönetim ve güce) mirasçı kılmayı dilemedeydik. İstiyorduk ki onları yeryüzünde yerleştirip kuvvetlendirelim ve Firavun'la Haman'a ve askerlerine de, onlardan çekindikleri şeyleri gösterelim.6
Kur'ân-ı Kerim'in (Tevbe, Fetih ve Saff Surelerindeki) ayetlerinde de Allah'ın dininin diğer bütün din ve ayinlere galip gelmesi, cahilî düzenin ortadan kalkıp yerine ilâhî düzenin oturması gerektiği tekrar edilmiştir: Ve Müslümanlığa çağrıldığı hâlde yalan yere Allah'a iftira edenden daha zalim kimdir ki? Ve Allah, zalim topluluğu doğru yola sevketmez. Allah nurunu, ağızlarıyla üfleyip söndürmek isterler ve Allah'sa (insanların yaşam çevresinde) nurunu tamamlayacaktır ve isterse kâfirler istemesinler. O, bir mabuttur ki Peygamberini, (tevhide dayalı düzenin egemenliğinden zarar gören) müşrikler istemese de dini, bütün dinlere (tevhidî düzeni cahilî düzene galip gelsin) üst olsun diye doğru yolla ve gerçek dinle göndermiştir.7
Nübüvvetin Hedefleri
Nebinin toplum gerçeğinde bir uyanış gerçekleştirdiğini ve toplumda var olan cahilî temellerin tümünü ortadan kaldırdığını öğrenmiş olduk. Şimdi şu soruyu yöneltiyoruz: Nebi, hangi hedef uğrunda bunu yapar?
Nebilerin en yüce ve en üstün hedefi, insanları alçaklıklardan ve çirkefliklerden kurtarıp yeteneklerini ortaya çıkarmakla onları insanî yüceliş ve olgunluğun zirvesine taşımaktır. İnsan iyilik ve faziletten oluşan zengin sermayelerle yaratılmıştır, ancak insan doğru bir eğitim mecrasında bulunmakla bu sermayeleri ortaya çıkarabilir ve kendini de daha yetkin kılabilir. Sonuç itibariyle peygamberlerin gönderiliş amacı, bu eğitimi gerçekleştirmektir. Kur'ân-ı Kerim bu eğitim tarzını "tezkiye" ve "talim" tabirleriyle ifade etmiştir. İnsan, peygamberlerin doğru eğitimi sayesinde nefsini tezkiye edip arınarak yaratılışın nihaî gayesine ulaşır. İnsan, varlığına işlenen doğal nimetlerden yararlanabilmek ve yücelebilmek için hangi yolu izlemelidir?
Bu soruya verilen farklı cevaplar arasında bulunan peygamberlerin cevabı, insanın sağlıklı, elverişli ve doğal yapısına uygun bir çevrenin hazırlanmasıdır. Sözü edilen bu çevre, "adil, ilâhî, tevhidî toplum"dan ibarettir. Böyle bir toplumda ve bu topluma uygun atmosferde bulunan insanın fıtrî gaye ve maksadı yönündeki hareketi hız ve kolaylık kazanacak ve insan, doğal hızıyla doğru ve yüceliş sağlayan yolda ilerleyecektir.
Buna göre peygamberler ve vahiyle seçilenler, nihaî amaca ulaşmak için öncelikli ve kısa vadeli bir hedefi takip ederler ve bu da "tevhidî ve İslâmî toplum ve düzen oluşturmaktır". Bu toplum adalete, tevhide, insanın değerine... kurulu; zulüm, şirk, hurafe, bilgisizlik ve de insanı alçaltıcı her şeyden arınmış bir toplumdur. Kur'ân'ın bazı ayetleri üzerinde dikkatlice durmak ve düşünmekle bu gerçeklere ulaşabiliriz: Andolsun ki biz, peygamberlerimizi, apaçık delillerle gönderdik ve onlarla beraber de kitap ve terazi indirdik, insanlar adaletli yaşamı (adalet ve eşitlik çevresini) dikeltsinler diye ve demiri (yönetim gücü ve de asil ve muteber değerleri savunma vesilesini) de indirdik ki onda çetin bir azap var ve insanlara faydalar; ve bu da, Allah'ın kendisine ve peygamberlerine, henüz tapısına varmadan yardım edenleri bildirmesi için; şüphe yok ki Allah, üstündür ve pek kuvvetlidir.8
(Rabbimiz!) Şu dünyada da iyilikler ver bize, ahirette de ve şüphesiz ki sana yöneldik biz. Tanrı, dilediğimi azabıma uğratırım dedi, fakat rahmetim, her şeyi kaplamıştır da çekinenleri, zekât verenleri ve ayetlerime inananları rahmetime mazhar ederim. Onlar, öyle kişilerdir ki ellerindeki Tevrat'ta ve İncil'de de yazılmış olarak bulacakları şeriat sahibi ümmî peygambere uyarlar ve o, onlara iyiliği emreder, kötülükten nehy eder onları ve temiz (insanî fıtrata uygun) şeyleri onlara helâl etmededir, pis ve kötü şeyleri haram etmede. Sırtlarındaki ağır yükleri indirmededir, bağlandıkları (kol, ayak ve boyunlarına vurulan) zincirleri kırmada. Artık ona inananlar, onu ululayanlar, ona yardım edenler ve ona indirilen ışığa uyanlardır kurtulanlar, muratlarına erenler.9
-----------------------------------------
1- Bakara, 213
2- Cum'a, 1-4
3- Duhâ, 1-8
4- Alak, 1-8
5- Necm, 1-12
6- Kasas, 2-6
7- Saff, 7-9
8- Hadid, 25
9- Araf, 156-157
Kızıyla birlikte serbest kalan rehine, Hamas'a mektup gönderdi
İsrailli bir kadın rehine, serbest kaldıktan sonra Hamas'a mektup gönderdi. Kızıyla birlikte 49 gün boyunca Gazze'de tutulan kadın, mektubunda Hamas'a teşekkür etti.
Danielle Aloni ve 5 yaşındaki kızı Emilia, kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nde 49 gün boyunca Hamas tarafından rehin tutuldu. Katar'ın arabuluculuğunda İsrail ve Hamas arasında varılan ateşkes anlaşması uyarınca Danielle ve Emilia geçtiğimiz Cuma günü serbest bırakıldı.
MEKTUBU AL KASSAM TUGAYLARI YAYINLADI
Danielle, Gazze'den ayrılmadan önce Hamas'a bir mektup yazdı: "Kızım Emilia'ya gösterdiğiniz olağanüstü insaniyet için size tüm kalbimle teşekkür ederim."
Hamas'ın silahlı kanadı El Kassam Tugayları mektubu dün Telegram kanalında yayınladı. Aslen İbranice yazılmış olan mektuba Arapça bir çeviri ve anne ile kızını gösteren bir fotoğraf eşlik ediyor.
REHİNENİN SÖZLERİ
İbranice el yazısıyla yazılan mektupta şu ifadeler yer alıyor: “O (Emilia), hepinizin onun arkadaşı olduğunuzu, sadece arkadaşı değil, iyiliğinizi ve nezaketinizi gerçekten hissettiğini söylüyor.”
Danielle sadece kızına değil kendisine gösterilen ilgi ve yardım için de teşekkür etti: “Bakıcı olarak harcadığınız saatler için teşekkür ederim.”
'KIZIMA HERKES NAZİK DAVRANDI'
Danielle ayrıca kızının Hamas savaşçılarıyla sadece bağ kurmakla kalmadığını, aynı zamanda “kendisini bir kraliçe gibi hissettiğini” de yazdı: "Çocuklar hapiste olmamalı ama siz ve yol boyunca tanıştığımız diğer nazik insanlar sayesinde kızım Gazze'de kendini bir kraliçe gibi hissetti."
Herkesten iyi muamele gördüklerini şu sözlerle ifade etti: "Yaptığımız uzun yolculukta ona nazik davranmayan kimseyle karşılaşmadık, ona nezaket ve şefkatle davrandınız."
'SİZE VE AİLELERİNİZE SAĞLIK VE SEVGİ DİLİYORUM'
Aloni, Hamas'a sempatisini de dile getirdi: “Gazze'de karşılaştığınız zor duruma ve verdiğiniz ağır kayıplara rağmen gösterdiğiniz nazik davranışı unutmayacağım.”
Aloni mektubunu barış dileğiyle bitirdi: “Dilerim bu dünyada gerçekten iyi dostlar olabiliriz” ve Filistinlilere şu dileklerde bulundu: 'Hepinize sağlık ve esenlik diliyorum... Size, ailelerinize ve çocuklarınıza sağlık ve sevgi diliyorum.”