Doğum günü münasebeti ile…

Rate this item
(0 votes)

İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fatıma (a.s) Hasan’ı (a.s) dünyaya getirince Ali’ye (a.s), “Adını koy.”dedi. Ali (a.s), “Ben Peygamber’den önce bir isim vermem.”dedi. Peygamber (s.a.a) geldi ve Ali’ye (a.s), “adını koydunuz mu?”dedi. O, “Ona ad koymada senden öne geçmek istemedik.”deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ben de ona ad koymada Allah’tan önce geçmek istemem.”Sonra Allah Tebarek ve Teala Cebrail’e şöyle vahy etti: “Muhammed’in bir oğlu olmuştur. Git ona selam söyle ve kutlayarak şöyle de: “Ali senin için, Musa’ya Harun gibidir. O halde Harun’un çocuğunun adını ver.”Cebrail inerek aziz ve celil olan Allah tarafından Peygamberi kutladı ve şöyle buyurdu: “Yüce Allah sana, bu çocuğa Harun’un çocuğunun adını vermeni emrediyor. Peygamber, “Harun’un çocuğunun adı neydi?”deyince…

 

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlim, ilim talipleri için özür yolunu kapamıştır.” [1]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Suçu hemen cezalandırmaya kalkışma. İkisinin arasında özür dilemesi için bir yol bırak.” [2]

İmam Hasan (a.s), kendisinden Allah’ı nitelendirmesi istenince, bir müddet başını önüne eğdikten sonra başını kaldırarak şöyle buyurmuştur: “Hamd, ne bilinen bir evveli ve ne de bitecek bir sonu olmayan Allah’a mahsustur.” [3]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendine nasıl davranılmasını seviyorsan insanlara karşı da öyle davran.” [4]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiç bir servet aklıdan daha üstün değildir.” [5]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünya ve ahiret akılla elde edilir. Her kim akıldan mahrum olursa, iki cihandan mahrum kalmıştır.” [6]

İmam Hasan (a.s), kendisine, akıl hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Fırsata erişinceye kadar hüzün (bardağını) yudum yudum içmektir.” [7]

İmam Hasan (a.s) babası (a.s) kendise aklın ne olduğunu sorunca şöyle buyurmuştur: “Kalbin, kendine ısmarlanan şeyi korumasıdır.” [8]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlarla iyi muaşerette bulunmak aklın başıdır.” [9]

Meymun b. Mihran şöyle diyor: “Hasan b. Ali’nin (a.s) huzurunda oturmuştum. Birisi geldi ve şöyle arzetti: “Ey İbn-i Resulillah! Falan kimse, benden bir miktar para alacaklıdır. Beni hapsetmek istiyor.” İmam şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki senin borcunu verecek param yoktur.” O adam şöyle dedi: “O şahısla konuş.” Meymun şöyle diyor: “İmam (a.s) ayakkabılarını giydi. Ben şöyle arzettim: “Ey İbn-i Resulillah! İtikafta olduğunuzu unuttunuz mu? ” İmam şöyle buyurdu: “Unutmadım, ama babamdan o da Resulullah’tan şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Her kim müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılamak için çalışırsa, dokuz bin yıl gündüzleri oruç tutmuş ve geceleri ibadetle geçirmiş bir şekilde ibadet etmiş olur.” [10]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlmini başkalarına öğret, başkalarının ilmini de öğren. Zira bu işle hem ilmini sağlamlaştırmış olursun ve hem de bilmediğin şeyi öğrenmiş olursun.” [11]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yiyeceği şeyleri düşündüğü halde, akli şeyleri düşünmeyen kimseye şaşarım. Bu kimse karnını kendisine zararlı olan şeyden sakındırdığı halde göğsüne kendisini helak edici şeyleri bırakır.” [12]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizim hakkımızı eksilten herkesin, Allah da ilmini eksilmiştir.” [13]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adetler mağlup edicidir. O halde her kim, gizlide veya yalnızlıkta bir şeye adet edinirse, o şey açıkta ve insanlar arasında kendisini rezil eder.” [14]

İmam Hasan (a.s), fıtır (ramazan) bayramı günü oyunla meşgul olan ve gülüp oynaşan bir grubun yanından geçince durdu ve onlara şöyle buyurdu: “Allah Ramazan ayını itaatleri sebebiyle kendi hoşnutluğuna doğru öne geçmeleri için yarış meydanı karar kılmıştır. O halde bir grubu öne geçerek mutluluğa eriştiler. Diğer bir grubu ise geride kalarak mutsuz oldular. İyilik sahiplerinin mükafata eriştiği ve batıl işlerle uğraşanların zarar gördüğü böyle bir günde, gülüp oynayan insan ne kadar da şaşırtıcıdır. Allah’a yemin olsun ki eğer perde kenara çekilecek olursa, iyilik sahibinin iyiliği ile meşgul olduğunu, kötülerin ise kötülüğü ile uğraştığını bilirler.” İmam daha sonra oradan ayrıldı.” [15]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gaflet, camileri terk etmen ve bozuk insana itaat etmendir.” [16]

İmam Hasan (a.s) Müminlerin Emiri’nin “Zenginlik nedir?” diye sorması üzerine şöyle buyurmuştur: “Arzuların az olması ve yeten şeylerle hoşnut olmak.” [17]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali Kufe halkına şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım! Ben onlara itimat ettim, onlar bana hiyanet etti, ben onlar için hayır diledim onlar beni aldattı. O halde Sakif’in sapık zalim ve kibir dolu gencini onlara musallat kıl. Şüphesiz ki o Kufe’nin yeşilliğini yer, derisini örter, onlar arsında cahiliye metodu üzere hükümet eder.” Hasan (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “O gün Haccac henüz yaratılmamıştı.” [18]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nereye girip çıktığını bilmeden hiç kimseyi kardeş edinme. Durumunu iyice bildikten ve muaşeretinden razı olduktan sonra, sürçmelerini görmezlikten gelmek ve zorluklarda yardımcı olmak üzere onu kardeş edin.” [19]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Size bir kardeşimi haber vereyim: O benim gözümde insanların en büyüğü idi. Onu benim gözümde büyüten en önemli şey, gözünde dünyanın küçük olmasıydı. O karnının egemenliğinden kurtulmuştu. Bulmadığı şeye heveslenmez, bulduğu şeyde aşırı gitmezdi. O tenasül organının (şehvetinin) egemenliğinden de çıkmış biriydi. Dolayısıyla hafif akıl ve zayıf görüş sahibi değildi. O bilgisizliğin egemenliğinden de kurtulmuştu. Bir faydası olduğuna güvenmeden hiç bir şeye el uzatmazdı. Ne bir arzusu vardı, ne kızardı, ne de incinirdi. Ömrünün çoğunda sessiz idi. Ama konuşunca, konuşmacılara üstün gelirdi. Hiç bir çekişmeye müdahale etmez, hiç bir kavgaya karışmazdı. Hakimin huzurunda olmadıkça delil getirmezdi. Kardeşlerinden asla gaflet etmezdi. Hiç bir şeyi salt kendisine özgü kılmazdı. Zayıftı, başkaları da onu zayıf buluyordu. Ama sıra işe geldi mi koşan bir aslan kesilirdi. Özrü görmek için, özür dilenilebilecek hiç bir işte kimseyi kınamazdı. Dediğini ve demediğini yapardı.[20] Hangisinin daha üstün olduğunu bilmediği iki işi çıktığında hangisinin heva ve hevesine daha yakın olduğuna bakar ve ona muhalefet ederdi. İyileştireceğini ümid ettiği kimse dışında hiç kimsenin yanında bir acısını şikayette bulunmazdı. Hayrını ümit ettiği kimse dışında hiç kimse ile istişare etmezdi. İçi daralmaz, gazap etmez, şikayette bulunmaz, heveslenmez, intikam almaz ve düşmandan gafil kalmazdı. Eğer gücünüz varsa bu yüce ahlak ile ahlaklanmaya çalışınız. Eğer gücünüz yetmezse, o halde azını bile almanız, çoğunu terk etmekten daha hayırlıdır.” [21]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklı olmayanın edebi de olmaz.” [22]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Peygamber (s.a.a), Hasan (a.s) dünyaya gelince kulağına namaz ezanını okudu.” [23]

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sofra adabı on iki tanedir ve her Müslümanın bunu bilmesi gerekir. Dört tanesi farz, dört tanesi sünnet, dört tanesi ise edeptendir. Farz olan dört tanesi şunlardır: Marifet, rıza, Allah’ın adını anmak ve şükür. Sünnet olan dört tane ise şunlardır: Yemekten önce abdest almak, sol tarafı üzerine oturmak, üç parmakla yemek ve parmaklarını yalamak. Edepten olan dört tanesi ise şunlardır: Önünden yemek, lokmayı küçük almak, güzel çiğnemek ve insanların yüzüne az bakmak.” [24]

Necih şöyle diyor: “Hasan bin Ali’yi (a.s) önünde köpek durduğu halde yemek yerken gördüm. Yediği her lokma kadar köpeğin önüne atıyordu. Kendisine şöyle dedim: “Ey İbn-i Resulillah! Köpeği sofrandan kovayım mı?”Şöyle buyurdu: “Onu kendi haline bırak. Ben, canlı bir varlık yüzüme bakarken yemek yediğim halde kendisine vermemekten haya ederim.” [25]

Cabir şöyle diyor: “Şüphesiz Peygamber (s.a.a) Arefe’de iken Ali onun tam karşısında duruyordu. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ali! Yanıma gel. Beş parmağını beş parmağımın üstüne koy. (elimi avuçla). Ey Ali! Ben ve sen bir tek ağaçtan yaratıldık. Ben o ağacın kökü, sen gövdesi, Hasan ve Hüseyin ise dallarıdır. Her kim bu dallardan birine tutunursa Allah onu cennete koyar.” [26]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hasan ve Hüseyin benden ve babalarından sonra yeryüzü ehlinin en hayırlısıdır. Anneleri de yeryüzü ehli kadınlarının en üstünüdür.” [27]

İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fatıma (a.s) Hasan’ı (a.s) dünyaya getirince Ali’ye (a.s), “Adını koy.”dedi. Ali (a.s), “Ben Peygamber’den önce bir isim vermem.”dedi. Peygamber (s.a.a) geldi ve Ali’ye (a.s), “adını koydunuz mu?”dedi. O, “Ona ad koymada senden öne geçmek istemedik.”deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ben de ona ad koymada Allah’tan önce geçmek istemem.”Sonra Allah Tebarek ve Teala Cebrail’e şöyle vahy etti: “Muhammed’in bir oğlu olmuştur. Git ona selam söyle ve kutlayarak şöyle de: “Ali senin için, Musa’ya Harun gibidir. O halde Harun’un çocuğunun adını ver.”Cebrail inerek aziz ve celil olan Allah tarafından Peygamberi kutladı ve şöyle buyurdu: “Yüce olan Allah sana, bu çocuğa Harun’un çocuğunun adını vermeni emrediyor. Peygamber, “Harun’un çocuğunun adı neydi?”deyince Cebrail, “Şubber”dedi. Peygamber, “Benim dilim Arapça’dır” diye buyurdu. Cebrail şöyle dedi: “Onu Hasan olarak adlandır.” Peygamber de onun adını Hasan koydu. Daha sonra Hüseyin dünyaya gelince Cebrail (a.s) yeniden nazil oldu. Allah tarafından doğumunu kutladı ve şöyle buyurdu: “Ali senin için, Musa’ya Harun gibidir. O halde bu çocuğa Harun’un çocuğunun adını ver.”Peygamber (s.a.a), “Onun adı nedir?”diye sorunca Cebrail, “Şubber”dedi. Peygamber, “Benim dilim Arapça’dır”deyince Cebrail şöyle buyurdu: “O halde adını Hüseyin koy.”Peygamber de onun adını Hüseyin koydu.” [28]

Cennet Ehli Gençlerinin Efendisi

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hasan ve Hüseyin cennet ehli gençlerinin efendisidir. Babaları onlardan daha hayırlıdır.” [29]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hasan ve Hüseyin cennet ehli gençlerinin efendisidir.” [30]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Hasan ve Hüseyin cennet ehli gençlerinin efendisidir.” [31]

Hasan ve Hüseyin’i (a.s) Sevmek

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim beni severse bu iki çocuğumu da sevsin. Zira Allah bana onların sevgisini emretmiştir.” [32]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Hasan ve Hüseyin’i sev ve onları seveni de sev.” [33]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Hasan ve Hüseyin’i severse şüphesiz beni sevmiştir ve her kim ikisine buğzetmişse şüphesiz bana buğzetmiştir.” [34]

İmametinin Delili

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emir’ul-Mü’minin (a.s) ölüm döşeğinde yatınca oğlu Hasan’a şöyle buyurdu: “Yanıma yaklaş, Resulullah’ın bana söylediği sırrı sana da söyleyeyim ve bana verdiği emaneti sana vereyim.”Daha sonra bu dediğini yaptı.” [35]

Selim b. Kays şöyle diyor: “Müminlerin Emiri Ali (a.s) oğlu Hasan’a vasiyet edince ben de orada hazır idim. Hz. Ali oğlu Hasan, Muhammed b. Hanefiyye bütün çocukları, kendisine uyanların ileri gelenleri ve ailesini de bu vasiyetine şahid kıldı, ardından kitap ve silahı ona teslim etti.” [36]

Hasan Bendendir ve Ben de Ondan

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hasan bendendir ve ben de ondan, Allah onu seveni sever; Hasan ve Hüseyin torunlardan iki torundur.” [37]

Mikdam b. Me’dikerb ve Amr b. Esved, Kınnesrin denen yere gittiler. Muaviye Mikdam’a şöyle dedi: “Hasan b. Ali’nin vefat ettiğini duydun mu?”Mikdam, “İnna lillah ve inna ileyhi raciun”(hepimiz Allah’tan geldik ve Allah’a döneceğiz. ) dedi. Muaviye, “Acaba sen bunu bir musibet mi kabul ediyorsun?”dedi. Mikdam şöyle cevap verdi: “Nasıl musibet bilmeyeyim ki? Oysa Resulullah (s.a.a) onu dizlerine oturtup, “Bu bendendir” diye buyurdu.” [38]

İmam Hasan’ın (a.s) Sevgisi

Resulullah (s.a.a) Hasan’a (a.s) işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Beni seven bunu sevmelidir.” [39]

Resulullah (s.a.a) Hasan’a (a.s) işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Ben onu seviyorum. O halde sen de sev ve onu seveni de sev.” [40]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Ben onu seviyorum, sen de onu sev.” [41]

İmam Hasan’ın (a.s) İbadeti

İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Hasan b. Ali b. Ebi Talib (a.s) kendi zamanında insanların en çok ibadet edeni, en zahidi ve en üstünüydü.” [42]

ABNA.İR

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bihar, 78/109/19

[2] Bihar, 78/115/11

[3] et-Tevhid, 45/5, bak tüm söze

[4] A’lam’ud-Din, 297

[5] Keşf’ul-Gumme, 2/198

[6] Keşf’ul-Gumme, 2/197

[7] Mean’il-Ahbar, 240/1

[8] Mean’il-Ahbar, 401/62

[9] Bihar, 78/111/6

[10] Fakih, 2/189/2108

[11] Keşf’ul-Gumme, 2/197

[12] Bihar, 1/218/43

[13] Bihar, 78/114/9

[14] Tenbih’ul Havatir, 2/113

[15] Tuhef’ul Ukul, 236

[16] el-Bihar, 78/115/10

[17] Mean’il-Ahbar, 401/62

[18] Kenz’ul Ummal, 31747

[19] a. g. e. 233

[20] Nehc’ul Belağa-i Feyz’de 281. Hikmet’te şöyle yer almıştır: “dediğini yapar ve yapmadığını söylemezdi.”

[21] el-Kafi, 2/237/26

[22] a. g. e. s. 111/6

[23] a. g. e. s. 43/147

[24] Vesail’uş-Şia, 16/539/1

[25] Mustedrek’ul Vesail, 8/295/9485

[26] Tarih-i Dimeşk (İmam Ali’nin biyografisi), 1/129/179

[27] a. g. e. h. 5

[28] Emali es-Seduk, 116/3

[29] a. g. e. s. 263/8

[30] Kenz’ul Ummal, 37682

[31] a. g. e. 37693

[32] el-Bihar, 43/270/30

[33] a. g. e. s. 281/48

[34] Emali et-Tusi, 251/446

[35] el-Kafi, 1/298/2

[36] a. g. e. s. 297/1

[37] el-Bihar, 43/306/66

[38] Kenz’ul Ummal, 37658

[39] a. g. e. 37637

[40] a. g. e. 37640

[41] a. g. e. 37651

[42] Emali es-Seduk, 150/8

 

Read 3528 times