
کارگر
Siyonist İsrail Ordusundan Gazze’de Bir Katliam Daha
Siyonist İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus şehrinde bulunan bir eve düzenlediği saldırıda 3’ü çocuk en az 8 kişi şehit oldu, çok sayıda kişi yaralandı.
Gazze’de sivillere yönelik katliamlarını hız kesmeden sürdüren Siyonist İsrail ordusu, bu kez Han Yunus şehrinin Şeyh Nasır mahallesinde bulunan bir evi hedef aldı. Filistin basınında yer alan haberlere göre, Farra ailesinin evine gerçekleştirilen saldırıda 3’ü çocuk en az 8 kişi şehit oldu, çok sayıda kişi de yaralandı. Saldırı sonrasında yaşanan dehşet anları amatör kameralara yansırken, işgalci İsrail ordusundan saldırının amacına dair açıklama yapılmadı.
Filistin Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan son açıklamada 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden soykırımcı İsrail saldırılarında en az 50 bin 886 Filistinlinin şehit olduğu, yaralı sayısının ise 115 bin 875’e ulaştığı bildirilmişti. Gazze'deki Hükümet Medya Ofisi de enkaz altında kaybolan yüzlerce kişinin öldüğünün varsayıldığını belirterek ölü sayısının en az 61 bin 700 olduğunu duyurmuştu.
Katliama Devam; Siyonistler Yeni Silahlar Kullanıyor!
Gazze Şeridi Sağlık Bakanlığı'ndan bir yetkili, Filistinli çocuklar arasında çeşitli hastalıkların yayıldığını ve burada yaşayanları hedef alan yeni silahların kullanıldığını bildirdi.
Gazze Sağlık Bakanlığı'na bağlı Sahra Hastaneleri Departmanı Müdürü Mervan el-Hamas, şunları söyledi:
'Bu şeritteki çocuklar, tedavi imkânı olmayan çeşitli hastalıklarla boğuşuyor.
Gazze'de çocuklarda güvenli su ve yeterli beslenme eksikliği nedeniyle ishal ve hepatit hastalıklarının yaygınlaştığına şahit oluyoruz.
Rast'ta yer alan habere göre hastanelere kaldırılan yaralıların büyük çoğunluğunun vücudu tamamen yanmış durumda. Siyonist rejim Filistinlileri hedef almak için yeni silahlar kullanıyor.
İşgalci Siyonist güçler
Siyonizmin gönüllü sözcüsü Aliyev: Müttefikimiz Türkiye ile dostumuz İsrail’in anlaşmazlıklarından rahatsızız
Siyonist İsrail’in her türlü çalışmalarına ev sahipliği yapan Aliyev rejimi, Türkiye-İsrail arasındaki gerilimden rahatsız. Cumhurbaşkanı Aliyen arabulucu olmaya hazır olduğunu açıkladı.
Gazze’de gerçekleşen soykırıma rağmen İsrail’e başta petrol olmak üzere her türlü ihtiyacı karşılayan Bakü yönelimi İslam dünyasına yönelik ihanetini sürdürürken, son zamanlarda Türkiye ile İsrail arasındaki gerilimi gidermek için yoğun lobi çalışmalarını sürdürüyor.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Türkiye ve İsrail ilişkileri ile ilgili konuşurken, Türkiye'yi kardeş ve müttefik ülke olarak, İsrail'i de dost ülke olarak nitelendirdi. Aliyev, "Bu iki ülke arasındaki anlaşmazlıklardan rahatsızız. Azerbaycan, Türkiye ile İsrail arasında ilk uzlaşmaya arabuluculuk yaptı. İlk kriz döneminde iki ülkenin tutumlarının birbirine yakınlaştırılmasında aktif rol oynadık. Bunlar kapalı kapılar arkasında yapılıyordu ve bunu duyurmadık" dedi.
Aliyev, Bakü'deki ADA Üniversitesi'nde düzenlenen ve 44 ülkeden 80'den fazla uzmanın katıldığı "Yeni Dünya Düzenine Doğru" başlıklı uluslararası forumda konuşma yaptı ve katılımcıların sorularını yanıtladı.
Aliyev, Türkiye ile İsrail ilişkileri hususundaki soruyu yanıtlayarak, her iki ülkenin Azerbaycan'ın yakın dostu olduğunu söyledi.
Türkiye ile Azerbaycan'ın 2021'de Şuşa Beyannamesi'ni imzalayarak ilişkilerini resmen müttefiklik düzeyine çıkardığını hatırlatan Aliyev, şöyle devam etti:
"İsrail de Azerbaycan için dost ülkedir ve bu dostluk uzun yıllar boyunca çeşitli zor durumlarda kendini göstermiştir. Dolayısıyla bu iki ülke arasındaki anlaşmazlıklardan rahatsızız. Azerbaycan, Türkiye ile İsrail arasında ilk uzlaşmaya arabuluculuk yaptı. İlk kriz döneminde iki ülkenin tutumlarının birbirine yakınlaştırılmasında aktif rol oynadık. Bunlar kapalı kapılar arkasında yapılıyordu ve bunu duyurmadık. O zaman kardeşimiz ve müttefikimiz Türkiye ile dost ülkemiz İsrail arasındaki ilişkiler yeniden kurulmalıydı"
Aliyev, şimdi yeni dejavu ile karşı karşıya olduklarını söyleyerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Yardımcı olmamız için elimizden geleni yapacağız. Şimdiki aşamada bundan fazlasını söylemem doğru olmaz. Türkiye ile İsrail arasındaki ilk arabuluculuğumuzda açıklama yapmadık. Bugün de benzer süreçler devam ediyor. Sürecin normalleşmesini ümit ediyoruz. (Türkiye ile İsrail) İlişkilerinin kötü olması sadece kendileri için değil, bizim için de dünya için de kötüdür. Bu süreç (Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi) durmamalıdır ve Azerbaycan, burada arabuluculuk yapmak için elinden geleni yapıyor"
Ermenistan'la yürütülen barış sürecine değinen Aliyev, Ermenistan'ın bugüne kadar yürüttüğü politikaların Güney Kafkasya'nın gelişimine engel oluşturduğunu ifade etti.
Aliyev, Gürcistan ile Azerbaycan'ın enerji, ulaşım, yatırım ve diğer alanlarda her iki ülkeye avantajlar sağlayan işbirliği geliştirdiğini, Ermenistan'ın ise işgal ve saldırılar sonucu kendisini tüm bunlardan mahrum bıraktığını ve transit ülkeye dönüşemediğini kaydetti.
Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşa da işaret eden Aliyev, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini desteklediklerini ve destekleyeceklerini bildirdi.
Aliyev, Azerbaycan'ın da bir zamanlar işgal mağduru olduğunu ve durumu tam anladıklarını söyleyerek, şöyle konuştu:
"Kime sorsanız, 'savaş bitsin' der. Fakat asıl soru, 'bu nasıl olmalıdır' şeklinde olmalıdır. Ateşkesler hiçbir zaman savaşları bitirmiyor. Bu geçici bir şeydir. Ukrayna, uluslararası tanınmış topraklarını barış anlaşması sayesinde kaybedecekse bu gerçekçi olmaz. 'Savaşı bitirelim' demek kulağa hoş geliyor. Fakat sonra ne olacak, bunu iyi düşünmek gerekiyor. Rusya ile Ukrayna arasında yakın gelecekte barış sağlanması gerçekçi gözükmüyor. Rusya işgal ettiği toprakları ilhak etti. Onlar bundan nasıl vazgeçecek? Ukrayna, dünya tarafından tanınmış topraklarından nasıl vazgeçecek? Maalesef, savaşlar taraflardan birinin kapitülasyon imzaladığında bitiyor"
Ülkesinin ABD ile ilişkilerine değinen Aliyev, eski ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin açık şekilde Ermenistan'dan yana tavır aldığını, bu dönemde iki ülke ilişkilerinin kriz ilişkileri olarak nitelendirilebileceğini söyledi.
TDT'nin önemli küresel aktöre dönüşmesi için çalışmalıyız
Azerbaycan'ın Türk devletleriyle ilişkilerinden de bahseden Aliyev, şunları aktardı:
"Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) kapsamındaki işbirliği, ülkemizin dış politikasının başlıca önceliğidir. Bizi tarih, etnik kökler, dillerimizin, kültürlerimizin benzerliği birleştiriyor. TDT'nin daha güçlü olmasını ve sonuç odaklı faaliyet göstermesini arzu ediyoruz. Azerbaycan bunun için her zaman elinden geleni yapmıştır. TDT'nin önemli küresel aktöre dönüşmesi için çalışmalıyız. Bunun için büyük potansiyel mevcuttur. Sesimizin daha güçlü çıkmasını ve (TDT’nin) daha aktif olmasını istiyoruz"
Aliyev, TDT ülkelerinin askeri potansiyeline de dikkati çekerek, "Türk ordusu, Avrupa'nın en güçlü ordusudur. Azerbaycan ordusu da kendi yeteneklerini ortaya koydu. Biz, küresel merkeze dönüşmeliyiz. Bazı örgütlerde iç çekişmeler ve güvensizlik var. Avrupa Birliği (AB) ve NATO'yu buna örnek gösterebiliriz. (TDT) Biz en azından Avrasya'da kabul edilen kararlarda söz sahibi olmalıyız" ifadelerini kullandı.
AB'nin Gürcistan'a baskı yaptığını dile getiren Aliyev, "Gürcistan'ın iç işleri Gürcistanlıların konusudur, Brüksel'de oturan AB diplomatlarının değil" dedi.
Aliyev, Güney Kafkasya'daki sorunların bölge ülkeleri tarafından çözülmesi gerektiğini vurgulayarak, hiçbir arabulucuya gerek duymadıklarını kaydetti.
Azerbaycan'ın İran'la ilişkilerinden bahseden Aliyev, "Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan bu ay Azerbaycan'ı ziyaret edecek. Bu, ikili ilişkiler açısından önemli ziyaret olacak. Tüm komşularımızla, aynı zamanda İran'la iyi ilişkiler içerisinde bulunmak istiyoruz" diye konuştu. (AA)
İsrail'in Lübnan'a Yönelik Artan Saldırganlığının Perde Arkası
Siyonist rejim son haftalarda Lübnan'ın güneyine yönelik saldırılarını artırarak, bunu Beyrut'un banliyölerine kadar genişletti. Öte yandan rejimin Lübnan'daki terör saldırıları son günlerde artış gösteriyor.
İsrail'in Lübnan'da başlattığı yeni terör operasyonunda, Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları Komutanı Hasan Ferhat’ın kendisinin ve ailesinin yaşadığı binaya İsrail ordusunun düzenlediği insansız hava aracı saldırısında şehit düştü.
Haber kaynakları, işgal rejimi ordusunun daireyi iki füzeyle hedef aldığını, Hasan Ferhat ile çocukları Hamza ve Huneyn'in saldırı anında şehit olduğunu belirtti. Bu saldırı sonucunda büyük bir yangın çıktı.
Bu, Lübnan ile İsrail rejimi arasında Kasım 2024'te imzalanan ve Siyonistlerin hiçbir zaman uymadığı ve sürekli ihlal ettiği ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail rejiminin Sayda içinde gerçekleştirdiği ikinci terör saldırısı. 17 Şubat 2025'te, İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın bir diğer komutanı Muhammed Şahin, Sayda kentinin kuzey girişinde İsrail ordusunun düzenlediği insansız hava aracı saldırısında şehit düşmüştü.
Siyonist rejimin Lübnan'daki suikastlarının perde arkası
Siyonist rejimin Sayda'ya düzenlediği terör saldırısı, Lübnan'da tırmanan güvenlik ve siyasi gerginliğin yaşandığı bir dönemde gerçekleşiyor. Siyasi açıdan saldırı, ABD'nin Ortadoğu'daki yardımcı temsilcisi Morgan Ortagus'un ziyaretiyle aynı zamana denk geldi ve bilgi sahibi kaynaklar, Washington temsilcisinin Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusunda Lübnan yetkililerine önerileri olduğunu söyledi.
Güvenlik düzeyinde ise Siyonist rejim, son günlerde Lübnan'a yönelik saldırılarını artırarak, Beyrut'un banliyölerinde birbirine yakın iki saldırı gerçekleştirdi. Son saldırıda, Hizbullah'ın önde gelen liderlerinden Hasan Ali Bedir, üç kişiyle birlikte şehit düştü, yedi kişi de yaralandı.
Dolayısıyla Siyonist rejimin terör politikası ve sistematik gerginlik tırmandırma politikasıyla kırmızı çizgileri aşmaya çalıştığı ve Lübnan'ı yeniden büyük bir savaşa girmekle tehdit ettiği gayet açıktır. Bu, Lübnan’ın siyasi düzeyde oldukça ihtiyatlı davrandığı ve İsrail saldırganlığına ve Amerikan dayatmalarına karşı ciddi ve kararlı bir tavır almakta şimdiye kadar başarısız olduğu bir durumdur.
Bu bağlamda tanınmış siyasi analist İbrahim Haydar, el-Cezire'ye verdiği röportajda şunları söyledi: Bugün Lübnan'da yaşananlar, tehlikeli olasılıklar sunan yeni bir aşamayı temsil ediyor ve bu olasılıkların ateşkes anlaşması açısından önemli sonuçları olacak; özellikle hem Lübnan'da hem de Siyonist rejimin saldırılarını yeniden başlattığı ve Gazze'yi tümüyle yok etme ve tüm sakinlerini yerinden etme niyetini açıkça ortaya koyduğu Gazze'de.
Bu analist şunları ekledi: İsrail rejiminin 28 Mart'ta Beyrut'un güney banliyöleri ile Litani Hattı'nın kuzey bölgelerini hedef alan saldırıları, ardından 1 Nisan'da Hasan Bedir'in Beyrut banliyölerine yönelik suikastı, ardından Sayda'ya düzenlenen terör saldırısı ve bir Hamas komutanının suikasta uğraması, ateşkes sağlandıktan sonra rejimin tüm kırmızı çizgileri aşma niyetinde olduğunu gösteriyor. Siyonist rejim, ateşkes anlaşmasını değiştirerek ve yeni şartlar koyarak, ayrıca kendisine Lübnan'ın çeşitli bölgelerine saldırma izni ve yeşil ışığı veren ABD'nin desteğini kullanarak yeni bir gerçeklik dayatmaya çalışıyor.
ABD ve İsrail'in Lübnan'ı normalleşme tuzağına çekme çabaları artıyor
Siyonist rejimin Lübnan'a yönelik saldırganlığını sürdürmesi, Siyonist rejimin ABD hükümetinin desteğiyle hazırladığı bir komplo planının varlığına da işaret ediyor. Bu planın amacı, İsrail ordusunun Lübnan'ın güneyindeki beş noktayı işgalini sağlamlaştırarak Lübnan üzerindeki baskıyı artırmak, Hizbullah'ı silahsızlandırmak ve Tel Aviv koşullarını dayatmadan ülkenin yıkıma uğramış bölgesinde herhangi bir yeniden yapılanmaya gidilmesini engellemektir.
İbrahim Haydar şöyle dedi: Siyonist rejim sadece Lübnan'daki Hizbullah ve Hamas'ı hedef almıyor; Aksine, bölgedeki gerginliği daha da tırmandırmayı ve çatışmaları yaymayı amaçlıyor. Rejimin ayrıca Suriye'nin güneyinde Şam kapıları yakınındaki stratejik bölgeleri işgal etme yönünde büyük bir planı var.
Bu analist şunları söyledi: Hizbullah'ın silahsızlandırılması için Lübnan hükümetini sorumlu tutan ABD Ortadoğu Temsilcisi Yardımcısı Morgan Ortagus'un açıklamaları, Amerika'nın bugün Lübnan'da izlediği yolu yansıtıyor. Yani Lübnan'a baskı yaparak Siyonist rejimle doğrudan müzakere etmesini ve Hizbullah'ı tamamen silahsızlandırmasını sağlamayı hedefliyor.
Siyonistlerin stratejik çıkmazı ve terör politikası
Filistinli analist ve siyasi uzma Muhammed ebu Leyli de işgal rejiminin Lübnan'daki saldırganlıklarının ve terör saldırılarının, direnişin gölgesinden bile korkan bu rejimin stratejik çıkmazını yansıttığı görüşünde: ‘Bu suikastlar aynı zamanda Siyonist rejimin tüm kırmızı çizgileri aştığını, Batı ve Amerika'nın kendi amaçlarına ulaşmak için diğer ülkelerin egemenliklerinin ihlal edilmesine açıkça destek verdiğini göstermektedir.’
Bu Filistinli analist şunları vurguladı: Ama bu yıkıcı ve terörist politikalar, direnişi zayıflatmak yerine, onun meşruiyetini, gücünü, varlığını, istikrarını ve bütünlüğünü artırmaktadır. İşgalci rejim bu suikastlarla başta direniş olmak üzere birçok kesime bölgedeki direniş gruplarına karşı yeni bir güvenlik denklemi dayatmaya çalıştığı mesajını vermeye çalışıyor.
Muhammed ebu Leyli şunları ekledi: Ama direniş, önderlerinin şehit düşmesiyle zayıflamadığını, aksine daha da güçlendiğini, daha da kenetlendiğini kanıtladı. Düşman, suikastlerle direniş projesini durduracağına inanıyor. Ancak tecrübeler bunun aksini kanıtlamış durumda ve direniş şehitlerinin kanının özgürlüğe giden yolu açtığını ve Filistinlilerin davalarına olan bağlılığını derinleştirdiğini gösteriyor.
tesnim
Dünya Müslüman Âlimler Birliği’nden Gazze İçin Cihad Çağrısı
Dünya Müslüman Âlimler Birliği, yayımladığı fetvada Siyonist İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına karşı tüm Müslümanlara “cihadın farz olduğunu” ilan etti. Fetvada askeri ittifak çağrısı yapılırken, İsrail’i destekleyen her türlü yardım, iş birliği ve normalleşme girişimi ise “haram” ilan edildi.
Soykırımcı İsrail'in Gazze'ye yönelik süregelen saldırılarına karşı tepkiler sürerken, Dünya Müslüman Âlimler Birliği’nden dikkat çeken bir çıkış geldi. Birlik, yayımladığı fetvada İsrail’in Filistin halkına karşı “soykırım” gerçekleştirdiğini belirterek, bu saldırılara karşı tüm Müslümanlar için “silahlı cihadın farz” olduğunu ilan etti.
Fetvada, yalnızca Filistinlilerin değil, özellikle komşu ülkelerin (Mısır, Ürdün, Lübnan) ve genel olarak tüm İslam coğrafyasının askeri, maddi ve manevi destekle bu cihada katılması gerektiği vurgulandı. Açıklamada, işgalci güçle iş birliği yapan her türlü ülke ve şirketin de açıkça hedef alındığı görüldü.
Dünya Müslüman Âlimler Birliği, yayımladığı fetvada, Müslüman ülkelerin zaman kaybetmeden birleşerek İslami bir askeri ittifak kurması gerektiğini bildirdi. Bu çağrı, “İslam topraklarını, dini, kanı, izzeti ve onuru savunmak için ertelenemez bir zorunluluk” olarak tanımlandı.
“Siyonist varlığa ve onunla birlikte Gazze’yi yok etmeye çalışan tüm güçlere karşı doğrudan askeri müdahale gereklidir. Bu, ümmetin boynunun borcudur.” denildi.
Fetvada yalnızca askeri destek değil, lojistik ve ekonomik iş birlikleri de hedef alındı. İsrail’e silah, gıda, enerji veya herhangi bir ürün sağlayan ülkeler, şirketler ya da bireylerin büyük günah işledikleri ifade edildi.
“Süveyş Kanalı, Babülmendep, Hürmüz Boğazı gibi geçiş noktalarından İsrail'e ulaşacak her türlü tedarik haramdır. Bunu yapan kişi, bunu kazanç için bile yapıyorsa en büyük haramlardan birini işlemiş olur; bunu inançla yapıyorsa dinden çıkmış olur.”
Gazze’de açlıkla mücadele eden sivillere karşı İsrail'e yiyecek ve içecek ulaştırmanın dahi haram olduğu vurgulandı.
Fetvada, yalnızca silahlı mücadelenin değil, maddi destek yoluyla yapılan cihadın da farz olduğu ifade edildi. Zengin Müslümanlara, yalnızca zekat paralarıyla değil, şahsi varlıklarıyla mücahitleri donatma çağrısı yapıldı.
“Malınızla, mülkünüzle cihat edin. Bu kardeşlerimizin kanı dökülürken siz konfor alanınızda kalamazsınız.”
Siyonist İsrail ile diplomatik ilişkilerini sürdüren veya normalleşme anlaşmaları yapan ülkeler de fetvada sert şekilde eleştirildi. Bu tür iş birliklerinin “İslam’a aykırı ve haram” olduğu vurgulandı.
Ayrıca İsrail’i açık ya da dolaylı şekilde destekleyen markalar, şirketler ve kurumlara karşı kapsamlı bir boykot çağrısı da yinelendi. Özellikle silah, teçhizat ve siyasi destek sağlayan Batılı şirketlerin ürünlerinden uzak durulması gerektiği belirtildi.
Son olarak Dünya Müslüman Âlimler Birliği, açıklamasında Gazze’ye yapılacak insani yardımların yetersiz olduğuna dikkat çekerek, bu aşamada “cihadın, ablukanın ve doğrudan müdahalenin” zorunlu hale geldiğini kaydetti.
Gazze kan içinde, İslam dünyası ise Ramazan Bayramı ve iç meselelerle meşgul.
Geçen Cuma’dan bu yana siyonist İsrail rejimi, Gazze’yi bombalayarak savunmasız ve mazlum Filistinli Müslümanları katlediyor; yüzlerce kadın ve çocuğu öldürmenin yanı sıra su , gıda ve bilhassa ün kaynaklarını da kısıtlayarak zorunlu göçün zeminini hazırlıyor.
Ayrıca, asılsız bahanelerle Lübnan’ın güneyine saldırıyor, Suriye’yi vuruyor ve bu ülkenin kritik altyapısını yok ediyor. Tüm bunlar olurken, İslam dünyası gözlerini ve kulaklarını bu vahşete kapatmış; bayram tatilinde ve tebrik mesajları göndermekle meşgul.
Türkiye’de Müslümanları İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın tutuklanması ve görevden alınması meselesi o kadar meşgul etti ki, hem Müslüman hem de seküler kamuoyu bu olayın etkisi altında kaldı.
İran ise Trump’ın yeni tehditleri ve yaptırımları ve ekonomik baskilarlai ، ABD’nin ağır askeri saldırı ihtimalii ve Amerikayla müzakere olasılığı (destekçileri ve karşıtlarıyla birlikte) ile meşgul edilmiş durumda.
Diğer ülkeler (İslam aleminin ülkeleri dahil) Trump’ın yeni ekonomik paketi ve onun sonuçları ve nekadsr ektılenecrklerinin hesabını yapıyor
Sadece Yemen’in kahraman Ensarullah hareketi, ABD ve batılı destekçilelrin tüm ağır ve sürekli saldırılara rağmen büyük bir cesaret ve fedakârlıkla Amerikan savaş gemilerini ve İsrail’in tesislerini füzeleriyle hedef almaya devam ediyor.
Yarın İslam dünyasının ve Müslümanların, bu ihmalkârlıkları ve sessizlikleri için Allah’ın huzurunda hiçbir mazereti olmayacak ve Gazze’deki mazlum ve savunmasız halkın katliamına karşı kayıtsız kalmalarının bedelini ödeyecek ve ağır ilahi cezası onları bekliyor.
Allah’ım, Müslümanlara şuur, uyanıklık, feraset ve sorumluluk bilinci ihsan eyle. Âmin.
Ulus Devlet Tapkınlığı ve Müslümanlar
Ulus Devlet Tapkınlığı ve Müslümanlar -1-
Batı’nın fikir dilencisiyiz. Hayır! Bu eksik. Durum daha da vahim.
Onların sahte ideolojik ilahlarını da benimsedik. Hale bakılırsa, sadece fikir değil, Batı’nın din ve akide dilencisiyiz de.
Batı’dan fikir alırken, birçok putları da ithal ettik: Ulusçuluk, Sosyalizm, Feminizm, Bireycilik, Laiklik, Milliyetçilik, Vatancılık...
Biliyoruz ki Fransız İhtilali ile beraber Batıda, “Hıristiyan Ümmeti” fikri, ulus ve ırk inşasına evrilmiştir. Milliyetçi ideolojinin çıkış zemini de budur: Ümmet yerine, ulusçu ittihad.
Bu birliktelik için de “kültürel homojenleştirme” gereği; eğitim, dil politikaları ve medya aracılığıyla ulusal kimlik (ulusal dil...) dayatılır.
Bu durumdan etkilenen Müslüman (?) Ulus Devletler de; aleni yada gizli, ‘kültür emperyalizmi’ yapmakta, kendilerinden olmayan ırkları, dilleri, örf ve yaşamı yıkarak semirmektedirler. Arap Baas rejimleri, Kemalist ideoloji ve nice devlet, bunu yaptı ve hala da sinsice yapıyor.
Hatta (eğer kör değilsek) bu devletlerin başına geçen kimi dindar yöneticiler de kendilerinden olmayan “ötekiler”e kültür emparyalizmi uygulamaktadırlar.
Yapılanların ana aktörü de –bize göre-; dine bağlanır gibi zamklanılan “ulus devlet modeli”dir.
İnsan yapımı bir kutsal varlık olmuştur “ulus devlet”.
Şu an devletçi ve milliyetçi dindarlığımız, (kültür ve mezheple süslü) tahammülsüz bir dünyevî ideolojidir.
Ondandır ki Milliyetçilikle yatıp kalkan Müslümanlarda da “nefret” hissi, bir kültür gibi kalıcı olmuştur. Nefretimizi ve kin dolu bazı yalanlarımızı, evlatlarımıza miras bırakıyoruz. (Nitekim İran-Şii düşmanlığı, artık bizde bir kinci kültürdür. Atalardan miras gelmiştir.)
Benzer şekilde biz dindarlar da, zulme çanak tutan kimi fikirleri papağan gibi tekrar etmekteyiz: Tek dil, tek ulus, tek kültür, tekçi hukuk, değiştirilmesi teklif edilemez (itikadi) kanunlar...gibi.
“Ulus devlet”, Allah’a yani ilahî fıtrata alternatif, yeni bir millet ve kültür inşasıdır. Nitekim Massime D'azeglio'nun, 1861'de bir birleşik İtalya parlamentosunun açılışında dediği gibi: "Şimdi İtalya'yı yaratmış olduğumuza göre, artık İtalyanları yaratmalıyız."
M. Kemal’in “ulus devlet ideali” de bundan farklı değildir. "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" derken, “İslâm milleti”, ifadesi artık yoktur. "Ne Mutlu Türk’üm Diyene!" derken de böyle. “Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur." 1933 Cumhuriyet'in 10. Yılı Marşı’nda geçer: “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.”
***
Şuan tüm dünyada hakim “put ideoloji”; “Neoliberal Seküler yaşam” ve ona dayalı tutum ve siyasettir. Maalesef alternatif olmaları beklenen dünya Müslümanı da bu Neoliberal Putları (ulus devlet, para, haz, tüketim, bireyselcilik...) kırmak yerine, bu putlarla uzlaşarak hayatlarını şekillendirir.
Lüksle şımaran Müslüman kadın ve erkekler, milyonluk jipleriyle, Neoliberal Puthanelere de Camiye de beraber uğrarlar.
Bazen tek ideoloji ile sınırlı kalmaz Müslüman O, -farkına varmadan- hem Neoliberal ideolojiyi hem de özellikle Milliyetçi ideolojik putları (devlet, bayrak, ırk...) kabullenir. (Elbette bunların değer olduğunu inkar etmiyoruz, sadece değerlerin putlaştırıldığını söylüyoruz.)
Bu sebeplerden ötürüdür ki Müslüman; ilahî yollu, alternatif sağlıklı çözümler sunamaz, batıl ideolojilerin yolunu benimser. Onun kabı yeterince kirlidir. Dini, kendi beşeri ideolojisine alet eder.
Müslümanın akıl havuzu kirlenmiştir. Hem Müslüman, hem ırkçı milliyetçi; hem Müslüman, hem faizci liberal; hem Müslüman; hem de arsız sosyalist, hem Müslüman, hem de kapitalist hırsız ...olur.
Hem müslüman, hem de arka kapıdan İsrail’le ticaret yapar, alçakcasına.
Özellikle de Müslüman, hem Allah’a, hem de ırkına ve devletine tapar.
***
Kasem olsun Allah’a ki bu gün, biz Müslümanların birden fazla Kâbe’si vardır.
Onların kalpleri açılsa bir sürü put dökülür.
Kıyamet olsa, nice zalim kişi yada devletin arkasında cehenneme yürürüz.
Halkımız; “Ulus Devlet”i putlaştırdığını inkar etse de biz, dobralıktan yanayız. Gerçi halkımızın böyle şeyler düşünmek diye bir derdi de yoktur.
Bir yazarımızın dediği gibi: “Devlet” kelimesini telaffuz ederken gözlerini belertiyorlar! Sanki tanrının adını anar gibi toparlanarak anıyorlar “devlet”in adını. (Tanrısal korku ve ürperti benzeri) [1]
“Devlet hep on dokuz yaşındadır” diyorlar. (Tanrı gibi ebedi ve zinde)
“Hiç ölmeyecek hep var olacaktır, o devlet-i ebed müddettir diyorlar. (Bâkîlik sıfatı)
Sevmediklerine, kendilerine rakip gördüklerine “Devlet düşmanı” diyorlar. (İlahi gazap gibi)
Devlete kendileri gibi bakmayana “hain” diyorlar.
“Devlet-i âliyye” başkadır diyorlar. (âli sıfatı)
“Devlet unutmaz” diyorlar. (Hâfîz sıfatı)
“Devlet hesap sorar, devlete hesap sorulmaz” diyorlar. (Hesap sorulmazlık da İlahî’dir.)
“Devlet bazen rutinin dışına çıkar” diyorlar. (Adaleti çiğneyebilir)
“Devleti zayıf görmek ve göstermek ihanettir” diyorlar. (Çünkü devlet Samed’dir)
“Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyorlar. (Din şehidi değil, devlet şehidi olma)
“Devlet bazen ‘kerîm’ bazen ‘kahhâr’ olur” diyorlar.
“Devlet bazen ‘ana’ bazen ‘baba’ olur” diyorlar...(Râb sıfatı gereği) Başka devletlerle (olan kirli) rekabete “ehl-i küfürle mücadele” diyorlar. Türk cihan hakimiyeti, Türk yüzyılı gibi anlamsız, bomboş sloganlarla hayallere, rüyalara dalıyorlar. Devlete hizmet etmekle övünüyorlar! Devlete hizmet edenleri (tanrısal) azizlik makamlarına yükseltiyorlar. Kendi ellerinin mamulü olan devleti işte böyle putlaştırıyorlar, tanrı yerine koyuyorlar.
O yüzden (depremde) “devlet yok” feryadı kulaklarına “Tanrının inkârı” gibi, küfür gibi geliyor!
“Devlet, Tanrı değildir. Devlet; son derece verimsiz -ama bir noktada mecburi- bir örgütlenmedir. Devlet yapısı gereği hataya, verimsizliğe ve suistimale açıktır. O yüzden sürekli denetlenmesi ve eleştirilmesi gerekir.” [2]
...vesselam.
Ahiretsiz Hayat Anlamsızdır
Bütün insanlar, öldükten sonra belli bir günde diriltilecek ve dünyadaki amellerinin hesabını vereceklerdir. İyilerle salihler ölümsüz cennetlere yerleştirilecek, kötüler ve günahkârlar cehenneme gönderilecektir:
"Eşsiz Allah'tan başka ilah yoktur. Kendisinde hiç şüphe olmayan kıyamet gününde sizleri muhakkak toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kimdir?"[1]
Ve: "Artık kim taşkınlık edip azarsa ve dünya hayatını seçerse, hiç şüphesiz cehennem onun için bir barınma yeridir. Kim de Rabbinin (adalet) makamından korkar ve nefsi de havâ (istek ve tutkulardan sakındırırsa, artık (şüphesiz cennet) onun için bir barınma yeridir."[2]
Bu dünya tıpkı bir köprü gibidir. İnsanlar bu köprüden geçerek öte taraftaki ölümsüzlük beldesine ulaşacaklardır. Başka tabirlere göre de dünya bir öğretim yuvası, bir üniversite, bir ticaret yurdu veya diğer dünya için ekilmesi gereken bir tarladan ibarettir. İmam Ali'nin (a.s) dünya hakkındaki şu beyanları ne kadar da düşündürücüdür:
"Dünya, kendisine sadakatle davranana karşı sadakat ve dürüstlük yurdudur... Ondan azık alanlar için ihtiyaçsızlık ve müstağnilik diyarıdır, kendisinden öğüt alan kimse için uyanış ve bilinçlenme yeridir; Allah dostlarının secdegahı, Yüce Yaratıcının meleklerinin namazgâhı, ilahi vahyin nüzul mekanı ve Hak aşıklarının ticarethânesidir!"[3]
--------------------------------------------------------
[1]- Nisa / 87.
[2]- Naziat / 37- 41.
[3]- Nehc'ul Belaga, kısa sözler: 131.
Pezeşkiyan: İslam ülkeleri Filistin'e yönelik suçları durdurabilir
İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan, Ramazan Bayramı münasebetiyle Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan ile Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said telefon görüştü. Pezeşkiyan telefon görüşmesinde, Tunus hükümeti ve halkının Ramazan Bayramı'nı tebrik etti.
Bölgedeki gelişmelere değinen Pezeşkiyan, "Tunus hükümetinin ve halkının, Gazze ve Filistin'deki mazlum ve savunmasız halkın haklarını desteklemede sergilediği insani ve İslami duruşlarını takdir ediyoruz. İslam ülkelerinin Filistin'e yönelik suçları durdurabileceğine inanıyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, bugün Ramazan Bayramı dolayısıyla Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Muhammed Bin Zayed Al Nahyan, Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife ile telefonda görüştü.(Ajanslar)
Netanyahu'dan Skandal Açıklama: İşgali Genişleteceğiz
Çocuk katili Netanyahu, abluka altındaki Gazze'yi parçalamak ve işgali derinleştirmek için saldırıları sürdürecekleri mesajını verdi.
Soykırımcı İsrail Başbakanı katil Binyamin Netanyahu, X hesabından paylaştığı video mesajında, Refah ve Han Yunus şehirlerini birbirinden ayıran yeni bir koridor oluşturduklarını duyurdu.
"Morag Koridoru" adını verdiği bu hattın, "ikinci Philadelphi Koridoru" niteliğinde olduğunu belirten Netanyahu, "Bu gece Gazze'deki operasyonlarımızı yoğunlaştırdık. İsrail ordusu bölgeyi adım adım ele geçiriyor, militanları etkisiz hale getiriyor ve altyapıyı imha ediyor" ifadelerini kullandı.
Netanyahu, Gazze Şeridi'nin bölünmesiyle, İsrail’in elinde tuttuğu esirleri geri almak için baskıyı artırdıklarını belirterek, "Eğer esirlerimizi geri vermezlerse, üzerlerindeki baskıyı daha da artıracağız" dedi.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Gazze Şeridi’ndeki saldırıları genişlettiklerini ve daha fazla bölgeyi İsrail’in "güvenlik alanına" dahil etmeyi hedeflediklerini açıkladı.
Gazze'de Durum İçler Acısı; Fırınlar Kapandı, Hastanelerde Ağrı Kesiciler Karneyle Veriliyor
Soykırımcı İsrail’in Gazze’ye mal girişini tamamen durdurmasının üzerinden bir ay geçerken, BM destekli tüm fırınlar kapandı, pazarlarda taze sebze kalmadı ve hastaneler ağrı kesici ile antibiyotikleri karneyle vermeye başladı. Çocuk hastaların kırıklarını sabitlemek için matkap uçları kullanılıyor.
Uluslararası yardım kuruluşları, Siyonist İsrail’in temel ihtiyaç malzemelerinin girişine izin vermesi için dünya ülkelerine çağrıda bulunarak, Tel Aviv yönetiminin uluslararası insancıl hukuka uyması gerektiğini vurguluyor.
Özellikle yakıt sıkıntısının hayati önem taşıdığına dikkat çeken kuruluşlar, fırınlardan hastane jeneratörlerine, su kuyularından arıtma tesislerine kadar birçok kritik yerin çalışamaz hale geldiğini belirtiyor.
NGO ActionAid, Siyonist İsrail’in insani yardımı durdurmasını “dehşet verici” olarak nitelendirerek, “yeni bir açlık ve susuzluk döngüsünün” başladığını duyurdu.
Gazze’nin kuzeyindeki bir fırının önünde toplanan Filistinliler, ekmek kıtlığının felakete yol açacağını söylüyor. BM’nin Dünya Gıda Programı (WFP) ile çalışan 25 fırından biri olan bu işletme, yakıt ve un sıkıntısı nedeniyle kapandı.
Fırınların kapanmasıyla birlikte, bir çuval unun karaborsada 500 şekele (yaklaşık 135 dolar) kadar çıktığı bildiriliyor.
Gazze’deki hastaneler, savaşın başladığı günden bu yana en ağır krizle karşı karşıya. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, yaralıları kabul eden hastanelerin yarısından fazlası artık tamamen dolu.
Kırık kemikleri sabitlemek için kullanılan cihazların tükendiği, anestezi, antibiyotik ve serum stoklarının bitmek üzere olduğu belirtiliyor. WHO, hamile kadınlar için gerekli ilaç ve malzemelerin de kısa süre içinde tükenebileceği konusunda uyarıda bulunuyor.
Amerikalı cerrah Dr. Mark Perlmutter, BBC’ye yaptığı açıklamada, Gazze’de çalıştığı sırada ameliyat için röntgen cihazı dahi bulamadığını, çocuk hastaların kırıklarını sabitlemek için matkap uçları kullanmak zorunda kaldığını söyledi.
BM’nin Gazze’deki en büyük insani yardım kuruluşu olan UNRWA, stoklarının sadece birkaç gün içinde tükeneceğini duyurdu.
Geçtiğimiz yıl, Uluslararası Adalet Divanı (UAD), İsrail’e acil insani yardım sağlanması için önlem alma çağrısında bulunmuştu. Ancak Gazze’ye yönelik ablukanın daha da sıkılaştırılması, uluslararası baskının artmasına neden oldu.
Gazze’de Şehit Sayısı 50 Bin 399'a Yükseldi
Müslümanların en kutsal günlerinden olan Ramazan Bayramı’nda dahi bombardımanı kesmeyen terörist İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'ye düzenlediği saldırılarda şehit sayısı 50 bin 399'a yükseldi.
Siyonist İsrail rejiminin 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda şehit olanların sayısı son 24 saatte 46 artarak 50 bin 399'a yükseldi. Gazze'deki Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in Gazze'de devam eden saldırılarında yaşanan can kayıpları ve yaralanmalara ilişkin son bilgiler paylaşıldı. Son 24 saatte hastanelere 1'i enkaz altından çıkarılmak üzere 46 ölü ve 183 yaralı getirildiği kaydedildi.
Terörist İsrail ordusunun 19 Ocak'ta varılan ateşkesi bozarak 18 Mart'tan bu yana düzenlediği saldırılarda 1042 Filistinlinin hayatını kaybettiği, 2 bin 542 Filistinlinin de yaralandığı belirtildi. İsrail'in Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten beri düzenlediği saldırılarda şehit olanların sayısının ise 50 bin 399'a, yaralıların sayısının da 114 bin 583'e yükseldiği kaydedildi. Gazze Şeridi'nde enkaz altında hala binlerce ölü olduğu belirtiliyor.
Imam Hamanei: Siyonist Rejim Filistin'den silinmelidir
İslam Devrimi Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei, bu yılın Ramazan Bayramı namazını kıldırdığı Tahran'daki Büyük Musalla Camii'nde bir konuşma yaptı.
İran İslam Devrimi Lideri Imam Seyyid Ali Hamanei, Ramazan Bayramı namazının ardından konuşuyor.
Imam Hamanei, konuşmasının başında Ramazan Bayramı dolayısıyla tebriklerini iletti.
Imam Hamanei ayrıca, İran halkının bu yıl ülke genelinde düzenlenen Uluslararası Kudüs Günü mitinglerine gösterdiği yoğun katılımı övdü.
Imam Hamanei, bölgede devam eden Siyonist rejimin barbar eylemlerine değinerek, İsrail'in masum insanlara yönelik kan dökmesini Müslümanlar için acı bir olay olarak nitelendirdi.
İslam Devrimi Lideri, "Bu suç çetesi olan Siyonist rejimi, Filistin'den temizlenmelidir; ve Allah'ın lütfu ve kudretiyle temizlenecektir." ifadelerini kullandı.
Imam Hamanei, konuşmasının devamında şunları kaydetti: "Bu bölgede tek bir vekil güç vardır, o da yozlaşmış ve işgalci Siyonist rejimidir. Siyonist rejimi, sömürgeciler adına ülkelere saldırıyor."
İslam Devrimi Lideri, düşmanların İran'a kötülük yapmaya kalkışmaları halinde kesinlikle güçlü ve karşılıklı bir darbe alacaklarını belirterek, "Eğer ülke içinde fitne çıkarmaya çalışırlarsa, (İran) milleti bizzat onlara (gereken) cevabı verecektir."
İmam Hamanei: İslam dünyası birlik ve beraberlik içinde olmalıdır
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, "Bugün İslam dünyasının bir bölümü ağır şekilde yaralıdır; Filistin yaralıdır, Lübnan yaralıdır. Bu bölgede işlenen suçların bazıları benzeri görülmemiş niteliktedir." dedi.
İmam Hamanei, bugün İran’ın üst düzey yetkilileri ve yabancı ülkelerin Tahran'daki büyükelçilerini kabul etti.
İmam Hamanei'nin bu görüşmede yaptığı konuşmadan satır başları:
- Bugün İslam dünyasının bir bölümü ağır şekilde yaralıdır; Filistin yaralıdır, Lübnan yaralıdır. Bu bölgede işlenen suçların bazıları benzeri görülmemiş niteliktedir.
- Tarihte, iki yıldan daha kısa bir sürede yaklaşık yirmi bin çocuğun bir askeri çatışmada öldürüldüğünü gördüğümüz veya okuduğumuz bir olay hatırlamıyoruz.
- Gerçekten bugün İslam dünyasının, kendisini birbirine bağlayan ve etkin bir birlik haline getiren unsurlara ihtiyacı var. Ramazan Bayramı da bu unsurlardan biridir.
- Eğer İslam ümmetinde birlik, azim ve basiret bulunursa, Ramazan Bayramı 'bir artış ve bereket vesilesi' olacaktır.
- Günümüzde olayların hızı, kendilerini bu gelişmelerle ilgili veya etkilenen gören herkesin, konumlarını belirleyerek bu olayları hızla ve dikkatle takip etmelerini gerektiriyor. Bugün bu, İslami hükümetlerin önündeki bir görevdir.
- Müslüman nüfusu, zengin doğal kaynaklara sahip olarak dünyanın hassas bir coğrafyasında bulunuyor. Bu fırsatlar ve kritik konumlardan yararlanmanın yolu, İslam dünyasının birliğinden geçer. Tabii ki birlikten kastımız, devletlerin tek bir yapıya dönüşmesi veya tüm siyasi eğilimlerde aynı düşünceyi benimsemeleri değildir. Aksine, ortak çıkarların farkına varılması ve çıkarların, birbirleri arasında çatışma ve anlaşmazlığa yol açmayacak şekilde tanımlanmasıdır.
- İran İslam Cumhuriyeti, elini tüm İslam ülkelerine uzatmıştır ve kendisini onlarla kardeş ve aynı temel cephede görmektedir.
- Ne yazık ki bugün, güçlü devletlerin zayıf ülkelerden ve milletlerden açıkça haraç talep etmesi yaygın bir uygulama haline gelmiştir. Buna karşılık, biz İslam ülkeleri olarak İslam dünyasının haklarını savunmalı ve ne Amerika'nın ne de diğerlerinin haraç talep etmesine izin vermemeliyiz.
- İslam ülkelerinin birlik, dayanışma ve ortak dil kullanmasıyla, diğerleri davranışlarını gözden geçirecektir. Umuyoruz ki İslam ülkelerinin sorumluları, azim ve motivasyonlarıyla gerçek anlamda bir İslam ümmeti oluşturabilir.(Ajanslar)