
کارگر
Irakçi'den önemli açıklamalar
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı, yarın akşam saatlerine kadar, Erak Reaktörü’nün yeniden tasarlanmasına ilişkin belgenin yayınlanacağını açıkladı.
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Seyyid Abbas Irakçi bugün İRİB Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, Erak Reaktörü'nün yeniden tasarlanmasına ilişkin belgenin imzalanmasına işaretle, Erak Reaktörü’yle ilgili görüşmelerin sona erdiğini ve ayrıca İran ve 5+1 grubunun belge üzerinde anlaştıklarını kaydetti.
İran ve 5+1 grubu Dışişleri bakanları tarafından Erak Reaktörü’nün yeniden tasarlanmasına yönelik belgenin imzalanması için idari işlemlerin yapıldığını hatırlatan Irakçi, bu belgede İran ve 5+1 grubu Dışişleri bakanları ve AB Dış Siyaset Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini olmak üzere 8 imza olacağını ifade etti.
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı, Erak Reaktörü’nün yeninden tasarlanmasına ilişkin belgenin bütün taraflar için siyasi ve hukuki yükümlülükleri olan kesin bir belge olacağını vurguladı.
İran Savunma Bakanı’ndan ABD’li mevkidaşına: Sözlerine dikkat et
ABD Savunma Bakanı Carter’ın, Arap ülkelerini İran’ın bölgedeki askeri varlığına karşı savaşmaya çağıran sözlerine İran’dan cevap geldi.
Yarı resmi Tasnim Haber Ajansı’na göre, İran Savunma Bakanı Hüseyin Dehkan, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter daha duyarlı ve dikkatli konuşmalı. ABD’yi Somali, Afganistan, Irak ve Yemen’deki gibi başka belalara sürüklememeli, dedi. İran’ın bölgede istikrar ve güvenliği sağlamak için çaba gösterdiğini savunan Dehkan, bölgedeki sorunun kaynağının bölge dışındaki devletlerin müdahalesi olduğunu ifade etti.
General Dehgan, ABD ile mücadele ve direniş yolu her daim canlı olduğunu ve her geçen gün daha da güçlendiğini kaydetti.
İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi de Carter’ın Müslüman ülkeleri birbirine düşürmek istediğini savundu. Firuzabadi, Carter’ın düşüncelerinin yanlış bilgi ve bölgesel meseleleri doğru okuyamamaktan kaynaklandığına eminiz“ diye konuştu.
Carter, ABD’nin yüksek tirajlı dergilerinden The Atlantic’e verdiği mülakatta, İran’ın Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’deki askeri varlığına işaret ederek, Biz onların sahada olmasından hoşlanmıyoruz ancak onlar oyunun içinde ifadesini kullanmıştı. Carter Arap ülkelerinin de İran’ın bölgedeki nüfuzuna karşı koymak için kara gücüyle savaşa dahil olması gerektiğini söylemişti.
İmam Hamaney: "25 yıl sonra Siyonist rejim diye bir şey olmayacak"
"Gelecek 25 yıla kadar İran'dan endişe etmeyeceğiz "diye Siyonist rejimdeki bu söyleme işaret eden İslam inkılabı rehberi, "Size söylüyorum her şeyden önce siz geleccek 25 yılı görmeyeceksiniz ve inşallah gelecek 25 yıl sonra Siyonist rejim diye bir şey olmayacaktır."dedi.
İslam inkılabı rehberi İmam Hamaney'in bilgilendirme sitesinin haberine göre, bugün halkın çeşitli kesimleri ile görüşen İslam inkılabı rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney, Amerika'nın, İran aleyhindeki düşmanlığını gizlemediğini, birsi güldüğünü ve diğeri ise İran'ı tehdit ettiğini ifade ederek, müzakereden yana olan ve onu bir araç olarak kullanan Amerika'nın İran'a sızmak ve isteklerini dayatmak niyetinde olduğunu söyledi.
İmam Hamaney, belli başlı nedenlerle Amerika ile nükleer müzakereleri kabul ettiklerini, hamd olsun İran'ın nükleer müzakereci heyeti bu alanda başarılı olduklarını vurguladı.
Rehber, diğer alanlarda Amerika ile müzakereye müsaade etmediklerini ve onlarla müzakere etmeyeceklerini konuşmasına ekledi.
Siyonist rejiminin son beyanlarına işaret eden İslam inkılabı rehberi, nükleer müzakerelerden sonra, "gelecek 25 yıla kadar İran'dan endişe etmeyeceğiz "diye Siyonist rejimdeki bu söyleme işaret eden İslam inkılabı rehberi, "Size söylüyorum; her şeyden önce siz gelecek 25 yılı görmeyeceksiniz ve inşallah gelecek 25 yıl sonra Siyonist rejim diye bir şey olmayacaktır. İkincisi olarak bu dönemde mücadele ve hamaset duygusu bir an bile siyonist rejimi rahat bırakmayacaktır" dedi.
İmam Hamaney'in konuşmasında öne çıkan başlıklar;
- Başta zalim Şah olmak üzere İnkılâp öncesi hükümet erkânının tamamı Amerika'ya bağımlıydı. İran'ı dolaylı yollarla yöneten ABD'li yetkililer İran'daki kukla vekilleri aracılığıyla Firavun misali bu halka her zulmü reva görüyordu. Ancak merhum İmam Humeyni Musa gibi milletin destekçisi olarak bu kadim topraklarda yeni bir düzen kurdu.
- Amerika'ya 'Büyük Şeytan' lakabının verilmesi basiret örneğidir. Dünyaki tüm şeytanların lideri iblis’tir. İblis'in işi sadece hile ve iğfaldir (aldatmak). Oysa Amerika hem hilekâr, hem ikiyüzlü hem katil hem de zorbadır.
- İblis'ten daha kötü bir simaya sahip Amerika'yı melek yüzlü göstermeye çalışanlar, din ve devrimci ruh bir kenara, ülkenin maslahatına sadık kalma prensibini ve aklı nereye koyacaklar? Hangi akıl ve vicdan, bize Amerika gibi bir suçluya güvenilir bir arkadaş gözüyle bakmamıza müsaade eder?
- İran ve Amerika'nın nükleer anlaşmadaki kaderi hala netlik kazanmamışken ABD Kongresi İslam Cumhuriyeti'ne karşı komplo ve planlar yapma devam ediyor. Büyük Şeytan karşısında öyle güçlü durulmalıdır ki şeytan, hayal kırıklığı yaşasın.
- Düşman, kahraman ve devrimci gençliğin ruhunu öldürmek istiyor. Hatta ülke içerisinde bile Hizbullahi ruha sahip gençleri aşırıcı olarak tanımlayanlar var. Bu çok yanlıştır!
- Amerikalılar, İslam Cumhuriyeti'ne karşı izlenecek metotta görev paylaşımı taktiğini izliyor. Bazıları tebessüm ederken bazıları da bize karşı mevzuat hazırlığı yapıyor.
- Biz daha önce açıklanan sebepler nedeniyle Amerika ile sadece nükleer konuda müzakere izni verdik ve Elhamdülillah müzakere heyeti vazifelerini yerine getirdi. Ancak diğer alanlarda Amerika ile pazarlık masasına oturmayız. Şunu da unutmamakta fayda var; Bizim Büyük Şeytan Amerika dışında diğer ülkelere "devlet, kabile ve din" alanlarında müzakere kapımız açıktır.
- Bazı İsrailliler 'Müzakereler, İran'a yönelik 25 yıllık endişelerimiz azalmıştır' diyor. Ama biz 'İsrail, 25 yıl sonrasını göremeyecek ve Allah'ın izniyle bölgede Siyonist rejim denen bir şey kalmayacak' diyoruz.
- Amerika, Şah döneminde ülkede yapılan seçimlere hiçbir şekilde müdahale ve itiraz etmedi. Ama bugün diktatör rejimler ve onların bölgedeki mirasçıları, İslam Cumhuriyeti'nde yapılan tamamen halk tabanlı seçimler aleyhine propagandalarına devam ediyor.
- Her insanın seçimlerde kullandığı oy, kul hakkıdır ve korunması İslami bir vecibedir. Hiç kimsenin bu emanete (oy) ihanet etmeye hakkı yoktur.
- Şüphesiz İslam Cumhuriyeti, milli irade ve ulusal birliğini koruyarak kimseyi ötekileştirmediği için İlahi yardımların şamili olmuştur ve bu bilinçle düşman karşısında nihai zaferi kazanacaktır.
Ruhani: Suriye’de güvenlik ve barış için her platformda oluruz
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Suriye’nin geleceğinin Suriye halkının oylarıyla belirleneceğini söyledi.
İrna haber ajansının bildirdiğine göre İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Tahran’ı ziyaret eden Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer ile yaptığı ortak basın toplantısında Suriye soruna da değindi.
Avusturya televizyonundan bir gazetecinin İran’ın Suriye sorununun çözümüne yönelik görüşmeler ve Suriye politikası konularındaki tutumunun ne olacağına ilişkin sorusuna şöyle cevap verdi:
“Sorunuza cevap vermeden önce Avusturya hükümetinin tarihi bir nihai anlaşmayla sonuçlanan 5+1 müzakerelerine yaptığı güzel ev sahipliğinden dolayı teşekkür etmeyi gerekli görüyorum. Bu anlaşma İran’ın, 5+1’in, Avrupa Birliği’nin ve tüm bölgenin ve dünyanın yararına olabilir.
Bugün yaptığımız özel ve genel görüşmelerde ele aldığımız konulardan biri de bölge, terörizm ve başta Suriye olmak üzere bölgede yarattığı sorunlardı. Bizler, terörizmin büyük bir uluslararası sorun olduğu konusunda görüş birliği içerisindeyiz.
Terörizm sadece bölgenin değil tüm dünyanın güvenlik ve istikrarını tehdit ediyor. Avrupalıların bölgemizdeki teröristlerden ve teröristlerin sebep olduğu mülteci sorunundan duyduğu kaygılar, terörizmin Avrupa’yı ve diğer bölgeleri de etkilediğini gösteriyor.
Suriye’de öncelik ne olmalı?
Bu meselenin çözümü, bir şahsın ya da hükümetin desteklenmesi tartışması değildir. Suriye, bir hükümetin, muhaliflerin ve terörist grupların bulunduğu bir ülkedir. Burada önemli olan bizim ne yapmamız ve önceliklerimizin ne olması gerektiğidir.
Önceliğimiz Suriye’de demokrasi ile ilgili konuları ele almak mı olmalıdır? Muhalif veya muvafık grupları tartışmak mı olmalıdır, anayasa değişikliğini konuşmak mı olmalıdır? Yoksa şu an öldürülmekte ve mülteci durumuna düşürülmekte olan Suriye halkı mı olmalıdır?
Milyonlarca kişi mülteci oldu, yüz binlerce kişi öldü, ülke baştan başa istikrarsız ve güvenliksiz bir yer haline geldi.
Suriye halkının petrolü terörist gruplar tarafından çıkarılıp piyasalara satılıyor, halkın refahı için harcanması gereken parası öldürmeler için kullanılıyor.
Suriye’de temel sorun bir öncelik sorunudur. Tartışma neyin öncelik olduğu üzerinedir. Eğer biz başlangıçta yanlış bir adım atarsak hiçbir zaman hedefe varamayız.
İlk adım dökülen kanı durdurmak olmalı
Atılması gereken ilk adım, kanın durdurulması ve mültecilerin evlerine dönebilmesi için nispi bir güvenlik ortamının şartlarını yaratmak olmalıdır. İşte o zaman Suriye’nin geleceği, muhalif veya muvafık gruplar, demokrasi ve oy gibi konuları konuşabiliriz.
Hiçbir devletin Suriye’nin geleceğine karar verme hakkı yoktur
Suriye konusunda birkaç noktaya dikkat etmek gerekiyor. Bunlardan birincisi, Suriye’nin geleceği Suriye halkının oylarıyla inşa edilir. Gelecekteki hükümetlerine, hükümet şekline vs. karar verecek olan Suriye halkıdır.
Hiçbir ülke veya yabancı güç Suriye’nin geleceğine karar veremez ve vermemelidir.
Suriye ile ilgili ikinci mesele de şudur: Bölgedeki bir sorun olarak Suriye konusunda herkes demokrasinin istikrar kazanmasına yönelik şartların oluşturulması için güvenliğin sağlanması konusunda yardım etmelidir.
Bu iş için tüm bölge ülkeleri, AB gibi soruna etki eden ülkeler yardımcı olmalıdır.
İran, gelecekte Suriye’de güvenlik ve demokrasinin yerleşeceğini gördüğü her türlü toplantıda ve masada yer alır. Konuşulması gereken herkesle konuşur; hem bölge ülkeleriyle hem de uluslararası çevrelerle... bizim için önemli olan Suriye halkının hayatı ve mültecilerin evlerine dönmesidir.
Suriye’de güvenlik herkesin yararına
Suriye, bir gün daha güvenli bir yer olursa, bu bölge halklarının da dünyanın da yararınadır. Masum insanların çöllerde veya başka ülkelerde mülteci haline gelmesi kabul edilebilir mi?
İran İslam Cumhuriyeti, uluslararası, bölgesel, insani ve İslami görevi olarak terörle mücadele ve teröristlerin Suriye’den çıkarılması, Suriye’de güvenlik ve istikrarın sağlanması, mültecilerin dönüşü, akan kanın durdurulması ve Suriye halkının oylarıyla demokrasinin kurulması için sonuç alınabilecek her türlü masaya gerek bölge ülkeleriyle ve gerekse uluslararası güçlerle oturacaktır.
Önemli olan müzakere masası, onun şekli veya etrafında kimlerin oturduğu değil, son derece hassas olan Ortadoğu bölgesinde barış ve istikrar hedefine ulaşılmasıdır.
Kahrolsun Amerika’ tam ılımlı bir slogan
Tahran Cuma Namazı Geçici Hatibi Ayetullah Hatemi, ‘Kahrolsun Amerika’ sloganına ilişkin “Bu slogan ılımlılığın ta kendisi ve Amerika ile ilişki kurmak rezaletin dibidir” dedi.
Tahran Cuma NamazıGeçici Hatibi Ayetullah Seyyid Ahmed Hatemi, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na değinerek “KOEP’den sonraki dönemin önemi KOEP’den önceki dönemden daha az değil. Bugün KOEP yasal sürecinden geçiyor ve İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi ile İslami Şura Meclisi, KOEP’yi değerlendirip onaylayacak” diye konuştu.
KOEP’den sonra Amerika tarafından yanlış bilgiler ortaya atıldığına işaret eden Tahran Cuma Namazı Geçici Hatibi Ayetullah Seyyid Ahmed Hatemi “Amerika yaptırımların çerçevesinin korunacağından bahsediyor. Dolayısıyla yetkililerimiz bu hususta apaçık bir tutum sergilemeliler” diye belirtti.
Amerika’nın asıl amacının Nükleer Program olmadığına vurgu yapan Ayetullah Hatemi “Onlar bizden İnkılap ve İslam ilkelerinden vazgeçmemizi ve sulta sisteminde erimemizi veya Irak, Suriye, Bahreyn ve Hizbullah gibi Direniş Ekseni’ni desteklemeyi bırakmamızı istiyor. Ama Amerika bunu bilmeli ki bunlar hiçbir zaman gerçekleşmeyecek” diye ifade etti.
Obama’nın İran rejiminin esasının değişmesini umduğunu dile getiren Ayetullah Hatemi “İran halkı kanlarının son damlasına kadar istiklal, özgürlük ve İslam Cumhuriyeti’ni destekleyecek. Bütün basın camiası ve gazeteciler Amerika nüfuzu karşısında dikkatlı olmalı” diye hitap etti.
‘Kahrolsun Amerika’ sloganının radikal bir slogan gibi gösterilmeye çalışıldığını da belirten Tahran Cuma Namazı Geçici Hatibi Ayetullah Seyyid Ahmed Hatemi “Bu slogan ılımlılığın ta kendisi ve Amerika ile ilişki kurmak rezaletin dibidir” açıklamasını yaptı.
Timsah Gözyaşları
IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası grupları kurdular kurdurdular. Dünyanın dört bir yanından on binlerce ruh hastası katili Türkiye üzerinden Suriye'ye taşıdılar. Başından beri yalan söylediler. Utanmadan 'Irak'ta IŞİD'ten kaçanlar Esad zulmünden kaçtı kaçıyor' diyecekler. 'Ezidi kızları da Esad kaçırdı ve köle pazarında satmıştır'. 'Libya'da birbirini boğazlayan ve tümü Sünni grupların arkasında da Esad vardır'!
Bodrum sahillerinde minik cesedi bulunan Suriyeli çocuk Aylan'nın fotoğrafını tüm dünya gördü.
Manşetler, duygusal söylemler, iki yüzlülük ve vicdan pazarlayıcıları.
Hiç kimse 'Bu çocuğun Bodrum sahillerinde ne işi vardı' diye sorgulamadı. Babası, annesi ve bir yaş büyük kardeşi ile. Binlerce benzer aileler gibi.
Her gece plastik botlar, kayıklar ve her tarafı dökülmüş teknelerle Bodrum ve Ege kasabalarından Yunan adalarına doğru ölüm yolculuğuna çıkıyorlar.
Ne sahil koruma ne de polis hiç bir önlem almıyor. Bile bile ve göre göre ölüme gönderiliyorlar.
Bodrum ve Yunan Kos Adası'nda kendim gördüm. Bu insanları Suriye'den getirenler Bodrum sahillerinden Yunan adalarına ölüme gönderenlerdir.
Ege Denizi Aylan'ın minik bedenini yutmayıp Bodrum sahiline bırakması bu vicdansızlara bir mesajdır. Son dört yılda buna benzer bir çok mesaj verildi ama anlayan yok.
Sık sık Suriyeli göçmenlerin kamplarını ziyaret eden Angelina Jolie bile sessiz. Herkes gösteri peşinde. Suriye'de daha hiç bir olay yokken Mayıs 2011'de Hatay bölgesinde çadırlar kurulmuştu. Olayların çıkacağını ya da daha doğrusu çıkaracağını bilen AKP 'Haydi gelin Suriyeliler' der gibiydi.
Suriyeliler de geldi. Sonra da utanmadan birileri 'Suriyeliler Esad'ın zulmünden kaçıyor' propagandasına sarıldı. Zavallı Suriyeliler kin, nefret ve intikamın malzemesi yapıldı. Şimdi gelin bu yalana da bakalım.
Suriye nüfusu 22 milyon.
Irak, Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Mısır'da 4 milyon Suriyeli göçmen var.
Bunların büyük bölümü sınıra yakın bölgelerden dışarıya kaçtı. Bu bölgeler IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası terör örgütlerinin işgali altında.
Dışarıya kaçmak istemeyenler Suriye içinde daha güvenli bölgelere sığındı. Yani devletin kontrolü altındaki bölgelere. Bu bölgelerde 16 milyon Suriyeli yaşıyor. Yaklaşık iki milyon kadarı da IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası örgütlerin işgali altındaki bölgelerde yaşıyor ya da yaşamak zorunda.
Şimdi size iki somut örnek vereyim. Önce Cerablus'a bakalım. Bu kasaba Temmuz 2012'de Türkiye tarafından giren yüzlerce terörist tarafından işgal edildi. Kasabaya giren ruh hastası teröristler bazı devlet memurlarını öldürünce devletine bağlı olan insanlar kaçmak zorunda kaldı. Bunlar ilk göçmen grubuydu. Sonra teröristler birbirini boğazlayınca ikinci göç dalgası yaşandı. Mart 2014'te IŞİD kasabayı ele geçirince Nusra ve yandaşlarının boğazını kesti.
Onlar da benzer yöntemle karşılık verdi.
Üçüncü ve dördüncü göçmen dalgası...
Bugün artık 200 binlik kasaba ve köylerinde 30 bin insan yaşıyor ya da yaşamak zorunda.
Bu kasabanın herşeyini bilirim.
Peki bu Cerablus ve köylerinden kaçanlar Esad zulmünden mi kaçtı?
İkinci örnek Cerablus'un karşısında bulunan Aynelarab yani Kobani'den.
IŞİD saldırınca Türkiye'ye sığınanlar da mı Esad zulmünden kaçtı ?
Suriye'yi bu hale sokanlar tarih ve insanlık önünde hesap verecektir.
Allah Suriye'de 300 bin insanının ölümüne, bir milyonun yaralanmasına, 8 milyonunun içte ve dışta evinden uzak yaşamasına ve 600 bin evin yıkılmasına neden olanlardan mutlaka hesap soracak, sormalıdır.
Yaptıkları din, iman ve insanlıkla hiç bir ilgisi yok.
Yalnız Suriye'de değil. Irak, Libya, Yemen, Mısır ve bu coğrafyanın her yerinde.
Aptalca hayaller uğruna milyonlarca insana acı çektirdiler. 'Sünni alem' adına 'Kafir Alevi ve Şiileri' yok edeceklerdi.
IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası grupları kurdular kurdurdular. Dünyanın dört bir yanından on binlerce ruh hastası katili Türkiye üzerinden Suriye'ye taşıdılar. Başından beri yalan söylediler. Utanmadan 'Irak'ta IŞİD'ten kaçanlar Esad zulmünden kaçtı kaçıyor' diyecekler. 'Ezidi kızları da Esad kaçırdı ve köle pazarında satmıştır'. 'Libya'da birbirini boğazlayan ve tümü Sünni grupların arkasında da Esad vardır'!
'Yemen'de her gün onlarca çocuğu öldüren Suudi uçakları da Esad kullanıyordur'!
'Her gün onlarca kişiyi tutuklayıp işkence yapan Bahreyn polisine de talimatı Esad veriyordur'!
'Türkiye'yi de Esad karıştırıyordur'.
'Arap Baharı'ndan bu yana bizim coğrafyada milyonlarca insan acı çekiyor. Onların bedduası mutlak yerini bulacaktır. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün ve bölgesel ve uluslararası ortakları onlara demokrasi ve özgürlük getirecekti. Şimdi hep birlikte Aylan için timsah göz yaşı döküyorlar. İnsanda biraz olsun utanma ve arlanlama olur.
O da yoksa Allah korkusu. Pis oyunlarınızla acı çektirip öldürdüğünüz Aylan ve onun gibi on binlerce bebek ve çocuğun ruhu asla peşinizi bırakmayacaktır.
Nükleer Anlaşma Meclis’te incelenmeli
İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamaney, Bilgeler Meclisi Başkanı ve üyelerini kabul ettikleri görüşmede, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın Meclis’te incelenmesi gerektiğini vurguladılar.
Rehberlik Bilgeler Meclisi Başkanı ve üyelerini kabul ettiği görüşmede konuşan Imam Hamaney, ABD’li yetkililerin yaptırımların çerçevesinin korunacağına dair sözleri ile ilgili , müzakerelerden amacın yaptırımların kalkması olduğunu belirterek, “eğer biz müzakerelerde bazı hususlarda geri adım atıp, taviz verdiysek, bu yaptırımların iptali içindi, yoksa, sayısı 19 bin olan santrifüjlerimizi, kısa sürede 50-60 bine kadar arttırabilir ve yüzde 20 oranındaki zenginleştirme faaliyetlerimizi de sürdürebilirdik” ifadesini kullandı.
İslam İnkılabı Rehberi, ABD’lilerin beklentilerinden bir örneği açıklarken, ABD’nin bölgedeki politikalarının birinin, direniş güçlerini tamamen yok etmek ve Suriye ve Irak’ı tamamen domine etmek olduğunu, İran İslam Cumhuriyeti’nin de bu çerçeveye girmesini beklediklerini, ancak bunun asla gerçekleşmeyeceğini vurguladı.
Imam Hamaney, istikbar cephesinin diğer ülkelerin yetkilileri ve karar verenlerine sahte edebiyat ve sözcükleri dayatmaya yönelik propagandası konusuda ise, önemli noktalara değindi.
Rehberliğ’in tabiriyle, sulta nizmanın literatüründe, terörizm ve insan hakları gibi ibarelerin farklı anlamları var, bu edebiyatta, Yemen halkına yönelik aralıksız 6 aydır süren saldırıları ve masum Gazze sakinlerini katletmek, terörizm değil, Bahreyn halkını oy kullanma hakkını istediği için bastırmak da, insan haklarının ihali sayılmıyor.
İslam İnkılabı Rehberi beyanatının devamında, sulta düzeninin edebiyatında, Lübnan ve Filistin’de direnişin meşru müdafaasının terörizm sayıldığını, ancak totaliter ve ABD’ye yakın ülkelerin girişimlerinin insan haklarının ihlali olmadığını kaydetti.
İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hameney, bu edebiyatta, Siyonsitlerin açık olarak itiraf ettiği ve bazı Avrupalı ülkelerin de destek verdiği nükleer fizikçilere suikast düzenlenmesinin terörizm sayılmadığını da sözlerine ekledi.
Allah'ı zikretmek
Ayet: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de (size istiğfar eder). Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.
Hamd alemlerin rabbi bizleri yaratan yöneten Allah’a mahsustur. Selat u Selam Allah Resulünün ve Ehl-i Beytinin üzerine olsun. Allah’ın bereketi ve rahmeti siz mümin kardeşlerimin üzerine olsun.
Kuran onu dinleyen ve hayatına almak isteyenler için bir hidayet vesilesi ve bir aşk mektebinin kitabıdır. Aynı zamanda Kur'ani kerim müminler için şifadır, huzur kaynağıdır. Zalimler içinse bir azabı vaat eder.
İnsan Kur'andan uzaklaştığı zaman Şeytana kesinlikle yakın olmuştur. Şeytan da ona kötülüğü emr eder onun hayatını bulandırır ve onu cehenem yoluna sürükler.
Allah ayette buyurur: ’’Ey iman edenler Allahı zikredin, çokca zikr edin.’’ Özellikle zamanımızda her taraf fitne ateşiyle çevrelenmişken Allah’ı çokca zikr etmemiz ve onun emirleri ettiği üzerine bir hayat kurmamız gerekir.
Yaratılış hikmetini dikkatle araştırırsak insanın vucüdundaki tüm hücreler Allah'ı zikr etme için yaratıldığını öğreniriz. İnkarcının bedeninde dahi Allah'ı zikr etme vardır. İnsan kendi özünü unuttuğunda kendi varlığında ‘Subhanallah’ zikrini duymaz olur bir sağırlığa düçar olur. Ama yaratılışının ilkelerine doğru hareket eden bir insan bedeninden yükselen ‘Subhanallah’ zikrini duyar.
Zikrin zamanıda Kur’anda belirlenmiştir: ‘Allah'ı gece ve gündüz zikr edin.’ Yani her daim Allah'ı hatırlama ve tesbih etmek gerekir. Bu zikr daim olunca insanın sözüde eylemide doğru olur. Zikirle insan nefsi onarılmış olur. Bir hakikat aynasına döner.
Tesbih etmeyle Allah'ın rahmetine nail olunur, kirlenmiş kalp bütünüyle temizlenir ve meleklerde ona hizmet eder.
İnsan öyle yükselirki meleklerin üzerine çıkar, sıdrayı muntehaya ulaşır ama insan öyle de alçalır ki onun altında bir varlık kalmaz. Bu zikirle bağlanıtlıdır. Zikri daim yapan insan yükselmenin yolunu tutar zikri bırakan, Allah'ı unutan ise düşüşe sürüklenir.
Bir mümin insana Allah’ın ve Resulünün bir konu hakkında emir vermiş olmalarına rağmen kendi reyini tercih etme yakışmaz ve onay almaz. Allah ve Resulünün emri olduğu bir konuda kimsenin görüş belirleme hakkı yoktur sadece teslim ve itaat gerekir. Aksi delalet yolu ve Allah ve Resulünden uzaklaşmadır.
’’Ey Nebi biz seni onlar üzerine şahit olarak gönderdik, onlara müjdeleyici ve uyarıcı oalrak gönderdik.’’ Bizim bütün amellerimize şahit olarak Allah Resulünü göndermiştir. Bu ayette bizlere ne mesaj verildiğine dikkat edelim; Hayatımız ve amellerimiz öylesine bir kontrole alınıyor ki ve yaşamımız öyle bir düzene sokuluyor ki Allah Resülünü bizim hayatımıza şahit olarak gönderiyor. Peygamber bütün amellerimize şahit olduğunu unutmamız gerekir. Kiram el katibin amellerimizi yazıyorlar ve Peygamberimiz yaşamımıza şahittir. Ve her şeyin üzerinde bizi en iyi bilen Allah vardır. Düşünen tefekkür eden birazcık akıl eden bir insan, bu ayetin Rabbimiz Allah'ın sözü olduğuna inanan herkes fıtri değerlermize sahip çıkmanın yükselmenin yolunda ilerlemenin bu ayetle denetim altına alındığını görür, anlar.
Şu karmakarşık toplum içerisnde Muhammed'i İslamı yaşatıp var etmek istiyorsak, Peygamberin nuruyla parlayan bir toplum olmayı hedefliyorsak, Kuran'ı dakik bir şekilde anlamalıyız ve hayatımıza almalıyız. Aksi takdirde diğerlerini kınama hakkımız olmaz. Üstün bir ahlaka sahip ve Kur'ani bir yaşamı ayakta tutan bir topluma dönmeliyiz. En büyük Cihat, en büyük fedakarlık, en büyük infak, en büyük sadaket ilahi hedefler yönünde bir toplumu oluşturmaktır.
Allah bizim omuzlarımıza büyük bir mesuliyet yüklemiştir. Onu vahdaniyet ve ahadiyetini kabul ettiğimz için, onun Resulünü ve Ehl-i Beytini kabul ettiğimiz için büyük ve azim bir sorumluluk taşımaktayız, bu sorumluluğumuzu ayetlerin ışığında tamamlamamız gerekir. Nurani bir toplum oluşturmada elimizden gelen fedakarlıktan geri durmamamız gerekir ve Allah ile Resulünün gösterdiği hedefler doğrultusunda hareket etmeliyiz. İlk başta ailelerimizde manevi bir ortam oluşturup topluma yansıtmalaıyız. Büyük bir manevi değere sahibiz bu değeri elden vermemek için gayret etmeliyiz.
Ayette Allah Resulünün diğer sıfatı zikr ediliyor: ’’Allah’ın izniyle sen bir kandil ve aydınlatıcı bir nur olarak insanları Allaha çağır.’’ Bizim alacağımız ders şu olmalı: İnsanları Allah'a davet ederken yol gösterici bir ışık ve aydınlatıcı bir nur olmak gerekir. Bu ayet bizede hitap eder. Her mümin dinin nurani bir çehresi ve aydınlatıcı bir kandili olmalı. Bu hepimizin en büyük görevidir. Ahlaki yönden üstün bir kimlik ve hizmette ise kusursuz çalışmak.
’’Müminleri müjdele ya Muhammed, Allah onlara çok büyük bir fazilet ihsan etmiştir.’’
Kimdir mümin? Okuduğumuz ayetleri yaşayan yaşatanlar, nurani çehreye sahip olanlar, sabah ve akşam Allah'ı zikr edenler, öyle bir makama varanlar ki Allah rahmetini onların üzerine yolamış olanlar müminlerdir.
’’Sakın kafirlere ve münafıklara tabi olma, onların sana yapacakları zulmden uzak dur, Allah'a tevekkül et, vekil olarak Allah kafidir.’’
Yola çık, Kandil ve ışık ol, İnsanları Allah'a davet et, düşmanlardan korkma ve Allah tevekkül et, böylece yolumuz adım adım gösterilmiştir.
Kafirlere tabi olmama daha kolaydır zor olan münafıktan sakınmadır. Nasıl sakınılır? Yine Peygamberimiz bize açıklmaştır: ’’Müminin ferasetinden kork. O Allah'ın nuruyla bakar’’ Yani mümin feraset sahibi olandır. Münafıkın nifakını görendir. Eğer ayrımı yapamıyorsak hala perde kaldırılmamıştır. Hicap olan perde nasıl kaldırılır? Allah'ı zikr etmeyle.
Her mümin risalet görevilye yüklenmiştir.
’’Allahın resaletini tebliğ edenler korkutucunun korkutmasından korkmazlar.’’ Onlar kimseden korkmaz sadece Allah'tan korkar ve sadece Allah'ı kefil olarak bilirler.
Bütün sorunlarmız Allah'ın kefil olduğunu anlamamızla çözülür. Bunu idrak eder ve yaşantımıza yansıtırsak dertlermiz ve çaresizliklerimiz son bulur.
Okunan ayetleri hayatımıza almalıyız ve ayeti olduğu gibi kalbimizde yaşatmalıyız bu aşamadan sonra ancak diğer insanları İslama davet edebiliriz.
Rabbim sen rahmetini bizim üzerimize indir.
Kalplerimizi iman nuruyla aydınlat.
Kur'anı anlayacak, yaşayacak ve anlatabileceklerden et.
Ya Rab! bir an dahi bizi nefsimize terk etme.
Kardeş olmayı, sevmeyi ve aşk mektebini oluşturmayı bize nasip et.
Ya Rabbi! Örnek olabilecek, ümmete ışık tutabilecek, yol gösterebilecek sevdiğin kullardan et bizi.
Muhammed Avci / welayet.com
İmam Hamaney’den vahdet etkeni, Hac fırsatından yararlanma vurgusu
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney, Haccın, İslam ümmetinin oluşmasının anlamlı örneği, dünya Müslümanlarının dil birliği, gönül birliği ve dertlerini paylaşma bağlamında büyük bir fırsat olduğunu belirtti.
İslam dünyasına muhteşem İbrahimi Hac mevsimine yaklaştığı şu sıralarda, İran Hac kurumu yetkilileri ve İranlı hacı adaylarının kafileleri Mekke ve Medine'ye doğru yola çıkmadan önce her yıl olduğu gibi bu yıl yine İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney'i ziyaret etti.
İmam Hamaney görüşmede Hac ibadetinin İslam'ın devam etmesinin güvencesi ve İslam ümmetinin vahdet ve azametinin mazharı olduğunu kaydetti. Bu büyük farizanın bireysel ve sosyal boyutlarına eşzamanlı özen gösterilmesi gerektiğini kaydeden İmam Hamaney, İran milletinin büyük Hac kongresinde vahdet yaratan deneyimlerinin intikal ettirilmesi, İslam ümmetinin dayanışmasına ve gönül birlikteliğine ve daha fazla iktidarına vesile olduğunu vurguladı.
İslam dünyası bir kaç yıldır İslam düşmanlarının komplosu ve Müslümanların bazı tarikatlarının cahilliği ve bağnazlığı yüzünden çeşitli İslam ülkelerinde çatışmalara ve türlü şiddet olaylarına şahit oluyor. Bu yıllarda her şeyden ziyade düşmanların hedef tahtasına oturtulan konu ise İslam ümmetinin vahdetidir. Etnik ve dini bağnazlıkları ve dini ve milli eğilimlerini İslam'ın vahdet hakikati yerine ön plana çıkarmak, düşmanların çeşitli dini ve etnik grupları kışkırtmak ve böylece İslam dünyasında kin ve tefrika tohumunu serpmek için kullandığı belli başlı etkenlerdir.
Bugün birçok İslam ülkesinde göze çarpan tablo, bu toplumlarda gönül birlikteliğini yansıtmadığı gibi, şaibeli kökleri bulunan bazı örgütlerin Müslümanların dikkatini başta Siyonistler olmak üzere İslam'ın gerçek düşmanlarından saptırdığını ve Müslümanları birbirine düşürdüğünü gösteriyor. İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney'in tabiri ile son yıllarda bazı İslami grupların İslamî uyanış sürecinde başarılı olamamasının sebebi, dost ve düşmanı birbirinden ayırt etmekte sergiledikleri başarısızlıktır. Ancak İran milleti çeşitli dini ve etnik gruplardan oluşan bir millet olmasına karşın sürekli milli vahdetini korumayı başarmıştır.
İslam inkılabı rehberi İmam Hamaney'in de vurguladığı üzere sulta düzeninin İslam, İran ve İslamî nizam aleyhinde komplolarının esas hedefi Şii mezhebi veya İran değil, asıl hedefi Kur'an'ı Kerim'dir, çünkü düşmanlar Kur'an'ı Kerim ve İslam'ın, milletlerin uyanış odağı olduğunu bilmektedir. Rehber Hamaney'e göre İran milletinin vahdet yaratan deneyimlerini ve düşmanı tespit etme yöntemi, Hac mevsiminde başka milletlere anlatılarak düşmanların İslam'ın imajını karalama çabalarını etkisiz hale getirilebilir.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı: KOEP, güç dengesini değiştirecek
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Salehi “KOEP, bölgedeki güç dengesinin değişmesine neden olacak, bu da İran’ın bölgede güvenliği sağlayan bir kilit ülke olduğunu ortaya koyuyor” dedi.
İran İslam Cumhuriyeti Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salehi, Meşhed’de bir üniversitede düzenlenen ‘Nükleer Anlaşması sonrası İslami İran’ın Eğitim ve Kalkınması’ konulu toplantıda “Kapsamlı Ortak Eylem Planı, bölgedeki güç dengesinin değişmesine neden olacak ve bu da İran’ın bölgede güvenliği sağlayan bir kilit ülke olduğu gerçeğini ortaya koyuyor” diye konuştu.
KOEP’nin bir sonucunun ekonomik açılım olduğunu dile getiren Salehi “Bundan sonra ekonomi yeni bir solunum alacak ama bu yetmiyor, çünkü ekonominin başka boyutları da vardır ve herşeyi KOEP’ye bağlamamalıyız” diye vurguladı.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Salehi “Sayın Zarif’in de defalarca söylediği gibi İranofobi ve Şiifobi meselelerinin ortadan kalkması, Nükleer Müzakerelerin bir sonucudur ve bugün dünya bize bir başka gözle bakıyor. Kapsamlı Ortak Eylem Planı ile resmen nükleer teknoloji sahibi ülkelerden biri olmayı başardık, oysa bu teknolojiye sahip gelişmekte olan ülkelerin sayısız azdır” diye belirtti.
İranlı yetkili “İran, dünyanın %95 askeri gücüne sahip 6 büyük devletin karşısına gelişmekte olan bir ülke gibi çıktı ama dünya kamuoyu bizi gelişmiş bir ülke olarak gördü. Onlar milletimizin ne denli güçlendiğini gördükleri için bu milletin gücünü kabullendiler ve aslında bunu kabul etmek zorunda kaldılar” diye vurguladı.
İran İslami İnkılabı’ndan önce dünyanın maneviyatı unuttuğunu dile getiren Ali Ekber Salehi, İslami İnkılabı’n bir yeni model gibi dünyayı maneviyata sevkettiğine işaret etti. Salehi “Amerikalı ünlü diplomat Kissinger arkadaşlarımızdan birine İran’ın komünizm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylemişti, oysa bizim millet din hayranıdır ve biz de bu milletin İmam Humeyni gibi liderleri olduğunu bilmiyorduk. Bu Allah’ın bir mucizesidir” ifadesini kullandı.
İran halkının direnişine değinen Salehi “Milletimizin direnişi olmasaydı kesinlikle Müzakere Heyetimiz başarıya ulaşamazdı. Gelecekten haberimiz olmasa da duyduğumuz analizlere göre bu milletin geleceği parlaktır ve 36 yıllık direnişinin meyvelerini elde edecektir” diye ekledi.