کارگر

کارگر

Cumartesi, 19 May 2012 11:34

Cuma Gününün Duası

 

اَلْحَمْدُ للهِِ الاَْوَّلِ قَبْلَ الاِْنْشاءِ وَ الاِْحْياءِ وَ الاْخِرِ بَعْدَ فَناءِ الاَْشْياءِ الْعَليمِ الَّذى لا يَنْسى مَنْ ذَكَرَهُ وَ لا يَنْقُصُ مَنْ شَكَرَهُ وَ لا يَخيبُ مَنْ دَعاهُ وَ لا يَقْطَعُ رَجاءَ مَنْ رَجاهُ . اَللّـهُمَّ اِنّى اُشْهِدُكَ وَ كَفى بِكَ شَهيداً وَ اُشْهِدُ جَميعَ مَلائِكَتِكَ وَ سُكّانَ سَمواتِكَ وَ حَمَلَةَ عَرْشِكَ وَ مَنْ بَعَثْتَ مِنْ اَنْبِيائِكَ وَ رُسُلِكَ وَ اَنْشَأْتَ مِنْ اَصْنافِ خَلْقِكَ ؛ اَنّي اَشْهَدُ اَنَّكَ اَنْتَ اللهُ لا اِلـهَ اِلاّ اَنْتَ وَحْدَكَ لا شَريكَ لَكَ وَ لا عَديلَ وَ لا خُلْفَ لِقَوْلِكَ وَ لا تَبْديلَ وَ اَنَّ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَبْدُكَ وَ رَسُولُكَ اَدّى ما حَمَّلْتَهُ اِلَى العِبادِ وَ جاهَدَ فِي اللهِ عَزَّ وَجَلَّ حَقَّ الْجِهادِ وَ اَنَّهُ بَشَّرَ بِما هُوَ حَقٌّ مِنَ الثَّوابِ وَ اَنْذَرَ بِما هُوَ صِدْقٌ مِنَ الْعِقابِ . اَللّـهُمَّ ثَبِّتْني عَلى دينِكَ ما اَحْيَيْتَني وَ لا تُزِغْ قَلْبي بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَني وَ هَبْ لي مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهّابُ . صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَ عَلى آلِ مُحَمَّد وَ اجْعَلْني مِنْ اَتْباعِهِ وَ شيعَتِهِ وَ احْشُرْني في زُمْرَتِهِ وَ وَفِّقْني لاَِداءِ فَرْضِ الْجُمُعاتِ وَ ما اَوْجَبْتَ عَلَيَّ فيها مِنَ الطّاعاتِ وَ قَسَمْتَ لاَِهْلِها مِنَ الْعَطاءِ في يَوْمِ الْجَزاءِ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزيزُ الْحَكيمُ .

Duanın tercümesi

“Hamd, varlık âlemini vücuda getirmeden ve ihya etmeden önce evvel ve her şeyi helak olduktan sonra ahir olan Allah’a mahsustur. Kendisini ananları unutmayan âlimdir; şükrünü yerine getirenlere nimetlerini azaltmaz, kendisini çağıranı mahrum etmez ve kendisine ümit bağlayanın ümidini kesmez. Allah’ım! Seni şahit tutuyorum ve sen şahit olarak yeterlisin; bütün Melekleri ve göklerde sakin olanları, arşını taşıyanları, mebus kıldığın peygamber ve resullerini ve çeşitli kullarından yaratıklarını şahit tutuyorum; şüphesiz ben şahadet ederim ki âlemin Allah’ı sensin; senden başka ilah yoktur, yegânesin, ortak ve mislin yoktur; sözünde, hilaf ve değişiklik olmaz ve şahadet ederim ki Muhammed (Allah’ın salât ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun) senin kulun ve elçindir. Onun üzerine bıraktığın şeyleri kullara ulaştırdı. Allah’u Teâlâ yolunda hakkıyla çaba harcadı. Gerçekten o Yaşattığın sürece beni dininin sabit kıl; hidayete kavuşturduktan sonra kalbimi eğriltme, katından bana rahmet bağışla; şüphesiz sen çok bağışlayansın. Muhammed ve al-i Muhammed’e salât eyle, Beni onun takipçilerinden ve Şiilerinden karar kıl, kıyamet günü onun cemaatiyle meşhur eyle; Cuma günlerin farizalarını ve o günlerde üzerime farz kıldığın itaatleri yerine getirmeğe muvaffak eyle ve mükâfat gününde itaat ehlinin mükâfatıyla mükâfatlandır. Şüphesiz sensin Aziz ve Hâkim.”

Cumartesi, 19 May 2012 11:31

Perşembe Günü Ziyaret Edilecek İmam

Bugün İmam Hasan Askeri (a.s)’a aittir; bugünde İmam Hasan Askeri (a.s) şöyle ziyaret edilir:


اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا وَلِيَّ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا حُجَّةَ اللهِ وَخالِصَتَهُ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اِمامَ الْـمُؤْمِنينَ وَوارِثَ الْمُرْسَلينَ وَحُجَّةَ رَبِّ الْعالَمينَ، صَلَّى اللهُ عَلَيْكَ وَعَلى آلِ بَيْتِكَ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ، يا مَوْلايَ يا اَبا مُحَمَّد الْحَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ اَنَا مَوْلىً لَكَ وَلاِلِ بَيْتِكَ وَهذا يَوْمُكَ وَهُوَ يَوْمُ الْخَميسِ وَاَنـَا ضَيْفُكَ فيهِ وَمُسْتَجيرٌ بِكَ فيهِ فَاَحْسِنْ ضيافتي واِجارَتي بِحَقِّ آلِ بَيْتِكَ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ .

 

 

ziyaretin tercümesi

“selam olsun sana ey Allah’ın velisi, selam olsun sana ey Allah’ın hücceti ve hali kulu; selam olsun sana ey müminlerin imamı, Elçilerin mirasçısı ve âlemlerin Rabbinin hücceti! Allah’ın rahmeti senin tertemiz ve Tahir ehlibeytinin üzerine olsun. Ey Mevlam Ey Eba Muhammed Hasan b. Ali! Ben sana ve Ehl-i Beyt’ine dostum. Bugün senin günündür; bugün Perşembe günüdür; ben ise bugün de senin misafirin ve sana sığınan bir kimseyim. O halde beni iyi bir şekilde misafir et güzel bir şekilde sığınak ver; tertemiz ve Tahir Ehl-i Beyt’inin hakkı hürmetine.”

Cumartesi, 19 May 2012 11:21

Perşembe Gününün Duası

 

Perşembe Gününün Duası

 

اَلْحَمْدُ للهِِ الَّذى اَذْهَبَ اللَّيْلَ مُظْلِماً بِقُدْرَتِهِ وَجاءَ بِالنَّهارُ مُبْصِراً بِرَحْمَتِهِ وَكَسانى ضياءه وَاَنا فى نِعْمَتِهِ اَللّـهُمَّ فَكَما اَبْقَيْتَنى لَهُ فَاَبْقِنى لاَِمْثالِهِ وَصَلِّ عَلَى النَّبِىِّ مُحَمَّد وَآلِهِ وَلا تَفْجَعْنى فيهِ وَفى غَيْرِهِ مِنَ اللَّيالى وَالاَْيّامِ بِارْتِكابِ الَْمحارِمِ وَاكْتِسابِ الْمَآثِمِ وَارْزُقْنى خَيْرَهُ وَخَيْرَ ما فيهِ وَخَيْرَ ما بَعْدَهُ وَاصْرِفْ عَنّى شَرَّهُ وَشَرَّ ما فيهِ وَشَرَّما بَعْدَهُ اَللّـهُمَّ اِنّى بِذِمَّةِ الاِْسْلامِ اَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ وَبِحُرْمَةِ الْقُرْآنِ اَعْتَمِدُ عَلَيْكَ وَبِمُحَمَّد الْمُصْطَفى صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ اَسْتَشْفِعُ لَدَيْكَ فَاعْرِفِ اَللّـهُمَّ ذِمَّتِىَ الَّتى رَجَوْتُ بِها قَضاءَ حاجَتى يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ اَللّـهُمَّ اقْضِ لى فِى الْخَميسِ خَمْساً لا يَتَّسِعُ لَها اِلاّ كَرَمُكَ وَلا يُطيقُها اِلاّ نِعَمُكَ سَلامَةً اَقْوى بِها عَلى طاعَتِكَ وَعِبادَةً اَسْتَحِقُّ بِها جَزيلَ مَثُوبَتِكَ وَسَعَةً فِى الْحالِ مِنَ الرِّزْقِ الْحَلالِ وَاَنْ تُؤْمِنَنى فى مَواقِفِ الْخَوْفِ بِاَمْنِكَ وَتَجْعَلَنى مِنْ طَوارِقِ الْهُمُومِ وَالْغُمُومِ فى حِصْنِكَ وَصَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَاجْعَلْ تَوَسُّلى بِهِ شافِعاً يَوْمَ الْقِامَةِ نافِعاً اِنَّكَ اَنْتَ اَرْحَمُ الرّحِمينَ .

Duanın tercümesi

“Hamd Allah’a mahsustur. O Allah ki, kendi kudretiyle karanlık geceyi götürür, kendi rahmetiyle ışıklı gündüzü getirir ve onun ışığını bana saçıyor, oysa ben o’nun nimeti içindeyim. Allah’ım! Beni bu güne dek yaşattığın gibi, diğer günler içinde yaşat. Peygamberin Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salâvat gönder. Beni bugünde ve diğer gün ve gecelerde haram işler yapmakla ve günahlar kazanmakla dert ve üzüntüye duçar kılma. Bugünün hayrını, bugünde olan hayrı ve sonrasında vuku bulacak hayrı bana nasip eyle. Bugünün şerrini, bugünde olan şerri ve sonrasında meydana gelebilecek şerri benden uzak eyle. Allah’ım ben, İslam’a olan taahhütle (bağlılığımla) sana tevessül ediyorum. Kur’an hürmetiyle sana dayanıyorum ve Muhammed Mustafa vasıtasıyla katında şefaat diliyorum. Allah’ım! Kendisiyle hacetimin karşılanmasına ümitlendiğim taahhüdümü bana tanıt; ey merhametlilerin en merhametlisi! Allah’ım! Perşembe gününde beş hacetimi yerine getir; bu hacetleri ancak senin keremin kapsayabilir ve onlara ve onlara ancak senin sonsuz nimetin güç yetirebilir: itaatinde güçlü olmam için bana sağlık ver. Kendisiyle büyük sevabına layık olacağım bir ibadeti yapmaya Muaffak eyle. Helal rızık vererek durumumu iyileştir. Kendi emniyetinle korkulu yerlerde beni emniyete kıl. Bana hüzün ve kederin saldırılarında kendi kalende yer ver. Muhammed ve al-i Muhammed’e salâvat gönder. Hz. Muhammed’e tevessül etmemi kıyamet gününde benim için şefaatçi ve faydalı kıl. Gerçekten de sensin merhametlilerin en merhametlisi.”

Bugün İmam Musa-i Kazım, İmam Rıza, İmam Cevat ve İmam Ali Naki (a.s)’a aittir; bugünde bu dört İmam şöyle ziyaret edilir:

 

اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اَوْلِياءَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا حُجَجَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا نُورَ اللهِ فى ظُلُماتِ الاَْرْضِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ صَلَواتُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَعَلى آلِ بَيْتِكُمُ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ بِاَبى اَنْتُمْ وَاُمّى لَقَدْ عَبَدْتُمُ اللهَ مُخْلِصينَ وَجاهَدْتُمْ فِي اللهِ حَقَّ جِهادِهِ حَتّى أتاكم الْيَقينُ فَلَعَنَ اللهُ اَعْداءكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالاِْنْسِ اَجَمْعَينَ وَاَنَا اَبْرَأُ اِلَى اللهِ وَاِلَيْكُمْ مِنْهُمْ، يا مَوْلايَ يا اَبا اِبْراهيمَ مُوسَى بْنَ جَعْفَر يا مَوْلايَ يا اَبَا الْحَسَنِ عَلِيَّ بْنَ مُوسى يا مَوْلايَ يا اَبا جَعْفَر مُحَمَّدَ بْنَ عَلِيٍّ يا مَوْلايَ يا اَبَا الْحَسَنِ عَلِيَّ بْنَ مُحَمَّد اَنَا مَوْلىً لَكُمْ مُؤْمِنٌ بِسِرِّكُمْ وَجَهْرِكُمْ مُتَضَيِّفٌ بِكُمْ في يَوْمِكُمْ هذا وَهُوَ يَوْمُ الاَْرْبَعاءِ وَمُسْتَجيرٌ بِكُمْ فَاَضيفُوني وَ اَجيرُوني بِـآلِ بَيْتِـكُـمُ الطَّيـِّبيـنَ الطّاهِـريـنَ .

 

Çarşamba Günü ziyatinin tercümesi

“selam olsun size ey Allah’ın velileri; selam olsun size ey Allah’ın hüccetleri; selam olsun size ey yeryüzünün karanlıklarında Allah’ın nurları; Allahın selamı sizin üzerinize olsun; Allah’ın rahmeti sizin ve tertemiz Tahir Ehl-i Beyt’inizin üzerine olsun; babam, anam size feda olsun. Gerçekten siz halis niyetlerle Allah’a ibadet ettiniz ve Allah yolunda hakkıyla cihat ettiniz; Nihayet yakine ulaştınız (ölüm gelip sizi buldu.) Allah sizin cin ve insanlardan olan bütün düşmanlarınıza lanet etsin. Ben onlardan Allah’a ve size doğru uzaklaşıyorum. Ey Mevlam, Ey Eba İbrahim b. Musa b. Cafer, Ey Mevlam Ey Ebal Hasan Ali b. Musa, Ey Mevlam, Ey Eba Cafer Muhammed b. Ali, Ey Mevlam, ey Eba Hasan Ali b. Muhammed! Ben sizin dostunuzum. Sizin saklınıza ve aşikârınıza inanıyorum. Sizin gününüz olan bu Çarşamba gününde sizin misafirinizim. Bugünde size sığındım. O halde beni misafirliğe ve sığınağınıza almayı kabul edin; tertemiz ve Tahir Ehl-i Beyt’inizin hürmetine.”

Cumartesi, 19 May 2012 10:47

Çarşamba Gününün Duası

 

 

اَلْحَمْدُ للهِِ الَّذى جَعَلَ اللَّيْلَ لِباساً وَالنَّوْمَ سُباتاً وَجَعَلَ النَّهارَ نُشُوراً لَكَ الْحَمْدُ اَنْ بَعَثْتَنى مِنْ مَرْقَدى وَلَوْ شِئْتَ جَعَلْتَهُ سَرْمَداً حَمْداً دائِماً لا يَنْقَطِعُ اَبَداً وَلا يُحْصى لَهُ الْخَلائِقُ عَدَداً اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ اَنْ خَلَقْتَ فَسَوَّيْتَ وَقَدَّرْتَ وَقَضَيْتَ وَاَمَتَّ وَاَحْيَيْتَ وَاَمْرَضْتَ وَشَفَيْتَ وَعافَيْتَ وَاَبْلَيْتَ وَعَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَيْتَ وَعَلَى الْمُلْكِ احْتَوَيْتَ اَدْعُوكَ دُعاءَ مَنْ ضَعُفَتْ وَسيلَتُهُ وَانْقَطَعَتْ حيلَتُهُ وَاقْتَرَبَ اَجَلُهُ وَتَدانى فِى الدُّنْيا اَمَلُهُ وَاشْتَدَّتْ اِلى رَحْمَتِكَ فاقَتُهُ وَعَظُمَتْ لِتَفْريطِهِ حَسْرَتُهُ وَ كَثُرَتْ زَلَّتُهُ وَعَثْرَتُهُ وَخَلُصَتْ لِوَجْهِكَ تَوْبَتُهُ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّد خاتَمِ النَّبِيّينَ وَعَلى اَهْلِ بَيْتِهِ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ وَارْزُقْنى شَفاعَةَ مُحَمَّد صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلا تَحْرِمْنى صُحْبَتَهُ اِنَّكَ اَنْتَ اَرْحَمُ الرّاحِمينَ اَللّـهُمَّ اقْضِ لى فِى الاَْرْبَعاءِ اَرْبَعاً اِجْعَلْ قُوَّتى فى طاعَتِكَ وَنَشاطى فى عِبادَتِكَ وَرَغْبَتى فى ثَوابِكَ وَزُهْدى فيما يُوجِبُ لى اَليمَ عِقابِكَ اِنَّكَ لَطيفٌ لِما تَشاءُ .

Çarşamba Gününün Duasının tercümesi

“Hamd Allah’a mahsustur; o Allah ki, geceyi örtü, uykuyu bir dinlenme, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) kıldı. Uyuduğum yerden beni kaldırdığın için sana hamd olsun. İsteseydin onu ebedi kılardın. Sana asla sonu kesilmeyen ve yaratıkların sayamayacağı kadar hamd olsun. Allah’ım! Sana hamd olsun; (mahlûkatı) yarattın, düzgün (ve dengeli) kıldın, taklit ettin, hüküm verdin, öldürdün, dirilttin, hasta ettin, şifa verdin, afiyet bağışladın, belaya düşürerek imtihan ettin ve arşa istiva ettin (onu hükmün altına aldın) ve mülke (varlık âlemine) ihata ettin. Allah’ım seni, vesilesi zayıf, çaresi kesilen, eceli yaklaşan, dünyada arzusu azalan, rahmetine ihtiyacı çoğalan, hasreti kusurundan dolayı büyük olan, sürçmesi ve kayması çok olan ve tövbesi sana halis olan bir kimse gibi çağırıyorum (sana yalvarıp yakarıyorum). Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’ine olsun salâvat gönder, Hz. Muhammed’in (Allah’ın salât ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun) şefaatini bana nasip eyle ve onunla birlikte olmaktan beni mahrum eyleme. Kuşkusuz sen, merhametlilerin en merhametlisisin. Allah’ım Çarşamba günüde benim için dört şeyi yerine getir: Güç ve kuvvetimi itaatinde, neşat ve enerjimi kulluğunda, rağbet ve isteğimi sevabında, zahitlik ve rağbetsizliğimi acıklı azabına sebep olacak şeylerde kıl. Şüphesiz sen, istediğine latifsin.”

İslam İnkılabı Rehber İmam Hamenei, takvayı riayet ederek adım atmanın ve karar almanın, manevi ve maddi ilerlemek için zemin hazırlayacağını belirterek, İran’ın bugün emperyalist ve iç nefs olmak üzere iki düşmanla karşı karşıda olduğunu ifade etti.

Kutsal savunma döneminden bir grup gazi asker ile görüşen İmam Hamanei, kutsal savunma dönemini güzel ve ince bir resim tabloya benzetti.

İmam Hamanei, İslam devrimi ile başlayan yolun devam edeceğini vurgulayarak, kutsal savunma dönemini muhataplarına anlatılması ve de gazi askerler hakkındaki detayların tanıtılması için sanat kriterleriyle uygun olarak binlerce kitap yazılması gerektiğini söyledi.

Dayatılan savaş yıllarında savaşan askerlerin başarılarını değerli, çok büyük ve hayret verici olarak niteleyen İslam İnkılabı Rehberi, "Kutsal savunma döneminde önemli ve hassas mesuliyetleri olan gaziler bilmeli ki cihadı asğardan(küçük cihat) sonra çok zor olan cihadı ekberin(büyük cihat) sırası gelecektir"diye konuşmasına ekledi.

Cihadı asğar ve cihadı ekberin özelliklerini kıyaslaşarak açıklamasını yapan İmam Hamanei, ilke ve değerler üzerinde durmanın ve de siyasi, sosyal, ekonomik ve kültür alanlarda takvayı riyaet etmenin yüksek önem ve değeri olduğunu belirtti.

Takvayı riayet ederek adım atmanın ve karar almanın, manevi ve maddi ilerlemek için zemin hazırlayacağını ifade eden İslam İnkılabı Rehberi, İran’ın bugün emperyalist ve iç nefs olmak üzere iki düşmanla karşı karşıda olduğunu ifade etti.

Ayetullah Hamanei, Allah yolunda adım atmanın gereği günahtan uzak durmak olduğunun altını çizerek, günah yapmamakla yolun yarısı gidileceğini, ayrıca siyasi, icra, yöneticilik, tebliğ ve dini mesuliyetleri olan kişilerin günah alanı daha da geniş olduğunu kouşmasına ekledi.

Yetkililerin dürüst hareket etmeleri toplumla birleşmesine sebebiyet vereceğini işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, “Biz dik durarak ve dürüt olarak hareket ederek tolumu teşvik ediyoruz ve bilmeliyiz ki İran milletinin bu hareketi bazılarının rehavete kapımasıyla sapmayacak ve sarsmayacaktır”diye belirtti.

İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının sonunda İslam devrimi ile başlayan bu hareketin devam edeceğini vurgulayarak, İran milletinin genel hareketinde bazıların yarım bıraktığı sorumlulukları yüksek moralle üstlenen gençelerin o sorumlulukları inşallah maksadına ulaştıracağını kaydett

FHA-“Daily Mail” gazetesi, Google’un Fars Körfezi adını haritalarından sildiği için İran’ın dava açabileceğini bildirerek “Milattan 500 yıl önce de bu Körfez Fars olarak biliniyordu” diye yazdı.

İngiliz “Daily Mail” gazetesi bir haberinde “Fars Körfezi’nin adı milattan 500 yıl önce kullanılmıştır. Büyük Daryuş bu su geçitini Pers topraklarında akan Deniz olarak tanıdığında buranın adı öyle bilindi” diye kaydetti.

Aynı habere göre, o dönemlerde Yunanlı yazarlar da bu Körfezi “Persiko Nekaytas” yani, “Fars Körfezi” olarak anmaya başladılar. Tabi kimileri de “Persikos Sinus”, “Akvaryus Persiko”, “Bahr-i Fars”, “Derya-i Fars” ve “Haliç El Acemi” adlarını kullanmaya başladılar, ki bunların hepsinin anlamı yine Fars Körfezi veya Fars Denizi’dir.

Osmanlı imparatorluğu döneminde bu körfez bazen Basra Körfezi diye anılırdı. Bu da sadece Arap milliyetçiliğinin kışkırtıldığı ve Fars Körfezi adının sorguya alındığı 1960’lı yıllarla ilgili bir şey.

Daily Mail bu haberinde ayrıca BM’nin bu körfezi “Fars Körfezi” olarak tanıdığını ve en son 2006 yılında 23. Toplantısında bu konuyu vurguladığını hatırlattı.

Öte yandan Google, İran’ın dava açması halinde bile kendi haritalarında Fars Körfezi adını geçmeyeceğini iddia etti.

Bağdat’ta 5+1 ile yapılacak müzakerelere işaret eden Tahran Cuma Namazı Hatibi, zorbalık ve tehdidin İran’a işlemeyeceğini vurgulayarak, güven ortamı sağlamak sırası şimdi Avrupa’ya geldiğini söyledi.

Hüccet’ül İslam Kazım Sıddıki  hutbesinde 23 Mayıs’ta Bağdat’ta 5+1 ülkeleriyle yapılacak nükleer müzakerelere işaret ederek, mantık ve diyaloğa dayanan İslam düzeninin hiçbir zaman diyalogdan kaçmadığını ve kendi yaklaşımını İstanbul oturumunda açıkça ortaya koyduğunu söyledi.

Tahran Cuma Namazı Hatibi, hak ve insan haklarına esas olarak diyalogdan yana olan İran’ın 5+1 ülkeleri ile yapacağı müzakerelere “Nükleer enerjisi teknolojisi herkese, nükleer silahı hiç kimseye” sloganıyla katılacağını söyledi.

İran İslam Cumhuriyeti’nin akılsızları silahsızlandırmak istediğini ifade eden Hüccet’ül İslam Kazım Sıddıki, nükleer silahı olan ve insanlığı tehdit eden ülkelerin silahsızlandırmaları şart olduğunu dile getirerek, İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei’nin fetvasına dayanarak nükleer silahların haram olduğunun altını çizdi.Sıddıki, fıkhi olan bu fetvaya hiçkimse karşı gelemeyeceğini belirtti.

İran’ın hiçbir zaman nükleer hakkından vazgeçmeyeceğini ve bunu 5+1 ülkeleri bilmesi şart olduğunu vurgulayan Kazım Sıddıki, İran’ın dünyanın güvenini kazanmak için ellerinden geleni yaptığı gibi çalşmaları şeffaf olduğunu söyledi ve UAEK tarafından müfettiş heyeti olarak İran’a gelen kişilere bile en gizli tesielerin gösterildiğini hatırlattı.

Tahran Cuma Namazı Hatibi, zorbalık ve tehdidin İran’a işlemeyeceğini vurgulayarak, güven ortamı sağlamak sırası şimdi Avrupa’ya geldiğini ve İran’ın güvenini kazanması gerektiğini belirtti.

Hutbesinin devamında mazlum Bahreyn halkının kıyamına işaret eden Hüccet’ül İslam Kazım Sıddıki, 15 aydan beri ayaklanan Bahreyn halkın acımasızca Suddi Arabistan rejimi tarafından katledildiğini, halk kıyamını bastıramayacağın anlayan Al-i Suud’un bu ülkeyi kendine ilhak etmek istediğini dile getirdi.

Kazım Sıddıki, Bahreyn’i ilhak etmek isteyen Suudi Arabistan’ın bu kararı onun zaafityetinden kaynaklandığını ve bundan dolayı böyle bir komploya başvurduğunun değerlendirmesini yaptı.

Hutbesinin diğer bölümünde Azerbaycan’da gerçekleştirmek istenilen eşcinsellerin yürüyüşüne işaret ederek yüzde 90’i Şii olan Azerbaycan’ın bu kararı üzüntü verici olduğunu dile getirdi ve bu ülkede camiilerin yıkılmasını ve müslümanların hicap dolaysıyla tutuklanarak hapse atılmasını hatırlattı.

Tahran Cuma Namazı Hatibi, “Azerbaycan devleti bu karardan vazgeçmeli”dedi.

 

 

 

 

Cumartesi, 19 May 2012 08:27

YANLIŞ HESAP BAĞDAT’TAN DÖNER

Bismillah

İş başındaki hükümetin ve iktidar ortaklarının başta komşu ülkeler olmak üzere bölgesel ve uluslararası ilişkilerde izlediği dış siyaset yanlış hesaplar yüzünden ülkeyi uçurumun kenarına sürüklemektedir. Bu gidişata dur demek her yurttaşın hakkı olmanın ötesinde zamanında yerine getirmesi gereken bir görevidir.

Yanlış hesaplar sadece dış ilişkileri değil ülke içi etnik ve sair kritik meseleleri de tetikliyecek cinsten olup iktidarı emanet olarak elinde bulunduran çevrelerin halktan aldıkları yüksek oranda oylardan dolayı gurur ve kibire kapılarak hayali hedefler peşinde koşmaları tehlikeli bir durum arzetmeye başlamıştır.

Ülkenin “komşularla sıfır problem” gibi isabetli dış siyaset çizgisinden tarihi ve kalıcı komşularıyla düşmanlık noktasına sürüklenmesi anlaşılır gibi değil. Bu olsa olsa dış siyasete yön veren kadronun- en iyimser bakışla- maceracı ve hayalperest teori ve hesaplarından kaynaklansa gerek. Bazı yorumculara göre ise iktidar çevreleri dış güçlerin dolduruşuyla bölgeyle ilgili olarak emperyal güçler tarafından kurulmuş kumar masasına oturtulmuştur. Kumar masasından galip çıkılsa zarar, yenik çıkılsa telafisi zor bir facia ve eldekinin de kaybedilmesi demektir.

Ülkenin güçlenmesi, bölgesel ve uluslararası etkinliğinin artması her yurttaşın arzusudur. Meşru çerçevede nüfuz sahibi olmak ile Batı emperyalizminin izlediği baskı, katliam ve ülkeleri işgal yöntemi bir birine karıştırılmamalıdır. Hakkı ve mazlumu savunmak için güçlü olmak, nüfuz sahibi olmak kazanılması gereken ve yerinde bir tavırdır. Ancak müttefiği olmakla iftihar ettiğiniz ve komşuların muhtemel saldırıları karşısında sınırlarımızı korumaya davet ettiğiniz NATO gibi askeri güçlerle işbirliğiyle elde edilecek nüfuz ve etkinlik gayri meşrudur, cinayettir ve bölge halklarınca asla affedilmeyecektir.

Ülkemiz son yıllarda kaydettiği ekonomik kalkınma ile bölgede haklı olduğu bir etkinlik alanı kazanmıştır. Komşu ülke pazarları Türk mallarıyla dolup taşarken iş adamlarımız, yatırımcılarımız bu ülkelerde büyük projeler gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu trendin devam ettirilmesi gelecekte başka alanlarda da yeni nüfuz alanlarının kazanılması demektir. Bu durum ülkemiz, halkımız lehine olduğu gibi emperyal güçlerin sultasından bıkmış bölge ülkelerinin de yararınadır. Çünkü ekonomik-ticari ihtiyaçlarını bölgesel düzeyde karşılayabilen ve kültürel açıdan ortak değerlere sahip olan bu ülkeler karşılıklı yardımlaşmayla bilimsel, teknolojik ve hatta askeri alanlarda da işbirliğine girebilirler. Böylece bölgesel meselelerin çözümünde atlantik ötesi emperyal güçlere ihtiyaç duymadan kendi aralarında güvenlik sistemleri de oluşturabilirler.

Bu hedef uzak bir hayal değildir ve hatta Irak’ın ABD tarafından işgalinden sonra Irak’a komşu ülkeler tarafından peryodik olarak düzenlenen toplantılar bu hedefe yönelik atılmış olumlu bir adımdı. Batı emperyalizmini bölgesel güvenlik sisteminde devre dışı bırakacak bu girişim maalesef bazı ülkelere hakim kukla rejimlerin yan çizmesiyle sonuçsuz bırakıldı.

Nüfuz sahibi olmak isterken bölgesel dinamik ve dengelerin de dikkate alınması gerekir. Demokrasi ve insan hakları gibi çeşitli yönlere yorumlanabilecek değişken kavramlar arkasına gizlenmek yerine bölge halklarının ortak değeri İslami kriterleri esas almak gerekir.

Adına ister bahar densin ister İslami uyanış densin, İslam ülkelerinde başgösteren ayaklanmalar her türlü iç ve dış baskı ve sultaya bir başkaldırıdır. Müslüman halklar demokratik hak ve özgürlükler yanında bağımsız olmak, kaybedilmiş hüviyetlerine kavuşmak istemektedirler. Çünkü bağımsız olmadan elde edecekleri kazanımların emperyal güçler tarafından çalınacağı, hedefinden saptırılacağı ve yeniden sulta altına sokulacağının şuur ve idrakindeler. Durum bu iken NATO, ABD ve AB’nin uğursuz planlarına ortak olmak veya onlardan medet umarak sözde müslüman ülkelere hakim rejimleri değiştirmeye kalkışmak İslam ümmetine ve insanlığa hiyanettir hiç kuşkusuz tarih bunu kaydedecektir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında hükümetin komşu ülkeler yönetimlerine karşı bakışına örnek olarak Irak’a karşı tavırlarına bir göz atalım:

Son sıralarda Irak’ta işbaşındaki Nuri Maliki hükümetini mezhepçilikle suçlamak hükümet çevreleri ve yandaş medyada moda haline gelmiş bulunuyor. Hatta bazı yazar çizer takımı bu düşünceden hareketle Irak’ta hükümeti değiştirme, o da olmazsa ülkeyi parçalama senaryoları yapıp durmaktalar. Halbuki Irak hükümeti en az Türkiye hükümeti kadar halkın iradesine dayalıdır. Irak anayasasında hükümet kurulması konusunda mezhepçilik ve etnisite hiç bir şekilde söz konusu edilmemiştir. Mevcut Nuri Maliki hükümeti de halkın çoğunluğunun oyuyla iş başındadır. Buna rağmen parlementoda grubu olan bütün parti ve çevreleri hükümete dahil etmiş, muhalif partilerle bakanlıkları paylaşmıştır. Halbuki Türkiye’de bırakın muhalif partilere bakanlık ve bakanlık bünyesinde müdürlükler vermeyi kamu sektöründeki bütün organlara iktidar partisinin adamları yerleştirilmektedir.

Irak’la ilgili gündemde tutulan konulardan biri de Nuri Maliki’nin Şii olması ve Şiicilik yaptığı iddialarıdır. Halbuki Şiicilik yapmakla suçlanan Nuri Maliki’nin başta dışişleri bakanı olmak üzere bakanlarının yarısı Sünnilerden oluşmaktadır. Devlet makamları mezhep esasına göre paylaştırılsaydı nüfusun %65’e yakın bir bölümünü oluşturan Şiiler bütün makamları kendi aralarında paylaştırırlardı. Halbuki cumhurbaşkanı ve meclis başkanı anayasal bir hak olarak değil de ülke maslahatı nazara alınarak Sünnilere verilmektedir. Türkiye’de durum nasıl acaba? Nüfusun en az %20 sini oluşturan Alevilere ve yine %3’ünü oluşturan Şiilere nüfusları oranında milletvekilliği, bakanlık ve müdürlükler verilmekte midir?! Cevap hazırdır elbet: Türkiye farklıdır, isteyen istediği partiye kaydolabilir ve partisi çoğunluğu kazanırsa bu makamlara ulaşabilir denilecektir. Acaba pratikte Alevilerin cumhurbaşkanlığına, başbakanlığa, meclis başkanlığına ve hatta önemli bakanlıklara geldiğine tarih şahit olmuş mudur? Şimdi adama sormazlar mı mezhepçilik yapan siz misiniz yoksa komşu Irak mı?

Cinayetlere, toplu katliamlara karıştığı gerekçesiyle hakında İnterpol tarafından kırmızı bülten çıkarılarak yakalanma kararı çıkarılan ve AKP hükümeti tarafından Sünni olduğu için teslim edilmeyeceği ilan edilen Tarık Haşimi, Irak cumhurbaşkanlığı yardımcılığına acaba Irak halkının oyuyla seçilerek mi gelmiştir? Yoksa ülke içi dengeler dikkate alınarak mı bu göreve atanmıştır. Türkiye’nin atanmış bir Alevi bürokratı mesela PKK’nın cinayetlerine yardımcı olduktan sonra komşu bir ülkeye kaçmış olsaydı hükümet ne yapardı? Nasıl olsa sünni değildir deyip o kişinin cinayetlerini görmezden mi gelirdi? Böyle davranmayacağı gün gibi aydınken peki bu çifte standartlık niye?! Yoksa Batılı şeytanların dolduruşuna gelip Osmanlı İmparatorluğu havasına mı girmiş bulunuyoruz?

Beyler! Efendiler! İslam düşmanlarıyla, NATO ile işbirliği ile nüfuz kazanılmaz. Onların desteğiyle kazanılacak konum size değil onlara aittir. Başkalarının kriterleriyle model olunmaz, o şeref – eğer şeref ise- o kriterlerin sahibine aittir size değil. Laikliği model alacak halklar bunu sizden değil laikliğin yurdunu, çıkış merkezini örnek alır sizi değil. Laiklik-İslam sentezi gibi uydurma sözlere de kimse kanmamaktadır, ne Batılı müttefikler ne de bölge halkları. Bölgede nüfuz sahibi olmak istiyorsanız her şeyden önce bölge halklarının kalbinde yer etmeniz gerekir. Unutmayın kalpler Allah’ın tasarrufundadır, oraya sadece sevdiklerinin muhabbetini yerleştirir. Allah’ın düşmanlarıyla ele ele verilerek kalplere taht kurulamıyacağına göre yöntem değişikliğine gitmeniz gerekir. Herşeyden önce tağuutu reddetmeniz, gerçek bağımsızlık için adım atmanız gerekir. Bağımsızlığın kazanılması bedel ödemeyi; tağuutların, müstekbirlerin basklarına, muhsarasına, ambargolarına, saldırılarına karşı direnmeyi gerektirir. Bu aşamalardan geçtikten sonra ancak bölge halklarının kalbinde yer edebilir, onlara örnek ve model olabilirsiniz, NATO eşliğinde İslam ülkelerine havadan saldırılar düzenleyip savunmasız insanları katletmekle değil.

Irak örneğini öteki komşulara da genelleştirdiğimizde durumun vahameti daha bir artmaktadır. Hükümet yetkili makamlarının bu gerçekleri dikkate alarak izlenen yanlış siyasetlerini değiştirmeleri umulur.

Y. ZİYA T.YILMAZ   18/05/2012

Perşembe, 17 May 2012 12:49

Salı Günü Ziyaret Edilecek İmamlar

اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا خُزّانَ عِلْمِ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا تَراجِمَةَ وَحْيِ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اَئِمَّةَ الْهُدى اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اَعْلامَ التُّقى اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اَوْلادَ رَسُولِ اللهِ اَنَا عارِفٌ بِحَقِّكُمْ مُسْتَبْصِرٌ بِشَأْنِكُمْ مُعاد لاَِعْدائِكُمْ مُوال لاَِوْلِيائِكُمْ بِاَبى اَنْتُمْ وَاُمّى صَلَواتُ اللهِ عَلَيْكُمْ اَللّهُمَّ اِنّى اَتَوالى آخِرَهُمْ كَما تَوالَيْتُ اَوَّلَهُمْ وَاَبْرَأُ مِنْ كُلِّ وَليجَة دُونَهُمْ وَاَكْفُرُ بِالْجِبْتِ وَالطّاغُوتِ وَاللاتِ وَالْعُزّى صَلَواتُ اللهِ عَلَيْكُمْ يا مَوالِيَّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكاتُهُ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا سَيِّدَ الْعابِدينَ وَسُلالَةَ الْوَصِيّينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا باقِرَ عِلْمِ النَّبِيّينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا صادِقاً مُصَدِّقاً فِي الْقَوْلِ وَالْفِعْلِ يا مَوالِيَّ هذا يَوْمُكُمْ وَهُوَ يَوْمُ الثلاثاء وَاَنَا فيهِ ضَيْفٌ لَكُمْ وَمُسْتَجيرٌ بِكُمْ فَاَضيفُوني وَاَجيرُوني بِمَنْزِلَةِ اللهِ عِنْدَكُمْ وَآلِ بَيْتِكُمُ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ .

 

 

 

“selam olsun size ey Allah’ın ilminin hazineleri; selam olsun size ey Allah’ın vahyinin tercümanları, selam olsun size ey hidayet imamları, selam olsun size ey takva nişaneleri, selam olsun size ey Resulullah’ın evlatları; ben sizin hakkınızı (imamametinizi) tanıyor, şanınızı biliyorum ben sizin düşmanlarınıza düşman ve dostlarınıza ise dostum. Babam anam size feda olsun Allah’ın rahmeti sizin üzerinize olsun. Allah’ım! Ben onların ilkini sevdiğim gibi sonuncusunu da seviyorum ve onların dışında her dost ve sırdaştan uzağım. Cibti, tağutu, lat ve uzza’yı inkâr ediyorum. Allah’ın salâtı, rahmet ve bereketleri sizin üzerinize olsun ey Mevlalarım! Selam olsun sana ey ibadet edenlerin efendisi ve vasilerin soyu; selam olsun sana ey peygamberlerin ilmini yaran; selam olsun sana ey sözünde ve davranışında doğru ve doğrulanmış olan. Ey Mevlalarım! Bugün sizin gününüzdür; bugün Salı günüdür ben ise bu günde size sığınmaktayım. O halde Allah telalanın ve tertemiz ve Tahir Ehl-i Beyt’inizin sizin yanındaki makamları hürmetine size misafir olmamı ve sığınmamı kabul edin.”