
کارگر
Tarihte Gadir-i Hum’un Önemi
Şüphesiz her şeyin önemi, onun hedefine bağlıdır. Bu nedenle tarihte, milletlerin inanç ekseni olan, devletlerin alt yapısını oluşturan, hatıralarda derin izler bırakan herhangi bir din, ekol veya mezhebin oluşumunda etkili olan olaylar büyük önem taşırlar.
Bu yüzden tarihçiler, dinlerin ortaya koyduğu ilke ve öğretileri, yol açtığı savaş ve gelişmeleri, temelini attığı devlet ve medeniyetleri yazmaya büyük önem verirler.
Şayet tarihçi, bu gibi meseleleri önemsemeyip yazmayacak olursa, yazdığı tarih kitabında yerini hiç bir şeyin doldurmayacağı bir boşluk, bir eksiklik meydana gelmiş olur; okuyucu olayların nereden başlayıp nerede bittiğini bir türlü anlayamaz ve yanlış sonuçlar alabilir.
Gadir-i Hum olayı da, bu gibi olayların en önemlilerinden biridir. Çünkü Resulullah (s.a.a)'ın Ehl-i Beyt’inin izinden gidenlerin mezhebi, bu ve buna benzer deliller üzerine kurulmuş olup, milyonlarca taraftara sahiptir. Bunların arasında, çok değerli büyük âlimler, filozoflar, dâhiler, siyasiler, âmirler, liderler, edebiyatçılar ve her kesimden fazilet sahibi kişiler vardır.
Tarihçi, taraftar ise, davasının başlangıç tarihini ümmetine bildirmesi, aktarması gerekir. Karşı taraftar ise, büyük bir ümmetin tarihini yazmak istediğinde, böylesine önemli bir meselenin üzerinden basit bir şekilde geçmeye veya nefsânî sebeplerden dolayı, senedi karşısında alternatifsiz kaldığında, ispatına şüphe oluşturmak amacıyla diğer bazı meseleleri ona karıştırtmaya hakkı yoktur.
Resulullah (s.a.a)'in Gadir-i Hum gününde buyurdukları sözlerde, iki kişi dahi ihtilaf etmemiştir. Ama buna rağmen basiret sahibi insanlara gizli olmayan bu gerçekler, bazıları tarafından nefsânî sebeplerden dolayı o sözlerle neyin kastedildiği ihtilaf konusu yapılmıştır.
Resulullah (s.a.a)’ın Gadir-i Hum Günündeki Konuşmalarını Nakleden Tarihçilerden Bazıları Şunlardır:
1- Belazuri (Ölüm. Hicri. 279) “Ensab-ul Eşraf”ta.
2- İbn-i Kuteybe (ö. h. 276) “el-Meârif” ve “el-İmame ve’s-Siyase”de.
2- Taberi (ö. h. 310) bu konu ile ilgili özel kitabında.
3- İbn-i Zulak-i Mısri (ö. h. 387) “Tarih-i Bağdat”ta.
4- Hatib-i Bağdadi (ö. h. 463) Tarih kitabında.
5- İbn-i Abdulbirr (ö. h. 463) “el-İstiab”de
6- Şehristani (ö. h. 548) “el-Milel ve’n-Nihel”de.
7- İbn-i Asakir (ö. h. 571) “Tarih-i Dimeşk”te.
8- Yakut-i Himvi (ö. h. 626) “Mu’cem-ul Udeba”da.
9- İbn-i Esir (ö. h. 630) “Üsd-ül Gabe”de
10- İbn-i Ebi’l Hadid (ö. h. 656) “Şerh-i Nehc-ul Belâğa”da.
11- İbn-i Hallikan (ö. h. 681) “Vefeyat-ul A’yan”da.
12- Yafii (ö. h. 768) “Mir’at-ul Cinan”da.
13- İbn-i Şeyh el-Belevi (ö. h. 605) “Elif-Ba”da.
14- İbn-i Haldun (ö. h. 808) “Mukaddime”de.
15- Şemsuddin-i Zehebi (ö. h. 748) “Tezkiret-ul Huffaz”da.
16- Nuveyri (ö. h. 833) “Nihayet-ul Ereb Fi Funun-il Edeb”de.
17- İbn-i Hacer-i Askalani (ö. h. 852) “el-İsabe” ve “Tehzib-ut Tehzib”de.
18- İbn-i Sabbağ-ı Malikî (ö. h. 855) “el-Fusul-ul Muhimme”de.
19- Makrizi (ö. h. 845) "el-Hutat-ul Makriziyye"de.
20- Celaleddin-i Suyuti (ö. h. 910) birçok kitabında.
21- Kirmani-i Dimeşki (ö. h. 1019) “Ahbar-ud Duvel”de.
22- Nuruddin-i Halebi (ö. h. 1055) “Siret-ul-Halebiyye”de
Hadisçiler de bu konuda tarihçilerden geri kalmamışlardır. Bir hadisçi nereye yönelirse yönelsin, karşısında Gadir olayını aktaran “Sahih” ve “Müsned”leri görecek, onu birbirinden rivayet ederek sahabeye ulaştıran sahih bir senetle karşılaşacaktır.
Dolayısıyla böyle bir olayı ihmal edip de nakletmeyen bir hadisçi, ümmetin kendisi üzerinde olan büyük bir hakkını eda etmemiş ve ümmeti, Rahmet Peygamberi’nin önemli bir hidayetinden mahrum bırakmış olur.
Gadir hadisini bu yüzden büyük hadisçilerin hemen-hemen hepsi rivayet etmişlerdir. İşte bu hadisi nakleden hadis yazarlarından bazıları:
Şâfiîlerin İmamı, Ebu Abdullah Muhammed b. İdris-i Şâfiî (ö. h. 204); İbn-i Esir’in “Nihaye” adlı eserinde kaydedildiğine göre:
1- Ahmed b. Hanbel (ö. h. 241), “Müsned” ve “Menakıb” adlı kitaplarında.
2- İbn-i Mace (ö. h. 273), “Sünen”inde.
3- Tirmizi (ö. h. 273), “Sahih”inde.
4- Nesai (ö. h. 303) “Sahih”de
5- Ebu Ya’la-i Musûli (ö. h. 307) “Müsned”inde
6- Bağavi (ö. h. 317) “Sünen”de.
7- Dulabi (ö. h. 320) “Muşkil-ul Asar”da.
8- Tahavi (ö. h. 321) “Muşkil-ul Asar”da.
9- Hakim (ö. h. 405) “Müstedrek”de.
10- İbn-i Meğazili eş Şâfiî (ö. h. 483) “Menakıb”da
11- Hatib-i Harezmi (ö. h. 568) “Menakıb” ve “Mekteb-ul İmam-us Sıbt” kitaplarında.
12- Genci-i Şâfiî (ö. h. 658) “Kifayet-ut Talib”de.
13- Muhibbuddin-i Taberi (ö. h. 694) “Riyaz-un Nazire” ve “Zehair-ul Ukba” kitaplarında.
14- Hamvini eş Şâfiî (ö. h. 722) “Feraid-us Simtayn”da
15- Heysemi (ö. h. 807) Mecma-uz Zevaid”de
16- Zehebi (ö. h. 748) “Telhis”te.
17- Cizeri (ö. h. 830) Esne’l Metalib”de
18- Ebu Abbas-i Kastalani (ö. h. 923) “Mevahib-ul Leduniyye”de.
19- Muttaki el Hindi (ö. h. 975) “Kenz-ul Ummal”da
20- Herevi-i Kâri (ö. h. 1014) “el Mirkat-u Fi Şerh-il Miskat”ta.
21- Tacuddin-i Menavi (ö. h. 1031) “Kunuz-ul Hakayık” ve “Feyz-ul Kadir” kitaplarında.
22- Şeyhani Kadiri (ö. h. 11. yy.) “es-Sırat-us Sevi Fi Menakıb-ı Ali-n Nebi”de
23- Ahmed Baksir-i Mekki eş-Şâfiî (ö. h. 1047), “Vesilet-ul Meal fi Menakıb-il Al”da
24- İbn-i Hamza-i Dimeşki el-Hanefi (ö. h. 1120), “el-Beyan ve-t Tarif”de. Ve başkaları…
Kuran-ı Kerim’de bu konuyla ilgili birçok ayet vardır. Müfessirler bu ayetlerin tefsirinde Gadir olayına değinmişlerdir.
Örneğin: Taberi (ö. h. 310), “Tefsir”inde.
Salebi (ö. h. 427 veya H. 437), “Tefsirinde”.
Vahidi (ö. h. 468), “Esbab’un-Nuzul”da.
Kurtubi (ö. h. 567), “Tefsirinde”.
Ebu’s-Suud (ö. h. 982), “Tefsirinde”.
Fahr’ı Razi, (ö. h. 606). Büyük tefsiri “Mefatihul Gayb”de.
İbn-i Kesir eş-Şâfiî (ö. h. 774).“Tefsirinde”.
Nişaburi (ö. h. 8. Yüz yıl). “Tefsirinde”.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911).“ed-Dürr-ül Mensur” adlı tefsirinde.
Hatib-i Şerbini (ö. h. 977).“Tefsirinde”.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1270). “Ruh’ul Meani”de. Ve diğerleri…
Kelamcılar da, imamet meselesini açıklarken; iddia edene delil olsun diye veya hasmın delilini naklederken, mutlaka “Gadir hadisine” işaret etmişlerdir. Aşağıda bazılarını zikrediyoruz:
Kadı Ebu Bekr’i Baklani el-Basri (ö. h. 403),“Temhid”inde.
Kadı Abdurrahman el-İci eş-Şâfiî (ö. h. 756), “Mevakıf”da.
Seyyid Şerif el-Cürcani (ö. h. 816),“Şerh’ul Mevakıf”da.
Beyzavi (ö. h. 685),“Tevaliu’l-Envar”da.
Şemsuddin el-İsfahani (ö. h. 749),“Metaliu’l-Enzar”da.
Taftazani (ö. h. 792),“Şerh’ul-Mekasıd”da.
Kuşçi Mevlâ Alaaddin (ö. h. 879),“Şerh’ut-Tecrid”de.
Bunlar aynen şöyle demişlerdir:
“Resulullah (s.a.a) veda haccından dönerken, halkı Mekke ve Medine arasında, çok sıcak bir havada “Gadir-i Hum” denen yerde topladı, deve palanlarını üst üste toplatarak üzerine çıkıp şöyle buyurdu: “Ey Müslümanlar! Ben, size sizin kendinizden evlâ değil miyim?” Hep birlikte; “Evet evlâsın.” dediler. Sonra şöyle buyurdu: “ Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım onu seveni sev; ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu terk edeni terk et.”
Bu hadise değinen diğer kelamcılar:
Kadı en-Necm Muhammed eş-Şâfiî (ö. h. 879),“Bediu’l-Meani”de.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911),“Erbein”’inde.
Şam Müftüsü Hamid b. Ali el-İmadi (ö. h. 1171),“Es-Salatu’l-Fahire bi’l-Ahadis’il-Mütevatir”de.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1324),“Nesr’ul-Leali”de.
Ve başkaları…
Arap dili edebiyatçıları “Mevlâ”, “Hum”, “Gadir” ve “Veli” gibi kelimelerin manalarını açıklarken mutlaka “Gadir Hadisi”ne işaret etmişlerdir. Aşağıda zikrolunan edebiyatçılar gibi:
İbn-i Dureyd Muhammed b. Hasan (ö. h. 321).[1] “Cemhere”sinde, c. 1, s. 71,
İbn-i Esir (ö. h. 606), “Nihaye”sinde.
Himvi (ö. h. 626), “Mu’cem’ul-Buldan”da “Hum” kelimesini açıklarken.
Zübeydi el-Hanefi (ö. h. 1205), “Tac’ul-Arus”ta, c. 10, s. 399.
Nebehani (ö. h. 14. yüz yılda), “Mecmuat’un Nebhaniyye”de.
[1]– “Cemhere”nin Elimizde olan baskısında şöyle yazılmıştır:
“Gadir-i Hum tanınan, bilinen bir yerin ismidir. Resulullah (s.a.a), orada ayağa kalkıp bir konuşma yaparak Emir’ül- Mü’minin Ali b. Ebi Talib’in faziletini açıklamıştır… Ama İbn-i Şehraşub ve başkaları geçmiş asırlarda “Cemhere”nin el yazması nüshasından şöyle nakletmişlerdir: “Gadir-i Hum, Resulullah (s.a.a)’ın, Ali (a.s)’ı halifesi olarak tayin ettiği yerin ismidir. Ne var ki, yayıncılar bunu tahrif etmişlerdir.
İran ve Suriye Dışişleri Bakanlarından Ortak Basın Açıklaması
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat Astana sürecinin devamı olan Tahran’ın ev sahipliğinde düzenlenen 3’lü zirvesinin ardından İran'a yaptığı ziyaret kapsamında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüştü.
İki taraf görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
İran Dışişleri Bakanı bu basın toplantısında şu ifadelere yer verdi: "Dün Tahran’da 7. Astana süreci zirvesi düzenlendi. Suriye'nin yaşadığı hassas koşullar ve çatışma ihtimallerinden dolayı, bu zirve gelişmelerin yönünü değiştirmeye ve siyasi bir yola sokmaya çalıştı. Yapılan tavsiyelerin Astana süreci liderleri tarafından dikkate alınmasını umuyoruz. Suriye ve Türkiye'nin bu süreci iyi bir şekilde geride bırakmasını umuyoruz."
Emir Abdullahiyan, "Türkiye'nin Suriye'de bazı grupların varlığına ilişkin endişeleri siyasi yollarla çözülebilir. Dünkü toplantıda (İran-Türkiye-Rusya Üçlü Zirvesi) bu konu gündeme getirildi." açıklamasını yaptı.
Emir Abdullahiyan; "Amerika, IŞİD ile mücadelede bahanesi ile hareket ediyor. Fırat'ın doğusu Suriye kaynaklarının talan edildiği bir bölgeye dönüşmüş. Amerikalı güçler derhal bölgeyi terk etmeli." dedi.
İran Dışişleri Bakanı, "Suriye'yi yeniden inşa etme ve Suriyeli mültecileri şehirlerine geri dönmeye çağırma da ele aldığımız konular arasındaydı." dedi.
Emir Abdullahiyan, Siyonist Rejim'in Suriye'ye yönelik hareketliliğini de değerlendirerek "Bugün Siyonist Rejim en kötü koşullarında olsa da zafiyetinden kaynaklanan girişimlerde bulunuyor. Siyonistlerin hiçbir tacizini cevapsız bırakılmadığını biliyoruz. Bölge de bu girişimlere karşı sessiz kalmayacaktır." dedi.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ise bu basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu: "İran'ın Suriye toprak bütünlüğünü koruyan bildiriler yayımlanma sürecindeki çabalarından dolayı memnunuz."
Suriye Dışişleri Bakanı, "Türkiye, Suriye topraklarında güvenli bölge kurdu. Türkiye'nin bu girişimi Şam ile çatışmaya yol açabilirdi. Türkiye'nin Suriye topraklarına yönelik her türlü müdahalesini ve güvenli bölge için bu girişimlerini reddediyoruz. Türkleştirme ve Suriye'de terör gruplarını desteklemesine karşıyız." dedi.
Faysal Mikdat ayrıca işgalci Amerikan güçlerinin Suriye'deki varlığı ile ilgili olarak " Koşulsuz, şartsız ve derhal Suriye'den çıkmalıdır." dedi.
İran ve Suriye Dışişleri Bakanlarından Ortak Basın Açıklaması
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat Astana sürecinin devamı olan Tahran’ın ev sahipliğinde düzenlenen 3’lü zirvesinin ardından İran'a yaptığı ziyaret kapsamında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüştü.
İki taraf görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
İran Dışişleri Bakanı bu basın toplantısında şu ifadelere yer verdi: "Dün Tahran’da 7. Astana süreci zirvesi düzenlendi. Suriye'nin yaşadığı hassas koşullar ve çatışma ihtimallerinden dolayı, bu zirve gelişmelerin yönünü değiştirmeye ve siyasi bir yola sokmaya çalıştı. Yapılan tavsiyelerin Astana süreci liderleri tarafından dikkate alınmasını umuyoruz. Suriye ve Türkiye'nin bu süreci iyi bir şekilde geride bırakmasını umuyoruz."
Emir Abdullahiyan, "Türkiye'nin Suriye'de bazı grupların varlığına ilişkin endişeleri siyasi yollarla çözülebilir. Dünkü toplantıda (İran-Türkiye-Rusya Üçlü Zirvesi) bu konu gündeme getirildi." açıklamasını yaptı.
Emir Abdullahiyan; "Amerika, IŞİD ile mücadelede bahanesi ile hareket ediyor. Fırat'ın doğusu Suriye kaynaklarının talan edildiği bir bölgeye dönüşmüş. Amerikalı güçler derhal bölgeyi terk etmeli." dedi.
İran Dışişleri Bakanı, "Suriye'yi yeniden inşa etme ve Suriyeli mültecileri şehirlerine geri dönmeye çağırma da ele aldığımız konular arasındaydı." dedi.
Emir Abdullahiyan, Siyonist Rejim'in Suriye'ye yönelik hareketliliğini de değerlendirerek "Bugün Siyonist Rejim en kötü koşullarında olsa da zafiyetinden kaynaklanan girişimlerde bulunuyor. Siyonistlerin hiçbir tacizini cevapsız bırakılmadığını biliyoruz. Bölge de bu girişimlere karşı sessiz kalmayacaktır." dedi.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ise bu basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu: "İran'ın Suriye toprak bütünlüğünü koruyan bildiriler yayımlanma sürecindeki çabalarından dolayı memnunuz."
Suriye Dışişleri Bakanı, "Türkiye, Suriye topraklarında güvenli bölge kurdu. Türkiye'nin bu girişimi Şam ile çatışmaya yol açabilirdi. Türkiye'nin Suriye topraklarına yönelik her türlü müdahalesini ve güvenli bölge için bu girişimlerini reddediyoruz. Türkleştirme ve Suriye'de terör gruplarını desteklemesine karşıyız." dedi.
Faysal Mikdat ayrıca işgalci Amerikan güçlerinin Suriye'deki varlığı ile ilgili olarak " Koşulsuz, şartsız ve derhal Suriye'den çıkmalıdır." dedi.
İran ve Suriye Dışişleri Bakanlarından Ortak Basın Açıklaması
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat Astana sürecinin devamı olan Tahran’ın ev sahipliğinde düzenlenen 3’lü zirvesinin ardından İran'a yaptığı ziyaret kapsamında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüştü.
İki taraf görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
İran Dışişleri Bakanı bu basın toplantısında şu ifadelere yer verdi: "Dün Tahran’da 7. Astana süreci zirvesi düzenlendi. Suriye'nin yaşadığı hassas koşullar ve çatışma ihtimallerinden dolayı, bu zirve gelişmelerin yönünü değiştirmeye ve siyasi bir yola sokmaya çalıştı. Yapılan tavsiyelerin Astana süreci liderleri tarafından dikkate alınmasını umuyoruz. Suriye ve Türkiye'nin bu süreci iyi bir şekilde geride bırakmasını umuyoruz."
Emir Abdullahiyan, "Türkiye'nin Suriye'de bazı grupların varlığına ilişkin endişeleri siyasi yollarla çözülebilir. Dünkü toplantıda (İran-Türkiye-Rusya Üçlü Zirvesi) bu konu gündeme getirildi." açıklamasını yaptı.
Emir Abdullahiyan; "Amerika, IŞİD ile mücadelede bahanesi ile hareket ediyor. Fırat'ın doğusu Suriye kaynaklarının talan edildiği bir bölgeye dönüşmüş. Amerikalı güçler derhal bölgeyi terk etmeli." dedi.
İran Dışişleri Bakanı, "Suriye'yi yeniden inşa etme ve Suriyeli mültecileri şehirlerine geri dönmeye çağırma da ele aldığımız konular arasındaydı." dedi.
Emir Abdullahiyan, Siyonist Rejim'in Suriye'ye yönelik hareketliliğini de değerlendirerek "Bugün Siyonist Rejim en kötü koşullarında olsa da zafiyetinden kaynaklanan girişimlerde bulunuyor. Siyonistlerin hiçbir tacizini cevapsız bırakılmadığını biliyoruz. Bölge de bu girişimlere karşı sessiz kalmayacaktır." dedi.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ise bu basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu: "İran'ın Suriye toprak bütünlüğünü koruyan bildiriler yayımlanma sürecindeki çabalarından dolayı memnunuz."
Suriye Dışişleri Bakanı, "Türkiye, Suriye topraklarında güvenli bölge kurdu. Türkiye'nin bu girişimi Şam ile çatışmaya yol açabilirdi. Türkiye'nin Suriye topraklarına yönelik her türlü müdahalesini ve güvenli bölge için bu girişimlerini reddediyoruz. Türkleştirme ve Suriye'de terör gruplarını desteklemesine karşıyız." dedi.
Faysal Mikdat ayrıca işgalci Amerikan güçlerinin Suriye'deki varlığı ile ilgili olarak " Koşulsuz, şartsız ve derhal Suriye'den çıkmalıdır." dedi.
Erdoğan: ABD, Fırat'ın Doğusunu Terk Etmek Durumunda
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tahran’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
"Sayın Reisi ve Sayın Putin’in katılımıyla Astana formatında Üçlü Zirvemizi gerçekleştirdik" ifadelerini kullanan Erdoğan, "Suriye’deki güncel gelişmelere ilişkin fikir alışverişinde bulunduk. Astana garantörleri olarak, ihtilafın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 Sayılı Kararı temelinde çözüme kavuşturulmasına yönelik mutabakatımızı teyit ettik. Siyasi sürecin etkin bir şekilde sürdürülmesine dair beklentimizin altını ortaklarımızla birlikte yeniden çizdik. Terörle mücadele, insani yardımların kesintisiz bir şekilde sürdürülmesi ve Suriyelilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü geri dönüşleri konularındaki tutumumuzu tekrar vurguladık. Bu konularda Astana ortaklarımızla iş birliği halinde çalışma konusunda anlayış birliğine vardık. Ayrıca, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin’le kapsamlı ve verimli bir ikili görüşme de gerçekleştirdik." dedi.
"3 liderde de terörle mücadele konusunda bir birliktelik var'
"Astana süreciyle alakalı olarak İran ve Rusya ile başladığımız nokta ne ise ben bugün de Sayın Putin’i aynı noktada gördüm, aynı değerlendirmeleri yapıyor gördüm. İran tarafında tabii daha önce Hasan Ruhani vardı, şimdi ise İbrahim Reisi var. İster istemez bazı değişiklikler oluyor desek de İran gibi bir devlet, bu tür düşüncelerini öyle kısa vadede değiştirmez. Aynı şekilde Rusya’da zaten Putin işin başındaydı, yine işin başında. Bizde de aynı şekilde, Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin başındaydı, yine başında. Üçlü Zirve sonrası ortak basın toplantısında da görmüşsünüzdür, üçümüzün de düşünceleri herhalde aynı değildi. Farklı düşünceler ortaya koyduğumuz çok açık net ortadaydı. Bazı yerlerde farklılıklar olsa bile terörle mücadele konusunda bir defa bir birliktelik var. Terörle ilgili konuda da PKK/PYD/YPG terör örgütlerine karşı ister istemez birleşiyoruz. Kaldı ki zaten bu rejime de en çok zararı veren sorun. Şu anda terör örgütü, Fırat’ın doğusunda özellikle petrol kuyularını emiyor, sömürüyor; ondan sonra rejime de satıyor. Böyle bir durum var. Şimdi baktığımızda, Amerika önceki başkanlar dönemi de dahil buradaki terör örgütlerine ciddi manada binlerce tır silah, mühimmat, araç gereç taşıdı. Bu hala devam ediyor. Hatta koalisyon güçleri de yine aynı şekilde bu desteklerini sürdürüyorlar. Yaptığımız görüşmelerde Sayın Biden’a da söyledik. Dedik ki “Bakın, bunca tırları buraya siz gönderiyorsunuz. Buradaki bütün terör örgütlerine bu destekleri siz veriyorsunuz. Ondan sonra da terörle mücadelede beraberiz, NATO’da beraberiz diyorsunuz.” Nasıl beraberiz? Bunları sürekli işlemek durumundayız."
{jcomments on}
"Yeni bir harekât konusu milli güvenlik endişelerimiz giderilmediği sürece gündemimizde yer almaya devam edecek. Diğer taraftan bakıyorsunuz Amerika’nın oradaki elemanları terör örgütü mensuplarına eğitim yaptırıyor. Bu eğitim esnasında rejimin bayrağını da orada bunlar dalgalandırıyorlar. Niçin? Güya aldatacak ya… Aldatabilirse… Yaptıkları iş, orada Türk askerine karşı bir terörist eyleme girmek. Burada da kalkıp rejimin bayrağını orada dalgalandırmakla acaba Türk ordusunu aldatır mıyız diye düşünüyorlar. Bunu yemezler. Şu anda tabii gerek Fırat’ın doğusu gerek İdlib gerek Afrin, bütün buralardaki gelişmelerde biz hassasiyetimizi sürdürüyoruz. Başından itibaren de konuştuğumuz şey şu; sınırdan 30 kilometre güneye kadar, buralardaki terör örgütleriyle mücadelemizde Rusya’nın da İran’ın da bizim yanımızda olmasını istiyoruz. Burada bize gerekli desteği vermelidirler. Bunu burada gerek Sayın Putin’e gerek Sayın Reisi’ye de tekrar ifade ettik. Her ikisi de zaten yaptıkları açıklamalarda bu konulara vurgu yaptılar. Öyle zannediyorum ki PKK/YPG/PYD konularında ayrı düşünmüyoruz. Ama bundan sonra da yine bunu işlemeye devam etmemiz lazım."
'Amerika şu anda bir defa Fırat’ın doğusunu terk etmek durumunda'
"Şimdi burada herhangi bir değişikliğin olup olmadığı hesabına girecek olursak o zaman zaten Astana sürecinin hiçbir anlamı kalmaz. Astana süreci niçin var? Suriye’nin toprak bütünlüğü noktasında Türkiye’nin herhangi bir derdi yok. Biz böyle bir tasarrufun içerisinde değiliz. Ama bizim burada sınırdan 30 kilometre alan için belirttiğimiz bir husus var. Çünkü buralardan bizim sınırlarımıza sürekli taarruzlar oluyor. Bizim burada askerlerimiz şehit oldu, insanlarımız öldürüldü. Sadece Türk vatandaşı olarak değil, İdlib’de ve diğer bölgelerde sivil insanlar öldürüldü. Bütün bunları bizim dünyayla paylaşmamız, bunları anlatmamız lazım. Amerika şu anda bir defa Fırat’ın doğusunu terk etmek durumunda. Astana sürecinden çıkan tespit bu. Diyorlar ki, Fırat’ın doğusundan Amerika askerini çeksin. Şimdi buradan çıkacak bir netice Türkiye’nin de beklentisidir. Çünkü oradaki terör örgütlerini besleyen Amerika. Amerika terör örgütlerini beslediğine göre, biz de bu terör örgütleriyle mücadele ettiğimize göre, oradan çekildiği anda veya bu terör örgütlerini beslemediği takdirde bizim işimiz kolaylaşacaktır."
'Afganistan’dan gelen mülteciler hususunda İran’ın ciddi sıkıntısı var'
"Afganistan’dan gelen mülteciler hususunda İran’ın ciddi sıkıntısı var. Sayın Reisi bunları açık net anlattı. Tabii kolay değil. Kamp noktasında hazırlıkları var mı yok mu diye baktığımızda yok. Yani biz şu anda mesela Suriye’nin kuzeyinde briket evler yapıyoruz. Bizim bu yaptığımız briket evlerle de hedefimiz en az 1 milyon Suriyeli mülteciyi tekrar kendi topraklarına geri döndürmek. Şu an itibarıyla da konut sayıları her geçen gün artıyor ve bunu STK’larla hep birlikte yapıyoruz. Ama bunu özellikle söylüyorum; ne Avrupa Birliğinden ne şuradan ne buradan en ufak bir destek alarak değil, bizim kendi sivil toplum kuruluşlarımızla birlikte yapıyoruz. AFAD’ın koordinesinde bunu sürdürüyoruz. Hedefimiz de inşallah burada 250 bin konut yaparsak, biz cebren değil, gönüllü olarak geri dönüşü inşallah 1 milyonun üzerine çıkarırız. Ve o ucube çadırlar içerisinde yağmurda, çamurda anne babaları, çoluk çocukları inşallah kötü şartlarda görmeyiz."
'Biden, bize böyle bir Yunanistan şartı filan koymadı'
"Biz tabi Sayın Biden ile bu konuları görüştüğümüzde Biden, bize böyle bir Yunanistan şartı filan koymadı. Tam aksine, uzunca yaptığımız görüşmede NATO üyesi ülkeler olarak herhalde birbirimizin hukukunu korumalıyız diye konuştuk. Kendisi de F16’lar konusunda “Ben elimden gelen bütün gayreti göstereceğim” dedi. Maalesef şu anda Temsilciler Meclisinde az da olsa bu işe muhalefet edenler var. Mevcut gelişmelere baktığımızda aslında böyle bir koşul meselesi bana göre bizi bağlayıcı bir koşul değil. Yeter ki onlar F16’larla ilgili bizim teklifimize evet desinler, bize sıfır F16’ları versinler. Zaten elimizdekilerin bakım onarımını biz şu anda yapabilecek güçteyiz. O konuda herhangi bir sıkıntımız yok. Ama tabii ki yedek parça noktasında bazı taleplerimiz var. Bunları da yerine getirmeye karar verdiler. Bir de Amerika’da Kasım ayında ara seçimler var. Onlar da önemli. Kasım ara seçimleri ne getirir ne götürür bunları da göreceğiz. Orada cumhuriyetçilerin senatoda daha ağır basacağı, Temsilciler Meclisinde de yine ağırlığı ele geçireceği istikametinde bilgiler geliyor."
'Sayın Putin’in bizim gayretlerimiz noktasındaki bakışı olumlu'
"Şu an itibarıyla Sayın Putin’in bizim gayretlerimiz noktasındaki bakışı olumlu. Bundan dolayı hatta şükranlarını bildiriyor. Bize çok çok farklı bazı teklifleri oldu. Biz inşallah burada doğal gaz konusunda, Akkuyu meselesinde ve diğer konularda şu anda dayanışmamızı aynen sürdürüyoruz, sürdüreceğiz."
'Aliyev Putin üzerinden selam yolladı'
"Sayın Putin’in galiba önceki gün Sayın İlham Aliyev’le görüşmesi oldu. Hatta bana “Size İlham Aliyev’in de selamını getiriyorum” dedi. Aliyev’le görüşmesinde “Erdoğan’la da görüşeceğim” deyince Aliyev’in “benim de selamlarımı iletin” dediğini aktardı. Oradaki gelişmelerle ilgili ben İlham Bey’le de daha yeni görüştüm. Yaptığımız görüşmede de İlham Bey “olumlu istikamette yürüyor” dedi. Biliyorsunuz Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Michel ve Paşinyan’la beraber üçlü bir araya geldiler. O görüşme de yine İlham Bey’in ifadesiyle olumlu geçti. O görüşmeden sonra biz İlham Bey’le ayrıca bir daha görüşmüştük. Aldığım bilgilere göre istikamet üzere gidiliyor ve yakında da inşallah o bölgeyi kapsayacak havalimanın da açılışı yapılacak."
'Gizli, saklı herhangi bir şey yok'
"Biz Finlandiya’ya da İsveç’e de NATO Genel Sekreteri’nin de yer aldığı masada şartlarımızı çok açık net söyledik. Gizli, saklı herhangi bir şey yok. Şartımız bu ülkelerin terör örgütlerinin faaliyet ve gösterilerini sonlandırması, ellerindeki teröristleri iade etmesi… Biliyorsunuz PKK/PYD/YPG ve FETÖ’yü terör örgütü olarak burada kayıtlara girdik. Bunları vereceksiniz dedik. Parlamentolarına varıncaya kadar bu terör örgütünü bunlar besliyorlar. Adeta kuluçka yuvası gibi. Böyle bir durum var. Şimdi bunlar bize verdikleri sözü yerine getirmedikleri takdirde bizim de bu işe olumlu bakmamız mümkün değil. Diğer taraftan sağ olsun bizim muhalefet zaten elimizden bütün malzemeleri hemen kapıveriyor! Onlar dediler ki zaten biz bu işe fırsat vermeyiz. Bir defa Yunanistan’ın yeniden NATO’ya girmesinin önünü siz açtınız. Adamlar çıkmıştı, siz tekrar soktunuz içeri. Bunları halkımıza, hele gele gençlerimize anlatmamız lazım. Şu anda maalesef terör noktasında hemen hemen İskandinav ülkelerinin tamamı bu işin kuluçkası. Norveç de böyle. Her ne kadar şu anda Sayın Genel Sekreter oralı olsa da ama maalesef onlar da öyle. En ilerisi Almanya, orada da öyle. Fransa, Hollanda, İskandinav ülkeleri, İngiltere, İtalya öyle. Hepsinde durum bu. Batı’nın şu anda bu konuda konuşacak aslında ne mecali ne hakkı var."
Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Ortak Bildirisi
Türkiye ile İran arasında Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi 7. Toplantısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin eş başkanlığında bugün Tahran'da gerçekleştirildi.
Toplantı çerçevesinde iki ülke arasında 8 anlaşma imzaladı.
Toplantının ardından yayımlanan bildiride, terörle mücadeleden, düzensiz göç ve küresel gıda krizine kadar birçok konuda işbirliği mesajına yer verildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı Reisi başkanlığında, Tahran'daki Sadabad Sarayı'nda düzenlenen Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi 7. Toplantısı'nın ardından ortak bildiri yayımlandı.
Bildiride tarafların, ikili ilişkilerinin mevcut durumunun yanı sıra bölgesel ve küresel gelişmelerin ışığında aralarındaki son dört asırdır kardeşlik ve dostluk ilişkilerinin varlığı ve devamı ile bu ilişkilerin, karşılıklı saygı, karşılıklı çıkar ve iyi komşuluk temelinde genişletilmesinin önemi vurgulandı.
İki ülkenin üst düzey yetkililerinin ekonomik, ticari ve transit geçişlerle ilgili bağlarını sürekli biçimde geliştirmeye yönelik güçlü siyasi iradelerini yinelediği belirtilen bildiride, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin geçmiş toplantılarında alınan kararların uygulanması ihtiyacı kaydedildi.
Türkiye ve İran'ın ikili ve bölgesel düzeyde, terörün her türüne ve biçimine karşı güçlü siyasi iradelerini ifade ettiği vurgulanan bildiride, şu ifadeler yer aldı:
"Taraflar, çatışmaların barışçı çözümü için bölgesel ve uluslararası mekanizmaların asli, yadsınamaz önemini ve daha adil bir uluslararası düzenin kurulmasını teminen adaletli, tam kapsayıcı ve insani yaklaşımların gerekliliğini vurgulayarak; siyasi, ekonomik, kültürel, bilimsel ve güvenlik işbirliğinin yanı sıra iki ülke arasında sürekli üst düzey heyet teatileri ziyaretleri yoluyla, ikili ilişkilerin daha da güçlendirilmesi yönündeki amaçlarını bir kez daha tekrarlamışlardır."
Tarafların mevcut mekanizmalardan tam anlamıyla yararlanmak ve Karma Ekonomik Komisyon, Tercihli Ticaret Anlaşması (PTA), ulaştırma, bankacılık, gümrük, sağlık ve tarım alanlarında ortak işbirliği komiteleri dahil yürürlükte bulunan anlaşmaları ve düzenlemeleri tam olarak uygulamak suretiyle ikili ticaret hacmini artırma ve ekonomik işbirliği için yeni imkanlar yaratma konusundaki taahhütlerini vurguladığı belirtilen bildiride, tarafların, yatırımlara yönelik güvenli ve cazip bir ortam yaratmak dahil, iki ülkenin özel sektörlerine garanti ve teşvik sağlamanın önemini yineledikleri kaydedildi.
Bildiride, bölgesel kara yolları ve demir yolları transit ve ulaştırma koridorlarında altyapıya ortak yatırım yapılması yönünde özel sektörleri teşvik konusundaki iradelerini ifade eden iki ülkenin, enerji alanında ikili işbirliğinin güçlendirilmesi ve genişletilmesini vurguladığı belirtildi.
Evrenin korunması ve su kaynakları yönetimi alanlarında ortak işbirliğini güçlendirmek ve genişletmek amacıyla ikili istişarelerin sürdürülmesini ve ortak çalışma gruplarının kurulmasının vurgulandığına da yer verilen bildiride, "Taraflar, konsolosluk işlerinde işbirliğini genişletmeye yönelik çabaların artırılması ve konsolosluk istişarelerinin düzenli olarak yapılması ihtiyacı konusundaki ortak çıkarlarını vurgulamışlar; Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İran İslam Cumhuriyeti İslami Şura Meclisi arasında halihazırda mevcut parlamenter diplomasinin ve bunun parlamenter işbirliği yoluyla genişlemesinin üzerinde durmuşlar; uluslararası siyasi uyuşmazlıkların tek taraflı yaptırımlarla değil, yalnızca anlamlı siyasi diyalogla ele alınabileceğine dair inançlarını ifade etmişlerdir" ifadeleri kullanıldı.
Rusya'nın Ukrayna operasyonu
Bildirinin devamında şu ifadelere yer verildi:
"Uluslararası hukuk çerçevesinde, çatışmaların barışçı çözümüne ve bölgesel ve küresel meseleler karşısında güç kullanılmamasına ilişkin ortak çıkarlarını ifade etmişler; Ukrayna'daki savaşın olumsuz sonuçları hakkındaki endişelerini ifade ederken, müzakereler sonucunda elde edilebilecek bir çözümün gerekliliğini ve aciliyetini ve ortaya çıkan küresel gıda krizi dahil, ancak bununla sınırlı olmamak üzere, krizin insani yansımalarının ele alınmasına yönelik ortak çabaların önemini vurgulamışlar."
Terör örgütleriyle mücadele
İki ülkenin, tüm biçimleri ve tezahürleriyle terörizmi kınadıklarını teyit ederek ve fark gözetmeksizin bütün terör örgütleriyle mücadele ihtiyacını hatırda tuttukları belirtilen bildiride, "Taraflar, ortak sınırları boyunca terör örgütlerinin ve organize suç şebekelerinin varlığını ve faaliyetlerini önlemek için karşılıklı olarak kararlaştırılacak mevcut ve daha fazla ikili mekanizmalardan tam olarak yararlanacaklarına dair kararlılıklarını da vurgulamışlardır" değerlendirmesi yapıldı.
Bildiride, Türkiye ile İran'ın, göçün temel nedenlerinin tespit edilmesi konusunda işbirliğinin önemini vurguladığı ve düzensiz göç hareketleriyle baş edebilmek amacıyla sınır yönetiminin geliştirilmesinin ve bu bağlamda iki ülkenin ilgili kurumları arasında, 14 Mart 1937 tarihli Türkiye-İran sınır anlaşması çerçevesinde eş güdümün artırılmasının öneminin ve Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü'nün hükümlerinin altını çizdikleri vurgulandı.
Suriye, Yemen ve Afganistan
Bildiride, "Taraflar, Suriye'nin toprak bütünlüğüne, siyasi birliğine ve ulusal egemenliğine olan bağlılıklarına işaret edilerek, "Suriye halkının acılarını hafifletmenin tek yolunun siyasi bir çözümden geçtiğini ve Astana anlaşmalarının uygulanmasının önemini bildirmişlerdir" denildi.
İki ülkenin, Yemen'de devam eden siyasi ve insani krizin acilen sona erdirilmesi gerektiği ifade edilen bildiride, "Uluslararası toplumu Yemen halkına, özellikle de çocuklara gıda ve diğer temel ihtiyaçları sağlamak için birlikte çalışmaya çağırmışlar; tarafların vardığı ateşkesi memnuniyetle karşılamışlar ve çatışmayı çözmek için bunun kalıcı bir ateşkesi ve siyasi bir süreci beraberinde getirmesini umduklarını ifade etmişler ve BM Genel Sekreterinin özel temsilcisinin bu yöndeki çabalarını desteklemişlerdir." değerlendirmesi yer aldı.
Tarafların, Afganistan'da, bütün siyasi ve etnik grupları temsil edecek, etnik ve mezhepsel ayrım olmaksızın tüm Afgan vatandaşlarının güvenliğini sağlayacak, tüm biçimleriyle ve tezahürleriyle terörizmle etkin mücadele edecek kapsayıcı bir hükümet kurulmasının gerekliliğini yinelediği ve sürdürülebilir sosyal ve ekonomik kalkınma için gerekli olan, kadınların yaşamın her alanına tam, eşit ve anlamlı katılımlarının ve dahil edilmelerinin önemini vurguladıkları belirtildi.
Irak'ın toprak bütünlüğü
Türkiye ve İran'ın, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasını vurguladıkları ifade eden bildiride, şunlar kaydedildi:
"Taraflar, ülkedeki siyasi sürece ve kapsayıcı ve işleyen yeni bir hükümet kurulmasına yönelik desteklerini dile getirmişler; terörle mücadele ve ülkenin yeniden inşasına yönelik çabalarında Irak hükümetine desteklerini ifade etmişler; bölgede kalıcı istikrarın sağlanması için ekonomi ve ticaret alanlarında bölgesel işbirliğinin genişletilmesinin önemini belirtmişler, ayrıca Irak topraklarının, teröristlerin komşu ülkelere yönelik saldırılar düzenleme amacıyla kullanmalarına izin verilmemesinin öneminin altını çizmişler."
Filistin meselesi
İslam dünyasının en temel meselesi olan Filistin ve Kudüs'ün her zaman ilgi ve dikkatleri dahilinde olduğunu vurgulayan iki ülke, Filistin meselesinin vazgeçilmez haklarını gerçekleştirme çabalarına ve eylemlerine ilkeli biçimde destek sağlama sözü verdikleri belirtildi. Bildiride, tarafların, yasa dışı yerleşim eylemleri de dahil olmak üzere, tüm tek taraflı politikalara bir son verilmesinin ve Kudüs-ü Şerif'in kutsallığının korunmasının önemini vurguladıkları kaydedildi.
Bildiride, "Taraflar, Güney Kafkasya'da çok yönlü işbirliğinin geliştirilmesi için 3+3 Bölgesel Danışma Platformu'nun öneminin ve toplantılarının düzenlenmesinin gerekliliğinin altını çizmişler, Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, EİT ve D-8 gibi her iki ülkenin de üyesi olduğu uluslararası kuruluşlarda işbirliğinin önemini vurgulamışlardır" ifadelerine yer verildi.
Erdoğan ve Putin Tahran'da Görüştü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Astana formatında Tahran Üçlü Zirvesi kapsamında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le bir araya geldi.
İki liderin Rusya'nın Ukrayna işgalinin başladığı günden bu yana ilk yüz yüze görüşmesi, Tahran Uluslararası Konferans Salonu'nda gerçekleşti.
Baş başa görüşme öncesi salona girişte el sıkışarak gazetecilere görüntü veren iki lider, kısa birer konuşma yaptı.
Konuşmasına teşekkürlerini ileterek başlayan Erdoğan, yüz yüze görüşmedikleri süreç içinde Rusya ile diplomasiyi telefonla sürdürdüklerini hatırlattı.
Astana formatında bir araya gelinmesinin çok büyük bir avantaj olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları şöyle devam etti: "Dışarıda da dostları gördük. Gerçekten bugün yoğun bir gündemi sizlerle paylaşacağız. İnanıyorum ki bu süreç içerisinde hakikaten arabuluculuk formatında da Rusya'nın yaklaşım tarzı olumlu istikamette sürüyor. Son İstanbul görüşmelerinde de Rus heyetinin yaklaşım tarzı çok olumluydu. Buradan alacağımız netice, tüm dünyayı da olumlu etkileyecektir. Ben şahsım, heyetim adına teşekkür ediyorum. Görüşmelerimizin verimli geçeceğini umuyorum."
PUTİN'DEN ARABULUCULUK TEŞEKKÜRÜ
Rusya Devlet Başkanı Putin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Karadeniz üzerinden tahıl ihracatı ve gıda problemleri konusunda arabuluculuk çabalarından dolayı teşekkür etti.
Erdoğan ile yaklaşık bir yıldır yüz yüze görüşemediklerini ancak telefonla sık sık görüştüklerini söyleyen Putin, "İlişkilerimiz her şeye rağmen gelişiyor. İkili ticaret hacmi önemli ölçüde artıyor" dedi.
Astana formatı çerçevesinde görüşme imkanından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getiren Putin, konuşacak pek çok konu olduğunu ifade etti.
Ukrayna'dan tahılın çıkarılması sorununa değinen Putin, "Arabuluculuk çabalarınız, gıda sorunları ve Karadeniz üzerinden tahıl ihracatı ile ilgili müzakereler için Türkiye'de platformu sağlamanızdan dolayı sizlere teşekkür ederim. Arabuluculuğunuz sayesinde ilerleme kaydettik. Tüm sorunlar henüz çözülmedi ancak ilerlemenin olması iyidir" diye konuştu.
Suriye meselesiyle ilgili de birçok konu bulunduğuna işaret eden Putin, Karabağ meselesinin de Rusya ve Türkiye'nin ilgi odağında olduğunu dile getirdi.
Erdoğan ve Putin daha önce ayrı ayrı İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yle bir araya gelmişti.
Görüşmenin ardından Erdoğan, Putin ve Reisi Astana formatında üçlü zirve toplantısına katılacak.
Tahran’da 3’lü Zirve Gerçekleşti
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin katıldığı Astana Formatında İran-Türkiye-Rusya Federasyonu Üçlü Zirvesi tamamlandı.
Üçlü zirve toplantısının açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Reisi, Astana sürecini Suriye'de barışın tesisi açısından başarılı bir süreç olarak nitelendirerek, "ABD'nin tek taraflı yaptırımları Suriye halkı üzerinde ek baskılar yarattı ve savaşla emellerine ulaşamayanlar artık Suriye halkına çeşitli yollarla baskı yapıyorlar" dedi.
İran Cumhurbaşkanı Reisi, Suriyeli göçmenlere ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
"Uluslararası toplum, Suriyeli sığınmacıların dönüşüne yardımcı olmalıdır. İran bu alandaki her türlü çabayı desteklemektedir. Uluslararası toplumdan bu sorunu dikkate almasını talep ediyoruz."
Suriye'nin toprak bütünlüğünün önemine dikkati çeken Reisi, "Suriye'nin toprak bütünlüğünün ihlali, güvenliğin sağlanmasına yardımcı olamaz. Bağımsız bir Suriye sadece barışı geri getirmekle kalmayacak, aynı zamanda ülke ve bölgede istikrarın sağlanmasında katkıda bulunacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
İran Cumhurbaşkanı Reisi, ABD'nin bölgesel politikasını eleştirerek, "ABD'nin Suriye ve tüm bölgeden bir an önce çıkarılması gerekiyor." şeklinde konuştu.
Erdoğan: Terör Örgütleriyle Mücadelemiz Her Daim Sürecektir
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise şu ifadeleri kullandı:
"Terör örgütleriyle mücadelemiz her daim sürecektir. PKK, YPG hepimizin ortak meselesidir. Bugüne kadar sergilediğimiz işbirliğini sürdürerek bu hedeflere birlikte ulaşacağımıza inanıyorum. DEAŞ, PKK, YPG ve diğer tüm terör örgütleriyle mücadele kesintisiz sürdürülmelidir.
Suriye halkına yapılacak en büyük iyilik, bölücü terör örgütünün işgal ettiği topraklardan sökülüp atılmasıdır.
Türkiye güney sınırı boyunca terörden arındırdığı bölgelerle sivil kaybını korumuş, hem de Suriye toprak bütünlüğüne önemli destek vermiştir.
Milli güvenliğimize kast eden şer odaklarını Suriye'den söküp atmakta kararlıyız.
(Suriye'de terörle mücadele) Astana garantörleri olarak Rusya Federasyonu ve İran'dan beklentimiz, bu mücadelede Türkiye'ye destek olmalarıdır.
Bölgemizin geleceğinde bölücü teröre ve uzantılarına yer olmadığının kesin olarak anlaşılması gerekiyor.
Suriyelilerin topraklarına güvenli, onurlu geri dönüşü temin edilmelidir
Önümüzdeki dönemde de eli kanlı terör örgütlerine yönelik tavizsiz mücadelemizi sürdüreceğiz.
Suriyeli sığınmacıların ülkelerine gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşleri de Astana sürecinin önemli gündem maddelerinden biridir
Terör örgütlerinin sınırlarımızdan tamamen 30 km öteye çekilmesi zamanında yapılması. Tel Rıfat ve Münbiç terör yatağı haline dönüşmüştür. Terör yuvalarının temizlenmesi çoktan gelmiştir."
Astana Formatındaki Bir Sonraki Zirve Rusya'da Yapılacak
Zirvede Suriye ile ilgili konuşan Putin, "Bugün, Suriye’deki durumu istikrara kavuşturmaya ilişkin gerçekten de çok sayıda sorun birikti” dedi.
Suriye hükümet güçlerinin kontrolünde olmayan bölgelerdeki durumun özellikle endişe verici olduğunu vurgulayan Rus lider, “Bu bölgelerin gerçekten suç, aşırılık ve ayrılıkçılık tehditlerinin kaynağı olduğunu görüyoruz. ABD liderliğindeki Batı ülkelerinin izlediği yıkıcı politika buna yardımcı oluyor.” dedi.
Suriye'de şiddet gözle görülür şekilde azalmış olduğunu ve politik-diplomatik sürecin başlatıldığını söyleyen Putin, "Üçlü görüşmelerin ilerlemesi de çok önemli. Suriye konusundaki diyaloglarımızla, Suriye halkının kendi inisiyatifiyle karar almasını sağlamamız lazım" ifadelerini kullandı.
Vladimir Putin Suriye'de IŞİD ve diğer terör gruplarına kalıcı bir son verilmesi gerektiğini söyledi.
Vladimir Putin, Astana formatındaki bir sonraki zirvenin Rusya'da yapılması için liderlere davette bulundu.
Erdoğan'la Görüşen İmam Hamanei'den Önemli Açıklamalar
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yanındaki heyet ile görüşmesinde iki ülkenin başta ticaret alanında işbirliklerinin artması zaruretine vurgu yaptı.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyeti kabulünde ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin, işbirliğinin hacmini ve kalitesini mevcut kapasitelerden çok uzak olarak nitelendirerek: "Bu mesele cumhurbaşkanları arasındaki müzakerelerde çözülmelidir." dedi.
İslam ümmetinin onur ve büyüklüğünün, bölücü politikalara karşı keyfi ihtilafları geride bırakma ve uyanık olma sayesinde korunabileceğini belirten İslam İnkılabı Lideri; "Bölgedeki nifak ve düşmanlığın sebeplerinden biri Amerika'nın da desteklediği gaspçı Siyonist rejimdir." açıklamasında bulundu.
İmam Hamanei konuşmasının devamında Filistin'i İslam dünyasının ilk meselesi olarak değerlendirdi ve şunları vurguladı: "Bazı hükümetlerin Siyonist rejime yanaşmasına rağmen, milletler bu gaspçı rejime şiddetle karşı çıkıyorlar."
Amerika'ya ve Siyonist rejime güvenilmemesi gerektiğini vurgulayan İslam İnkılabı Lideri "Bugün ne Siyonist rejim ne Amerika ne de başkaları Filistinlilerin derin hareketini durduramayacak ve sonuç Filistin halkının çıkarına olacaktır." dedi.
İmam Hamanei konuşmasının devamında, Suriye'nin toprak bütünlüğü meselesini de çok önemli bulduğunu ve Suriye'ye yapılacak herhangi bir askeri saldırıyla ilgili bazı sözlere atıfta bulunarak şunları vurguladı: "Bu kesinlikle Suriye'nin, Türkiye'nin ve bölgenin zararınadır. Suriye hükümetinin beklediği siyasi girişimi de gerçekleştirmeyecektir."
Türkiye Cumhurbaşkanının terörist gruplara karşı nefretine atıfta bulunarak, "Terörizme karşı çıkılmalıdır, ancak teröristler de belirli bir grupla sınırlı değiller. Suriye'ye askeri bir saldırı teröristlere fayda sağlayacaktır."
İslam İnkılabı Rehberi, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın İran'ın terör örgütleriyle mücadelede işbirliği talebine yanıt olarak, "Terörle mücadelede sizinle mutlaka işbirliği yapacağız." dedi.
İmam Hamanei, "Türkiye'nin ve sınırlarının güvenliğini kendi güvenliğimiz olarak görüyoruz. Siz de Suriye'nin güvenliğini güvenliğiniz olarak görün. Suriye sorunları İran, Türkiye, Suriye ve Rusya'nın katıldığı diyalog yoluyla çözülmeli." dedi.
Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'a geri dönmesinden dolayı duyduğu memnuniyeti de dile getiren İslam İnkılabı Lideri, "Tabii ki İran-Ermenistan sınırını bloke etme politikası söz konusu olursa İslam Cumhuriyeti buna karşı çıkacaktır çünkü bu sınır şimdiye kadar kullanılmış binlerce yıllık bir iletişim yoludur." dedi.
İslam İnkılabı Lideri, İran ile Türkiye arasındaki tüm bölgesel meselelerde işbirliğinin artırılmasını yararlı ve gerekli olarak nitelendirerek, "Biz her zaman iç meselelerde ve müdahalelere karşı hükümetinizi savunduk ve sizin de söylediğiniz gibi zor zamanlarda birbirimizin dostuyuz ve Türkiye'nin Müslüman milleti için dua ediyoruz." dedi.
Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi'nin de katıldığı bu görüşmede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Kurban ve Gadir bayramlarını tebrik ederek, İslam Ümmetinin bir araya gelmesini, İran ve Türkiye dayanışmasının güçlenmesini vurgulayarak; Türkiye'nin İran'a karşı haksızlıklarda sessiz kalmadığını İran ve Türkiye kardeşliğinin tüm alanlarda geliştirilmesi gerektiğini belirtti.
İran'a yönelik tek taraflı yaptırımlara her zaman karşı olduğunu ve olacaklarını vurgulayan Erdoğan, "İran'ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı'ndaki meşru beklentilerini destekliyoruz ve Türk şirketlerini İran'a yatırım yapmaya teşvik ediyoruz." dedi.
İran ve Türkiye'nin uzun yıllardır teröristlerle yaşadığı çatışmalara değinen Cumhurbaşkanı, "Suriye'de terör örgütleri Almanya, İngiltere, Fransa ve özellikle ABD gibi Batılı ülkelerden gelen ağır silahlarla destekleniyor." dedi.
Erdoğan, Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda Türkiye'nin tutumunun net olduğunu belirterek, “Suriye hükümetinin siyasi süreçleri başlatmasını bekliyoruz. Astana zirvesinde Suriye meselesi gündemde ve güzel sonuçlar almayı umuyoruz." diye konuştu.
Dergah, örgüt, futbol takımı vs../Abdurrahman Dilipak
Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalarmış, rüşvet alan biri, bir bostan karşılığı bir bağı satarmış.
Bakın bu hırsızlıktan da kötü bir durum. Bu işlerin elbette ahirette de bir hesabı olacak, ama biz bunun hesabını dünyada da görmeye çalışalım ki, bunların bu cür’eti, dünyayı yaşanmaz hale getirmesin.
Allah bizim ellerimizle zalimleri bunun için cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister. Adaleti ve ceza gününü göğe yükseltirken, dünyada geriye bir şey bırakmazsanız, bunun dünyadaki ağır faturasını hep beraber öderiz. Öbür dünyadaki hesab da daha kolay değil, daha zor olur ve kurbanların sayısı artar.
Herkes bunu biliyor da, peki bu durumda neden bir gerileme olmuyor? İnsanlar “selam verdim rüşvet değuldur deyu almadılar” noktasına savrulurlar. Unutmayalım rüşvet riba yani faizden daha hafif bir felaket sebebi değildir. Büyük günahları aslında hepsi birbirinin ikizi gibidir.
Hepsi birbirinin peşi sıra gelir ve peşi sıra gider. Bu haramları alenen ve tekrar tekrar işleyenlere de fasık denir. Mallarının bereketi kaldırılır, gözleri görmez, kulakları duymaz, kalpleri hissetmez olur. Şükredemezler, korkak ve sabırsızdılar. Hastalıkları peşlerini bırakmaz. İki cihanda da rezil olacaklardır. Bunları yakacak ateş, bunlar karşısında sessiz kalanları, suç ortaklarını da yakacaktır.
Peki nasıl oluyor da, topluma hizmet yemini ederek göreve gelen siyasiler, bürokratlar, insanların ufkunu aydınlatacak bilim adamları, Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olması gereken media, insanlık için kendini feda etmekten söz eden ideologlar ve insanlara öğüt veren ve onları dünya hayatının cazibesine kanmaktan sakındırmaya ve ahirete çağıran cemaat önderleri, ah-i evran, yani evrensel kardeşlik ve halka hizmeti Hakka hizmet vesilesi gibi gören iş dünyasına mensup insanlar bu kadar kolay bu Şeytani oyuna kanabiliyorlar?
Hani ehliyet ve liyakata dayalı görevlendirmeler yapacaktık, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyecektik, istişare ve şûra ile karar verecektik, aklımızı kiraya vermeyecektik, Şeytan bizi Allah’la, siyasetle, hemşehricilikle kandırmayacaktı.
Tek ölçümüz “Hak” olacaktı.
Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, Haklıdan yana haksıza karşı olacaktık. Haksızlık yapan babamız da olsa, haksızlık yapılan düşmanımız da olsa.
Peki ne oldu bize ya da neyle meşgulüz ve Şeytan bizi nasıl kandırıyor. Bu insanları uyandırma adına kapınızı çalan dergah ve örgüt nasıl bu oyunun birer parçası haline gelip, insanlık Siesta, Fiesta, Futbol’un oyuncağı oluyor.
Bakın, yaptığı iyilikleri kötülüklerini perdelemek ya da kolaylaştırmak için yapanlar münafık karakterli kişilerdir, ki onların azabı daha da çetindir. O iyiliklerinden kendilerine bir hayır yoktur.
Eğer iyilik yaparken içine kötülük katarlarsa, bu helale haram karıştırmak gibidir ki, helali de haram kılar, o işin bereketini ortadan kaldırır.
Şeytan bir ilim adamına, halkın haklarını savunduğunu söyleyen bir ideolojik örgüt mensubuna gelir, “bir defadan bir şey olmaz, sen bir davayı savunuyorsun, risk alıyorsun, bunları halk için yapıyorsun, senin güçlü olman gerek” der. O da zaten bu yalana inanacak ise, ben kendim için değil, örgütüm için der. Ötekiler zaten bizim hakkımızı yiyor, biz aslında kendi hakkımızı alıyoruz kurtlar sofrasından kurtardığımız kadarı ile.!
Öyle yaklaşır Şeytan. Örgütü için alırken vijdanı rahattır. Örgütü de zaten kendine sahip çıkar. Siyasinin o örgütün desteğine ihtiyacı var. Zaten bürokratı o örgüt oraya yerleştirmek için aracılık etmiş. O da şükran borcunu ödemek için bunu vesile bilir.
Parti de öyle, dernek de.
Abinin selamı, emir gibidir.
Ne yani, kendi dava arkadaşını değil de, rakiplerine mi kapı aralayacak!
Bunu bir kez daha yapınca, akraba, hemşehri, asker arkadaşı, top oynadığı takım arkadaşına kadar düşer bu iş.
Siyasiler de böyle davranır. Cemaat yapıları da.
Kedi yavrusunu yemeye karar vermişse artık onu fareye benzetir.
Hocaefendi’nin oğlu, damadı, kayın biraderi, önce zekat der, sonra hayır, sonra hizmet ve zaten o da okuyup, üflemekle kalmaz, makam sahibinden ricada bulunur.
Kalkancı tarikatı nasıl bir şeydi sahi. İşin içinde Captagon da vardı. Siyaset de karışmıştı.
Zaten birilerinin o makama yükselmesi için siyasetçi oy icabı dergahtan destek almıştı, o bürokrat da oraya dergahın himmeti ile o siyasinin tavassutu ile yerleşmişti, şimdi bürokratın hizmet için borcunu ödemesi gerekir ki, “himmet” devam etsindi!.
“Al gülüm-ver gülüm” zaten herkes memnun bu işten. Ne güzel, siyaset arkanda fetvan da var, bürokrat da işi kitabına, mevzuatına uydurmuşsa ne gam!
“Bütün aşklar böyle başlar”.
Herkes yiyorsa ve onlara bir şey olmuyorsa, siz niye yemeyeceksiniz ki.
Nasıl olsa her şey dava için, bu işler böyle gelmiş böyle gider.
Efendi hazretlerine intisabın dışında şefaati de garantiledi iseniz, “yürü ben aslanım, kim tutar seni”,
Allah korkusu, Şeriat, cennet hayali, cehennem endişesi bile seni dizginlemedikten sonra!.
Zaten, tevbe edeceksin sonunda!?. “Cuma”, “hac”, “umre” derken defteri de sildireceksin!. Geriye ne kaldı, kim tutar artık seni!?
Hadi “siber SWARM cemaatı” korkusuzca kam alın dünyadan, Siber cinler rehberiniz olsun!.
By-Lock eskidi artık.
Ufak bir hatırlatma: Tamam, Allah’a, ahiret gününe ve kiramen katibine birileri zaten inanmıyor, birileri de hesaba katmıyor da, ya hu artık BioHacker’ler beyninizin içindekileri, kendi aranızda konuştuklarınızı da dinliyor. Bu yapay zeka hackerleri, şifre kırmıyor, bütün şifreleri devre dışı bırakıp her yerde sizi dinleyebiliyorlar!
Ayette mealen buyurulur ki, “İşte böyle, her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.” (En’am 123).
Müfessirler bu ayeti açıklarken derler ki, “Onlar önemli kimseler (VIP) olduklarına inanmaları onları az veya çok eleştiriye kapalı hale getirdiğinden, “önde gelenler/ayan”, kural olarak, kendi davranışlarının ahlakî yönlerini sorgulamakta diğer insanlardan daha az istekli olurlar ve bunun sonucu olarak kendilerini daima haklı görmeleri, onları çoğu zaman büyük hatalar yapmaya sevk eder. (Bu da onların sonunu hazırlar).. Birileri bunları doğulu, batılı münevver ve filozoflarının öğüt kitaplarında okurken, Allah’ın ayetleri, resulün sünnetlerinde de bunları görebiliriz, ama “o kitaplarla övünenler”, onların içinde yazanlardan ne kadar haberdar ki!
Övünmeyi bırakıp, dövünmemek için okutalım, anlayalım ve gereğini yapalım.
Evet o birileri keşke, “iman ettik” dedikleri kitabın içinde yazılanları bir okusalar, anlasalar ve gereğini yapsalar.
“Ölçüyü, tartıyı doğru tutun” diyen kitap, sadece pazarcı esnafına değil, not veren öğretmenlere de sesleniyor. Onlar unutmasınlar ki, omuzlarında kendilerine not veren, söz ve işlerini değerlendirip derecelendiren sadık yazıcılar var.
Selâm ve dua ile.
Alakalı haberler