کارگر

کارگر

Siyonist rejim Başbakanı Netanyahu, geçtiğimiz yıllarda İranlı bilim insanlarına yönelik suikastlerin sorumluluğunu ilk kez üstlendi.


Siyonist rejim Başbakanı Binyamin Netanyahu, Fox News kanalına verdiği röportajda, geçtiğimiz yıllarda İranlı bilim insanlarına yönelik suikastlerin sorumluluğunu üstlenerek, “Daha önce İranlı bilim insanlarını ortadan kaldırdık, ancak son savaşta çok daha önde gelen isimleri hedef aldık” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump ile Arap ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme yönünde çaba sarf ettiklerini açıklayan Netanyahu ayrıca, Tel Aviv’in, Gazze Şeridi'nde 60 günlük bir ateşkes anlaşmasına varmak için çaba gösterdiğini iddia etti.

Netanyahu, son ABD ziyaretinde Donald Trump ile Gazze’de bir anlaşmaya varılması konusunda işbirliği yaptığını ve bu çabaların sonuç vermesini umduğunu ifade etti.

Siyonist rejim Başbakanı'nın bu iddiaları, onun Hamas ile esir takası anlaşmasına varılmasının önündeki en büyük engel olarak görülmesine rağmen geldi.

Netanyahu ayrıca “Sonunda Hamas’ın yok edilmesi de dahil olmak üzere Gazze’deki tüm hedeflerimize ulaşacağız” iddiasında bulundu.

Siyonist rejimin İran’la olan savaşta aldığı büyük zararlardan hiç bahsetmeyen Netanyahu, gerçek dışı açıklamalarda bulunarak Tel Aviv’in İran karşısında büyük bir zafer elde ettiğini ve bunun büyük bir gelişmeye zemin hazırlayabileceğini iddia etti.

Pazartesi, 14 Temmuz 2025 17:55

Direniş Ekseninin Düşmanları

  Allah’ın Adıyla

Direniş müphem, belirsiz bir kavram değildir; yapılan saldırıya karşı kendini savunmak, düşmana teslim olmamak; yurdunu, kimliğini, sahip olduğu maddi ve manevi varlıklarını, değerlerini korumak için canıyla malıyla mücadele etmek demektir.

Zulüm, baskı, işgal ve katliam karşısında direnmek dinimizin emridir. Kaldı ki, kendini savunmak canlı olmanın, insan olmanın bir gereğidir.

 

Bitkiler ve hayvanlar bile doğaları gereği kendilerine yönelik salıdırılara karşı direniş gösterirken insanların tepki göstermesi niçin yadırganır? Bu haklı mücadeleye niçin karşı çıkılır?


 
Direnişe karşı çıkmanın hiç bir mantığı yokken bazı çevrelerin direniş gösteren halklara kin ve düşmanlık göstermeleri, karşı çıkmaları nasıl izah edilebilir?


 
Direniş karşıtlarının başında saldırgan müstekbir güçler gelir. Bunlar kendilerini dünyanın efendisi, üstün varlıklar, sömürüye sultaya hak sahibi olarak gördükleri için karşılarında kimsenin durmasına tahammül edemez ve herkesin onlara teslim olmasını isterler. Kısacası uğursuz amaçları önünde duran, direnin herkesi ortadan kaldırmak isterler. Bunun günümüzdeki en açık örneği başını ABD’nin çektiği Batı Sulta Sistemi ve ileri karakolu rolündeki İşgalci Rejimdir.


 
Direniş Cephesinin düşmanlarından ikinci grubu varlıklarını, rejimlerini Batı Sulta Sistemine bağımlılıkta, uşaklıkta gören kukla rejimlerdir. Batı Asyadaki ve Kafkasya’daki rejimlerin çoğu bu gruba girer. Bu çevrelerden bazıları sözde zulme, sömürüye, katliama karşıdır, ama pratikte direnme cesareti gösteremedikleri, iktidarlarını , servetlerini, konumlarını ve itibarlarını kaybetmekten korktukları için Direnişin bir an önce bitmesini, yenilmesini, ortadan kaldırılmasını ister ve bu doğrultuda saldırgan müstekbir güçlere gizli ve açık destekte bulunmaktan çekinmezler.


 
Bu rejimlerin bazıları Direniş cephesine düşmanlıklarını açıkca izhar eder, bazıları ise görünürde timsah göz yaşları döker, gerçekte ise eziklikten, kınanmaktan, vicdan azabından-tabii varsa- kurtulmak, saldırgan canilerle ilişkilerine devam etmek için Direniş Cephesinin kökten ortadan kaldırılmasını arzularlar.


 
Devletler ve rejimler dışında Direniş cephesine düşmanlıkta sınır tanımayan öteki çevreleri ise kıskançlar, Emevi-Yezidi ekolü mensupları, NATO’nun mayın eşekleri selefi gruplar, ABD ve İsrail’den fonlanan maaşlı kalemler, Direniş Cephesinin yenilgisinden leş kapmaya hazırlanan Kürtçüler, Türkçüler, Arapçılar vb sırtlan sıfatlılardır.


 
Bu çevrelerin her biri farklı kategorilerde ele alınıp hangi motivasyonlarla Direniş Cephesine kin ve düşmanlık besledikleri ayrıntılı olarak tebyine muhtaçtır ve mutlaka açıklanarak genç nesiller aydınlatılmalıdır.


 
Medyada Direniş cephesine çeşitli bahanelerle kin kusan yandaş medya kalemşörleri ve hatiplerinin argümanları kıskançlıktır, bu kıskançlıklarını mezhebi kaygılarla perdelemeye çalışmakta, halbuki fonlandıkları/emir aldıkları efendilerinin ezikliğini ve bazen birinci gruptakilerle sürdürdükleri gizli işbirliğini örtmeye, gizlemeye çalışmaktalar.


 
Bu çevreler açısından asıl düşman ne ABD’dir ne İsrail, var da yok da tek bir düşman vardır, o da Şii İran ve İran’la dayanışma içerisindeki direniş gruplarıdır. Bunlara göre Şii İran ABD ve İsrail ile düşman değildir, yıllardır batı Asya bölgesinde Batı Sulta sistemine karşı verilen mücadelede on binlerce şehid vermeleri, kuşatmalara, yaptırımlara katlanmalarının tek bir hedefi var, o da Sünnileri Şiileştirmek, yeni bir İran imparatorluğu kurmaktır.


Bunlara göre Direniş Cephesiyle ABD ve İsrail arasındaki savaşların hepsi senaryodan ibaret(!).


 
Yine bunlara göre Suriye’de gizli olarak değil apaçık bir şekilde NATO ile, İsrail ile işbirliği yaparak bir terör grubunu iktidara taşımakla devrim yapılmış ve Sünnilik kurtarılmıştır(!) Cüppeli Mahmud’dan Yusuf Kaplan’ına, İsmail Kılıçarslan’ına kadar onlarca kalemşör ve hatip bu amaçla görevlendirilmiştir veya gönüllü olarak Direniş’e saldırmaktalar. Bunlara göre; yaşadığımız dönemde Sünniliğin maslahatı Şii İran ile birlikte bölgede işgalcilere soykırımcılara karşı direnmekte değil, bölge halkları ve ülkelerini Abraham Anlaşması, BOP ve NATO planları çerçevesinde İsrail ile uzlaştırmaktadır. Bu zavallı güruh Suriye’yi, Lübnan’ı İsrail sultası altına yönlendirmekle Şii tehlikesini bölgeden uzaklaştıracaklarına inanırlar. Bu çevrelerin söyleminde ve yemlendikleri efendilerinin pratiğinde bu iddiamızın aksini gören varsa buyursun kanıtlarını ortaya koysun, ikna etsin bizi.


 
Bir de dıştan daha doğrusu ABD ve dolayısıyla İsrail’den fonlanan medya kalemşörleri ve sözcüler var ki bunların daha açık sözlü oldukları söylenebilir. Bunlarda bir öncekilere göre nifak, iki yüzlülük daha azdır. Çünkü İslami değerlere başından karşı oldukları için gizlemeye çalışsalar da Batılı efendilerinin Direniş Cephesine galip gelmesini inançları gereği dört gözle beklerler.
Çünkü bunların dini modernitedir/Batı uygarlığıdır, dinlerine aykırı olan Direniş Cephesinden hiç hazzetmez ve bir an önce yenilmesini isterler.


 
Bir de ne idüğü belirsiz, densiz, kimin hizmetinde olduğu belirsiz çevreler vardır. Bunlara örnek olarak Kernan Çamurcu gibileri gösterilebilir. Etrafa çamur atmakla ünlenmiş Kenan Çamurcu sözde İran uzmanı rolünde hala 2009 fitnesinde başrolde olan liberal batıcıları övüp durmakta, İran’a dayatılan ABD desteği ve İsrail öncülüğündeki savaşta İsiyonist medya imparatorluğu tarafından üretilmiş yalan ve iftiraları yaymaktan büyük zevk duymaktadır.


 
Türkçe medyada son bir yılda Direniş Cephesi konusunda yazılan, çizilen, konuşulan konular yeniden gözden geçirildiğinde Pan Arabist, Pan Türkist, Pan Kürdist, Mezhepçi Selefi/tekfirci çevrelerin hepisinin Direniş Cephesine yönelik saldırılarda doğrudan veya dolaylı olarak, bilerek veya farkında olmaksızın Batı Sulta sistemiyle el ele vermiş oldukları ve siyonist projenin ilerlemesine yardımcı oldukları açıkca görülür.
 
Ziya Türkyılmaz

 

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, Siyonist İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun "Gazze’de zafer vaadinin askeri çıkmaz ve savaş suçu ithamlarıyla sonuçlandığını", "İran’ın nükleer programını yok etme hayallerinin ise başarısız" olduğunu belirtti.

 

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, X sosyal medya hesabından paylaştığı mesajında, "Netanyahu, yaklaşık iki yıl önce Gazze'de zafer sözü vermişti. Sonuç: Askeri çıkmaz, savaş suçlarından tutuklama emri ve 200 bin yeni Hamaslı asker" ifadelerini kullandı.


Netanyahu'nun, İran'da 40 yılı aşkın süredir devam eden nükleer programı ortadan kaldırmayı hayal ettiğine işaret eden Irakçi, "Sonuç: Paralı askerlerinin şehit ettiği bir düzine İranlı akademisyenin her biri, 100'den fazla yetenekli öğrenci yetiştirmişti. Netanyahu'ya neler yapabileceklerini gösterecekler" ifadelerine yer verdi.


Irakçi, Netanyahu'nun İran'daki hedeflerinden hiçbirine ulaşamadığını, İran'ın İsrail'in gizli tesislerini yerle bir ettiğini ve Netanyahu rejiminin bunları hala sansürlediğini" aktardı.


 
ABD'nin İran'a yönelik politikalarının Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı bulunan Netanyahu tarafından dikte edildiğini savunan Irakçi, şunları kaydetti:
 
"İran'ın aranan bir savaş suçlusunun söylediği her şeyi kabul edeceği saçmalığının yanı sıra kaçınılmaz soru da ortaya çıkıyor. Netanyahu tam olarak ne içiyor? Eğer hiçbir şey içmiyorsa Mossad Beyaz Saray'da neye sahip?"

Cumartesi, 12 Temmuz 2025 05:12

Bu Savaş Kimin?

  Bu savaş 1979 Şubat ayında İmam Humeyni (ra) tarafından yakılan özgürlük ve istiklal meşalesini söndürmek için başlatılan aralıksız çabaların devamıdır.
Bu savaş, İslam İnkılabının zaferi ve bereketiyle başlayan uyanış hareketini durdurma komplolarının devamıdır.

Bu savaş, birkaç asırdır geri bırakılmış ümmetin dirilişini, ilerleyişini, birlik ve beraberliğini sağlamaya yönelik hareketi yenilgiye uğratmak için başlatılan karalama, mezhep taassubunu körükleme sürecinin devamıdır.

Bu savaş bir yandan İran içerisinde iç savaşlar çıkarırken öte yandan Irak'a tahakküm eden Saddam rejiminin zamanın Doğu ve Batı emperyalist güçlerinin desteği ile İran'a dayatılan sekiz yıllık savaşın bir devamıdır.

Bu savaş İran'ı kuşatmak için komşuları Afganistan ve Irak’ın 2001 ve 2003 yıllarında ABD öncülüğünde NATO orduları tarafından işgalinin bir devamıdır.

Bu savaş, ABD ve bölgedeki müttefiklerinin 2011 yılında Suriye'de çıkardıkları iç Savaşın ve 2024 Aralık ayında Direniş Cephesini arkadan hançerleme, Suriye'yi ABD kuklası terör çetelerine teslim savaşının bir devamıdır.

Bu savaş, Aksa Tufanı operasyonu sonrasında Gazze'ye karşı başlatılan katliam ve soykırımın bir devamıdır.

Bu savaş, Lübnan, Irak, Yemen ve Suriye'de Direniş Cephesi bileşenlerine karşı sürdürülen ihanet, baskı ve kuşatmaların bir devamıdır.

Bu savaş Direniş Cephesinin merkezi konumundaki İran'ın bilimsel, teknolojik, ekonomik ve askeri ilerlemelerini durdurmak, sekteye uğratmak için Batı Sulta Sistemi tarafından başlatılmış bir savaştır.

İsrail denilen işgalci terör çeteleri rejimi uluslararası sulta sisteminin Batı Asyadaki garnizonu ve ön karakoludur. Bu karakol aracılığıyla bölgedeki    yayılma ve işgallerini sürdürürken karşılarındaki en büyük engel İran'ı teslim almak, en azından işgalleri karşısında tarafsızlaştırmayı planlıyorlar.

İran'ın barışçıl sivil nükleer programı UAEK (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu) denetiminde olmasına ve herhangi bir sapma tespit edilmemesine rağmen bizzat bu kurumun (Mosad Ajanı) başkanı tarafından uydurulan raporlarla İran'a saldırıya ortam hazırlanmıştır.

Batı Sulta Sistemi öteki uluslararası kurum ve kuruluşları kendi hizmetine aldığı gibi UAEK'yı da ülkelerin nükleer programlarını denetlemek ve desteklemek için değil belki uğursuz siyasal/askeri amaçları doğrultusunda baskı aracı olarak kullanıyor.

ABD-İran arasında sürdürülen görüşmelerde taleplerini masada dayatmayı başaramayan Batı Sulta Sistemi İran'a taleplerini askeri saldırıyla kabul ettirmek için ön karakol İsrail'i kullanmaktadır.

Batı, kontrolündeki BM, NATO, medya imparatorluğu ve bölgedeki kuklalarını İsrail'in yanında İran'a karşı harekete geçirmiş bulunuyor.  ABD görünürde savaşa girmemiş olsa da İsrail'e başta istihbarat, uçaklarına havada yakıt ikmali ve hava savunma desteği olmak üzere her türlü destekte bulunmaktadır.

İsrail rejimi gerçekte Batı temsilciliğinde öne çıkmış bulunuyor ve Batı'nın desteği olmadan İran karşısında bir hafta bile dayanamaz.

Bu savaş yeni başlamış değil, 46 yıl önceden beri ilahi nuru söndürmeye yönelik başlatılmış şeytani saldırıların yeni bir aşamasıdır ve devam edecektir.

Bu savaş hak ve batıl cepheleri arasında cereyan etmekte olup Allah'ın yardımıyla hakkın zaferiyle sonuçlanacaktır.

"Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz." Ankebut/69

Hak-batıl mücadelesinde hakkın zaferine dair sünnetullah şüphesiz tahakkuk edecektir. Ama bunun birkaç belirgin şartı vardır.

Bu şartlardan biri safların belirgin bir biçimde birbirinden ayrılmasıdır. Hak cephesinde görünüp batıl cephesiyle gizli açık ilişkilerini sürdürenler veya hak cephesine yönelik saldırılar karşısında kayıtsız/tarafsız kalanların gerçek mahiyet ve yüzünün ortaya çıkması gerekir. Sözle kınamak, mahkum etmek vb diplomatik edebiyatla halklar bir süre daha aldatılabilir ama Âlemlerin Rabbi Allah asla.

"Biz, onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah, doğru söyleyenleri ortaya çıkaracak ve yalancıları da ortaya çıkaracaktır." Ankebut/3

Sünnetullahın tahakkuk etmesinin bir şart da müminlerin imtihanı başarıyla vermesidir.

"İnsanlar, İnandık demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler" Ankebut/2

"Siz onları öldürmediniz, gerçekte Allah onları öldürdü ve attığın zaman da (oku) sen atmadın, gerçekte Allah attı. Kendi tarafından müminleri güzel bir imtihan ile denemek için (bunu yaptı). Şüphesiz, Allah işitendir ve bilendir" Enfal/17

Sabır, direniş ve dayanışma sünnetullahın tahakkukunun ayrı bir şartıdır.

"Ey iman edenler! Sabredin! Birbirinize direnişi tavsiye edin, dayanışma içinde olun (cihat için hazırlıklı olun) ve Allah'tan korkun, olur ki kurtuluşa erersiniz." Âl-i İmran/200.

Allah'ın vaadettiği zafere ulaşmak, Allah'ın yardımına mazhar olmak isteyenler bu vaadin şartlarını da yerine getirmeleri gerekir.

"Allah'ın öteden beri uygulanan kanunu böyledir. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın" Munafikun/8

Yukarıda bazılarına kısaca işaret ettiğimiz şartları yerine getiren müminlere zafer müjdesi verilmektedir.

"O halde gevşemeyin ve üzülmeyin, eğer gerçekten müminseniz, her zaman en üstün sizsiniz" Âl-i İmran/139

Yukarıdaki satırlardan çıkaracağımız sonuç şu ki, bu savaş bütün bir küfür cephesiyle   bütün bir müminler cephesi arasında devam edegelen bir savaşıdır.

Öyleyse her bir mümin bulunduğu şartları, sahip olduğu imkanları da nazara alarak vazifesinin ne olduğunu yeniden gözden geçirmelidir. Unutmayalım günümüz dünyasında cihad sadece savaş cephesinde bulunmakla sınırlı değildir. Hastalar ve özürlüler dışında kimse bu mücadeleden istisna tutulmamıştır; biri canıyla, biri malıyla, bir diğeri kalemiyle, beyanıyla ve... sahnede yerini almalıdır.

Ziya Türkyılmaz

 Amerikan haber ajansı Associated Press, uydu görüntülerine dayanarak yaptığı analizde, İran’ın Katar’daki El-Udeyd Hava Üssü’ne gerçekleştirdiği füze saldırısının, üs içerisindeki bir Amerikan iletişim merkezine zarar verdiğini yazdı.İran’ın ABD askeri güçleri için hayati önemde olan El-Udeyd Üssü’ne düzenlediği saldırının, içeride bulunan jeodezik kubbeye (güvenli iletişim ekipmanlarının bulunduğu bir yapı) zarar verdiği belirtiliyor.

ABD, 2 Temmuz’da, 23 Haziran’da İsrail’in İran’a başlattığı saldırılara doğrudan dahil olarak, İran’ın Fordo, İsfahan ve Natanz’daki üç nükleer tesisini bunker buster (sığınak delici) bombalarla hedef aldı. Bu saldırılar tesislerde büyük hasara yol açtı ancak herhangi bir radyasyon sızıntısı bildirilmedi.

Bu saldırılar, İran’ın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alan açık bir saldırganlık olarak, Tahran ile Washington arasında İran’ın nükleer programının sınırlandırılması ve yaptırımların kaldırılması konulu dolaylı müzakereler sürerken gerçekleşti.

ABD Başkanı Joe Biden, sahte bir şekilde diplomasiyi öne çıkarma fırsatından söz ederken, İsrail’in İran’a saldırı planlarından haberdardı ve bu planlara tam destek verdiğini açıkça ilan etmişti.

İran ise bu saldırılara “Beşaretu’l-Feth” (Fetih Müjdesi) Operasyonu ile Katar’daki El-Udeyd Üssü’nü hedef alarak ve “Va’d-u Sadiq 3” (Doğru Söz 3) operasyonuyla karşılık verdi. Sonunda, ABD 3 Temmuz’da ateşkes teklif etti ve saldırılar sona erdi.

Associated Press, ABD ve Katar askerî yetkililerinin hasara dair yorum taleplerine henüz yanıt vermediğini ve saldırının kamuoyuna resmi olarak doğrulanmadığını aktardı. İran’ın saldırısı, 23 Haziran’da Doha yakınlarında bulunan El-Udeyd Üssü’ne, İran’ın üç nükleer tesisine yapılan bombardımana yanıt olarak gerçekleştirildi.

Uydu görüntüleme şirketi Planet Labs PBC’nin görüntülerine göre, saldırı sabahı olan 23 Haziran’da söz konusu jeodezik kubbe üste açıkça görülebiliyordu. ABD Hava Kuvvetleri 2016 yılında 15 milyon dolarlık bu iletişim altyapısının kurulduğunu açıklamıştı.

Associated Press, bugün (Cuma) yayımladığı analizde, 25 Haziran ve sonraki günlere ait uydu görüntülerinde bu iletişim kubbesinin kaybolduğu ve yanındaki binada hasar izlerinin görüldüğünü belirtti. Üssün geri kalan bölümlerinin ise sağlam kaldığı tahmin ediliyor.

ABD Hava Kuvvetleri’ne bağlı 379. Seferi Hava Grubu, bu iletişim tesisini “Enterprise Modernizasyon İstasyonu” olarak tanımlamıştı.

Haberde, kubbenin ya füze parçacığıyla ya da doğrudan bir patlayıcı ile vurulduğu ifade edilirken, görünen hasarın sınırlı olması nedeniyle, saldırının büyük olasılıkla bomba taşıyan bir insansız hava aracıyla (İHA) gerçekleştirildiği düşünülüyor.

Öte yandan, eski ABD Başkanı Donald Trump, İran’ın bu saldırısını önemsiz ve etkisiz göstermeye çalışarak, operasyonu “çok zayıf bir yanıt” olarak nitelemişti. Trump, İran’ın 14 füze fırlattığını, bunlardan 13’ünün imha edildiğini, sadece birinin isabet ettiğini ve onun da “önemsiz” olduğunu iddia etmişti.

Trump, Truth Social adlı sosyal medya platformunda yaptığı açıklamada, saldırının can kaybına yol açmadığını ve “neredeyse hiçbir hasar vermediğini” savunmuştu.

 İran İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, İran'ın Siyonist rejime karşı füze operasyonlarının boyutlarını anlattı.
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, Siyonist rejimin İran’a karşı dayattığı savaşın çeşitli boyutları ve arka planlarına değindiği kapsamlı bir röportajda; İslam İnkılabı Lideri’nin rolünü, ulusal birliğin sağlanmasını ve 90 milyonluk İran halkından oluşan sert çekirdeğin ülkeyi savunmadaki oluşumunu anlattı.

Galibaf, İran’ın işgal altındaki topraklar üzerinde hava ve kara sahasında sağladığı füze hakimiyetine dikkat çekerek, savaşın ikinci yarısında İran’ın füze saldırılarında yüzde 90 başarı oranı elde ettiğini ifade etti.

Mehr haber ajansının haberine göre Galibaf, Siyonist rejimin güvenlik araştırma merkezinin açıkladığı rakamlara göre, bu rejimin 3520 yaralı verdiğini, bu sayıya dayanarak da 500’den fazla kayıp verdiğinin tahmin edildiğini belirtti.

Galibaf ayrıca, İmam Hamanei’nin sadece birkaç saat içinde silahlı kuvvetleri şoktan çıkardığını ve 1979’da olduğu gibi savaş odasında bulunarak doğrudan komutanlarla görüştüğünü de açıklamasına ekledi.

Galibaf, son savaşta İran’ın operasyon planlarının sürekli olarak güncellendiğini, bu savaşın İran’ın füzeleri için gerçek bir deneme ve ayar fırsatı olduğunu ve bu operasyonlar sayesinde sadece Siyonist rejimin askeri merkezlerinin imha edilmediğini, aynı zamanda bu rejimin hava savunma sistemlerinin de devre dışı bırakıldığını söyledi.

Cumartesi, 12 Temmuz 2025 05:02

İsrail'in İran'a Saldırısı: BOP

Rus teorisyen Alexander Dugin, Siyonist İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını geçici değil, “Büyük İsrail” projesinin bir aşaması olarak değerlendirdi.


Rus teorisyen Alexander Dugin, Siyonist İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını geçici değil, “Büyük İsrail” projesinin bir aşaması olarak değerlendirdi. Dugin’e göre bu saldırıların nihai hedefi, İran’ı ve bölgedeki direniş eksenini yok etmek.

Dugin, işgalci İsrail'in Gazze, Suriye ve İran’daki suikastlarını zincirleme bir strateji olarak tanımlarken, İslam ülkelerinin sessizliğini eleştirdi. Ayrıca İsrail'in başarısızlık halinde “Samson” doktrini kapsamında nükleer seçeneklere başvurabileceği uyarısında bulundu.

Yemen Ensarullah’ı, İsrail’e karşı tek aktif direniş olarak öne çıkaran Dugin, yaşananları metafizik bir savaş olarak da tanımladı. Filistin ve Ukrayna’daki çatışmaları ise Batı’nın tek kutuplu dünya düzenini sürdürme çabasının parçası olarak yorumladı.

ABD’deki iç çatışmalara da değinen Dugin, Trump’ın İsrail yanlısı duruşu ile seçmenlerinin savaş karşıtlığı arasında kaldığını belirterek, bu durumun Amerikan hegemonyasının zayıflamasına işaret ettiğini söyledi.

Cumartesi, 12 Temmuz 2025 04:57

Yemen'de Görkemli Gazze Gösterisi

 Yemen'de yüz binlerce kişinin katılımıyla Siyonist İsrail saldırılarına maruz kalan Gazze halkıyla dayanışma gösterisi düzenlendi.Başkent Sana'nın Sebin Caddesi'nde bir araya gelen Yemenliler, cuma namazının ardından İsrail rejiminin Gazze ve Yemen'e düzenlediği hava saldırılarını protesto etti ve Filistin'e destek mesajı verdi.

Siyonist İsrail'in Filistin halkına karşı saldırılarının kınandığı gösteride, bir de bildiri okundu.

Yemen'in deniz operasyonlarında elde edilen önemli başarıların takdirle karşılandığı aktarılan bildiride, "Ülkemize yönelik son Siyonist düşman saldırısına karşı gösterdiği kararlılıktan dolayı silahlı kuvvetlerimizi kutluyoruz" denildi.

Yemen merkezli Al Masirah TV kanalı da gösteriyi canlı yayınla aktardı.

 

İsrail'in Ensarullah’la Başı Dertte: ABD’ye Sığındı
Soykırımcı İsrail, Ensarullah’ın Kızıldeniz’deki gemi saldırıları nedeniyle ABD’den askeri destek istedi.

 

Ensarullah, iki ticari gemiyi Kızıldeniz ve Eilat limanı yakınlarında insansız botlar ve füzelerle batırdı. Siyonist İsrail, ABD’den bu saldırılara karşı hava kuvvetleri ve operasyonlar da dahil olmak üzere geniş bir koalisyon talep etti. 

Ensarullah lideri Abdulmelik el-Husi, abluka ve saldırılar devam ettiği sürece gemi saldırılarının süreceğini açıkladı.

Cuma, 02 May 2025 09:35

İlim En Üstün Rütbedir

 Kimi kaynakta Fahr-i Kâinat Efendimiz Muhammed Mustafa’ya kimin de ise Emirû’l-Müminin Ali’ye nispet verilen “Rûtbetû'l-ilmi a'le'r-rûteb” ‘İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir/âlâsıdır.’ cümlesi hem hattatlar arasında kadrince yer bulmuş hem de ilim peşinde koşanları bu kutlu yolda motive etmiştir.

İnsanın yaratılışının başlangıcında, kendisinin yeryüzü hilâfetine liyakati, ilimle ortaya konulmuştur. Bu itibarla insanın insaniyet şerefi ile ilim arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Meleklerin kendisine boyun eğip saygı duyması da onun ilmine bağlanmıştır. Öyleyse ilim, kişiliğin itibar ve saygı görmesinde ve daha ötede varlık üzerindeki tasarruflarda belirleyici bir iktidar vesilesidir.

İlim/bilgi, eşyanın/varlığın hakikatleriyle kavranmasıdır. Kur’an’da ‘ilm kelimesi, zannın (kanaatin), tutarsız sahte bilginin zıddı olup tam olarak istikrar kazanmış sağlam bilgi anlamındadır. Bu da öncelikle başkasından değil, doğrudan doğruya Allah’ın vahyinden alınan bilgidir.

Kelimenin tam manasıyla sağlamdır, haktır. Çünkü tek gerçek varlıktan gelmektedir. Kur’an, ilmin kaynağı olarak genelde Allah’ı gösteriyorsa da kendisine bahşedilen fıtrî kâbiliyetler sayesinde insanın elde ettiği bilgiye de ‘ilm denilebileceğine işâret etmektedir. Kur’an’da insana bilgi edinme yolları olarak kulak, göz ve gönül gibi vasıtaların lütfedildiği bildirildiğine göre bunlar aracılığı ile doğru ve güvenilir bir şekilde elde edilen bilgilere de “ilm” adı verilebilecektir. Zira kâinatta varlığı bildirilen âyetler, ancak bu vasıtalar ile görülüp anlaşılabileceğinden, sıhhatli duyu ve yeteneklerin verdiği, deney, tecrübe ve müşâhedeye dayalı sonuçların -hepsi olmasa bile hiç değilse bir kısmının- ‘ilm’ olarak isimlendirilebileceği açıktır. Fakat farklı yollardan elde edilen bilgiler, ilâhî bilgiye uyumlu değilse, Kur’an’a göre bu çeşit bilgiler zan derecesine iner ve bu da, hakikat nâmına hiç bir şey ifade etmez.

“Bilenlerle bilmeyenler, hiçbir zaman eşit olmayacaklardır”

Zira ilim, insanı sürekli büyüten, geliştiren, şerefini artıran ve gücüne güç katan bir değerdir. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“…Allah, içinizden îman etmiş olanlarla, kendilerine ilim verilmiş bulunanları derecelerle yükseltir de yükseltir.”[1]

Allah Resûlü de buyurmuştur:

“İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir.”

Bir gün Rasûlullah mescide girince halka hâlinde oturmuş iki grupla karşılaşır. Gruplardan biri Kur’ân-ı Kerîm okuyor ve Allah Teâlâ’ya duâ ediyordu. Diğeri ise ilim öğreniyor ve öğretiyordu. Bunu gören Nebiyy-i Muhterem Efendimiz:

“Bunların hepsi hayır üzeredirler. Şunlar Kur’ân-ı Kerîm okuyor ve Allah Teâlâ’ya duâ ediyorlar. Allah dilerse onlara (istediklerini) verir, dilerse vermez. Şunlar da ilim öğrenip öğretiyorlar. Ben de ancak bir muallim olarak gönderildim.” buyurarak hemen ilimle meşgul olanların yanına oturdu.[2]

Kur’an, daha ilk inen âyetlerde “insana bilmediği şeyleri öğretenin” Allah olduğunu bildirmiş ve bu bilginin vasıtalı ya da vasıtasız olabileceğine işaret ederek onu ilme ve okumaya teşvik etmiştir. Daha sonra muhtelif âyetlerde de bu gerçek pekiştirilerek, küllî “bilginin Allah katında olduğu” ve “insana pek az ilim verildiğinden” bahisle, insanın Allah’tan gelen ilme körü körüne karşı çıkmak yerine ona tâbi olması ve elde etme yönünde gayret ve niyazda bulunması vurgulanmıştır.

İlim ehli, üzerine düşen vazifeyi en kâmil şekilde icra etmekten çekinmemesi gerektiği gibi, İlim ile meşgul olmayan, diğer Müslüman kardeşlerimizin, ellerinden geldiğince bu müessese ve ehlini, madden ve mânen desteklemelidir.

Nitekim “Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.”[3] hadis-i şerifi, adeta bir müjde olarak telakki edilmesi gereken bir “Ferman-ı İlahi”dir.

- - - - - - - - - - -
[1] (Mücâdele / 11)

[2] (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)

[3] (Tirmizi İlim/14)
Ehlader

  Siyonist İsrail'de Kudüs ile Tel Aviv arasında şiddetli rüzgarın etkisiyle dün başlayan ve yayılan yangınların 6 noktada devam ettiği açıklandı. Yaklaşık 10 bin kişinin tahliye edildiği bildirildi.


İşgalci İsrail'de Kudüs ile Tel Aviv arasındaki ormanlık alanda çıkan şiddetli rüzgarın etkisiyle yayılan yangınların 6 noktada devam ettiği bildirildi.

Yedioth Ahronoth gazetesinin haberinde, 126 itfaiye ekibinin şiddetli rüzgar nedeniyle büyüyen yangına müdahale etmeyi sürdürdüğü ifade edildi.

Kontrol altına alınamayan yangınlar sebebiyle Siyonist İsrail'in uluslararası yardım çağrısına ilişkin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İtalya'dan 8 yangın söndürme uçağının gün içinde ulaşmasının beklendiği kaydedildi.

Ulusal Yahudi Fonu, 13 bini ormanlık alandan oluşan toplamda 20 bin dönüm arazinin yandığını bildirdi.

Siyonist rejim Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun kundaklama şüphesiyle 18 kişinin gözaltında tutulduğunu öne sürmesinin hemen ardından işgalci İsrail polis kaynaklarının basına Netanyahu’nun iddiasının gerçeği yansıtmadığı yönünde bilgi verdiği kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN'a konuşan Mateh Yehuda Bölge Konseyi Başkanı Avishai Cohen, yangının yerleşim yerlerine dönme ihtimalinin bulunduğunu söyledi. Cohen, yaklaşık 10 bin kişiyi tahliye ederek barınma hizmeti verdiklerini paylaştı.

Öte yandan Times Of Israel'in haberinde yangının yayılması tehlikesiyle Mevo Horon bölgesinden tahliye edilenlerin 18 saat sonra evlerine dönmelerine izin verildiği belirtildi.

Çok sayıda bölgenin yangınlar sebebiyle tahliye edilmiş halde olduğu hatırlatıldı.

Soykırımcı İsrail'de dün çıkan yangınlar hızla yayılmıştı. Yaklaşık 20 bin dönüm alanı etkileyen yangınlara müdahale etkisiz kalan İsrailli yetkililer uluslararası yardım çağrısında bulunmuştu.

 

İhanetin Bu Kadarına da Pes! Mahmud Abbas, İsrail'in Yardımına Koştu
Soykırımcı İsrail Gazze halkını diri diri ateşe verirken seyreden Mahmud Abbas, İsrail için hemen harekete geçti!

 

Filistin Özerk Yönetim Başkanı Mahmud Abbas İsrail işgalindeki şehirlerde çıkan yangını söndürmek amacıyla  Netanyahu hükümetine yardım teklifinde bulundu.

Netanyahu hükümeti yangının kontrol altında olmadığını belirtirken, Filistin Özerk Yönetim Başkanı Mahmud Abbas itfaiye yardımı teklif etti.

Siyonist İsrail tarafından karşılık bulan onay kapsamında, Filistin İtfaiyesi'nden 20 personel ile dört araç alevlerin olduğu bölgeye sevk edildi.