کارگر

کارگر

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Amerikalıların açık ve aleni bir şekilde Lübnan’a müdahalede bulunduğunu vurguladı.


Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasında, bölgedeki ve Lübnan’daki son siyasi gelişmelere değindi.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın konuşmasının önemli başlıkları şöyledir:

‘Bugünkü konuşmam Lübnan'daki gelişmeler hakkındadır.

Ne zaman bir ülkede protestolar ya da gösteriler düzenlense, Amerikalıların hemen bu olayları suiistimal etmeye çalıştığını ve bu protestoları kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak için müdahalelerde bulunduklarını görüyoruz.

Amerikalılar, Lübnan’daki protestolara açık bir şekilde müdahale ediyorlar.

Amerika’nın Güvenlik Konseyi’ndeki Temsilcisi bu konu hakkında açık bir şekilde konuştu ve şunları söyledi: “Lübnan, Irak, Yemen ve İran’ın bulunduğu her yerde protestolar sürecektir ve Amerika siyasi hedeflerine ulaşıncaya kadar baskılar da devam edecektir.”

Amerikalı temsilcinin konuşmasının anlamı şudur; Bu huzursuzluklar İran’a baskı uygulama aracıdır.

Amerikalılar ilk günden itibaren bu protestoların Lübnan halkının Hizbullah’a karşı ayaklanması olduğunu zannettiler ve hiç kimsenin böyle bir konuyu gündeme getirmediğini bildikleri halde, bazı Körfez Arap medyası da onlara yardım etti.

Amerikalılar ya kendilerini ya da dünyayı kandırıyorlar ya da bazı Lübnanlılar onlara yanlış ve yanıltıcı raporlar veriyorlar.

Pompeo’nun protestolar hakkındaki açıklamalarında, Lübnan’daki çıkmaz Hizbullah’tan kaynaklanıyormuş gibi gösterilmeye çalışıldı ve ondan kurtulunması talep edildi.

Pompeo’nun sözleri, Hizbullah’ın çıkarılması için onun Lübnan hükümetine baskı yaptığını gösteriyor ama bu konu, halkın bu harekete olan desteğinden dolayı mümkün değildir.

Amerika’nın Lübnan’daki protestolara müdahale ettiği çok açık ve ortadadır ve bu konu, İsraillilerin, Lübnan’da yaşanan olayları kendileri için bir fırsat olarak gördükleri yönündeki açıklamalarıyla eş zamanlı gerçekleşmiştir.

Hizbullah hiçbir zaman Lübnan halkının çıkarları için bir tehdit oluşturmuyor, aksine onların çıkarlarını savunuyor.

ABD ve İsrail hükümetleri bir şantaj politikası izliyorlar.

ABD, Lübnan halkına “size yardımcı olmamız için egemenliğinizden vazgeçmeniz gerekiyor” şeklinde bir denklem dayatmaya çalışmaktadır.

Lübnanlılar, dahili kabiliyetlerini dikkate alarak birlikte çalışırlarsa, bu krizden kurtulabilirler.

Amerika bizim gücümüzden ve egemenliğimizden vazgeçmemizi istiyor.

Bazı Lübnanlı yetkililer, Lübnanlıları İran’a karşı kışkırtmak için İranlı yetkililerin sözlerini çarpıtıyorlar.’

Seyyid Hasan Nasrallah’ın konuşmasının detayları:

Seyyid Hasan Nasrallah, TV konuşmasında Lübnan’daki son siyasi gelişmelere değindi ve şunları söyledi: ‘Ne zaman bir ülkede protestolar ya da gösteriler düzenlense, Amerikalıların hemen bu olayları suiistimal etmeye çalıştığını ve bu protestoları, protestocuların değil, kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak için müdahalelerde bulunduğunu görüyoruz.

Bu, Amerikalıların Arap Baharında, Latin Amerika’da Hong Kong’da ve hatta ABD’nin müttefiki olan ülkelerde yaşanan olaylardaki genel tutumudur.

Lübnan’daki protestolarla ilgili olarak, ABD’nin Birleşmiş Milletler’ deki Temsilcisi ve ABD Dışişleri Bakanı Pompeo da dahil olmak üzere, Amerika’nın bazı yetkililerinin konuşmalarını duyduk. Doğrudan Lübnan hakkında konuşan ABD’nin bu yetkilisinin ve Amerika’nın bazı diğer yetkililerinin söylediği şey, onların, İran’a baskı yapacak bir sonuç peşinde olduklarıdır.

ABD, Lübnan’daki protestoların İran’a ve direnişe karşı olduğunu düşünüyordu oysa böyle bir durum söz konusu değildi ve talepler, geçim ve siyasi meselelerle ilgiliydi.

Amerikalılar ve İsrailliler gerçekten de Lübnan halkına yardım mı etmek yoksa bu halka şantaj mı yapmak mı istiyorlar? Amerikalıların Lübnan için denklemi şu; size yadım edeceğimizi umarak güç unsurlarınızdan vazgeçin. Amerikalılar onlarca yıldır direnişin onlar için oluşturduğu sorunları çözme konusunda aciz kaldılar, bu nedenle bu alanda Lübnan halkına şantaj uygulamaya ve onları kullanmaya çalışıyorlar.

Amerikalılar Lübnan’da ya kendilerini kandırıyorlar ya da dünyayı, ya da Amerika’ya Lübnan’daki durumla ilgili yanlış raporlar sunan birileri var, Amerika’nın dünyada birçok yenilgisinin nedeni, uşakları tarafından kendisine aktarılan yanlış ve yanıltıcı bilgilerdir.

Hizbullah, Lübnan halkı için değil, Amerika’nın komploları ve menfaatleri için bir tehlikedir. Hizbullah, Lübnan’ın onurunu ve menfaatlerini korumaktadır.

İsrail sınırlarda duvar inşa ediyor, çünkü direniş bu konuyu Lübnan hükümetine bıraktı, eğer direniş Siyonist rejimin duvar inşa etmesi mümkün değil deseydi, İsrail kesinlikle bu konuda bin defa düşünür, sonuçlarını değerlendirirdi, aynı konu petrol aramaları için bölgesel suların girişi için de geçerlidir.

ABD kendi sorunlarını ve İsrail'in sorunlarını çözmeyi hedefliyor ve Hizbullah onlar için bir sorun, Hizbullah, İsrail'in toprak, su ve petrol alanlarındaki açgözlülüğü için büyük bir tehdit oluşturuyor, ABD hükümeti yaşanan olayları kötüye kullanıyor ve aynı zamanda İsrail'in de Hizbullah’a karşı bir eylemde bulunmak ve petrol ve doğalgaz konusunda ayrıcalık kazanmak için yaşanan olayları kullanmaya etmeye çalıştığına şahit olmaktayız.’

Seyyid Hasan Nasrallah İranlıların açıklamalarını çarpıtmaya çalışan bazı taraflara atıfta bulunarak şunları söyledi: ‘Bazıları, eğer İran’ı hedef alırlarsa, bu ülkenin karşılık vermek için müttefiklerine dayanacağını düşünüyorlar. Burada size net bir bilgi vereyim, İran, ülkesine saldıran herkese kendisi cevap verecek, sessiz kalmayı ya da müttefiklerinin cevap vermesini kabul etmeyecektir ama İran’ın müttefiklerinin nasıl davranacağı, onların kendilerini ilgilendiren bir konudur ve başkalarını ilgilendirmez. Eğer İsrail İran’a saldırırsa, İran bunun karşılığını kendisi verecektir.

Bazı yabancı taraflar, Lübnanlıları İran'a karşı kışkırtmak ve Cumhurbaşkanını (Mişel Avn’ı), Hizbullah'ı ve diğer müttefikleri sıkıntıya düşürmek amacıyla bazı İranlı yetkililer tarafından yapılan açıklamaları kasten çarpıttılar. İsrail’in İran’a yönelik bir saldırısı durumunda, İran'ın Tel Aviv'i Lübnan'dan hedef alacağına dair İranlı yetkililere atfedilen açıklamalar, İran’ın her zamanki yöntemiyle çelişmektedir.

Hükümetin kurulması konusunda şunu belirtmek gerekir ki, daha önce açıkça hükümetin istifasına karşı olduğumuzu açıkladım. Çünkü yeni hükümetin kurulması zaman alır, oysa ekonomik durumun ve geçim sıkıntısının boşluğa tahammülü yoktur. Başbakan Saad Hariri istifa ettiğinde, bu durum bazıları için sanki bir zafer kazanmışlar gibi göründü, oysa gerçek şu ki, bu istifa zamanı boşa harcadı. Bence bu istifa ile birlikte, zamlar, fiyat artışları ve diğer geçim konuları, ekonomi ve para durumu daha da kötü oldu. Eğer hükümet istifa etmeseydi ve protestolar da devam etseydi, şu an içinde bulunduğumuz durum seviyesine gelmeyecektik. İstifanın ardından geçim söylemleri farklı bir boyuta taşındı.

Eğer hükümet kalsaydı, durum düzelirdi ve protestolar devam ederdi, ancak hükümet kalsaydı, Lübnan halkının yararına birçok şey yapılacaktı.

Bugün, istişarelerin tamamlanacağını ve en fazla oy alan kişinin hükümeti kurmakla görevlendirileceğini umut ediyoruz, ancak hükümetin kurulma işlemleri hiçbir zaman kolay olmayacaktır ve bu da Lübnanlılar için zaman kaybetmek anlamına geliyor.

Ülkenin içinde bulunduğu zorlu durumun, sorumluluklarını yerine getiren bir hükümete ihtiyacı vardır, böyle bir hükümet tek tip olmamalıdır çünkü böyle olursa ortam sarsılacaktır, kriz, dayanışma ve işbirliği içinde çözülecektir.

Bizim tek tip bir hükümete karşı çıkmamızın nedeni, milli menfaatlerdir, onlar parlamentoda oy çokluğuna sahip olduklarında, ulusal birlik hükümeti çağrısında bulunduk ve bugün de biz parlamentoda oy çokluğuna sahibiz ve kendimiz de ulusal birlik hükümeti çağrısına bağlıyız.

Siyasi grubumuzda (8 Mart Hareketi) ulusal birlik hükümetine ilişkin görüşler, çıkarların değerlendirilmesine bağlı olarak farklılık göstermektedir, Hizbullah ve Amel hareketinde, tek tip bir hükümetin kurulmasına karşı çıktık, çünkü ulusal sorumluluk herkesin hükümette olmasını ve ülkenin kurtuluşu için birlikte çalışılmasını gerektiriyor.

Biz ve müttefiklerimizin (Ulusal Özgürlük Hareketi, Amel Hareketi…) hükümeti bırakması ve başka bir grubun (14 Mart Hareketi) hükümeti kurması, gündeme gelen seçenekler arasındadır. Tabii biz böyle bir seçeneği, ülkenin menfaati için asla kabul etmiyoruz. Gündeme gelen diğer bir seçenek te ulusal ortak ya da kapsayıcı bir hükümetin kurulmasıdır. Aynı zamanda Başbakanlık için birkaç isim de gündeme gelmiştir ve Saad Hariri’nin de onaylamasıyla birlikte biz de bu isimleri onayladık, olmaması gereken şey oldu ve istişareler ertelendi ve üçüncü seçenek te hükümetin Saad Hariri başkanlığında kurulmasıdır ama bu seçenek te gerçekleşmedi çünkü kendisi bazı şartlar sundu ve bu da dördüncü seçeneğe geçilmesine neden oldu ve bu seçenek, Hariri’nin gösterdiği ya da onayladığı bir adayın başbakanlık görevini üstlenmesidir ve meclisin çoğu bunu onaylamıştır.

Şu an da çözüm, üçüncü ve dördüncü seçeneklerdir. Önemli olan, reform yapabilecek bir kurtuluş hükümetinin kurulmasıdır ve bu da herkesin katılımını gerektirmektedir. Biz, (Saad Hariri başkanlığındaki) Mustakbel Hareketinin katılımı konusunda ısrar ettiğimiz gibi, (Mişel Avn’ın damadı Cebran Basil’in başkanlığındaki) Ulusal Kurtuluş Hareketinin de bu hükümete katılması konusunda ısrar ediyoruz.

Bu zamana kadar belirli bir isim üzerinde anlaşmaya varılmadı ve Pazartesi günkü istişarelerin, gerekli oyları alan hükümeti kuracak bir kişinin görevlendirilmesiyle sonuçlanmasını umuyoruz, bu kişi görevlendirildikten sonra, hükümet ve hükümetin oluşumu hakkında konuşacağız, biz hükümetin en kısa sürede kurulması konusunda iş birliği yapmaya çalışıyoruz.

Protesto hareketinin hükümete katılması konusunda herhangi bir sorunumuz yok ama sorun, bu hareketin bakanlarını kimin belirleyeceğidir ve bu, başbakanın seçilmesinin ardından karşı karşıya kalacağımız bir sorundur.

Yolların kapanması konusunda sabır gösteren herkese teşekkür ediyorum, bu eylemlerin amacı, kaos yaratmaktı. Bugün de halkımızdan şimdiye kadar başardıkları ve fitneye düşmedikleri gibi sabırlı olmalarını istiyorum.

Lübnan ordusunun ve güvenlik güçlerinin ciddiyet ve kararlılığının, kapanan yolların açılması ve ortamın güvenliğinin sağlanması konusunda etkili olduğu çok açıktır.

Protestolarda, hırsızlık vs… gibi konular hakkında sakin olunmalıdır, çünkü tehlikeli bir konudur. Zorlu yaşam koşullarını dikkate alarak, geçici hükümetten, sorunların çözümü için yasanın verdiği yetki çerçevesinde görevlerini yerine getirmelerini istiyorum. Özellikle yeni hükümetin kurulmasının zaman alacağı dikkate alınarak, o zamana kadar halk sorumluluklarını yerine getirmelidir ve biz bunu sosyal dayanışma olarak adlandırıyoruz.

Pahalılık ve fiyat artışı konusunda ise, biz fiyat artıran ve yüksek kar alan kişilere, şu anki durumun dayanışmaya ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Çünkü fiyatların arttırılması caiz değildir. Onlardan kar paylarını düşürmelerini istiyoruz. Ekmek, ilaç ve yakıt olmak üzere halkla bağlantısı olan bütün konularda oyun ve ticaret yapılmamalıdır. Halkın temel yaşam ihtiyaçları baskı operasyonuna girmemelidir.’

ATV ve A Haber ortak canlı yayınına katılarak gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Kongresi'deki Ermeni Soykırımı kararına tepki göstererek, İncirlik Hava Üssü'nün ABD'nin kullanımına kapatılabileceğini söyledi.
 

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:

'Hafter meşru biri değil, illegal yapısı olan bir isim'

- Birkaç saat önce sayın Sarraj misafirimdi. Savunma Bakanımız üçlü olarak görüşme gerçekleştirdik. Her ikisi de Doha'dan gelmişlerdi. Libya'daki mevcut gelişmeler nedir, ne değildir diye. Sarraj oranın meşru başbakanı. Hafter denilen zat kesinlikle böyle meşru başkan veya başbakan değil. Sadece illegal bir kişi. Uluslararası bu noktada mutabakat karşılığı olan kişi Sarraj'ın kendisidir. Özellikle Libya'ya yönelik uluslararası hukuktan kaynaklanan hakların kullanılmasıyla ilgili olarak kısa bir zaman önce mutabakat muhtırası imzalamıştık.

- Bunlardan biri deniz yetki alanların sınırlandırılması ve askeri işbirliğiyle ilgiliydi. Şimdi de güvenlik ve işbirliği anlaşması Meclisimize sunuldu. Bu anlaşmalarla Akdeniz'de hem Libya'nın hem Türkiye'nin hakkı korunmuş olacak. Bunu son NATO zirvesinde Miçotakis ve heyetiyle yaptığımız görüşmede kendilerine söyledik. Onlar hala belli beklentiler içerisinde. Dayatılmaya çalışılan planlar var burada. Daha da ileri gideceğim, burada Sevr'in ters yüz edilmesi var. Libya'ya asker gönderimi konusunda ise böyle bir davet ve talep gelecek olursa nasıl bir inisiyatif üstleneceğimize dair ülkemiz bunun kararını verecektir. Uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli adımları atarız.

'Bu sularda Libya ve Türkiye'nin hakları var'

- Şimdi iki sismik iki de sondaj çalışması yapacak ileri teknolojiye sahip gemilerimiz var. Bunları Hazine ve Maliye Bakanımızın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu zaman Berat Bey, bunları almıştık. Burada hem Türkiye hem Libya kazanacak. Şimdi bu sularda Libya ve Türkiye'nin hakları var. Bu hakkın korunması gerekir diyoruz. Talihsizliğe bakın ki, ülkemizin içinden ve dışından birileri bu konuda çok rahatsız oluyor. Siz kimden yanasınız, çıkıp açık söyleyin. Biz burada öyle de olsa böyle de olsa buradaki çalışmalarımızı milletimizin ali menfaatleri için sürdüreceğiz.

'Elimizi son yaptığımız anlaşma güçlendirmiştir'

- Doğu Akdeniz havzası hidrokarbon rezervlerine sahip. Son zamanlarda bazı şirketlerin keşif haberlerini duyuyoruz. Olur ki belki yanımıza uluslararası camiada güçlü olan şirketleri yanımıza alma durumu olabilir. Kısa zamanda sismik araştırma ve sondaj çalışması başlatılacak. Doğalgaz ticaretinin ihraç güzergahı ve satış anlaşmaları yapıldıktan sonra üretim safhasına geçebilen projeler olduğu unutulmamalıdır. İşin dayandığı tabanı sıkı tutmakta fayda var. Son yaptığımız Libya anlaşması bu konuda hukuken elimizi güçlendirmiştir.

'Biz belgeyle konuşuyoruz, siz karar alsanız ne yazar'

- ABD iç siyasetindeki kamplaşmanın aleyhimize sonuçlar doğurduğunu, bazı çevrelerin Trump'u sıkıştırmak amacıyla bazı konuları istismar ettiklerinin farkındayız. Benim Trump'la olan hukukum bazı şeyleri değiştirmiyor. Bu eylemler müttefiklik ilişkilerimizin ruhuyla bağdaşmadığı gibi Suriye konusunda varılan mutabakata da aykırıdır. Sayın Trump'a aktardığım gibi Türkiye-ABD ilişkilerinin ABD'nin kendi iç siyaseti için harcanacak ölçüde değerli olduğunu söyledim. ABD Kongresi'nin ilişkilerimizin özüyle ilgili olmayan şeyleri yapmaya son vermeye davet ediyoruz. İlişkilerimize daha fazla zarar verecek zararların önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmasıdır. Ulusal güvenliğimize tehdit oluşturan terör örgütüyle mücadele kararlılığımız tamdır. Ermeni meselesiyle alakalı, sözde Ermeni soykırımı konusunda bunları oradaki yetkililere anlattığım zaman bazılarına bakıyorum, konulara hakim değiller. Biz şu anda silahlı kuvvetlerimizin elinde olan 1 milyonun üzerindeki belgeyi açıyoruz. Gelsin tarihçiler, hukukçular incelesin. ABD'de sadece Harvard'da bir miktar olduğu söyleniyor. Fransa'da olduğu söyleniyor, onlar da açsın. Ermenistan'da var mı, yok! Bütün herkes açsın arşivi. Tarihçilerden oluşan heyetler ve hukukçular, arkeologlar tarafından incelensin. Ondan sonra gerekirse siyasetçiler devreye girelim. Bu karar siyasetçilerin değil her şeyden önce tarihçilerin yapacağı inceleme araştırma, hukukçuların, arkeologların yapacağı inceleme ve araştırmalar neticesinde siyasiler bunun kararını versinler. Burada hiçbir belge ortaya koyamayanların söyleyecek sözü yoktur. Çıkıp karar almışlar, alsanız ne yazar. Aldığınız kararların kıymeti harbiyesi yok. Bu kararlar siyasidir. Hukuka uygun hiçbir yanı yok. Bunları bizim kabul etmemiz mümkün değil. Şu anda kendileri söylüyorlar. Diyorlar ki bu alınan kararın kıymeti harbiyesi yok. İsimlerini vermeye gerek yok. Biz kararlı yürüyoruz. Onlar da birilerini tatmine çalışıyoruz. 100 yıldan fazla süre geçmişken bugün neden ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosunda bu tür kararların neden alındığı açıktır.

'Kızılderililere yapılanlar Amerika'nın yüz karasıdır'

- Bizim de bazı kararlar almamız gerekebilir. Çok açık net rahatlıkla söyleyeyim, Amerika'da Kızılderililerle ilgili söylememek, konuşmamak mümkün mü? Bu Amerika'nın yüz karasıdır. Ruanda'da Fransızların yaptığı katliamları, Cezayir'de yaptıkları katliamları bir kenara koymak mümkün mü? Senagal'de köle ticareti yaptı bunlar. Biz de bütün bunların hepsini dünya kamuoyuna açıklayacağız. Bunların elimizde belgeleri var, arşivlerde belgeleri var. Bunlarla beraber savunmada değil, taarruzda olacağız. Batının ırkçılık ve sömürgecilik tarihi olduğunu ortaya koyacağız.

'Gerekirse oturup konuşur, Kürecik ve İncirlik'i kapatırız'

- Böyle bir kararı vermemiz gerektiği anda bu kararı alma yetkisi bize aittir. Yeri geldiğinde otururuz kapatılması gerekiyorsa İncirlik'i de kapatırız, Kürecik'i kapatırız. Biz de bunlara mütekabiliyet çerçevesinde gerekli kararı veririz. Türkiye bir kabile devleti değildir. 780 bin kilometre karelik ve 2 bin yılı aşkın tarihe sahip olan bu tür yaklaşımları reva görmek karşılıksız kalacak şey değildir. Ne gerekiyorsa mütekabiliyet esasına uygun olarak gerekli adımları atarız. Kaldı ki biz stratejik ortak değil miyiz? NATO'da beraber değil miyiz? Yapılanlar ne? Nasıl böyle bir şey olabilir stratejik ortaklıkta. Bunlar böyle devam ederse bizim de tabii vereceğimiz karşılık var.

'YPG oradaki petrolü rejime sattı'

- Gerçekten Barış Pınarı Harekatı'nda Resulayn ve Tel Abyad önemlidir. Bu alanda bizim kontrolümüz var. Fakat Irak sınırı batı ucuna kadar 444 kilometre. Bütün bu alanda bir kısmında Rusya, bir kısmında Amerika ile yaptığımız anlaşma var. Bunlar 150 saat 120 saat şeklinde anlaşma yaptık. Maalesef ne Amerika ne Rusya buralardan YPG/PYD'yi buralardan çıkaramadılar. O zaman iş başa düşüyor, o zaman ne yapıyoruz göbeğimizi kendimiz keseceğiz dedik. 90 günde bütün teröristleri çıkartacağız dediler, çıkartamadılar. Hala o terör örgütleri. Oradaki aşiretler bizden sürekli yardım istiyorlar. Deyr-i Zor'da petrol kuyuları var. Ama bu Deyr-i Zor'un petrol kuyularını PYD-YPG terör örgütleri buranın petrolünü alıp, alıp rejime sattılar. Bu petrolün kalitesi de yok. Çok daha ilginci, Kamışlı'da da petrol var. Oranın petrolünü de Rusya ile rejim. Deyr-i Zor'u Amerika ile YPG-PYD beraber şu anda.

'Gelin o petrolü satıp bu parayla güvenli bölgeyi kuralım'

- Biz dedik ki, buradaki petrolü satalım, buradan elde edeceğimiz gelirle güvenli bölgeyi yapalım. Biz bu işin müteahhitliğini yaparız. Plan, proje çalışmalarını yaptık. Hepsi hazır. Biz buraları sıfırdan inşa edelim ve şu anda mültecileri bu güvenli bölgeye yerleştirelim. Buranın güvenlik noktasında da daha önce sayın Trump, ondan önce sayın Obama 'biz bunların güvenliğini sağlarız' diyorlardı. Şu anda aynı görevi biz de üstlenebiliriz. Bu güvenliği hallettikten sonra bizde toplamda 4 milyon insan var. Bu insanların 350 bini Kürt. 3,5 milyonu Arap. Arada 150 civarında da Arami, Keldani, Ezidi var. Bunların hepsini kendi topraklarına, evlerine yerleştirelim. İnanın hiçbir şey çıkmıyor. 'Petrolü çok severim' tamam da bu insanları niye sevmiyorsunuz.

'Bir gece ansızın gelebiliriz sözünü hep duyacaksınız'

- Bir gece ansızın gelebiliriz sözünü her zaman duyacaksınız. Türkiye'nin terörle mücadeledeki kararlılığı tamdır. 4 milyon insana bakıyorsunuz, okutuyorsunuz, sağlığıyla ilgileniyorsunuz. Oralarda gözeler varmış. Sınır bölgelerinde. Ayn-el Arab, Rasulayn'da. Bundan dolayı bunun adını Barış Pınarı koyalım dedik. İnşallah bu Barış Pınarı noktasında kararlılıkla mücadelemizi sürdürürüz. Çok uzun süre olmasa dahi burada eninde sonunda neticeye varırız.

'Son zamanlarda bir kamuflaj, SDG'yi uydurdular'

- Kendileri ne söylediklerinin farkında değil. Bunlar özellikle Kürt kardeşlerimize saygısızlık yapıyorlar. Çünkü YPG/PYD bunların Kürt olarak ifade edilmesi bana göre Kürtlere saygısızlıktır. Bu ne demek, Kürtler teröristtir. Biz gerekse vatandaşlarımız olan Kürt kardeşlerimizi gerekse Suriye'nin kuzeyinde olan Kürt kardeşlerimizi terörist olarak addetmiyoruz ki. Ha onların içinden de çıkabilir. Dini gruplar içinden de terörist çıkabiliyor. Bunlar yatıp kalkıyor PYD-YPG diyemiyorlar. En sonunda SDG dediler. Kalkın da samimi söyleyin. Bugüne kadar var mıydı SDG diye bir şey. Son zamanlarda bir kamuflaj SDG bunu uydurdular. Biz diyoruz ki YPG-PYD, PKK'nın yan kuruluşlarıdır. Abdi Şahin denilen kişi bölücübaşının manevi oğlu, beslemesi diyebilirsin. Bununla Amerika'nın en üst kademesi görüşme yapıyor. Aynı şekilde Rusya görüşme yapıyor. Böyle olunca da netice alınamaz ki. Kaldı ki, biri de kırmızı bültenle aranıyor. Eğer ortaksak, NATO'da berabersek, terörizme karşı mücadele vereceksek, siz nasıl oluyor da bu tür terörist başlarıyla bir terör sevici konumuna düşüyorsunuz. Bunları düzeltmemiz lazım. İnanın hiç umurlarında değil.

'65-70 yaşındaki adam genç kızları taciz ediyor'

- Kandil'e sürekli harekatlar yapılıyor. Kandil'e harekat yapılmıyor diye bir şey yok. Çok kararlı hava harekatları yapılıyor. Son dönemde Gabar, Cudi, Tendürek, Besler deresinde PKK'ya çok ciddi darbeler indirdik. Örgüt eleman devşirme ve ülkemize sızma konusunda ciddi tükeniş yaşıyor. Kaçıralan genç kızların orada nasıl muamele gördüğünü sizler de izlediniz televizyonlardan. Ahlaksız adam 60-65 belki de 70 yaşında genç kızlara nasıl tacizde bulunduğunu ekranlarda izledik. Ne yazık ki bu kızların onların elinden kurtulma şeyi çok çok zor. Genç çocuklara, delikanlılara aynı muameleyi yapmıyorlar, kızlara yapıyorlar. Bu terör örgütü ve terör örgütünün şu anda dışarıdaki sevicileri bu tabloları değerlendirmeye almıyor. Parlamentodaki temsilcileri bu tablolar karşısında 'bunlar ne yapıyor' dediklerini duyduk mu? Hala utanmadan sıkılmadan bunları savunmaya kalkıyorlar.

'Arkadaşlarımız taslağı iletti, Irak'ın yanıtını bekliyoruz'

- Çok kararlı bir gidişimiz var. Bunu devam ettireceğiz. Sadece yurt içinde değil. Kuzey Irak'da dahi bunları adım atamaz hale getirdik. Irak tarafının zamanında gerekli önlemleri almamış olması maalesef, özellikle Kuzey Irak, Sincar, Mahmur, Kerkük'te faaliyetlerini yoğunlaştırdı ama başarılı olamayacaklar. Sincar ikinci Kandil olma yolundadır. Ezidiler Sincar'da PKK nedeniyle evlerine dönememektedir. Erbil şehrinin ortasında diplomatımızı şehit eden teröristlerin Mahmur'la bağlantısı tespit edildi. Bugün terör örgütleri arasında ayrım yapanlar gelecekteki felaketlerin de tohumlarını ekmektedirler. Gerek merkezi Irak hükümeti gerek Kuzey Irak, komşuluk hukukumuz gereği olarak bizim topraklara saldıran teröristleri tasfiye etmeleri gerektiğini söyledik. Gerekli önlemleri almaları gerektiğini söyledik. Kendilerine askeri ve güvenlik işbirliği anlaşması imzalamayı önerdik. Arkadaşımız taslağı ilettiler, şimdi Irak tarafının yanıtını bekliyoruz.

'Bir terör örgütünü başka bir terör örgütüyle yok etmek istiyorlar'

- 32-33 bin TIR silah, mühimmat geldi. Bunların hepsi tespitli. Kargo uçağıyla gelen silahlar var. Bütün bunlardan bir kısmı hani çekilme talimatı geldiğinde bununla beraber Irak tarafına gitti. Zaten giriş güzergahı Irak. Çıkışta da yine o taraftan çıkıyorlar. Söyledikler ineydi, DEAŞ'ı yok ettik. Bir taraftan DEAŞ'ı yok ettik diyorsunuz, öbür taraftan bölgede PYD-YPG'ye bu imkanları veriyorsunuz. Hepsi yalan. Bunları sayın Trump'a söylediğimiz için rahat rahat konuşuyorum. Onlar kaçacak biz kovalayacağız diyoruz. Allah'ın izniyle biz sonunda muzaffer olacağız. Onlar da 'Bunlar bizim DEAŞ'a karşı yanımızda mücadele veren dostlarımızdır' diyorlar. Ben de diyorum ki, biz sizin neyiniz? DEAŞ'a karşı mücadeleyi niye bizimle vermediniz? Biz sizden parayla silah istiyoruz vermiyorsunuz, terör örgütlerine ücretsiz olarak veriyorsunuz. Biz sizin samimiyetinize nasıl inanacağız. Bunu hep konuştuk, tartıştık. Gel gör ki samimi değiller, dürüst davranmıyorlar. Bir terör örgütünü bir başka terör örgütünün yok etmenin planlarını yapıyorlar. Yok edemezsiniz, yanlış yol seçtiniz. Onun için biz kendimize güveneceğiz, dik duracağız. 250 bin Suriyeli kardeşimiz herhalde gezmek için evini terk etmedi. Varil bombalarından kaçarak ülkemize sığındılar.

'Yarın Merkel'le yapacağım görüşmede FETÖ'yü gündeme getireceğim'

- Şu anda sayısal olarak az bir yekün değil bunlar. Çok çok sayısal olarak fazla bir rakam. Yurt dışına kaçtıkları yerler başta Amerika olmak üzere Almanya, Fransa, Belçika bütün bu ülkelerde bunlara çok ciddi barınma imkanı veriyorlar, bir de Yunanistan. Eğer siz bu adamları bize teslim ederseniz, karşılığını görürseniz. Etmezseniz karşılığını bulamazsınız. Yarın saat 16.00 gibi Şansölye Merkel'le telefonla görüşme imkanım olacak. Bu konuları tekrar görüşeceğiz. Yarınki görüşmenin önemli ağırlık noktasını Libya ile ilgili şu anda Berlin Zirvesi oluşturacak diye düşünüyorum ama bu konuyu gündeme getireceğim. Almanya şu anda başka sıkıntıyı yaşıyor. Hükümet noktasında ciddi sıkıntılar var. Ne yazık ki Almanya ile farklı ekonomik, ticari, sınai ilişkilerde sıkıntımız var. Kalkıp koalisyona havale ediyorlar. Biz de bu noktada oralardan bize yasal olarak sözleşmemiz olduğu halde verilmesi gereken birçok araç gereci, makine, motoru üretmeye başlattık. Bugün değilse yarın. İHA, SİHA, Akıncı'yı ürettiğimiz gibi. Şu anda biz Leopard tanklarının devamlı Kemal efendinin konuşup bulduğu Arifiye'deki tank palet fabrikası olayında, orası tamir bakım atelyesiydi, bitmiş tükenmiş bir konumda. Üç firma ihalesine girdi. Sözleşmesinde oraya 50 milyon dolar yatırım yapılacak. Ortak kim BMC'nin yüzde 50 ortağı olan Katar'la. Sattınız diyor, ne satması! Yalan söyleme dürüst ol, doğru konuş. Buranın işletme noktasında 25 yıllığına BMC'ye kiralandı. Satış yok ama adamda yalan bol. Şu anda orada Leopar tanklarının tamir, bakımı yapıldığı gibi kendimize ait yine aynı şeyler var. Mesela fırtına obüsleri burada üretiliyor, yine yalan.

'Buradaki alan sadece kiralamadır'

- Oranın alan olarak satılmaya kalksa 20 milyar dolar değeri var diyor. Öyle bir müşteri bulsa da gereğini yapalım. Herhalde emlakçılar falan buna yardım yapmadılar. Buradaki alan sadece kiralamadır ve bu kiralamayla da BMC üç firma arasından çıkıp kiralamıştır.

'Her türlü Filistin meselesinde onların yardımcısı oluruz'

- Bu tür hedefler matematik bir olay değildir. Burada da sapmalar olmak. Mesele bu sapmayı asgari orana indirmektir. Az önce Kılıçdaroğlu'nu dinliyorsunuz. Adam bizim yaptığımız barajları inkar ediyor. Biraz vicdanın olsa bu barajların adı var, şunları gideyim göreyim dersin. Bu denizin altında olduğu için Avrasya Tüneli'yle ilgili bir şey konuşamıyor. Marmaray'la ilgili bir şey söyle. Çünkü milyonlarca insan Marmaray'dan geçiyor. Belli bir parti mensubuna yapılmadı bunlar. Tüm vatandaşlarımıza yapılmış olan esaslar. Yavuz Sultan Selim Köprüsü aynen o şekilde. Filistinlilerle ilgili benim BM'de hiçbir kelam etmediğimden bahsediyor. Nitekim ayrı bir karede oradaki konuşmamdan görüntüler var. Türkiye'de Filistin meselesini bizim kadar mücadelesini kavgasını veren bir başka siyasi parti yoktur. Sadece işin söz boyutunda değil her türlü Filsitin meselesinde kardeşlermizin yanında yerimizi aldık almaya devam edeceğim. Dün İsmail Heniye yanımıza geldi, ondan 15 gün önce Halid Meşal'le oturduk konuştuk.

Cumartesi, 07 Aralık 2019 11:50

Facebook, Hamaney'in sayfasını kapattı

Sosyal medya platformu Facebook, daha önce engellediği İran lideri Ali Hamaney'in Arapça sayfasını kapattı.

  
İran medyasında yer alan haberlerde, Facebook'un 'kuralları ihlal ettiği' gerekçesiyle bir süre önce askıya aldığı İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in 100 binden fazla takipçisi bulunan Arapça hesabını kapattığı belirtildi.

Sosyal medya platformu Instagram da nisan ayında ABD yönetiminin İran Devrim Muhafızları Ordusu'nu resmen yabancı terör örgütleri listesine almasının ardından Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, eski Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi, Silahlı Kuvvetler İnsan Kaynakları İdaresi Başkanı Musa Kemali ve bir dönem Devrim Muhafızları'nda görev yapan eski Radyo ve Televizyon Kurumu Başkanı İzzetullah Zergami'nin hesaplarını kapatmıştı.

Instagram, Devrim Muhafızları Ordusu'nun ülke dışındaki askeri-istihbari operasyonlarını yürüten Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin, 888 bin takipçisi bulunan hesabını da kapatmıştı.

İran'da yüzde 55'lik oranla en çok kullanılan uygulama Telegram'ın ardından, en popüler ikinci sosyal medya platformu olarak Instagram öne çıkıyor.

 İran dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif, terör rejimi İsrail'in nükleer başlık taşıyabilen füzeleri denemesi karşısında Amerika ve Batılıların sessiz kalmasına tepki göstererek, terör rejiminin nükleer cephaneliklerine de seslerini çıkarmadıklarını söyledi.

İran dışişleri bakanı, terör rejimi İsrail'in nükleer füze deneme hedefinin İran olduğunu belirterek, 'Almanya, İngiltere ve Fransa'nın yanısıra Amerika,  terör rejiminin nükleer depolarına seslerin çıkarmıyorlar ama İran'ın uluslararası kanunlara uygun olan savunma silahları karşısında ise öfkeliler' dedi.

Terör rejimi İsrail medyası dün geçtikleri haberlerde, siyonist rejimin dün gece karadan karaya nükleer başlık taşıyabilme özelliğine sahip bir füze denemesini gerçekleştirdiğini bildirdiler.

Siyonist İsrail'in askeri nükleer  çalışmaları  her zaman bölge ve dünya güvenliği için tehdit oluştururken bu rejimin  çalışmaları uluslararası kanunlara göre yasak olmasına rağmen bu rejimin hiç bir ilke ve kanun tanımadan ve de Batının sessizliğiyle  tehdit edici çalışmalarını  sürdürmektedir.

Uzmanlar ve istihbarat çevreleri, terör rejimi İsrail'in elinde 400 kadar nükleer başlık taşıyabilen füzenin olduğu görüşündeler.

ABD’nin İran işlerindeki özel temsilcisi, İran’la mücadelenin yalnızca yaptırım uygulamakla olacağını iddia ederek, ABD’nin İran’daki göstericilere yönelik araçlar sağladığını ifade etti.
ABD'nin İran işlerindeki özel temsilcisi Brian Hook, Perşembe akşamı her zamanki sözlerini yineleyerek; İran'ı Batı Asya bölgesine ve hatta tüm dünyaya hükmetmeye çalışmakla suçladı.

Brian Hook, el-Arabiyye haber ajansına verdiği demeçte şöyle dedi: "Yaptırımlar, İran hükümetinin anladığı tek dildir ve İran'daki protestolar, tarihte İran yönetimine karşı en tehlikeli gerçek olmuştur."

Brian Hook, ilaç ve tıbbi malzeme yaptırımlarına değinmeden, İran'a yönelik ekonomik yaptırımların İran hükümetini hedef aldığını iddia etti.

ABD hükümet temsilcisi, Tahran hükümetinin yakın tarihli protestolar sırasında emsalsiz belgelerin ABD hükümetinin elinde olduğunu iddia ederek; benzeri görülmemiş tutuklamalar ve baskılar yaptığını iddia etti.

Ardından Washington'un provakatörlere ve isyancılara desteğini kabul ederek şöyle dedi: "İran’da göstericilere internetin hükümet tarafından kesilme durumunda bile, internete bağlanma araçları sağladık."

Brian Hook, daha önce de bir basın toplantısında şöyle demişti: "[İran'daki son olaylarda] göstericilerin hiçbiri ABD'ye karşı değildi."

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben, derecelerin yukarı çıkması için Ayete’l Kürsi’den istifade ediyorum.”


İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Fatiha, Tevhit, Kadir ve Ayete’l Kürsi’yi okur ve ondan sonra kalkar ve kıble karşısında hacetlerini Allah’tan dilerse, hacetleri kabul olur. Çünkü onlar İsmi azamdır.
Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sizler Ayete’l Kürsi’nin manevi eserlerinden haberdar olsaydınız hiçbir anınızda onu okumaktan uzak kalmazdınız.”



Ehlibeyt İmamlarından İmam Muhammed Bakır (a.s), Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmiştir: “Ayete’l Kürsi nazil olduğunda Allah Resulü (s.a.a) buyurdular ki “Ayete’l Kürsi” Arşın hazinelerinden nazil oldu ve bu ayet nazil olduğunda dünyadaki tüm putlar yüz üstü yere çakıldı. Bunun üzerine İblis korkarak kavmine şöyle dedi: “Bu gece büyük bir hadise oldu. Sizler yerinizde kalın, ben dünyayı dolaşıp ne olduğunu öğreneceğim.”

 

İblis dünyayı gezerek Medine’ye gitti. Orada bir adama: “Dün gece nasıl bir hadise oldu?” diye sordu.

 

Adam dedi ki: Allah Resulü (s.a.a) buyurdular ki: “Arş hazinelerinden bir ayet nazil oldu ve bununun üzerine dünyadaki tüm putlar yüz üstü yere çakıldılar.”

 

Bunu duyan İblis kavminin yanına geri dönerek yaşananları onlara anlattı.”

 

***

 

Kur’an Ayetlerinin Seyyid ve Efendisi Ayete’l Kürsi’dir

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Ben Arapların seyyidi / efendisi, Mekke şehirlerin seyyidi ve efendisi, Sina dağı tüm dağların seyyidi ve efendisi, Cebrail tüm meleklerin seyyidi ve efendisi, çocukların cennet gençlerini seyyidi ve efendisi, Kur’an tüm kitapların seyyidi ve efendisi, Bakara tüm Kur’an surelerinin seyyidi ve efendisi ve Bakara suresinde her biri 50 bereketi olan 50 kelimeden oluşan bir ayet vardır. O ayet “Ayete’l Kürsi”dir. 

 

***

Ayete’l Kürsi’yi Çok Okuyanların Mükafat ve Sevabı

Abdullah b. Afv diyor ki: “Gece rüyamda kıyametin koptuğunu ve beni götürüp rahat bir şekilde hesaba çektiklerini gördüm. Beni cennete götürdüler ve bana çok sayıda saraylar gösterdiler ve bana şöyle dediler: ‘Bu sarayın kapılarını say” kapıları saydığımda 50 kapsının olduğunu gördüm.”

 

Sonra benden evleri saymamı istediler. Baktım ki 175 tane ev var. Bana dediler ki bu evler senindir. O kadar çok sevindim ki uykudan uyandım ve Allah’a şükrettim. 

 

Sabah olduğunda İbn Sirin’in yanına giderek rüyamın tarifini sordum.

 

O dedi ki: “Öyle anlaşılıyor ki sen Ayete’l Kürsi çok okuyorsun. Dedim ki: Evet, öyledir, ancak sen nereden anladın?

 

Dedi ki: Çünkü bu ayet 50 kelime ve 175 harften oluşmaktadır.” Ben onun hafıza ve dikkatine hayran kaldım. O sırada bana şöyle söyledi: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi çok okursa ölüm zorlukları ona kolay gelecektir.”

***

Ayete’l Kürsi’nin Nazil Olma Öyküsü

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah Teâla, Fatiha Suresini, Şehidellahi (Al-i İmran Suresi’nin 18 ve 19. Ayetleri)[1] ve Kul Allahumme (Al-i İmran Suresi’nin 26 ve 27. ayetleri) Ayetlerini[2], İhlas Suresi ve Ayete’l Kürsi’yi yeryüzüne indirmek istediğinde Allah ile aralarında bir hicap olmadığı halde ilahi arşa tutunmuşlardı.

 

Daha sonra şöyle dediler: Rabbimiz! Bizi günah dolu evlere ve günah ve isyan eden kimselere gönder, çünkü bizler temiz ve pak edicileriz.

 

Bunun üzerine Allah Teala, şöyle buyurdu: İzzet ve celalime andolsun ki her kim namazlardan sonra sizi okursa ona ancak Kudüs’ün üstünde yer ver verecek ve oranın nimetlerinden istifade etmesini sağlayacağım. Her gün 70 defa ona rahmet gözüyle bakacak ve her gün 70 hacetini yerine getireceğim. Her ne kadar günah işlemiş olsa ve onların en düşüğü dua, hacet ve günahların bağışlanması olacaktır. Ona her düşmanlıktan sığınak verecek ve her düşmana galip gelmesi için ona yardım edecek ve cennete gitmekten başka bir manisi olmayacaktır. (yani ölümden sonra cennete gidecektir.)

 

***

 Gözlerin Korunması İçin Ayete’l Kürsi

 

Her namazdan sonra elleri gözlerin üzerine konulur ve Ayete’l Kürsi okunduktan sonra şöyle denir:

 

(أَللهُمَّ احفَظ حَدَقَتَیَّ بِحَقِّ حَدَقَتی عَلِیِّ بنِ أَبیطالِبٍ أَمیرِالمُؤمِنینَ (علیه السلام)

 

Allahumme’h fez hedeketney bi hakki hedeketne Aliyyibn’i Ebi Talib Emiri’l Müminine (aleyhi selam)

 

***

İlahi Amanname

 

Ehlibeyt İmamlarından İmam Musa Kazım (aleyhi selam) şöyle buyurmuştur: Bazı büyük babalarımdan duydum ki birisi Fatiha suresini okuyordu, sonra hazret şöyle buyurdu: “Hem ilahi şükrü yerine getirdi, hem de sevap kazandı.” Sonra hazret İhlas suresini okuduğunu duydu ve şöyle dedi: “İman etti ve güvenliği kazandı.” Sonra Kadir suresini okuduğunu duydu ve şöyle dedi: “Doğru söyledi ve bağışlandı.” Sonra Ayete’l Kürsi’yi okuduğunu duydu ve şöyle söyledi: “Yaratan Allah, onun için amanname gönderdi.”

 

***

 Kur’an mı üstdündür Yoksa Tevrat mı?

 

Rivayet edildiğine göre Peygamber efendimizden: “Kur’an mı üstündür, yoksa Tevrat mı üstündür?” diye bir soru soruldu. Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Kur’an’da bir ayet vardır ki Allah’ın tüm peygamberlerine gönderdiği kitapların tamamından daha üstün ve seçkindir. İşte o ayet, Ayete’l Kürsi’dir.”

 

Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bana nazil olan en faziletli ayet, Ayete’l Kürsi’dir.”

 

Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ayete’l Kürsi ve İhlas suresi, Allah’tan daha aşağı olan her şeyden daha büyük ve azimdir.”

 

Hz. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “… Muhammed’in canı elinde olan and olsun ki bu ayetin (Ayete’l Kürsi) ilahi arşta, Allah’ı tesbih ve takdis eden iki dil ve dudağı vardır.”

 

Hz. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Miraç gecesi iki levha gördüm. Bir levhada Fatiha suresi, ötekisinde Kur’an’ın tamamı vardı. Ondan üç tane nur parlıyordu. Cebrail’e dedim ki bu nur nedir? Cebrail (a.s) cevap olarak şöyle dedi: “O üç nurdan birisi İhlas Suresi, birisi Yasin Suresi ve ötekisi ise Ayete’l Kürsi’dir.”

 

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben, derecelerin yukarı çıkması için Ayete’l Kürsi’den istifade ediyorum.”

 

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Fatiha, Tevhit, Kadir ve Ayete’l Kürsi’yi okur ve ondan sonra kalkar ve kıble karşısında hacetlerini Allah’tan dilerse, hacetleri kabul olur. Çünkü onlar İsmi azamdır.

 

Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sizler Ayete’l Kürsi’nin manevi eserlerinden haberdar olsaydınız hiçbir anınızda onu okumaktan uzak kalmazdınız.”

 

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi bir defa okursa, Allah dünya sıkıntılarından bin tanesini ve Ahiret sıkıntılarından bin tanesini ondan uzaklaştırır. Dünyanın en küçük sıkıntısı yoksulluk ve ahiretin en küçük sıkıntısı ise kabir sıkmasıdır.”

 

Kâinatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) rüyasında kızına şöyle buyurmuştur: “Amel terazini Ayete’l Kürsi ile ağırlaştır. Zira her kim onu kıraat ederse, gökler ve yerler meleklerle birlikte harekete gelir ve Allah’ı yüksek ses ve paklıkla zikrederler, O’nu yüceltir ve tesbih ederler. Daha sonra tüm melekler, Allah Teâlâ’dan Ayete’l Kürsi’yi okuyanın günahını bağışlamasını ve onun hata ve sürçmelerinden geçmesini isterler. 

 

Resulü Kibriya Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi bir kez okursa, ismi kötü ve şaki insanların divanından silinir.”

 

İmam Rıza (a.s) Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle nakletmiştir: “Her kim 100 kere Ayete’l Kürsi’yi okursa, sanki tüm ömrünü ibadetle geçirmiş gibi olur.”

***

 Namazlardan Sonra Ayete’l Kürsi

 

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi namazlardan sonra okursa, yedi gök yarılır ve Allah Teala, Ayete’l Kürsi’yi okuyana rahmet gözüyle bakmayana kadar onlar kapanmaz ve bir melek görevlendirerek o andan bir gün sonraya kadar onun işlerini yazmasını ve kötü işlerini silmesini ister.”

 

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Farz namazlardan sonra Ayete’l Kürsi okumak senin üzerine olsun (onu oku). Zira Peygamberler, Sıddıklar ve şehitler dışında kimse namazlardan sonra onu okumak için ihtimam göstermez. Her kim namazlardan sonra Ayete’l Kürsi’yi okursa, Allah’tan başkası onun ruhunu kabzetmez ve Allah’ın peygamberleri ile birlikte cihat ederek şehit olanlar gibi olur.” Ayrıca şöyle buyurmuştur: “(Böyle birisi) öldükten hemen sonra cennete girecektir. Sıddık ve abidlerden başkası Ayete’l Kürsi’yi okumak için ihtimam göstermez.”

 

Başka bir rivayette İmam Muhammed Bakır (a.s) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi her namazdan sonra okursa, yoksulluk ve çaresizlikten güvende olur ve rızkı genişler. Allah Teala ona kendi fazl ve lütfundan fazla mal verir.”

 

Resulü Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim, farz namazlardan sonra Ayete’l Kürsi’yi okursa, namazı Hakk Teala’nın dergahında kabul olur ve Allah’ın amanında olur. Allah, onu bela ve günahlardan hıfzeder.”

 

***

 Gözlerin ışıklanması için her namazdan sonra ellerinizi gözlerinizin üzerine koyun ve Ayete’l Kürsi’yi okuyun ve şöyle söyleyin:

 

اُعیذُ نورَ بَصَری  بِنورِ الله الّذی لا یطفی

 

Uiyzu nure beseri bi nurillahi’l lezi la yutfa.

 

Hafıza ve İlmin Artması İçin Ayete’l Kürsi

 

Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: “5 şey hafızayı güçlendirir: Tatlı yemek, boyna yakın et yemek, mercimek, soğuk ekmek yemek ve Ayete’l Kürsi okumak.”

 

Alimlerden birisi şöyle demektedir: “Her kim ilim istiyorsa beş şeye dikkat etsin: 1. Gizli ve açıkta takvalı olmak. 2. Ayete’l Kürsi okumak. 3. Her an abdestli olmak. 4. İki rekat olsa bile gece namazı kılmak. 5. Mideyi doldurmak için değil, güç kazanmak için yemek yemek.”

 

***

 

Sefer ve Seyahate Çıkmak

 

Ehlibeyt imamlarından İmam Cafer Sadık (aleyhi selam) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Yolculuğunuza sadaka vererek yahut Ayete’l Kürsi okuyarak başlayın. Her kim yolculuk boyunca her gece Ayete’l Kürsi okursa hem kendisi hem de onunla birlikte olanlar selamette kalır.”

 

***

 

Hacetler İçin

 

Eğer birisi önemli bir işle karşılaşır ve bir an önce amacına ulaşmak isterse, kimsenin olmadığı bir çöl veya sahraya (kimsenin olmadığı dağlık veya kuraklık bir yerde olabilir) gitmeli. Etrafını bir çizgiyle çizmeli ve kıbleye doğru oturarak 70 kere Ayete’l Kürsi okumalı. Hiç şüphesiz o kişi o gün hacetine kavuşacaktır. Bu amel tecrübe edilmiş ve sonuç alınmıştır.

 

Resulü Ekrem Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman herhangi bir hacetin için dışarı çıkarsan Ayete’l Kürsi oku ki hacetini Allah yerine getirsin.”

 

Müminlerin Emiri Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman sizlerden birisinin bir haceti olursa Perşembe günü sabah onu talep etmek için evden dışarı çıksın ve dışarı çıktığı an Al-i İmran Suresinin son ayetlerini (190. Ayet ve sonrasını), Ayete’l Kürsi’yi, Kadir Suresini ve Fatiha suresini okusun. Zira bunları okuyan dünya ve ahiret hacetlerini elde eder.”

 

Başka bir rivayette ise her kim Ayete’l Kürsi’yi güneş battığı vakit okursa hacetine ereceği söylenmiştir.

 

Şeytanı Uzaklaştırmak İçin

 

Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlerinizde Ayete’l Kürsi okuyunuz ki şeytan size yaklaşamasın.”

 

***

 

Uyku Vakti

 

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber beni çağırdı ve şöyle buyurdu: ‘Uyumak için yatağına gittiğinde çokça istiğfar et, salavat getir ve Kul huvallahu ahed (ihlas suresini) oku. Çünkü bunlar Kur’an’ın nurudur. Ve Ayete’l Kürsi oku. Zira onun her harfinde bin bereket ve bin rahmet vardır.”

 

Ayete’l Kürsi’nin Fazilet ve Önemi

 

1. Ayete’l Kürsi, gökten bir nurdur.

 

2. Ayete’l Kürsi, arşın hazinelerindendir.

 

3. Ayete’l Kürsi, yolculukta güvende kalmayı sağlar.

 

4. Ayete’l Kürsi, Kur’an’ın en yüce noktasındadır.

 

5. Hz. Resulü Ekrem, uyuduğunda okuduğu zikir Ayete’l Kürsi idi.

 

6. Ayete’l Kürsi ile insan tüm afetlerden masun kalır.

 

7. Ayete’l Kürsi, fakirliğin defedilmesi için etkili ve gaipten ilahi yardıma neden olur.

 

8. Yalnızken Ayete’l Kürsi okursan korkudan emanda kalır ve Allah’tan yardım alırsın.

 

9. Ayete’l Kürsi’yi tarla, mezra ve dükkana gizlemek işin bereketli ve kazancın artmasına neden olur.

 

10. Ayete’l Kürsi ile ölüm rahat olur.

 

11. Can ve malını korumak için Ayete’l Kürsi oku.

 

Rivayet edildiğine göre her kim Ayete’l Kürsi’yi yazım dükkanına veya evine asarsa malı çoğalır ve asla başkasına muhtaç olmaz.

 

 

AYETEL KÜRSİ

 

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَیُّ الْقَیُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَّهُ مَا فِی السَّمَاوَاتِ وَمَا فِی الْأَرْضِ ۗ مَن ذَا الَّذِی یَشْفَعُ عِندَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ یَعْلَمُ مَا بَیْنَ أَیْدِیهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا یُحِیطُونَ بِشَیْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ وَسِعَ کُرْسِیُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۖ وَلَا یَئُودُهُ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ الْعَلِیُّ الْعَظِیمُ * لَا إِکْرَاهَ فِی الدِّینِ ۖ قَد تَّبَیَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَیِّ ۚ فَمَن یَکْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَیُؤْمِن بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَکَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَیٰ لَا انفِصَامَ لَهَا ۗ وَاللَّهُ سَمِیعٌ عَلِیمٌ * اللَّهُ وَلِیُّ الَّذِینَ آمَنُوا یُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَی النُّورِ ۖ وَالَّذِینَ کَفَرُوا أَوْلِیَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ یُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَی الظُّلُمَاتِ ۗ أُولَٰئِکَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِیهَا خَالِدُونَ

 

AYETEL KÜRSİ’NİN TÜRKÇE OKUNUŞU

 

Allahu la ilahe illa huvel hayyul kayyum, la te'huzuhu sinetuv vela nevm, lehu ma fis semavati ve ma fil ard, men zellezi yeşfeu indehu illa bi iznih, ya'lemu ma beyne eydihim ve ma halfehum, ve la yuhitune bi şey'im min ilmihi illa bi ma şa', vesia kursiyyuhus semavati vel ard, ve la yeuduhu hifzuhuma, ve huvel aliyyul azîm.

La ikrahe fid dini kad tebeyyener ruşdu minel ğayy, fe mey yekfur bid tağuti ve yu'mim billahi fe kadistemseke bil urvetil vuska lenfisame leha, vallahu semiun alîm.

Allahu veliyyullezine amenu yuhricuhum minez zulumati ilen nur, vellezine keferu evliyauhumut tağutu yuhricunehum minen nuri ilez zulumat, ulaike ashabun nar, hum fiha halidûn.

 

AYETEL KÜRSİ’NİN ANLAMI

 

“Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.

Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.

Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.”

 

***

Ayetin Hadisler Işığında Açıklaması[3]

 

Tefsir'ul-Ayyaşî'de, İmam Cafer Sadık (a.s) şöy­le der: Ebuzer de­di ki: "Ya Resu­lal­lah, sa­na in­di­ri­len ayet­le­rin en üs­tü­nü han­gi­si­dir?" Re­su­lul­lah bu­yur­du ki: Ayet'el-Kür­sü. Ye­di kat gök ve ye­di kat yer kür­sü­nün ya­nın­da uç­suz bu­cak­sız bir çö­le atıl­mış bir hal­ka gi­bi ka­lır." Son­ra şöy­le de­di: "Ar­şın kür­sü­den üs­tün­lü­ğü, çö­lün hal­ka­dan üs­tün olu­şu gi­bi­dir."[4]

 

Bu ha­di­sin baş kıs­mı­nı Suyutî, ed-Dürr'ül-Men­sûr ad­lı ese­rin­de İbn Ra­he­vey­h'den, o da Müs­ne­din­de Avf b. Ma­lik ka­na­lıy­la Ebuzer'den ri­va­yet eder. Yi­ne, Ah­met ve İbn Du­reys ve Ha­kim'den (Ha­kim, sa­hih ol­du­ğu­nu be­lirt­miş­tir) Bey­ha­ki'den (Şu­a­b'il-İman) ki­ta­bın­da Ebuzer'den ri­va­yet eder­ler.

 

Yi­ne ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde, Ah­med ve Ta­be­ra­ni Ebu Ema­me'den şöy­le ri­va­yet eder­ler: De­dim ki: "Ya Ra­su­lal­lah, sa­na in­di­ri­len ayet­le­rin için­de en bü­yük ola­nı han­gi­si­dir?" Bu­yur­du ki: "Al­lah­'tır ki O'ndan baş­ka ilâh yok­tur. Di­ri­dir, ko­ru­yup yö­ne­ti­ci­dir." (Ayet'el-Kür­sü)

 

Ay­nı eser­de, bu an­la­mı pe­kiş­ti­ren bir ri­va­yet Ha­tib el-Bağ­da­di'nin ta­rih­le il­gi­li ese­rin­de, Enes ka­na­lıy­la Pey­gam­ber'den (s.a.a) ak­tar­dı­ğı be­lir­ti­lir.

 

ed-Dürr'ül-Men­sûr tefsirinde Da­re­mî Ey­fa b. Ab­dul­lah el-Ke­la­ği'den şöy­le ri­va­yet eder: Bir adam Ra­su­lul­lah'a de­di ki: "Ya Ra­su­lal­lah, Al­lah'ın ki­ta­bın­da bu­lu­nan han­gi ayet da­ha bü­yük­tür?" Ra­su­lul­lah bu­yur­du ki: "Al­lah'tır ki, O'ndan baş­ka ilâh yok­tur. Di­ri­dir, ko­ru­yup yö­ne­ti­ci­dir..."

 

Ben derim ki: İn­ce­le­mek­te ol­du­ğu­muz bu aye­tin "Ayet'el-Kür­sü" ola­rak ni­te­len­di­ri­li­şi­nin öy­kü­sü, İslâm'ın ilk dö­nem­le­ri­ne, hat­ta Re­su­lul­lah efen­di­mi­zin ha­yat­ta ol­du­ğu gün­le­re hat­ta biz­zat Re­su­lul­lah'ın da (s.a.a) bu adı ona ver­me­si­ne da­ya­nır. Re­su­lul­lah'tan, Ehlibeyt İmamları'n­dan ve sa­ha­be­den ak­ta­rı­lan ri­va­yet­ler­den bu­nu ra­hat­lık­la an­la­ya­bi­li­riz.

 

Bu tarz bir ni­te­le­me­nin tek ge­rek­çe­si, aye­ti an­la­mak için gös­te­ri­len ku­sur­suz özen ve onun önem­sen­me­si­dir. İşa­ret et­ti­ği an­la­mın yü­ce­li­ği, in­ce­li­ği ve la­tif­li­ği­dir. "Al­lah'­tır ki, O'n­dan baş­ka ilâh yok­tur." aye­ti­nin ifa­de et­ti­ği içe­ri­ği saf ve ka­tı­şık­sız tev­hid­dir. Ayet­te ulu Al­lah'ın ev­ren üze­rin­de­ki sı­nır­sız oto­ri­te­sin­den, ka­im­li­ğin­den sö­z e­di­lir ki, zat isim­le­rin dı­şın­da­ki tüm gü­zel isim­ler bu an­la­ma dö­nük­tür. Yanı sıra, ilâhî oto­ri­te­nin var­lık­lar âlemi­nin en ba­si­tin­den, en bü­yü­ğü­ne ka­dar her şe­yi ku­şat­tı­ğı; ba­şın­dan so­nu­na ka­dar tüm ge­liş­me­le­ri kont­ro­lün­de tut­tu­ğu ay­rın­tı­lı bi­çim­de di­le ge­ti­ri­li­yor. İlâhî oto­ri­te­nin dı­şın­da ce­re­yan edi­yor­muş gi­bi gö­rü­nen ol­gu­la­rın, bu sı­nır­sız oto­ri­te­nin için­de ola­cak şe­kil­de dı­şın­da ol­du­ğu vur­gu­la­nı­yor. Bu yüz­den adı ge­çen aye­tin, Kur'ân'da­ki en bü­yük ayet ol­du­ğu di­le ge­ti­ril­miş­tir. Bu ayet, ay­rın­tı­lı bir açık­la­ma içer­me­si açı­sın­dan bü­yük­tür. Çün­kü: "Al­lah; O'ndan baş­ka ilâh yok­tur. En gü­zel isim­ler O'nun­dur." (Tâhâ, 8) aye­ti ve ben­ze­ri ayet­ler, Ayet'el-Kür­sü'nün içer­di­ği an­la­mı içer­mek­le be­ra­ber on­lar­da­ki ifa­de öz ve top­lu­dur. Ayet'el-Kür­sü'­de ise, ay­rın­tı­lı açık­la­ma­lar yer al­mak­ta­dır.

 

Bu yüz­den ba­zı ri­va­yet­ler­de, Ayet'el-Kür­sü'nün Kur'ân ayetle­ri­nin efen­di­si ol­du­ğu be­lir­ti­lir. ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde belirtildiğine gö­re Ebu Hu­rey­re, Pey­gam­ber efen­di­miz­den ri­va­yet et­miş­tir. Di­ğer ba­zı ri­va­yet­ler­de ise şöyle bu­yu­ru­lur: "Her şe­yin bir zir­ve­si var­dır. Kur'ân'ın zir­ve­si de Ayet'el-Kür­sü'­dür." Tefsir'ul-Ayyaşî'de[5] Abdullah b. Se­nan ara­cı­lı­ğı ile İmam Cafer Sadık'tan ri­va­yet eder.

 

Şeyh Tusî, el-E­ma­li ad­lı ese­rin­de Ebu Ema­me el-Ba­hi­li'ye da­yan­dı­ra­rak şöy­le der: Ba­hi­li der ki A­li b. Ebu Ta­lib'in (a.s) şöy­le de­di­ği­ni duy­dum: "İslâm'ı an­la­yan ya da Müslüman bir an­ne-ba­ba­dan dün­ya­ya ge­len bir kim­se­nin, ge­ce­nin ka­ra­sı bo­yun­ca (sö­zü­nün bu­ra­sın­da ara­ya gir­dim ve 'ge­ce­nin ka­ra­sı' ne de­mek­tir? di­ye sor­dum. De­di ki: "Ge­ce­nin ta­ma­mı­dır) Al­lah'­tır ki, O'ndan baş­ka ilâh yok­tur. Di­ri­dir, ko­ru­yup yö­ne­ti­ci­dir... aye­ti­ni oku­ma­dan uyu­ma­sı dü­şü­nü­le­mez." son­ra aye­ti so­nu­na ka­dar oku­du. Ar­dın­dan şöy­le de­di: "Eğer bu aye­tin ne ol­du­ğu­nu [ve­ya bu ayet­te ne an­la­tıl­dı­ğı­nı] bil­sey­di­niz, hiç bir du­rum­da onu oku­ma­yı ih­mal et­mez­di­niz. Çün­kü Ra­su­lul­lah şöy­le bu­yur­du: "Ayet'el-Kür­sü ba­na ar­şın al­tın­da­ki bir ha­zi­ne­den ve­ril­di. Ben­den ön­ce hiç bir pey­gam­be­re ve­ril­me­miş­ti." Hz. Ali (a.s) de­di ki: "Ra­su­lul­lah'tan bu­nu duy­du­ğum­dan be­ri hiç bir ge­ce Ayet'el-Kür­sü oku­ma­dan sa­bah­la­ma­dım..."[6]

 

Ben derim ki: Aşa­ğı-yu­ka­rı ay­nı an­la­mı içe­ren bu ri­va­yet ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde, Ubeyd İbn Ebî Şey­be, Da­re­mi, Mu­ham­med b. Nasr ve İbn Du­reys ka­na­lıy­la Hz. Ali'ye (a.s) da­yan­dı­rı­lır. Yi­ne ay­nı eser­de, Dey­le­mî ka­na­lıy­la Hz. Ali'den (a.s) ri­va­yet edi­lir. Ge­rek Ehlisünnet kay­nak­la­rın­da ve ge­rek­se Şia kay­nak­la­rın­da, Ayet'el-Kür­sü'nün üs­tün­lü­ğü­ne iliş­kin birçok ri­va­ye­te yer ve­ri­lir. Yu­ka­rı­da ge­çen ri­va­yet­te, Hz. Ali'nin şöy­le de­di­ğin­den sö­z e­dil­di: Ra­su­lul­lah şöy­le bu­yur­du: "Ayet'el-Kür­sü ba­na ar­şın al­tın­da­ki bir ha­zi­ne­den ve­ril­di." Ben­ze­ri bir ifa­de­ye ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde ye­r a­lan ve Buharî'nin ta­ri­hin­den nak­le­di­len İbn Du­reys'in Enes ka­na­lıy­la Re­su­lul­lah'a (s.a.a) da­yan­dır­dı­ğı şu ri­va­yet­te de rast­lan­mak­ta­dır: "Ayet'el-Kür­sü ba­na ar­şın al­tın­dan ve­ril­di."

 

--------------------------------------------------------------------------------
[1] - شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَا بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ

[2] - قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ  

تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
[3] — Allame Tabatabai, El Mizan.

[4]—Tefsir’ul-Ayyaşî, c.1, s.137]

[5]- [Tefsir'ul-Ayyaşî, c.1, s.136]

[6]- [el-E­ma­li, c.2, s.122]

Pazartesi, 02 Aralık 2019 11:48

Cafer-i Tayyar (Tasbihat) Namazı

Müslümanların Hayber Kalesini Fethettiği ve Hz. Cefer-i Tayyar’ın döndüğü haberi, aynı anda Hz. Peygamber Efendimize (s.a.a) ulaştı. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular: "Hayber’in Fethinden dolayı mı, yoksa Cafer’in döndüğünden dolayı mı daha çok sevinçliyim bilemiyorum."


Cafer-i Tayyar Namazı (Arapça: صلاة جعفر الطيار), en önemli ve en faziletli nafile namazlardan birisidir. Dört rekâttır (iki rekâtlık iki namaz) ve "Subhanallahi vel-Hamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu Ekber" «سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَکبَرُ» zikri, toplamda 300 defa tekrar edilmelidir. Günahların bağışlanmasında, istek ve dileklerin kabul olmasında çok etkili bir namazdır. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) bu namazı Habeşe’de sergilemiş olduğu 15 yıllık zorlu mücadelenin ardından vatanına dönen, Hz. Cafer-i Tayyar’a hediye etmiştir.

 

Hz. Peygamber’in Cafer-i Tayyar’a Hediyesi

 Müslümanların Hayber Kalesini Fethettiği ve Hz. Cefer-i Tayyar’ın döndüğü haberi, aynı anda Hz. Peygamber Efendimize (s.a.a) ulaştı.[1] Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular: "Hayber’in Fethinden dolayı mı, yoksa Cafer’in döndüğünden dolayı mı daha çok sevinçliyim bilemiyorum."

Allah Resulü (s.a.a) Cafer’i karşılamak için on iki adım ilerleyerek, ona sarıldı, alnını öptü ve şöyle buyurdu: "Sana bir hediye vermemi ister misin?" Cafer şöyle arz etti: ‘‘Evet, Ey Allah’ın Resulü!’’ Müslümanlar Hayber’in Fethinden çokça ganimetler elde ettiklerinden herkes Peygamber’in Cafer’e bolca altın ve gümüş vereceğini zannetti, fakat Peygamber Efendimiz (s.a.a) Cafer’e şöyle buyurdu:

"Sana vereceğim ve öğreteceğim şeyi, her gün aralıksız yaparsan senin için tüm dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır. Savaş meydanından kaçmış olsan da günahların çöllerdeki kum taneleri ve denizlerdeki köpükler sayısınca dahi olsa, yine de Allah senin günahlarını bağışlar."[2]

Sonra bu münasabetle adı Cafer-i Tayyar olan bu namazı ona öğretti.

Namazın kılınış şekli

Cafer’i Tayyar Namazı dört rekattır. (Sabaha namazı gibi) iki rekâtlı iki namazdan ibarettir.

Namazın başlangıcında Cafer-i Tayyar Namazı niyet edilmeli ve birinci rekâtta Fatiha’dan sonra Zilzal Suresi, ikinci rekâtta Fatiha’dan sonra, Adiyat Suresi okunmalıdır. (Böylelikle birinci iki rekatlı namaz bitmiş olur)

Üçüncü rekâtta; yani iki rekâtlık ikinci namazın birinci rekâtında, Fatiha’dan sonra Fetih Suresi, ikinci rekâtta ise İhlâs Suresi okunmalıdır.

Tüm rekâtlarda Fatiha ve surelerden sonra, on beş defa Tesbihat-ı Erbaa: "Subhanallahi vel-Hamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu Ekber" «سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَکبَرُ‌» okunmalı ve aynı zikir, her rekâtın rükûusunda on defa, rükudan doğrulduktan sonra on defa, her rekâtın secdesinde on defa, secdeden başını kaldırdıktan sonra yine on defa tekrar edilmelidir.

Her rekâtta Tesbihat-ı Erbaa 75 defa, toplamdaysa 300 defa tekrarlanmaktadır.[3] Eğer Tesbihat-ı Erbaa’yı unutacak olursak yeri geçmediği taktirde yerine getirmelidir, ama eğer yeri geçmişse namazı sahihtir, fakat namazdan sonra unuttuğu miktarı tekrar etmelidir.

Tesbihat-ı Erbaa’dan sonra ikinci rekâtın ikinci secdesinde şöyle demesi müstahaptır:

سُبْحَانَ مَنْ لَبِسَ الْعِزَّ وَ الْوَقَارَ سُبْحَانَ مَنْ تَعَطَّفَ بِالْمَجْدِ وَ تَكَرَّمَ بِهِ سُبْحَانَ مَنْ لا يَنْبَغِي التَّسْبِيحُ إِلا لَهُ سُبْحَانَ مَنْ أَحْصَى كُلَّ شَيْ‏ءٍ عِلْمُهُ سُبْحَانَ ذِي الْمَنِّ وَ النِّعَمِ سُبْحَانَ ذِي الْقُدْرَةِ وَ الْكَرَمِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِمَعَاقِدِ الْعِزِّ مِنْ عَرْشِكَ وَ مُنْتَهَى الرَّحْمَةِ مِنْ كِتَابِكَ وَ اسْمِكَ الْأَعْظَمِ وَ كَلِمَاتِكَ التَّامَّةِ الَّتِي تَمَّتْ صِدْقا وَ عَدْلا صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ وَ افْعَلْ بِي كَذَا وَ كَذَا

Türkçe yazılışı: “Subhane men lebise’l izze ve’l vekar, Subhane men teettafe bil-Mecdi ve tekerreme bihi, subhane men la yenbeği’t tesbihu illa lehu, subhane men ehsa kule şeyin ilmuhu, subhane zi’l meni ve’n niemi, subhane zi’l kudreti ve’l keremi, Allahumme inni eseluke bimekaidi’l izzi min arşike ve munteher rahmeti min kitabike ves’mike’l a’zemi ve kelimatike’t tameti’l leti temmet sıdka ve adle, salli ale muhammedin ve ehli beytihi vef’el bi keza ve keza.” (keza ve keza kelimesinden itibaren) hacetler istenir ve elbette istek ve hacetler Türkçe'de yapılabilir.

 

Anlamı: Münezzehtir izzet ve vakar elbisesi giyen – Allah-, münezzehtir ululuk ve yüceliğiyle ihsan ve ikramda bulunan Allah, münezzehtir tesbih kendisinden başkasına layık olmayan –Allah-, münezzehtir ilmi her şeyi sayan (ihate eden) –Allah-, münezzehtir minnet ve nimet sahibi, münezzehtir güç ve bağış sahibi.

 

Allah’ım! –ilminin esrarı olan- arşının izzetinin düğüm yerleri hürmetine, kitabının rahmetinin nihayeti, en büyük ismin, sadaket ve adalet açısından kamil kelimelerinin (peygamberler ve velilerin) hürmetine Muhammed ve Ehlibeytine rahmet eyle ve benim şu şu hacetlerimi reva eyle."

 

Daha sonra istek ve hacetlerini istemelidir, elbette hacetlerini Türkçe olarak da isteyebilir.

 

Hacet ve Dilekler İçin En İdeal Vakit
Şeyh Tusi, hacetlerin reva olması için İmam Cafer Sadık’tan (a.s)

şöyle rivayet etmiştir: “Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri oruç tut. Perşembe günü on miskine (öksüze) sadaka olarak 750 gram yiyecek ver. Cuma olunca gusül alarak çöle çık ve Cafer-i Tayyar namazını kıl. Dizlerini sıvayarak yere yapıştır ve şu duayı oku:

يَا مَنْ أَظْهَرَ الْجَمِيلَ وَ سَتَرَ [عَلَيَ] الْقَبِيحَ يَا مَنْ لَمْ يُؤَاخِذْ بِالْجَرِيرَةِ وَ لَمْ يَهْتِكِ السِّتْرَ يَا عَظِيمَ الْعَفْوِ يَا حَسَنَ التَّجَاوُزِ يَا وَاسِعَ الْمَغْفِرَةِ يَا بَاسِطَ الْيَدَيْنِ بِالرَّحْمَةِ يَا صَاحِبَ كُلِّ نَجْوَى وَ مُنْتَهَى كُلِّ شَكْوَى يَا مُقِيلَ الْعَثَرَاتِ يَا كَرِيمَ الصَّفْحِ يَا عَظِيمَ الْمَنِّ يَا مُبْتَدِئا بِالنِّعَمِ قَبْلَ اسْتِحْقَاقِهَا يَا رَبَّاهْ يَا رَبَّاهْ يَا رَبَّاهْ

Türkçe yazılışı“Ya men ezhere’l cemil ve setere’l (aleyye) kabihe, ya men lem yuağiz bil cerireti ve lem yehtiki’s sitre ya azime’l afvi, ya hesene’t tecavuzi, ya vasie’l meğfireti, ya basite’l yedeyni birrahmeti, ya sahibe kulli necva ve munteha kulli şekva ya mukile’l eserati, ya kerime’s safhi, ya azime’l meni, ya mubtedien binniemi kalbe istihkakiha ya rabbah, ya rabbah, ya rabbah.”

AnlamıEy güzeli açığa çıkaran ve çirkini (bana) örten, ey günahtan dolayı kulları cezalandırmayan ve –günahkarların- perdesini yırtmayan; ey affı yüce olan, ey –kusurlarından- güzellikle geçen, ey mağfireti geniş olan, ey rahmet için elleri açık olan, ey bütün fısıldanmalardan haberdar olan, ey bütün şikayetlerin mercii, ey sürçmeleri affeden, ey affetmesi kerim olan, ey ihsanı büyük olan, ey kulları hakketmeden nimet veren, ey rabbim, ey rabbim, ey rabbim."

Sonra on defa “Ya Allah, ya Allah, ya Allah”, son defa “ya seyyidah, ya seyyidah”, on defa “ya mevlaya, ya mevlaya”, on defa “Ya recaah, ya recaah”, on defa “Ya ğıyaseh, ya ğıyaseh”, “Ya ğayete rağbetah”, on defa “Ya rahman”, “Ya rahim”, on defa “Ya mu’tiyel – hayrat”, on defa “Salli ala muhammedin ve al-i muhammedin kesiren, tayyiben, ke-efzeli ma salleyte ala ehedin min haklik.”

Namaz bittikten sonra ellerini göğe doğru kaldırmalı ve Allah’a nefesi kesilene kadar şöyle seslenmelidir: "Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi..." «یا رَبِّ یا رَبِّ یا رَبِّ...» ardından nefesi kesilene kadar: "Ya Rabbah, Ya Rabbah, Ya Rabbah..." «یا رَبّاهُ یا رَبّاهُ یا رَبّاهُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Rabbi, Rabbi, Rabbi..." «رَبِّ رَبِّ رَبِّ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Allah, ya Allah, Ya Allah..." «یا اَللّهُ یا اَللّهُ یا اَللّهُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: “Ya Hayyu, Ya Hayyu, Ya Hayyu..." «یا حَیُّ یا حَیُّ یا حَیُّ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Rahimu, Ya Rahimu, Ya Rahimu..." «یا رَحیمُ یا رَحیمُ یا رَحیمُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Rahmanu, ya Rahmanu, Ya Rahmanunu..." «یا رَحمانُ یا رَحمانُ یا رَحمانُ...» demeldir. Sonra 7 kere: "Ya Erheme’r Rahimin" «یا اَرحَمَ الرّاحِمینَ» demelidir.

Sonra şu duayı okumalıdır:

اللَّهُمَّ إِنِّي أَفْتَتِحُ الْقَوْلَ بِحَمْدِكَ وَ أَنْطِقُ بِالثَّنَاءِ عَلَيْكَ وَ أُمَجِّدُكَ وَ لا غَايَةَ لِمَدْحِكَ وَ أُثْنِي عَلَيْكَ وَ مَنْ يَبْلُغُ غَايَةَ ثَنَائِكَ وَ أَمَدَ مَجْدِكَ وَ أَنَّى لِخَلِيقَتِكَ كُنْهُ مَعْرِفَةِ مَجْدِكَ وَ أَيَّ زَمَنٍ لَمْ تَكُنْ مَمْدُوحا بِفَضْلِكَ مَوْصُوفا بِمَجْدِكَ عَوَّادا عَلَى الْمُذْنِبِينَ بِحِلْمِكَ تَخَلَّفَ سُكَّانُ أَرْضِكَ عَنْ طَاعَتِكَ فَكُنْتَ عَلَيْهِمْ عَطُوفا بِجُودِكَ جَوَادا بِفَضْلِكَ عَوَّادا بِكَرَمِكَ يَا لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ الْمَنَّانُ ذُو الْجَلالِ وَ الْإِكْرَامِ.

Türkçe Yazılışı"Allahumme inni eftetihul kavle bi hamdike ve entiku bis senai aleyke ve umehhiduke ve la gayete li medhike ve useniye alayke ve men yebluğu gayete senaike ve emede mecdike ve enni li ğalifetike kunhu marifeti mecdike ve eyye zemenin lem tekun memduhen bi fadlike mevsufen bi mecdike avvaden alel muznibine bi hilmike tağalufe sukkanu arzike en ta’atike fe kunte aleyhim atufen bi cudike cevaden bi fazlike avvaden bi keremike ya la ilahe illa entel mennanu zul celeli vel ikram."[5]

Anlamı“Allah’ım ben sana hamd ederek söze başlıyorum, sana sena ediyorum, seni övüp yüceltiyorum, senin methinin sonu yoktur; sana sena ediyorum; senin övgü ve senanın gayetine kim ulaşabilir, senin yarattığın bir varlık senin övgünün marifetinin künhüne nasıl varabilir? Senin lütfünle methedilmediğin, yücelik ve kerametinle sıfatlanmadığın hangi zaman var? Sen günahkârlara kendi hilmin ile çok ihsanda bulunansın; yeryüzündeki varlıklar her ne kadar senin itaatine muhalefet ettilerse de sen onlara karşı bağışınla şefkatte bulundun, lütfünle ihsanda bulundun, kereminle bağış yaptın. Nimet veren, yücelik ve ikram sahibi olan senden başka ilah yoktur.”

Başkaları adına vekâleten kılınabilir

İnsan, Cafer-i Tayyar Namazını ölen aile, akraba, eş dost ve arkadaşları adına da vekâleten kılabilir, aynı zamanda başkaları adına vekâleten kılmaksızın da sevabını hediye edebilir.

Namazın sevabını şehitlerin ve ölenlerin ruhuna hediye etmek, hem insanın sevabını artırır, hem de onların mevki makam rütbe ve derecelerini yükseltir. Hediye edilenin makamı her ne kadar yüksek olursa, hediye edenin de sevabı o kadar fazla olacaktır.

Cafer-i Tayyar Namazı’nın Fazileti

Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Cafer-i Tayyar'a (r.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer bu namazı her gün kılarsan, senin için dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır. Eğer her iki günde bir kılarsan Allah senin o iki gün arasında işlediğin günahları affeder; eğer her Cuma günü veya her ay veya her yıl bu namazı kılarsan Allah o iki namaz arasında işlediğin günahları bağışlar."
Mefatihu’l-Cinan kitabında nakledildiğine göre her kim bu namazı, İmam Rıza’nın (a.s) Türbesinde kılarsa, kıldığı her rekâtın karşılığında kılan şahsa bin Hac ve bin Umre sevabı yazılır.[6]
Kaynakça[düzenle]

ABNA.İR

wikishia.net

Pazartesi, 02 Aralık 2019 11:42

İmam Hamenei’nin Basireti ve Siyasi Zafer

 İran gerçeğini görmek, İran’ı tanımadan, ülkeye hakim sistemi, Veliyyi Fakihi ve İslami ilkeleri tanımadan mükün değildir.
İran’ı toz pembe göstermek, hiçbir sorun yokmuş gibi algı oluşturmak, halkın itirazlarının hep dış kaynaklı olduğunu söylemek İran gerçeği ile bağdaşmaz ve akıldan uzaktır.
İslam devleti olmanın zorluklari vardir; çünkü dünyaya hakim siyasi hegemonyaya karşı bir alternatif sistem olarak ortaya çıkmışsınız; Dine daylı adalet sistemini işler hale getirmek, sosyal adaleti hakim kılıp refah, emniyet, eğitim-öğretim, kültürel vs. sorunları çözmek istiyorsunuz bunun için bazı bedeller ödemek zorundasınız;
- Dış baskı, ambargo, saldırı göğüs gereceksizniz hatta savaşa da hazırlıklı olacaksınız,
- İçdeki muhalif güçleri kargaşaya sürükleyecek etkenlere hazırlı olacaksınız
- İhanet, yolsuzluk, hortumlama, rüşvet, enflasyon, pahalılık, işsizlik gibi sorunları kaşıyacak dış güçlerin planlarına karşı kendi planının olacaktır.
Hakkı ve gerçekleri kabul etmek zordur; bu gibi sorunlar Resulullah (saa) hükümetinde de vardı. Hz. Ali (as) hükümetinde de vardı. Asıl önemli olan doğru çözüm yollarını bulmaktır.
Ülkenin ekonomik sorunları var...


Sorunların çoğunun sebebi dış kaynaklı olabilir ama sorumlusu ve çözmede görevli icra makamında bulunan yöneticilerdir.
Halkın hakkını savunacak güçlü bir muhalefet olmadığından bazen halkın kendisi sokaklara iniyor.
Ülkenin “ekonomik sorun” adında bir gerçeği var; enflasyon, işsizlik, pahalılık gizlenecek kadar küçük rejim devirecek kadar da büyük değildir. İran’ın beka sorunu yoktur; ekonomik, siyasi, kültürel sorunları çözecek kadar güçlü ve tecrübeli bir ülkedir.
Yani sorunları hasıraltı edecek, gerçekleri saklanacak, sorunların dile gelmesiyle beka sorunu yaşayacak kadar küçük ve güçsüz bir ülke değildir.
Son olayların arkasındaki gerçeği görmek gerekir. Bu kargaşa ve vur kırların sebebinin benzine yapılan zam olduğunu düşünmek safdillik olur.
Son olaylara ortam hazırlayan faktörler arasında en fazla dikkat çeken şudur; “Amerika ile anlaşma” konusunda görüş ayrılığıdır. Ruhani hükümeti Amerika ile uzlaşma yapılması gerektiği, amborgaların ancak bu sayede kaldırılacağı ve ekonominin düzeleceğine inanalardandır. Rehber ise “Amerika’ya güvenilemeyeceğini, yalan söylediklerini, sözlerinde durmayacaklarını, aldatacaklarını” yıllarca söylemesine rağmen hükümet dinlemedi ve 5+1 grubu ülkeleriyle masaya her oturduğunda birşey kaybetti. İmam Hamenei olaylar öncesi yaptığı bir konuşmada Amerika ile görüşmeleri tamamen yasaklayarak son noktayı koydu.
Hükümet yetkilileri bütçede para kalmadığını, maaşları dahi veremediklerini, ekonominin durduğunu dillendirmeye başladılar. Hatta olaylar başlamadan bir hafta önce Ruhani “ben BM toplantısında Amerika ile görüşseydim amborgaları kaldırırdım” sözlerini söylemekte beis görmedi.


ABD amborgaları artırınca ekonomik sorunlar halkı daha da zor durumda bırakıyordu. Geçici de olsa ekonomik sorunlara çözüm olarak vergiler artırılır ve zamlar yapılır.
Ruhani hükümeti başka çözüm yokmuş gibi halkı daha fazla tahrik edecek, sokaklara dökecek benzine zam yapınca olanlar oldu.
Emperyal güçün baskısı ve idarecilerin ekonomiyği düzeltmede beceriksizlikleri bu sorunları gidermek için zamlar yapmaya mecbur bırakıyor, zamlarla halkı tahrik edip sokaklara döken emperyalistlerin asıl hedefi ekonomi değildiR.
ABD ve Siyonist ekonomik huzursuzluğun yönünü siyasete yönlendirip sorunları siyasileştirecekti. Siyasi sorun, siyasi kaos derken rejim meselesine dönüştürmek istiyordu.
Emperyal güç içteki piyonları aracılığıyla "gördünüz mü ekonomik sorunları Batısız çözemiyoruz, onlarla anlaşmadan başka çare yok" demeye getiriyordu.
Çünkü Amerikayla uzlaşmaya İmam Hamenei başından beri karşı çıkıyordu, bu kargaşalar başta İmam Hamenei olmak üzere rejimi zor duruma düşürmek için planlanmıştı.


Hükümet zam yapacak, halk itiraz edip sokağa dökülecek geri adım atılsa bu hükumetin zaafı olacak, geri adım atılmasa halk durmayacak, ekonomik sorun siyasileştirilecek ve ayaklanma başlayacaktı.
İmam Hamenei beklenenin tam tersine yine herkesi ters köşe yaptı; benzine zamları kabul etmesi bu siyasi oyunu bozdu. Çünkü bu zamların ekonomik sorunları çözemeyeceğini ekonomi bilgisi olan biri bile anlar. İmam Hamenei, halkın benzine zam yapılmasını protestosunu siyasileştirilip güvenliğe yönelik bir komplo olduğunu görebiliyordu.
İmam Hamanei, "Hem dostlarımız hem de düşmanlarımız, bizim askeri, siyasi ve güvenlik savaşında düşmanı geri ittiğimizi bilsinler. Bu son günlerdeki olaylar güvenlik kaynaklı işlerdi, bunlar halk tarafından değildi. Çeşitli alanlarda düşmanı geri püskürttük ve ekonomik savaş alanında da kesin şekilde düşmanı geri püskürteceğiz," sözleriyle sorunun ekonomik değil ülkenin güvenlik ve siyasi konu olduğuna vurgu yapıyor.
Böylece Rehber bu basiretli beyanlarıyla ekonomik sorunlardan suistimal etmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakıyordu.

İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, onca para ve çaba harcanan çok tehlikeli ve büyük bir komplonun halk tarafından etkisizleştirildiğini belirtti.

ülke genelinden binlerce Gönüllü Seferberlik Teşkilatı Besic mensubu İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei ile görüştüler.

Kabulde İslam İnkılabı Rehberi çok önemli açıklamalarda bulundu.

Imam Hamanei, büyük İran milletine son günlerde ortaya koydukları görkemli hareketinden dolayı teşekkür ederek, "gerçekten İran milleti bir kez daha güçlü ve azametli bir millet olduğunu kanıtlamış oldu." diye konuştu.

İran milleti tarafından düşmanlarca onca para ve çaba harcanan çok tehlikeli ve büyük bir komplonun boşa çıkarıldığına dikkat çeken İslam İnkılabı Rehberi, benzin meseleni fırsat olarak görüp kendi ordularını hareket geçirenlerin bu yakıp, yıkma eylemlerinin halk tarafından etkisizleştirildiğini beyan etti.

Güvenlik güçlerinin de hareket geçtiğini ve kendi görevlerini yerine getirdiklerine değinen Imam Hamanei, "ancak milletin bu bir haftada yaptığı iş, sahadaki herhangi bir hareketten daha büyük ve önemliydi; bu hareket Zencan ve Tebriz'den başlayıp, diğer kentlere ve hatta köyle sıçradı ve en son olarak da Tahran'da bu hareket, bunca büyüklükte gerçekleşti." diye konuştu.

İslam İnkılabı Rehberi, küresel emperyalizmin ekranlar arkasında oturup, bu hareketi izlediğine işaretle, esas düşmanın bu hareketin ne anlama geldiğini bildiğini ve bunun karşısında geri adım attığını belirtti.

Imam Hamanei beyanatının devamında, Besic hakkında değerlendirmede bulunarak, Besic'in hiçbir şeyinin ithal edilmediğini ve yüzde yüz İnkılap ve İslami düşünceye dayalı olduğunu, Besic'in dünyada en büyük kültürel, toplumsal ve askeri ağ olduğu ifade edilebileceğini kaydetti.

Besic'in kurulmasının, tehdidin fırsat dönüşmesi için tam bir örnek sayıldığına dikkat çeken İslam İnkılabı Rehberi, birçok tehdidin Besic'in inisiyatifi ve girişimleriyle fırsata dönüştüğünü beyan etti.

İslam İnkılabı Rehberi, İran'da Besic gibi büyük bir teşkilat ve Irak'ta Haşdi Şabi ve Lübnan'da Hizbullah gibi hareketlerin sulta nizamının düşmanlığına maruz kaldığını sözlerine ekledi.

Imam Hamanei beyanatının başka bir kısmında, İslam Cumhuriyeti'nin karşısındaki tehditlere işaretle, İslam Nizamı'nın İslami değerler ve öğretilere dayalı olduğunu ve İslam'ın da özgürlük ve adalet bayraktarı olduğunu vurguladı.

Sulta düzeninin ABD, Avrupa ve diğer ülkelerde özgürlük ve adalet karşıtlığı ile ilgili bazı örnekler veren İslam İnkılabı Rehberi, sulta düzeninin her daim milletlerin bağımsızlığına karşı olup, onları aşağıladığını ve bu bağlamda kendi niyetini gizlemediği bile, nitekim Amerikalılar'ın sarih biçimde Suriye'nin petrolü için Fırat'ın doğusuna girdikleri ilan ettiklerini veya izinsiz olarak Irak'ta kendi askeri üslerine girip, bu ülkenin hükümet ve devletine hiç aldırış etmediklerini kaydetti.

Pazar, 24 Kasım 2019 11:10

Ömür Sermayesi

Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın

 Yüce Rabbimiz bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:

 “Allah, hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, güçlüdür, bağışlayandır.”[1]

 Peygamberimiz (s.a.a), bir gün ashabıyla sohbet ederken yere dörtgen bir şekil çizdi. Sonra o şeklin ortasından dışarı uzanan bir çizgi ve o çizgiye bitişen başka çizgiler çizdi. Ardından, kendisini meraklı bakışlarla seyretmekte olan ashaba dönerek bunların ne anlama geldiğini şöyle açıkladı: “Bu dörtgenin ortasındaki çizgi insandır. Dörtgen de insanın ecelidir ve onu kuşatmıştır. Diğer çizgiler ise insanın arzu ve tutkularıdır. İnsan, bu arzu ve tutkuların peşinde koşup dururken, ecel ansızın onun önünü keser ve onu alıp götürür.

 

Bize emanet edilen hayat yolculuğunda zaman hızla akıp gidiyor. Her geçen gün ömür sermayemiz tükeniyor. Zamanını, mekânını ve nasıl olacağını bilemediğimiz o malum sonla bir gün hepimiz yüzleşeceğiz. İşte ömür sermayemizden bir yılımızı daha geride bıraktık. Yeni bir yılın eşiğindeyiz. Yeni bir yıla girerken, hep birlikte kendimize şu soruları soralım ve cevabı kendi iç dünyamızda arayalım:


Ömür sermayemizi nasıl tüketiyoruz?

Hayatımızı Rabbimizin razı olacağı şekilde değerlendirebiliyor muyuz?

Hevâ ve heveslerimizi dizginleyebiliyor muyuz?

Zihnimiz kötü düşünceye, dilimiz kem söze, elimiz zararlı işe kapalı mı?

Yoksa dilimizle kardeşimizi incitiyor, elimizle yaralıyor, hâsılı gönüller yıkıyor muyuz?

Kalbimizi, Resul-i Ekrem’in insanlığa takdim ettiği merhamet, şefkat, nezaket, adalet, hak ve hakikatin merkezi yapabiliyor muyuz?

Yoksa üzerimizde taşıdığımız kul hakkının ağırlığı, omuzlarımızı çökertip yüreklerimizi tüketiyor mu?

Yetimlere, öksüzlere, gariplere, kimsesizlere kol kanat gerebiliyor muyuz?

Yoksa onları, umursamaz bir edayla yalnızlığa, gizli köşelerde gözyaşı akıtmaya mı terk ediyoruz?

Komşumuzun, yakınlarımızın, kardeşlerimizin derdiyle hemhal olabiliyor muyuz?

Yoksa külfet olurlar endişesiyle kendileriyle aramıza görünmez duvarlar mı örüyoruz?

İslam dünyasını kasıp kavuran, kardeşi kardeşe kırdıran fitne ateşi, bizim kalplerimizi sızlatıyor mu?

Yoksa modern dünyanın ürettiği kendinden başkasını düşünmeme hastalığı gözümüzü kör, kulağımızı sağır edip vicdanımızı esir mi aldı?


Acısıyla tatlısıyla geride bırakılan yılların bu sorularla muhasebesinin yapılması gereken saatler ne acıdır ki bir takım yanlışlarla heba edilmektedir. Tüketim çılgınlığı, haz ve eğlence kültürü teşvik edilerek başta gençlerimiz olmak üzere Müslümanları var eden yüce değerler yozlaştırılmaya çalışılmaktadır.

 Dünyanın farklı coğrafyalarında kimileri hayatta kalabilme mücadelesi verirken dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne hazin bir manzaradır! 

Geliniz! Bugünümüz, ömrümüze işaret koyacağımız gün olsun. Sermayemiz güzel ahlakımız ve salih amellerimiz olsun. Ecelimiz gelmeden evvel, dünümüzü ve bugünümüzü bir kez daha gözden geçirelim. Yarınlarımıza dair hayallerimiz, hesabını veremeyeceğimiz hayaller olmasın. Sayılı nefeslerimizi, kayıplara, ahlara vahlara, hüsrana değil, ebedi bir hayatın kazanılmasına vesile kılalım.

 

Peygamberimiz efendimizin (s.a.a) şu hikmetli tavsiyesiyle sözü bitirmek ne de hoştur: 

“Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın.”