کارگر

کارگر

İmam Hamanei, Hamas lideri İsmail Heniyye’nin kendisine yazmış olduğu mektuba cevap verdi.

Heniyye’nin kısa zaman önce kendisine gönderdiği mektuba cevap yazan İmam Hamanei, Filistin meselesinin İslam ümmeti meselelerinin başında olduğunu belirtti.

Pars Today'ın aktardığına göre "Şüphesiz mücadele ve direniş mazlum Filistin’in kurtuluş ve yaralarını sarmanın tek yoludur" ifadesini kullanan İmam Hamanei, “Muhabbet dolu mektubunuzda büyük İslam ümmetinin bazı sorunlarına değinmiştiniz. Bazı Arap ülkelerinin hainlik ve nifakları ve onların büyük şeytan’a (Amerika’ya) uymak için komplolarına işaret edip, Filistinli mücahitlerinin düşmanın baskı, zulüm ve cinayetleri karşısındaki ön safta olduğunu belirtmişsiniz. Bu konuda yazdıklarınız gerçeğin ta kendisidir. Biz kendimizi size her türlü destek vermekle mükellef görüyoruz” diye yazdı.

İmam Hamanei, Filistin’e desteğin dini vazife ve insani görev olduğunu belirterek bunları siyasi gelişmelerin ötesinde olduğunu belirtti.

İmam Hamanei, “Bugün İslam ümmetinin izzet ve iktidarına geri dönmesi sadece istikbar ve onun planları karşısında durmakla mümkün olur. Filistin meselesi İslam meselelerinin en başında gelmektedir. Siyonist rejimle müzakere yönünde hareket Filistin milleti zaferini geciktiren affedilemez bir hatadır ve hüsran ile sonuçlanacaktır’’ dedi.

Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas'ın siyasi birim başkanı İsmail Heniyye, bir süre önce İmam Hamanei'ne yazdığı mektupta, emperyalizmin Kudüs ve Filistin aleyhindeki büyük komplosuna ve direnişin sembolü olan Gazze mücadelesini ortadan kaldırmak ve bölgedeki rejimlerle ilişkileri normalleştirmeye çalıştığına işaret etmiş ve İran’ın direnişe verdiği desteğe de teşekkür etmişti.

Pazartesi, 02 Nisan 2018 07:13

Kabe'de Kutlu Doğum


13 Recep 1435, Ehl-i Beyt'in ilk nuru Hz. Ali'nin (as)  veladet yıldönümü.

 
Kimlik bilgisi
Adı : ALİ
Künyesi: Ebul Hasan ve Ebu Turab
Lakabı: Emir ul Muminin
Baba adı : Ebu Talib
Anne adı:Fatıma Bint Esed
Doğum yeri:Mekke (Kabe)
Doğum tarihi: Amul filden 30 yıl sonra yani bisetten 10 yıl önce
Peygambere (saa) olan yakınlığı: Amcasının oğlu, Damadı, Kardeşi,Vasisi, Halifesi
Şehadet yılı : Hicretin 40.yılı Ramazan ayının 19.günüŞehadet yeri :Kufe (cami mihrabında)
Şehadet sebebi :İbn Mülcemin secde esnasında zehirli kılıçla darbesi
 
Çocukluk dönemi
Hz Ali altı yaşına kadar Hz Peygamberin büyüdüğü evde yani babası Hz.Ebutalib"in himayesi altında büyüdü. Ama Mekke"de kuraklık çıkması nedeni ile Hz Ebutalib çocuklarının çokluğu nedeni ile onları büyütmeleri için yakın akrabalarına vermek zorunda kaldı ve Hz. Peygamber çocuklar arasında Hz Ali"yi seçti bu da O Hazretin Ali(as)"a olan sevgisini ve Hz Ali"nin Peygambere olan yakınlığını gösterir.
 
Hz Ali çocukluk dönemini şöyle nakleder: Çocuktum henüz, o beni bağrına basar, yatağına alırdı;. beni koklardı; lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi. Ben de her an, devenin yavrusu",nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim; O her gün bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her yıl Hıra dağına çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi. Ortalama 4 yıl sonra Allah Resulü"ne ilk ayet nazil oldu ve Hz Ali Ona ilk tabi olan kimse idi.O zamanın en zor şartlarında Peygamber"in yanında ve Onun emrinde idi
Yine İnzar ayeti ismiyle meşhur olan- En yakın aşiretini uyar(1) ayet-i kerimesi nazil olarak Peygamber-i Ekrem yakın akrabalarını uyarmakla görevlendirildiğinde, Hz. Resul akrablarını toplayarak onlara: Sizlerden kim, benim bu görevimde bana yardım etmeye hazırdır ki, benim kardeşim, vasim ve aranızda halifem olsun? buyurduğunda, onların arasından yalnızca Hz. Ali (a.s) ayağa kalkarak imanını ibraz etmiş, buna müteakip Peygamber-i Ekrem de mübarek elini Hz. Ali"nin omuzuna koyarak: Bu benim kardeşim, vasim ve sizin aranızdaki halifemdir; onu dinleyin, ona itaat edin buyurarak o Hazret"in iman etmesini kabul etmiş ve İslam dininin ilk başından itibaren kendinden sonra Hz. Ali"nin geldiğini vurgulamıştır.
 
Böylece Ali (a.s) Müslümanlar arasında ilk iman getiren ve hayatı boyunca Allah"tan başkasına tapmayan ilk şahsiyet olmakla birlikte, Hz. Resulullah (s.a.a)"dan sonra İslam dininin ikinci şahsiyeti oluvermiştir. (2) 
 
İnzar ayeti ve Kureyşin islama daveti 
Muhammed bin Cerir-i Taberi, Hz. Ali (a.s)"ın şöyle buyurduğunu naklediyor Resulullah (s.a.a) beni çağırdı ve şöyle buyurdu: Ya Ali! Allah-u Teala, kendi yakınlarımı inzar etmemi (uyarıp korkutmamı) emretmiştir. Sen bizim için bir yemek yap. Sonra Abdulmuttalib oğullarını, onlarla konuşmam için bir araya topla da iletmekle görevli olduğum şeyi onlara ileteyim.Ben de Resulullah"ın emri üzere onları bir araya topladım, Resulullah (s.a.a) onlara hitaben şöyle buyurdular: Allah-u Teala, sizi O"na davet etmekle beni görevlendirmiştir. Sizlerden hanginiz, aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olmak istiyor? Orada bulunanların hepsi sustular. Onların hepsinden yaşta küçük olmama rağmen; Ya Resulellah, ben senin yardımcın olmak istiyorum dedim. Resulullah (s.a.a) elini benim boynuma koyarak şöyle buyurdu: Bu şahıs, benim sizin aranızdaki kardeşim, vasim ve halifemdir; sözünü dinleyin ve emirlerine uyun.
 
Hicret 
Ali (a.s), Peygamber-i Ekrem"in hicretine kadar devamlı onunla birlikte olmuş, düşmanlarına karşı onu savunmuş, kafirlerin Allah Resulü"nü katletme kararı aldıkları hicret gecesi de Ali (a.s), canını feda etmek pahasına, Peygamber efendimizin yatağında yatmış ve Resul-ü Ekrem bu sayede gizlice evden ayrılarak emniyet içerisinde Medine"ye doğru yola koyulabilmiştir.(3) Hz. Resulullah"ın emniyete kavuşmasından sonra da o Hazret"in vasiyeti üzerine, Peygamber-i Ekrem"in nezdinde emanet olan halkın emanetlerini sahiplerine iade ederek annesini, Resul-ü Ekrem"in sevgili kızı Fatime-i Zehra"yı başka iki kadınla birlikte alıp Medine"ye doğru hareket etmiştir.(4) Resulullah (s.a.a)"in Medine"ye hicretinin peşice, Hz. Ali (a.s) da o şehre gitti. Hicretin ikinci yılında Hz. Fatimet"üz- Zehra ile evlendi. Bir yıl sonra da ilk çocuğu olan İmam Hasan (a.s) dünyaya geldi. Ali (a.s) Peygamber"in vefatında otuz üç yaşındaydı. Tüm dini faziletlere sahip olup, sahabe içerisinde her açıdan en seçkin mevkide olmasına ve Hz. Resulullah (s.a.a)"ın ümmete açıkça: Ben kimin mevlası (efendisi) isem Ali de onun mevlasıdır ve Ali benden sonra her mü"min erkeğin ve mü"me kadının velisidir(5) buyurmasına rağmen o Hazret"in genç olması ve Peygamber"in savaşlarında kafirlerden bir çoğunu öldürüp, onlardan düşman kazanması bahane edilerek hilafetten kenara itildi. Böylece o Hazret"in eli tüm genel olaylardan kesildiğinde evinin bir köşesine çekilerek özel kişileri eğitmeye başladı. Peygamber"in vefatından sonra 25 yıl üç halifenin hilafet zamanı geçti. Üçüncü halife Osman öldürüldüğünde halk Hz. Ali"ye (a.s) biat ederek onu hilafete seçti.
 
Hilafet 
Hz. Ali (a.s) dört yıl dokuz ay süren hilafeti müddetinde Peygamber"in siretine uyup, hilafet"e inkılap ve kıyam ruhu verdi. Toplumda çeşitli ıslahlara baş vurdu. Elbette bu ıslahlar, bir kısım çıkar peşinde koşanların zararına olduğu için sahabeden bazıları, Ümm-ül Mü"minin Ayşe Talha Zübeyr ve Muaviye liderliğinde üçüncü halifenin kanını bahane ederek halifeye karşı çıkıp, çeşitli çirkin olaylara sebebiyet verdiler. O hazret bu fitneleri yatıştırmak için Basra yakınlarında Ayşe, Talha ve Zübeyr ile savaştı ve bu savaş, Cemel savaşı adında maruf oldu. Irak ve Şam sınırlarında Muaviye ile savaştı; bu savaş Sıffın savaşı adını aldı ve bir buçuk yıl devam etti. Nehrevan adıyla maruf olan muharebesinde de Hariciler ile savaştı.
 
Şehadet
Böylelikle o hazretin hilafet müddetice gösterdiği çabaların bir çoğu iç kargaşaları gidermek yolunda geçti. Çok geçmeden Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. günü Kufe mescidinde, sabah namazında, Hariciler tarafından yaralanıp iki gün sonra şehit oldu.
 
(6)[1] - Şuarâ: 214[2]- İrşad-i Şeyh Müfid, Tahran baskısı, 1377 yılı, s.4, Yenabi-ul Mevedde, s.122, Tefsir-i Taberi c. 19 s. 68, Dürr-ül Mensur c. 5 s. 97[3]- Fusul-ul Mühimme, s.28-30. Tezkiret-ül Havass, Necef baskısı, 1383 H. yılı, s.34. Yenabi-ul Mevedde, s.105. Menakıb-ı Harezmi, s.73-74.[4]- Fusul-ul Mühimme, s.34.[5] - Müsned-i Ahmet bin Hanbel 606, 906, 915, 1343, 2903, 17749, 18497, Sahih-i Tirmizi 2646, Sünen-i İbn-i Mace 113, 118 numaralı hadisler vs.[6]- Menakıb-ı A-li Ebu Talib, c.3, s.312. Fusul-ul Mühimme, s.113-123. Tezkiret-ul Havass, s.172-183.

Pazartesi, 02 Nisan 2018 07:07

Geç Olmadan Uyanmak!

İnsan, zaman tünelinde geri dönüşü olmayan bir yolculuğun tükenmeye mahkum yolcusudur.

Çoğu zaman ilmi bir çalışma yaptığımızda birilerinin bizi uyarmasına aldırış etmeyiz. Tek başımıza yaptığımız işin üstesinden gelebileceğimizi düşünürüz. Yapılan uyarıların bize faydası olmadığını zannederiz. Hâlbuki insan uyarı ve eleştirilere açık olmalıdır.
 

Akıp Giden Zamandan Gaflet etmek


İnsanın gaflet uykusuna dalıp unutmaması gereken en önemli şey, bir biri ardına akıp giden günlerdir. Basit bir ifade ile "zaman akıp gidiyor" ve insan bu hakikatten gafil. Bu ve benzeri gafletler insanın “öze dönüş”üne engel oluyor.


Zamanın engel tanımadan akıp gitmesi ibret vericidir. Fakat insan bundan ders almaz. Bu konuda Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:


"İnsan için ne kadar çok ibret vardır, fakat çok az kişi bu ibretlerden ders çıkarır."


İnsan nefes aldığı her anından kendine ders çıkarmasını ve zamanı tasarruflu kullanmasını bilmelidir. Zira zaman dilimine yayılmış olan fiillerimizin kıyamette şahitliği söz konusudur.


İmam Sadık (a.s) babalarından naklettiği rivayette şöyle buyuruyor:


"Nuru insanın yüzüne doğmayan hiçbir gün yoktur. Her yeni bir gün insanoğlu için şöyle nida eder: "Ben san yeni bir gün ve yeni bir başlangıç için geldim. Ve ben senin için yapacağın işlerde şahidim. şahidin olacağım bu zaman içerisinde güzel işler yap. çünkü kıyamet günü ben yani zaman sana şahit olacağım. Sen beni o günden (kıyametten) sonra artık görmeyeceksin."


Zaman durmaksızın hareket halinde ve yaşanan olaylar insan için hüccet ve şahittir. Yapmış olduğumuz şeylerin zaman içerisinde kaybolması gibi bir şansı yok. Böyle bir yanlış düşünceye kapılmayın. Zira her anımız vazifelendirilmiş varlıklar tarafından kayıt altına alınmaktadır.


Rivayetlerde kullanılan tabirlerine dikkat ediniz. Günler ve haftalar insan için şahit olacaktır. Her yeni gün insana şöyle hitap ediyor: "Benimle olduğu anlarda hayırlı işler yapın. Zira kıyamet günü size şahit olarak çağrılacağım."


Her İnsan Kendi Zamanını Oluşturur


Her insan kendi zamanını oluşturur. Günler geçerken insan yerinde sabit kalmaz. Böyle bir şey düşünülemez. İnsan olarak zamanımızı biz oluşturuyoruz. Elbette oluşturulan bu zamanda başka varlıklarında müdahalesi vardır. Günlerin haftaların ve ayların geçmesi zamanın bitmesi anlamına gelmez. Aslında bitip tükenen zaman değil insanoğludur.

Biten her gün insanın yaşamından eksilen bir nefestir. Hz. Hüseyin b.  Ali'den (a.s) nakledilen bir rivayette şöyle geçiyor:


"Ey insan! Senin kendin yeni bir günsün. Sen, günler ve haftaların kendisisin. Geçen her gün senden bir parça eksiltmektedir. Günler geçip giderken sen yerinde sabit kalmazsın. İnsanın ömrü onun sermayesidir. Bu sermaye her geçen gün biraz daha azalmaktadır."


Her Geçen Yıl Hayattan Bir Parça Koparır


Ömrümüzden bir yıl daha geçti. Acaba zaman benim için geçerken benliğim olduğu yerde hiç eksilmeden sabit mi kaldı? Elbette ki hayır. Benim benliğimde azaldı belki de eriyip tükendi hiçbir eser kalmadı.


Geride bıraktığım bir yıl nefesimden bir nefes daha eksiltti. Zira insan, zaman tünelinde geri dönüşü olmayan bir yolculuğun tükenmeye mahkûm yolcusudur. Bu nedenle insan, zaman sermayesini çok iyi harcamalı ve tasarruflu kullanmalıdır. Elde etmek için tüm zamanını feda ettiği dünya malına verdiği önem kadar harcadığı zamanın da değerini bilmelidir.


Hz Ali'nin, Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) nakil ettiği bir rivayette şöyle geçer:
 

"En akıllı insan kendini her an hesaba çekendir. Ve dünya işlerini öteki alem ile irtibat halinde yapan kişidir."


 Biri Hz Ali'den (a.s) şöyle sordu:


"İnsan kendini nasıl hesaba çekebilir, nasıl sorgulayabilir?"


Hazret (a.s) cevaben şöyle buyurdu:


 "Geceyi sabah ve sabahı akşam ettiğin anında nefsine bak. Ve nefsine şöyle söyle. "Bugünün senin için diğer gülerden bir farkı yoktu. Ve bugünde gelip geçti ve gitti. Asla sana geri dönüşü olmayacaktır. Allah, "bugün ne yaptın?" diye senden soracak."


Burada vurgulanmak istenen şey gün mefhumunun anlamı değildir. Maksat, bir daha geri dönüşü olmayan gün ve haftalar değil tükenen insan ömrüdür. Ve Allah'ın insana soracağı şey ömrünü nerede ve nasıl harcadığıdır.


Benim sana bahşettiğim gün içerisinde sen neler yaptın?


Gün içerisinde beni andın mı? Adımı zikir ettin mi?


Bana hamd ve sena da bulundun mu?


Acaba kudretin olduğu halde hacetlerin için Allah'a yakardın mı ve karşılığını Allah'tan aldın mı?


Acaba komşuluk haklarına riayet edip onların hakkını savundun mu?


Diğer Müslüman kardeşlerinin sorunları için gerçekten çaba harcadın mı?


Dünyadan ayrılan akraba, eş ve dostların için cenaze evlerine gittin mi?


Yetim kalan çocuklara el uzattın mı?


Müslüman kardeşinin gıybetini eden arkadaşlarından uzak kaldın mı?


Söyle bakalım, sana vermiş olduğum bu güzel günlerini nasıl geçirdin?


Hz Ali (a.s) insan geçmişinde ders alma metotlarını söyledikten sonra şöyle devam ediyor:


"Kendi kendine şöyle de: Ey filanı! Bugün senin için bitti. Bu âlemdeki varlığından bir eksilme meydana geldi. Sen buna nasıl bir önlem aldın?"


İnsan geride bıraktığı zamanı hatırlamalıdır. Eğer bu zaman diliminde hayır işler yapmışsa Rabbine hamd ve sena etmelidir. "Elhamdülillah" demelidir. Bu başarıya ulaşma noktasında Allah'ın istediği şeyleri yaptığı için "Allah-u Ekber" demelidir. Elbette insanın gafil olmaması gereken nokta elde ettiği tüm bu başarıların kaynağının Allah olduğu hakikatidir. Ama eğer geçmişe baktığında bir hata veya günah görürse hemen tövbe edip “Estağfurullah” demelidir. Yapmış olduğu hata ve günahtan pişmanlık duymalı ve aynı hatayı yapmayacağına dair ciddi bir karar almalıdır.


Eğer insan gerçek manada kemal yolunda ilerlemek ve nefsini terbiye etmek istiyorsa mutlaka geçmişine bakmalı, kendi geçmişinden ibret ve dersler çıkarmalıdır. Özellikle Allah'ın kendisine bahşettiği bazı özel fırsatları iyi değerlendirmeli, kemal için uyanık ve ehli tefekkür olmalıdır.


Kısacası insan dalmış olduğu gaflet uykusundan bir an önce uyanmalıdır.

Ayetullah Müçtehid-i Tahrani

 Soru

Kur’an’da, günaha bulaşmaktan koruması ve kötü işlerden alı koyması namazın eserleri olarak zikredilmiştir; Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Namazı da kıl. Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden men eder.”[1] Hâlbuki namaz kılanların çoğu günah ve kötü işlere bulaşmış ve namaz onların söylem ve eylemlerine bir etki bırakmamıştır; bu surette zikredilen ayetin anlamı nedir?

Cevap

Asıl itibariyle insanı yanlış ve günahtan alı koyan temel etken imandır. Allah’tan gafil olan kimse kendi amel ve kötü işlerinin sonunu düşünmez ve azgın istek ve arzularını doyurmak için hiçbir sınır tanımaz.

Bunun tam tersine küçük ve büyük bütün işlerimizden haberdar olan ve gizli ve aşikâr her şeyi bilen Allah’ı sürekli anmak bizi lezzetlerden, heva ve hevesten ve sınır tanımamaktan alı koyar.

İçgüdülerimizi ve meşru olmayan isteklerimizi kontrol etmek için en tabii ve en etkili yol Allah’ı hatırlamak, Allah’ın velilerinin makamını unutmamak ve günahkârların cezalandırılıp iyi işler yapanların ödüllendirileceğini sürekli akılda tutmaktır. Kur’an-ı Kerim bu kimseleri şöyle tanıtmaktadır:

“Kendilerini ne ticaretin, ne de alış verişin Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alı koymadığı yiğitler. (Onlar), yüreklerin ve gözlerin (dehşetten) ters döneceği günden korkarlar.”[2]

 Allah’tan gafil olmanın aklın kararması ve vicdanın körelmesine vesile olacağını söylememize gerek yoktur.

Emirülmüminin (a.s) Allah’ı hatırlamanın çok önem taşıdığına inanmış ve bu konuda şöyle buyurmuşlardır:

“O, aklını diriltmiş, şehvetlerini öldürmüş, böylece cismi incelmiş, katı kalbi yumuşamış, kendisi için ışığı kuvvetli bir meşale yakmış ve bununla önünü aydınlatarak doğru yoluna devam etmiştir.”[3]

Ali (a.s) bu cümlelerinde “gaflet”i bir çeşit körlüğe ve körlüğü de isyana ve hak ve hakikat düşmanlığına vesile olan kalp körlüğüne vesile olduğunu söylemiş ve bunun karşısında “Allah’ı hatırlamayı” gönlün isyanlarını dizginleyen ve hakla savaşmaktan alı koyan gönül gözü ve ışığı olarak tanıtmıştır.

Bu açıklama doğrultusunda Allah’tan gafil olan kimsenin ödül ve cezası, yabani ata binen kör kimseye benzer; hiç şüphesiz yabani at onu taşlara ya da dereye fırlatacaktır; ama gözü gönlü açık bir kimse ise, amellerinin yansımasını yakından görür ve hak sözü kâmilen işiterek asi nefsini Allah’ı hatırlamakla dizginler.

İmam Bakır (a.s) ashabına bir işi ısmarlamayla birlikte şöyle buyurur:

“Sürekli Allah’ı hatırla; zira Allah’ı hatırlamak, insanlar ile kötü ameller arasında bir perdedir.”[4]

tebyan


 

[1] Ankebut Suresi, 45. ayet

[2] Nur Suresi, 37. ayet

[3] Nehcü’l-Belaga, hutbe, 220.

[4] Sefinetü’l-Bihar, c. 1, s. 484.

Pazartesi, 02 Nisan 2018 07:00

12 Ferverdin, İslam cumhuriyeti günü

HŞ 12 Ferverdin, İran halkının islami izzetin gerçekleşmesi ve ülke kaderinin mümin ve inkılapçı halkı tarafından belirlendiği, halk iradesinin tecelli ettiği "İslam cumhuriyeti" günüdür. 

HŞ 12 Ferverdin 1358 günü (1 Nisan 1979) insanlık tarihinin özgürlük mücadelelerinin en parlak yaprağı olan çağımızın eşsiz günüdür. 

İran halkı muazzam islam inkılabının zafere ulaştığı ilk günlerde İmam Humeyni'nin -ra- davetine lebbeyk diyerek bilinçli olarak katıldığı referandumda İslam cumhuriyeti nizamına evet oyu verdi ve dünyaya kendi kaderine hakim olduğunu en baştan gösterdi. 

İran halkı 12 Ferverdin 1358 tarihinde oy sandıkları başında hazır bulunarak İslam cumhuriyeti tarihinin ilk seçimlerinde, dünyaya müdahale ve yabancıların İran halkı yerine karar alma döneminin geride kaldığını göstererek, sulta düzeninden kurtulma yolu olan liderlerinin izinden devam edeceklerini gösterdi. 

İran cesur halkı, İslam inkılabı rehberi tarafından "İran ürünlerine destek" yılı olarak adlandırılan bu yılda da kutsal islam cumhuriyeti nizamın yücelmesi bağlamında daha fazla çalışarak ilerleme ve adalet zirvelerini fethetmek için kararlı ve hızlı adımlar atacağını, İslam inkılabı hedeflerine ulaşmak için tüm dünyayı hayrete düşüreceğinde kararlı olduğunu gösterecektir.


Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu'ya sert tepki göstererek, 'Ey Netanyahu sen çok zayıfsın çok garipsin. Kendine çekidüzen ver. Sen terör devletisin' dedi
 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Adana'da AKP İl Kongresi'nde konuştu.

Erdoğan'ın açıklamaları:

Salona girmeden önce dışarıdaki tüm kardeşlerimi, vatandaşlarımı görünce onları selamlamadan giremezdik. Salonun en az 4-5 misli, fazlası var azı yok, dışarıda kardeşlerimiz vardı. Onlara konuşmamızı yaptık, dedik ki, ahir kelam salonda.

Adana 16 Nisan'da yüzde 42 ile Türkiye ortalamasının çok altında kaldı. Halbuki biz Adana'yı biliriz, Adana da bizi bilir. Adana'ya hangi hizmetleri getirdiğimizin en yakın şahitleri sizlersiniz. Demek ki biz kendimizi Adana'ya yeteri kadar anlatamamışız. Adana'da güçlü olacağız ki diğer illeri de sürükleyip getirebilelim. Bu kongremizle birlikte Adana'da yeni bir dönem başlatıyoruz. Yeniden bir diriliş hareketini hep birlikte başlatıyoruz. Bu diriliş müjdesine mart 2019'da var mıyız? Kasım 2019'da var mıyız? Bakalım Adana teşkilatımızın heyecanı, sesi, azmi 2019'da bu şehri hak ettiği yere çıkarmaya yeterli mi? Sizin ben gadanızı alayım, gadanızı.

Sizden en önemli ricam şu. Fitneye, fesada aramızda yer vermeyeceğiz. Birbirimizi Allah için seveceğiz. Fitne üretmekten bıktık artık. Asla...

Afrin bölgesine yönelik Zeytin Dalı Harekatı'nı başarıyla sürdürüyoruz. Şu anda iyi bir noktadayız. Operasyonun 58. gününde, yani Çanakkale zaferimizin yıl dönümüne gelen 18 Mart'ta Afrin şehir merkezi ele geçirildi. Tel Rıfat ve diğer bölgelere yönelik harekat devam ediyor. Şehit olan askerlerimize, ÖSO mensubu kardeşlerimize Allah'tan rahmet gazilerime sağlık diliyorum.

Afrin bölgesinde güvenli hale getirdiğimiz yerlere Suriyeli kardeşlerimizin dönüşü başladı. Suriyeli kardeşlerimizin yurtlarına dönüşleri kademe kademe devam edecek.

Çatlak sesler artmaya başladı. Son rakamı alayım dedim. Afrin'de etkisiz hale getirilen teröristlerin sayısı 3 bin 844.

Erdoğan bundan önce de Filistin milletine sonuna kadar desdek vereceğini belirterek siyonist askerlerin Filistin halkını katliam etmesini şiddetle kınamıştı.

Netanyahu ise bebek katili İsrail ordusu dünyanın en ahlaklı ordusu olduğunu iddia etmiş ve Erdoğan’ı sivilleri bombardıman etmekle suçlamıştı.

Netanyahu’yu terörist niteleyen Erdoğan, nükleer silah bile bu zayıf adamı savunmaya yetmeyeceğini vurguladı.

FRANSA'YA TERÖR ÖRGÜTÜ YPG TEPKİSİ

Türkiye'ye sataşmasınlar, önce teröristleri Elysees Sarayı'nda kabul edenler kendilerine çekidüzen versinler. Kusura bakmasınlar bizimle olan dostluklarını da kaybederler. Biz bize dost olana dostuz. Bize yanlış yapana, kusura bakmasınlar. Biz bugüne kadar bunu böyle yaşadık.

"EY NETANYAHU SEN ÇOK ZAYIFSIN, GARİPSİN"

Dün İsrail'in Başbakanı, muhatabım değil de, bir laf etmiş. Onların ordusu hiçbir zaman zulüm yapmamış. Kalkmış, Afrin'de askerimizin mazlumlara zulmettiğini söylüyor. Ey Netanyahu, sen çok zayıfsın, çok garipsin. Bir defa kendine çeki düzen ver. Biz teröristlerle uğraşıyoruz ama senin derdin teröristler değil. Çünkü sen terör devletisin. İsrail ordusu ve İsrail mazlumlara karşı cesur. Mazlumların dışında korkak. Korkaklar zafer anıtı dikemez.

 

Dışişleri Bakanı Yardımcısı abbas Irakçi Avrupalı yetkilileri ABD Başkanı Trump’a yalakalık etmek için hata yapmaları konusunda uyardı.

Reuters’in AB troykası Donald Trump’ı Bercam nükleer anlaşmasında kalmaya teşvik etmek için İran’a yeni yaptırımlar dayatma önerisinde bulundukları yönündeki haberine tepki gösteren Irakçi, İran Viyana’da temaslarda görüşlerini bildirdiğini ve Avrupa troykası da Bercam’a bağlı kalmaya vurgu yaptıklarını belirtti.

Irakçi, fakat eğer Avrupa ülkeleri Trump’a şirin gözükmek için İran’a yaptırım uygulamak gibi düşünceleri varsa büyük bir hataya düşmüş olacaklarını şimdiden bilmeleri gerektiğini ifade etti.

2013’te eski bir Alman devlet görevlisi, bu satırların yazarına gerçek hikâyeyi anlattı: Belgeler, Alman istihbaratına MOSSAD tarafından kullanıldığı çok iyi bilinen İran’daki yönetim karşıtı Halkın Mücahitleri tarafından verilmişti. İsrailliler, bu belgeleri kendileriyle ilişkilendirilmesini istemedikleri için İran karşıtı örgüte vermişlerdi.


Herkes biliyor ki Bolton bir şahindir. Daha az anlaşılan şey, Washington'la Tahran'ı birbirine düşürmek için onun gizli bir şekilde nasıl çalıştığıdır. 

ABD-İsrail politikaları üzerine yazdığım bir haber analizde, ABD ve İsrail'in İran'a karşı bir savaş hazırlığı içerisinde olduğu izlenimini veren hareketlerinin izini sürmüştüm. 2007, 2008 ve bir kez de 2011'de -bu hareketler ana akım medyada Tahran'a yapılacak saldırıların menfi işaretleri olarak sunulmuştu. Aslında bunlar İran yönetimi üzerinde baskı uygulamak için ortaya atılmış blöflerden başka bir şey değildi. 

Ancak Donald Trump'ın şimdi bir sonraki ulusal güvenlik danışmanı olarak John Bolton'u seçecek olması, İran'la savaşın gerçekleşme ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. Bolton sıradan Neo-con şahinlerinden değil. Kendisi, İslam Cumhuriyeti'ne karşı girilecek bir savaşa oldukça takıntılıdır. Fox News'e düzenli olarak çıktığında, bu tür bir eylem ya da politikanın beraberinde neler getireceğini anladığına dair en küçük bir gösterge olmaksızın İran'ın bombalanması gerektiğini söylüyordu.  

Bu sadece retorik bir duruş değil: Bolton, İran konusunda askeri bir eylemi yerine getirmek için gerekli politik zeminin hazır hale getirilmesi amacıyla Bush yönetiminin politika yapıcısı olarak görev aldığı 2002-2004 yılları arasında aktif bir komplo planlaması içine girmişti. 

Bolton, İran'la yapılan nükleer anlaşmayı yırtıp atma konusunda Trump yönetiminin içinde ya da dışındaki herhangi bir kişiden daha fazla Trump'a etki etmiş isimlerden. Bolton, Hem Benjamin Netanyahu hem de Donald Trump'ın arkasındaki ana finansörle olan bağlantısını –ki bu kişi Siyonist Gazino Patronu Sheldon Adelson'dur- kullanarak, İran Nükleer Anlaşması konusunda hazırlanmış olan Kapsamlı Eylem Planı'nı hayata geçirmeye hazırlandığını geçtiğimiz Ekim ayında Trump'ın kulağına fısıldadı. Adelson'la buluşmasından sonra Trump'la Las Vegas'tan telefonda konuştu. 

Kongre ya da Amerika'nın Avrupalı müttefikleri anlaşmanın çökmesini garantilemek için tasarlandığı açık olan önemli ve ciddi değişikliklere ilişkin taleplere onay vermezlerse, Kapsamlı Eylem Planı'ndan çekilmeyi öngören konuşma yapmaya Trump'ı ikna eden oydu. 

Bolton, her ne kadar dış İşleri Bakanlığı görevini alamasa da şu an için Ulusal Güvenlik danışmanlığı için içerden bir destek bulduğu düşünülüyor. Bolton'un yardımcılarına göre Trump, Bolton'la 6 Mart'ta bir araya geldi ve ona “Biz seni burada istiyoruz John” dedi. Bolton ise sadece Dışişleri Bakanlığı ya da Ulusal Güvenlik danışmanlığı görevlerini kabul edebileceğini söyleyince Trump, “Seni daha sonra arayacağım” dedi. Trump, Beyaz Saray kaynaklarının medyaya McMaster'ı görevden almasının an meselesi olduğuna dair haberler sızdırmasının ardından Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un yerine CIA eski direktörü Mike Pompe'yu getirdi.

 Sosyal Medya hesaplarında zikredilen, söz konusu pozisyon için muhtemel bir diğer aday, 2017 Şubatı'nda Ulusal Güvenlik Danışmanı General Michael Flynn koltuğundan olduğunda vekaleten onun yerine geçen Emekli Korgeneral Keith Kellog'du.  

Bolton'un İran'la olan savaşı hararetle savunması herkesçe çok iyi biliniyor. Bunun kadar iyi bilinmeyen şey ise Dışişleri Bakanı'nın uhdesindeki silahlanma kontrolü ve uluslararası güvenlik alanlarında çalışıyorken İran'a yönelik bir saldırıyı meşrulaştırmayı amaçlayan karmaşık ve şeytani bir stratejiyi uygulamış olmasıydı. Bolton, sahte deliller, kaba propaganda ve diplomatik baskı kombinasyonunu kullanarak İran'ın gizli bir nükleer programa sahip olduğu yönünde uluslararası kamuoyu mahkemesinde İslam Cumhuriyeti'ni mahkum ettirmeye çalıştı.  

 Bolton'un teknik olarak Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın nezareti altında olması gerçeğine rağmen stratejiyi uygulamaktan sorumlu fiili patronu Dick Cheney'di. Bolton, yönetimin İsrail hükümetiyle bağlantısı noktasında anahtar bir konumdaydı. Ve Cheney'in desteğiyle, Dışişleri Bakanlığına ilişkin yasal düzenlemeleri, Yakın Doğu İşleri'ne bağlı Bakanlık ofisinden herhangi bir izin almadan 2003 ve 2004 yıllarında İsrail'e bir dizi seyahat düzenleyerek çiğneyebilmişti. 

Bu nedenle Powell, ABD yönetiminin politikasının İran'a saldırmak olmadığı yönündeki açıklamalarını yaptığı anda Bolton İsraillilerle bu tür bir savaşı hayata geçirebilmenin yollarını arıyordu. 2003 ziyareti boyunca Bolton, İsrailli görevlilerle yaptığı gizli toplantılarda ABD'nin Irak'a saldıracağı ve Saddam'ı devireceğinden hiç şüphesinin bulunmadığı, ayrıca İran ve Suriye konusunda da bir şeyler yapacağı noktasında onları temin ediyordu. 

İsrail'e düzenlediği birçok gezide Bolton, daha önceden ilan edilmemiş toplantılar gerçekleştirdi. MOSSAD Başkanı Meir Dagan'ın katıldığı bu toplantılarda ne Dışişleri Bakanlığına ne de ilgili mevkilere herhangi bir bilgi verilmiyor ya da raporlama yapılmıyordu. Bolton'un erken dönemde yaptığı ziyaretlerle ilgili haberlere bakılırsa, bu toplantıların ABD'nin İran'a yapacağı muhtemel bir saldırının siyasi koşullarını sağlamayla ilgili olduğu açıktı.  

MOSSAD da dünya kamuoyunu İran'ın nükleer programıyla ilgili olarak etkileme noktasında son derece agresif bir rol oynamıştı. Gazeteciler Douglas Frantz ve Catherine Collins The Nuclear Jihadist adlı kitaplarında MOSSAD Başkanı Meir Dagan'ın 2003 yazında İran'ın nükleer silah elde etme çabalarıyla ilgili dünya medyasını bilgilendirme amaçlı bir ofis kurduğunu aktarıyor.  Yazarlara göre yeni birimin görev ve sorumluluğu, İran içinden olduğu kadar dışından da belge sirkülasyonunun sağlanmasıydı. 

Bolton'un ABD-İsrail ortak stratejisindeki rolü, 2007'de kaleme aldığı anılarında anlattığı gibi İran nükleer meselesinin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'ndan alınıp BM Güvenlik Konseyi'ne verilmesini sağlamaktı.  Ajansın Başkanı Muhammed Baradey'in İran'la herhangi bir anlaşmaya varmasını engellemekle görevlendirilmişti. Zira bunu engelleyememesi, dönemin Başkanı Bush'un uluslararası kamuoyuna Tahran yönetiminin dünyaya nükleer alanda tehdit teşkil ettiği şeklinde sunmasını zorlaştırırdı.  Bolton, İran'ı 2003 yılı ortalarında örtülü bir nükleer programa sahip olmakla suçladı. Fakat tahmin edilen direniş Baradey'den ya da müttefik olmayan ülkelerden değil tersine İngiltere, Fransa ve Almanya'dan geldi. 

Bolton'un stratejisi İran'ın askeri nükleer programını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndan (UAEA) gizlediği şeklindeki iddiaya dayanıyordu. Ve 2004 başlarında dramatik bir propaganda taktiği geliştirdi: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na Parşin'de İran'a ait askeri bir bölgedeki tesisleri gösteren bir uydu fotoğrafı gönderdi. İddiasına göre İran, askeri amaçlı nükleer programını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndan saklıyordu ve bunu nükleer silahların simülasyonu testi için kullanacaktı. Bolton, Ajans'tan bu bölgeleri incelemesini istedi ve bu talebini Eylül 2004'te AP Haber Ajansında sızdırdı.  Gerçekte uydu görüntüleri, konvansiyonel patlayıcı testlerine ait binalar ve depolardan başka bir şey değildi. 

Bolton, belli ki İran ordusunun Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun bu türden suni iddialara dayalı inceleme talebini reddetmesini umuyordu. Böylece İran'ın kendi nükleer programı hakkındaki soruları reddetmedeki inatçılığını propagandasının konusu haline getirecekti. Fakat İran, 2005 yılında söz konusu tesislerle ilgili inceleme taleplerini kabul etti, bununla da yetinmedi başka yerlerin incelenmesine de müsaade etti. İnceleme ekibi, nükleer silahlarla ilgili herhangi bir kanıt bulamadı.  

İran'ın nükleer silah programıyla ilgili çok miktarda belge, 2004 Ağustosunda gizli bir kaynak üzerinden ortaya çıktığında daha ileriki süreçte ABD-İsrail stratejisi, turnayı gözünden vurabilirdi. İddialara göre belgeler, katılımcılara ait bir bilgisayarda bulunmuştu. Belgeler, İran'ın görünürde nükleer silah taşıyan Şihab-3 füzelerini yeniden dizayn etmeyle ilgili teknik çizimleri içeriyordu. 

Ancak sözde “Laptop belgeleri”ne ilişkin anlatılan hikâyenin tamamı fabrikasyondu. 2013'te eski bir Alman devlet görevlisi, bu satırların yazarına gerçek hikâyeyi anlattı: Belgeler, Alman istihbaratına MOSSAD tarafından kullanıldığı çok iyi bilinen İran'daki yönetim karşıtı Halkın Mücahitleri tarafından verilmişti. İsrailliler, bu belgeleri kendileriyle ilişkilendirilmesini istemedikleri için İran karşıtı örgüte vermişlerdi. Dahası, nükleer silah kanıtı olarak alıntılanan çizimler aslında İran'ın Şihab-3 füzesinin burun bölümünü çoktan değiştirdiğini bilmeyen biri tarafından çizilmişti. 

MOSSAD, Bolton, Meir Dagan'la 2003 ve 2004 yıllarında buluştuğunda söz konusu belgeler üzerinde çalışıyordu. Bolton, İsraillilerin sahte belge imal etmeye hazırlandığını bilsin ya da bilmesin, İsrail'in ABD'nin İran'a saldırısıyla ilgili politik temel oluşturma gayretlerine bir katkıydı ve Bolton da bu işin sözcülüğünü yapmaktaydı. Bolton, anılarında Dick Cheney'in yönettiği stratejinin ipuçlarını, İranlıların geri dönülemez noktaya ulaştığını söyleyen İsraillilerden aldığını ifade etmekte.  Bu öyle bir noktaydı ki Bolton'a göre “Güç kullanmadan İran'ın ilerleyişini durduramazdık”. 

Cheney ve Bolton, stratejilerini, ABD'nin Irak üzerindeki hâkimiyetini hızlı bir şekilde güçlendirebileceği varsayımı üzerine kurmuştu. Bunun yerine ABD işgali çamura saplandı ve Irak'ta işler hiçbir zaman yoluna girmedi. Cheney, Irak'ta meydana gelen yüksek zayiatla sonuçlanacak bir olayı İran'ın üzerine atarak 2007 yazında İran'daki Devrim Muhafızları üssüne saldırmayı önerdi. Ancak Irak'taki İran yanlısı milislerin Amerikan birliklerinden intikam alma riski bu öneriye karşı getirilebilecek anahtar argümandı.

 Pentagon ve ortak komutanlık, İran'ın, Hürmüz boğazındaki savaş gemileri de dahil olmak üzere bölgedeki doğrudan Amerikan güçlerinden intikam alma potansiyeline sahip olduğunu biliyordu. Cheney'in daha fazla savaş yönündeki vahşi düşünceleri konusunda sabırlı değillerdi. 

Pentagon'un ihtiyatı aynen sürüyor. Ancak Beyaz Saray'daki gerçeklikten kopmuş iki kafa, bu ihtiyatı değiştirebilir ve ABD'yi İran'la tehlikeli bir savaşa itebilir.

Salı, 27 Mart 2018 12:07

Değişen ABD stratejisi

Gerçekte başka görüntüde başka, kapının arkasında başka, önünde başka, masanın üstünde başka, altında daha başka bir biçimde yürütülen Türk/ABD ilişkileri nihayet gerçeğiyle yüz yüze gelmiştir.
 
 
Uzun yıllardan beri her iki ülke de birbirlerine dost rolü yapıyorlardı. ABD ve Türkiye'nin dost ya da düşman, müttefik ya da karşıt, ittifak halinde ya da itilaf halinde oldukları hususunda tereddütleri vardı.

Suriye sorunu bütün tereddütleri ortadan kaldırmıştır. İki yüzlü ve riyakâr politik duruş taktiğinin sonuna gelinmiştir.

Suriye olayları eller üzerinde yürüyen Türk/ABD ilişkilerinin ayaklar üzerine oturtulmasını sağlamıştır.

Böyle dost düşman başına!

Türkiye'nin dostu olduğunu söyleyen ABD'nin, Türkiye'deki bütün darbelerde parmağı vardır.

Kıbrıs'ta Türkler katledilir, elini kıpırdatmaz ama Türkiye harekete geçme kararı alınca Türkiye'yi durdurmak için terbiye yoksunu tehditkâr bir üslupla Johnson, mektubunu yazar.

Yüzde yüz haklı olduğu Kıbrıs harekâtı sonrasında Türkiye'ye ambargo koyar.

Türkiye'ye afyon ekemezsin tehdidini yapar.

NATO'da Türkiye'nin müttefiki görünen ülke, Rus savaş uçağının düşürülmesi sürecinde Türkiye'yi Rusya karşısında yapayalnız bırakır.

Dost görünen bir ülke Türkiye'ye parasıyla vermediği silahları Türkiye'nin düşmanlarına bedava verir.

Türkiye'nin sınırlarında Türkiye düşmanı olan terör örgütünü silaha boğar.

Allah böyle bir dostu düşman başına versin!

Orgeneral Raymond Thomas, ABD'nin Özel Kuvvetler Komutanı'dır. Temmuz 2017'de yaptığı açıklamada, SDG oyununu Türkiye'nin tepkisini önlemek için icat ettiklerini resmen itiraf eder.

Bu terörist grubun Suriye'nin kuzeyini bölme, DEAŞ teröristleriyle iş birliği yapma, Araplar ile Sünni ve Şii Türkmenleri zorla yerlerinden etme çabalarına, ABD, her alanda destek verir.

Türkiye Afrin Harekâtı'na başlayınca ABD sözüm ona "DAEŞ'e karşı olan dikkatlerinin dağıldığından" şikâyet eder. TSK'nın Afrin'e girmesi üzerine de "sivillere yönelik harekâttan ve yağmadan" söz eder.

ABD, müttefik PYD'nin ilan ettiği kantonlarda etnik temizlik, imha ve tutuklamalarından yüzbinler değil milyonlar Türkiye'ye kaçarken ne dikkati dağılıyordu ne de sivillere yönelik yapılan yağmadan söz ediyordu!

Öyle ya Türkiye'ye dört milyon mülteci gökten düşmüştü!

ABD resmen Türkiye ve İran'a "sizi bölmek için gereken bütün şartları oluşturuyoruz, siz bunu sessizce sineye çekin" diyor.

İran'ın eski Moskova Büyükelçisi Nasır Nubri verdiği mülakatta, ABD'nin Kürtler üzerinden bölge ülkelerinin bölünmesini amaçladığını belirterek, "ABD, Irak Kürdistanı'nda ülkeyi parçalama peşinde. Irak parçalanıp Kürdistan kurulduktan sonra aynı senaryoyu İran, Türkiye ve Suriye'ye yayma amacındadır." demişti. Bu politika aynen yürürlüktedir.

SDG oluşumu Afrin Harekâtı ve beş bin TIR silah, Türkiye'nin ABD'ye olan bakışını kökten değiştirmiştir. ABD'nin Türkiye'ye, Türkiye'nin ABD'ye bakışını Trump ve Erdoğan'a indirgeyenler yanılıyor.

                Ilımlı İslam stratejisinin ekseni kaymıştır!

                ABD'nin Türkiye'ye karşı oluşturduğu tavır nedensiz değildir. Büyük bir stratejinin küçük bir parçasıdır.

                SSCB sonrası ABD düşman olarak komünizmin yerine İslamizmi koymuştur. ABD, küresel sistemin "ozon deliği" olarak nitelendirdiği İslam coğrafyasını küresel sisteme eklemlemek üzere Ilımlı İslam stratejisini ortaya atmıştır.

                Bu Siyonist ABD zihniyetine göre, bölgedeki ve dünyadaki terörün nedeni İslam dinidir. İslam dini yapısal olarak teröre uygun (!) bir dindir. Bu dini teröre uygun bir din olmaktan çıkarıp modernizme, demokrasiye, liberalizme uygun bir din haline getirmek için Ilımlı İslam desteklenecektir.

                Bir zamanlar Türkiye kendi aleyhine oluşturulan bu Ilımlı İslam'ın eş başkanıydı. Şimdi bu görev ABD tarafından Suudi Arabistan'a verilmiştir.

                Suriye'de yaşananlar Türk/ABD ilişkileri konusunda belirsizlikleri ortadan kaldırmıştır. Artık düşmanı belli olan bir Türkiye vardır. Bu az bir kazanç değildir!

Özcan Yeniçeri

TR.JAMNEWS.COM

Çarşamba, 21 Mart 2018 03:46

Recep Ayının Amelleri

Recep veya Recebu’l Muracceb (Arapça: رجب یا رجب المرجب), hicri-kameri ayların yedincisidir. Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) şöyle bir hadisnakledilmiştir: “Recep, Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”

Aynı şekilde Efendimizden şöyle bir rivayet daha nakledilmiştir: “Her kim Recep ayında bir gün oruç tutarsa, bir ay boyunca oruç tutmuş gibi olur.”

Recep ayının ilk Cuma akşamına “Leyletü’l-Regaib” denir.

Recep ayının en önemli etkinliklerinden birisi Hz. Resulü Kibriya Efendimizin Bi'seti'dir. İmam Muhammed Bakır, İmam Cevad, İmam Ali'nin kutlu doğum günleri ve yine İmam Hadi ve İmam Kazım'ın şehadet günleri de bu ayın en önemli etkinliklerindendir.


Recep veya Recebu’l Muracceb (Arapça: رجب یا رجب المرجب), hicri-kameri ayların yedincisidir. Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) şöyle bir hadis nakledilmiştir: “Recep, Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”
Aynı şekilde Efendimizden şöyle bir rivayet daha nakledilmiştir: “Her kim Recep ayında bir gün oruç tutarsa, bir ay boyunca oruç tutmuş gibi olur.”


Recep ayının ilk Cuma akşamına “Leyletü’l-Regaib” denir.


Recep ayının en önemli etkinliklerinden birisi Hz. Resulü Kibriya Efendimizin Bi'seti'dir. İmam Muhammed Bakır, İmam Cevad, İmam Ali'nin kutlu doğum günleri ve yine İmam Hadi ve İmam Kazım'ın şehadet günleri de bu ayın en önemli etkinliklerindendir.


Müşterek Ameller
İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:
يا مَنْ اَرْجُوهُ لِكُلِّ خَيْر، وَآمَنَ سَخَطَهُ عِنْدَ كُلِّ شَرٍّ، يا مَنْ يُعْطِي الْكَثيرَ بِالْقَليلِ، يا مَنْ يُعْطي مَنْ سَأَلَهُ يا مَنْ يُعْطي مَنْ لَمْ يَسْأَلْهُ وَمَنْ لَمْ يَعْرِفْهُ تَحَنُّناً مِنْهُ وَرَحْمَةً، اَعْطِني بِمَسْأَلَتي اِيّاكَ جَميعَ خَيْرِ الدُّنْيا وَجَميعَ خَيْرِ الاْخِرَةِ، وَاصْرِفْ عَنّي بِمَسْأَلَتي اِيّاكَ جَميعَ شَرِّ الدُّنْيا وَشَرِّ الاْخِرَةِ، فَاِنَّهُ غَيْرُ مَنْقُوص ما اَعْطَيْتَ، وَزِدْني مِنْ فَضْلِكَ يا كَريمُ.

"Ya men ercûhu li-kulli hayr; ve âmenu sehatehu inde kulli şerr. Ya men yu'ti'l-kesîre bi'l-galîl. Ya men yu'tî men seeleh. Ya men yu'tî men lem yes'elhu ve men lem ye'rifhu bi-mes'eletî iyyake cemîe hayr'id-dunya ve cemîe hayr'il-ahire, vasrif annî bi-mes'eletî iyyake cemîe şerr'id-dunya ve şerr'il-ahire. Feinnehu ğayru mengûsin ma e'teyte ve zidnî min fazlike ya kerîm."


Anlamı: Ey her hayrını ümid ettiğim ve her kötülükte gazabından güvencede olmayı umduğum (rabbim)! Ey aza karşılık çok veren; ey rahmet ve şefkatinden dolayı isteyene de, istemeyene de veren. Sana yalvarıyorum, dünya ve ahiret hayrının hepsinden bana da nasip buyur. Bütün dünya ve ahiret şerrini benden uzaklaştır. Kendi fazl-u kereminden bana verdiğini artır ey Kerim (Allah)!


Ravi şöyle devam ediyor; sonra İmam (a.s) sol eliyle sakalını tuttuğu halde sağ işaret parmağını hareket ettirerek bu duayı okudu ve ardından şu cümleleri ekledi:


يا ذَا الْجَلالِ وَالاْكْرامِ يا ذَا النَّعْمَاءِ وَالْجُودِ يا ذَا الْمَنِّ وَالطَّوْلِ حَرِّمْ شَيْبَتِي عَلَى النَّارِ

"Ya ze'l-celâli ve'l-ikram. Ya ze'n-ne'mai ve'l-cûd. Ya ze'l-menni ve't-tavl. Harrim şeybetî ale'n-nâr."

 

Anlamı: Ey celal ve kerem sahibi, ey –sonsuz- nimetler ve cömertlik sahibi, ey bağış ve ihsan sahibi, şu beyaz sakalımı -cehennem- ateşine haram (yasak) kıl.


Recep ayı boyunca İmam Zeynel Abidin’den (aleyhi selam) nakledilen şu duayı her gün okumak:

يا مَنْ يَمْلِكُ حَوائِجُ السَّائلِينَ، وَيَعْلَمُ ضَمِيرَ الصَّامِتِينَ، لِكُلِّ مَسْأَلَةِ مِنْكَ سَمْعٌ حاضِرٌ وَجَوابٌ عَتِيدٌ، اللَّـهُمَّ وَ مَوعِيدُكَ، الصَّادِقَة، وَ اَيدِيكَ الفاضِلَة، وَرَحْمَتُكَ الواسِعَة، فأسْأَلُكَ اَنْ تٌصَلِّيَ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَاَنْ تَقْضِي حَوائِجِي لِلدُّنْيا وَالاْخِرَة، اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْيِء قَدِيرٌ.

Anlamı:“Ey saillerin hacetlerini elinde bulunduran ve susanların sırrını bilen (Allah) sen her isteği anında duyar ve her isteği yerine getirebilirsin. Allah’ım! Senin vaatlerin sadık, nimetlerin bol ve rahmetin geniştir. O halde, Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet etmeni ve benim dünya ve ahiretle ilgili hacetlerimi vermeni diliyorum. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.”

İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:

خابَ الوافِدُونَ عَلى غَيْرِكَ، وَخَسِرَ المُتَعَرِّضُونَ إِلاّ لَكَ، وَضاعَ المُلِّمُونَ إِلاّ بِكَ، وَاَجْدَبَ الْمُنْتَجِعُونَ إِلاّ مَنِ انْتَجَعَ فَضْلَكَ، بابُكَ مَفْتُوحٌ لِلرّاغِبينَ، وَخَيْرُكَ مَبْذُولٌ لِلطّالِبينَ وَفَضْلُكَ مُباحٌ لِلسّائِلينَ، وَنَيْلُكَ مُتاحٌ لِلامِلينَ، وَرِزْقُكَ مَبْسُوطٌ لِمَنْ عَصاكَ، وَحِلْمُكَ مُعْتَرِضٌ لِمَنْ ناواكَ، عادَتُكَ الاِْحْسانُ اِلَى الْمُسيئينَ، وَسَبيلُكَ الاِبْقاءُ عَلَى الْمُعْتَدينَ، ُاَللّـهُمَّ فَاهْدِني هُدَى الْمُهْتَدينَ، وَارْزُقْني اجْتِهادَ الُْمجْتَهِدينَ، وَلا تَجْعَلْني مِنَ الْغافِلينَ الْمُبْعَدينَ، واغْفِرْ لي يَوْمَ الدّينِ.

Anlamı: “Senden başkasının kapısına giden mahrum kalır; senden gayrisine yönelen ziyan eder; senin katından başkasına yönelen zayi olur ve senin fazlu kereminden başkasını uman kaybeder. Kapın talep edenlere açıktır; hayır ve ihsanın arayanlara ulaşır. Fazl-u keremin saillere mubah, bağışın ümit edenlere hazır, rızkın sana isyan edenlere (dahi) açıktır. Hilmin seni kastedenlere ulaşır. Kötülük edenlere iyilik etmek, senin sünnetin ve haddini aşanlarla müdara etmek senin yolundur. Allah’ım! O halde beni de hidayet edilmişlerin yoluna hidayet et. Bana da (itaatin yolunda) çaba gösterenlerin çabasını nasip buyur; beni (rahmetinden) uzaklaştırılmış gafillerden eyleme ve ceza (kıyamet) gününde beni bağışla.”


İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:
اَللّـهُمَّ اِنّي اَساَلُكَ صَبْرَ الشّاكِرينَ لَكَ، وَعَمَلَ الْخائِفينَ مِنْك، وَيَقينَ الْعابِدينَ لَكَ، اَللّـهُمَّ اَنْتَ الْعَلِيُّ الْعَظيمُ، وَاَنَا عَبْدُكَ الْبائِسُ الْفَقيرُ، اَنْتَ الْغَنِيُّ الْحَميدُ، وَاَنَا الْعَبْدُ الذَّليل، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ وَاْمْنُنْ بِغِناكَ عَلى فَقْري، وَبِحِلْمِكَ عَلى جَهْلي، وَبِقُوَّتِكَ عَلى ضَعْفي، يا قَوِيُّ يا عَزيزُ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ الاْوصياءِ الْمَرْضِيِّينَ، وَاكْفِني ما اَهَمَّني مِنْ اَمْرِ الدُّنْيا وَالاخِرَةِ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

Anlamı: Allah’ım! Sana şükredenlerin sabrını, senden korkanların amelini ve sana ibadet edenlerin yakinini diliyorum Senden. Allah’ım! Sen yücesin, azamet sahibisin; bense Senin zavallı ve fakir bir kulunum. Sen gani ve güzel sıfatlara sahipsin, bense zelil bir kulum. Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet et ve zenginliğinle fakirliğime, hilim ve sabrınla cahilliğime, gücünle zayıflığıma acı; ey güçlü ve izzet sahibi Allah’ım! Muhammed’e ve onun beğenilmiş vasileri olan Ehlibeyti’ne rahmet et; dünya ve ahiretimle ilgili önemli sorunlarımı hallet, ey merhametlilerin en merhametlisi!


Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Recep ayında 100 kere ‘اَسْتِغْفِرُ اللهَ الذى لا اِلَـهَ إلاَّ هُوَ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَاَتُوبُ اِلَيْه Esteğfirullahellezi la ilahe illa hu, vehdehu la şeriyke lehu ve etubu ileyh’ derse ve bunu sadaka ile tamamlarsa Allah onun sonunu rahmet ve mağfiretle hatmeder. Kim dört yüz defa söylerse Allah yüz şehidin sevabını kendisine verir.”
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim 1000 defa: “la ilahe illallah”; “Allah’tan başka ilah yoktur” zikrini okursa Allah Teâlâ onun için 100 bin iyilik yazar ve onun için cennette yüz şehir bina eder.”
Rivayet edildiğine göre her kim Recep ayında sabah 70 kere ve akşam 70 kere اَسْتَغْفِرُ اللهَ وَاَسْألُهُ الَتَّوْبَة
"Esteğfirullahe ve es'eluhu't-tevbe; "Allah'tan mağfiret ve tevbe diliyorum." Derse ve zikirden sonra ellerini kaldırarak şöyle derse: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى وَ تُبْ عَلَىَّ; “Allahummeğfir li vetub aleyye ; Allah’ım beni bağışla ve tövbemi kabul et” eğer Recep ayında ölürse Allah ondan razı olur ve Recep ayının bereketi ile ateş ona dokunmaz.”

Bu ay boyunca 1000 kere şu zikri söylemek: ,
اَسْتَغْفِرُ اللهَ ذَا الْجَلالِ وَالاْكْرامِ مِنْ جَميعِ الذُّنُوبِ وَالاثامِ

Bu ayda Perşembe, Cuma ve Cumartesi olmak üzere üç gün oruç tutmak.
Hz. Fahri Kainat Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: “Kim Recep ayının gecelerinden birinde 10 rekat namaz kılar ve her rekatta Fatiha suresinden sonra 1 defa Kafirun 3 defa İhlas suresini okursa, Allah Teâlâ onun günahlarını bağışlar.”
Birinci Gece
Ayın hilali görüldüğünde şöyle okunur:
"اللَّهُمَّ أَهِلَّهُ عَلَیْنَا بِالْأَمْنِ وَ الْإِیمَانِ وَ السَّلامَةِ وَ الْإِسْلامِ رَبِّى وَ رَبُّكَ اللهُ عَزَّ وَ جَلَّ."

“Allahumme ehillehu Aleyna bi’l-emni ve’l iman ve’selameti ve’l İslam Rabbi ve Rabbukeallahu Azze ve Celle”


Gusül Almak
İmam Hüseyin’in (a.s) ziyareti
Akşam namazından sonra iki rekâtlı toplam 20 rekât namaz kılmak.
Yatsı namazından sonra iki rekatlı namaz kılınır; birinci rekatta Fatiha suresi, İnşirah Suresi ve üç kere İhlas suresi, ikinci rekatta Fatiha suresi, İnşirah suresi, İhlas suresi ve muavazeteyn (Felak ve Nas suresi) okunur. Namazdan sonra 30 kere “La ilahe illallah” ve 30 kere salavat getirilir.
Birinci Gün
Oruç tutmak.
Gusül almak.
İmam Hüseyin’in ziyareti.
Selman namazı kılmak.
Onüçüncü Gece
Her rekatında Fatiha, Yasin, Mülk ve İhlas okunan iki rekatlı namaz kılmak.
Onüçüncü Gün
Beyz günlerinin (onüç, ondört ve onbeşinci günler) ilk günüdür.

Oruç tutmak.
Her kim “Ummu Davut” amelini yerine getirmek istiyorsa bugünü oruç tutmak zorundadır.
Onbeşinci Gece
Onüçüncü gecede kılındığı gibi altı rekatlı namaz kılmak.
Gusül almak.
Geceyi ihya etmek.
İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmek.
Her rekatında Fatiha ve İhlas suresinin okunduğu 30 rekatlı (ikişer ikişer kılınan) namaz kılmak.
Her rekatında Fatiha, İhlas, Felak, Nas, Ayete’l Kürsi ve Kadir suresinin dört kere okunduğu 12 rekatlı namazı kılmak ve ardından dört kere şu duayı okumak:
"اَللهُ اَللهُ رَبّى لا اُشْرِكُ بِهِ شَیْئا وَلا اَتَّخِذُ مِنْ دُونِه وَلِیّا"
 
Onbeşinci Gün
Gusül almak.
İmam Hüseyin’i ziyaret etmek.
Selman namazını kılmak.
4 rekatlı (ikişer ikişer kılınan) namaz kılmak ve ardından şu duayı okumak:

"اَللّهُمَّ یا مُذِلَّ كُلِّ جَبّارٍ ؛ وَ یا مُعِزَّ الْمُؤْمِنینَ اَنْتَ كَهْفى حینَ تُعْیینِى الْمَذاهِبُ؛ وَ اَنْتَ بارِئُ خَلْقى رَحْمَةً بى وَ قَدْ كُنْتَ عَنْ خَلْقى غَنِیّاً وَ لَوْ لا رَحْمَتُكَ لَكُنْتُ مِنَ الْهالِكینَ وَ اَنْتَ مُؤَیِّدى بِالنَّصْرِ عَلى اَعْداَّئى وَ لَوْ لا نَصْرُكَ اِیّاىَ لَكُنْتُ مِنَ الْمَفْضُوحینَ یا مُرْسِلَ الرَّحْمَةِ مِنْ مَعادِنِها وَ مُنْشِئَ الْبَرَكَةِ مِنْ مَواضِعِها یا مَنْ خَصَّ نَفْسَهُ بِالشُّمُوخِ وَالرِّفْعَةِ فَاَوْلِیاَّؤُهُ بِعِزِّهِ یَتَعَزَّزُونَ وَ یا مَنْ وَضَعَتْ لَهُ الْمُلُوكُ نیرَ الْمَذَلَّةِ عَلى اَعْناقِهِمْ فَهُمْ مِنْ سَطَواتِهِ خاَّئِفُونَ اَسئَلُكَ بِكَیْنُونِیَّتِكَ الَّتِى اشْتَقَقْتَها مِنْ كِبْرِیاَّئِكَ وَ اَسئَلُكَ بِكِبْرِیاَّئِكَ الَّتِى اشْتَقَقْتَها مِنْ عِزَّتِكَ وَ اَسئَلُكَ بِعِزَّتِكَ الَّتِى اسْتَوَیْتَ بِها عَلى عَرْشِكَ فَخَلَقْتَ بِها جَمیعَ خَلْقِكَ فَهُمْ لَكَ مُذْعِنُونَ اَنْ تُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّدٍ وَ اَهْلِ بَیْتِهِ"

Yirmiyedinci Gece (Bi’set gecesi)
Gusül almak.
Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) ziyareti.
Her rekatında Fatiha, Felak, Nas surelerinin bir kere okunduğu ve ayrıca ihlas suresinin dört kere okunduğu ikişer ikişer kılınan 12 rekatlı namazı kılmak ve ardından şu duayı okumak:
"لا اله الا الله والله اکبر الحمد لله وسبحان الله ولا حول ولا قوه الا بالله العلی العظیم"

Yirmi Yedinci Gün
Gusül almak.
Oruç tutmak.
Salavat getirmek.
Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) ziyareti.
Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) ziyareti.
12 Rekatlı namaz kılmak. Namazın her rekatında Fatiha ve Yasin suresi okunur, namazın ardından Fatiha suresi 4 kere okunur ve 4 kere şu zikir okunur:
"لا اله الا الله والله اکبر والحمد لله وسبحان الله ولا حول ولا قوه الا بالله العلی العظیم"

Sonra 4 kere şu zikir söylenir: "الله ربی لا اشرک به شیئا"