کارگر

کارگر

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, İslami Vahdet Konfransı’nın açılış töreninde, asil işgalci Siyonist Rejim’in unutulmaması gerektiğini ifade etti.

Tahran’da organize edilen 29. İslami Vahdet Konfransı’nın açılış töreninde bir konuşma yapan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) veladeti münasebetiyle bütün müslümanlara tebriklerini ileterek, İslam dünyası gündemini değerlendirdi.

Siyonist İsrail’in İslam dünyası tarafından unutulmasının umulmadık bir şey olduğunu ifade eden Ruhani, bu bağlamda İslam ülkelerinin daha duyarlı olmaları gerektiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Ruhani, “2 sene önce İran İslam Cumhuriyeti BM’de şiddet ve aşırıcılığın dünyayı tehdit ettiğini ve bütün ülkelerin terörizm ve aşırıcılıkla mücadelede etmesinin gerekli olduğunu ilan etmişti. Eğer görünüşte bu öneri ülkeler tarafından kabul edilmiş olsa da maalesef bu konuya hoşgörü ile yaklaşılmadı” açıklamasında bulundu.

Bölgedeki katilamların asıl nedenlerine işaret eden Cumhurbaşkanı, “Bazıları maalesef İslami metinleri çok yanlış bir şekilde yorumluyor” diyerek, “Ne yazık ki dini medreseler adına faaliyet gösteren bazı merkezler başvurdukları şiddeti İslam, Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz’e nispet veriyor” ifadelerini kullandı.

Şii hilali gibi ileri sürülen tabirlerin çok yanlış oldğunu belirten Ruhani, “Ne Sünni hilali var, ne de Şii hilali, biz bir İslam bedriyiz. Biz müslümanlar hepimiz birlik ve beraberlik içinde yaşamalıyız” dedi.

Terör ve katliamların maalesef %80’nin İslam ülkelerinde gerçekleştiğini söyleyen Cumhurbaşkanı, “Acaba bunu engellemek için bizim bir girişimde bulunmamız gerekmiyor mu?” şeklinde konuştu.

Cuma, 25 Aralık 2015 06:37

İran'dan Amerika'ya tepki

 İran İslam Cumhuriyeti dışişleri bakanlığı sözcüsü, Amerika Yüksek Mahkemesinin, İran mal varlığına el koyma kararının hukuki açıdan geçersiz olduğunu belirtti.

İrna'nın haberine göre, dışişleri bakanlığı sözcüsü Hüseyin Cabiri Ensari yaptığı açıklamada, Amerika Yüksek Mahkemesinn İran İslam Cumhuriyetine ait mal varlığına el koyma kararının, 86 yılında Amerika'nın çeşitli mahkemelerinde incelenen davanın son aşaması olduğunu, bunun ise uluslararası hukukun açık ihlali olduğu ve hukuki açıdan tamamen geçersiz olduğunu belirtti.

Cabiri Ensari Amerika yargı sisteminin hükümet ve kongrenin desteği ile uluslararası hukukun temel ilkelerini çiğneyerek, temelsiz iddialara dayanarak İran İslam Cumhuriyetine karşı hukuk dışı kararlar verdiğini belirtti.

Amerika'da bazı mahkemelerin adalet ve yasaları alaya aldığını belirten dışişleri bakanlığı sözcüsü, son yıllarda İran'ı bazı olay kurbanlarına tazminat ödemeye mahküm edildiğini, halbuki olayların kimliği belirsiz teröristler tarafından Amerika'da işlendiğini söyledi.

Cabiri Ensari söz konusu mahkemelerin kararlarının hiç bir yasal dayanağı olmadığına da değinerek, İran İslam Cumhuriyetinin, söz konusu kararların uluslararası hukuka aykırı olduğunu , İran islam cumhuriyeti, bağlı kuruluşlar ve şahsiyetlerin mal varlığından çalınması halinde Amerika hükmetinin konudan sorumlu olacağı, ve tazminat ödemesi gerektiğini açıkça belirtti.

Cuma, 25 Aralık 2015 06:32

Neden Şeyh Zakzaki hedefte?

Allah’ın adıyla

Neden Cumhurbaşkanı Buhari ve bugünkü Nijerya hükümeti Şeyh Zakzaki’yi hedefliyor?
Hem dışsal ve içsel faktörler vardır.

Dış faktörler:

1.Batı Emperyalizmi ve Siyonistler

“Yeni Dünya Düzeni” olarak adlandırılan makyaj. Onların yeryüzünde en güçlü ulusları içermektedir, hepsi ulusları ve kaynaklarını kontrol etmek istiyor. Nijerya Afrika kıtasında en çok nüfusa sahip büyük bir ülke. Nijerya Emperyalizm uşaklığı tam yapan bir liderlik tarafından yönetiliyor.Ülkenin tüm potansiyellerinin ahlaksızca sömrülmesine izin veriliyor.

Şeyh Zakzaki bir dizi anti-emperyalizm kimlik bilgilerine sahip ve sürekli faaliyetleri halkını bu yönde uyandırmak. Bu onun ilk ‘günah’ı.

2.Şeyh Zakzaki’ nin sonraki ‘günah’ı Pro-Filistin faaliyetlerdir.
Batı emperyalizmi Filistin’I gündeminin başına alan bütün söz ve faaliyetleri susturmak ister. Şeyh Zakzaki Filistin davasına verdiği desteğin en belirgin kurbanları 3 oğlunun Nijerya ordusu tarafından geçen yılki Pro-Filistin mitinginde katledilmesidir.

3. Emperyalistlerin gerçek sponsorları olan Boko Haram’a karşı direnişidir.

4.Bir başka konu, Batı emperyalizminin İslam dünyasında kendi emperyalist gündeme büyük bir tehdit olarak İran’ı kabul etmiş olması ve bağlantıları ile savaş ilan etmesidir. Tüm İran yanlısı gruplar hedef onlara, standart bir politikadır. Ya doğrudan onları hedef veya onları dolaylı kuklaları olan ev sahibi hükümetleri kullanarak hedefe koyar.

İç Faktörler:

Sonra artık iç faktörleri göz önünde bulunduralım. İlk konu Suudi Arabistan hükümeti tarafından desteklenen mezhepçilik politikaları… Bu mezhepçilik politikaları Sünni ve Şii toplulukları olan tüm ülkelerde teşvik edilmektedir. Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkelerde yüzbinlerce masumun katliamının asıl nedeni.. Nijerya tekfirci yönetiminde Suudi- sponsorluğu tarafından mezhepçilik tam olarak desteklenir ve Batı emperyalizmi tarafından desteklenmesinin de bu yüzden olduğunu anlamak zor değil.

Vahabizm; bu Vahabiler bazı yetkili askeri ve diğer pozisyonlarda bulunurlar, bu durum kuzey Nijerya’da daha yaygındır.

Bir diğer faktör Nijerya’da güçlü ve iyi organize olmuş Siyonist İsrail lobisinin olması. Eski Nijerya Cumhurbaşkanı Goodluck Jonathan’ın ve özellikle Nijerya askeri ve diğer güvenlik kurumlarının Nijerya’da siyonist rejim İsrail infiltrasyon destekli bir Hıristiyan-Siyonist olduğunu bilmemiz gerekir.

Suudi ve Siyonist İsrail yanlısı grupların Şeyh Zakzaki ve liderliğini yaptığı İslami Harekete karşı kini birleştirilmiştir. Onu Nijerya’da kendi çıkarları için büyük bir tehdit olarak kabul ederler.

Sonuç:

Şeyh İbrahim Zakzaki onun İslami Hareketi yılgınlık göstermeden, bıkıp usanmadan yola devam ederken sıkıntılara katlanmalı ve sabırlı olmalıdır. Onlar efsanevi barışçı duruşu korumak zorundadır ve emperyalizmin bu köpeklerine onları kışkırtmak için izin vermemeliyiz. Akıl ve ikna yoluyla ancak başarılabilir.

Allah kaderlerini Emperyalist/siyonistlere teslim etmeyen direnişçilere, mustaz’aflara zafer nasip edecektir elbet.

Yavuz Kaya

Nijerya’da yaşanan son gelişmeler hakkında Şeyh Zakzaki’nin kızı Nasibe İbrahim Zakzaki tarafından bir bildiri yayınlandı.

Şeyh Zakzaki kızının Nijerya’daki gelişmeler hakkında yayınladığı bildirinin metni:

Bismillahir Rahmanir Rahim

Ben bir Şii müslüman değil, bir müslümanım sadece. Müslüman isminden önce hiçbir unvana öncelik verilmemeli. Biz müslümanlar bu tür isimleri kabul etmemeliyiz. Bu isimler bizi İslam'ın farklı dalları olarak gösteriyor. Sadece bir İslam dini vardır ve bu dinin peygamberi de Hz. Muhammed (s.a.v)’dir.

Biz müslümanlar Şii, Sünni, Nijeryalı, Amerikan, modern, çağdaş ve ılımlı mülsüman isimlerini kabul etmemeliyiz.

Ne yazık ki bizim (müslüman) kardeşlerimiz Zaria’daki katilamı bir Şii katlimı olarak görmektedirler, güya ki Şii olduğumuz için bize saldırmışlar.

Bu hareket (Nijerya İslam Hareketi) ilk oluştuğunda onun üyelerinin çoğunu Sünniler teşkil ediyordu ve o dönem de son günlerde olduğu gibi saldırıya maruz kaldılar. Onlar hapishaneye düşüp yönetimin adaletsiz ve çirkin politikası için bir tehdit olarak algılandılar. Neden? Çünkü biz Nijerya halkı hakkında süregelen zulme son vermek istiyoruz. Eğer ülkemizin diğer halkı gibi fesat ve zulüm karşısında sessizliğe bürünseydik şu an biz de huzur ve güven içinde yaşıyorduk. Bir ülkede yaşayıp da temel haklardan bile yararlanmayanlar gibi.

Hiçbir zaman kendini özel bir mezhebin lideri olarak tanıtmayan babam Nijerya İslam Hareketi’ni de özel bir mezhebe bağlamamıştır. İslam Hareketi’nin ilk amacı yönetimin adaletsizliğine karşı çıkmaktı. Hangi memlekete ait olursa olsun özellikle garimüslümler bizi bu mücadelede eşlik edebilirler. Hangi mezhepten olursak nihayet amacımız Hz. Muhammed (s.a.v)’nin bize getirdiği dinin hakkıyla eda olunmasıdır.

Vahdet Haftası’na az kalmıştı. Müslümanlar bu haftada ihtilaflar üzerinde durmak yerine sahip oldukları ortaklıklar için mutluluk duyarak bir araya gelirler. Yıllar boyunca elde ettiğimiz değerli derslerin yaşanan olaylar nedeniyle unutulmaması konusunda dikkatlı olunuz.

Geçen sene benim üç kardeşim Sünnilerin büyük katılımıyla Filistin halkını savunmak için düzenlenen yürüyüşte hayatlarını kaybetti. Onlar Şii oldukları için değil, mazlum halkı savundukları için öldürüldü.

Bundan (yürüyüş) Nijeryalı yetikilier endişelendi. Çünkü kendi halkına zülm edildiğini de biliyorlardı, yoksa silahsız bir yürüyüşe silahlı saldırı düzenleyip yararlılar kan içinde bırakılır mı?

Olup bitenler bir Şii katliamı değil, katliamlardan bir devreydi. Yaşanan olaya karşı herkes ayaklanmalıdır, Özellikle garimüslümler ve Nijerya halkı.

Eğer sizi korumya yemin eden bir devlet veya halk bir yolun kapanması gibi boş gerekçeyle bir video yayınlayarak binlerce insanı katliam ederse artık hangi gerekçelerle sizi öldüremez ki?

Eğer siz de bu mesele karşısında sessiz kalırsanız, bir zaman bu bela sizin başınıza da gelebilir. O zaman sizi kim savunacaktır?

Nasibe İbrahim Zakzaki

Irak halk güçleri komutanlarından Haydar Hüseyni Ardavi, Amerika IŞİD’in Ramadi’de sıkışan komutanlarını gizlice çıkarma niyetinde olduğunu ifşa etti.
Muhabirimize Ramadi’nin kurtuluşunun gecikmesini değerlendiren “İmam Hamanei” Tugayı komutanı Ardavi, bunun tek sebebi Amerika’nın müdahaleleri olduğunu belirtti.

Ardavi, Amerika Irak halk güçleri Haşed-ul Şaabi’nin bu operasyona katılmasına engel olduğunu, fakat buna rağmen Ramadi ve Felluce’nin çevresini IŞİD teröristlerinden temizlemeyi ve Ramadi’ye girme zeminini hazırlamayı başardıklarını kaydetti.

Ardavi, Amerika IŞİD’in Ramadi’de sıkışan komutanlarını askeri helikopterlerle gizlice çıkarma ve bilinmeyen yerlere götürme niyetinde olduğunu vurguladı.

Korsan İsrail askerleri, Batı Şeria’da üç Filistinliyi kurşunlayarak şehit ettiği bildirildi.
Korsan İsrail askerleri mazlum Filistin milletine yönelik cinayetlerinin devamında, Batı Şeria’da üç Filistinliyi kurşunlayarak şehit etti.

Bu sabah Batı Şeria’da Filistinli bir genç özel aracı ile bir siyonisti ezdi, ancak söz konusu siyonist sadece yaralandı.

Siyonist askerler ise buna rağmen Filistinli gence ateş açarak, şehit etti.

Bundan önce de Filistinli gençlerden ikisi bıçakla güvenlik güçlerine saldırmış ve siyonistlerin açtığı ateş sonucu şehit olmuştu.

Kudüs intifadasının başladığı 1 Ekim’den beri Filistinli şehit sayısı 120’yi aştı.

Son günlerde mezhepçilik silahının daha sık kullanıldığına tanık olmaktayız. Yandaş medya sanki bir merkezden düğmeye basılmış gibi haber ve siyasal analiz adı altında Şiilik aleyhinde saçmalıklarını her geçen gün artırmaktadır.

 Allah’ın adıyla

Hükümetin bölgesel siyasetlerindeki başarısızlıkları bir biri ardından ortaya çıkamaya başlayınca hırçınlıklar va bağnazlıklar da zirve yapmaya başladı.

Hükümetin başarısızlıklarının üzerini örtmek için çeşitli propaganda taktiklerine başvurulmaktadır. Kamuoyunu etkilemek ve halk arasında algı operasyonu oluşturmak için halkın inanç ve duygularının tahrik edilmesi ise bunların en tehlikelisi.

Son günlerde mezhepçilik silahının daha sık kullanıldığına tanık olmaktayız. Yandaş medya sanki bir merkezden düğmeye basılmış gibi haber ve siyasal analiz adı altında Şiilik aleyhinde saçmalıklarını her geçen gün artırmaktadır.

Kiralık kalemler yazdıklarının, çeşitli inanç grupları ve mezhep mensupları arasında bırakacağı tehlikeli sonuçları düşünmeden sırf hükümetin maceracılıklarına katkıda bulunmak adına daha büyük cinayetler işlediklerinin farkında değiller.

İran, Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’daki her askeri, siyasal ve diplomatik duruşu mezhepçilik penceresinden değerlendiren yandaş medya erbabı verdikleri tepkilerin bu ülkelerde karşılığı olup olmadığına bakmadan sadece verilen görevi yerine getirmekteler.

Amaç izlenen yanlış siyasetlerin ülke için doğuracağı yıkıcı sonuçlarını halktan gizlemektir. Bunun için en kolay yol halkın mezhebi duygularını tahrik etmek, bağnazlığı, taassubu güçlendirerek gerçeklerin görülmesini engellemektir. Nusayri rejim propagandalarının halkının ekseriyeti Sünni olan Suriye’de sonuç vermediğini görmeleri gerekirken mezhepçiliğe sarılmaları bu çevrelerin hırçınlık sınırlarını aşarak çıldrmaya yöneldiklerinin işaretleri değil de nedir?

Irak ile yaşanan son problem ve Irak halkının dış müdahaleye gösterdiği tepkileri görmek yerine hükümetin acemice girişiminin üzerini örtmek amacıyla Irak halkının protestolarını “Şiicilik” olarak lanse etmeye çalıştılar.
Sözde Irak’ın toprak bütünlüğü ve egemenlik hakkına saygılı olduklarını dile getirmelerine rağmen uluslararası hukuku hiçe sayarak bu ülkenin seçilmiş meşru hükümeti yerine azledilmiş valiyle koordine kurmaları ise işin gülünç yanlarından biri.

AKP hükümetinin ve kontrolünde bulundurduğu yandaş ve resmi medyanın bilinçli olarak halktan gizlemeye çalıştıkları hususlardan biri de Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye yönelik müdahalelerini İran’ın girişimleriyle karşılaştırmaları ve madem İran bu ülkelerde varlık gösteriyor biz niçin yapmıyalım demogojisidir.

Gizledikleri gerçek ise bağımsız ve egemen ülkeler olan Irak ve Suriye’nin meşru temsilcisi hükümetlerin İran’ı ikili sözleşmeler çerçevesinde veya resmi davetle bu ülkelere yardıma çağırmasıdır. AKP Hükümeti her ne kadar bu ülkelerin hayrına müdahale ediyoruz dese de bu müdaheleler gerçekte bu iki ülke hükümetlerini devirmeye çalışan silahlı muhalif veya terörist grupları desteklemek ve uluslararası hukuka aykırı olarak değerlendirilmektedir.

ABD ve batı sulta sistemi ise bu iki ülkeye yönelik işgal, dayatma ve müdahelelerini kendi hizmetlerinde bulundurdukları uluslararası kurum ve kuruluşları kullanarak gerçekleştirmektedir. Bu sözde uluslararası hukuki, siyasal ve ekonomik kurum ve kuruluşlar da zaten bu amaçla icad edilmiş değil midir? İkinci dünya savaşının galipleri tarafından oluşturulmuş zulüm temelli dünya sistemine son verilmediği sürece de bu durum devam edecektir. Ya güçlülerle işbirliği yapıp küresel sulta sistemine hizmet edecek ve sistemin efendilerinin vereceği karşılığa razı olacaksın ya da bu sisteme karşı direneceksin.

AKP hükümetinin yaptığı acaba bu iki seçenekten hangisidir? Bazılarının biz bu iki seçenekten hiç birini kabul etmiyoruz ve kendi bildiğimizi yaparız dediklerini duyar gibiyiz. Gerçekten AKP hükümeti bazen kendi bildiğini okuyor ve defalarca görüldüğü üzere bu girişimleri her defasında geri tepiyor. Cumhurbaşkanı’nın Libya- Kaddafi konusunda söylediklerinden tutun Patriotların Kürecik’e yerleştirilmesine, Mısır hükümeti hakkındaki sözlerinden Irak ve Suriye’ye müdahaleye kadar sarfettikleri sözlerin ve takındıkları tavırların hepsi bizzat stratejkik müttefiklerin duvarına çarpmış ve geri adım atmak zorunda kalmıştır.

Çünkü kendisini bölgede oyun kurucu olarak gören AKP hükümeti ve liderleri maalesef bırakın oyun kurucu olmayı çoğu defa sahada oyuncu rölü bile fazla görülürek yedekte tutulmaktadır. Bu ise bu milletin layık olmadığı bir durumdur ve bundan kurtuluşun çaresi ise geçmiş hatalardan, inatçılıktan, kendini dev aynasında görme hastalığından vazgeçmektir.

Bu satırların sahibi yıllardan beri tekrarlayıp duruyorum; bölgenin huzura ve barışa kavuşmasının tek yolu bölge ülkelerinin özellikle de Türkiye ve İran’ın işbirliği ve dayanışmasıyla mümkündür. Bu öteki ülke ve milletleri görmezden gelmek anlamı taşımaz. Ama öteki bölge ülkelerinin de umut bağladığı iki ülkenin İran ve Türkiye olduğu bir gerçektir. Küresel sulta sistemi de bu iki ülkeyi birbirine karşı cephelerde tutmaya çalışırken akıllanmak, bundan ders almak gerekmez mi?

Hükümetin kontrolünde bulundurduğu medya kuruluşları ve kiralık kaşlemleri İran ve Şiiliğe küfrettirme siyasetini sürdürmesi sorunun çözümünü uzatmaktan başka bir işe yaramayacağı gibi sadece bölge halkları arasındaki kin ve nefretin artmasıyla sonuçlanacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2012 Mart ayı sonunda Meşhed şehrinde Ayetullah Hamanei ile yapmış olduğu görüşmede bu gerçekler İran tarafından kendisine ve hazır bulunan heyete açık seçik bir şekilde söylendi ve Suriye sorununun bölge dışı güçleri karıştırmadan iki ülkenin katkılarıyla çözüme kavuşturulabileceği üzerinde duruldu. Bu sarih ve mantıklı teklif karşısında söyleyecek söz bulamayan zamanın başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan teklifi değerlendirme sözü vererek İran’dan ayrıldı.(1)

İran tarafı o görüşme sırasında Suriye yapılmakta olan ve yapılacak reformları desteklediğini, Suriye’deki siyasal yapının yeniden düzenlenmesi için her iki ülkenin katkıda bulunabileceği ve bu ülke halkının özgür iradesine saygı duyulmasını vurguladı.

Ayetullah Hamanei bu görüşmede ayrıca Türkiye’nin dış müdahaleye ortak ve yardımcı olmamasını umduklarını hatırlatmakla birlikte bölgesel işbirliği kurulmadığı takdirde sonuna kadar Suriye hükümeti ve milletinin yanında olacaklarını açık bir şekilde vurguladı.

İran tarafı o günden beri aynı görüşü tekrarlayıp durmaktadır. Suriye hükümetini ikili anlaşmalar çerçevesinde desteklediğini de kimseden gizlememekte ve pratikte de bunu ortaya koymaktadır. Ülkemizin o günden bu yana değişmeyen ve hatta iktidarlarını daha da güçlendiren yetkili makamları acaba verdikleri söz üzerinde durdular mı? Yoksa görüşünü net ve şeffaf bir şekilde ortaya koyan İran’ın Suriye’yi kendilerine teslim etmesini mi bekliyorlardı? Yoksa ABD, NATO ve Körfez’deki Karunların vaadleri daha mı cazip geldi? Ve…

Türkiye hükümetinin geçen bu süre içinde kimlerle nasıl ilişki ve işbirliğine girdiği herkesin malumü. Sonuç; birkaç milyon mültecinin Türkiye’ye akını, onbinlerce teröristin eğitilip donatılıp meşru bir hükümeti- en azından uluslararası normlarda- devirmek için komşu bir ülkeye sokulması, bir ülkenin tamamen tahrip edilmesi, IŞİD gibi bir canavarın ortaya çıkmasına katkıda bulunulması, bu canavarla petrol ticareti yapıyor ithamıyla ülkenin itibarının sarsılması ve daha kötüsü komşularla sıfır problemden tüm komşularla düşman pozisyonuna gelinmesi ve…

Türkiye bu sorunlarla karşı karşıya gelmişken BMGK’nin son kararı gerçekte İran’ın dört yıl önce Erdoğan’a teklif ettiği çözüm yolunun hemen hemen aynısıdır; Ateşkesin gerçekleşmesi ve halkın iradesini ortaya koyacağı seçimlerin yapılması bu kararnamenin iki önemli maddesini oluşturuyor. Zaten aklı olan herkes işin başında Suriye krizinin başka bir çözüm yolu olmadığını kestirebilirdi. Bunca cinayetin sorumlusu hiç kuşkusuz hırslarına, hayallerine gem vuramayan ve daha da kötüsü hannasların vesveselerine kanan siyasetçilerdir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi halbuki İmam Hamanei’nin dört yıl önceki nasihatlerine kulak assaydı hem Türkiye’nin o sıralar yükselen itibarı daha da güçlenmiş olacaktı hem de küresel sulta sistemi batısıyla doğusuyla başta Suriye olmak üzere bölgede bu kadar palazlanmayacaktı.

Rusya’nın Suriye’ye müdahalesini, Türkiye’nin Irak’a askeri birlik göndermesinin engellenmesini, Esad rejimin ayakta tutulmasının suçunu vs. Şii İran’ın üzerine atan hükümet yetkilileri ve yandaş medya/kiralık kalemler biraz da Erdoğan ve ekibinin hatalarına, hayır nasihat dinlememelerine ve hırslarına baksalar daha iyi yapmazlar mı?

Sözümüzü Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette yapılan şu öğütle tamamlıyoruz:

“…Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?”

Ziya Türkyılmaz / Rasthaber

Cuma, 25 Aralık 2015 05:46

MİNBERDEN GÖNÜLLERE

Haset ve Kıskançlık -1

Değerli okurlarımızla neden bu konuyla başlamak gereksimi duydum bilmem ama konu gerçekten yaşamın bir parçası.
 
  Çekememezlik, kıskançlık, hazmedememe gibi davranışların adıdır haset. Özellikle bir arada yaşayanların büyük sorunudur. Bir söz sahibi hasedi şöyle tanımlıyor; “Herhangi bir insanın şeref, ikbal, başarı, hatta sağlık, afiyet, zenginlik, eda, endam, güzellik, bilgi, zekâ, mutluluk gibi vasıfları ve mazhariyetler karşısında duyduğu hazımsızlık hissidir ” Uzmanlar ise değişik rekabet hisleriyle dışa vuran kıskançlık; hazımsızlıkla karşılık verme şeklinde ortaya çıkan çekememezlik olarak değerlendiriyor bu durumu.

 

   Evet bir ferdin kendisinde olmasını istediği değişik vasıfların başkasında bulunması karşısında duyduğu bir iç rahatsızlık olan haset özellikle bizim toplumumuzu içten içe yıpratan büyük bir yaramızdır. Ne yazık bu yara özellikle bizim ülkemizde büyümüştür. Bu yara kangren haline gelmiştir. Artık bizimde bu hastalıktan kurtulmamızın tam zamanıdır. Bu hastalık bizi biz yapan değerleri elimizden aldığı gibi, içinde bulunduğumuz ortamdan kurtulmamızı, kabuğumuzu kırmamızı da engelliyor. Herkes kendi kendine bir karar almalı. Bu toplumla birlikte kendi iç dünyamızı da alt üst eden davranıştan bir an önce kurtulmalıyız. Komşusunun ağacının tuttuğu meyveden, yan taraftaki esnaf arkadaşının yaptığı satıştan, akrabasının aldığı arabadan, arkadaşının girdiği işten, meslektaşının elde ettiği başarıdan rahatsızlık duyanlar aslında kendi iç dünyalarında büyük buhranlar yaşıyorlar. Yapacağımız tek şey var hepimiz kendi kendimize oturup düşünüp bu rahatsız edici davranıştan kurtulmanın yollarını bulmalıyız.

   Potansiyel kıskançlık duygusunun değişik terbiye yöntemleriyle kontrol altına alınması mümkündür. İnsan, his, şuur ve şuuraltı dünyalarıyla kendini iyi okuyup iyi değerlendirebilirse, iç derinliklerine inip içindeki o hoşgörüyü, temiz ve pak duyguları harekete geçirirse haset gibi zararlı duyguların ortaya çıkmasına fırsat vermeyebilir. İlk etapta Kur’an-ı Kerim ayetleriyle konuya girmek ve daha sonraki yazılarımızı hadislerle devam etmek istiyorum.

 

   Allah’u Teala Kur’an-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde hasedin çok tehlikeli ve beşer için istenmeyen bir duygu olduğunu beyan etmiştir.

   Bakara suresi 90. Ayette Allah’u Teala şöyle buyurmakta: Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. İşte bu yüzden de gazap üstüne gazaba uğradılar. Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir.

   Yine Bakara suresi 109. Ayette : Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.

   Yine Bakara suresi 213. Ayette: İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir.

   Yine Ali İmran Suresi 19. Ayette: Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir.

   Yine Nisa Suresi 54. Ayette: Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.

   Yine  Nisa Suresi 128. Ayette: Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

   Yine Fetih Suresi 15. Ayette: Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar: "Bırakın biz de arkanıza düşelim." diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Siz bizimle gelemeyeceksiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur. Onlar size: "Bizi kıskanıyorsunuz." diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.

  Allah, haset denilen hastalıktan nefsimizi ve neslimizi korusun. Allah’ın bir kuluna ihsan ettiği nimeti çekememekten kalbimizi arî ve beri kılsın.  

Devam edecek…

Haydar Ali KORKMAZ

Pazartesi, 21 Aralık 2015 02:58

102 İranlı milletvekili Ruhani'yi uyardı

İslami Şura Meclisi'nden 102 milletvekili, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'yi uyararak İran'ın Amerika Temsilciler Meclisi'nin KOEP'ye ilişkin verdiği karara karşılık vermesini istedi.

102 İranlı milletvekili tarafından konuşan milletvekili İbrahi Karhanei, bugün İran İslami Şura Meclisi oturumunda Cumurbaşkanı Ruhani'ye karşı İran devletinin KOEP ile ilgili yapması gereken sorumluluğunu hatırlatarak bir bildiri okudu.

Bu bildiride Amerika devleti tarafından bu ülkeye gitmek isteyen çifte vatandaşlı İranlılara vize uygulaması karşısında, İran devletinin bunu KOEP'nin 3.maddesinin ihlali olarak görmesi gerektiği ve gereken cevabın verilmesi istendi. Bildiride Amerika devletinin böle girişimlerine karşılık verilmemesi takdirde KOEP'nin daha fazla çiğneneceğinin altı çizildi.

Tahran milletvekili Fatma Aliya ise Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Cihangiri'nin geçen hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesini eleştirdi. Aliya'ya göre Türkiye'nin Suriye tutumu, IŞİD'i desteklemesi ve Amerika menfaatlerine mutabık hareket etmesinden dolayı böyle bir görüşme gerçekleşmemeliydi.

Dışişleri Bakanı Zarif, Türkiye ile Rusya arasında yaşanan gerginliğin düşmesi için İran'ın çaba gösterdiğini söyledi.

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, El Monitor haber sitesine demeç verdi. Zarif bu siteye yaptığı açıklamada, İran'ın Rusya ile Türkiye arasında mevcut gerginliğin düşmesi için çaba sarfettiğini dile getirdi.

İran'ın bazı açıklamara karşı sabırlı davrandığını belirten Zarif, "Biz Türk arkadaşlarımızla Irak'a ilişkin yaptıkları açıklamalar hususunda konuşmaya çalışıyoruz. Bizce bölgenin asıl meselesi sayılan terörizm ve aşırıcılıkla mücadele konusundan uzaklaşmaya çalışmak yerine, Suriye'de IŞİD ve diğer terör örgütlerle mücadeleye odaklanmalıyız" diye kaydetti.

İran'ın Ankara-Moskova ve Ankara-Bağdat ilişkilerinin yeniden normalleşmesini istediğinin altını çizen Zarif, "Bize göre bundan fazla gerginlik yaşanmamalıdır, aksi takdirde bölge oyuncuları arasında yaşanan krizlerden direkt şekilde en çok yararlanan örgüt, IŞİD olacaktır" diye konuştu.

Bazılarının El-Kaide, El-Nusra, Ehraruşşam ve Ceyşülislam gibi bilindik terör örgütleriyle mücadeleye odaklanmak yerine bunları bir siyasi koz gibi kullanmaya kalkıştıklarına da işaret eden Zarif, "Bu çok üzücü bir durumdur. Onlar bu örgütleri kendilerine bir müttefik gibi görüyor ve bu örgütleri korumak için elinden geleni yapıyorlar" diye ekledi.

Rusya ile Türkiye arasında yaşanan krizin faturası 52.5 milyar dolar

CHP, Rusya ile yaşanan krizin ekonomiyi nasıl etkileyeceğini kalem kalem hesapladı.Genel Başkan Yardımcıları Selin Sayek Böke ve Faik Öztrak tarafından hazırlanan raporda, zararın en az 8.5, en fazla da 12.2 milyar dolar olacağı öngörüldü. Hesaplara göre, 4 yıllık kayıp ise yaklaşık 52.5 milyar dolar.

CHP'li Böke ve Öztrak tarafından hazırlanan "Rus Ekonomik Yaptırımlarının Türkiye Ekonomisine Etkileri ve Politikalar" başlıklı raporda, krizin sektörlere göre olası etkileri ve uygulanması gereken eylem planı hakkında görüşler ele alındı. Raporda krizin yaratacağı etkiye ilişkin yapılan tespitlerin bazıları şöyle:

Gayrimenkul alım satımı, ulaştırma maliyetlerindeki artış ve benzeri diğer etkiler de göz önüne alındığında bu krizin Türkiye ekonomisine yükünün en az 6,5 milyar dolar olacağı ortaya çıkmaktadır. Bu kayıplar bavul ticareti de dahil edildiğinde en az 8,5 milyar dolar düzeyine çıkmaktadır. Yaptırımların artması ve etkinin derinleşmesi durumunda ise yıllık kayıpların 12,2 milyar dolara ulaşması beklenmektedir.

2014 yılında Rusya, ihracatımız içerisinde yüzde 3,8'lik pay ile en çok ihracat yaptığımız 7. ülke konumundadır. 2014'te Rusya'ya yaptığımız ihracat bir yıl öncesine kıyasla 1 milyar dolar düşerek toplam 5,9 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.

Rusya açıkladığı yaptırım listesinde bazı tarım ürünlerine yasak getirmiştir. Rusya'nın açıkladığı yaptırım listesinden dış ticaretimize kısa dönemde gelecek yükün 810-820 milyon dolar civarında olacağı tahmin edilmektedir.

Olası bir enerji ticaret kesintisinde Türkiye'nin zor durumda kalacağı ortadadır. Rusya'nın Türkiye'nin toplam doğalgaz ithalatı içindeki payı yüzde 54,8'dir. Elektrik üretimimizin üçte birinden fazlası da doğalgazla çalışan santrallarda gerçekleşmektedir. Bunun kısa vadede başka ürünlerle (spot LNG) ikame edilmesi ve kaynak ülke çeşitlendirmesi yapılması mümkün değildir.

Yılda yaklaşık 3,5 milyon Rus turist Türkiye'yi ziyaret etmekte ve yaklaşık 2,9 milyar dolar harcama yapmaktadır. İki ülke arasındaki gerginliğin sürmesinin turizm sektörüne yönelik ciddi maliyeti olacaktır.