کارگر

کارگر

 İran Dışişleri Bakan yardımcısı Abbas Irakçi, İran ve 5+1 grubu arasında 15 ve 16 Ekim'de Cenevre'de düzenlenmesi planlanan nükleer müzakerelerin ancak İran'ın uranyum zenginleştirme hakkının korunması çerçevesinde gerçekleşeceğini belirtti.

Tahran yönetiminin belli ve iki tarafın kabul edeceği amaçlara ulaşmak için gerçek müzakere peşinde olduğunu belirten Irakçi, İran 5+1 grubuna askeri amaçlar peşinde olmadığı konusunda güvence verdiği zaman, bu durum 5+1'in istediği amaca ulaştığı anlamına geldiğini kaydetti.

İran'ın Cenevre müzakerelerinde kırmızı çizgisi uranyum zenginleştirme ve İran milletinin haklarını NPT çerçevesinde korumaktan ibaret olduğunu kaydeden Irakçi, İran'ın bu müzakerelerde kazanması da barışçıl nükleer programını sunması ve uranyum zenginleştirme hakkına vurgu yapılmasından ibaret olduğunu, bu arada İran zenginleştirmenin biçimi, seviyesi ve miktarı konusunda pazarlık yapmaya hazır olduğunu ifade etti.

İran heyeti Cenevre müzakerelerinde karşı tarafa belli bir plan sunmayı hedeflediğini ifade eden Irakçi, Tahran yönetimi karşı tarafın tüm makul kaygılarını bertaraf edeceğini ve yine karşı taraf istediği takdirde bölgesel ve küresel meseleleri de ele alacaklarını vurguladı.

İran heyetinin yapısı konusunda da Irakçi, Cenevre müzakereleri dışişleri bakanlarının yardımcıları düzeyinde olacağını, ancak İran dışişleri bakanı oturumun açılışında İran'ın sunacağı plan hakkında bazı açıklamalarda bulunacağını belirtti.

 

İmam Hamaney: Müslümanlar Arasında İhtilafları Körüklemek ve Mukaddesata Hakaret İslam'a Hıyanettir"

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney: "İslam ümmetinin menfaatlerini düşünenler ve İslam alimlerinden bir çoğu gibi, ben de, bir kez daha Müslümanlar arasında ihtilafları körükleyen söz ve amel ile Müslüman gruplardan her hangi birinin mukaddesatına hakaret edilmesi veya İslam mezheplerinden har hangi birinin tekfir edilmesinin küfr ve şirk kanadına hizmet ve İslam'a hıyanet olup şeran haram olduğunu ilan ediyorum..."

 

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

بسم الله الرحمن الرحیم

والحمدالله رب العالمین و الصلوه و السلام علی سید الانبیاء و المرسلین و

علی آله الطیبین وصحبه المنتجبین

Alemlerin Rabbine hamdolsun, salat ve selam nebilerin efendisi (Muhammed Mustafa) ve onun güzel ehli beyti ve seçkin izleyicileri üzerine olsun...

Hac mevsiminin gelip çatmasını İslam ümmetinin büyük bayramı olarak algılamalıyız. Her yıl işte böylesine kıymetli günlerde dünya müslümanları için ortaya çıkan bu önemli fırsat, mucizevi bir kimya gibidir ve eğer kadri bilinir de layık olduğu şekilde değerlendirilirse İslam dünyasının nice musibetleri ve dertlerinin dermanı bulunacak demektir.

Hac, ilahi feyzin fışkırmakta olan kaynağıdır. Siz saadetli hacıların her biriniz şu anda öylesine büyük bir şans yakaladınız ki sefa va maneviyat dolu amelleriniz ve hac menasiki sırasında, ruhlarınız ve gönülleriniz olabildiğince yıkanmış olup, bu rahmet, izzet ve kudret kaynağından tüm ömrünüz için birikim sağlayabilirsiniz. Rahim olan Allah karşısında huşuyla teslim olmak, bir müslümanın omuzlarında yüklü olan görev ve taahhütleri yerine getirmek, din ve dünya işlerinde coşku ve hareket içerisinde eyleme girişmek; kardeşler arası münasebetlerde merhametli ve bağışlayıcı olmak; çetin hadiseler karşısında cesaret ve özgüvenle dikilmek; her zaman ve her yerde Allah'ın yardımını esirgemeyeceği ümidini taşımak; ve kısacası, ilahi eğitim ve öğretim alanında bir insanın müslümanlık çapında yapılanması gibi amaçlara ulaşabilir ve bu güzelliklere bezenerek, söz konusu birikimi ülkenize, milletinize ve İslam ümmetine hediye olarak götürebilirsiniz.

İslam ümmeti bugün her şeyden daha çok iman, sefa ve ihlasın yanı başında düşünce ve ameli; manevi ve ruhi yapılanmanın yanı başında da kindar düşmanlar karşısında direnişi gaye edinen insanlara ihtiyaç duymaktadır. Büyük müslüman camianın içerisine düşmanlar tarafından açıkça dayatılan, ya da azim, iman ve basiretteki gevşeklikler yüzünden eski zamanlardan beri oluşan sıkıntılardan tek kurtuluş yolu buradadır.

Hiç kuşkusuz, içerisinde bulunduğumuz dönem, müslümanların uyanışı ve öz kimliklerine kavuşması dönemidir; bu hakikati, müslüman ülkelerin karşı karşıya olduğu problemler arasından açıkça devşirmek mümkündür.

İşte bu şartlarda iman, tevekkül, basiret ve tedbire dayalı azim ve irade müslüman milletleri bu problemler karşısında zafere erdirip onların kaderine onur kazandırabilir.

Müslümanların uyanışı ve onurunu kabul etmeyen düşman cephe, tüm gücüyle meydana çıkmış ve müslümanların infiali, bastırılması ya da kendi kendileriyle meşgul olması için tüm askeri, psikolojik ve ekonomik araçları ve güvenlik ve propaganda alanındaki vasıtalarını devreye sokmuş durumdadır. Batı Asya'da Pakistan ve Afganistan'dan tutun, Suriye, Irak, Filistin ve Fars Körfezi ülkeleri ile Kuzey Afrika'daki Libya, Mısır, Tunus, Sudan ve diğer ülkelere kadar bir göz attığımızda bir çok hakikat anlaşılmış olacaktır. İç savaşlar; kör dini ve mezhebi taassuplar; siyasal istikrarsızlıklar; korkunç terörizmin giderek yaygınlaşması; tarihdeki vahşi kabileler gibi insanların göğsünü yararak kalplerini dişleyen aşırı grup ve akımların zuhuru; çocuklar ve kadınları katleden silahlı kişilerin erkeklerin başlarını kesmesi, namuslara tecavüzü ve hatta bu utandırıcı ve iğrenç cinayetlerin din adına ve din bayrağı altında işlenmesi ve bunların tümü ecnebilerin güvenlik servisleri ve bölgedeki yandaş devletlerin katkısıyla sağlanan emperyalist ve şeytani bir planın ürünüdür ve ülkeler içindeki uygun ortamlarda kendini göstererek milletlerin gününü karartmakta ve hayatlarının tadını kaçırtmaktadır.

Hiç kuşkusuz, böylesine şartlar altında müslüman ülkelerin maddi ve manevi boşluklarını onarmaları ve uyanış ve kimlik kazanımının sunduğu güvenlik, refah, bilimsel ilerleme ve uluslararası iktidara ulaşması mümkün değildir. Bu acınılacak durum, İslami uyanışı akamete uğratabilir ve İslam dünyasında meydana gelen ruhi birikimlerin yıkılıp gitmesine yol açabilir. Bu durumda bir kez daha uzun yıllar boyunca müslüman milletlerin düşüşü ve yalnızlığa sürüklenmesi ile Filistin'in ve müslüman milletlerin Amerika ve siyonist rejimin çıkardığı engellerin çengelinden kurtarılması gibi önemli meselelerin unutulmuşluğa terkedilmesi imkan dahilindedir.

Temel ve esaslı ilacı şu iki anahtar cümlede özetlemek mümkündür ki her ikisi de haccın en önemli derslerinden biridir:

Birincisi, müslümanların tevhid bayrağı altındaki dayanışması ve kardeşliği;

Ve ikincisi de, düşmanı tanımak ve planlarıyla, yöntemleriyle mukabele etmek.

Gönül birliği ve kardeşlik ruhunun takviyesi, haccın büyük derslerinden biridir. Burada hatta başkalarıyla didişme ve ağır sözlerin sarfedilmesi yasaktır. Tek tip giyim ve tek tip ameller ile hareketlerde birliktelik ve nazik davranışlar, bu tevhid merkezine inanıp gönül bağlayanlar arasındaki eşitlik ve kardeşliği vurgulamaktadır. İslam, Kabe'ye ve tevhide inananlar ve müslümanlar arasından bir grubu İslam dairesinden dışarıda bilen her türlü fikir, akıde ve daveti sarih olarak reddetmektedir.

Bugün gaddar siyonistler ile Batı'lı yardakçılarının siyasetlerinin oyuncağına dönüşerek korkunç cinayetler işlemekte ve müslümanların, masum insanların kanlarını dökmekte olan tekfirci unsurlar ile dindarlık taslayıp ulema kisvesine bürünerek şii ve sünni müslümanlar ve benzerleri arasında ihtilaf ateşini körükleyenler şunu bilmelidirler ki hac merasimi onların iddialarını iptal etmektedir. Ben, İslam uleması ve gönlü İslam için yanan daha niceleri gibi bir kez daha şunu duyurmaktayım ki, müslümanlar arasındaki ihtilaf ateşini körükleyen her türlü söz ve eylem ile müslüman grupların her birinin mukaddesatına yönelik hakaretler ya da İslam mezheblerinden birinin tekfir edilmesi küfür ve şirk blokuna hizmet ve İslam'a ihanet demektir ve şer'an haramdır.

Düşmanın tanınması ve yöntemlerinin algılanması ise ikinci gerekliliği oluşturmaktadır. Öncelikle kindar düşmanın varlığını unutmamak ve bu bağlamda gaflete düşmemek gerekir. Hacda bir kaç kez Şeytan'ın taşlanması, bu daimi zihinsel hazırlığın sembolik bir göstergesidir. İkincisi, bugün emperyalist cephe ile siyonizmin cinayet şebekelerinin oluşturduğu asıl düşmanın tanınması konusunda yanılgıya düşülmemelidir. Üçüncüsü, bu inatçı düşmanın müslümanlar arasında tefrika salmak, siyasi ve ahlaki fesadı yaymak, elitleri tehdit ya da satın almak, milletlere ekonomik baskılar uygulamak ve İslami inançlar hakkında kuşkular uyandırmak gibi yöntemlerini çok iyi teşhis etmeli ve düşmana bilerek ya da bilmeyerek hizmet eden uşakları deşifre etmeliyiz.

Emperyalist devletler ve onların başında da Amerika, modern medyaların katkısıyla gerçek yüzlerini örtmekte ve insan haklarını ve demokrasiyi savunma iddiasıyla dünya kamu oyu karşısında hileli davranışlar sergilemektedirler. Onların milletlerin hukukundan dem vurdukları şu dönemde yaktıkları fitne ateşi her gün eskisinden daha fazlasıyla hissedilmektedir.

İslam ümmetine şöyle bir bakıldığında görülmektedir ki, mazlum Filistin milleti yıllardır her gün siyonist rejim ve yandaşlarının cinayetlerinden yara almakta; Afganistan, Pakistan ve Irak emperyalistler ve bölgesel uşaklarının terörist siyasetleri yüzünden çetin şartlar altında yaşamakta; Suriye'de ise anti-siyonist direnişi destekleme suçuyla uluslararası sultacılar ve bölgedeki piyonları aracılığıyla nice kinlere maruz kalınmakta ve kanlı bir iç savaşa sürüklenilmektedir. Bahreyn ve Miyanmar'a gelince, her birinde müslümanlar nice büyük sıkıntılar altında yaşarken, düşmanlarına destek verilmektedir. Amerika ve müttefikleri tarafından birbiri ardı sıra askeri saldırı, ekonomik yaptırımlar ya da karışıklık çıkartılması gibi eylemlerle tehdit edilen diğer milletlerin durumu da üzücüdür. Bütün bunlar sulta düzeninin şeflerinin gerçek yüzünü herkese göstermektedir.

İslam dünyasının her yerindeki siyasi, dini ve kültürel elitler kendilerini bu hakikatleri ifşa etmekle yükümlü bilmelidirler. Bu, hepimiz için dini ve ahlaki bir görevdir. Maalesef bugün derin iç ihtilaflarla karşı karşıya gelen Kuzey Afrika ülkeleri, düşmanı ve metodlarını doğru tanıma şeklindeki bu büyük sorumluluğa başkalarına göre daha fazla dikkat etmek zorundadır. Bu ülkelerde milli akımlar arasındaki çekişmelerin sürmesi ve iç savaş tehlikesi karşısında gaflete düşmek, İslam ümmetinin yakın erimde telafi edemeyeceği ölçüde zarara uğramasına neden olabilecek büyük bir tehlikedir.

Bizler elbette İslami uyanışı başlatan o bölgede kıyam halindeki milletlerin Allah'ın izniyle zamanın geri dönmesine ve kokuşmuş uşak diktatörlerin dönemlerinin yeniden yaşanmasına izin vermeyeceklerinden kuşku duymamaktayız. Ancak, emperyalist güçlerin fitne hesapları ile yıkıcı müdaheleleri karşısında gaflete düşülmesi, onların işlerini zorlaştıracak ve onur, güvenlik ve refah dolu hayatlarını yıllarca geriye atacaktır.

Bizler, milletlerin gücüne ve Hakim olan Allah'ın halk kitlelerinin azmi, imanı ve basiretine güç kazandırdığına kalbimizin derinliklerine kadar eminiz ve bu durumu otuz beş yıldır İran İslam Cumhuriyeti'nde gözlemlemiş ve tüm varlığımızla tecrübe etmiş durumdayız. Bizim çabamız, tüm müslüman milletleri bu yorulmak bilmez onurlu ülkedeki kardeşlerinin tecrübesine çağırmak hedefi gütmektedir.

Yüce Allah'tan müslümanların salahını ve düşmanların hilelerinin tersyüz edilmesini dilemekte, Beytullah'ı ziyaret eden siz tüm hacılara makbul bir hac, can ve beden sağlığı ve maneviyatla dopdulu bir birikim niyazında bulunmaktayım.

Allah'ın selam ve rahmeti üzerinize olsun...

Seyyid Ali Hamenei

11 Ekim 2013 , 5 Zilhıcce 1434

Kaynak: www.leader.ir

Pazar, 13 Ekim 2013 05:44

İran Cenevre şartını açıkladı

İran Suriye sorunun çözülmesi için yapılması planlanan 2.Cenevre görüşmelerine katılma için şartını açıkladı.

Lübnan eski Başbakanı Selim Hoss ile bir araya gelen İran'ın Lübnan Büyükelçisi Gazanfer Roknabadi görüşme sonrasında açıklama yaptı. Açıklamasında Suriye konusuna da değinen Roknabadi, İran'ın 2.Cenevre görüşmelerine katılmak için sunduğu şartı şöyle bildirdi:

"Suriye'de karışıklığın başladığından beri, sorunun çözümünün siyasi olduğunu ve bu konudaki önerilere sıcak baktığımızı vurguladık.

2.Cenevre görüşmelerine katılmayı kabul ettik ama, görüşmenin uluslararası denetiminde ve yalnızca Suriyeliler ile Suriyeliler arasında olması şartıyla.

İki tarafın da Suriyeli olmadığı bir görüşme kaybetmeye mahkumdur. Suriye'deki guruplar bu görüşmeye katılmaya razı olursa, büyük sorunlar ortadan kalkacak. Ama görüşmeye bütün guruplar katılmaz ise başarılı olmayacaktır.

 

 

Pazar, 13 Ekim 2013 05:37

Ayetullah Sistani'den yeni fetva

Şii Müslümanların büyük taklid merciilerinden Ayetullah Sistani Şii ve Sünni Müslümanlar arasında tefrika çıkarma amacıyla Peygamberin zevcesi Hz. Aişe’ye hakaret eden Şii görünümlü kuklaları mücrim ve munafık gruhlar olarak ilan etti.

Şii Müslümanların büyük taklid merciilerinden Ayetullah Sistani, Peygamberin pak zevcesi Hz Aişe ve 3 halifeye alenen hakaret eden, Şii görünümlü siyonist kuklaların Azamiye semtinde yaptıkları bu çirkin eylemin, kabul edilemez bir eylem olduğunu ve Ehlibeyt imamlarının yolunda gidenlerin, kesinlikle bu çirkin eylemden beri olduğunu bildirdi.

Ayetullah sistani ayrıca, Irak başbakanı Nuri Maliki’den, Bu çirkin ve ahlak dışı eylemi gerçekleştirenleri derhal adalete teslim ederek, bu eylemi gerçekleştirenleri, hak ettikleri cezaya çarpırtmalarını istedi. Ayetullah Sistani ayrıca, sünni müslümanların üstün gördüğü değerlere hakaret edenlerin, bundan sonra mücrim ve münafık güruhlar olarak tanınacaklarını ilan etti.

Kaynak: Al Alem

 

 

İran Dışişleri Bakanı Zarif, Meclis Milli Güvenlik Komisyonunda ABD’nin süper güç olmadığını ve İran’ın onu diplomasi arenasında yenebileceğini vurguladı.

İslami Şura Meclisi Veramin Milletvekili ve Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Seyyid Hüseyin Nakavi, bu komisyonun dün akşamüstü düzenlediği toplantısında Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in de katıldığını söyledi.

Nakavi’nin açıklamasına göre, toplantının başında Komisyon Başkanı Alaeddin Brucerdi, İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei’nin yeni Hükümetin diplomatik canlılığını desteklediği, fakat New York seferinde yapılan bazı girişimlerden memnun olmadığına dair ifadelerini hatırlatıp Zarif’ten ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin de katıldığı toplantı ve İran’la ABD Cumhurbaşkanları arasında gerçekleşen telefon teması konusunda ayrıntılı bilgi vermesini istedi.

Yine Meclis Milli Güvenlik Komisyonu Sözcüsü Nakavi’nin anlattığına göre, Dışişleri Bakanı Zarif bu toplantıda, “ABD ve Amerikan kongresi İran karşıtı yeni yaptırımların taslağını hazırlamak ve öte yandan Siyonist İsrail de, İran’ı inzivaya itmek ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin BM Genel Kurulu’ndaki konuşması sırasında salonu terketme planını uygulamak peşindeydiler. Fakat gördüğüm kadarıyla İranlı heyetin girişimleri nedeniyle her iki tarafın planları etkisiz kaldı” şeklinde konuştu.

Aynı açıklamaya göre, Zarif ayrıca şöyle konuştu: “İranlı heyet orada değil inzivada kalmak, çeşitli ziyaret taleplerine karşılık veremeyecek duruma geldi. Çünkü görüşme talepleri çok fazlaydı. Bu sürede asıl inzivada kalan taraf işgalci İsrail’in kendisi oldu. New York seferimizden önce ABD halkından %45’i İran’a karşı askeri seçenekten yanaydılar. Ama bugün o halkın %75’i İran’la ABD’nin sorunlarını siyasi yolla çözmeleri gerektiğine inanıyor.”

Yine Veramin Milletvekili Nakavi’nin verdiği bilgilere göre, Dışişleri Bakanı Zarif dünkü toplantıda ayrıca “Bizim milli menfaatlerimiz diplomasi mekanizmasının eksenidir. Bizim için düşman her zaman düşmandır. Buna göre Siyonistlerin kendilerini mazlum göstermelerine müsaade etmeyeceğiz. Biz ABD’nin artık bir süper güç olmadığına ve bu ülkeyi diplomasi arenasında yenebileceğimize inanıyoruz” dedi.

Salı, 08 Ekim 2013 07:25

İran voleybolda yine Asya şampiyonu

İran Milli Voleybol Takımı dün Asya Şampiyonluğunun finalinde Güney Koreli rakibine galip gelerek 2. kez şampiyon oldu.

Asya şampiyonluk rekabetlerinde şampiyonluk unvanı koruyucusu olarak anılan Milli Voleybol Takımımız dün de, Dubai’de düzenlenen 17. Asya Şampiyonluk rekabetlerinin final aşamasında Güney Koreli rakibine 3-0 galip gelerek yeniden Asya şampiyonu olabildi.

İran Milli Volaybol Takımı daha önce Asya şampiyonluk rekabetlerinin 2. aşamasında da, Güney Kore takımıyla karşı karşıya gelmiş ve o zamanda bu rakibini 3-0 yenmişti.

Güney Kore Milli Voleybol antrenörü söz konusu galibiyetin ardından “İran Milli Voleybol Takımı Asya’da en iyi takım ve ben bu takımın finale kolaylıkla yükselebileceğini düşünüyorum” şeklinde açıklamada bulunmuştu, ki bu tahmini dün doğru çıktı.

İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı, Netanyahu’nun sözleri İran’ın siyasi alandaki başarısının göstergesi olduğunu söyledi.

BM Genel Kurul Toplantısı’nda İran aleyhinde konuşan Siyonist rejimin başbakanı Netanyahu’ya tepki gösteren İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı General Hüseyin Dehgan, Netanyahu’nun sözleri İran’ın siyasi alandaki başarısının yanısıara uluslararası alandaki İran İslam Cumhuriyeti’nin etkisinin göstergesi olduğunu söyledi.

Askeri seçenek hususunu da değerlendiren Dehgan, İran ile müzakereden yana olduklarını yapılan bir ankette dile ABD halkı tarafından Siyonist lobisine ve savaş yanlısı oaln bazı Amerikalılara gerekli cevabın verildiğini konuşmasına ekledi.

İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı, İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde tek taraflı askeri saldırı hususunu da değerlendirerek, çok zayif olan bu rejim bu gibi küstahça girişimlerde bulunmak için cesur olmadığının altını çizdi.

General Dehgan, İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer çalışmaları mantıklı, metin, şeffaf ve uluslararası yasalara uygun olduğunu belirtti.

 

 

İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, Tahran'da düzenlenen harp okulu yedinci mezuniyet törenine katıldı.

Törendeki konuşmasında İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin New York ziyaretini değerlendiren İmam Hamanei şöyle dedi:

"Biz, hükümetin diplomatik hareketlerini destekliyoruz. Devletimize hizmet edenlere güveniyor ve onlara karşı iyi niyetliyiz.

Ama New York yolculuğunda yapılan bazı hareketler yerinde değildi. Çünkü biz Amerika'yı, güvenilmez, kibirli, mantıksız ve sözünü tutmayan olarak tanıyoruz.

Biz yöneticilerimize güveniyoruz. Onlardan daha dikkatli olmalarını, yaptıkları işin her yönünü düşünmelerini, sağlam adım atmalarını ve ulusal çıkarları unutmamalarını istiyoruz.

Amerika Siyonist rejim çıkarları doğrultusunda hareket eder. Bütün dünyadan rüşvet alır ve Siyonist rejime rüşvet verir."

İmam Hamanei İran'a yapılan tehditlere ise şöyle yanıt verdi:

"İran'ı dilleriyle tehdit etmeyi alışkanlık haline getirenler şunu çok iyi bilsinler ki, İran halkına karşı yapılan her türlü kötü davranışın cevabı çok ciddi ve sert olacak.

İran değerlerini nasıl savunuyorsa, barışı da o kadar savunuyor."

 

Bugün tekfircilerin en önemli silahı, mezhep mensuplarının birbirleriyle aşina olmayışıdır...

Ayetullah Cafer Süphani, tekfirciliğin tüm insanlığı tehdit eden bir bela olduğuna dikkat çekti ve bu belaya karşı ortak mücadele etmenin gereğini vurguladı. 

Ayetullah Cafer Süphani Kum şehrinin İmam Seccad Medresesinde düzenlenen Uluslararası Tekfirci Akımlar Tehlikesi Kongresinin açılışında bir konuşma yaptı. Ayetullah Süphani Kurân-ı Kerim'de geçen “Hablullah” kavramına dikkat çektiği konuşmasını şöyle sürdürdü: Yüce Allah bu ifadeyi kullanarak bir benzetmede bulunmuştur: Müslümanlar bir kuyudan çıkabilmek için sağlam bir ipe sarılmalıdırlar. Kurân-ı Kerim, kendisini "Hablullah" olarak sunduğu halde bugün Müslümanlar dipsiz cahiliyet kuyularında bocalamaya devam ediyorsa demek ki Müslümanlar Kurân'dan uzaklaşmışlardır. Zira Kurân'a sarılmış olsalardı bu durumda olmazlardı. 

Ayetullah Süphani sözlerine şöyle devam etti:

 "Farklı mezhep mensupları birbirleriyle diyalog kurmalı, özellikle Şiilik mezhebini iyice tanımalıdırlar. Zira bugün tekfircilerin en önemli silahı, mezhep mensuplarının birbirleriyle aşina olmayışıdır. Onlar Müslümanların birbirlerini yeterli düzeyde tanımamasını ganimet saymakta; böylece onları sudan sebeplerle kâfir ilan edip katledilmeleri yönünde fetvalar verebilmektedirler." 

Tekfirci anlayışın geçmişte de görüldüğüne dikkat çeken Ayetullah Süphani şöyle konuştu: Dördüncü asırda Eşaire ekolü ile diğer ekolleri mensupları arasında bu zihniyet ortaya çıkmıştır. Fakat Ebul Hasan Eşari ölüm anında iken öğrencilerini etrafına toplayarak şunu söylüyor: Ben kıbleye yönelenlerden tek kişiyi dahi tekfir etmiyorum. 

Tekfirci eylemlerin dünyanın her tarafında görüldüğünü kaydeden Ayetullah Süphani sözlerini şöyle sürdürdü: Bugün batı ülkeleri bu faaliyetlerin yönetmenliği rolünü üstlenmiştir. Onlar Müslümanlarla, ancak onları birbirine kırdırarak baş etmenin mümkün olacağı görüşüne vardıkları için bu tür marjinal grupları hep desteklemişler ve desteklemeye de devam etmektedirler. Müslümanların böyle bir duruma düşmesi İsrail'e huzur getirmiştir ve mevcut durumdan en çok fayda gören ülke İsrail'dir. 

Ayetullah Süphani, Müslüman âlimleri ve yazarlarına tekfirci zihniyetle mücadelede önemli sorumluluk düştüğünü kaydetti ve ekledi: İslam dünyasının düşünürleri ve uleması kendi ülkelerindeki yöneticileri ihtilafa yol açacak politikalardan vazgeçirmek için çaba sarf etmelidirler. Müslüman âlimleri İslam dünyasını tehdit eden bu tekfirci anlayışa karşı ortak bir karar almalıdırlar.

Safaqna

 

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Kenya ve Pakistan'daki El Kaide saldırılarıyla ilgili olarak, 'Bunlar tamamen İslam dışı şeylerdir. Bu kitlesel cinayetlerle İslam'ı lekelemek isteyen örgütleri ortadan kaldırmak İslam dünyasındaki bütün bilim, din ve siyaset adamlarının görevidir' dedi.

-Süleymaniye Camii'nde düzenlenen 'Camiler ve Din Görevlileri Haftası' dolayısıyla hazırlanan 'Camii-Kadın ve Aile' konulu programa katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son haftalarda dünyanın dört bir yanında artan El Kaide ve bağlı örgütlerinin şiddetine değinerek, “Bunlar tamamen İslam dışı, İslam'ın reddettiği şeylerdir. Bu kitlesel cinayetlerle İslam'ı lekelemek isteyen bütün şahısları, örgütleri kınamak, bunu ortadan kaldırmak, İslam dünyasındaki bütün bilim adamlarının, din adamlarının, din kurumlarının, bütün siyaset adamlarının yapması gereken önemli hususlardan bir tanesidir” dedi.

DEMOKRATİKLEŞME LÜTUF DEĞİLDİR

‘Camiler ve Din Görevlileri Haftası’ dolayısıyla hazırlanan programın ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Görmez, “Demokratikleşme Paketi'nde farklı inançların özgürlükleri söz konusu. Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir” diye sorulması üzerine şöyle konuştu:

“Biz inanç ve din özgürlükleri noktasında alınan bütün kararları, atılan bütün adımları hem bu topraklarda yaşayan bir birey ve mümin olarak, hem de Diyanet İşleri Başkanı olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı camiası olarak büyük mutluluk duyarız. Gerçekten bu topraklarda inancı, dini ne olursa olsun, farklı inançları, farklı düşünceleri, farklı kültürleri birlikte barış içerisinde yaşatacak her türlü adım bilhassa inanç özgürlükleri ve din özgürlükleriyle ilgili bütün iyileştirmeler bizi sadece memnun eder. Kaldı ki bunların hiçbirisi lütuf değildir. Çünkü bu özgürlükler yaratıcımızın doğuştan bütün insanlara verdiği haklardır. Bunun altını çizmek istiyorum. İkinci bir husus belki daha ileri adımların da atılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı'nın özerk bir kuruluş olmasından, diğer bütün inançların, bütün düşüncelerin, kendilerine özgürce yapılandırmaları, kendi ibadetlerini özgürce yapabilmeleri, kendi din eğitimlerini özgürce verebilmeleriyle ilgili ilkeler, prensipler aynı zamanda bizim kültürümüzün, bizim tarihimizin, bizim medeniyetimizin öngördüğü ilkelerdir, prensiplerdir. Dolayısıyla bu iyileştirmeler devam etmelidir.”

EL KAİDE EYLEMLERİNE: ‘BUNLAR TAMAMEN İSLAM DIŞI’

Kenya'da meydana gelen saldırıya ilişkin soru üzerine ise Görmez, "Her iki üzücü hadiseden sonra hem Kenya, hem de Pakistan 'daki hadiselerden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı olarak 4 dilden bir açıklamamız oldu. Bütün İslâm dünyasında farklı din mensuplarına yönelik her türlü eylemin İslam’dan, İslam’ın kaynaklarından herhangi bir referans alması mümkün değildir. Bunlar tamamen İslam dışı, İslam'ın reddettiği, İslam'ın hiçbir zaman kabul etmediği şeylerdir. Doğrusu bu kitlesel cinayetlerle İslam’ı lekelemek isteyen, bütün şahısları, bütün örgütleri kınamak bunu ortadan kaldırmak İslam dünyasındaki bütün bilim adamlarının, din adamlarının, din kurumlarının, bütün siyaset adamlarının yapması gereken önemli hususlardan bir tanesidir. Ben bilhassa İslam dünyasındaki bütün ilim adamlarının bir araya gelerek İslam dünyasında önce birbirimize karşı başlayan şiddetin, daha sonra Müslüman olmayanlara yönelmesi üzerinde durması ve bunu engellemesi her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğine inanıyorum" dedi.