کارگر

کارگر

Cumartesi, 14 Eylül 2013 04:30

Irak'ta kanlı Cuma...

Irak'ın başkenti Bağdat'ın kuzeyindeki Bakuba bir Sünni caminin yakınında iki dakikak ara ile patlayan bombalar sonucu en az 30 kişi öldü 42 kişi ise yaralandı.

Bakuba kentinde el-Salam Camii nde kılınan Cuma namazı esnasında bir camiye düzenlenen çifte saldırıda en az 30 kişi hayatını kaybetti. 

Patlamalar Cuma namazı sırasında cami yakınlarındaki bir yolda meydana geldi.Yaşanan iki patlama sonrasında en az 41 kişinin de yaralandığı açıklandı.

Saldırıyı henüz üstlenen olmadı.Irak 2003 yılındaki Amerikan işgalinden bu yana en kanlı saldırılara sahne oluyor.

 

İslam Cumhuriyeti her daim bölgede yaşanan gelişmeleri yakından takip etmektedir.

Bismillahirrahmanirrahim

 Siz değerli kardeşlerime, bacılarıma ve İslam toplumunda önemli bir yere sahip İbrahimi Hac ve Medine-i Münevvere ziyaretçilerine hizmet eden çalışanlarına hoş geldiniz diyorum. 

Bu büyük iftiharın ahiretiniz için bir yatırım olmasını ümit ederim. Bu hayırlı kuruluşta öyle ihlasla çaba gösterin ki amelleriniz inşallah güneş gibi parlasın. Hac kurumunda çalışan tüm kardeşlerime zahmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Yaptığınız ve yapacağınız işler takdire şayandır. Bu işler ister kültürel, ister manevi, ister ahlaki ve ister eğitim alanında olsun. Veya amel etmek, hayata geçirmek, organize ve tertip alanında olsun. 

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Mukaddes İslam dinini koruyan ve ihya eden amellerden biri, Hac farizasıdır. 

Doğrudur, İslam'ın destek ve kuvvet noktası bir iki şeyle sınırlı değildir. Ama hac ameli sahip olduğu kendine has özelliklerle önemli bir etkendir. Hac, Müslümanların sahip olduğu kudretin ve İslam ümmetinin iktidarının nişanelerindendir.

 Farklı coğrafyalarda yaşayan, değişik etnik ve mezhebi yapıya sahip biz Müslümanlar, İslam ümmetinin gerçek kimliğini derk edebilme şerefine nail olabilirsek, hac farizasının bu ümmetin iktidarının, yenilmezliğinin, izzetinin ve onurunun mihenk taşlarından biri olduğunu anlarız. 

Ama ne yazık bizleri dünyanın batısından doğusuna tek ümmet haline getirecek fikri, ahlaki ve siyasi olgunluğa henüz ulaşamadık. Eğer bunu başarabilirsek Hac farizasının önemini daha iyi anlayacağız. 

Bu gün İslam Cumhuriyeti'nin hacca bakışı da bu doğrultuda olmalıdır. “Kudret vesilesi”. Ama nasıl bir kudret? 

Bu iktidar ve güçten maksadımız acaba maddi, politik ve sulta altına alma anlayışında bir iktidar mıdır? Yoksa kültürel ve dil iktidarı mıdır? 

Hayır, bütün bunlardan çok daha büyük bir iktidardır. 

Hac amelinin iktidarı, İslam kültürünün dünyaya tanıtılmasından öteye bir anlam taşır. İnsanları manevi olarak yetiştirir ve her türlü zorluğa göğüs germelerini sağlar. 

Gözlerin haccın melekuti havasında huzur bulmasının dışında, gözle görülemeyecek hakikatlere kapı aralar. Bunlar dokunarak, temas edilerek anlaşılacak şeyler değildir. Orada insan İslam'ın bazı manevi ve ahlaki hakikatlerini anlar. Hac böylesi bir şeydir. 

Haccın gereklerinden birisi, hacı adaylarının kutsal topraklarda bu önemli İslami farizayı yerine getirirken birbirleriyle kelimenin tam anlamıyla kardeş olmaları ve herkese kardeş gözüyle bakmalarıdır. Bırakın bir düşman olarak bakmayı hatta bir yabancı gibi bile bakmamalarıdır. Birbirine aynı hedefte ilerleyen iki kardeş gözüyle bakmalılar. Aynı şeyi arayan ve aynı menzile yol alan iki kardeş gibi görmeliler. 

Ayeti Kerime buyuruyor: "…hacda fasıklık, cidal (sürtüşmek, kavga etmek) yoktur." 

Buradaki cidal'den maksat düşmanla olan cidal değildir. Tam aksine hac, düşmana karşı cidalin tezahürüdür. Bazıları bu ayetle beraat programını sorgu altına alıyorlar. Ayette yasaklanan cidal şirkle ve küfürle olan cidal değildir. 

Şirkle ve küfürle mücadele, İslam'ın temel düsturlarından birisidir. Hacda yasaklanan ve olmaması gereken cidal, kardeşlerin birbirleriyle olan kavgasıdır. Müminlerin, tevhide yürekten inananların birbirleriyle çekişmesidir. Bu cidal yasaklanmıştır ve olmamalıdır. Sadece dille cidal değil belki kalbimizde birbirimize karşı nefret duyguları uyandıran her türlü çekişme yasaklanmıştır. 

İslam düşmanlarının Müslüman coğrafyada alevlendirmek istedikleri kardeşler arasındaki bu çekişme ve kavgadır. Buna çok dikkat edin. 

Şia ve Ehlisünnet veya diğer mezheplerin birbirleriyle olan inançsal ihtilafları kardeşlik bağını zedeleyemez. Ama bu akidevi farklılıklar, ruhsal ve davranış bozukluklarına sebep olursa zamanla çatışmaya, gerginliğe ve düşmanlığa yol açar. Ve bu İslam düşmanlarının hedeflediği, hayalini kurudğu şeydir. 

İslam düşmanları çok iyi biliyorlar ki eğer mezhepler arasındaki görüş farklılıklarını cidal ve kavga vesilesine çevirerek Müslümanları birbirlerine düşürür ve birbirleriyle çatışmalarını sağlarlarsa siyonist rejim bölgede daha rahat nefes alacaktır. Bu nedenle bir taraftan hem Şia'yı hem de Ehlisünnet'i tekfir etsin diye ifratçı grupları beslerken diğer taraftan da satın aldıkları bir grup kuklayı kıvılcım halindeki bu ateşi körüklesinler hatta ateşe benzin döksünler diye örgütlemektedir. Bunu sizde görüyor ve duyuyorsunuz, haberdarsınız. Amerika'da, Londra'da haberleşme aygıtlarını görsel ve yazılı medyayı bu piyonların hizmetine sunuyorlar. Ne Londra'dan ve ne de Amerika'dan tebliği yapılan Şialık bizim sözünü ettiğimiz, savunduğumuz Şialık değildir. 

Şia alimleri ve kanaat önderleri her daim ve bilhusus İmam Humeyni rehberliğinde zafere ulaşan İslam İnkılabından sonra İslam ümmetinin birlik, beraberlik ve kardeşliği için çok çaba sarf etmiştir. Ama başka bir grup ateşi alevlendirerek çatışma ve kavga ortamı yaratmaya çalışıyor. Bu düşmanın istediği şeydir. Bunlar ne Şia'dır ne Sünni'dir. 

Bu hiç bir mezhebin dostu olmayan düşmanın bir oyunudur. Bunları iyi tahlil etmeli ve çok dikkatli olmalıyız. 

Haccın kudretine dayalı hedeflerden biri de İslami kültürün Müslümanların yayılmasıdır. 

Bazıları İslam Cumhuriyeti hakkı bir şeyler duymuş olabilir ama kulaktan duyum, bu ülkeden biriyle oturup karşılıklı sohbet etmekten onu dinlemekten çok farklıdır. İran İslam Cumhuriyeti hakkında bir çok şey duymuş olan biri duyduklarını sizlerden dinleyerek mukayese eder ve hakikati bu şekilde anlar. İslam Cumhuriyeti aleyhine yapılan propagandalar insanı vahşete düşürecek kadar fazla ve vahimdir. İslam Cumhuriyeti aleyhine farklı kanallarla karalama politikası izleyen birçok yayın kuruluşu vardır. Afrika'da, Asya'da, Arap veya Arap olmayan bir ülkede yaşayan genç internetin başına oturduğunda, ülke içinde veya dışında yayın yapan televizyon kanalını seyrettiğinde, eline bir gazete aldığında İslam Cumhuriyeti hakkında yazılanın yalandan başka bir şey olmadığın nereden bilsin?

Hac organizasyonuna katılmanızın nedenlerinden biri bu hakikatleri insanlara ulaştırmanızdır. Sadece dille değil, hem dille hem de amelle. Onlara gerçek İslam'ı anlatın. Şia'nın hakikatlerini, İslam İnkılabının değerlerini söyleyin ve bu günlerde cereyan eden maceraların içyüzünü açıklayın. 

Hac insanın maneviyatının güçlenmesine vesiledir. 

Azizler;

 Cihat meydanlarından zaferle çıkmamız kalbimizde yeşerttiğimiz iman tohumunun güçlü olmasına ve Allah'a tevekkülümüzün tam ve sağlam olmasına bağlıdır. Maneviyetsiz hareket olmaz. İman olmadan karşılaştığımız zorlukların üstesinden gelemeyiz, Allah'a tevekkül edilmeden düşmanın zahiri gücünü unutup hakiki kudreti göremeyiz. Zafer için tevekkül gerekir, iman gerekir, Allah'ın vaatlerine hüsnüzan gerekir ve bunlar haccın sunacağı nimetlerdendir. İnsanlar oraya "لیشهدوا منافع لهم" (Kendilerinin menfaatlerine (faydalandıkları şeylere) şahit olsunlar.) görmek için giderler. Bu faydalar sadece dünyevi değil belki hem dünyevi hem de uhrevidir. 

İşte hac budur. 

Evet, eğer dikkat ederseniz düşmanlar, İslam dünyasında fikirsel, ruhsal ve mezhebi konularda ihtilaf çıkarma girişimleri dışında kundakçılık da yapıyorlar. Komşu ülkelere şöyle bir bakın. Pakistan, Irak, Suriye, Bahreyn ve daha bir çok yerde olaylar çıkarmaktalar. Şia-Sünni bahaneleriyle ateşler yakmaktalar. Bazen ne Ehlisünneti ne de Şia'yı ilgilendirmeyen bir meselenin üzerine Şia ve Sünni etiketi yapıştırıp olayları ateşi körüklüyorlar. 

Ben bu konuya mükerrer vurgu yaptım. Siyasi hırs ve hedef için bölgeyi ateş girdabına sürüklemeye niyetindeler. 

Irak'ın falan şehrinde, falan mahallesinde bir bomba patlasın, yeterki patlasın patlamada 50 masum insan ölsün umursamazlar bile. Suriye'de iç karışıklık olsun ve ülke yavaş yavaş harabeye dönsün. Veya Mısır'da yada başka bir ülke ismi ve mezhebi önemli değil. Amerika meşru olmayan menfaatleri için bu ülkelerde bu oyunlara başvuruyor.

 Şimdi ise Suriye'de Amerika'lıların yeni planları var. Bunun yeni bir siyasi oyun olmamasını ümit ediyorum. Günlerdir bu ülke halkı savaşla tehdit ediliyor. Zararının savaşa sebep gösterilen nedenden çok daha fazla olacağı bir faciaya yol açmak ABD gibi kendi menfaatleri için her yola başvuran bir ülke için çok doğal bir şeydir. Kendi menfaatlerini koruyacak kanunlar yasalaştırıp sonrada menfaatlerini koruyan bu yasaları uygulamaya geçirmek için her şeyi caiz bilirler. Bunun için kendileri dışında onlarca ülke yerle bir mi olmuş, binlerce insan menfaat ve can kaybımı yaşamış hiç önemli değil. 

Bu zihniyet böyledir. İnsanlığın ve insan ırkının çoğunluğunun faydasına olan menfaatler onların umurunda değil. Adına milli menfaatler diyorlar. Ama aslında korumaya çalıştıkları kendi menfaatleri de değil belki insanlığın asıl düşmanı olan Siyonistlerin menfaatidir. Geçen 70-80 yıl zarfında hiç bir insani ve ahlaki kuralı tanımayan, uymayan sermayedarlarının menfaatidir. 

Son birkaç gündür savaş ve bombardıman tehditleriyle bölgeyi iyice huzursuzlandırmaya çalışıyorlar. Eğer bu tehditlerinde ciddi olsalardı, günlerdir çığırtkanlığını yaptıkları şeyden geri adım atmazlardı. Bu bir çark ediştir. Ümidim son kararlarının ciddi olmasından yana. 

İslam Cumhuriyeti her daim bölgede yaşanan gelişmeleri yakından takip etmektedir. 70 küsür milyonluk bir millet olarak bizim yapmamız gereken, bu coğrafyanın hassas bir bölgesinde bulunan konumumuzu doğru bir siyasetle, İslami değerler ve iktidardan faydalanarak sabitkadem kılmak için çaba harcamaktır. İslam'dan öğrendiğimiz insani ve ahlaki değerleri tüm beşeriyete sunalım ve onları İslam'ın insanlığa hediye ettiği şeye davet edelim. Bu bizim vazifemizdir. 

Mükerrer söylemişimdir. Milli iktidarın sağlamlaştırılması ilk etapta doğru inanç ve imanla sonra tek millet olma bilinciyle, mesullerin vazifelerini layıkıyla yerine getirmesiyle, halk ve yöneticilerin birlikteliğiyle ve tabi AllahTeala'ya tevekkül ile mümkündür. 

Akıl, maneviyat, tevekkül ve ihlasla amel bölge olaylarında da etkili olmuştur. Şimdiye kadar olduğu gibi. 

Ümidimiz bu manevi huzura sarılarak güçlü mantığınız ve açık basiretiniz ile iştirak edeceğiniz hac merasiminde İslam'ı, Müslüman olsun ve gayri müslim olsun tüm dünya halklarına ulaştırmanız, ferdi ve umumi saadetin sağlanmasına vesile olmanızdır. 

Dualarınızda bizleri de hatırlayın. 

Bu yıl güzel ve manevi bir hac merasimi yaşamanızı temenni eder, Allah'ın inayet ve lütfünün başta bu ülke insanları olmak üzere dünyanın her noktasından gelen hacılara olmasını ümit ediyoruz. 

İnşaallah kabul olmuş bir haccınız olsun. 

Vesselamu aleykum ve rehmetullah

Pazartesi, 09 Eylül 2013 04:35

Savaşı başlatanlar bitiremeyecek

İran ve Irak dışişleri bakanları, kimyasal silahı her kim kullanmış olursa olsun ayrım gözetilmeksizin mücadele edilmesi gerektiğini açıkladı. 

Mehr haber ajansının bildirdiğine göre İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad, resmi bir ziyaret için gittiği Bağdat’ta Irak Dışişleri Bakanı Hoşyaz Zebari ile ortak bir basın toplantısı yaparak ikili ve bölgesel konularda açıklamalarda bulundu.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, bir gazetecinin Suriye’ye ilişkin bir sorusu üzerine “Hiç kimse İran ve Irak halkı kadar kimyasal silahtan etkilenmedi ve hiç kimse İran ve Irak halkı kadar uluslar arası toplumun Sadam Hüseyin’in kullandığı kimyasal silahlar karşısındaki aldırışsızlığının kurbanı olmadı. Kimyasal silah kullanmanın mahkum edilmesi gerektiğini bizlerden daha iyi kimse anlayamaz. Kimyasal silah kullanımını mahkum etme ve onunla mücadele etme konusunda herkesten çok hak sahibi olan bizlersiz. Bu konuda güçlü ahlaki delillerimiz var” dedi.

Amerika’nın Suriye’ye yönelik muhtemel saldırısına değinen Zarif, “Biz bölgenin yeniden ateşe atılmasından kaygılıyız. Bu ateşin dünya için tehlikeli olduğunu biliyoruz. Herkesi uluslar arası yasalara bağlı kalmaya, güç kullanımından sakınmaya ve Suriye’deki savaşın ve kardeş kanının durdurulması için tüm tarafları masaya çağırıyoruz” dedi.

ABD Başkanı tuzağa düşüyor

İrna haber ajansının haberine göre de Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, savaş tamtamları çalanların bölgeyi verecekleri ateşten herkesin zarar göreceğini belirterek “tüm çabamızı savaşı önlemek için harcıyoruz; çünkü savaşı başlatanın bu savaşı bitiremeyeceğini biliyoruz. ABD Başkanı, başkalarının hazırladığı tuzağa düşüyor. Umarım bu tuzaktan kurtulma dirayetini gösterir. Kendini ve bölgeyi her tarafı kaplayacak ateşten korur” dedi.

Savaşla tüm sorunların çözülebileceği yönündeki hayalcilikle mücadele ettiklerini belirten Zarif, “Savaşla sorunları çözebileceğini sananlar yüz yıl öncesinde yaşıyorlar. Medeniyet sahibi olduğunu iddia eden bir ülke BM sözleşmesinin güç kullanımını yasaklayan maddesini nasıl görmezden gelebilir?” diye konuştu.

Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de Suriye sorununun bu ülkenin kendi halkının çözmesi gerektiğini belirterek Suriye’ye yapılacak bir askeri saldırının siyasi çözüm çabalarını engelleyeceğini söyledi ve Irak’ın Suriye’ye saldırı için bir rampa olarak kullanılmasına izin vermeyeceklerini ifade etti.

 

İşgalci İsrail Başbakanı Netanyahu dün akşam bir kez daha İran’a yönelik baskıların arttırılmasını istedi.

İşgalci İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu dün akşam yaptığı bir açıklamada, bir kez daha İslami İran’a yönelik bakıların arttırılması talebinde bulundu.

Netanyahu bu hususta bir bildiri yayınlarken “Uluslararası topluluğun İran’a kanmaması, söz yerine amel istemesi gerekiyor. İran’a karşı baskıların arttırılması lazım” diye kaydetti.

Netanyahu ayrıca “İran’ın uranyum zenginleştirme işini durdurması, zenginleştirdiği maddeleri çıkartması, Fordu tesislerini kapatması ve Polotonyum reaktörü yapmayı durdurması için uluslararası topluluğun bu ülkeye karşı baskılarını yoğunlaştırması gerek” diye belirtti.

Türkiye'de düzenlenen karate kupasına katılan İranlı yıldız karateciler kupanın şampiyonu oldu.

İran yıldız karate milli takımı Türkiye'de düzenlenen serbest kupaya katıldı.

18 takım halinde 400 yıldız karatecinin katıldığı kupada İranlı yıldızlar kupanın şampiyonu oldu.

Erkekler ve kızlar kategorilerinde düzenlenen kupada İranlı yıldızlar 6 altın, 5 gümüş ve 4 bronz madalya kazandı

Suriye’nin Türkiye, ABD ve Siyonist rejim gibi ülkelerin saldırı ateşinde yanmakta olduğunu ifade eden Tahran Cuma hatibi, Suriye’de El Kaide olmadığını diyen John Kerry’nin bu iddiası gülünç olduğunu söyledi.

Tahran Cuma hatibi Hatemi hutbesinin bir bölümünde Suriye krizine işaret ederek, Suriye’nin Türkiye, ABD, Siyonist rejimi, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin saldırı ateşinde yanmakta olduğunu söyledi.

Suriye’nin batı liberal demokrasisinin skandal yeri olduğunu ifade eden Ayetullah Ahmed Hatemi, suçsuz kadın ve çocukları öldürmenin yanısıara kızların ellerini bağlayarak babalarını öldürmek ve de müslümanların kalbini çıkartarak kameralar karşısında yemenin batı liberal demokrasisinin sakandalı olduğunu belirtti.

ABD Dışişleri BakanıJohn Kerry’nin geçen hafta El Kaide hakkında yaptığı değerlendirmesine işaret eden Tahran Cuma hatibi, Suriye’de El Kaide olmadığını diyen John Kerry’nin bu iddiası gülünç olduğunu söyledi.

Tahran Cuma hatibi Ayetullah Hatemi, Irak, Suriye ve Pakistan’daki teröristlerin ABD tarafından desteklendiğini dile getirerek, buna rağmen Amerikalılar utanmadan insanlıktan bahsettiklerini konuşmasına ekledi.

Suyriye yönetimi kimyasal silah kullandığı iddialara karşı çıkan Ayetullah Hatemi, muhaliflerini günden güne geri püskürten Suriye yönetimin kimyasal silaha başvurmasına ihtiyacı olmadığını söyleyerek bu ithamın sahte olduğunun altını çizdi.

Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani "Artık Suriye konusu Amerika için bir haysiyet meselesine dönüşmüştür ve bu nedenle bütün güçleriyle çabalayarak zafere ulaşmayı ümit etmektedir. Ama biz Suriye’yi sonuna kadar savunacağız” dedi.

 Rajanews Haber Ajansı'nın bildirdiğine göre, Devrim Muhafızlarının Kudüs Gücü Birimi Komutanı General Kasım Süleymani dün Uzgörürler Meclisi'nde (Meclis-i Hubregân) yaptığı konuşmasında Irak'taki Eşref Kampı'na yapılan baskına değinerek, bu baskınlarda münafıkların önderi olan 50'den fazla kişinin öldürüldüğünü ve 10'unun da kaybolduğunu, bunun Mirsad Operasyonundan da çok daha önemli olduğunu vurguladı ve aslında Allah'ın vaadinin gerçekleştiğini söyledi.

General Süleymani, “Bazıları bizim Suriye konusundaki tutumumuzu eleştirerek Suriye'yi neden bu kadar desteklediğimizi soruyorlar, onlara cevaben şunları söylemek istiyorum. Bizler düşmanların propagandalarını önemsemiyoruz çünkü Suriye direniş hattının öncüsüdür ve bu inkâr edilemez bir gerçektir, bizlerin vazifesi Müslümanları desteklemektir zira onlar her zaman zulüm ve baskı altındalar'' diye devam etti.

General Süleymani Suriye'ye saldırı konusunda yedi ülkenin ön safta yer aldığına değinerek bunların Beşar Esad hükümetini devirebileceklerine inandıklarını söyledi ve bu ülkelerin Katar, Türkiye, Suudi Arabistan, Fransa, İngiltere, Amerika ve İsrail olduğuna kaydetti.

General Süleymani ayrıca İsrailli liderlerin Esad hükümetinin devrilmesi konusunda son derece ısrarlı olduklarını, öyle ki Esad'ın yerine El- Kaide'nin gelmesini bile tercih edeceklerini söyledi.

General Süleymani şöyle devam etti: “Kaddafi'nin devrilmesinin ardından Fars Körfezi'nde yer alan ülkelerden biri İran'ın Libya'ya nüfuzunu engellemek amacıyla burada 4 milyar dolarlık yatırım yaptı. Günümüzde de bu ülkelerin çoğunluğunun gündemindeki en önemli konulardan bir tanesi İran korkusunu yaymaktır.

General Süleymani Şii-Sünni çatışmasına da değinerek şunları söyledi: “Bazı bölge ülkeleri İran'ın bu coğrafyaya nüfuz etmesini istemiyorlar. Katar bu uğurda Suriye'de 12 milyar dolar harcamıştır, ama şu da bir gerçektir ki İran bütün bunlara rağmen İslam ülkelerinde çok önemli bir nüfuza sahip olagelmiştir.”

General Süleymani, Suriye'de savaşan isyancıların %95'inin dışardan geldiğini, geri kalan %5'lik kısmının da Suriye Ordusundan kaçanlardan müteşekkil Özgür Suriye Ordusuna bağlı kişilerden oluştuğunu ve Suriyeli Selefi grupların bir kısmının da bu yüzde %5'e dahil olduklarını kaydetti.

General Süleymani şöyle devam etti: “Çeşitli ülkelerden gelen her türlü insanı içinde barındıran El-Nusra cephesi insanın kanını donduracak türden, o kadar vahşi cinayetler işliyor ki insanın dili çoğunu söylemeye bile varmıyor. Eğer Suriye'de bir seçim gerçekleşecek olursa muhalifler bile oylarını Esad'a vereceklerdir çünkü Esad'ın bunlardan çok daha demokratik olduğuna inanıyorlar.”

General Süleymani ayrıca El-Kaide'nin Irak'ta Sünni âlimleri öldürerek Şii-Sünni savaşı çıkarmaya zemin hazırladığının altını çizdi.

General Kasım Süleymani “Amerika ne Mısır'da demokrasi, ne de Suriye'de insan hakları peşinde ve ne de İran'da nükleer enerji meselesinden dolayı endişe duymaktadır. Amerika'nın asıl hedefi direniş hattını kırmak. Artık Suriye konusu Amerika için bir haysiyet meselesine dönüşmüştür ve bu nedenle bütün güçleriyle çabalayarak zafere ulaşmayı ümit etmektedir. Ama biz Suriye'yi sonuna kadar savunacağız” dedi.

İmam Hamanei, Amerikalı yetkililerin Suriye konusunda hata ve yanlış yaptıklarını ve buna göre de kendilerine gelen darbe hissedeceklerini ve kesinlikle zararlı çıkacaklarını belirtti.

 Perşembe günü Rehberlik Uzmanlar Meclisi başkanı ve üyeleri ile görüşen İmam Hamanei, istikbar cephesinin bölgenin meselelerini kendi çıkarlarına göre çözümlemeye çalıştığını belirterek, istikbarın bölgedeki varlığının tecavüze, zorbalığa ve aşırı taleplere dayandığını ve bu varlığı sürdürmek için her türlü direnişi yok etmeye yönelik olduğunu, fakat direnişi yok edemediğini ve bundan sonra da yok edemeyeceğini vurguladı.

İstikbarın bölgeye yönelik esas amacının siyonist rejim ekseninde bölgeye musallat olmaktan ibaret olduğunu belirten İmam Hamanei, son günlerde kimyasal silah bahanesi ile başlayan Suriye ile ilgili gelişmelerin amacının da aynı olduğunu, ancak Amerikalı yetkililerin Suriye meselesi ile insani açıdan ilgilendiklerini telkin etmeye çalıştığını ifade etti.

Bölgede bir grup işbirlikçinin sünni adı alıtnda ve bir grup işbirlikçinin de şii adı altında faaliyet yürüttüğünü hatırlatan İmam Hamanei, sünni ve şii alimlerin İslamî mezheplerin arasında ihtilafların yeni saflaşmalara ve düşmandan gafil olunmasına sebebiyet vermemek için dikkat etmeleri gerektiğini kaydetti.

İslamî uyanış sürecine de temas eden İmam Hamanei, İslamî uyanışın yok olduğunu düşünmek, yanlış bir düşüncedir , çünkü İslamî uyanış Müslümanlara özgüven aşılamak ve İslam'a dayanmak sureti ile İslamî toplumlarda yaygınlaşıyor, bugün bölgede yaşananlar istikbarın ve en başında Amerika'nın İslamî uyanışa tepkisidir, dedi.

Mısır'daki gelişmeler hakkında da  İmam Hamanei "Eğer Mısır'da Siyonist İsrail ile mücadele sloganı olsaydı ve Amerika'nın vaatlerine karşı geri adım atılmasaydı ve ilkelerin üzerinde durulsaydı, bugün Mısır diktatörü hapisten kurtulmaz ve yerine Mısır halkının seçtiği insanlar hapse atılarak yargılanmazdı" diye konuştu.

İran İslam Cumhuriyetinin 30 yılı aşkın bir süre tüm düşmanlıklara ve komplolara karşı iktidar, nüfuz ve yeteneklerini geliştirme bakımından çok daha güçlendiğinin altını çizen İmam Hamanei, bu iktidarın, Siyonist rejim kanser tümörüdür ve yok olması gerekir diyen İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusu İmam Humeyni'nin (ra) görüşü doğrultusunda oluştuğunu vurguladı.

 

Ayetullah Ali Saadet Perver'in dostlarından ve tarikat yolcularından birine yazdığı irfani mektubu. Dikkate alındığı takdirde yüz yıllık yol, bir yılda kat edilir inşallah.

 Bismihi Teala

Size ve tarik ehli dostlarıma olan uzun bir muhabbetimden dolayı, Allah'a suluk yolunda salik için faydalı olacak şeyleri tezekkür babından hatırlatmayı gerekli gördüm. Dikkate alındığı takdirde yüz yıllık yol, bir yılda kat edilir inşallah.

1. Farz ve vacip şeylerin yapılması, haram ve günahların terk edilmesi. Ondan sonra imkan ölçüsünde müstahapların yerine getirilmesi ve mekruhların terk edilmesi gerekir. Müstahplardan gece namazına ve sabah ezanından önce uyanmaya çok fazla önem vermeli, aynı şekilde namazları ilk vaktinde kılmak, Kur'an kıraat etmek ve Allah Resulü (Allah'ın selamı ona ve ehlibeytinin üzerine olsun) ve evlatlarına (Allah'ın selamı üzerlerine olsun) tevessül etmeyi terk etmemeli.

2. Üstadın gerekliliği ve onun dediklerini yerine getirmek, hal, söz ve göreceği müşahede ve hatta gördüğü rüyaları bile ona söylemek ve üstat yanında görüş bildirmemek.

3. Her şeyde ifrat ve tefritten sakınmak.

4. Dikkat ve hisleri dağıtacak konuşmalardan, aynı şekilde söz ve davranışlarında –isterse salik olsun- kayıtsız olan arkadaş ilişkilerinden sakınmak gerekir.

5. Murakıp saliklerle ilişki ve arkadaşlık oldukça güzeldir, ancak eğer kendisine has bir inancı varsa suluk işlerinde üstadının buyurduğu düsturların dışındaki şeylere dikkat etmemelidir, zira tefrika oluşturur.

6. Dünya ehli, yemek, yatmak ve her şeyin iyisini elde etme dışında bir çabası olmayanlarla ilişkiler zararlıdır, ancak zaruret miktarı kadar olmalıdır.

7. Salikin tek derdi kendi olmalı ve onun için uğraşmalıdır. Ömrünü onun bunun arkası sıra edeceği sözlerle –gıybet olmasa bile- geçirmemeli, faydasız ve gereksiz sözlerden kaçınmalıdır.

8. Sukut ve sessizliği kendisine şiar edinmelidir, ancak ihtiyaç miktarı kadar olmalı, zira sürçmelerin çoğunun sebebi dildir.

9. Nefsani isteklerden –mümkün olduğunca ve teşhisle- sakınmalıdır. Her olayda ve nefsinin serkeşliğinde en azından kendisi için bir tercih noktası bulmak için istihareye bakılmalıdır.

10. Her iş ve amele teammülsüz olarak –isterse zaman çekse bile- dahil olmamalıdır. Üstat ve salik dostlarla istişare oldukça gereklidir.

11. Salik, başına gelen işleri, itminan merhalesine yetişine kadar üstadı dışında birilerine söylemekten kaçınmalıdır.

12. Allah'ın kulları konusunda kötümserlikten sakınmalı, kendisini ıslah düşüncesine kapılmalı ve kendisindeki noktaların üzerinde titizce durmalıdır ki böylelikle başkalarının ayıpları nazarına gelmemiş olsun. Elbette emri bil maruf ve nahyi anil münker konusu başka bir konudur.

13. Tüm mücahide ve zahmetler ruhun takviye olması ve nefsin bu tabiat aleminden kopmasından ötürü olduğundan onun takviyesi için çaba sarf edilmelidir. Onun takviye edilmesinin yolu ise zikredilen konulara imkan ölçüsünde ehemmiyet vermekten geçer. İhtiyaç dışındaki maddi yönlerin takviyesinden sakınmak gerekir.

Unvanı Basri Hadisi, Ehlibeyt (aleyhimu's selam) takipçileri için çok kıymetli ameli düsturları içine alan bir çok salik ve ariflerin üzerinde önemle durduğu değerli bir hazinedir. Maliki Mezhebinin kurucusu İmam Malik'in 94 yaşındaki öğrencisi Unvanı Basri adındaki bir kişinin bir gün gelerek İmam Cafer Sadık'tan öğüt ve nasihat istemesini konu alan bu hadisi şerifi Şia'nın çok değerli alimlerinden Şeyh Bahai kendisi el yazısı ile yazmış ve Allame Meclisi onu Biharu'l Envar kitabında nakletmiştir. İmam Cafer Sadık'ın (a.s) Unvanı Basri ve tüm Allah'a doğru yol kat etmek isteyenlere öğütlerini içeren bu altından daha değerli hadisi şerifi siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.

 Unvanı Basri[1]Rivayeti ve Tercümesi

Unvan-i Basri ömrünün üzerinden 94 yıl geçmiş yaşlı bir adamdı. Kendisi şöyle anlatıyor: “Ben sürekli (Ehli Sünnet mezheplerinden Maliki Mezhebinin kurucusu) Malik b. Enes’in yanına gidip geliyordum ve onunla yakın bir irtibatım vardı. Cafer b. Sadık (aleyhi selam) Medine’ye geldiğinde ben o hazretin de yanına gidip gelmeye başladım. Malik b. Enes’ten yararlandığım gibi ondan da ilmi istifadeler elde etmek istiyordum.

Bir gün (İmam Cafer Sadık'ın) huzuruna vardığımda bana şöyle buyurdu: “Ben hükümetin denetimi ve gözetimi altında bulunan biriyim, takip edilmekteyim (serbest olmadığım için zamanımın kontrolü elimde değil, hükümet casusları ve denetleyicileri hareketlerimi takibe almış durumdalar) buna ilave olarak benim gece ve gündüzün belirli saatlerinde virt ve zikirlerim vardır ki onlarla meşgul oluyorum. Benim virt ve zikirlerime mani olma, istediğin ilimleri de Malik’ten öğren! Eskiden onun yanına gidip ilim öğrendiğin gibi şimdi de onun yanına git, ilmini öğren!”

Ben buna çok üzülmüştüm. Sonra oradan dışarı çıktım. Kendi kendime "Eğer Hazret bende birazcık hayır görseydi kesinlikle huzuruna varıp ilminden istifade etmeme izin verirdi" dedim.

Sonra bu düşüncelerle üzgün bir halde Mescidi Nebi'ye girdim ve Allah Resulü'ne (Allah'ın selam ve salatı ona ve ehlibeytine olsun) selam verdim. Ertesi gün Ravza'ya geri döndüm ve orada iki rekât namaz kıldım ve şöyle arz ettim: "Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ben senden Cafer b. Sadık'ın (a.s) kalbini bana şefkatli kılmanı ve ilminden bir miktarını benim rızkım karar kılmanı istiyorum. Böylece ondan öğrendiğim ilimle sırat-i müstakim ve hak yol çizgisinde hareket edeyim."

Kırık bir kalp ve hüzünlü halimle evime döndüm. Kalbim Cafer b. Sadık'ın (aleyhi selam) sevgisiyle dolup taştığı için artık Malik b. Enes'in yanına gidip gelmemi kestim ve bir daha da yanına gitmedim. Dolayısıyla tamamen kabuğuma çekildim, artık sadece namaz için evimden dışarı çıkıyordum. (camide cemaatle namaz kılmak için)

Ama sabrım tükenmiş ve havsalam daralmıştı. İkindi namazımı kıldım. Sabrımın tükendiği ve sinemin üzüntüden sıkıştığı bir halde terliklerimi giydim, abamı omzuma attım ve Cafer b. Sadık'ı (aleyhi selam) ziyarete gittim.

Cafer b. Sadık'ın (aleyhi selam) evine vardığımda hazreti görmek ve ziyaret etmek için giriş izni istedim. O sırada hizmetkârlardan biri dışarı çıkarak bana "Ne istiyorsun?" diye sordu.

"Şerife (imama) selam vermek istiyorum" dedim.

Hizmetkâr: "O, kendi namaz mahallinde ibadetle meşguldür" dedi. Bu cevap üzerine ben Hazretin kapısının önünde oturdum ve beklemeye başladım. Bu şekilde çok kısa bir süre beklemiştim ki birden hizmetkâr dışarı çıkarak "Allah'ın bereketiyle içeri gel (ki Allah sana inayet etsin)"dedi. Davet üzerine içeri girdim ve Hazrete selam verdim. İmam selamımın cevabını verdi ve bana: "Otur, Allah seni bağışlasın" buyurdu.

Hazretin isteği üzerine oturdum. İmam Sadık (aleyhi selam) başını öne eğdi ve bir müddet düşünceye daldı. Sonra kafasını kaldırdı ve bana: "Künyen nedir?” diye sordu.

"Ebu Abdullah” (Allah kulunun babası) dedim.

Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: "Allah künyeni sabit kılsın ve seni Muvaffak etsin ey Ebu Abdullah! Şimdi söyle hacetin nedir?"

Bu sırada ben kendi kendime "Bu ziyaretimden hazrete verdiğim selam ve hazretin hakkımda ettiği hayır duadan başka hiçbir şey elde edemezsem bile bu benim için büyük bir ödüldür" dedim.

Hazret kafasını kaldırdı ve "Ne istiyorsun?" diye sordu.

Arz ettim: "Allah'tan kalbinizi bana yönlendirmesini ve ilminizden beni rızıklandırmasını istedim! Allah'tan Hz. Şerif (İmam) hakkında istediğimin bana verilmesini ümit ediyorum."

İmam sadık (aleyhi selam) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Abdullah! İlim öğrenmekle elde edilmez, ilim bir nurdur ki Allah Tebareke ve Teâlâ onu hidayetini istediği kulunun kalbine yerleştirir ancak. O halde eğer ilim istiyorsan ilk merhalede 1. kendi katında (nefsinde) kulluğun (ubudiyetin) hakikatini talep etmelisin; 2. ilme amel ederek, ilmin talibi olmalısın; sonra onu sana anlatması ve kavratması için 3. Allah'tan istekte bulunmalısın."

Dedim ki: “Ey Şerif!”

Dedi ki: “Söyle ey Allah kulunun babası (Ebu Abdullah)”

Dedim ki: “Ey Ebu Abdullah! Kulluğun hakikati nedir?"

Dedi ki: Üç şeydir.

1. Allah’ın kulu, Allah’ın kendisine (emanet olarak) verdiği, yetkilendirdiği şeyler hususunda kendisi için bir sahiplik ve mülkiyet hakkı görmemelidir; Çünkü kullar mülkün (gerçek) sahipleri değildirler, onlar Allah’ı bütün malların ve mülklerin hakiki maliki (sahibi) olarak görürler ve o (malları) Allah’ın kendilerine infak edilmesini emrettiği yerlerde infak ederler.

2. Allah’ın kulu kendisi için maslahat ve tedbir gibi bir düşünce içinde olmamalıdır.

3. Kulun bütün zikri ve fikri şu olmalıdır ki Allah ona neleri emretmiştir ve onu nelerden sakındırmıştır. (Allah’ın kendisine neler yüklediğini, ondan neler istediğini ve nelerden sakındırdığını ve kendisine neleri haram kıldığını düşünür.)

Dolayısıyla eğer Allah’ın kulu, Allah’ın kendisine verdiği şeylerde kendisi için bir malikiyet hakkı görmez ise işte o zaman Allah’ın infak edilmesini emrettiği yerlerde harcaması kolay olur. Kul, işlerinin tedbirini asıl müdebbirine (Allah’a) havale ederse dünyanın sıkıntıları ve musibetleri ona kolay gelir ve kendisini Allah’ın emrettiği ve yasakladığı şeylerle meşgul ederse işte o zaman bu iki işten feragat edip kendisini insanlara göstermeye, gururlanma ve insanlara karşı böbürlenmeye fırsat bulamaz. Dolayısıyla eğer Allah kuluna bu üç şeyi ikram ederse o zaman dünya, iblis ve mahlûkat onun için kolay ve katlanılabilir hale gelir; artık dünyanın peşinden koşmaz, mal biriktirme, insanlara karşı övünme ve böbürlenme arzusunda olmaz (ki keşke benimde şu kadar malım mülküm olsaydı da bende aziz ve saygın biri olsaydım) demez, günlerini boş ve batıl işlerle geçirmez.

Bu (makam) takva merdiveninin ilk basamağıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir. (Kasas–83)"

Dedim ki: “Ey Ebu Abdullah! Bana nasihat et, öğüt ver”

Dedi ki: “Sana dokuz şeyi tavsiye ediyor ve öğütlüyorum; Bu öğütlerim Allah yolunda yürümek isteyen kimselere nasihatimdir ve Allah’tan seni onlara uymaya muvaffak kılmasını ve bu yolda sana tevfik merhamet etmesini diliyorum! O dokuz şeyden üç tanesi nefsi terbiye ve eğitme hakkındadır, onlardan üçü hilm ve sabır hakkında ve üç tanesi de ilim ve marifet hakkındadır. O halde ey Unvan! Onları ezberle, aklına yerleştir, sakın bunlara amel etme konusunda gevşeklik gösterme!

Unvan şöyle diyor: “Ben, Hazretin bana buyuracaklarını alıp, onlara amel etmek için düşüncemde ve kalbimde olan her şeyi boşalttım ve kendimi can kulağıyla hazrete odakladım."

Sonra İmam Cafer Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurdu:

“Nefsi terbiye edip, eğitmeye gelince:

1. Sakın istek ve iştahının olmadığı bir şeyi yeme! Çünkü iştahsızlıkla yenen yiyecek insanda ahmaklık ve cehalet icat eder

2. Sakın acıkmadan bir şey yeme

3. Bir şey yemek istediğinde helal olan şeylerden ye, Allah’ın adını an ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) şu hadisini hatırla: “İnsanoğlu, karından daha kötü bir kabı doldurmamıştır.” Dolayısıyla karnın yemeğe ihtiyaç duyacağın kadar acıktığında yemek ye, karnının üçte birini yemeğe, üçte birini suya ve üçte birini de nefes almaya ayır!

Hoşgörü Ve Sabra Ait Üç Şey

1. Biri sana şöyle derse: “Eğer sen bana bir söz (hakaret, küfür vb. gibi sözler) söylersen sana on misli cevap vereceğim” Sen ona şöyle cevap ver: “Eğer sen bana on söz (küfür, çirkin sözler vb.) söylersen benden tek bir cevap bile işitmeyeceksin!”

2. Seni azarlayıp, sana çirkin sözler ve hakaret edene şöyle de: “Eğer hakkımdaki sözlerin doğruysa Allah’tan beni affetmesini istiyorum ve eğer dediklerin yalan (ve iftira ) ise o zamanda Allah’tan seni affetmesini diliyorum."

3. Eğer biri sana “Sana küfür edeceğim, kötü sözler söyleyeceğim” diyerek korkutursa sen ona “ben senin hakkında hayır dileyeceğim ve hakkına riayet edeceğim” diyerek onu müjdele!"

İlim Hakkında Olan Üç Şey

1. Bilmediklerini âlimlere sor

2. Sakın âlimleri hataya düşürmek, onların (ilimlerini) sınamak ve onlara galebe etmek amacıyla soru sorma

3. Sakın kendi rey ve görüşünle bir işi yapmaya kalkışma ve yolunu bilmediğin (içinden çıkamadığın) bütün işlerinde Allah’ın emrine muhalefet etme hatasına düşmemek için ihtiyat yolunu kendine ilke edin! Yırtıcı bir aslandan kaçtığın gibi (kendi görüşüne göre ) fetva vermekten öyle sakın! Ve boyunu insanlar için geçiş köprüsü yapma.

Artık yanımdan kalk ey Allah kulunun babası (Ebu Abdullah)! Şüphesiz sana öğüt verdim. Virt ve zikrimi bozma. Kuşkusuz ben, ömür ve zamanımdan geçen her an için hesap yapmaktayım. Ve onun bir anının bile boş bir şekilde telef olmasından endişeliyim. Allah'ın selam ve selamet derecelerinin tamamı hidayete tabi olanların üzerine olsun.

* İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) rivayet edilen bu rivayeti Allame Meclisi Biharu’l Envar kitabının 1. Cildinin 224. Sayfasında nakletmiştir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] — Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin Tahrani “Ruhu Mucerred” kitabında şöyle diyor: “Ağa Gazi, (Allame Tabatabai’nin ahlak üstadı) menşei genellikle kin, hırs, şehvet, gazap ve dünya lezzetlerinden yararlanmada aşırıya gitmekten kaynaklanan nefs-i emmareyi ve maddi isteklere galebe etme hususunda seyri ve suluk yolunda yürümek isteyen öğrencilerine ve müritlerine “Unvan-i Basri Rivayeti’ni” tavsiye ediyordu. Üstat öğrencilerinden bu uygulamalı ahlaki desturları yazmalarını ve içeriğine amel etmelerini istiyor ve bunun seyri sulukta esasi ve çok mühim bir destur olduğunu hatırlatırdı. Üstat buna ilave olarak şöyle diyordu: “Bunu yazın cebinizde taşıyın ve haftada en azından bir ya da iki defa mütalaa edin."