کارگر

کارگر

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei bugün Tahran'daki İmam Humeyni (r.a) Hüseyniyesi'nde Hac ve Ziyaret Kurumu yetkililerini kabul etti.
 

İmam Hamanei bu görüşmede Gazze’deki gelişmelere değinerek şu ifadelerde bulundu: ‘Bu yılki Hac, beraat haccıdır ve bugün Gazze'de yaşananlar bunun bir göstergesidir ve bu olay tarihte kalacak ve yol gösterici olacaktır.’

İslam İnkılabı Rehberi, Allah'ı zikretmeyi ve Müslümanların birlik ve beraberliğini Haccın çok önemli iki manevi ve sosyal unsuru olarak nitelendirdi ve Gazze'de yaşanan büyük olaya ve vampir Siyonist rejimin suç ve cinayetlerine değinerek şunları söyledi: ‘Bu yılki Hac, Kur'an-ı Kerim ayetleri ışığında ve Hz. İbrahim’in mübarek ismini yad ederek, her yılda olduğundan daha fazla bir şekilde Müslümanların ve destekçilerinin bu cani düşmanından beraat Haccı olmalıdır.’

İmam Hamanei, haccı maddi ve manevi açıdan çok boyutlu bir görev olarak nitelendirerek şu ifadelerde bulundu: ‘Deruni ve batıni boyutta Allah’ın hayatın, azim ve iradenin ve bireysel, toplumsal ve ulusal kararların gerçek kaynağı olarak zikredilmesi, Hac'ın tüm aşamalarının en önemli noktasıdır.’

İslam İnkılabı Rehberi bu bağlamda Beytullah’ı ziyaret edecek olanlara şunları söyledi: ‘Hac sırasında Kabe, Mescid-i Haram, tavaf ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) ziyareti gibi başka hiçbir yerde bulunmayan şeylere dikkat edin. Pazar ve alışveriş zaten her yerde var.’

İmam Hamanei, haccın sosyal boyutunun en önemli noktasını Müslümanların birliği ve beraberliği olarak nitelendirerek şu ifadelerde bulundu: ‘Allah'ın tüm insanları belirli bir yerde ve belirli günlerde hazır bulunmaya davetinin felsefesi, Müslümanları birbirleriyle tanıştırmak, onlar arasında fikir ve karar birliği oluşturmaktır ve bu Haccın en kutlu ve objektif sonuçlarının İslam âlemine ve tüm insanlığa ulaşması içindir. Bugünlerde İslam dünyasının ve tüm insanlığın ortak karar alma konusunda büyük bir boşluğu var.’

İmam Hamanei, ulusal, dini ve etnik farklılıkların göz ardı edilmesini vahdet ve birliğin gerekli bir başlangıcı olarak nitelendirdi ve şunları söyledi: 'Tüm dinlerin ve tüm milletlerden İslam mezheplerinin takipçilerinin devasa bir şekilde bir araya gelmesi, Hac'ın sosyo-politik yönünün açık bir tezahürüdür.

Elbette ihtilafların ve bölücü konuların aşılması gerektiği sadece hacca özgü değildir ve Kur'an'ın pek çok ayeti Müslümanların birlik ve beraberliğine vurgu yapmaktadır.’

İslam İnkılabı Rehberi, haccın Hz. İbrahim'in mübarek ismi ve o büyük peygamberin öğretileriyle yapılması gerektiğine değinerek, Allah dininin düşmanlarından beri olmanın, İbrahim-i öğretiler arasında yer aldığını ifade etti ve şunları söyledi: ‘İnkılabın başlangıcından beri beraat Hac'ın temel direği olmuştur, ancak bu yıl Batı uygarlığından doğan bir rejimin vampir yüzünü her zamankinden daha fazla ortaya çıkaran Gazze’de yaşanan büyük olaylar göz önüne alındığında, bu yılki Hac özel olarak bir beraat Hacıdır.’

İmam Hamanei, Gazze'de yaşananları tarih için kalıcı bir gösterge olarak nitelendirdi ve şu ifadelerde bulundu: ‘Tarihte, bir yanda kuduz Siyonist köpeğin vahşi saldırıları, diğer yanda Gazze halkının direniş ve mazlumiyeti kalacak ve insanlığa yolu gösterecektir. Amerika'da ve diğer bazı ülkelerdeki gayrimüslim toplumlarda ve üniversitelerde bunun şaşırtıcı ve benzeri görülmemiş yansıması, bir tarih yazıldığının göstergelerinden biridir.’

İslam İnkılabı Rehberi, Hac sırasında Gazze'de yaşanan felaketler konusunda İslam ümmetinin vazifelerine değinerek, Kur’an ayetlerinden çeşitli örneklere ve Hz. İbrahim’in hayatına işaret etti ve şunları söyledi: ‘İbrahim (a.s) cömert ve iyi kalpli peygamberlerden biridir, ancak bu peygamber zalim düşmanlar karşısında beraatini açık bir şekilde ilan etmiştir.’

İmam Hamanei, zalim düşmanlarla dostluğu tamamen yasaklayan Kur'an ayetlerine değinerek, Siyonist rejimin Müslümanlarla düşmanlığın kâmil bir örneği olduğunu ve Amerika'nın da bu rejimin suç ortağı olduğunu söyledi ve şu ifadelerde bulundu: ‘Eğer Amerika'nın yardımı olmasaydı Siyonist rejim Müslüman halka, kadına ve çocuklara vahşice saldırabilecek güce ve cesarete sahip olabilir miydi?

Müslümanları öldürüp yerlerinden edenler de onların destekçileri de zalimdir ve Kuran'a göre, eğer bir kimse onlarla dostluk kurarsa, o da zalimdir ve Allah'ın lanetini onları da kapsamaktadır.’

İslam İnkılabı Rehberi, İslam dünyasının mevcut koşullarını göz önünde bulundurarak Hac'a yönelik İbrahimi bakış açısının, yani düşmanlar karşısında beraatin açıkça ortaya konulmasının her zamankinden daha gerekli olduğunu belirterek şunları söyledi: ‘Buna dayanarak İranlı ve İranlı olmayan hacılar, Filistin milletini destekleyen Kur'an mantığını tüm İslam dünyasına aktarabilmelidir.

Elbette İran İslam Cumhuriyeti başkalarını beklemedi ve beklemeyecektir, ancak eğer İslam milletlerinin ve devletlerinin güçlü elleri yardıma ve desteğe gelirse, Filistin ulusunun bu acı durumu devam etmeyecektir.’

Salı, 07 May 2024 06:15

Neçirvan Barzaninin Iran ziyareti

İmam Hamanei, Neçirvan Barzani'yi kabul etti
 
İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti.

Welayet News  - İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, resmi ziyaret için Tahran'da bulunan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani ile görüştü.

IKBY Başkanı Barzani, dün üst düzey yetkililerle görüşmek üzere İran'ın başkenti Tahran'a gelmişti.

Neçirvan Barzani, Tahran ziyareti kapsamında bugün İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Ekber Ahmediyan ile de bir araya geldi.

 

Reisi: Siyonistlerin ve devrim karşıtı unsurların Kürdistan bölgesini İran'a karşı kullanmasını önleyin

İran'ın, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ekonomik iş birliğini ve ticari ilişkilerini genişletmesinde hiçbir engelinin bulunmadığını belirten Cumhurbaşkanı Reisi " İki taraf arasındaki sınırların uzun olmasını ilişkilerin düzeyinin artırılması açısından değerli bir fırsat olarak görüyoruz ama  güvenlik her türlü işbirliğinin ve etkileşimin genişletilmesinin temel temeli ve temelidir." dedi. 

Irak ve Kürt halkının iyi  niyetine ve dostluğuna güvendiklerini belirten Cumhurbaşkanı" Siyonist rejim de dahil olmak üzere düşmanların İran milletine olan nefreti göz önüne alındığında, Irak ve Kürdistan bölgesi hükümeti, bu bölge topraklarının Siyonist düşman unsurlar ve devrim karşıtı unsurlar tarafından İran'a karşı kullanılmasını engellemesini  bekliyoruz." ifadelerini kullandı.
İran ve Kürdistan Bölgesi sınırlarının Korona döneminde bile kapatılmadığına dikkat çeken Barzani "İran'dan beklentimiz, Irak'taki sorunların çözümünde, müreffeh ve gelişmiş bir ülkenin inşasında yanımızda olmaya devam etmesidir. Geçmişteki ilişkilerimiz gurur vericidir ve çabalarımız geçmişten daha parlak ve daha iyi bir gelecek inşa etmektir. Hiçbir sağduyu, güçlü ve dost bir ülkeyle ilişkileri, bugün en kötü durumda olan bir rejimle işbirliğine tercih etmemize izin vermez." ifadelerini kullandı. 

Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı ayrıca İran-Irak güvenlik anlaşmasının tam olarak uygulanmasına vurgu yaptı.

 Ankara hükümetinin Tel Aviv rejimi ile ticareti kestiğini duyurmasına rağmen Türkiye'den İsrail'e petrol sevkiyatı sürüyor.
 

Türkiye Ticaret Bakanlığı "İsrail, Gazze'ye kesintisiz ve yeterli miktarda insani yardım akışına izin verinceye kadar" İsrail ile her türlü ihracat ve ithalat işleminin durdurulduğunu açıklamıştı.

Al-Araby Al-Jadeed gazetesine göre, Ankara hükümetinin İsrail'le tüm ticari ilişkilerini tamamen durdurduğu belirtildi, ancak Türkiye üzerinden işgal altındaki Filistin topraklarına yapılan petrol sevkiyatı devam ediyor.

Azerbaycan, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden Hayfa'ya yaptığı sevkiyatla İsrail'in önde gelen petrol tedarikçisi konumunda.

Haberde, Tel Aviv'in, Türkiye'nin yaptırımlarının yoğunlaşmasından ve bundan sonraki adımlarından oldukça endişeli olduğu belirtildi.

Azerbaycan, Kazakistan ile birlikte İsrail'in önemli bir petrol tedarikçisi konumundayken, diğer kaynaklar arasında Nijerya da yer alıyor.

 İRNA haber ajansının gazetesi ‘İran’, İsrail’e yapılan ‘Gerçekleşen Vaat’ operasyonuna da komuta eden General Gulam Ali Reşid ile bir söyleşi yaptı. 

Görev tanımı gereği savaşta İran silahlı kuvvetlerine komuta eden Hatemu’l Enbiya Karargahının komutanı General Reşid, “Hiçbir şey Aksa Tufanı’nın ve İran İslam Cumhuriyeti'nin Siyonist rejime karşı doğrudan askeri harekatının öncesine geri dönemez” dedi.

***

- Hamas'ın 7 Ekim operasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu operasyonun en önemli başarısı nedir sizce?

- Bu operasyonun en önemli başarısı İsrail'in kof olduğunu ortaya çıkarmasıdır. Büyük iddialara sahip olan, yetmiş yıl boyunca rakipsiz olduğunu iddia ededen ve Mısır ordusunu, Ürdün ordusunu, Suriye ordusunu ben yendim diyen İsrail ordusunun temellerini yıktı. Bu uyduruk rejim, son yıllarda da bize meydan okuma görevi almıştı. Bu çok önemli bir konu. 

Şehit Hac Kasım Süleymani dünyadaki her devletin bir ordusunun olduğunu, İsrail'de ise bunun aksine mevcut olan ordunun uyduruk bir devlet kurmuş olduğunu söylerdi. Yani biz,  sadece askeri bir güçle karşı karşıyayız, başka bir şeyle değil. 

Buraya geldiler, bir ülke haline geleceği hayaliyle buraya bir şey diktiler. İsrail, diş hekimliğindeki implant benzeri bir şeydir. Bunu İngilizler ve Batılı ülkeler buraya dikti; İsrail'in hayatı da Batı'ya bağımlıdır. Yani Batı, bir gün olmasa İsrail bir gecede çöker. Bunun tersi de doğrudur, yani İsrail çökerse Batı da çöker. İsrail'in İran'da büyükelçiliği yok; ama tüm Batılı ülkelerin büyükelçilikleri ona yardım ediyor. İstihbarattan, siyasi, askeri desteğe, medya desteğine kadar ihtiyaç duydukları her türlü yardımı onlara sağlıyorlar.

- İran İslam Cumhuriyeti, gaspçı ve işgalci İsrail'in ortadan kaldırılması gerektiğini defalarca açıkça ifade etti; Peki bu ideal, gerçekte ne kadar ulaşılabilir bir şeydir?

- Şunu belirtmek isterim ki, maalesef bazı üniversite hocaları ve aydınları, “İran İslam Cumhuriyeti, biz gaspçı İsrail'i yok etmek istiyoruz dedi” diyerek mugalata yaptılar. Halbuki İslam Cumhuriyeti'nin liderleri ve yetkilileri, her zaman şöyle demiştir: İran İslam Cumhuriyeti siyasi bir sistem olarak, diğer Müslüman devletlerin ve milletlerin yardımıyla Müslümanların ilk kıblesini ve Müslüman bir milletin topraklarını işgal eden gaspçı ve saldırgan İsrail'i yenmeli ve yok etmelidir.

İsrail ordusunun komutanlarını rahatsız eden ve kabuslarının kaynağı olan şey onların kırılganlıklarıdır. İsrailli komutanlar için kabus şudur: Onlar diyor ki, sadece 1100 kişi saldırdı ve bizi bu şekilde alt üst etti. Hamas'ın 30 bin savaşçısı var; bu savaşçılardan 10.000'i tekrar 10 bin Lübnanlı Hizbullah savaşçısı ve Batı Şeria’daki 2, 3 bin gençle birlikte bize sürpriz bir şekilde saldırırsa İsrail'in işi biter. Öte yandan bu rakamlar da onların gücünün sadece küçük bir kısmı.

İsrail'in çok küçük bir toprağı var; geçtiğimiz Haziran ayında, Devrim Muhafızları ve ordunun silahlı kuvvetlerinin üst düzey komutanlarıyla yaptığımız olağan toplantılardan birinde, ‘Beytu’l Mukaddes Operasyonuna’ [İran-Irak savaşı sırasında İran ordusunun yaptığı bir operasyon] değindim ve bu operasyondaki bizim davranış biçimimizle İsrail'deki durum arasında bir karşılaştırma yaptım. 

Bizim savaş sırasında Irak’a karşı yaptığımız Beytu’l Mukaddes Operasyonu’nda alanın genişliği 6 bin kilometrekareydi. Yani biz bu operasyonla şu an İsrail işgali altındaki Filistin toprakları kadar olan coğrafi alanı kurtarmıştık.

Bu bölgenin haritasını, işgal altındaki Filistin'in coğrafi haritasının üzerine koyduk; Güney Lübnan sınırlarından, yani işgal altındaki Filistin'in kuzey topraklarının yarısından Batı Şeria ve Aşdod'a kadar, yani Tel Aviv'in güneyine kadar örttü. 

Hükümet merkezlerin, askeri merkezlerin, nüfus yoğunluğunun, ekonomik merkezlerin hepsinin bu bölgede bulunduğunu gördük; İsrail'in güney bölgelerinin geri kalanı çoğunlukla çöldür. Nakab Çölü ve Gazze çevresinden Akabe limanına kadar olan bölgelerin tamamı çöldür ve buralarda kayda değer bir nüfus yoktur. 1948'deki Yahudi ve Arap nüfusu bu bölgededir.

İsrail'in tüm şehirleri, tüm hükümet merkezleri, savunma bakanlığı, ordu karargâhları, sanayi merkezleri ise söylediğim bölgelerdedir.

Ordu komutanımız sevgili kardeşim Tümgeneral Musevi'nin sözleri çok önemliydi. Daha önce bir gazeteci General Musevi'ye, İran ile İsrail arasında bir savaş olursa İran ordusu, Devrim Muhafızları, silahlı kuvvetleri İsrail'i nasıl yenebilir diye sormuştu. 

O bu soruya cevaben, şöyle dedi: Eğer ordu ile Devrim Muhafızları'nın İsrail ordusuna karşı savaşmasını gerektirebilecek bir durum oluşursa fazla değil sadece tek bir operasyonla ‘Fethu’l Mubin’ veya ‘Beytu’l Mukaddes’ operasyonu ile aynı ölçekte bir operasyonla İsrail’in işini bitirebiliriz. 

Yani eğer Güney Lübnan’dan, Golan'dan, Batı Şeria'dan ve Gazze'den ‘Fethu’l Mubin Operasyonu’ndaki kadar asker sayısı kadar savaşçı İsrail'e saldırırsa onların işi biter ve İsrail ordusu yok edilir, 7 Ekim olayı bunun bir örneğiydi. 

İsrail, düzenli bir orduya değil, bir gerilla grubuna karşı bile doğru hareket edemedi. Saldırı yalnızca 16 ila 20 saat kadar sürdü, dolayısıyla büyük iddialara sahip bir ordunun kendisi için çizdiği imaj sahtedir.

- İsrail'in mevcut durumunu coğrafi ve demografik bileşenler açısından nasıl görüyorsunuz? Sizce İsrail rejiminin karşı karşıya olduğu krizler onu ne ölçüde kırılgan ve zayıf hale getiriyor?

- İsrail'in kendisinin ve Batı medyasının yansıttığı gibi bir şey olduğunu düşünmemek gerekiyor. Bazen İsrail gelip İran'da bir şeyler yapıyor, mesela nükleer bilim adamımıza suikast düzenliyor veya sınırlı bir alanda bombalı saldırı gerçekleştiriyor. Hemen ardından bu iş, olduğundan çok daha büyük gösteriliyor. Batı'nın tüm medya imparatorluğu da onu destekliyor.

İsrail, Amerika ve Avrupa'nın doğrudan yardımlarıyla ayakta olduğu için tüm imkanları ona ücretsiz olarak sunuyorlar. Para, teçhizat, en gelişmiş silahlar ve istediği her türlü yardım.

Şu anda CENTCOM komutanı Tel Aviv'de bir operasyon üssü kurdu ve savaş alanını yakından yönetiyor. Fransız, İngiliz ve Amerikan askerleri İsrail askerlerinin yanında savaşıyor; Yani İsrail işte bu kadar uyduruk bir rejim.

Alasdair Drysdale ve Gerald H. Blake adlı iki İngiliz coğrafyacı tarafından 1980’lerde yazılan ve Bayan Derre Mirhaydar tarafından tercüme edilen Ortadoğu ve Kuzey Afrika Siyasi Coğrafyası adlı bir kitap var, okumanızı öneririm.

Kitabın "Devletlerin Sisteminin Tekamülü ve Ayrılması" başlıklı ikinci bölümünde İsrail konusuna değiniliyor ve şunlar söyleniyor: İsrail bir paradokstur ve Siyonizm denilen aşırı bir ideolojinin ürünüdür. Çok ciddi sorunları var ve dünyanın her yerinden topladığı insanları asla birleştiremeyecek. Bu kitapta İsrail'deki Yahudi nüfusunun dünyanın dört bir yanındaki 102 farklı ülkeden getirilip burada toplandıkları, bu nüfusun çok dilli olduğu ve en az 15 dil (İbranice, Arapça, İngilizce, Lehçe, Rusça, Almanca, Farsça, İspanyolca, Afrika dilleri vs...) konuştukları belirtiliyor. 

İsrail'in karşı karşıya olduğu ve onarılamayacak olan bu başarısızlığın tek sebebi şudur bu ordu, bu uyduruk İsrail devleti ve işgal altındaki topraklarda bir araya toplanan bu toplum kimliksizdir, varlık sebebinden yoksundur. Bir ulus-devletin kurulması için önemli bir etken olan milli kimlikleri yoktur, kültürel bağlardan yoksunlar ve bir ulus-devletin sahip olması gereken önemli unsurların ve bileşenlerin hiçbirine sahip değiller.

Bunların hiçbir kimliği yok. Ne kültürel kimlikleri var, ne ulusal kimlikleri var, ne de birbirlerine bağlılar; yani aralarında bir insicam, homojenlik yoktur. 

Bu nüfusun durumu İran halkının durumuyla kıyaslanabilecek bir şey değildir. İran halkının birbiriyle güçlü bağları var; İran'da var olan dini homojenlik, milli homojenlik, dilsel homojenlik, etnik homojenlik gibi faktörlere dünyanın çok az yerinde rastlanmaktadır. 

Batı’nın düşmanları ve medyası, İran'daki etnik çeşitliliğin toplumumuzda bölünmeye yol açtığını ima etmeye çalışıyor, oysa gerçekte öyle değil. İran'da kültürel ve etnik çeşitliliğin olduğu doğrudur; ancak İranlılar bu farklılıklar beraberlik doğrultusunda kullanıyorlar ve bu çeşitlilik ve farklılıklar da kaynaşmayı arttırıyor. 

İran toplumundaki tüm bu farklı etnik kökenler ve gruplar, en ufak bir tehlikeyi hissettiklerinde tek yürek, tek dil ve İran'ı savunmak için birleşiyorlar. Stratejik konum ve ortam, toprak birliği, kadim tarihsel kökler, dil, din ve millet homojenliği, kültürel yapı, siyasi ideal ve güçlü merkezi hükümet gibi faktörler içsel faktörlerdir. Dış tehditler (küresel emperyalizmin tahrikleri) gibi dışsal faktörler ise İran ülkesinde yaşayanlar arasında birlik ve dayanışmanın artmasında etkili oluyor. İsrail’de ise böyle bir şey mevcut değil. Bu bağlardan hiçbiri yok; İsrail'de bir ülkenin varlık sebebi olan ve bir ülkenin oluşmasını sağlayan bileşenlerin hiçbiri mevcut değil.

- Biraz da ‘Gerçekleşen Söz’ operasyonundan ve onun yurt içinde ve yurt dışındaki boyutlarından bahseder misiniz?

 - Hamas'ın gerçekleştirdiği Aksa Tufanı operasyonu ve İran'ın rejime yönelik doğrudan bir askeri eylemi olan ‘Gerçekleşen Söz’ (Vade-yi Sadık) operasyonu İsrail'in son derece kırılgan olduğunu açıkça gösterdi. Artık hiçbir şey Aksa Tufanı operasyonunun ve İslam Cumhuriyeti'nin doğrudan askeri harekâtının öncesine dönmeyecek. 

Rejimin içine düştüğü bataklıktan çıkmak için vereceği her türlü tepki, daha fazla batmasına yol açacak. Direniş Ekseni, inisiyatif üstünlüğüne sahiptir ve önümüzdeki on yılın ufku Direniş Ekseni’nin görüş alanındadır. Tarih yeniden okunacak.

Bölgenin mazlum halkları, özellikle Filistin ve Lübnan'ın mazlum Müslüman halkları, Siyonist işgalciye karşı direnmenin yolunu öğretti. Allah'ın izniyle İran İslam Cumhuriyeti de dahil olmak üzere herkesin yardımıyla Siyonist işgal rejimini yeneceklerdir.  

Bütün milletler, bölge coğrafyasında Amerika'nın ve Siyonist rejimin özelliklerini görüyor: Müslüman halkların topraklarını işgal etme, Filistin halkını tehcir etme, baskı, şantaj, cinayet, soykırım ve öldürme 70 yıldır devam ediyor ve Filistin milleti Amerika'ya ve Siyonist rejime teslim olmuyor.

‘Gerçekleşen Söz Operasyonu'nun en önemli özelliği, İran Liderinin irade ve kararıyla ortaya çıkmış olmasıdır. Bu da tüm düşmanları şaşırmıştır. Kendini aşılmaz bir askeri kale sanan İsrail, füzeler ve insansız hava araçları ile saldırıya uğradı. Büyük İran milletinin Devrim Liderinde tecelli eden irade ve kararlılığı stratejik önem taşımaktadır. 

İran'ın atışlarından kaçının hedeflerini vurduğundan daha önemli bir şey var. Gerçekleşen Söz Operasyonu, Siyonist rejimin kendince kurduğu caydırıcılığı kırdı. Siyonist rejim, Amerika ve NATO güçlerine güvenerek caydırıcılığının garanti altında olduğunu düşünüyordu. 

İran liderliğinin İsrail saldırganını cezalandırma yönünde kesin bir karar aldığını görünce herkes korkuyla İsrail'in yardımına koştu. 

Amerika; İngiltere ve Fransa başta olmak üzere NATO güçlerinin ve bölgedeki bazı ülkelerin tam desteğiyle, İran'ın füze ve insansız uçaklarının saldırı gücüne karşı, en az bir milyon kilometrekarelik bir coğrafi alanda Irak, Ürdün, Kuzey Arabistan, Kızıldeniz, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve işgal altındaki Filistin'de çok katmanlı bir savunma hattı oluşturdu. 

Siyonist rejimi destekleyen bu savunma duvarlarına rağmen İran'ın güçlü füzeleri füze savunmasını geçti, Navatim ve Şalakhim askeri üslerini vurdu. Siyonist rejim bu iki askeri üssün resimlerini dünyaya göstermeye cesaret edemedi.

Eğer Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar ve CENTCOM, Siyonist rejimin yardımına gelmeseydi, İran'ın füzelerinin yüzde 80'i Siyonist rejimin askeri üslerini yerle bir edecekti.

Gerçekleşen Söz operasyonuyla birlikte stratejik konuşlanma bir kez daha İran İslam Cumhuriyeti lehine değişti ve bu değişiklik Amerika'nın "Biz demir bir irade ile İsrail'in yanında duruyoruz!" açıklamasıyla gerçekleşti. 

İsrail'in yardımına gelen Amerika ve diğer Batılı güçler ile Siyonist rejimin kendisi, operasyon sırasında 10 saati korku ve endişe içinde geçirerek, İran milletinin iradesini dayatmasına ve İsrail'in caydırıcılığının başarısızlığına tanık oldu. 

Herkes, hiç sürpriz yapmadan ve önceden duyurarak Siyonist rejimi cezalandıran İran’ı bölgenin küstah ve cani kabadayısına sağlam bir tokat ve yumruk atarak yerine oturttuğu için alkışladı.

Bu saldırı operasyonunu, Siyonist rejimin Suriye hükümetinin talebi üzerine Şam'da bulunan komutanlarına karşı İran büyükelçiliğinde işlediği suçlara cevap olarak gerçekleştirdi. 

Operasyon, İslam Devrim Muhafızları Hava ve Uzay Kuvvetleri'nin küçük bir birliği tarafından gerçekleştirildi ve bu küçük birlik, saldırı kapasitesinin yalnızca yüzde 20’sini kullandı. 

Buna karşılık Amerika, NATO, CENTCOM ve İsrail rejimi, 240 savaş uçağı, Akdeniz ve Kızıldeniz’deki Amerikan donanmasına ait çok sayıda füze savunma sistemini korku ve panik içinde kullandı.

Devrim Muhafızları Hava ve Uzay Kuvvetlerine mensup küçük birliğin taarruz saldırı kapasitesinin yüzde 80'i de ikinci bir emre göre yeni saldırı dalgaları başlatmak için hazırdı. Ancak İranlı komutanlar Siyonist rejimi cezalandırılması için bu kadarını yeterli gördü.

Amerika, İngiltere, Fransa ve Avrupa hükümetlerinin Siyonist rejime bu tür destekleri insanlara haçlı seferlerini hatırlatmaktadır.

Amerika ve Avrupa hükümetleri, işgal altındaki Filistin'deki Siyonist rejimin suçlarının kesin ortaklarıdır ve Amerika ve Avrupa hükümetlerinin Siyonist rejimi desteklemek için ödediği bu stratejik maliyetler, Batılı uluslar tarafından asla kabul edilebilir değil. 

- Bu, İsrail’deki gerçeğin medyada sunulanla aynı olmadığı anlamına mı geliyor?

- İsrail'in medyada kendisi hakkında yarattığı imaj, işgal altındaki Filistin topraklarındaki gerçek İsrail imajıyla asla örtüşmüyor. İsrail kendisine rakipsiz olduğuna dair sahte bir imaj yaratıyor.

7 Ekim'de yapılan operasyonla tüm o sahte heybet yıkıldı. Tüm askeri personelin bildiği üzere bir gerilla grubunun 1.100 veya 1.200 savaşçısından oluşan bu sayı, bir piyade tugayının savaş ve manevra kabiliyetidir. Bu büyük iddiaların sahibi olan orduya 1100 kişi saldırdı. 

Bazı Hamas savaşçıları diyor ki, İsrailliler uyuyordu, şarap içtikleri için hepsi tanklarda ve kamplarda sızıp kalmıştı. Birkaç saatlik operasyonumuzla İsrail ordusunun bu kadar çökeceğine inanamadık. 

Amerikalıların kendileri de şunu söylüyor; ABD Dışişleri Bakanı olan ve Arap ülkelerine gidip gelen Blinken, Irak Başbakanına demişti ki: İsrail ordusu çökmüş, işi neredeyse bitmek üzereydi. Biz gidip onlara yardım ettik ve bu orduyu yerden kaldırıp tamamen yok olmasını önledik ve onları ayakta durmaya ve bize güvenerek işlerine devam etmeye ikna etmeye çalıştık. 

Dolayısıyla Siyonist rejim, Amerika ve Avrupa'nın doğrudan desteğiyle ekonomik ve askeri olarak ayakta duruyor, ihtiyacı olan her şeyi ona bedava sağlıyor. Hatta kitle imha silahı olan atom bombasını bile!

Çeviri: YDH

   ABD’de kriz giderek büyüyor. 

Afganistan, Ukrayna, Gazze, Tayvan…
Bunlar dışarıdakiler.
İçeride de işler iyi gitmiyor.
“George Floyd” olayı…
Bütün eyaletlerde siyahilerin ayaklanması.
Okulların basılması ve çoklu ölümler…
Pandemi döneminde yaşananlar…
ABD Kongre baskını…
Arkasının geleceğini söylemiştik.
Dediğimiz gibi oldu.
Teksas’ta merkezi yönetime direniş.
Şimdi de üniversite isyanları…

DALGA DALGA

Ukrayna’ya destek…
Yoksullaşan ABD orta sınıfı tepkili.
“Niye bize değil de Ukrayna’ya” diye sorguluyor.
Gazze’de yaşananlar…
Bardağı taşıran damla oldu.
Columbia Üniversitesi,
Indiana Üniversitesi,
Ohio Eyalet Üniversitesi,
California Politeknik Eyalet Üniversitesi,
Northwestern Üniversitesi,
New York Eyalet Üniversitesi,
Florida Üniversitesi,
Arizona Eyalet Üniversitesi,
Denver Metropolitan Eyalet Üniversitesi,
George Washington Üniversitesi,
Kuzey Carolina Üniversitesi,
Teksas Üniversitesi,
Northeastern Üniversitesi,
Emory Üniversitesi,
Connecticut Üniversitesi,
Pensilvanya Üniversitesi,
Princeton Üniversitesi…
Bunlar sadece birkaçı…
Doğudan batıya, kuzeyden güneye…
İsrail’i protesto dalga dalga yayılıyor.
Şimdi Avrupa’ya da sıçradı.
Gazzelilere destek artıyor.

ABD YÖNETİMİNE KARŞI

Öğrenciler yalnız değil.
Akademisyenler de yanlarında.
Ailelerin desteği de tam.
Emekli askerler ve gaziler…
Onlar da öğrencilerle birlikte.
İşçiler de boş durmuyor.
Öğrencilere destek ziyaretleri yapıyor.
Eylemlerde taşınan pankartlar…
ABD yönetimi eleştiriliyor.
Üniversite bahçelerine kurulan çadırlar…
Öğrenciler nedenini şöyle açıklıyor:
“Gazze halkının evleri yıkıldı.
Çadırlarda yaşıyorlar.
Onlarla dayanışmamızı gösteriyoruz.
Biz de kurduğumuz çadırlarda yaşıyoruz.”
Mesajları çok anlamlı.

FAŞİST YÖNTEMLER

Öğrenciler barışçı eylem yapıyor.
Hiçbir taşkınlıkları yok.
Sadece Gazze’deki soykırımı…
ABD’nin İsrail’e desteğini protesto ediyorlar.
ABD yönetimi suçluluk içinde.
Bu nedenle de panik halinde.
Öğrenci hareketini bastırmaya çalışıyor.
Şiddet uyguluyor.
Indiana Üniversitesinde olanlar ibretlik.
Üniversiteye keskin nişancılar yerleştirdiler.
Yüzlerce öğrenci gözaltında.
Ama vazgeçmiyorlar.
ABD’nin klasik yöntemleri de devrede.
Provokasyonlar yapılıyor.
Ancak boşa çıkarılıyor.
İşin daha da büyüyeceği anlaşılıyor.

HOCALARA TERS KELEPÇE

Üniversitelerden kameralara yansıyanlar…
ABD’nin gerçek yüzünü açığa çıkardı.
Emory Üniversitesinde ibretlik görüntüler.
Felsefe Bölümü Başkanı Profesör Noelle McAfee.
Orta yaşın üstünde bir kadın.
Öğrencilere destek verdiği için gözaltına alındı.
Ters kelepçe takıldı.
ABD’nin “demokrasi” maskesi…
“İnsan hakları” propagandası…
Bizler biliyorduk ama artık herkes gördü.
Yalanları net olarak ortaya çıktı.

DİP DALGA

Amerika’da önemli gelişmeler yaşanıyor.
Çok ciddi bir dip dalga var.
“Ensesi Kızıllar”ın kongre baskını…
Siyahilerin öfkesi…
Üniversitelerdeki direniş…
Yeni dönemin habercisi.
En büyük eksiklik liderlik.
Gelişmeler çok hızlı ilerliyor.
ABD halkı kendi partisini kuracak.
Liderini de çıkaracak.
Bu hem Amerika’nın hem de dünyanın lehine olacak.
İzliyoruz…

aydınlık

 

Zorba ve Zalimlerle Savaşma Şartları
Zorba ve zalim topluluk “salih topluluktan” kan dökecek olursa veya mallarından bir kısmını zayi edecek olursa, dinin hükmü üzere sorumluk taşımaktadır.

 İslam fıkhında “cihat” kitabının bir bölümünde “zorba kimselerle savaş” konusu işlenmektedir. Bu zorbalardan maksat Müslümanların hak İmam’ına karşı başkaldıran kimselerdir. Bu kitapta birçok hükümler bu kimseler hakkında mevcuttur.

Ancak yukarıdaki ayetin konusu bir başka mevzudur. Şöyle ki, iki mümin topluluk arasında çıkan çekişme ve tartışmalar söz konusudur. Orada ne Masum İmam’ın aleyhine ayaklanma ve ne de salih bir İslam hükümeti aleyhine karşı ayaklanma söz konusudur. Bunların hepsine rağmen bazı müfessirler ve fakihler bundan bu konuyu çıkarmak istemişlerdir. Ancak “Fazıl Mikdad” “Kenzu’l-İrfan” kitabında bu delilin hata olduğunu söylemiştir.

Çünkü Masum İmam’a karşı kıyam, dinden çıkmaya sebeptir. Ancak müminler arasında çıkan tartışma ve çekişme sadece fısk sebebi olur, dinden çıkışa neden olmaz. Bu nedenlerdir ki, Kur’ân-ı Kerim’de yukarıdaki ayetlerde her iki topluluğu mümin ve kardeş olarak nitelenmiştir. Böylece “Zorba kimseler”in hükmünün bu tür kimselere genelleyerek uygulanması mümkün değildir.

Ne yazık ki, fıkıhta böyle kimseler hakkında hükümler bulamadık. Ancak yukarıdaki ayetlerin yanı sıra bazı diğer karinelerden -özellikle de iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmak babında bu konuya değinilen konular ışığında- faydalanmak mümkündür. Aşağıdaki hükümler geçerlidir:

a) Müminler arasındaki husumeti düzeltmek vacibi kifa-i babındandır.

b) Bu işin gerçekleşmesi için, öncelikle kolay merhalelerden başlanmalı ve meşhur deyimde geçtiği üzere “kolaydan kolaya” kanununa riayet edilmesi gerekir. Ancak eğer bunun gerçekleştirilmesi mümkün olamıyorsa, silahlı direniş ve savaş da caiz ve hatta gerekli olabilir.

c) Zorba ve haddi aşan kimselerin bu yolda dökülen kanları ve zayi olan malları hedere gitmiş sayılır. Çünkü dinin hükmü ve vacip emrin yerine getirilmesi gerçekleştirilmiştir.

d) Diyalog yoluyla husumetin giderilmesi hususunda hâkim-i şer’in iznine gerek yoktur. Fakat ameli boyutta şiddete gerek olacak merhalede ve özellikle de kan dökülmesine sebep olacak bir durum varsa, İslam hükümeti ve hâkim-i şer’in izni olmadan bunun yapılması caiz değildir. Ancak hiçbir şekilde ulaşmanın imkânı olmazsa durum başkadır. Böyle durumlarda müminlerin adaletlilerinin ve bilgili kimselerin karar almaları gerekir.

e) Eğer zorba ve zalim topluluk “salih topluluktan” kan dökecek olursa veya mallarından bir kısmını zayi edecek olursa, dinin hükmü üzere sorumluk taşımaktadır ve bilerek adam öldürmüşse, kısas hükmü onun hakkında uygulanır. Yine aynı şekilde mazlum topluluktan dökülen kanların ve telef olan malların hükmü, “sorumluluk” ve “kısas” hükümlerindendir. Bazı kimselerin sözlerinden anlaşıldığı üzere; barışın gerçekleşmesinden sonra zalim ve zorba topluluktan dökülen kan ve telef olan malların heder olması karşısında hiçbir sorumluluk yoktur; çünkü konumuz olan bu ayet-i kerimede buna değinilmediği, doğru değildir ve ayet-i kerime bütün bu konuları açıklama hedefinde değildir. Bilakis böyle konularda başvurulacak şey kısas ve telef bablarında yer alan bir takım diğer usul ve kanunlardır.

f) Çünkü bu direniş ve savaşın hedefi, zorba ve zalim topluluğa hakkı kabul etmeğe zorlamaktır. Dolayısıyla bu savaşta, savaş esirleri, ganimet ve buna benzer şeyler söz konusu olmayacaktır. Çünkü her iki topluluğun Müslüman olduğu faraziyesi vardır. Ancak geçici bir süre için savaş ateşini söndürmek adına esir almanın sakıncası yoktur. Fakat barış sağlanır sağlanmaz esirler hemen salıverilmelidirler.

g) Bazen tartışan tarafların her ikisi de zalim ve zorba kimselerdir. Bunlar diğer kabileden bir grup topluluğu öldürüp mallarını almış ve onlar da aynı şeyleri birinci kabileye yapmışlardır. Savunmakla kanaat etmemişlerdir. Bunlardan ister her iki topluluk aynı miktarda zulüm ve zorbalık yapsın veya biri az diğeri çok daha fazla yapsın fark etmez.

Hiç kuşkusuz bu konunun hükmü, Kur’ân-ı Kerim’de açıkça beyan edilmemiştir. Ancak bu hükmü konumuz olan bu ayet-i kerim’den özellik hususiyetini kaldıracak olursak, onu şu şekilde elde edebiliriz; Müslümanların görevi şudur, her ikisini barıştırmalıdırlar. Ancak barışmaya yanaşmazlarsa, ilahi emirlere boyun eğene kadar her ikisiyle savaşmalıdırlar. Yukarıda zalim ve zorba kimseler hakkında açıklanan hükümler, her iki topluluk hakkında uygulanır.

Sözün sonunda, vurguda bulunarak şöyle diyoruz; bu zorba ve zalimlerin hükmü, Masum İmam’a veya adaletli İslam hükümetine karşı kıyam eden kimselerle farklıdır. Son topluluğun hükümleri daha sert ve daha şiddetlidir ki, İslam fıkhında “Kitabu’l-Cihat” babında bu bölüm ele alınmıştır. ehlader

Hamas’ın Katar ve Mısır tarafından iletilen 'ateşkes önerilerine' onay verdiğini duyurmasının ardından Siyonist İsrail Savaş Kabinesi, Refah’ta saldırılara devam kararı aldı. İsrail Ordu Sözcüsü Hagari, 1.5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah kentindeki 50’den fazla alana hava saldırısı düzenlediklerini açıkladı.
 

Siyonist rejim Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamaya göre Savaş Kabinesi, Hamas’a esirleri serbest bırakması amacı ile baskı yapmak ve savaşın hedeflerine ulaşmak için Refah’taki operasyonun devam etmesine oybirliğiyle karar verdi.

Siyonist Rejim Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, Gazze Şeridi’ndeki saldırılardan kaçan yaklaşık 1.5 milyon kişinin sığındığı güneydeki Refah kentinde 50’den fazla yere hava saldırısı düzenlediklerini açıkladı.

Hagari, düzenlediği basın toplantısında işgalci İsrail’in Refah’a yönelik saldırıları hakkında açıklamada bulundu.

Siyonist İsrail’in Gazze’deki saldırılarından kaçan yaklaşık 1.5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah kentindeki 50’den fazla alana hava saldırısı düzenlediklerini belirtti.

Hagari, saldırıların ordunun Refah’ın doğusunda kara saldırısına hazırlandığı bir dönemde gerçekleştiğini söyledi.

 

Emir Abdullahiyan, Heniyye İle Görüştü
 
 İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda; Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile telefonda Gazze'deki gelişmeleri görüştüğünü bildirdi.
 

Emir Abdullahiyan'ın paylaşımında; “Heniyye görüşmede, Mısır ile Katar tarafının İsrail rejiminin saldırılarının durdurulması, esir takası ve Gazze ablukasının kaldırılmasına yönelik önerdiği ateşkes anlaşmasına yanıt verdik. Artık top İsrail sahasında dedi.” ifadesine yer verildi.

 

Erdoğan, Heniyye İle Gazze Ateşkesini Görüştü 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Hamas'ın Gazze'de ateşkes teklifini kabul ettiğini açıklamasının ardından Hamas Siyasi Büro Başkanı Heniyye'yle telefonda görüştü.
 

Katarlı ve Mısırlı arabulucularının girişimiyle süren İsrail ile ateşkes görüşmelerinin olumlu sonuçlandığını duyurulmasının ardından yapılan görüşmeye ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan sosyal medya hesaplarından açıklama yaptı.

Erdoğan görüşmeye ilişkin şunları söyledi: "Kabine toplantımız öncesi Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Sayın Heniyye ile görüşmemizde Gazze’deki çatışmaların ve şiddetin sona erdirilmesi için ortaya konan çabaları ele aldık. Hamas’ın ara buluculardan aldığı ateşkes önerisini onaylamasını değerlendirdik.

Hamas’ın Türkiye’nin telkinleri ile verdiği kararı olumlu bulduğumuzu ifade ettiğim görüşmede, İsrail’in de kalıcı ateşkes için adım atması gerektiğini vurguladık. Batılı ülkeler başta olmak üzere tüm tarafları, ateşkes için İsrail’e gereken baskıyı yapmaya çağırıyorum."

  Berlin İmam Rıza İslam Merkezi Âlimi Hüccet'ül-İslam Şeyh Sabahattin Türkyılmaz bu hafta Cuma hutbesinde, Gazze meselesinin küresel yankılarına değindi.
 

Hüccet'ül-İslam Şeyh Sabahattin Türkyılmaz, Gazze meselesinin üç önemli küresel dalga meydana getirdiğini belirterek şu ifadelerde bulundu: ‘Gazze meselesinin birinci en önemli küresel dalgası: Halkların vicdanlarının uyanması olmuştur. Avrupa halkları ayağa kalktı, Amerika ve emperyal güçlerin halklarının da vicdanları uyandı. Müslüman halklar henüz uyanmadı. Bütün müslüman ülkeler ayağa kalkması gerekirdi, “Allah-u ekber kahrolsun siyonist” sloganları sokakları inletmeliydi. Ama gavur Avrupa ve Amerika’da halklar “Filistine özgürlük” soykırıma son verin” sloganları atılıyor. Kardeşleri katledilen müslümanlar sessizler.

Müslüman halklar sözüm ona kutsal iktidarlarının ve çıkarcı muhalefetlerinin ağzına bakıyorlar.

İkinci en önemli küresel dalgası: Bilim ve akademik çevrelerin yani aklın ve ilmin uyanması. Bir ülkede akademisyen ve bilim çevreleri uyanıyorsa, bir şeye itiraz ediyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Amerika ve Avrupa’da üniversiteler uyanmış ve öğrenciler, üniversitelerin kampüslerinde aklın uyandığını, bilimin ve akademik çevrenin siyasi iktidarlara gerekeni yapmasını istemektedir.

Üçünci önemli küresel dalgası: Henüz küresel olmasa da başlayacaktır inş. Bilim ve akademik çevreden akademisyenler; profesörler, dr.lar, öğretim görevlileri kariyerlerini tehlikeye atarak akıl ve vicdanı uyanan öğrencilerin yanında duruyor, bu katliam ve soykırama karşı seslerini yükseltiyorlar.

Gavur dediğimiz bu insanlar insani, vicadi, akli ve bilimsel vazifelerini yerine getiriyorlar.

Müslüman akademisyenler, prof. Dr. ve öğrenciler nerdeler?

Neden İslam ülkelerindeki üniversiteler ayağa kalmıyorlar?

Neden öğrenciler harekete geçip üniversite kampüslerinde protesto eyleminde bulunmuyorlar?

Batı üniversitelerinden ilim, bilim alındığı gibi vicdanları ve aklı nasıl uyandıracağının da dersi alınması gerekmez mi?

Dünyanın önemli universitelerinden olan İstabul Üniversitesi neden sessiz? Halk sözüm ona kutsal saydığı iktidara toz kondurmuyor siz akademisyenler bilim çevresi neden sessizsiniz?

Siz akademisyenler toplumun lokomotifi değil misiniz?

Akılları ve vicdanları gaflet uykusundan uyandıracak bilim adamları değil misiniz?

Dünayda en kısa Cuma hutbesi okuyan imamın dediği gibi “35 kişinin katledilmesi, 100 binden fazla insanın yaralanması ve milyonların evsiz barksız kalıp göçe zorlanması sizin vicdanlarınızı uyandırmıyorsa, benim söyleyecek sözümün hiç bir etkisi olmaz, kamet getirin namazı kılalım.”

 Hamas'ın Uluslararası İlişkiler Ofisi Başkanı Dr. Musa Ebu Marzuk, yakın zamanda Çin'de Filistinli gruplar arasında bir toplantı yapılacağını duyurdu.
 

Farklı Filistinli gruplar arasındaki tüm farklılıkların ve bölünmelerin sona ermesi yönündeki umudunu dile getiren Ebu Marzuk, dünyada bağlantı kurmaya çalıştığımız birçok kutup var diye belirtti.

Amerika'nın Siyonist rejimi sahip olduğu her imkanla desteklediğine dikkat çeken Ebu Marzuk, Amerika ve Siyonist Rejim İsrail'in, Hamas'ı kınamaları için Aksa Tufanı operasyonunun başında dünyanın tüm ülkeleriyle iletişim kurduğunu söyledi.

Amerika'da başlayan ve dünyanın diğer ülkelerine yayılan Filistin'e destek veren büyük öğrenci hareketine tepki gösteren bu HAMAS yetkilisi, Amerika'da öğrenci hareketinin başlaması ve bunun dünyanın diğer ülkelerine yayılmasının, dünyanın İsrail cinayetlerinin gerçeğini tanıdığını gösterdiğini de belirtti.

Bu toprağın tarihsel sınırları içindeki Filistinlilerin sayısının Yahudi sayısından daha fazla olduğunu vurgulayan Ebu Marzuk,"geleceğimizin kendi topraklarımızda olduğunu biliyoruz" diye belirtti.

Ebu Marzuk, Siyonist yetkililerin bölünmüş durumda olduğunu ve her birinin kendi çıkarlarını aradığını, bu durumda Filistinlilerin direnişinden ve zaferinden emin olduklarını da belirtti. İşgalci rejimin tüm önde gelenlerinin Hamas'a karşı yenilgiyi kabul ettiğini belirten Ebu Marzuk Netanyahu'nun hala Arapları öldürmekle ilgilendiğini ve yaygara yaptığını belirtti.

Bu üst düzey Hamas yetkilisi, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir fedakarlık ve direniş örneği gösteren Gazze Şeridi'ndeki kararlı ve dirençli Filistin halkına şükranlarını sunarak, Gazze'ye 85 bin tondan fazla Amerikan bombasının düştüğünü ancak Filistinlilerin hala orada kalmaya devam ettiklerini vurguladı.

Musa Ebu Marzuk, düşmanın açıklanan hedeflerinden birinin Hamas'ı yok etmek olduğunu ancak yaşananların tam tersi sonuç verdiğini de vurguladı.

Amerika Birleşik Devletleri ve Batı'nın her düzeyde Siyonist rejime sınırsız desteğine atıfta bulunan Ebu Marzuk,"ABD ve Batı ülkeleri müdahale etmemiş olsaydı, 7 Ekim'de İsrail'in maruz kaldığı yenilginin bu rejimin hayatını sona erdirecekti" diye belirtti.

Hamas hareketinin uluslararası ilişkiler ofisi başkanı, Siyonist düşmanın savaştaki hiçbir hedefine ulaşamadığını ve tek bir esiri bile kaba kuvvetle kurtaramadığını da sözlerine ekledi.

Siyonist yetkililerin Refah'a saldırı tehditlerine ilişkin ise işgalcilerin Refah'a girmekten korktuklarını çünkü bunun kendileri için bir skandal daha olacağını ve elde edecekleri tek sonucun yenilgi olacağını bildiklerini söyledi.

Ebu Marzuk ayrıca Amerikan hükümetinin barış müzakerelerindeki tutumunun seçmen çıkarlarıyla ilgili olduğunu ve bu nedenle Amerikalılardan çelişkili açıklamalar gördüğümüzü ifade etti. Ebu Marzuk direnişin hâlâ bu anlaşmanın kalıcı bir ateşkes içermesi gerektiğinde ısrar ettiğini de vurguladı.

Cuma, 26 Nisan 2024 13:47

Gaybetteki İmamı Beklerken

İncelenmesi gereken ilk nokta, gaybet kelimesinin ne anlama geldiği konusudur. Gaybet; Gözlerden kaybolmak demektir. Hazır olmamak ve huzurda bulunmamak anlamında değildir. Gaybet; İmam Mehdi"nin (a.f) insanların gözlerinden kayıp olmasıdır. Hazretin, insanlar arasında onlar ile birlikte yaşadığı halde, onların onu görememeleridir. Bu gerçek, masum imamların (a.s) hadislerinde değişik ifadelerle beyan edilmiştir:

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
Ali"nin (a.s) rabbine ant olsun ki; Allah"ın hücceti (Hz. Mehdi -a.f-), insanlar arasında olacaktır. Yollarda (Pazarlarda, sokaklarda) yürüyecektir. Evlerine uğrayacaktır. Yeryüzünün doğusuna ve batısına gidip gelecektir. İnsanların sözlerini duyacaktır. Onlara selam verecektir. Görecektir. Fakat vaat edilen belirli zamana kadar görünmeyecektir.[1]

Elbette hazret için başka bir gaybet şekli daha nakledilmiştir:

İmam-ı Asr"ın (a.f) ikinci özel naibi şöyle söylemiştir:

İmam Mehdi (a.f), her yıl Hac döneminde hacca gitmektedir. İnsanları görmekte ve tanımaktadır. İnsanlar da hazreti görmektedirler. Fakat onu tanımamaktadırlar.[2]

Bundan dolayı, Hz. Mehdi (a.f) için iki gaybet şekli vardır: Bazen hazret insanların gözünden kaybolmaktadır. Bazen de insanlar hazreti görmekte, fakat tanımamaktadırlar. Netice olarak hazret insanlar arasında onlarla birliktedir.

Gaybet"in Kökü ve Geçmişi

Gaybet ve gizli yaşamak, ilk defa ve Allah"ın son hücceti için gerçekleşmiş bir olay değildir. Birçok rivayette, büyük ilahi peygamberlerin (s.a) hayatlarının bir bölümünün gizli ve gaybette geçtiğini görmekteyiz. Bu olay, ilahi maslahat ve hikmet gereği olmuştur. Şahsi veya ailevi bir arzudan ve istekten kaynaklanmamıştır.

Bu bakımdan, gaybet; ilahi sünnetlerdendir.[3] İdris (a.s), Nuh (a.s), Salih (a.s), İbrahim (a.s), Yusuf (a.s), Musa (a.s), Şuayb (a.s), İlyas (a.s) Süleyman (a.s), Danyal (a.s) ve İsa (a.s) gibi büyük Allah peygamberlerinin hayatlarında da gaybet dönemi bulunmaktadır. Bu ilahi elçiler zamanlarına ve bulundukları hayat şartlarına uygun olarak, bazı yıllar gaybet dönemi yaşamışlardır.[4]

Bu sebepten dolayı rivayetlerde, İmam Mehdi"nin (a.f) gaybeti, Peygamberlerin (a.s) sünnetlerinden birisi olarak bildirilmiştir. Hazretin (a.f) gaybet delillerinden birisi de, enbiyaların (a.s) sünnetinin Hz. Mehdi"nin (a.f) yaşantısında da gerçekleşmesi olarak açıklanmıştır.

İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Hiç şüphesiz, kayıp imamımızın uzun süreli bir gaybeti olacaktır.

Rivayet eden kişi şöyle sordu; Ey Resulullah"ın (s.a.a) oğlu! Bu gaybetin sebebi nedir? Hazret (a.s) cevap olarak şöyle buyurdu:

Allah, peygamberlerinin sünnetlerinden biri olan gaybetin, hazret için de gerçekleşmesini istemektedir.[5]

Yukarıdaki hadisten, İmam Mehdi"nin (a.f) gaybet konusu hakkında, hazretin doğumundan yıllar önce söz edilip konuşulduğunu anlamaktayız.
Peygamber efendimizden (s.a.a) İmam Hasan Askeri"nin (a.s) zamanına kadar gelip geçen İslam önderleri; İmam Mehdi"nin (a.f) gaybeti, özellikleri ve gaybet döneminde yaşanacak olaylar hakkında haberler vermişlerdir. Aynı zamanda gaybet döneminde yaşayacak mümin insanların vazifelerini de beyan etmişlerdir.[6]

Peygamber efendimiz (s.a.a.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

Mehdi (a.f) benim çocuklarımdandır. Onun gaybeti olacaktır. İnsanlar şaşkınlık içinde perişan halde kalacaklardır. İnsanlar dinlerinden dönüp sapıklığa düştükleri zaman parlak bir yıldız gibi gelecek ve zulüm ile dolmuş yeryüzünü adaletle dolduracaktır.[7]

Gaybetin Felsefesi

Allah"ın hücceti (a.f) ve imamı niçin gaybet perdesi arkasındadır? Hangi sebep veya sebeplerden dolayı insanlar onun bereketli ve nurlu zuhurundan mahrum kalmışlardır?

Bu konu hakkında birçok söz söylenmiş ve elimize birçok rivayet ulaşmıştır. Bu soruya cevap vermeye geçmeden önce, çok önemli bir noktayı açıklığa kavuşturmak istiyoruz:

Biz şöyle inanmaktayız:

Âlemlerin rabbi, küçük veya büyük hiçbir işi maslahatsız ve hikmetsiz yapmaz. Bu maslahatları, bizim tanımamız ya da tanımamamız, bu kanunun doğruluğunu değiştirmez. Kâinatta büyük veya küçük işler, Allah"ın tedbiri ve iradesi ile gerçekleşmektedir.

Bu olaylardan birisi de İmam Mehdi"nin (a.f) gaybet olayı veya gaybet gerçeğidir. Buna göre iyilerin imamı İmam Mehdi"nin (a.f) gaybetinin felsefesini tam olarak bilmiyor olsak da, İlahi hikmet ve maslahat üzere gerçekleşmiş olduğuna can-ı gönülden inanmaktayız.

İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Hiç şüphesiz Sahib-i Emir"in (İmam Mehdi -a.f-) batıl ehlinin onun hakkında şüphe edecekleri bir gaybet dönemi olacaktır.

Bu hadisi rivayet eden kişi gaybetin sebebini sorunca, hazret cevap olarak şöyle buyurmuştur:

Gaybet; size söylememize izin verilmeyen bir nedenden dolayıdır. Gaybet; Allah"ın sırlarından bir sırdır. Fakat bizler, olayların nedenleri bizler için belli olmasa da, yüce Allah"ın hekim olduğunu biliyoruz ve bütün işlerini hikmet üzere yaptığına inanıyoruz.[8]

Elbette Allah"ın işlerini hekimce bilip boyun eğen, âlemdeki gerçekleşen bir takım olaylardan bazılarının sırrını öğrenmeye çalışan ve böylelikle felsefesini öğrenerek kalbi daha mutmain olan insan, çok güzel bir iş yapmaktadır.

İşte bu sebepten dolayı Hz. Mehdi"nin (a.f) gaybetinin hikmetlerini, nedenlerini ve konu hakkındaki hadisleri incelemeye çalışacağız:

İnsanları Terbiye Etme

İslam ümmeti, Peygamberinin (s.a.a) ve imamlarının (a.s) değerini bilmediği, onlara karşı vazifesini yerine getirmediği ve emirlerini uygulamadığından dolayı; Allah"ın, onların irkilerek kendilerine gelmesi için önderlerini ve imamlarını ellerinden alarak gaybet dönemi bitinceye kadar ayırması pek de garipsenecek bir gerçek değildir.

Allah bu ayrılığı, İnsanların, imamın (a.f) varlığının değerini ve bereketini anlamaları için yapmıştır. Bu anlamda, insanlar anlamasa ve bilmese de gaybet; ümmetin maslahatı için demektir.

İmam Muhammet Bakır (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Allah, bizim bir kavim ile birlikte olmamızı ve oturup kalkmamızı sevmezse, bizi onların arasından alır.[9]

Başkasının Biati Altında Olmamak

Büyük bir değişim ve evrensel bir inkılâp peşinde olanlar, ayaklanmalarının başlarında bazı muhalifleri ile bir takım anlaşma ve uzlaşma yaparak hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Fakat vaat edilen büyük kurtarıcı Mehdi (a.f), inkılâbını gerçekleştirmek ve evrensel adalet hükümetini kurmak için hiçbir zalim güç ile anlaşmayacaktır.

Zira birçok rivayetten anlaşıldığı üzere; O, bütün zalimler ile kesin ve tereddütsüz bir şekilde savaşmak için görevlendirilmiştir. Bundan dolayı inkılâp şartları oluşuncaya kadar, Allah düşmanları ile her hangi bir anlaşma yapmamak için, gaybette yaşayacaktır.

Bir rivayette, İmam Razı (a.s) gaybetin sebebini şöyle açıklamaktadır:

Hiçbir kimsenin, onun boynunda biati olmadığı için kılıçla kıyam edecektir.[10]

İnsanları İmtihan Etmek

İnsanları imtihan etmek Allah"ın sünnetlerindendir. O, kullarını çeşitli vesilelerle sınamaktadır. İnsanların hak yolunda ne kadar sabit ve sabırlı olduklarını aşikâr etmek istemektedir. Elbette bu imtihanların sonuçları Allah için bellidir. Bu imtihan çarkında insanlar pişmekte, olgunlaşmakta, ilerlemekte ve kendi hakikatlerini derk etmektedirler.

İmam Musa Kazım (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Beşinci oğlum kayıp olduğu zaman, dininize dikkat edin. Başkası sizi yoldan çıkarmasın. Sahib-i Emir"in (İmam Mehdi -a.f-) gaybet dönemi olacaktır. Onun takipçilerinden bir grup inançlarından döneceklerdir. Bu gaybet; Allah"ın kullarını imtihan ettiği bir sınavdır.[11]

İmamın (a.f) Düşmanlardan Korunması

Peygamberlerin (a.s) kendi kavimlerinden uzaklaşmalarının nedenlerinden birisi de canlarını korumalarıdır. Onlar, tehdit ve ölüm ile karşı karşıya kaldıkları zaman; daha uygun bir fırsatta görevlerini yerine getirmek ve risaletlerini insanlara ulaştırabilmek için gizleniyorlardı. Nitekim İslam Peygamberi (s.a.a) Mekke"den çıkıp mağarada gizlenmiştir. Elbette bunların hepsi Allah"ın emri ve iradesi ile gerçekleşmiştir.

Hz. Mehdi"nin (a.f) gaybetinin nedeni çeşitli rivayetlerde şu şekilde beyan edilmiştir:

İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Beklenen imam, kıyam etmeden önce gözlerden kaybolacaktır.

Sebebi sorulunca, Hazret; ilahi hedefi gerçekleştirmeden öldürülmesi tehlikesine karşılık Allah tarafından gaybete çektirilmiştir.[12] diye buyurmuştur.

Şahadet aşkı, ilahi insanların en büyük arzularından biridir. Ancak insanın vazifesini yerine getirirken camianın ve dinin maslahatlarına uygun olan şahadet, istenilen şahadet şeklidir.

Eğer insanın ölmesi, hedeflerin elden gitmesine neden olursa ölümden kaygılanmak, akıllı ve mantıklı bir tutumdur.

Allah"ın yeryüzündeki son halifesi on ikinci imamın öldürülmesi demek; bütün enbiya ve evliyaların arzularının yıkılması, Allah"ın vaadinin yerine gelmemesi ve evrensel adalet hükümetin teşkil olmaması demektir.

Bazı rivayetlerde, on ikinci imamın (a.f) gaybetinin sebepleri hakkında başka bir takım noktalar da beyan edildiğini belirtmek gerekir. Kitabın hacmini göz önünde bulundurarak sözü fazla uzatmak istemediğimizden dolayı bunları zikretmekten kaçındık.

Fakat önemli olan nokta, daha önceki sayfalarda da açıklandığı gibi, şudur:

Gaybet ilahi sırlardan bir sırdır. Onun gerçek ve asıl sırrı ve sebebi zuhurdan sonra aşikâr olacak ve bilinecektir.

___________________________________________

[1]- Gaybet-i Numani, bab.10, h.3, s.146

[2]- Biharu"l-Envar, c.52, bab.23, s.152

[3]- Kur-ân-ı Kerim, bir çok ayette İlahi sünnetler hakkında beyanda bulunmuştur. Örneğin Fetih.23. Bu ayetlerden şu anlaşılmaktadır; İlahi sünnetler ile maksat olunan şey; sabit, değişmez ve esaslı kanunlardır. Bu yasalar, hiçbir zaman değişikliğe uğramazlar. Bu kanunlar, geçmiş ümmetlere hâkim oldukları gibi günümüzdeki kavimlere de hâkimdirler. Aynı şekilde gelecekte de önceki dönemlerdeki gibi olacaktırlar. (Tefsir-i Numune, c.17, s.435, kısaltılarak)

[4]- Kemaluddin, c.1, bab. 1"dan 7"ye kadar, s.245"den 300"e kadar

[5]- Biharu"l-Envar, c.52, h.3, s.90

[6]- Muntahabu"l-Eser, fasıl.2, bab.26-29, s.312"den 340"a kadar

[7]- Kemaluddin, c.1, bab.25, h.4, s.536

[8]- Kemaluddin, c.2, bab.44, h.11, s.204

[9]- İlelu"ş-Şerai, s.244, bab.179

[10]- Kemaluddin, c.2, bab.44, h.4,s.232

[11]- Gaybet-i Tusi, fasıl.5, h.284, s.237

[12]- Kemaluddin, c.2, bab.44,h.7, s.233