"11 Eylül Mitolojisi: Çağımızın Büyük Yalanı"

Rate this item
(0 votes)

Winston Churchill doğru bir şekilde “gerçek pantolonunu giyene kadar, yalan dünyanın yarısını dolaşır” demişti. Bugün, elbette, anında her yeri dolaşıyor.

Nazi Almanyası’nın Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, bir keresinde şöyle demişti:

“Eğer yeterince büyük bir yalan söyler ve sürekli tekrar edersiniz, insanlar eninde sonunda buna inanacaktır.”

Arkasından da “gerçek, yalanın can düşmanıdır, bu yüzden de, kapsamı büyütürseniz, gerçek Devlet’in de en büyük düşmanıdır” diye eklemişti.

Şirket medyasını yönetenler, geniş kesimlerin en kötü emperyal suçlara desteğini kazanmak için çarpıtacakları, tahrif edecekleri ve insanları kandıracakları büyük hikâyeleri severler.

Gerçekten de, olay ne kadar büyükse, aktarım o kadar kötüdür ve gerçeklik, herkesin anlaması ve kaçınması gereken güdümlü haberler ve fikirler için feda edilir.

David Ray Griffin gibi seçkin araştırmacılar, kapsamlı araştırma ve yazılarında 11 Eylül yalanına ışık tuttular. Kendisi, çok sayıda kitabına, makalesinde ve sunumunda, bunun “çıldırmış Araplar” tarafından gerçekleştirilmiş bir saldırı değil, içeriden gelen bir iş olduğuna dair ikna edici kanıtlar sundu.

5 Nisan 2006 tarihinde “11 Eylül: Mit ve Gerçek” başlıklı sunumunu şu sözlerle bitirmişti:

“Pek çok nedenden ötürü, müdahale yıllarında dini bir mit işlevi gören (ve görmeye devam eden) resmi 11 Eylül hikâyesi, gerçeklikle uyuşmayan, pejoratif anlamda bir mit gibi görünmektedir.”

Griffin bu olayı Büyük Yalan, çağımızın en büyük yalanı olarak tanımlamıştı.

11 Eylül 2008 tarihinde Global Research’te yayınlanan “11 Eylül 2001: Resmi 11 Eylül hikâyesini sorgulamak için 21 neden” başlıklı makalesinde bu nedenleri şöyle sıralamıştı:

(1) Her ne kadar Büyük Yalan Usame bin Ladin’i sorumlu tutuyorsa da, FBI onun saldırıyla “kesin bir bağlantısı olduğuna dair bir kanıt olmadığını” itiraf etti. (NPHR 206-11).

(2) 11 Eylül mitinin iddiasına göre “adanmış Müslümanlar Cennet’te ödül kazanmak için şehit olarak ölmeye hazırdılar, fakat Muhammed Atta (varsayılan liderleri) ve diğer varsayılan uçak korsanları çok içki içiyor, striptiz kulüplerine gidiyor ve seks için para ödüyorlardı (NPHR 153-55).”

(3) 30 bin feet yükseklikte yolcuların yakınlarıyla yaptığı cep telefonu görüşmeleri iddiası, o dönemin teknolojisinin bunu imkânsız kılması nedeniyle çürütüldü. FBI daha sonra hikâyesini değiştirerek yalnızca “United 93’ten, 5 bin feet’e geldikten sonra” iki görüşme yapıldığını söyledi (NPHR 111-17).

(4) Dönemin “ABD Genel Savcısı Tel Olson’un, eşi Barbara Olson’un kendisini AA 77’den iki kez aradığı” ve korsanların uçağın kontrolünü ele geçirdiğini söylediği iddiası da “bu FBI raporu ile çelişkili” idi ve buna göre Barbara Olson’un arama girişimi “bağlantı kuramadı” ve “0 saniye” sürdü (NPRH 60-62).

(5) FBI, Atta’nın arkasında, “El Kaide’nin saldırılardan sorumlu olduğunu gösteren kesin kanıtlar” içeren bir valiz bıraktığını söylerken yalan söylüyordu. (NPHR 155-62)

(6) Varsayılan El Kaide videoları, “çarpmanın olduğu yerlerde bulunan pasaportlar ve United 93’ün çarptığı yerde bulunan bir saç bandı, üretilmiş olduklarını gösteren çok açık işaretler taşıyordu.” (NPHR 170-73).

(7) Kanıtlar, korsanların uçaklarda OLMADIĞINI gösteriyor. Dahası, eğer “kokpitlere girmiş olsalardı, pilotlar uluslararası kaçırma koduyla ‘alarm’ verirlerdi”, ki bu iki saniye sürecek basit bir hareketti. Ne var ki dört uçaktan hiçbirinde bu yapılmadı (NPHR 175-79).

(8) “Uçuşta olağanüstü durum işaretleri gösteren uçakları yaklaşık 10 dakika içinde” durdurmak üzere uygulanması gereken standart prosedürler uygulanmadı. Aksine, bir “iniş emri bu prosedürlerin uygulanmasını engelledi. (NPHR 1-10, 81-84).

(9) Ulaştırma Bakanı Norman Mineta, Beyaz Saray sığınağında Dick Cheney’e, “Sabah 9.25 dolaylarında bir iniş emri verildiğinin doğrulandığını” söyledi, bu ise Pentagon’a yapıldığı varsayılan uçak saldırısından önceydi. “Bir başka kişi, LAX güvenliğin bir üyesinden Beyaz Saray’ın ‘en yüksek seviyesinden’ bir iniş emri geldiğini öğrendiğini söyledi.” (NPHR 94-96).

(10) 11 Eylül Açıklama Komisyonu Mineta’nın aktarımını görmezden geldi, resmi kayıtlardan sildi ve “Cheney’nin sığınağa saat 10 dolaylarından önce girmediğini iddia etti.” Yalan söylüyorlardı. (NPHR 91-94).

Gerçekte, 11 Eylül Komisyonu’nun başkanı Philip Zelikow, Bush’un Beyaz Saray memurlarından biriydi.

(11) 11 Eylül Komisyonu, Cheney’nin Tim Russett’a 16 Eylül’deki basın toplantısında söyledikleriyle bile çelişiyordu (NPHR 93).

(12) Tek motorlu bir uçağı kullanamayan berbat bir pilot olduğu söylenen Hani Hanjour’un Pentagon’un 1 numaralı köşesine vurmak için AA 77’nin izlemesi gereken sıradışı yolu izlemiş olması mümkün değildi, çünkü deneyimli uçak pilotları bile çarpıp yanacakları korkusuyla bu yolu denemezlerdi. (NPHR 78-80).

(13) 1 numaralı köşe, vurulması en mantıksız yerdi. Hedeflendiği varsayılan üst düzey isimler olan Rumsfeld ve Pentagon şeflerinin ofislerinden en uzakta olan noktaydı.

Aynı zamanda da “Pentagon’un takviye edilen tek kısmı” idi. İnşaat yenilememesi tamamlanmamıştı ve bu yüzden orada çok az insan vardı. Uçuş bakımından da en zor yolun üzerindeydi (NPHR 76-78).

(14) Pentagon yetkilileri, yaklaşan bir uçağa dair ikaz almadıklarını söylerken yalan söylüyorlardı. Gerçekte, “bir askeri E-4B – Hava Kuvvetleri’nin en ileri iletişim, komut ve kontrol donanımlarına sahip uçağı – o sırada Beyaz Saray’ın üzerinde uçuyordu. Şaşkınlık yaratacak bir şekilde Pentagon, “bu uçağın kendilerine ait olduğunu inkâr etti” (NPHR 96-98).”

Bunlara ilave olarak Pentagon, yaklaşan bir tehdidi durdurup yok edebilecek gelişmiş radar ve yerden fırlatılan füzeleriyle, dünyanın en iyi korunan yapısıdır.

(15) İkinci kulenin vurulduğu öğrenildikten sonra Gizli Servis, açıklama yapmaksızın George Bush’un 30 dakika boyunca Sarasota, FL’deki bir okulda kalmasına izin verdi ve en üst düzey yetkililerin hedef alındığı varsayılan bir sırada onun güvenliğini sağlamak için uyması gereken standart prosedürleri ihmal etmiş oldu.

Medya, Amerika’nın saldırı altında olduğunu söylerken kendisine tehlike olmadığı şeklinde bilgi veriliyordu.

11 Eylül’ün birinci yıldönümünde yeni bir Beyaz Saray hikâyesi ortaya çıktı. Bu hikâye, Bush’un derhal okulu terk ettiğini iddia ediyordu. “Bu yalan önde gelen gazetelerde ve MSNBC ve ABC kanallarında yerini aldı (NHHR 129-31).”

(16) Sağlam çelik kolonları, patlayıcılar yoluyla parçalanmadığı sürece, serbest düşüş hızında kulelerin yıkılmasını imkânsız hale getiriyordu. Bir başka deyişle, uçakların çarpmasının ve yangın çıkmasının yıkılmanın nedeni olduğu şeklindeki iddialar “bilimsel olarak imkânsızdır. (NPHR 12-25).

(17) Kulelerin yıkılmasını sağlayan diğer özellikler, “yalnızca güçlü patlayıcılarla izah edilebilir”. “Çelik kirişlerin yatay ejeksiyonu, çeliğin erimesi, çelik sülfidasyonu ve incelmesi” de bu özellikler arasındadır. Dahası, “ateşler çeliğin erimesi için gerekli 1000 Fahrenheit derecelik ısıya gelemezdi” (NPHR 30-36).

(18) New York İtfaiye Teşkilatı’nın “11 Eylül’den kısa süre aktardığı sözlü hikâyeler İkiz Kuleler’de patlamalar gören” tanıklıklar aktardı. “Şehir yetkilileri, Dünya Ticaret Merkezi çalışanları ve gazeteciler de 7 Dünya Ticaret Merkezi ’ni yıkan patlamalar gördüklerini söylediler.” (NPHR 27-30, 45-48, 51).

(19) 11 Eylül’de Belediye Başkanı Rudy Giuliani, ABC News spikeri Peter Jennings’e, böyle düşünmek için hiçbir neden olmadığı halde kendisine binaların yıkılabileceğinin söylendiğini anlattı. Acil Durum Yönetimi Ofisi’nden gelen bu bilgi ya çarpıtmaydı ya da komplo önceden biliniyordu. (NPH 40).

(20) “İkiz Kuleler ve (yakın zamanda) 7 Dünya Ticaret Merkezi hakkındaki resmi raporları hazırlayan NIST, bilimsel olmaktan bütünüyle çıkartılarak politikanın alanına taşındı”. Gerçekte bu kuruluşun “bilim adamları”, “kiralık tabanca” işlevi görmektedir. (NPHR 11, 238-51).”

(21) Giderek artan sayıda “fizikçi, kimyacı, mimar, mühendis, pilot, eski askeri yetkili ve eski istihbarat memuru”, resmi 11 Eylül mitini reddetmekte ve küstah bir yalan olarak tanımlamaktadır (NPHR xi).

Ticaret Bakanlığı’na bağlı Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST - eski adıyla Ulusal Standartlar Bürosu, NBS) bilimsel açıdan doğrulanabilir, çarpıtılmayan analizler yapması beklenen bir ölçüm standartları laboratuvarıdır.

Bir başka yazısında Griffin, 11 Eylül hakkında örtbas edilen gerçekleri açığa çıkardı ve kuruluşun, böyle bir şeyin olmasının imkânsız olduğunu bilmelerine rağmen “büyük çelik çerçeve binaların (ikiz kuleler gibi) yangından kaynaklı olarak yıkılması normal bir olaydır” iddiasında bulunduğunu söyledi.

NIST ayrıca 7 Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılmasının “nihai açıklamasını” sunmayı hedef olarak önüne koydu. Bir kez daha, ifade edilmeyen hedef, gerçeklerin örtbas edilmesiydi.

Kuruluş, “iki tür bilimsel hile yaptı: İlgili kanıtları (patlayıcıların kullanıldığını gösteren kanıtları) görmezden geldi ve gerçekleri çarpıttı.”

Örneğin bağımsız değerlendirmenin sonucu olan ve “DTM enkazında reaksiyona girmemiş nanotermit bulunuyordu. Yangın çıkaran normal termitten farklı olarak nanotermit yüksek derecede patlayıcı nitelik taşır” diyen Kopenhag Üniversitesi raporunun ortaya koyduğu kanıtları ortadan kaldırdı.

İçeriden gelen doğrulanabilir itirafların dışında, ikiz kuleleri ve 7 DTM’yi yok eden kontrollü yıkımların yangın veya başka nedenlerden kaynaklanmadığına dair kesin deliller bulunuyor.

11 Eylül Gerçeğinin Peşindeki Araştırmacılar

James Fetzer, öğretim üyeleri, öğrenciler ve araştırmacılardan oluşan, resmi yalanları ifşa etme, hile örtüsünü kaldırma ve 11 Eylül’ün arkasındaki gerçekleri ortaya çıkarma hedefi güden, partilerden bağımsız bir kuruluş olan “Scholars for 9/11 Truth” (11 Eylül Gerçeğinin Peşindeki Araştırmacılar) derneğini kurdu.

İnternet sitesindeki “11 Eylül’den neden şüphe etmek gerekir” başlıklı bir kısımda, resmi yalanı çürüten 20 örnek sunuluyor. Bunlar, şöyle sıralanıyor:

(1) İkiz Kuleler, onlara büyük uçakların çarpması gibi darbelere dayanıklı olarak inşa edilmiştir.

(2) Jet yakıtının büyük bölümü “yaklaşık olarak ilk on beş saniye içinde yanmıştır. Kuzey kulesinin 96. katı ve Güney kulesinin 80. katından aşağısı soğuk çeliktendir ve yukarıdan gelen ateşten etkilenmez.”

(3) Çelik, 2,800 Fahrenheit derecelik ısıda yanar ve bu, yanan jet yakıtlarının ürettiği “maksimum ısıdan yaklaşık 1000 derece daha yüksektir.”

(4) Sigorta laboratuarı, hazırladığı raporda binanın çeliklerinin “üç veya dört saat boyunca belirgin sonuçlar olmaksızın” 2000 dereceye kadar Fahrenheit ısıya direnebileceğini belirtmektedir.

Oluşan 500 derecelik ateşler, çelikleri eritmekten ziyade, tatlı kızartmaya daha elverişliydi.

(5) Eğer çelik erimiş veya binaları zayıflatmış olsaydı, etkilenen zeminler, imkânsız olan yıkılmadan bütünüyle farklı davranış gösterirdi.

(6) Güney kulesinin üst 30 katının, alt katların dayanamaması sonucunda yan tarafa çöktüğü sırada bile, “alttaki 80 katın üzerine yeterince basınç uygulaması” mümkün değildi.

Dahası, Kuzey kulesinin “tek birim gibi aşağıya güç uygulayan” üstteki 16 katı, “yukarıya doğru karşı güç uygulayan 199 birim tarafından” dengeleniyordu.

(7) Kuzey kulesinden son çıkan kişi olan William Rodriguez “subasmanlarda büyük yıkıma neden olan dev patlamalar işittiğini” aktardı.

(8) “Patlamanın üst katlardan gelen seslerden önce meydana geldiğini” söyledi ve bu iddia Craig Furlong ve Gordon Ross tarafından hazırlanan, “patlamaların uçakların çarpmalarından 14 ila 17 saniye gibi uzun bir süre önce gerçekleştiğini” gösteren “Deprem Yaratan Kanıt: 11 Eylül İçeriden Geldi” başlıklı çalışmada kanıtlandı.

(9) Kuleler gibi ağır çelik konstrüksiyonlu yapılar, yerleştirilmiş patlayıcılar buna neden olmadığı sürece kesinlikle düşey çökme yaşayamazlar.

(10) Her iki kulenin ateşten veya kendi başına başka bir nedenden serbest düşüş hızında yıkılması imkansızdır.

(11) Mekanik Mühendislik Profesörü Judy Wood, kulelerin çökmesini “iki dev ağacın tepeden tırnağına talaşa dönmesine” benzetti.

(12) 7 DTM’nin yıkılması, saat 5.20’de klasik bir kontrollü yıkımdı.

(13) İkiz kuleler, farklı yıkılma biçimleriyle yıkıldı.

(14) “Pentagon’un vurulduğu nokta, 125 feet kanat genişliği ve 44 feet yüksekliğinde kuyruğu olan 100 tonluk bir uçağı alamayacak kadar küçüktü…”

Dahası, enkazda “hiçbir kanat parçası, hiçbir gövde parçası, hiçbir koltuk, hiçbir ceset, hiçbir bavul, hiçbir kuyruk parçası” ve hiçbir motor bulunmadı.

Bir başka deyişle, hiçbir uçak Pentagon’a çarpmadı. Muhtemelen bir cruise füzesi kullanıldı; böyle bir silahın, fırlatılması olanağı bir yana, herhangi bir yerde, varsayılan teröristlerin elinde bulunması bile mümkün değildir.

(15) Pentagon’un video kayıtlarında binaya çarpan bir Boeing 757 görünmemektedir.

(16) “Resmi açıklamalarda söylenen – yer seviyesinden çok az yüksekte yüksek hızda uçuş – fiziksel olarak imkânsızdı.” Deneyimli uçak pilotlarının bile bunu yapması aerodinamik bakımdan kabul edilebilir değildir. Elbette hiç kimse bunu denemiş olamaz.

(17) NTSB tarafından 11 Eylül gerçeğinin peşindeki pilotlara verilen uçuş kayıt verileri, farklı bir yaklaşım ve irtifaya sahip bir uçağa denk düşmektedir. Eğer gelen bir Boeing 757 olsaydı, Pentagon’a çarpmaz, üzerinden geçerdi.

(18) Eğer Uçuş 93 aktarıldığı gibi çarpmış olsaydı, sonrasında hayatta kalanları bulmak için çaba yürütülürdü. Aksine, gerçek örtbas edilmeye çalışıldı ve aktarılandan farklı bir olay ileri sürüldü.

(19) Varsayılan korsanlar, ticari jetleri kullanmak bir yana, tek motorlu uçakları kullanacak yetkinliğe bile pek sahip değillerdi. Dahası, “isimleri hiçbir orijinal, onaylı yolcu belgesinde geçmemektedir.”

Gerçekte, bunlardan çoğunun “hayatta ve iyi olduğu ve Ortadoğu’da yaşadığı ortaya çıkmıştır.” Washington hiçbir zaman bu kişilerin biletlerini kanıt olarak kullanmadı, çünkü bu kişiler uçaklarda değildi ve olaylarla bir ilgileri de yoktu.

(20) George Bush daha sonra Saddam Hüseyin’in 11 Eylül’le hiçbir ilgisi olmadığını kabul etti. Senato İstihbarat Komitesi onun El Kaide ile bağlantısı olmadığını söyledi. Dahası FBI, Bin Ladin’le 11 Eylül arasında bir bağlantı olduğuna dair bir kanıt olmadığını itiraf etti.

11 Eylül Gerçeğinin Peşindeki Mimarlar & Mühendisler (AE911Truth)

AE911Truth, büyük 11 Eylül yalanının temelindeki sahtekârlıkları ifşa etmeyi ve gerçekleri açığa çıkarıp, mitin yerine gerçeği koymayı hedefleyen, mimar, mühendis ve ilgili sektör çalışanlarından oluşan, partilerden bağımsız bir dernektir.

Sayıları giderek artan üyeleri, şunları hedeflemektedir:

(1) Hatalı bilgilerin yerine bilimsel olguları ve hukuki kanıtları yaymak

(2) Mimarları, mühendisleri ve kamuoyunu en geniş şekilde bilgilendirmek ve harekete geçirmek

(3) Mahkeme davetiyle gerçekten bağımsız bir 11 Eylül soruşturmasının gerçekleşmesini sağlamak

(4) 11 Eylül Gerçeği’nin ana akım medyada yer bulmasını başarmak

Dünya çapında pek çok insan bugün resmi mite karşı çıkıyor ve buna, 11 Eylül Gerçeğinin Peşindeki Müslümanlar da dâhil.

Müslümanlar hakkaniyetsiz bir şekilde, dünyanın herhangi bir yerindeki başka insanlardan çok daha fazla ve en büyük bedeli ödediler – siyasi avantaj için, inançları ve etnik kökenleri nedeniyle karalandılar, zulme ve saldırıya uğradılar.

11 Eylül yalanı, savaş, zulüm ve çeşitli suistimallerle dolu bir dönemin temel sorumluluğunu taşıyor. Bunu durdurmak, gerçeği açığa çıkarmak ve sorumluların kim olduğunu göstermek hepimizin görevi.

Son kitabı olan “11 Eylül – On Yıl Sonra”da David Ray Griffin şunları söylüyor:

“11 Eylül yalanını ifşa etmek temel önemdedir. Bunun en açık nedenlerinden biri, basitçe, adalettir.” Yalnızca hiçbir zaman gerçeği söylememiş ve mümkün olan her yoldan tazmin edilmiş olan aileler için değil.

Üst düzey hükümet yetkilileri ve askeri yetkililer de dahil olmak üzere “bu suçu işlemiş olan kişiler için cezalandırma anlamında da adalet olmalı”. Belki bu kişiler kendilerinin yurtsever olduğunu sanıyorlardır. Gerçekte onlar, “cinayet ve ihanet suçlusu”.

11 Eylül gerçeğinin anlaşılması aynı zamanda “gelecekte demokrasiye karşı işlenebilecek suçları engellemek adına” da hayati öneme sahip.

“Pek çok kanıt, 11 Eylül’ün içeriden geldiğini gösteriyor. Bu, gerçekten de su götürmez bir durum. Bunun sonucu olarak, herkesin “bir daha asla” sözüne gerçek manasını vereceği şekilde ortaya konması gerekiyor.

Son Bir Yorum

11 Eylül, çağımızın dönüştürücü olayı oldu ve bu dönüşüm iyiye doğru değil, kötüye doğru oldu. Çok sayıda savaşın kıvılcımını çaktı ve bunlar da yeni savaşlara yurtiçinde baskılara yol açtı.

Aynı zamanda “küresel çapta terörizmle savaş” konseptini getirdi ve bu, Amerika’nın ve NATO’daki partnerlerinin kendini gösterdiği her yerde gerçeklere, insan ve yurttaşlık haklarına, sosyal adalete, hukuk devleti ilkelerine ve demokratik değerlere karşı savaşa dönüştü.

11 Eylül 2011’in onuncu yıldönümü olduğu olay, yaşı o günü görmüş olacak kadar büyük olan insanların asla unutmayacağı bir hadisedir ve insanların, bu olayı insanlığa karşı savaş açmak için kullanmasından ötürü Washington’u affetmemesi gerekiyor.

Bütün savaşlar zenginlik ve iktidar içindir, hiçbiri özgürlük ya da sosyal adalet getirmek için değildir.

Resmi 11 Eylül yalanını ifşa etmek, Amerika’yı, kendisini yok eden bir habislikten özgürleştirmeye ve elinde tuttuğu her yerdeki insanları özgürleştirmeye giden yolda ilk yaşamsal adımdır.

* Stephen Lendman Chicago’da yaşamaktadır ve kendisine Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. adresinden erişilebilir. sjlendman.blogspot.com adresindeki blog sitesine erişerek Perşembe günleri ABD Merkez saatiyle sabah 10’da ve Cumartesi ve Pazar günleri öğlen saatinde İlerici Radyo Ağı’nda İlerici Radyo Haberleri’ne aldığı seçkin konuklarıyla yürüttüğü zengin tartışmaları dinleyebilirsiniz.

medyaşafak

 

 

Read 2444 times