İslam Karşıtlığında Yeni Dalganın Başlangıcı :11 Eylül

Rate this item
(0 votes)

11 Eylül 2001 olaylarının yıldönümü bir kez daha geldi. Amerika yönetiminde ve toplumunda yer alan İslam karşıtları bu yıl da geçmiş yıllarda olduğu gibi, olayı kendi açılarından yeniden yorumlayarak siyasi ve propaganda amaçlı rant sağlamaya çalışıyor.

 Aslında Newyork'ta ikiz kulelere iki yolcu uçağının çapması ve yine Washington'da Pentagon binası benzer bir şekilde saldırıya uğramasının üzerinden 11 yıl geçti, lakin bu olay hala belirsizliğini koruyor. Amerika yönetimi ise yolcu uçaklarının nasıl kaçırıldığı, ikiz kulelere ve Pentagon binasına ulaştığı ve bu olayı gerçekleştirdiği konusunda ikna edici bir cevap veremiyor. Bu soru işaretleri Amerika yönetiminde bu olaydan siyasi, askeri ve propaganda amaçlı çıkarlar sağlayan gizli ellerin bulunduğunu gösteriyor. 11 Eylül 2001 olayları ile ilgili sorulara karşı sürdürülen suskunluk ve bu sorulara cevap verilmemesi, Amerika yönetiminin olayla ilgili resmi açıklamaları hakkında şaibelerin yaşanmasına sebep oluyor. Nitekim bu olayın nasıl gerçekleştiği ile ilgili belirsizlikler hakkında bir çok tartışma da söz konusu. Amerika ve Avrupa'da bir çok araştırmacı ve belgeselci olayla ilgili çeşitli raporlar ve belgeseller hazırladı ve yayınladı. Şimdi burada olayla ilgili çeşitli rivayetleri yeniden masaya yatırmak istemiyoruz, lakin Amerika yönetiminin bu olaydan nasıl siyasi, askeri ve propaganda amaçlı rant sağladığını bilmekte yarar var diye düşünüyoruz.

Gerçekte Amerika yönetiminin 11 Eylül 2001 olaylarına karşı tepkisi, bu olayı zaten beklediğini ortaya koyuyor. Nitekim eğer Amerika yönetiminin bu olayla ilgili ileri sürdüğü rivayeti kabul edecek olursak, Amerika’nın bu olaydan sonra dünya genelinde İslamofobi ve İslam karşıtlığı ile ilgili üçüncü dalgayı başlattığını ve böylece Afganistan ve Irak çıkarmalarını haklı göstermeye çalıştığını söyleyebiliriz. Gerçekte eski sovyetler birliği dağıldıktan sonra Amerika, dünyada rakipsiz kaldı. Ancak dünyaya dayattığı yarım asırlık sultası sırasında komünizmle mücadeleyi bahane eden Amerika için sovyetler birliğinin dağılması büyük bir boşluk yarattı, çünkü artık komünizm diye bir düşman yoktu ki başka ülkeler bu düşmandan korkup Amerika'nın sultası altına sığınsın. İşte bu yüzden Amerika için dünyada üstünlüğünü ve tek süper güç olduğunu ispat edebilmek için yeni bir düşman yaratmak bir zaruret haline geldi. İşte bu çerçevede kızıl tehlikenin yerine yeşil tehlike gündeme geldi.

Amerika'nın İslam'ı komünizm yerine düşman olarak belirlemesi için bir çok neden vardı. İran'da İslam inkılabının zafere ulaşması, Amerika'nın Ortadoğu gibi dünyanın en stratejik bölgesinde çıkarlarını sorgulamaya başlamıştı. İran'ın Amerika'nın nüfuz çemberinin dışına çıkması Washington'un sultacı emellerine ciddi darbe indirdi. Bu yüzden Amerika, İran'ın zulüm ve sulta ile mücadele eğiliminin yayılmasını önlemek amacı ile bölgede ve dünyada İranofobi ve İslamofobi dalgası oluşturdu. Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra İslamofobi ve İslam karşıtlığı politikaları daha da ivme kazandı. İslamofobi stratejisinin yeni aşamasında bu süreci sırf propaganda kanalının ötesine taşıdılar ve buna sözle bilimsel ve kültürel boyut kazandırmaya çalıştılar. Bu çerçevede 1992 yılında, Samuel Huntington medeniyetler çatışması tezini gündeme getirdi. Huntington yeni tezinde medeniyetler arasında kırılma hatları, gelecekteki çatışmaların sınırlarını belirleyeceğini ve İslam medeniyetinin batı medeniyetine karşı en büyük tehdit olduğunu belirtti.

Gerçekte Amerika'da karar mekanizmaları bu tezleri ile İslam dünyasının sınırları, batı dünyası için tehlike sınırları olduğunu telkin etmeye başladı. İslamofobi stratejisi için sözde bilimsel ve kültürel altyapı oluşturma faaliyetlerine paralel olarak Amerika ve batı medyası ve siyaset çevreleri İslam karşıtlığını da gündeme aldı. İslam'dan ve öğretilerinden çarpık bir imaj sergilemek İslamofobi ve İslam karşıtlığı stratejilerinin temel ilkelerine dönüştü. Bu zehirli propagandalar batı dünyasını İslam'dan tek yanlı ve gerçek dışı bir algılamaya yöneltti.

Batının izlediği propaganda kampanyasında İslam'dan şiddet yanlısı, radikalizmi körükleyen, köktenci, bilim ve kalkınma karşıtı ve terör yanlısı bir imaj sergelenmeye ve bu dinin insan hakları karşıtı bir din olduğu intibağı yaratılmaya başlandı. Oysa gerçekte İslam dini propagandaların aksine ileri, barış yanlısı, bilim ve düşünce ve insanların gerçek haklarını savunan semavi bir dindir. İslamofobi ve İslam karşıtlığının ikinci dalgasının bir kısmı sovyetler birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkmaya başladı. Üçüncü dalga ise tam 11 Eylül olaylarını takiben ortaya çıktı. İslamofobi ve İslam karşıtlığının üçüncü dalgasında Amerika'nın sultası altında bulunan medya, İslam dünyası ile batı dünyası arasındaki ilişkileri hedef aldı. Bu çerçevede İslam ve batı medeniyetleri arasındaki fay hattının faaliyete geçtiği telkini gerçekleştirildi. 11 Eylül olaylarından tam iki gün sonra Amerika'nın Herald Tribune gazetesi yayınladığı makalede, bu tür olayların aslında İslam ve batı medeniyetlerinin çatışmasını gün ışığına çıkardığını yazdı. İslamofobi ve İslam karşıtlığının üçüncü dalgasını başlatan batı medyası ve sulta düzenine bağlı medya bu dalgayı öylesine başlattı ki İtalya'nın dönem Başbakanı Silvio Berlusconi haddini aşan sözlerinde, batı uygarlığının İslam medeniyetinden daha asil olduğunu ileri sürmeye başladı ve müslümanları alçak insanlar olarak aşağılamaya çalıştı.

Bu sürecin devamında Amerikalı düşünür Fransis Fukuyama 11 Eylül 2001 olaylarından bir ay sonra The Guardian gazetesine verdiği demeçte, batı modernitesini tehdit eden tek kültürel düzenin İslam olduğunu belirtti. Fukuyama bununla da yetinmedi ve Amerika’nın İslam ülkelerinin moderniteye karşı direnişini kırmak için askeri gücünden yararlanabileceğini söyledi. Bu çerçevede Amerika'nın eski savunma bakanı ve bu ülkenin önde gelen stratejistlerinden William Kohen yaptığı açıklamada, Amerika ve müttefiklerinin İslam'la savaşının dördüncü dünya savaşı olduğunu ileri sürdü. Amerika'nın dönem başkanı oğul Bush da, ikinci haçlı seferlerinin başlamasından dem vurdu. İslamofobi ve İslam karşıtlığının üçüncü dalgasında askeri ve şiddet içerikli yöntemlerin teorize edilmesi çerçevesinde hristiyan siyonizmin propagandasını yapmakla tanınan papaz Rud Parsley, "Daha fazla susmak caiz değil" adlı bir kitabında, Tanrının Amerika'yı İslam'ı yenmekle görevlendirdiği iddiasında bulundu.

Amerikalı papaz kitabında, Amerika'nın yanlış bir dini yıkmak için kurulduğunun bir gerçek olduğunu da ileri sürdü. İşte böyle bir ortamda Amerika 2001 yılında Afganistan'ı ve 2003 yılında da Irak'ı işgal etti ve o dönemde müslümanlara yönelik medya saldırıları artmaya başladı. İslam peygamberine (sav) karşı saygısızlık çerçevesinde hakaret içerikli karikatörler, fitne adlı filmin yayınlanması, batının İslam karşıtlığının yeni örnekleri olarak ortaya çıktı. Ancak Amerika ve Avrupalı müttefiklerinin tüm kararlama kampanyalarına karşın İslam dini barış, adalet ve insan hakları yanlısı bir din olarak hızla yayılmaya başladı ve bu gelişme, İslam ülkelerinin coğrafi sınırları ile sınırlı kalmadı. Nitekim Amerika'nın dönemin Dışişleri Bakanı, George Town Üniversitesinde yaptığı konuşmada, İslam dininin Amerika'da hristiyanlıktan sonra ikinci din olduğunu itiraf etti. Bu durum Fransa, Rusya ve diğer bir çok batılı devletler için de geçerlidir.

Amerika'nın İslamofobi ve İslam karşıtlığı dalgasını başlatmasının bir amacı da, Amerika'nın terör ve radikalizmle mücadele bahanesi ile sultacı ve savaş çığırtkanlığı politikalarını haklı göstermektir. Amerika'nın bir başka amacı, batı toplumunda İslam'ın yayılmasını önlemektir. İşte bu yüzden batı medyası İslam'dan gerçek dışı ve şiddet yanlısı bir imaj sunmaya ve böylece bu semavi dinin batılı toplumlarda yayılmasını önlemeye çalışıyor. Ancak ne var ki veriler, İslamofobi ve İslam karşıtlığı politikalarının ters sonuç doğurduğunu ve batılıların İslam dinini daha yakından tanımaya başladıklarını ve dine yöneldiklerini gösteriyor. Araştırmalar ise, İslam dininin 2050 yılına kadar dünyanın en kalabalık izleyeni olan dine dönüşeceğini gösteriyor. Nitekim bu din şimdiden yüce öğretiler ve zengin kültürü ile dünyanın en etkin dini sayılıyor.

 

Read 2035 times