Tüm gayretleri Ehl-i Beyt nefesini gizlemek ama başaramazlar

Rate this item
(1 Vote)

Bir sabah kalktık ki “Arap Baharı” Suriye semalarında. Birileri aynen Mısır, Tunus, Libya gibi İslam devletlerinde olduğu gibi “Facebook” üzerinden örgütlenmişler. Eee sonra bir özgürlük, bir halk hareketi başlatmışlar ve buna bahar adını koymuşlar. Bak sen şu teknolojinin işine ki, iki “chet’le” birkaç “e-mail” ile yüz binler sokağa dökülüyor. Hem de gerici (!) dediğimiz, çağ dışı (!) olarak nitelendirdiğimiz, bedevi (!) diyerek bilinçaltı hakaret ettiğimiz insanlar, teknolojik isyan hareketine girişiyorlar.

Ne acıdır ki, yıllardan beri ülkemizde; ekonomiyi bitirdiler, sosyal haklar tekelleşti, birilerinin ihya, birilerinin imha edildiği icraatlar yapılıyor, zenginliklerimiz satıldı, tarihimize içerden, dışarıdan hakaret ediliyor, imanımızla oynanıyor, devletin varlığı tehlikede gibi hayati konularda öyle çet, met kullanmadan meydanlarda, TV’lerde, gazetelerde halkı uyarmaya çalışıyoruz. Ama bedevi Araplar, bir ‘e-maile’ kanıp, isyana kalkışıyor, benim çağdaş milletim ise milyonlarca bilgi, belgeye rağmen, iktidara “şit ne yapıyorsun” bile demiyor.

Evet, çağdaş olsun diye ‘facebook’ ile başlayan bir Suriye isyanı. Bu isyanın liderini kim seçmişti? Bu isyanın amacı neydi? Daha isyan başlamadan Türkiye’de isyancılara çadır kent kuranlar hangi fala bakarak bunu yapmışlardı? Türk hükümetinin isyancılara olan merhameti sadece insanlıktan mı yoksa derin ittifaklar sonucu mu? Soruları daha da arttırabiliriz.

 

Şimdi, geldiğimiz noktada;

Sözde zulümden kaçan, hayatlarını kurtaran insanlar, Türk hükümetinin deprem mağduru vatandaşına sağlayamadığı lüks yaşam koşullarını beğenmedi. Gösteri yaptı. Hatta ikinci bir isyana kalkıştı, görevlileri yaraladılar. Hayatları için ülkelerini terk edenler kuşlarını bile yanlarına almıştı. Artı bol para da vardı yanlarında.

El Cezire adlı televizyon ise bu isyana dahil olanları direk cennete dahlediyordu. O el-Cezire ki, benim ülkemde bile İslam sözcüsü, Müslümanların televizyonu olarak bilinir veya öyle gösterilirdi. Ne oldu? Bizzat çalışanları bu zulme, bu yalana, bu ikiyüzlülüğe dayanamadı. İstifa ettiler ve Müslümanlardan özür dileyerek, bütün bu isyan ve ölüm haberlerinin birer kandırmaca, montaj olduğunu anlattılar. O bölgeyi ve bölgedeki, çakalları iyi tanıyan gazetecilerde, el-Cezire’nin bir CIA ve MOSSAD çöplüğü olduğunu açıkladılar. O çöplükte ötenleri ve onlara inananları zaten tanıyorsunuz.

Hülasa bu bahar yalancı bahardı ve haçlı oyunu bozuldu, tutmadı. Artı Erdoğan reyini ABD’den yana kullanmıştı ve Esad’ın haklılığı, zaferi Erdoğan’ı deşifre edecekti, bitirecekti. O zaman? Durmak yok, yola devam.

Ve birileri tarafından her zaman ki yönteme gidildi. Bu yöntem adilikte çok büyüktü ama etkide de aynı büyülüğü gösteriyordu. İnsanların inançları, mezhepleri üzerinden hedefe ulaşmak. Milyonlar birbirini katledecekmiş, önemli değil. Özgürlük gelecek ya!

İşte bu zalimlerin önüne bir isim çıktı; Prof. Dr. Haydar Baş. Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet anlayışıyla hem ülkemizin, hem insanlığın sorunlarına sahip çıktı, çözümü gösterdi. Diğer taraftan ise İslam coğrafyasındaki bölünmüşlüğü ve bu coğrafyada oynanan oyunların ve ümmeti bekleyen korkunç sonun önüne geçmek için (tabiri caizse) Peygamberimizin (sav) abasını aldı, ümmetin önüne koydu. Ey ümmeti Muhammed! Gelin bir olalım, beraber olalım. Bizler aynı ilaha, aynı peygambere inanan insanlarız. Haçlı zihniyeti ve yardakçıları hem İslam’ı, hem Müslümanları yok edip, bu topraklara konmak istiyorlar. Gelin, girin bu abanın altına. Bu aba Ehl-i Beyt abasıdır, diye haykırdı. Yüz yıllardır bizlerden saklanan Ehl-i Beyt gerçeğini hem Sünni hem Şia kaynaklarında bizlere aktardı. Kongreler, konferanslar düzenledi, düzenliyor. Artık bu millet biliyor ki, “la ilahe illallah Muhammed Resulullah” diyen herkes (Alevisi, Sünnisi, Şiası vs.) kardeştir.

Tabi bu duruş birilerinin hoşuna gitmedi. Yahudi ve Hıristiyanlara sonsuz hoşgörü gösteren, onlara da rahmet nazarı isteyen, onlarla da bir ve beraber olunmasını savunan hatta onları direk cennete havale eden anlayış, benim alevi kardeşimle diyaloguma hayır dedi. Şia ise kesinlikle uzak durulması gereken bir anlayıştı onlar için. Neden mi? Çünkü o anlayışın temelinde Hz. Muhammed’in, Hz. Fatıma’nın, İmam Ali’nin, İmam Hasan’ın, İmam Hüseyin’in ve diğer hak imamların nefesi var. Yani Ehl-i Beyt’in nefesi var. Bu hak nefesi bitiremeyeceğini anlayan bu zavallı güruh, hedefini bu nefesin etki alanını daraltmak olarak seçti.

Geçen gün bir e-mail aldım. Duyarlı bir kardeşimiz, malum diyalogcuların kanalında Şia ve Haydar Baş aleyhine haberler yayınlanıyormuş, bu duruma nasıl bir tepki göstermeliyiz, diye soruyor kardeşim.

Baştan söyleyeyim; Herkes görevini yapıyor. Kimi Rahman’ın emrine adamış ömrünü, kimi şeytanın. Zaten ölümün ve hayatın yaradılış gayesi bu. Kim, hangi eksende, ne yapıyor?

Bu kanalda ve internet sitelerinde Şia âlimi diye bir zatın videoları yayınlanıyor. Bu videolarda bahsi geçen şahıs ashaba, Peygamberimizin eşlerine dil uzatıyor. Hatta Hz. Ömer’e Müslümanın aklına gelmeyecek ithamlarda bulunuyor. Hatta Hz. Ömer olmasaymış Pers imparatorluğu, Kisra medeniyeti vs. devam edecekmiş. Hz. Ömer buraları fethederek İran medeniyetini bitirmiş vs.

Şimdi, bütün Müslüman kardeşlerime sesleniyorum; Sakın bu tip basit oyunlara gelmeyin. Neden? Birincisi; Yahudi ve Hıristiyanları cennete sokan anlayışla ashaba dil uzatan anlayış arasında bir fark yoktur. İkincisi; Sünni olduğu, hatta ilahiyat okuduğu, Dr. Prof. olan birçok zevatın, örneğin başörtüsü İslam’da yoktur demesiyle bu zatın zihniyeti aynıdır. Sonra her camianın içinde holiganlar, ajanlar, provokatörler vs. olabilir. Sonra adamın İslam diye bir derdi olmadığını kendisi anlatıyor. O zevat Pers imparatorluğunu özlüyormuş. Ve en önemlisi unutmayın ki; bu İslam topraklarında Lawrence gibi papazlar, ajanlar okudukları Kur’an ile Müslümanları ağlattılar. Bunu iyi anlayın.

Sonra fasıklardan biri size bir haber getirdiğinde onu iyice araştırın. Nasıl mı? Kur’an’a gidin. Kur’an’ın müşahhas hali Hz. Muhammed’e gidin. Onun tertemiz soyuna yani Ehl-i Beyt’e gidin. Eğer onlar onaylıyorsa sahiplenin. Yok, hayır diyorlarsa yok edin, karşı durun, savaşın. Sakın öylece bırakmayın. Çünkü yarın çocuğunuzun kapısını çalacaktır aynı zihniyet…

Akın Aydın

Read 2139 times