İbn Teymiyye’nin Ehl-i Beyt (a.s.) Düşmanlığı (3)

Rate this item
(0 votes)

İbn Teymiye diyor ki: “Ali bin Ebu Talib’i, Abdurrahman b. Mülcem adlı bir harici öldürdü. O, (İbn Mülcem) insanların en âbidlerinden ve ilim ehlinden idi.” (Minhacu’s-Sunne, c. 5, s. 47)

 Ali'nin (a.s) Kazavete (Fetva ve Hüküm Verme) Layık Olduğunu İnkâr Etme 

İbn Teymiyye Resûlullah'ın (s.a.a.) “Ali, sizin en iyi kazavette bulunanınızdır” hadisi hakkında “Hüküm vermenin gereği, ilim ve dindir. Şu halde bu hadis doğru değildir, senedi yoktur ve bu hadisle istidlal (delillendirme) yapılamaz” demektedir. (Minhacu's-Sunne, c.4, s.138) 

Yine bu rivayet hakkında şunu yazmıştır: “Bu doğru olmayan, senedi bulunmayan ve kendisiyle hüküm verilemeyecek bir hadistir. Hiç kimse bu hadisi ne meşhur sünen kitaplarında, ne müsnedlerde ne sahih ve ne de zayıf senetle nakletmiştir. Bunu rivayet eden kimse meşhur bir yalancıdır.” (Minhacu's-Sunne, c. 7, s. 512) 

Oysaki Muhammed bin İsmail Buharî, Ehl-i Sünnet'in Kur'an'dan sonra en sahih saydığı kitabında Ömer bin Hattab'ın ağzından şöyle yazıyor: “İbn-i Abbas'ın şöyle dediği nakledilmiştir: Ömer dedi ki, bizim en iyi Kur'an okuyanımız Übey ve en iyi kadımız da Ali'dir.” (Sahihu Buharî, c. 5, s.149) Eğer Muhammed bin İsmail Buharî'nin kitabı, en meşhur kitap ve naklettiği senedler sahih değilse, bu da demektir ki İbn Teymiyye'ye göre Ehl-i Sünnet'in Kur'an'dan sonraki en sahih kitabı değerden yoksundur ve yalancıların rivayetleriyle doludur. 

İbn Mülcem'i Savunması

İbn Teymiyye, sadece Emirü'l-Müminin'e (a.s.) aleni düşmanlık yapmakla kalmamış, O'nun şehid edilişini bile savunur mahiyette sözler söylemiştir. 

İbn Teymiyye Minhacu's-Sunne'de şunları yazıyor: 

“Ali'yi öldüren kişi, namaz ve oruç ehliydi. Kur'an okuyordu ve Ali'yi öldürmesi Allah'ın ve Peygamberin rızası amacına matuftu ve her ne kadar bu akidesiyle sapmışsa da, bu işi Allah ve Resûlü'nün muhabbetini elde etmek için yaptı.” (c.1, s. 153) Yine diyor ki: “Ali bin Ebu Talib'i, Abdurrahman b. Mülcem adlı bir harici öldürdü. O, (İbn Mülcem) insanların en âbidlerinden ve ilim ehlinden idi.” (Minhacu's-Sunne, c. 5, s. 47) 

İbn Teymiyye'nin, İbn Mülcem'i nasıl methettiğini görüyorsunuz! Oysaki yüce Peygamber (s.a.a.) onu insanların en şerlisi olarak ve Semud'un devesini öldürenler cinsinden şeklinde vasfetmiştir. 

“Doğru sözlü ve doğruları konuşan Peygamber bana haber verdi ki; başıma darbe yemedikçe ve sakallarım kafamdan akan kanla kızıla boyanmadıkça bu dünyadan göçmeyeceğim. Bu esnada mübarek sakallarını tuttu. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: Ey Ali! Bu ümmetin en şerlisi seni katledecek, tıpkı Semud halkının en şerlisi olan falanca oğlunun Allah'ın devesin katletmesi gibi.” (Müsnedu Ebu Ya'la, c.1, s. 431; Mucemu'l-Kebir, Taberanî, c. 8, s. 38; Kenzu'l-Ummal, Muttaki el-Hindî, c. 13, s 192; Tarihu Medineti Dimeşk, İbn Asakir, c. 42, s. 543) 

“Hz. Emirü'l-Müminin (a.s.) buyuruyor ki: Doğru sözlü ve doğruları konuşan Peygamber bana haber verdi ki, bu ümmetin en şerlisi beni şehadete ulaştıracak.” Heysemî bu konudaki rivayeti naklettikten sonra şöyle yazıyor: Ahmed, Taberani ve Bezzaz onu özet bir şekilde nakletmiştir ve bu hadisin ravilerinin hepsi sikadır. (Mecmeu'z-Zevâid, c. 9, s. 136) 

İbn Teymiyye'nin Emirü'l-Müminin'in (a.s.) Savaşları Hakkındaki Görüşleri

 İbn Teymiyye Minhacu's-Sunne 'de şöyle yazıyor: 

“Bu rafizîlere şöyle denilse, eğer nasıbîler size deseler ki: ‘Ali Müslümanların kanını helal gördü ve onlarla Allah ve Resûlü'nün izni olmadan kendi saltanatı için savaştı. Zira Resûlullah şöyle buyurdular: ‘Müslümanlara küfretmek fasıklık, onlarla savaş ise küfür sebebidir. Benden sonra ikinci kez kâfir halinize dönmeyin, çünkü sizden bir grubunuz diğer bir grubun boynunu vuracaktır.' Öyleyse bu sebepten dolayı Ali kâfirdir!' Bu durumda sizin deliliniz (rafizîler) onların (nasıbîler) bu delilinden daha güçlü olmayacaktır. Çünkü onların istidlal ettikleri rivayet sahihtir. Ve yine diyorlar ki (nasıbîler) halkı öldürmek fesattır. O halde her kim halkı kendine itaat ettirmek için öldürürse, yeryüzünde bozgun ve fesad çıkarma kastı vardır, bu ise Firavunun durumu gibidir. Allah Teâlâ diyor ki: 'Bu ahiret yurdudur, onu yeryüzünde bozgunculuk ve fesad çıkarmayan kimseler için kıldık ve akıbet muttakilerindir. Şu halde her kim yeryüzünde bozgunculuk ve fesad çıkarırsa, ahirette de ehli saadetten olamayacaktır.' Bu ise Sıddık'ın (Ebu Bekir) mürtedlerle ve zekât vermeyenlerle yaptığı savaş gibi değildir (yani onun savaşı fesad için değildi). Doğrusu Ebu Bekir onlarla sadece Allah ve Resûlü'nün itaati altına almak için savaşmıştır, kendisine itaat ettirmek için değil. Zekât onlara vacipti, dolayısıyla kendisine itaat edilmesi için savaşan kimsenin tersine, onlara zekâtın vacipliğini kabul ettirmek ve kendilerinden zekâtı almak için savaştı.” (c. 4, s. 499-500) 

Başka bir yerde de şunu söylüyor: “Ali, kendisine itaat edilmesi, halkın canı ve malında tasarrufta bulunmak için savaşmıştır. Şu halde bu, nasıl olur da din adına savaş olarak adlandırılabilir? Ebu Bekir ise İslam'dan çıkan kimselerle, kendilerine Allah'ın vacip ettiği şeyi terk edenlerle, sadece ve sadece Allah ve Resûlü'ne itaat edilmesi için savaşmıştı. Bu savaşlar (İmam Ali'nin savaşları) din için değildir.” (Minhacu's-Sunne, c. 8, s. 330) 

Hâlbuki Hz. Peygamber (s.a.a.), Allah'ın kendisine vermiş olduğu ilimle bütün bu savaşların ileride vuku bulacağını görmüş ve Emirü'l-Müminin'e (a.s.) Nâkısîn, Kâsıtîn ve Mârıkîn ile savaşmasını emretmiştir. Hatta Ayşe ve Zübeyr gibi kimseleri de bu savaşlarda bulunmamaları konusunda uyarmıştı. 

Birçok Ehl-i Sünnet uleması bu bağlamda "Haveb'in köpekleri" rivayetini nakletmiştir. İbn Hacer Askalanî, Fethu'l-Bârî kitabında şunları yazmıştır: “İkrime, İbn Abbas'tan nakletmiştir ki, Resûlullah (s.a.a.) hanımlarına hitaben şöyle buyurdu: Sizden hanginiz kıllı bir deveye binecek ve hareket edecek, Haveb'in köpekleri de ona havlayacak? Onun sağındaki solundaki birçok insan öldürülecek ve o ise sonunda kurtulacaktır.” Hadisi naklettikten sonra şöyle ekliyor: "Bezzaz bu rivayeti nakletmiştir ve ravileri itimad edilecek kimselerdir." (c.13, s. 45-46) 

İbn Kesir Dimeşkî Selefî, kitabı el-Bidâye ve'n-Nihâye'de şöyle yazmıştır: “Ayşe Haveb'e vardığında oranın köpeklerinin sesini işitti ve dedi ki: Bu seferden vazgeçip dönmekten başka çaremiz yoktur, çünkü Allah Resûlü (s.a.a.) biz hanımlarına şöyle buyurdu: Sizden hanginize Haveb'in köpekleri havlayacaktır? Zübeyr dedi ki: Bu seferden geri dönmen nasıl mümkün olur? Oysaki Allah'ın senin varlığınla insanlar arasında barış yaratması umut ediliyor.” 

Hadisi naklettikten sonra ekliyor: “Bu rivayetin senedi, Müslim ve Buharî'nin sıhhat şartlarını taşımaktadır ve sahihtir. Ancak onlar bu hadisi nakletmemiştir.” (İbn Kesir, c. 6, s. 236) Bu olay Ehl-i Sünnet'in birçok kitabında nakledilmiştir, onlardan bazıları: Müsnedu Ahmed, c. 6, s. 52 ve 97; Müstedrek, Hakim Nişaburî, c. 3, s. 120; El Musannef, İbn Ebî Şeybe el-Kufî, c. 8, s. 708; Müsnedu İbn Raheviye, c. 3, s. 892; Müsnedu Ebî Ya'la, c. 8, s. 282; El Fayik fi Ğeribi Ehâdis, Zemahşerî, c. 1, s. 353; Mevaridü'z-Zaman, Heysemî, s. 453; Kenzu'l-Ummal, c. 11, s. 197 ve 334, Siyeru A'lami'l Nubela, Zehebî, c. 2, s.177; Ensabu'l-Eşraf, Belazurî, s.224; Mucemu'l -Buldân, Hemevî, c. 2, s. 314; Tarihu Yakubi, c. 2, s.181; Tarihu Taberî, c. 3, s. 475... 

Bu rivayette görüldüğü üzere, Peygamber bu rivayetten haberdar idi ve Ayşe ve taraftarlarını böylesi bir savaşa karşı uyarmıştı. Bu durum bize bu savaşta onların batıl, Emirü'l-Müminin'in ise hak olduğunu göstermektedir. Yine birçok rivayette, Hz. Peygamber'in Zübeyr'i bu savaşa karşı uyardığı, hatta ona zalim dediği nakledilmiştir. Hakim Nişaburî diyor ki: “Harb bin Ebu'l-Esved Dı'li dedi ki, Zübeyr Hz. Ali'ye karşı isyan ettiği zaman, Ali (a.s.) ona hitaben şöyle buyurdu: Allah aşkına söyle, acaba Resûlullah'ın (s.a.a.) sana söylediği şeyi hatırlıyor musun: Sen Ali'yle savaşacak ve ona zulmedeceksin. Zübeyr tam bir utanmazlıkla şöyle cevap verdi: O dediğin şeyden -veya sözden- haberim yok, unutmuşum. Sonra Zübeyr geri döndü.” 

Hadisi naklettikten sonra şöyle diyor: "Harb bin Ebu'l-Esved'in bu hadisi sahihtir." (Müstedrek, c. 3, s. 366) Hakim Nişaburî birkaç hadis naklettikten sonra bu konuda şunları ekliyor: “Emirü'l Müminin'den (a.s.) nakledilen bu hadisler sahihtir, her ne kadar Buharî ve Müslim rivayeti bu senetlerle nakletmemişse de.” (Müstedrek, c. 3, s. 367) Yine şöyle diyor: "Zübeyr'in, Ali'ye ikrar verip onaylaması bu rivayetlerle sınırlı değildir, başka rivayetler de Zübeyr'in ikrar ve itirafını teyit ediyor." 

Ali ile Savaş, Allah ve Resûlü ile Savaştır 

Birçok Ehl-i Sünnet kaynağında, Allah Resûlü'nün (s.a.a.) Ali (a.s) ile savaşan, tıpkı benimle savaşmış gibidir, dediği rivayet edilmiştir. Ehl-i Sünnet'in altı sahih hadis kitabından biri sayılan İbn-i Mace Sünen'inde şöyle yazmıştır: “Resûlullah İmam Ali'ye, Fatıma'ya, Hasan ve Hüseyin'e şöyle hitap etmiştir: Ben sizin savaştığınız kimseyle savaşırım, sizin sulh ettiğiniz kimseyle de sulh ederim.” (Sünenu İbn Mace, c. 1, s.166, hadis 142; Müstedrek (Hakim) c. 3, s. 149; Zehebî de bu rivayeti Müstedrek'in özetinde zikretmiştir. Aynı şekilde Taberanî, Mu'cemu'l-Evsat, c. 5, s. 182; Mu'cemu Kebir, c. 3, s. 40; Usdu'l-Ğabe, İbn Esir, c. 5, s. 522; el-Bidâye ve'n-Nihâye, İbn Kesir, c. 8, s. 40) Cassas bu hadisi naklettikten sonra şöyle diyor: “Şu halde her kim onlarla (Ehl-i Beyt ile) savaşırsa, Allah ve Resulü'yle de savaşmıştır demek yersiz olmaz.” (Ahkâmu'l -Kur'an, c. 2, s.508) 

İbn-i Teymiyye ve fikirdaşlarının, Ebu Bekir zamanında ona zekât vermek istemeyen Müslümanları kâfir ve mürted kabul etmesi, ama on binlerce Müslümanın canını haksız yere alan ve kanlarını akıtan kimseleri sadece mürted olarak görmemekle kalmayıp müctehid olduklarını ve sevap kazandıklarını söylemesi şaşılacak şeydir! Hem de bu rivayette Ali (a.s.) ile savaşanlar, Allah ve Resûlü'yle savaşmış gibidirler denmesine rağmen. Allah ve Resûlü ile savaşanlar ise Müslümanların icmasıyla kâfirdirler! 

Allah Resûlü'nün Emriyle Nâkısîn, Kâsıtîn ve Mârikîn ile Savaş

İbn Teymiyye Minhacu's-Sunne kitabında şöyle diyor: "Ali'nin (a.s.) Cemel ve Sıffın'daki savaşları Allah Resûlü'nün emriyle değil, kendi şahsi görüşüyle yapılmıştı." (c. 4, s. 496) 

Oysa ki bir çok Ehl-i Sünnet kitabında yer alan rivayetlerde, Resûlullah'ın (s.a.a.) İmam Ali'ye (a.s) bizzat onlarla savaşması için emir verdiği nakledilmiştir. Hakim Nişaburî bu konuda şunları yazmıştır: "Ebu Eyyub Ensari, Ömer bin Hattab'ın hilafeti döneminde şöyle demiştir: Allah Resûlü (s.a.a.) Ali b. Ebu Talib'e Nakısîn, Kasıtîn ve Marikîn ile savaşmasını emretti." (Müstedrek, c. 3, s.139) 

Yine aynı şekilde İbn Kesir Dimeşkî el-Bidâye ve'n-Nihâye'de, İbn Esir Usdu'l-Ğabe'de şunları yazmıştır: 

"Ebu Said Hudrî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah Resûlü (s.a.a.) bize nâkisler, kâsitler ve mâriklerle savaşmamız emrini verdi. Dedim ki: Ey Allah'ın Resûlü! Bize savaşmamızı emrettiğin bu güruh kiminle savaşacaklar? Buyurdu ki, Ali b. Ebu Talib ile. Ammar da Ali'yi korurken şehadete ulaşacaktır." ( Usdu'l-Ğabe, c. 4, s. 32; el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 7, s. 339; Menâkıbu Harezmî, s. 190; Tarihu Dimeşk, İbn Asakir, c. 42, s. 471) 

Aynı şekilde Hatib Bağdadî şöyle yazıyor: 

"Alkame ve Esved naklediyorlar ki Ebu Eyyub, Sıffın Savaşı'ndan döndüğü zaman onu görmeye gittik ve dedik: 

'Ey Ebu Eyyub, Allah Teâlâ sana ikramda bulundu ve Muhammed (s.a.a.)senin evine misafir oldu ve devesi senin evinin önünde oturdu. Bütün bunlar diğerlerine nasip olmayan bir makama sahip olmana sebep olmuştu. Ama boynuna kılıcını asıp, Allah'ı birleyen (la ilahe illallah diyen) kimselerle savaşman senden beklenilmeyecek bir şeydir.'

Ebu Eyyub onlara cevaben şu ‘darbul meseli' (atasözü) örnek göstererek dedi ki: 'İnne raide la yukezzib ehleha", 'Kervanın rehberi, kervandakilere yalan söylemez.' (Raid kervanın su işleriyle ilgilenen kişiye denir. Kervandakilere su bulamadım diye yalan söylerse, kendini ve kafiledekileri susuzluktan helak etmiş olur.) Aynı şekilde Yüce Peygamber (s.a.a.) de bize Ali (a.s) ile savaşan üç grup halkla; Nâkisîn, Kâsitîn ve Mârikîn ile savaşmamızı emretti. Nâkisîn, Talha ve Zübeyr'in taraftarlarıydı ve Cemel Savaşı'nın ateşini yakmışlardı, onlarla savaştık. Muaviye ve Amr b. As'ın taraftarları olan Kâsıtîn ile de savaştık. Şimdi ise yollarda bizi bekleyen Mârikînler ile savaşa döndük. Hurmalıklarda ve nehir kenarlarında mevzilenmişler, onlarla savaşacağız. Allah'a yemin olsun ki, şu anda onların nerede olduklarını bilmiyorum, ancak Allah'ın yardımıyla onlarla da savaşacağız!

 Ebu Eyyub şöyle dedi: Allah Resûlü'nün Ammar'a şöyle dediğini işittim: 'Ey Ammar! Bağî (günahkâr, hakka isyancı) bir grup seni, hak yolunda olduğun, hakkın da senin yanında olduğu bir halde şehid edecektir. Ey Ammar Yasir! Ne vakit Ali'nin bir yola ve diğerlerinin de başka bir yola adım attığını görsen, sen Ali'nin yolundan git, O'nun takip ettiği yolu izle! Çünkü O seni asla yanlış yola götürmez ve seni Hak yolundan saptırmaz. Ey Ammar! Her kim Ali'yi korumak ve düşmanlarını öldürmek için kılıcını kuşanırsa, Allah Teâlâ kıyamet gününde onun boynuna inciden yapılmış iki gerdanlık asacak ve onu bu ilahi ziynet ile süsleyecektir. Her kim de Ali'nin düşmanlarına yardım etmek ve Ali'yi katletmek için kılıcını kuşanırsa, Allah Teâlâ kıyamet gününde ateşten yapılmış iki gerdanlığı onun boynuna asacaktır.' 

Ebu Eyyub'un konuşması burada son bulunca biz onu onaylamak ve teşvik etmek kastıyla şöyle dedik: Evet bu makam senin için yeterlidir ve arzu ediyoruz ki Allah seni taşıdığın böylesi niyetlerinden dolayı rahmetine ve lütfuna kavuştursun." (Tarihu Bağdad, c. 13, s. 188; Tarihu Medineti Dimeşk, c. 42, s. 472)

 Devam edecek...

 medyasafak.com

 

Read 2252 times