کارگر

کارگر

Kemerlerinizi bağlayın: 2015, Çin, Rusya ve İran’ı, benim Kaos İmparatorluğu olarak adlandırdığım şeyle karşı karşıya getirecek bir fırtına olacak.

 
Kemerlerinizi bağlayın: 2015, Çin, Rusya ve İran’ı, benim  Kaos İmparatorluğuolarak adlandırdığım şeyle karşı karşıya getirecek bir fırtına olacak.

Bu yüzden evet: her şey, ABD adım adım Avrasya’dan çıkarılırken, Avrasya’nın entegrasyonuna dair olacak. Bir rezerv döviz olarak ABD dolarının ve hepsinden önemlisi petro-doların hegemonyasının kademeli olarak altını oyacak, karmaşık bir jeo-stratejik etkileşim göreceğiz.

Çin’in karşı karşıya olduğu bütün devasa zorluklar karşısında, kendine güvenen, tam gelişmiş bir ticari süper gücün açık işaretlerini görmek kolaydır. Devlet Başkanı Xi Jinping ve şu andaki liderlik, kentleşmeye ve Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) liderlik düzeyi de dahil olmak üzere her yerdeki yolsuzluğa karşı mücadeleye yoğun bir şekilde devam edecektir. Uluslararası düzeyde Çinliler, yeni ‘İpek Yolları’ – hem karadan hem de denizden –  yönündeki baskın itkiyi hızlandıracak, bu ise Çin’in Avrasya’yı ticaret yoluyla birleştirme yönündeki uzun vadeli master stratejisine destek sağlayacaktır.

Küresel petrol fiyatları düşük kalmaya mahkum. Bu yaz İran ve P5+1 arasında bir nükleer anlaşmasına varılıp varılamayacağı konusundaki bahisler kapandı. Eğer İran’a yönelik yaptırımlar (yani fiilen ekonomik savaş) yürürlükte kalırsa ve İran ekonomisine ciddi bir şekilde zarar vermeye devam ederse, Tahran’ın tepkisi sıkı olacak ve bu tepki Batı’yla değil, Asya’yla daha fazla entegrasyonu da içerecektir.

Washington, Rusya’nın yardımı olmadan İran’la kapsamlı bir anlaşmaya varılamayacağını gayet iyi biliyor. Anlaşmaya varılması halinde bu, Obama yönetiminin tek – yineliyorum, tek – dış politika başarısı olacaktır. “İran’ı bombalama” histerisine geri dönüş sadece, herkesçe tanınan alışılagelmiş (neo-con) şüphelilerin işine yarayacaktır. Halen, tesadüfi olmayacak şekilde, hem İran hem de Rusya Batı’nın yaptırımlarına maruz kalmaktadır. Nasıl meydana getirildiğinden bağımsız olarak mevcut gerçeklik, şu andaki finansal/stratejik petrol fiyatı düşüşlerinin İran ve Rusya’ya karşı (başka kime karşı olabilir ki?) doğrudan bir saldırı olduğudur.

 

Şu yan ürün savaşı

Şimdi, Rusya’nın temel verilerine bir bakalım. Rusya’nın hükümet borçları, GSYİH’sinin yalnızca  %13.4’üne denk düşüyor. GSYİH içindeki bütçe açığı sadece %0.5’dir. ABD’nin GSYİH’sinin  16.8 trilyon dolar olduğunu (2013 rakamı) kabul edersek, ABD’nin bütçe açığı,  GSYİH’nin %4’üne denk gelir, yani Rusya’nın bütçe açığının sekiz katı düzeydedir. FED her ne kadar kendini bir devlet kurumu olarak sunsa da, esas olarak ABD’deki bölgesel özel bankaların sahip olduğu özel bir kuruluştur. ABD’nin kamu borçları, 2014 mali yılında GSYİH’nin %74’üne varmaktadır. Rusya için bu oran sadece %13.4 düzeyindedir.

ABD ve AB’nin  – rublenin düşürülmesi ve petrol yan ürünleri saldırısı yoluyla – Rusya’ya ekonomik savaş ilan etmesi, temel olarak bir yan ürünler şantajıydı. Yan ürünler – teorik olarak – sonsuza kadar çoğaltılabilir. Yan ürün operatörleri, Rus ekonomisini yıkmak için hem rubleye hem de petrol fiyatlarına saldırdı. Sorun şu ki, Rus ekonomisi Amerikan ekonomisine göre daha düzgün şekilde finanse edilmektedir.

Hızlı adımın bir şah-mat olarak tasarlandığı düşünüldüğünde, Moskova’nın savunma stratejisi o kadar da kötü değildi. Temel enerji cephesinde, sorun Batı’da bakidir – Rusya’da değil. Eğer AB Gazprom’un sunması gereken şeyi satın almazsa, çökecektir.

Moskova’nın temel hatası, Rusya’nın yurtiçi sanayisinin dış, dolar cinsinden borç tarafından finanse edilmesine izin vermesiydi. Batı tarafından kolayca manipüle edilebilecek canavarsı bir borç tuzağından bahsediyoruz. Moskova’nın atacağı ilk adım, bankalarını yakından denetlemek olmalıdır. Rus firmaları yurt içinden borç almalı ve varlıklarını dışarıya satmaya yönelmelidir. Moskova ayrıca, temel faiz oranı kolayca düşürülebilecek şekilde bir kur kontrolü sistemini hayata geçirmeyi düşünmelidir.

Rusya’nın 600 milyar doların üzerinde borç ve faizler için her zaman moratoryum ilan edebileceğini de unutmayın. Bu, bütün dünyanın bankacılık sistemini tepeden tırnağa sarsacaktır. ABD/AB ekonomik savaşını sonlanmaya zorlayan, gizlenmemiş bir “mesajdan” bahsediyoruz.

Rusya, hammadde ithal etmeye ihtiyaç duymuyor. İhtiyaç duyması halinde ithal edilmiş herhangi bir teknolojii üzerinde kolayca  ters mühendislik yapabilir. Her şeyden önemlisi, Rusya – hammadde satışı üzerinden – ABD doları veya euro cinsinden yeterli kredi meydana getirebilir. Rusya’nın enerji zenginlikleri – veya sofistike askeri teçhizat – satışları azalabilir. Ancak bunlar, – ruble de düşüşe geçerken – aynı miktarda ruble getirecektir.

İthal ürünlerin yerine yurt içi Rus imalatını getirmek her açıdan anlamlıdır. Kaçınılmaz bir “ayar” safhası olacak, ancak bu safha çok uzun sürmeyecektir. Örneğin Alman otomobil üreticileri, rublenin düşüşü nedeniyle otomobillerini artık Rusya’ya satamaz. Bu ise, fabrikalarını Rusya’ya taşıyacakları anlamına gelir. Bunu yapmazlarsa Asya – Güney Kore’den Çin’e kadar – onları piyasadan atacaktır.

 

Ayı ve ejderha, arayış içinde

AB’nin Rusya’ya ekonomik savaş ilan etmesi, hiçbir anlam taşımıyor. Rusya, kendisiyle Rusya arasındaki petrol ve doğalgaz alışverişinin çoğunu kontrol ediyor: bu, kabaca dünyadaki talebin %25’ine denk geliyor. Ortadoğu, bir kargaşa içinde kalmaya mahkum. Afrika istikrarsız. AB, en istikrarlı hidrokarbon ürünleri arzından kendini koparmak için elinden geleni yapıyor ve Moskova’yı, enerjiyi Çin’e ve Asya’nın geri kalanına kanalize etmeye teşvik ediyor. Bu, Pekin için gerçekten de büyük bir hediye, zira ABD Deniz Kuvvetleri’nin açık denizlerde kendisini “muhasaraya almasından” kaynaklı alarmın asgari düzeye inmesini sağlıyor.   

Pekin’de dillendirilmeyen bir aksiyom da, Çinlilerin halen Kaos İmparatorluğu’nun giderek kontrol kaybetmesinden aşırı derecede endişe duyduğu ve AB ile Rusya arasındaki ilişki için şiddetli koşullar empoze ettiğidir. Önemli olan nokta şu ki, Pekin hiçbir zaman ABD’nin Çin’in enerji ithalatlarına müdahale edecek bir konumda olmasına izin vermeyecektir – Temmuz 1941’de ABD, bir petrol ambargosu getirip Japonya’nın petrol ithalatlarının %92’sini kesmesinden önce Japonya’yla böyle bir ilişki vardı.

Herkes, Çin’in endüstriyel bir güç olarak gözalıcı büyümesinin temel payandalarından birinin, imalatçıların Çin’de üretim yapması zorunluluğu olduğunu bilir. Eğer Rusya aynısını yapsaydı, ekonomisi her zaman yıllık %5’in üzerinde bir büyüme kaydedebilirdi. Eğer banka kredisi sadece üretici yatırıma bağlı olsaydı, daha da fazla büyürdü.

Şimdi Rusya ve Çin’in, Wall Street evreninin efendileri, Batılı merkez bankası kartelleri ve neo-liberal politikacılar tarafından getirilen başarısız olmuş borç “demokrasisi” modeline karşı hayati bir alternatif olarak, altın, petrol ve doğal kaynaklar tarafından desteklenen yeni bir para birliğine ortak yatırım yaptığını hayal edin. Küresel Güney’e her şeyden önce, refahın ve gelişmiş yaşam standartlarının gelecek nesillere borç yüklemek yoluyla finanse edilmesinin asla işlemeyeceğini göstermiş olurlardı.

O zamana kadar bir fırtına – bugün ve yarın – hayatlarımızı tehdit ediyor olacaktır. Evrenin efendileri / Washington topluluğu, Rusya’yı ticaretten, finans transferlerinden, bankacılıktan ve Batılı kredi piyasalarından koparılmış bir parya devlete çevirme ve böylelikle bir rejim değişikliği gerçekleştirme stratejisinden asla vazgeçmeyecektir.

Eğer bu yolda her şey plana uygun giderse, hedefleri Çin olacaktır (başka kim olabilir?). Pekin de bunu biliyor. Bu esnada, AB’yi temellerinden sarsacak birkaç bomba sürpriz bekleyin. Zaman tükeniyor olabilir – fakat Rusya için değil, AB için. Ancak genel trend değişmeyecektir; Kaos İmparatorluğu, yavaş ama emin adımlarla, Avrasya’dan çıkarılmaktadır.

 Pepe Escobar/Sputniknews.com

 medyasafak

 

 

 

Son zamanlarda Avrupa ülkelerinde Müslümanlar’ı savunan ve Anti – İslam gruplara itiraz eden hareketler, İslam-Fobia projesinin bittiğine ve İslam’ın Avrupa’da kök saldığına işaret eder.
 
 
Son yıllarda dünya emperyalist düzeni İslam Dünyası’yla çatışmaya odaklanmıştı. İslam-Fobia projesi de ABD’nin ve uluslararası siyonizmin araçlarından biriydi. İslam dinini olumsuz ve korku verici bir imajla dünya kamuoyuna sunuyorlardı, bununla dünya devletlerini İslam Dünyası’na karşı siyaset uygulamalarını sağlıyorlardı.

Emperyalist düzenin İslam-Fobia’sını yıllarca işlemesiyle Batı’da İslam’a ve İslami kültüre karşı bir düşmanlığın oluşmasına yol açtı.Anti-İslam ve Avrupa vatanseverlik hareketi olarak meydana çıkan” Pegida” hareketi buna son zamanların en iyi örneğidir. Pegida Almanya’nın Dresden şehirinde baş gösterdi ve yayılmaya başladı.

İslam-Fobia projesinin hedefi; İslam dinin bölgede ciddi bir tehdit ve dünya barışı ve güvenliği için tehlike olduğunu gütmektir. Bununla İslam uluslararası sahada güçsüzleştirmektir.

Bu arada terörist DAİŞ örgütünüde İslam-Fobia projesinin bir parçası olarak görmek gerek. Bu gerçeği Irak Başbakanı Haydar Ebadi, Batı devletlerinin DAİŞ aleyhine düzenledikleri bir oturumda şöyle dile getirir: ’’ Bu oturumda olanların DAİŞ aleyhine yapacakları en önemli yardım bu terörist örgütü desteklemekten vazgeçmeleridir.’’

Şimdi sorulması gereken soru şudur: İslam-Fobia projesi ne kadar hedeflerine ulaşmada başarlıydı? Ve acaba Batı’nın menfaatine mi oldu?

Avrupa’dan buhran bölgeleri olan Irak ve Suriye bölgelerine giden ve DAİŞ’in saflarında savaşmak isteyen cihadcıların artması ve bunların geri dönmesiyle Batılı ülkelerde terör eylemlerinin yükselme ihtimali Batı istihbarat merkezlerini endişeye sürüklemiştir.

Ayrıca bugünlerde Müslümanlar’ı savunan ve Anti –İslam hareketlerine itiraz eden halk hareketleri Avrupa’da yayılmaktadır. Bu Batı liderlerinin isteklerine rağmen İslam’ın Avrupa’da özel bir konuma sahip olduğunu gösterir.

Geçen haftalarda İsveç’te aşırı gruplar tarafından üç camii yakıldı. Bu hadisenin ardından büyük bir kitle bu saldırıyı kınamak için meydanlara çıktı.

Aşırı Avrupa vatanseverlik ve Anti-İslam hareketi olan Pegida, son zamanlarda Almanya’da haftalık gösteriler düzenliyor, ama buna karşı politik ve kitlesel bir itiraz günbegün büyümekte.

Dün gece  Almanya şehirlerinde Anti-İslam Pegida’ya karşı halk itiraz gösterileri düzenlendi. Sadece Münster şehrinde 10 binin üzerinde, Stutgart’da 8 binin üzerinde, Dresden ve Berlin’de 5 bin civarında  ve Hamburg’da 4 bin insan bu faşist ve yabancı düşmanı harekete karşı itiraz etmek için yürüyüş yaptılar.

Köln şehrinde ise binlerce insan Pegida’ya karşı itiraz gösterileri düzenlediler ve bir çok bina başta Dom Kilisesi olmak üzere bu faşist hareketi kınama anlamında ışıklarını söndürdüler.

Dresden şehrinde ise VolksWagen fabrikası ışıklarını bu hareketi kınama anlamında söndürdü ve özgür ve demokratik bir toplumun yanında olduğu mesajını verdi.

Almanya siyasetçileri ve liderleri arasında da Anti –İslam hareketi olan Pegida’ya itiraz mahiyetinde mesajlar veriliyor. Almanya Başbakanı Merkel yeniyıl mesajında bu hareketin liderleirni aşırılıkla ve kalplerinin nefret dolu olmayla suçladı ve halkının bu harekete katılmamasını talep etti.

Adalet Bakanı Hayko Mais, bu aşırı gruba itiraz eden halkın arasında yer aldı.

Avrupa halklarının İslam’ı savunmak için düzenledikleri bu geniş yürüyüşler, kamuoyunun ırkçılığa tepkili olduğunu ve Müslümanlar alehyine aşırı grupları kabullenmediğini gösterir.

 

 

 

Çarşamba, 07 Ocak 2015 00:00

İran bölgede kilit rolünde

Afganistan cumhurbaşkanı milli güvenlik yüksek müşaviri Hanif Etmer, bölgenin barış ve güvenliğinin sağlanmasında İran'ın  rolünün  son derece  önemli ve kilit rolde olduğunu söyledi.

İran Milli Güvenlik Yüksek Konsey sekreteri Ali Şemhani ile görüştükten sonra ortak  basın toplantısında açıklama  yapan Hanif Etmer,  İran ile  ilişkileri ve işbirliğini geliştirmenin çok önemli olduğunu  zira İran ile tarihi bağları ve ortak bakış açılarının olduğunu  söyledi.

Afganistan cumhurbaşkanı milli güvenlik yüksek müşaviri Hanif Etmer, İran ile dostluğa ve samimiyete dayalı ilişkileri çok kıymetli olarak nitelerken, bu olumlu bakış açısını siyasetten ayrı tuttuklarını  zira iki ülke halkları arasında tarihi ve  çok sayıda  ortak noktalar ve güçlü bağların olduğunu söyledi.

Afganlı yetkili, İran ve Afganistan arasında başta terörizm ve uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadeleyi de, bölgenin  güvenliğinin garantisi için önemli olarak nitelerken İran milli güvenlik  yüksek konsey sekreteri Ali Şemhani de, iki ülke arasında dini, kültürel, tarihi, dil gibi  çok sayıda ortaklıkların olduğunu belirterek, Afganistan'ın açık denizlere ulaşmak ve dünya ile ticari bağlarını güçlendirmesi için  İran'ın çok iyi konumda olduğunu ve aynı zamanda Afganistan'ın iktisadi açıdan ihtiyaçlarının  karşılanması açısından İran'ın çok önemli olduğunu bildirdi.

İran, bölge ve İslam ülkeleri arasında ilim üretmede ilk sırada yer aldı.


İran devlet televizyonun haberine göre, İslam Dünyası Bilimsel Belgeler Merkezi  Teknoloji ve Araştırma Kurumu (ISC) yardımcısı Ali Gezeni, İran'ın 2014 yılı sonuna kadar  elde edilen istatistik ve belgelere göre, İran'ın 2014 yılında bölge ve İslam ülkeleri arasında ilim üretmede ilk sırada olduğunu söyledi.

Ali Gezeni, İran'ın ilim üretmede  dünyada ise 16. sırada olduğunu bildirirken İran'ın son 10 yılda ilim üretmedeki kapasitesinin  5 kat artış kaydettiğini söyledi.

İslami İran 2011 yılından beri İslam ülkeleri arasında ilim üretme alanında ilk sırada yer alıyor.

MM

İran Cumhurbşkanı, İran’ın terör ile mücadelenin ister Gazzede olsun, ister Pakistn’da en önemli destekçisi olduğunu belirtti.


İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 28. Uluslararası İslami Vahdet Konferansı’nda yaptığı konuşmada, “İran İslam Cumhuriyeti terör ve radikalizme karşı koyan tüm müslümanlara ister Şam’da, Musul’da, Kürdistan’da veya Pakistan’da olsun, destek verecektir” diye konuştu.

Ruhani geçen bir yıl içerisinde İslam Alemi’nde yüz gösteren terör olaylarına dikkat çekerek, “geçen bir yıl içerisinde İslam Dünyası bir çok ölüm, kargaşa ve savaşa şahit olmuştur, vahdet olayı İslam Dünyası’nda sadece bu kelimenin ağızlarda tekrarlanmasıyla meydana gelmeyecektir ve düzenlenen böylesi konferanslar da müslümanlar arasındaki zorlu ve uzun vahdet yolu için sadece bir başlangıç görevi görmektedir” dedi.

Cumhurbaşkanı bazı yağmacı grupların islam adına neler yaptığını hatırlatarak, “bunlar sadece Afganistan, Lübnan ve Musul halkının değil, hatta Peygamber efendimizin adına da leke sürmüşlerdir, bazı kukla gruplar Kuran ayetlerinin adıyla İslam ve Peygamberi lekelemişlerdir”diye ekledi.

Hasan Ruhani İran İslam Cumhuriyeti’nin, dünayanın neresinde olursa olsun terör ve zülme karşı koyan tüm müslümanların yanında olacağını ve bu müslümanların Gazze, Şam veya Afganistan’da olmasının bu niyeti etkilemeyeceğini de belirtti.

O/SH

Milletvekillerinin sorularını yanıtlamak amacı ile bugün İran İslami Meclisi'ne giden İran Dışişleri Bakanı, İran'ın Cenevre anlaşması ile üzerindeki tüm haksızlıkları yok edebildiğini açıkladı.


MHA'nın haberine göre, İranlı milletvekillerinin sorularına yanıt vermek çerçevesinde İran İslami Meclisi'ne giden İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Cenevre anlaşması ve P5+1 grubu ile devam eden nükleer müzakereler hakkında konuştu.

Zarif yaptğı açıklamada, "İran'ın gücü, halk, doğa, inanç, savunma ve politika gibi farklı etkenlerden kaynaklanıyor. Bu güç kaynaklarının en büyüğü, İran halkının bağımsızlığa olan istekleri ve özgüvenleridir. Bu güç, İran halkı üzerine oynanan tüm oyunlar ve komploların etkisiz olmasını sağlamıştır. Dünyadaki güç kaynaklarının değişmesi ile İran'ın bölge ve dünyada çok önemli roller ve sorumluluklar üstlendiğini görüyoruz. Bu doğrultuda da İran ve İslam Evrimi düşmanlarının, İran'ın bu gelişimi ve gücünden korkutları için, ülkemiz için bahaneler üretmesini normal karşılıyoruz" dedi.

Aaçıklamasının devamında Zarif, "Bu amaç için programlanan en son oyun, İran nükleer programının tehlikeli olduğunu iddia etmek konusu oldu. Düşmanlarımız bu oyun ile, hem İran'ın dünya güvenliğini tehdit eden güvensiz ve tehlikeli bir ülke olduğunu iddia etmek, ve hem BM Güvenlik Konseyi'nin yasadışı yaptırımları ile İran halkının ekonomik, endüstriyel ve savunma gücünü azaltmak istiyorlardı" dedi.

Zarif sözlerinin devamında ise geçen yıl İran'da düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerini hatırlatarak, "İran halkı ise cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılarak, İran'ın nükleer müzakerelere tekrar dönmesi için olanak sağladılar. Bu müzakereler, bir taraftan İran için ılımlı, güçlü ve istikrarlı bir imaj sağlamış, ve bir diğer yandan yaptırımların daha da gelimesini önlemişti. Bu yenilikçi politika ile İranofobi ateşini alevlendiren ve İran'ı safdışı bırakarak, örgütlenme ve aşırıcılığı arttırmak isteyen ülkeleri, kendi kazdıkları stratejik kuyuya düşürdük" dedi.

Açıklamasının devamında ise Zarif, "İran bugünlerde, dost ve düşman ülkelerin itiraf ettikleri gibi, bölge için sorun yaratmayan bir ülke olmadığı gibi, bölgenin güvenlik ve istikrar kaynağıdır. Ayetullah Hamanei'nin ön görüleri üzerinden belirlenen ülke politikaları, hatta Amerikalı ülke yöneticilerinin de İran'ın bölgedeki önemli konumuna itiraf etmelerini sağlamıştır. Bu doğrultuda, Cenevre anlaşması ile beraber İran dış politikaları da, ülke ve düzenimiz üzerinde uygulanan haksızlıkları yok edebilmiş ve İran'ın istikrarı ve güvenliğine küçük bir katkı sağylayabilmiştir" dedi.

 

 

 İran Saipa otomotiv sektörü ürünlerinin 2014 yılında ihracatı bir önceki yıla oranla %80'lik artış göstermiştir.

Saipa News internet sitesinin bildirdiğine göre İran Saipa otomotiv sektörü 2013 yılında batının İran aleyhindeki yaptırımlarından dolayı ihracatında büyük düşüş yaşamıştı ama 2014 yılında mevcut sorunların devam etmesine, bölgeye kargaşa ortamının egemen olmasına rağmen kendi ihracatını artırmayı başarmıştır.

İran Saipa otomotiv sektörü son yıllarda 7 kez üstün ihracat başarı ödülü almış ve iki kez de en seçkin ihracatçı sıfatıyla ödüllendirilmeye layık görülmüştür.

Pazartesi, 05 Ocak 2015 00:00

İran'dan Terör Örgütlerine Darbe

İran Devrim Muhafızları Ordusu, İran güneydoğusundaki Sarbaz bölgesinde, bir terör örgütüne bağlı oldukları belirlenen güçleri tutukladıklarını açıkladı.


MHA'nın haberine göre, İran Devrim Muhafızları Ordusu ve İran Polisi tarafından yürütülen bu operasyonda, bir terör timinin üyeleri belirlenmiş ve tutuklanmışlardır.

Yapılan açıklamaya göre bu terör timi, daha önce birkaç öğretmen ve Besic kurumu üyesinin ölümü ile sonuçlanan terör olaylarını düzenlemek suçu ile tutuklanmışla

İran İslami Şura Meclisi Başkanı, 5. Müslüman Üniversite Öğrencileri Uluslararası Kuran Yarışması’nın kapanış konuşmasını yaptı.


Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, 5. Müslüman Öğrencileri Uluslararası Kuran Yarışması’nın kapanış konuşmasını yapan İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani, Bazı ülkelerin en büyük iftihar kaynaklarının, çok petrol satarak diğer müslüman ülkelere zarar vermek ve darbe vurmak olduğunu ama bu düşüncelerinde yanıldıklarını söyledi.

Ali Laricani, Şia, Sünni ve Sufiler’in hepsinin tek bir Allah’a, Kitaba ve Peygambere inandıklarını ve Kuran-ı Kerim’in yaratıcısının ise Allah olduğuna dikkat çekerek, “Kuran-ı Kerim’i herkesten daha iyi yorumlayabilecek tek zat Allah’tır, bunun için ise Kuran’ı yorumlamak için Allah’a başvurmak en iyi yoldur” diye konuştu.

 Laricani, Nisa Suresi’nde yer alan ayetlere dayanak, “Allah Nisa Suresi’nde insanlara karşı buyuruyor ki, Ey halk bu Kuran Allah tarafından ve sizin için gönderilmiştir, bu sizin için en büyük delil ve burhandır ve size doğru yöneltilmiş parlak bir nur kaynağıdır, yani Kuran kendisi de hem burhana ve hem nur özelliğine sahip olduğuna vurgu yapmiştır” dedi.

İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani, İslam Alemi’ne hakim olan ihtilaf ve ayrılığın ise bu büyük toplumun en önemli zaaflarından birisi olduğunu belirtti, ve sözlerinin devamında ise Suriye krizi’ne dikkat çekerek “İsrail ile savaşın en ön hattında yer alan Suriye gibi bir ülkeye saldırmak ve orayı yıkıp dökmek yanlıştır, biz Suriye’de hiç bir sorun yok demiyoruz ve bu sorunlar bir çözüme kavuşmalı ama tankla demokrasiye doğru ilerlemek imkansızdır” diye ekledi.

 

ISAF’a ait Airbus A300 tipi uçağına nasıl Bender Abbas Havalimanı’nda zorunlu iniş yaptırıldığı açıklandı.


Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, Hatemül Enbiya Hava Savunma Karargahı Komutanı, Tuğgeneral Ferzad İsmaili, ISAF’a ait ve 108 NATO askerini taşıyan Airbus A300 uçağına,  Bender Abbas Havalimanı’nda zorunlu iniş yaptırıldığı operasyonun detaylarını açıkladı.

Tuğgeneral İsmaili, bu olay meydana gelmeden daha önceUluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu’na (ICAO), ISAF’a ait uçakların İran hava sahasına gireyemeyecekleri konusunda bilgi verildiğini söyleyerek, “Ama bizim daha önceden belirtmemize bakmayarak, ISAF’a bağlı bir A300 tipi Airbus uçağının İran-Afganistan sınırından ülkenin hava sahasına girdiğini öğrendik, tabi ki söz konusu uçak, İran hava sahasına girişinden yaklaşık 150 km önce Hatemül Enbiya Hava Savunma Karargahı tarafından dinlendiğini bilmiyordu ve bunun için ise İran’a giriş yaparken bir yolcu uçağı olduğunu belirtti, ve tabi ki biz de bunun yalan olduğunu biliyorduk” dedi.

İsmaili ayrıca bir başka ülkeye ait uçağın kendi hava sahanızda ulsa bile, inişe zorlamanın son derece zor ve karmaşık bir iş olduğuna dikkat çekerek, “ISAF askerlerini taşıyan uçağın pilotuyla irtibata geçilerek iniş yapılması istendi ve derhal iki F4 savaş uçağı da havalandı ve sonunda ise ülke hava sahasını terk etmeden, saat 7 gibi inişe geçmesini sağladık ve Cumartesi sabaha karşı 3’e kadar Bender Abbas Havalimanı’nda tuttuktan sonra Dubai’ye doğru uçmasına izin verdik” açıklamasında bulundu.

Afganistan’dan Dubai maksadına gitmek isteyen ve NATO’ya bağlı 108 İSAF gücü askerini taşıyan Airbus A300 tipi uçak, 5 Eylül 2014 Cuma günü Afganistan sınırından İran hava sahasına giriş yaptıktan sonra İran hava savunma güçlerince Bender Abbas Havalimanı’nda iniş yapması istenmiş ve uçağın yaklaşık 8 saatlik teftişi ardından, Dubai’ye uçmasına izin verilmişti.