
کارگر
Bahreyn El-Vifak genel sekreteri tutuklandı
El-Vifak cemiyeti, genel sekreteri Şeyh Ali Selman’ın Bahreyn içişleri bakanlığının emri ile tutuklandığını açıkladı.
Vifak cemiyeti dün akşam yayınladığı bildiride, Şeyh Ali Selman’ın bir ceza soruşturması kapsamında 10 saattir tutuklu olduğunu belirtildi.
El-Vifak cemiyeti tarafından, Şeyh Ali Selman aleyhine yapılan böyle bir uygulamanın maceracı ve sonuçları hesaplanmamış bir uygulama olduğu belirtilerek bu uygulamanın Bahreyn’in siyasi ve emniyet ortamının çıkmaza girmesine sebep olacağı bundan dolayı da Şeyh Selam’ın bir an önce serbest bırakılması gerektiği konusunda hükümet uyarıldı.
Halk Şeyh Ali Selam’a destek için sokaklara döküldü
Bahreyn El-Vifak cemiyeti genel sekreteri Şeyh Ali Selman’ın tutuklanmasının ardından, Bahreyn halkı tarafından Şeyh’e destek vermek amacıyla ülkenin tüm bölgelerinde geniş çaplı protesto gösterileri düzenlendi.
Bahreyn Hak hareketi , Şeyh aleyhine yapılan bu uygulamayı terörist uygulaması olarak adlandırdı ve Şeyh’in en kısa zamanda serbest bırakılmasını istedi.
Hak hareketi, bu uygulamanın halkı sindirmeye ve korkutmaya yetmeyeceği tam aksine protesto gösterilerinin daha da artacağını vurguladı.
Hak hareketi, Bahreyn’de bulunan tüm guruplardan birlik olduklarını ilan etmelerini ve Şeyh Ali Selam’a destek amacıyla geniş çaplı protesto gösterileri düzenlemelerini istedi.
Al-Ahd ile söyleyişide: Şemhani, İran'ın Irak'a Verdiği Desteklerin Detaylarını Açıkladı
İran Ulusal Güvelik Konseyi Sekreteri, Suriye krızi, İran'ın Irak'a yaptığı yardımlar ve IŞİD terör örgütü hakkında Al-Ahd'e konuştu.
MHA'nın haberine göre, geçtiğimiz günlerde Al-Ahd'e konuşan İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri ali Şemhani, terör ile mücadele eden ülkelere desten vermenin, tüm bölge ülkelerinin ilk öncelikleri arasında yer alması gerektiğini belirtti. İran'ın bölgeye huzur ve barışın geri dönmesi için hiçbir çabayı esirgemeyeciğini söyleyen Şemhani, İran'ın terör ile mücadele eden ülkelere verdiği yardımlara da devam edeceğini söyledi.
Şemhani sözlerinin devamında ise terörüm günbegün gelişmekte olan bir sorun olduğunu belirterek, bu sorunun en çok Irak, Lübnan ve Suriye halkına zarar verdiğini söyledi. Şemhani ayrıca Suriye krızine dikkat çekerek, Şam yönetiminin dünya emperyalizmi karşısında diz çökmemesinin, tüm dünyaya büyük bir ders olduğunu ve bölgedeki direniş güçlerinin istikrarına yardımcı olduğunu belirtti.
IŞİD'ın Suriye'yi ele geçirmesi durumunda, Ürdün ve Lübnan'ın da tehlike altında olacağının çok açık bir konu olduğunu belirten Şemhani, savaş sırasında Suriye'de hasar gören bölgelerin yeniden yapılandırmasının, tüm bölge ülkelerinin önceleklerinden biri olması gerektiğini söyledi.
İran'ın Irak devleti ve halkında yaptığı ardımlar ve verdiği danışmanlık desteklerine dikkat çeken Şemhani, IŞİD güçlerinin Bağdat ve Erbil'i ele geçirememeleri ve Irak'taki onlarca bölgenin IŞİD güçlerinden arıtılmasının, İran'ın Irak halkına yaptığı yardımlardan örnekler olduğunu belirtti.
Şemhani söyleyişinin devamında Irak halkının terör ile mücadele konusunda birlik olmaları gerektiğini vurgulayarak, Irak halkı ve devletinin terör ile mücadelede başarılı olacağı konusunda umutlu olduğunu belirtti.
İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri, İran'ın Lübnan ordusuna ettiği yardım önerisinde kararını değişmediğini belirterek, geçtiğimiz günlerde bu konuda Lübnan Savunma bakanı ile ciddi görüşmeler yapıldığını açıkladı. Şemhani sözlerinin devamında ise "Geçtiğimiz yılalrda bazı ülkeler Lübnan ordusuna destek vermek konusunda bazı sözler verdiler, ama bu sözlerin hiçbiri gerçekleşmedi. Lübnan'ın İran'dan yardım istemesi durumunda, hiçbir yardım ve desteği esirgemeyiz" dedi.
ABD’nin Yeni Komplosu, “Irak Sünni Ordusu”
Konferansın başkent Bağdat değil de Irak’ın Kürdistan bölgesinin merkezi Erbil’de düzenlenmesi bile merkezi yönetime karşı yeni bir komplonun habercisidir.
Bismillah
18 Aralık 2014 tarihinde Erbil’de ilginç bir konferans düzenlendi. Çoğu başkent Bağdat’ta üst düzey resmi makamlarda bulunan Sünni-Arap siyasetçiler ve Sünnilerin yaşadığı bölgelerdeki aşiret liderlerinden bazılarının katılımıyla gerçekleşen bu konferansın amacı üzerinde dikkatle durulması gerekir.
Konferansın başkent Bağdat değil de Irak’ın Kürdistan bölgesinin merkezi Erbil’de düzenlenmesi bile merkezi yönetime karşı yeni bir komplonun habercisidir.
Toplantıya ” Terörizmle Mücadele Konferansı” adı verilse de yapılan açıklamalar başka amaçlar için düzenlendiğini ortaya koymaktadır.
Uluslararası çapta düzenlenmesi ve birçok ülke temsilcisinin davet edilmesine rağmen merkezi hükümetin IŞİD terör çeteleri karşısında elde ettiği son başarıları karşısında çoğu ülke temsilcileri katılmaktan vazgeçti. Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Usame Nuceyfi, başbakan yardımcısı Salih Mutlak, Irak’ın sünni siyasetçilerinden bir grup ve Irak’ın 6 eyaletinden sünni vekillerle bazı aşiret liderlerinin katılımıyla gerçekleşen bu konferansta IŞİD’e karşı mücadelede sünni aşiretlerin silahlandırılması gerektiği ve ancak merkezi hükümetin bu konuda yavaş davrandığı eleştirildi.
Bu arada konferansı düzenleyenler yaptıkları açıklamalarda, amaçlarının Irak Ehli Sünneti arasında mezhebi birlik oluşturmak ve Ehli Sünnetin Bağdat’ın muhalefetine rağmen silahlanmak kararlılığını göstermek olduğunu belirtiler.
Irak’ta Sünni Arapları temsil edenlerin Baasçı rejimin yıkılmasından beri izledikleri ikircikli tutum bazılarınca her ne kadar asırlardan beri dış güçlerin himayesinde sahip oldukları iktidarı kaybetmek olarak yorumlansa da başını ABD’nin çektiği emperyalist güçlerle bölgedeki ortaklarının kışkırtmasıyla tahrik edildiklerini söylemek daha isabetli olur.
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti dönemi, İngiliz işgali ve işgal sonrasından 2003 yılına kadar geçen sürede Iraklı sünni Araplar dış hamilerinin yardımıyla daima ülkenin kilit noktalarını ellerinde tutmuşlar ve çoğunlukta olan Şiiler ise daima iktidardan uzak tutulmuşlardı.
ABD ve müttefikleri ise Irak’ı işgal ederek Saddam ve Baasçı rejimini devirdikten sonra kukla bir rejim oluşturmayı planlıyorlardı. İşgal sonrası Irak’a genel bir vali tayin ederek yeni dönemde oluşturulacak anayasal yapı, hükümet, ordu vb kurumları nasıl düzenlemeyi kurguladıklarını ortaya koydular. Ama süreç istedikleri gibi yürümedi. Çünkü Irak’taki toplumsal yapıyı iyi okuyamamış ve Şia ulemasının halk üzerindeki rolüyle Şia direniş ruhunu görmezden gelmişlerdi.
Amerikalılar kendi planlarını uygulamaya çalışırken Şia uleması “Her Iraklı bir oy hakkına sahiptir” sloganını yayarak yeni düzenin genel vali emriyle, taifecilik ve aşiretçilik anlayışına göre değil de halkın oyuyla belirleneceğini ileri sürdüler ve sözde demokrasi havarisi işgalciler de bu görüş karşısında direnemediler. Öte yandan Baasçı orduyu dağıtan işgalciler kendilerine bağlı uysal bir ordu oluşturmayı planlarken halkın oyuyla işbaşına gelen ve Şia ulema otoritesinin desteğine sahip hükümetler bu oyunu da kısmen etkisiz bıraktılar.
Ve bilindiği üzere ABD askeri güçleri Irak’taki amaçlarına tam ulaşamadan 2009 yılında bu ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Ama bu ABD’nin Irak’tan tamamen vazgeçtiği anlamına gelmiyordu. Çünkü, ABD Irak’a yönelik ilk saldırıdan, yani 1991’den beri Irak Kürdistan’ına yerleşmiş olarak Irak’ın parçalanmasına dair planlarını uyguluyordu. Bu amaç çerçevesinde Kürtlerin yaşadığı 36. paralelin kuzeyinin Irak uçuşlarına yasaklanması, Birleşik Görev Gücü adındaki uluslararası bir askeri gücün bölgeye yerleştirilmesi ve sonraki gelişmeler Kuzey Irak’ta ABD’ye göbekten bağlı fiili bir Kürt yönetiminin oluşmasıyla sonuçlanmıştı.
ABD merkezi Irak yönetimini Kürt yönetimiyle dizginlemek yanında sünni Arapları kullanmayı ve Irak’ı üç bölgeye ayırıma planını daima masa üstünde tuttu. Suriye’de iç savaş çıkarmakla bu hedefine yaklaştığını gören ABD bölgede birkaç planını birden gerçekleştirmeyi planlıyordu. Suriye’de mevcut rejim yerine – tüm Suriye’de olmasa da en azından sünni bölgelerde- kendine bağımlı/uysal bir Sünni rejimi kurarak Irak sünni Araplarıyla birleştirecek veya onların da Irak’tan ayrılmasını sağlayacak, Irak Kürdistan’ı ile Suriye’deki Kürtleri birleştirerek Akdeniz’e ulaşacak bir Kürt koridoru açacak ve en önemlisi İran’ın başını çektiği “Direniş Cephesini” gerileterek, bir birinden ayırarak İsrail’in güvenliğini uzun süre temin edecekti.
Suriye’de beklemediği bir direnişle karşılaşan ABD, IŞİD’i Irak’a yönlendirerek ağırlığı yeniden Irak’a vermeye başladı. Irak’lı bazı sünni Arap siyasetçiler ve aşiret liderlerinin Baasçıların ordudaki uzantılarıyla birlikte başta Musul şehri olmak üzere geniş bir bölgeyi herhangi bir direniş göstermeden ve hatta işbirliği yaparak IŞİD’e teslim etmeleri bu çevrelerin ABD ve bazı komşu ülkelerle perde arkasında planladıkları bir komplo planının sonucuydu. IŞİD’in Irak’taki ani başarılarının medya aracılığıyla Türkiye de dahil bazı ülkelerde “Sünni Devrimi” olarak lanse edilmesi bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Ancak IŞİD projesi de ABD’nin önceki planları gibi beklendiği gibi sonuç vermedi. Çünkü IŞİD sadece iktidar peşinde değil, aynı zamanda kendi selefi ideolojisini de hakim kılmak isteyen, şiilerle birlikte sünnileri de kolayca tekfir edebilen, kolayca fetva verip masum insanları acımasızca katliam edebilen,uzlaşmasız ve kontrolü zor bir vahşi güçtü. Ve yine IŞİD’in ayrı bir ABD ortağı Kürdistan yönetimi üzerine yönelmesi ABD tarafından kabul edilemezdi ve durdurulmasına karar verildi.
IŞİD’in yok edilmesi değil, dizginlenmesi gerekirdi. Çünkü ABD’nin Irak ve Suriye üzerindeki çok yönlü planları çerçevesinde Kürtlerle birlikte sünni Araplara da ihtiyacı vardır. Irak’ta son haftalarda merkezi hükümetin ordu ve halk direniş güçleriyle birlikte IŞİD karşısında elde ettiği başarılar devam ederse bu merkezi hükümetin, ve dolayısiyle ülkenin dış saldırılara karşı güçlenmesi demektir.
IŞİD’e karşı oluşturulduğu iddia edilen Uluslararası Koalisyon’un bu terör çetelerine yönelik saldırılarını son sıralarda azaltmaları ve bazı bölge ülkelerinin IŞİD konusunda hala tereddütlü davranmaları Irak hükümetinin son sıralarda elde ettiği başarılardan duyulan kaygılardan kaynaklanmaktadır. Öyleyse IŞİD Irak’tan tamamen temizlenmeden önce sünnilerin takviye edilmesi gerekir sonucuna vardılar. Erbil’de geçen hafta düzenlenen sünni Araplar konferansını işte bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Konferansı düzenleyenlerden Neyneva Eyaleti Yerel Konsey üyesi Abdurrahman Veka konferansla ilgili açıklamasında görüşümüzü onaylar nitelikte şöyle diyordu: “Erbil konferansı Irak’taki Ehli Sünnet tarafından Irak aşiretlerinin silahlandırılması için bir baskı yoludur. Amerika’nın Ehli Sünnet aşiretlerinin silahlandırılması konusuna olan ilgisi kimse için gizli değildir. Çünkü bu ülke gelinen mevcut durumda Ehli Sünnet ile aynı tutumu sergileme peşindedir ve Erbil’deki terörizmle mücadele konferansında da bu şekilde bir tutum sergileyecektir.”
ABD tarafından IŞİD’le mücadele bahanesiyle kurulmasına karar verilmiş `Irak Sünni Ordusu`nun yüzbin kişiden oluşacağı dillendirilmektedir. Bölgesel planlarını uygulama konusunda Irak merkezi hükümeti ve ordusundan umudu kesmiş bulunan ABD, Kürt Bölgesel Yönetimi gibi bir Sünni Bölgesel Yönetimi kurarak Irak’ı fiilen üçe bölmeyi planlamaktadır. Böylece Irak’ta ekseriyetin iradesine dayalı güçlü bir merkezi iktidarın oluşmasını engellemeyi ve bu ülke üzerindeki sömürüsünü derinleştirmeyi amaçlamaktadır. Bölgesel planda ise yeni ülkecikler oluşturmak suretiyle bir yandan İsrail’in güvenliğini sağlamayı öte yandan Ortadoğu’daki sultasını bir süre daha sürdürmeyi planlamaktadır.
Amerikanın bu “böl, parçala, kolay yönet” planına Irak içi ve bölgesel aktörlerin tepkileri de durdukları konuma göre değişik olacaktır. Ülke nüfusunun kahir ekseriyetini oluşturan şiilerin, Irak’ın toprak bütünlüğü ve gücünü korumak için bu plana karşı var güçleriyle direnecekleri açıktır. Ülke nüfusunun %63-65 kadarını oluşturan şiilerin demokratik bir sistemde bütün yönetim organların ele geçirmeleri mümkünken iktidarın tüm organlarını sünni Araplar ve kavimsel kimliklerini öne süren sünni Kürtlerle paylaşmaya gösterdikleri özen bunun açık bir göstergesidir.
İran, Suriye ve Hizbullah gibi direniş cephesi üyelerinin de Irak’ın parçalanmasına, etnik ve mezhebi çatışmalara sahne olmasına karşı olacakları kesindir.
Iraklı Kürtler ve sünni Arapların bu konuda tek bir görüşte olduklarını söylemek mümkün değildir. Bağımsız Kürdistan düşüyle yatıp kalkanların etraflarında olup bitenler kendilerine dokunmadığı sürece her komployu kabul edecekleri tecrübeyle ortadadır. IŞİD Musul’a girdiğinde Kürtleri ilgilendirmediği için kayıtsız kalan ve hatta merkezi hükümetin zaafını fırsat bilerek kendisi de yeni bölgeler işgal ederek hükümetinin sınırlarını genişletmeye, güçlendirmeye çalışan Mesut Barzani liderliğindeki KBY bunun en açık örneğidir. IŞİD’in Erbil kapılarına dayanması sırasında kurtuluş için etrafa yalvarmasına ve ne kadar kırılgan ve zayıf bir konumda olduğunu görmesine rağmen hala akıllanmışa benzemiyor. Bir kısım Kürt çevreler ise ABD’nin ister Irak ve ister Suriye’de bir yandan Kürtlere bağımsızlık vaadlerinde bulunurken bir yandan da kendilerini dengelemek için yeni alternatif güç odakları kurduğunu gözlemlemekte ve ABD’nin “Sünni Ordusu” planına bu açıdan şüpheyle yaklaşmaktadırlar.
Yukarıda da değindiğimiz üzere asırlardır miras aldıkları iktidarı kısmen de olsa kaybeden Iraklı geleneksel iktidar çevreleri ve bazı sünni aşiret liderleri ABD’nin “Sünni Ordusu” planına en istekli yaklaşanlardır. Buna rağmen Iraklı sünnilerden bir bölümü düşmanın komplosunun farkında olarak Irak’ın toprak ve siyasal bütünlüğünü desteklemektedir. Her iki kesimin halk arasında ve iktidar kademelerinde temsilcileri bulunmaktadır.
Irak’ın Amerikan işgaline rağmen anti siyonist ve anti Amerikan cephesine katılmasını bir türlü içine sindiremeyen bazı sünni ve komşu ülkeler rejimleri ise Irak’ın menfaatlerinden çok kendi iktidarları ve çıkarlarını düşündükleri için geçmişte ortaya koydukları mezhepçi ve fırsatçı siyasetlerinde olduğu gibi “Sünni Ordusu” kurulması planına da olumlu yaklaşacaklardır. Bu çevreler bu sözde “Sünni Ordusu” ile kendilerinin de ABD’nin yanında Irak’ta nüfuz kazanacaklarını hesaplamaktadırlar.
Planın baş aktörleri ABD ve İşgalci İsrail ise bölge ülkeleri ve halklarını ne kadar fazla parçalar ve ne kadar çok cepheleştirirlerse o kadar başarılı olacaklarını hesapladıkları için “Sünni Ordusu” planını bir an önce hayata geçirmeye çalışacaklardır.
Bu menfur planın başarı oranı Irak ordusu ve halk direniş güçlerinin terör çetelerine karşı savaş meydanında gösterecekleri başarının hızı ve derinliğine bağlıdır. Erbil konferansının alelacele düzenlenmesi de son sıralarda IŞİD’e karşı kaydedilen başarılı operasyonların artmasından kaynaklanmaktadır. Sünni aşiretlerden bir çoğunun Irak ordusuyla omuz omuza savaştığı şu sıralarda yüzbin kişilik “Sünni Ordusu” planının gerçekleşmesi en azından şu sıralar mümkün gözükmüyor.
Ziya Türkyilmaz
Barzani: “İran hep zor günlerde Irak halkının yanında olmuştur”
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı İran İslami Şura Meclisi Başkanı ile gerçekleştirdiği görüşmede Tahran-Erbil ilişkilerini olumlu olarak niteledi.
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani Cuma akşamı Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barazani ile bu yönetimin başkenti Erbil’de bir araya geldi.
Suriye, Lübnan ve Irak’a yaptığı bölgesel ziyareti çerçevesinde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkenti Erbil’de bulunan Ali Laricani bölgesel yönetimin başkanı Mesut Barazani ile gerçekleştirdiği ikili görüşmede ikili ve bölgesel konular ele alındı.
Mesut Barazani bu görüşmede İran’ın Irak hükümeti ve halkına ve ayrıca Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne karşı hep yardımda bulunduğu için teşekkür ederek, “İran zor günlerde hiç bir zaman bizi yanlız bırakmamıştır ve son zamandaki gelişmelerde de bizi yanlız bırakmadı”diye konuştu.
Bu görüşmede İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani ise Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin terör ile mücadeledeki tutumunu zekice olarak değerlendirdi.
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Süleymaniye'de
Ali Laricani Süleymaniye’de bazı Kürt makamlarla görüştükten sonra Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkenti Erbil’e geçti. Laricani Süleymaniye ziyareti sırasında Celal Talabani ile de bir araya geldi.
İran, ‘kamikaze’ İHA’sını denedi
İran Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ahmed Rıza Purdestan, başlayan tatbikatta, ‘hedefe dalış yaparak kendini imha eden’ insansız hava aracının (İHA) denendiğini belirtti.
İran İslam Cumhuriyeti resmi haber ajansı İRNA’nın haberine göre, basına yaptığı açıklamada Purdestan, bir hafta devam edecek askeri tatbikat kapsamında “Raad” (gök gürültüsü) adlı İHA’yı test edildiğini, söz konusu İHA’nın 250 kilometre menzile sahip olduğunu ve hedefe nokta atışı yapabildiğini ifade etti.
Purdestan, Raad adlı İHA’yı “hareketli bomba” olarak niteleyerek, kara ve hava hedeflerine karşı geliştirildiğini ve tespit ettiği düşmanının üzerine “hedefe dalış yaparak kendini imha ettiğini” söyledi.
İran ordusu, dün, Devrim Muhafızları’nın da katılımıyla dünya petrolünün stratejik geçiş noktalarından Hürmüz Boğazı ve çevresinde “Muhammed Resulullah” adlı geniş kapsamlı askeri tatbikata başlamıştı.
Laricani: “Bölgesel konularda görüş birliği hakim”
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Suriye, Lübnan ve Irak’a gerçekleştirdiği 6 günlük bölgesel ziyaretin ardından Tahran’a döndü.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani 6 günlük bölgesel ziyaretinin ardından dönüş yaptığı Mehrabad Uluslararası Havalimanı’nda gazetecilere karşı yaptığı açıklamalarda bölgesel konularda bölge ülkeleri arasında görüş birliği hakim olduğunu belirtti.
Laricani Suriye, Lübnan ve Irak’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında ekonomik konuların da ele alındığını söyleyerek, “Bu üç ülkeye gerçekleştirdiğimiz ziyaretin en önemli hedeflerinden birisinin tabi ki terör ile mücadele konusuydu, çünkü bu önemli sorun şu anda bölgenin en önemli sorunlarının başında gelmekte ve Irak, Suriye ve Lübnan ülkeleri de bu sorun ile yüz yüze olan ülkelerin başında gelmekteler” dedi.
İslami Şura Meclisi Başkanı ayrıca Suriye’de artık koşulların eskisi gibi olmadığını ve bu ülkenin yavaş yavaş teröristlerin ağırlığı ve baskısından kurtulduğunu ama uluslararası medyada Suriye’nin bu gerçeklerinin yer almadığını belirterek, “Lübnan temaslarımız sırasında ise bu ülkenin terörist akımlara karşı etkili ve başarılı bir mücadele yürüttüğünü gördük ve Lübnan bu konuda büyük başarılara imza atmıştır, diğer taraftan ise Irak’ta bir siyasi uzlaşının hakim olduğuna şahitizdir, bu olumlu gelişme yakın zamanda sağlanmış ve ne mutlu ki şu anda Irak’a milli birlik ve uzlaşı ortamı hakim” diye açıklamalarda bulundu.
İbadi: IŞİD bütün bölge için bir tehdittir
Türkiye'de resmi temaslarda bulunan Irak başbakanı dün Türkiye başbakanı Ahmet Davutoğlu ile düzenlediği ortak basın toplantısında terör örgütü IŞİD'in yalnızca Irak için değil bütün bölge ülkeleri için tehdit olduğunu söyledi.
Irak'ta IŞİD örgütünün işgalindeki bölgelerin kurtarılmasının bütün bölge ülkelerinin işbirliğine ihtiyaç olduğunu belirten el'İbadi, iki ülke arasındaki Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDİK) toplantılarını tekrar başlatmak üzere Türkiye'de bulunduklarını belirtti. Bu toplantıları Irak ve Türkiye'nin yanında, bölgenin çıkarını gözetecek şekilde tekrar hayata geçirmek istediklerini kaydeden İbadi, "Bu dönemde bütün alanlarda ikili ekonomi, enerji, güvenlik ve askeri işbirliğimizi ilerletmek istiyoruz" dedi.
İbadi, Irak'ta sadece güvenlik meseleleriyle ilgilenmediklerini aynı zamanda yolsuzlukla da mücadele konusunda çalışmaya başladıklarını kaydetti.
Irak güvenlik güçlerinin eğitilmesi ve Irak güvenlik güçlerinin güçlendirilmesi konusunda Türkiye'nin sunduğu yardımlar için teşekkür eden İbadi, "Herhangi bir terör örgütünün Türkiye'ye zarar vermesine izin vermeyiz. Bu konuda Irak topraklarından komşu Türkiye'ye karşı herhangi bir müdahale olursa buna izin vermeyiz. Türkiye'nin içişlerine de karışmayız" şeklinde konuştu.
İbadi, Irak'ta ve Suriye'de etnik ve mezhep temelli çatışmalara karşı olduklarını vurgulayarak, bu konuda küresel bir işbirliğine ihtiyaç duyulduğunu kaydetti.
İbadi, Türkiye ile ikili ilişkilere önem verdiklerini vurgulayarak, "Sadece sorunları konuşmak değil aynı zamanda yapıcı ilişkiler kurarak tam bir açılım içinde olmak istiyoruz. İki ülkenin egemenliği bağlamında, ilişkilerimizi ekonomik, siyasi, ticari, güvenlik ve askeri bütün alanlarda geliştirme arzusu içindeyiz" diye konuştu.
Bu arada Türkiye başbakanı Ahmet Davutoğlu da, iki ülke arasında gerçekleşen karşılıklı üst düzey ziyaretlerin, ülkelerin derin tarihi dostluğunu yansıtan güzel bir işaret olduğunu belirterek, başbakanlık görevini üstlendikten sonra ilk ziyaretlerinden birini Irak'a yaptığını, İbadi'nin de Türkiye'yi ziyaret etme isteğini gündeme getirince, bundan memnun olduklarını ve hemen davet ettiklerini söyledi.
"Şu anda birinci gündem maddemiz güvenlik konusudur" diyen Davutoğlu, "Irak'ta yaz aylarından itibaren yaşanan ve bir terör örgütü olan IŞİD'in yaptığı saldırılarla ortaya çıkan güvenlik riski sadece Irak'ı değil, bütün bölgeyi etkilemektedir ve sadece Irak'a değil, bütün bölgeye ve Türkiye'ye de bir tehdit mahiyeti, bir risk mahiyeti taşımaktadır. Bu çerçevede Irak'ın toprak bütünlüğüne, Irak'ın güvenliğine ve istikrarına, Türkiye'nin güvenliği ve istikrarı gibi bakıyoruz. Irak'a bu konuda her türlü desteği vermeye hazırız.'' dedi.
Türkiye ve Irak'ın önemli dış ticaret ortakları olduğunu belirten Davutoğlu, dış ticaretin 2013'te 12 milyar doları, 2014 yılının 9 ayında da 8-9 milyar doları aştığını, güvenlik şartlarının etkilediği ticaretin, güvenlik şartları iyileştikçe ivme kazanacağına inandığını kaydetti.
Başbakan Davutoğlu, yabancı savaşçılar konusunda ise gerek Irak'ta, gerek Suriye'de hiç bir yabancı savaşçının olmaması gerektiğine inandıklarını söyledi.
‘İmam Hamanei’nin mücadele, marifet, tevazu ve dindarlığını …’
Arap Yazar: İmam Hamanei’nin mücadele, marifet, tevazu ve dindarlığı tanıdıkça onun ‘İmam’ unvanına layık olduğunu anladım.
“Ayetullah Hameneî’yi diğer milletlerin liderlerinden ve çağının diğer düşünürlerinden ayıran özellik ise, hayat, ahiret, insan, varlık sembolleri ve benzeri konulardaki görüşleridir.”
“İnsanlık semasında İmam Humeynî’nin parlamasından önce, Resûl-u Ekrem’in (saa) Pak ve Mutahhar Ehl-i Beyt’ini seven ve onların gerçek izleyicileri olanların hakikat ehli olduğunu, kurtulmuş ve felaha ulaşmış olanların sadece bunlar olduğunu anlamıştım. Gönülden Ehl-i Beyt’e (as) bağlı olmama rağmen kendimi başka bir konumda görüyordum.”
Bunlar Ürdünlü düşünür Ahmet Hüseyin Yakub’un sözleridir. Kendisi tevafuken “Resûlullah’ın Evlatları Kerbela’da” adlı kitapla tanışmanın ardından, ilahî yardımlar onun hayat akışını tamamen değiştirerek geliştirdi. Kerbela olayını okurken Ahmet Hüseyin’in gözleri dolu dolu oluyor ve içinde duygu devrimi yaşanıyor. İmam Hüseyin’in (as) adı ve o hazretin muazzam kıyamı, Ahmet Hüseyin’i kurtaracak bir yol açtı ve hidayet ışığı sayesinde huzura kavuştu. Bu olay, onun Ehl-i Beyt mektebi hakkında derin düşünmeye ve araştırmaya başlamasına sebep oldu. Gerçi “Resûlullah’ın Evlatları Kerbela’da” adlı kitabın yazarı Halid Muhammed Halid, Kerbela katillerini beraat ettirmeye çalışmıştı, fakat Ahmet Hüseyin Yakub’un İmam Hüseyin’e hayran olmasına sebep olmuştu. Ürdünlü düşünür bu konuda şöyle diyor:
“Her zaman İmam Hüseyin ve Ehl-i Beyt’in karargâhına taşınmak, beni ürkütmüştü… Fakat İran’da İslam İnkılabı şekillenip İmam Humeynî (ra) adı dünyada bir yıldız gibi parlayınca, kaybettiklerimi buldum ve İmam Humeynî’nin (ra) İmam Hüseyin’in (as) torunlarından ve karargâhının da Hüseynî karargâh olduğunu anladım. Bu yüzden inkılap haberlerini her gün takip ettim ve giderek Ehl-i Beyt (as) mektebinin izleyicisi oldum; korku perdelerini aştım ve Ehl-i Beyt mektebine kavuştuğumu açıkça ilan ettim. İmam Hüseyin (as) izleyicilerinin safına katılmak, hayatımın en iyi olayı idi.”
Üstat Ahmet Hüseyin Yakub hk 1358 (miladi 1939) yılında Ürdün’ün Cereş kentinde dünyaya geldi. İlköğretimini kendi kentinde bitirdikten sonra Mısır, Suriye ve Lübnan’da eğitimini yükseköğrenime kadar sürdürdü. Belediye başkanlığı ile avukatlık gibi mesleklerde çalıştı. Söz konusu Ürdünlü düşünürün Ehl-i Beyt’e olan yönelişi, İmam Humeynî (ra) liderliğindeki İran’da siyasî ve sosyal gelişmeler ile eşzamanlı olması Ahmet Hüseyin Yakub’u derinden etkiledi. İmam Humeynî’nin (ra) adının dünya çapında duyulması ve o büyük, ahlaklı ve dürüst insanın ülkü ve dinî sloganları tıpkı bir ok gibi dünya çapında birçok insanın kalbini hedef alarak onları İslam İnkılabı’na hayran bıraktı. Ahmet Hüseyin de işte bu kimselerdendi. O, İmam Hüseyin’in sözlerini asırlar sonra İmam Humeynî’nin ağzından duydu ve Ehl-i Beyt’e doğru çağırılmasına lebbeyk dedi. Kendisi, İmam Humeynî’nin (ra) davranışlarında ve sözlerinde Hüseyin bin Ali’nin (as) zulüm ve zorbalığa karşı mücadele çağrısını duydu ve bu yolun hayranı oldu. Üstat Ahmet Hüseyin Yakub, İmam Humeynî’nin (ra) kişiliği hakkında şöyle diyor:
“Bu arada beni en çok şaşırtansa, bu muazzam hareketin liderliğidir. Öyle bir lider ki, çağımızda eşi benzeri bulunmaz. Gerçi fazla da şaşırmamak lazım, zira bu inkılabın liderliğini İmam Hüseyin’in (as) torunlarından biri üstlenmişti.”
Ürdünlü düşünür İmam Humeynî’nin liderliği hakkında da şöyle diyor:
“İmam Humeynî’nin liderlik yöntemi beni tamamen kendine hayran bıraktı. Zira İmam’ın liderliği tamamen dinî öğretiler ve emirlere dayalıdır, katliam ve yağma, terör ve dehşetin bu yöntemde yeri yoktu. Sadece İmam değil, inkılabın liderlik kadrosundan hiç kimse, kendini savunmak için silah taşımıyordu. İman silahı ve Tayyibe isimler, onların hiçbir şeye ihtiyacı olmamasına sebep oldu. Ve işte bu iki silah, Doğu ve Batı hükümetlerinden aldığı tüm desteklere rağmen tağut hükümetinin devrilmesine sebep oldu.”
İmam Humeynî’nin (ra) liderliği, Ahmet Hüseyin Yakub gibi bir üstadı öyle etkiledi ki, 15. kitabını İmam Humeynî ve İslam İnkılabı’na adayarak, “el-İmam el-Humeynî ve es-Sevre el-İslamiye fi İran” (İmam Humeynî ve İran’da İslam İnkılabı) adı altında kaleme aldı. Bu kitap 1 aylık bir sürede 3 kez tekrar basılacak kadar halktan olumlu ilgi gördü. Ahmet Hüseyin Yakub şöyle diyor:
“Söz konusu kitabı telifin ardından İmam Hameneî’nin siyasî ve sosyal görüşlerini içeren bir kitap yazma fikri aklıma geldi. Zira eşsiz bir şahsiyete sahip İmam Humeynî gibi, Ayetullahu’l-Uzma Hameneî de İmam Hüseyin’in torunlarındandır. İmam Humeynî’nin (ra) İslam İnkılabı’nın başında olduğu dönemde de İmam Hameneî en başından itibaren tüm işlerde İmam Humeynî’nin tüm çalışmalarına katılmıştır.”
Ürdünlü düşünür ve yazar sözlerinin devamında İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hameneî ile ilgili kendi hakkında ilginç bir konuya değinerek şöyle diyor:
“Kitabın telif edilmesi için her şey hazır olduğunda, İmam Hameneî hakkında, rehber, veli-i emr veya inkılap lideri gibi tabirler kullandım ve ‘İmam’ unvanını Ayetullah Hameneî hakkında kullanmak bana biraz zor geliyordu. Fakat düşünceleri ile tanıştığımda, onun mücadele, marifet, tevazu ve dindarlığı hakkında daha fazla bilgiye sahip olduğumda, bu büyük şahsiyetin eşsiz bir lider olduğunu ve ‘İmam’ unvanına şayeste olduğunu anladım. Ondan sonra İmam Hameneî’ye olan sevgi ve saygım bir kat daha arttı ve tüm benliğimle onun velayetini kabul ettim.”
Buna dayanarak Ahmet Hüseyin Yakub, “İmam Hameneî’nin Sosyal ve Siyasî Düşünceleri” adlı kitabı kaleme aldı. Bu kitapta İslam İnkılabı rehberinin, çeşitli siyasî, sosyal, kültürel, inanç ve fikrî açılarda düşünce ve görüşlerini açıkladı. Bu kitap 6 bölümden oluşarak her bölümün çeşitli fasılları vardır. Basiretli Arap bir düşünürün bakışıyla İslam İnkılabı rehberinin görüşlerinin açıklanması, İslam İnkılabı’nın İslam dünyasındaki kapsamlı etkisini göstermesi açısından dikkat edilmesi gereken bir konudur. Üstat Ahmet Hüseyin’in bu kitabı kaleme almadaki temel kaynağı, Ayetullah Hameneî’nin İslam İnkılabı’nın başlangıcından bugüne kadar çeşitli konularda yaptığı konuşmalar ve kaleme aldığı yazılarıdır. Üstat Ahmet Hüseyin Yakub “Ayetullah Hameneî’nin Siyasî ve Sosyal” adlı kitabında şöyle yazıyor:
“Ayetullah Hameneî’yi diğer milletlerin liderlerinden ve çağının diğer düşünürlerinden ayıran özellik ise, hayat, ahiret, insan, varlık sembolleri ve benzeri konulardaki görüşleridir. Ayetullah Hameneî varlık âlemini ve içindeki her şeyi, uyumlu ve mükemmel bir vahdet içinde görüyor; tek başına ve entegre bir biçimde kendi yoluna devam ediyor ve her aşamada ve her halinde, detaylı bir düzende ilerliyor. Entegre bir şekilde ve tek başına, belirli bir hedefin gerçekleşmesine çalışıyor. Öyle ise kâinat düzeni tıpkı uyumlu bir grup gibi çalışıyor.”
Ahmet Hüseyin sözlerinin devamında şöyle diyor:
“İmam Hameneî’nin dünya görüşü, onun İslam dini ve ilahî tevhide olan mutlak güveni ve imanından kaynaklanıyor.”
turkish.irib.ir
Büyük Muhammed Resullulah Tatbikatı (s.a.v.) Başladı
İran İslam Cumhuriyeti Ordusu'nun büyük tatbikatı, İran'ın güney ve güneydoğu bölgelerinde başladı.
MHA'nın haberine göre 7 gün devam edecek bu tatbikat, Hormozgan ve Sistan ve beluçestan eyaletleri, Hormoz boğazı, Ümman denizi ve Hindistan Okyanusu'nda gerçekleşecek. Bu tatbikatın toplamda 2 milyon 200 bin metrekarelik bir alanda yapılması bekleniliyor.
Tatbikatın farklı bir bölümüde, İran savunma güçleri tarafından üretilen insansız hava araçlarının uçuşları da gerçekleşecektir. İran Hava Kuvvetleri Ordusu ise farklı menzillerdeki hava savunma sistemleri ve farklı savaş uçaklarının gücünü sınayacak.
İran Hava Kuvvetleri Ordusu, İran Deniz Kuvvetleri Ordusu, İran Kara Kuvvetleri Ordusu ve İran Hava Savunma Kuvvetleri Ordusu bu tatbikatlarda yer alacaklardır.
İran sınırlarında terörist grupların 3 elebaşı yakalandı
İran İslam cumhuriyeti istihbarat bakanı İran sınırlarında terörist grupların üç elebaşının yakalandığını söyledi.
İstihbarat bakanı Mahmud Alevi, Tahran'da Safer ayının son günlerinde dini merasimleri kana bulamak için terörist eylem düzenlemek isteyen terör gruplarından üç elebaşının İran sınırlarında yakalandığını bildirdi.
Alevi, sözkonusu kişilerin hangi sınır bölgesinde etkisiz hale getirtildiğine değinmezken, bugün hükümetin ülkenin her yerinde tam bir güvenlik için çalıştığını belirterek, bu doğrultuda tehdit ve tehlikeleri ortadan kaldırmaya çalıştıklarını ve bunun için de istihbarat bakanlığı birimlerinin gece gündüz demeden çalıştıklarını ve bu doğrultuda ülkenin diğer güvenlik ve askeri birim ile kuruluşlarıyla da işbirliğinin olduğunu söyle
İran istihbarat bakanı, bugün dünyanın güçlü ülkelerinin İran'ın milli birliğini itiraf etmek zorunda kaldıklarını hatırlatarak, İran halkının, ülkenin gelişmesi ve kalkınmasında milli birliğin zaruri olduğunu bilmesi gerektiğini söyledi.
MM