Displaying items by tag: AK Parti

Cumartesi, 17 Ocak 2015 00:00

Röportaj; Türkiye Nereye Ait?

Dumlupınar Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Barış Adıbelli’ye göre, Türkiye Batı ve Avrupa’ya değil, belki bir çok ortak dinsel, kültürel ve tarihi bağa sahip olduğu Doğuya ait bir ülke.


Mehr Haber Ajansı, Bundan çok kısa zaman önceye kadar, Türkiye’nin nereye ait olduğu sorusu ile karşılaştığımız zaman buna çok net cevap vermemiz her halde mümkün değildi. Soğuk Savaş döneminde Türkiye için Batı Dünyası ve NATO tarafından pasif bir yol ve rol çilizmiş ve Türkiye’den Doğu ve Batı arasında bir köprü rolü oynaması istenmişti.

Ama 90’ların başından ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile de alakalı olarak ve aynı zamanda Merhum Turgut Özal’ın iş başına gelmesi ile, Türkiye için biçilen rolde yavaş yavaş değişiklikler meydana gelmeye başladı ve bundan önce Türkiye siyasetinin yönü her daim Avrupa’ya ve Batıya iken bu yavaş yavaş değişti. Ama tabi ki buna en çok Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde şahit olduk ve zaman ilerledikçe de Türkiye’nin ilgisi Ortadoğu ve Avrasya bölgelerine giderek çoğaldı.

Ama Türkiye gerçekten nereye ait? Bu soruyu Avrasya Araştırmaları uzmanı ve Dumlupınar Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası  İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Barış Adıbelli’ye sorduk.

1. bölüm:

Efendim bize kısa olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği serüvenini  anlatırmısınız?

Yani şimdi Türkiye’nin Avrupalaşma ve batılaşma tutkusu Cumhuriyetin kurulduğundan beri Cumhuriyetin temel ideolojikdeğerlerinden bir tanesi, yani aslında modern Türkiye için batılılaşma ve muasırlaşma serüveni buradan başlıyor, ama eğer bunu bir bütün olarak ve tarihsel süreçte ele almak isterseniz bizim batılılaşma serüvenimiz 200 yıl öncesine ve ta Osmanlı’ya kadar uzanır ve bu süre zarfında Avrupa ile bir ilişki içerisinde, yani zaman zaman Avrupa’ya karşı üstün olmuşuz veya Avrupa karşısında zayıf olmuşuz ve yani Avrupalaşma ve batılılaşma olayı sırf Cumhuriyet dönemine ait bir gelişme değil, ve biz hep zayıf noktalarımızı ortadan kaldırmak adına ve modernleşme adına ve kalkınma adına Avrupalaşma’yı seçtik ve bu yola başvurduk.

Ancak 1950’lerde Avrupa Birliği bir kurum olarak önümüze çıktığı zaman, yani Menderes zamanında, bizim de başvuru sürecimiz başladı ve o günden bugüne kadar AB ile ilişkilrimiz inişli ve çıkışlı olarak devam ediyor. Hükümetler zaman zaman kendi politik çıkarları için Avrupa Birliği mevzusunu kullanıyor, bunu olumlu veya olumsuz yönde kullanıyorlar. Son dönemde AB’ye girmek için Türkiye’de çok sayıda uyum çalışmaları yapıldı ve bu da toplumsal yaşama ve ekonomiye çok sayıda olumlu yansımaları oldu.

Peki o zaman Türkiye nereye ait? Son Zamanlarda Türkiye’nin Batı ve Doğuya olan bakış açısı ve algısında bir eksen kayması var mı?

Ama şimdi bu işin bir de kimlik boyutu var. Yani sizin sorunuzun ikinci kısmı ile daha çok ilişkili olan boyutu. Yani şimdi burada en önemli soru şu, Türkiye nereye ait? Ve burada öteden beri Avrupa Birliği bizi doğuya ait olan bir ülke olarak gördü, Türkler’i doğuya ait, Asya’ya ait bir medeniyet olarak gördüler, hatta Ortadoğulu bile değil ve Asya’ya ait olduklarını dile getirdiler.

Şimdi toprak açısından baktığınız zaman topraklarımızın yüzde üçü Avrupa’da ve geri kalan yüzde 97’si Asya’da, dolayısı ile şimdi bir kimlik çatışması içerisindeyiz, şimdi biz neyiz? Avrupalı mıyız? Asyalı mıyız? Batılı mıyız? Yoksa müslüman ve Ortadoğulu bir millet miyiz? Ve malesef bu sancı hep Cumhuriyet boyunca boyunca ve Cumhuriyet tarihi boyunca çekildi ve bir türlü adını koyamadığımız bir kimliğimiz var. Bir bakıyorsunuz Asyalıyız, bir bakıyorsunuz Avrupalıyız, Avrupalıyız diyoruz ama Asyalı ve doğulu toplumların tüm özellikleri bizde var, kültürel açıdan ve toplumsal değerler açısından, diğer taraftan batılıyız ve müslümanız diyoruz ama müslümanız ve Ortadoğulu bir devletiz ve Ortadoğulu toplumların bütün özellikleri bizde var.

Şimdi bunları üst üste bir birinin yanına koyduğunuz zaman, Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci oldukça çok zor şartlar altında geçmektedir. Çünkü biz Avrupa Birliği’nin bir parçası mıyız? Değilmiyiz? Sorusuna cevabımız, hayır efendim biz Avrupa Birliği kültürünün bir parçası değiliz, yani AB’nin o Hıristiyan değerler üzerinde kurmuş olduğu birliktelik ki bu birliktelik yeni değil ve Haçlı Seferleri’nden beri bu birliktelik var.

Bu bakış açısı ile Türkiye’nin Avrupa’da ve Avrupa kültüründe bir yeri var mı? Evet var, ama ortak ve işbirliği zemini üzerinde değil, tam aksine yüz yıllar boyunca Avrupalılar’ın gözündeki Türkiye imajı, Türk imajı ve Müslüman Türk imajı, tamamen bir tehdit olarak görünmüş ve Avrupa’nın korku ve tehdit kültüründe Türkiye var evet, bakınız bununla ilgili olarak, müsaade ederseniz somut bir örnekle anlatmak istiyorum, bundan bir kaç ay önce bir film yayınlandı Dracula (Dracula Untold) diye batı sinemalarında ve bu film Türkler’e karşı büyük bir kin ve öfkeyle başlıyor ve bununla devam ediyor.

Bu film Fatih Sultan Mehmet’e yönelik bir kin ve nefretle devam ediyor ve yani tarih 2014, bu filmin konusu şuydu efendim Türkler şöyle ulus böyle ulus, Avrupa’da çoluk cucuk, kadın herkesi kesti ve öldürdü şeklinde hiç gerek olmayan hele bugünkü Avrupa’da yaşananları göz önünde tuttuğunuz zaman, bu film çok tehlikeli bir film ama bunu hala batı kullanıyor. O halde yani Türkiye’de şunu yapmatı AK Parti iktidari ile, yeniden bir sorgulama sürecine girdi, yani şimdi gerçekten biz kimlik olarak nereye aitiz?

Lütfen Bosna katliamını hatırlayalım 1990’larda, lütfen Kosova’yı hatırlayalım, buradaki insanların tek bir günahı vardı belki o da müslüman olmaktı ve yani batılıların gözüyle, başka bir sorun yoktu. Müslüman oldukları için batılılar o insanlara karşı katliam yapılmasına ve soykırım yapılmasına hep göz yumdular, bu da bize gösteriyor ki batıda kültürel olarak bir çizgi var, Müslüman Doğu ve  Hıristiyan Batı.

Bakınız Fransa’daki olaylar ve ondan sonraki ortaya çıkan durum ki bu durum bizleri de üzüyor. Şimdi burada AK Parti batılılaşma ve Avrupa Birliği’ne girmeyi Türkiye’nin önünde büyük bir proje olarak gördü ve buna gerçekten inanarak, 2002-2003 yılında iktidara geldiğinden beri adım attı. Ancak sonra gördü ki Avrupa’nın çifte standardı var, yani şimdi Avrupa Birliği Türkiye’ye bir takım koşulları dayatıyor, örneğin Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği’ne üye olması ve üyelik sürecinde yaşanan kirli olaylar.

Bu nedenlerden dolayı da Türkiye yavaş yavaş bunları sorgulamaya başladı. Ancak burada AB’nin Türkiye’ye karşı yapmış olduğu çifte standart çok önemli değil ve bana göre önemli olan nokta şu, Türkiye bana göre kimliğini keşfetti ve bu çok önemli bir şey, bir az evvel söyledim ya Türkiye nereye ait? Her halde Türkiye nereye ait olduğu ekseni buldu.

Ve siz sordunuz ya eksen kayması var mı? Hayır eksen kayması yok, Türkiye eksenini buldu, bakın batı dünyası İran’ı Nükleer Programı konusunda köşeye sıkıştırırken ve bütün ülkeler batının yanında yer alırken, sadece iki ülke İran’ın yanında durdu, Türkiye ve Brezilya, İran’ın yanında durdu sonradan Brezilya da çark etti ve sadece Türkiye kaldı İran’ın yanında.

Batı Beşşar Esedi öteleştirirken yine de Türkiye Esed’in yanında durdu, yani şimdi Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirebiliriz bu başka bir konu ama Türkiye Suriye’nin de yanında durdu, Lübnan konusunda da Türkiye Lübnan’ın yanında durdu, burada üst üste koyduğunuz zaman Filistin meselesinde, Gazze meselesinde Türkiye kimliğini keşf etmiş bir şekilde bir politika üretmiştir ve bu da bize göstermiştir ki Avrupa’ya bakışı, Avrupa Birliği içinde yer alarak değil, Win-Win yani kazan kazan politikası ile yürütmek zorunda.

Bakınız önümüzde başka şeyler var, Avrasya Birliği diye yeni coğrafi ve siyasi alan var. Bugün İran, Rusya ve Çin dünyanın yeni güç eksenleri olarak önümüzde yer alıyor ve bir Avrasyacı düşüncü Türkiye içerisinde yeşeriyor ve şimdi Türkiye’nin önünde iki yönlü bir yol var, ya batı ile devam edeceksiniz ve batı sürekli sizin üzerinizde baskı kurmaya devam edecek veya doğuda yeniden kurulmakta olan dünyanın bir parçası olacaksınız ve mazlum halklarla hareket ederek onurlu bir şekilde ve eşit bir şekilde dünya ve bölgesel politikalarda söz sahibi olacaksınız.

Son dönemde Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini gelştirmesi de bu doğrultuda değerlendire biliriz. Bakın büyük bir başarıya imza attı Türkiye bu ne kadar tartışılsa da ve ne kadar espri konusu yapılsa da Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olmaktır bu.

Devam edecek...

Omid Shamizi

Published in Rapor