کارگر

کارگر

Pazartesi, 26 Kasım 2012 08:06

İran Hamas’ı yeniden silahlandırıyor

İsrailli merciler casus uydularının raporlarına dayanarak Tahran’ın Fajr-5 roketlerini Sudan üzerinden Gazze şeridine sevk etme hazırlığı içinde olduğunu iddia etti.

 İsrailli yetkililer İsrail casus uyduları tarafından sevkiyat hazırlığı içinde olduğu tespit edilen roket ve diğer askeri malzemelerin Gazze şeridine sevk edileceğine inanıyor. Rapora göre İran, İsrail ile Hamas'ın arasında geçen haftanın sonlarında ateşkes sağlanmasıyla birlikte silah sevkiyatı hazırlıklarına başladı. Sevkiyat hazırlığındaki roketlerin İsrail ile Hamas'ın mücadelesi esnasında Tel-Aviv ve Kudüs yakınlarına düşen roketlerle aynı model olan İran yapımı Fajr-5 olduğu söylendi.

 

İsrail: 'Sudan, İran Ve Mısır Gazze'ye Silah Desteği Veriyor' 

Geçen ay Hartum yakınlarındaki bir silah fabrikasına yapılan hava saldırısının ardından konuşan İsrail Savunma Bakanlığı Politika ve Politik-Askeri İlişkiler Direktörü Amos Gilad, Sudan'ı Gazze'ye yapılan silah sevkiyatlarında geçiş noktası olmakla itham etmişti. Sudan'ı 'teröristler' ile işbirliği yapmakla suçlayan Gilad aynı zamanda Sudan rejiminin İran destekli olduğunu ve Mısır aracılığıyla Hamas'a gönderilen silahların transferinde güzergâh olarak kullanıldığını söyledi. Sudan ise İsrail'i askeri fabrikasına saldırmakla suçlamıştı.

 Bazı istihbarat kaynakları baz alınarak yapılan tahminler doğrultusunda İsrailli yetkililer, İran'ın Afrika ülkelerinden İsrail'i hedef alabilecek uzun menzilli balistik füzeleri Sudan'a göndermiş olabileceğini tahmin ediyor. İran'ın Hamas ve Gazze'deki diğer direnişçi grupları silahlandırma isteği, İran'a karşı muhtemel bir İsrail saldırısına Tahran'ın verebileceği stratejik cevap olarak düşünülüyor.

ajanslar

 

Aşura töreninde konuşan Lübnan İslami Direniş Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah Filistinli mücahitlerin Gazze zaferine değinerek, "Direnişin büyük bir komutanını şehit verdiğini ancak, direnişin bölgede etkin bir şekilde mücadele edebileceğini gösterdiğini" ifade etti.

Nasrallah, Gazze'deki direniş, "düşmanın caydırıcılık hedeflerini baltalayarak konumunu daha da zayıflattı" ifadelerini kullanırken, Gazze'nin bir piknik alanı olmadığını vurguladı.

İşte Nasrallah'ın konuşmasından satırbaşları:

İsrail, yıllardır kuşatma altındaki Gazze direnişine karşı savaş kazanamıyorsa, başka bir savaşta durum ne olur?

Filistin direnişinin ilk zaferi düşmanın isteklerini yerine getirmesine izin vermemesiydi.

İsrail bir kara savaşı yapmaktan korkuyordu, İsrailli yedek askerler çağrıldığında, bunun bir psikolojik savaşı empoze etmek için olduğu belliydi.

Bu ​​savaşta İsrail hava kuvvetlerinin Gazze ile savaşa bir son verme yeteneğine sahip kapasitede olmadığına emin olundu.

İsrail üç aşamada da başarısız oldu, birinci hedefi Filistin direniş liderliğini bitirmekti, başarısız oldu.

İkinci hedefi, Füze sistemi idi, başarısız oldu.

Üçüncü hedef, caydırıcılık gücünün gösterilmesiydi ancak bu savaşta gücü daha da zayıfladı.

Filistin halkı ve direnişi için tüm onurlu insanların zaferini kutluyorum.

Bir kez daha kan kılıca karşı galip geldi.

İsrail'in yenilgisini görmek için Obama, Liberman ve Netanyahu'nun yüzlerine bakmak yeterli olacaktır.

Netanyahu, savaş için yüksek hedefler koymadı, Netanyahu çok düşük hedefler koyarak zafer ilan etmek istedi ancak o, bunu bile başaramadı.

tevhidhaber

 

Katar Başbakanı ve dışişleri bakanı Şeyh Hamad bin Casım El Sani’nin Arapları koyuna benzetmesine tepki gösteren Seyyid Hasan Nasrallah: “Kendisini koyun olarak görenin sadece kendisi hakkında konuşması doğrudur, Arapların çoğunun koyun olduklarını söylemeye hakkı yoktur. Zira Araplar arasında şu anda Lübnan ve Gazze’de olduğu gibi bu ümmetin geleceğini kuracak aslanlar ve kahramanlar vardır.”

 

Katar başbakanı Şeyh Hamad bin Casim El Sani’nin Arapları “koyun”a benzetmesine tepki gösteren Hizbullah genel Sekreteri seyyid Hasan Nasrallah şunları söyledi: “Kendisini koyun olarak görenin sadece kendisi hakkında konuşması doğru olur ve Arapların çoğunun koyun olduklarını söylemeye hakkı yoktur. Zira Araplar arasında şu anda Lübnan ve Gazze’de olduğu gibi bu ümmetin geleceğini kuracak aslanlar ve kahramalar vardır.

Bu konuşmaların hikayesi Cumartesi akşamı başladı. Cumartesi akşamı İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını tartışmak için olağanüstü toplanan Arap Birliği bakanları toplantısı sırasında – İsrailli devlet adamlarıyla sıkı işbirliği içinde olan- Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad bin Casım El Sani, Gazze halkıyla dayanışma içinde olduğunu göstermeye çalışmış ve şöyle demişti: “İsrailliler kurt değildir, ama biz Arapların çoğu koyun olduk!”

Hamad bin Casim, bu sözleriyle Gazze halkının yanında olduğunu ve barış taraftarı olduğu izlenimini vermeye çalışmıştı, ancak gerçekte ise Filistin halkına Filistinlilerin Siyonistler karşısında gelecek hayalleri kurmamalarını ve beklentiler içine girmemelerini en doğru olanının Siyonistlere teslim olmak olduğunu ilga etmeye çalışmaktaydı.

Ancak “Seyyid Hasan Nasrallah” pazartesi günü, bu Katarlı şeyhi muhatap alarak oldukça etkileyici bir yanıt vererek şunları söyledi: Hayır, benim dostum! Arap ümmeti değil, sizin kendiniz koyun oldunuz” ve sonra geleceğe işaret ederek İslam ümmetinin kahraman aslanlarının büyük hedefleri başaracaklarının altını çizdi.

Lübnan Hizbullah Genel Sekreteri, Muharrem ayı programları kapsamında beşinci gece yaptığı konuşmada şunları söyledi: Evet, haklısın; Arap dünyasında koyunlar vardır, ancak Arapların çoğu koyun değildir. elbette koyun hükümetler var, koyun politikacılar da var, aktif olarak çalışan koyun medyada var, tıpkı Filistin ve Lübnan’ın sırtını gevşeterek işgal edilmiş Arap topraklarından ellerini çektikleri gibi. Ancak Arap milletleri direnmektedir, kurbanlar vermektedir ve büyük zaferler kazanmaktadırlar.

Seyyid Hasan Nasrallah sözlerini şöyle tamamladı: “Koyunlar, alınyazılarında yazılmış olan yere gideceklerdir, ancak Filistin ve kutsal Kudüs, kahraman Arap ümmetinin kalp ve gönlünde kalacaktır. Ve onlar bu ümmetin geleceğini yazacaklardır.”

İran islam cumhuriyetinin Ankara’daki büyükelçiliği bildiri yayınlayarak, Habertürk’ü kınadı. 

İran islam cumhuriyetinin Ankara’daki büyükelçiliği bildiri yayınlayarak, Habertürk’ kanalında yayınlanan "Öteki Gündem" programında, Şiilik, Velayeti Fakih ve İmam Mehdi hakkında çirkin ifadelere itiraz edildi.

İRNA’nın bildirdiğine göre; İslami İran’ın Ankara büyükelçiliğinin yayınladığı bildiride, HaberTürk televizyonunda yayınlanan," Öteki Gündem" programına katılan kişilerin; Şiilik, velayeti fakih ve Mehdilik konularında dile getirdikleri ifadelerin hakaret içerikli olduğu hatırlatılarak, kitle iletişim araçlarının, kamuoyunu doğru bilgilendirmeli, saptırmamalı ve ihtilaflara yol açacak, tahrik içerikli haraketlerden özellikle kaçınılması istendi.

Açıklamada, program yapımcıların islam dini konuları tartışırken, daha tarafsız, islami ilimlere vakıf kişileri davet etmeleri tavsiyesinde bulunduldu.

İran İslam cumhuriyetinin, islam inkılabının zaferinden sonra, islam mezhebleri arasında birlik ve beraberliği, Müslümanlar içerisinde vahdeti oluşturmak amacıyla çalışma yürüttüğünü, bu yönde islam dünyasının önde gelen şahsiyetlerin katılımı ile uluslararası konferanslar düzenlediği belirtilen açıklamada, Şii mektebinde Kur’an-ı kerim ve peygamberin ehl-i beytinin en önemli iki kaynığı olduğu ifade edildi.

Açıklamada ayrıca, Şii mektebinde, yeterli dini ve fıkhı bilgiye sahib olmayan kişilerin, alim bir kişiyi, taklit merci olarak seçmesi veya ona danışması suriyetiyle ibadetlerini yerine getirmesi gerekir. İmam Humeyni’nin fetvasına göre, bir şii, sünni imam’ın da arkasında namazını edaedibilir. Her yıl, yüz binlerce şii de, dünyanın muhtelif yerlerinde gelerek, İmam Humeyni’nin fetvası çerçevesinde hac’da sunni imamın arkasında namazlarını eda ediyorlar hatırlatması yapıldı.

Çarşamba, 21 Kasım 2012 05:32

İmam Hüseyin ve sünnet kavramı

Hz. Hüseyin’in Kerbela’dan bizlere verdiği birinci mesaj sünnetin ihyasıdır. Bir yerde 124 bin peygamberin uğrunda gönderildikleri ilahi gayeler ve hedefler, İslam Peygamberi ile son bulan ve kemale eren ilahi kavramlar, Peygamberden sonra toprağa gömülmek isteniyorsa, yani din öldürülmek isteniyorsa... Böyle bir konumda Hz. Hüseyin (a.s) buyuruyor ki; “Sünnetin tehlikede olduğunu gören her Müslüman, sünnetin tahrif edilmemesi ve öldürülmemesi için üzerine düşen görevleri yapmalı ve tarafsız, duyarsız kalmamalıdır. Sünnetin ihya olması için Müslümanlar vazifelerini yapmalıdırlar.”

Emeviler, Peygamberi ve İslam dinini toprağa gömmek istiyorlardı. Bunu yaparlarken dinsizlikle bunu yapmıyorlardı, aksine din adına bunları yapıyorlardı. Çünkü dinsizlik adına bunu yapamazlardı. Zira yaşadıkları toplum, zaman, zemin büyük bir ölçüde Müslüman’dı. İşte böyle bir ortamda dine ancak din içinde, din adıyla zarar verilebilirdi. İşte Emeviler bunu yapmaya çalıştılar. Emeviler’in hedefi gerçek Muhammedî İslam’ı yok etmek, vahyi devre dışı bırakmak ve dolayısıyla bütün kontrolü ve dünyevi çıkarları ellerinde bulundurmaktı. Hz. Hüseyin de bunları görüyor ve biliyordu.

Hz. Hüseyin’in Kerbela’dan bizlere verdiği birinci mesaj sünneti ihya etmekti. Bunun delili ise, kardeşi Muhammed Hanefiye’ye yazdığı vasiyetnamede yatar. Hz. Hüseyin (a.s) vasiyetinde şöyle buyuruyor; "Bismillahirrahmanirrahim. Bu o vasiyetnamedir ki Ali oğlu Hüseyin kardeşi Muhammed’e yazmıştır. Hüseyin şahadet eder ki Allah birdir, tektir ve eşi benzeri yoktur."

Aziz okuyucu; dönemin insanları Hz. Hüseyin’in Allah’a inandığını bildikleri halde, neden Hz. Hüseyin (a.s) vasiyetine şahadet getirerek başlamıştır? Çünkü O biliyordu ki, Yezid melunu ve Emeviler Hz. Hüseyin (a.s)’ı öldürdükten sonra, Hz. Hüseyin’in dinden çıktığını ve bu sebepten dolayı öldürüldüğünü savunacaklardı. İşte bunun için vasiyetine şahadetle başlamış olabilir.

Vasiyetinin devamında daha sonra peygamberin peygamberliğine, Hz. Ali’nin imametine, cennete, cehenneme... Şahadet getirip ve şöyle devam ediyor; "Ben zulmetmek, fitne fesat çıkarmak, para, altın, arazi toplamak ve birilerine hâkim olmak için hareket etmiyorum. Doğrusu ben ceddim Resulullah’ın ümmetinin ıslah olması için hareket ediyorum. Ben marufa emretmek ve münkerden nehyetmek için hareket ediyorum. Ben ceddim Resulullah ve babam Ali gibi yaşamak için hareket ediyorum."

Bu sözden şu anlaşılabilir; yani İslam Peygamberi (s.a.a.) Hz. Hüseyin’in döneminde yaşamış olsaydı, İslam Peygamberi de Hz. Hüseyin’in yaptığını yapacaktı ve yerinde oturmayacaktı.

Şimdi Aşura’yı bayram ilan edenlere sorarız; o gün hareket eden Peygamber Efendimiz olmuş olsaydı ve Hz. Hüseyin’e yapılanlar İslam Peygamberinin başına getirilmiş olsaydı yine mi Aşura’yı bayram edeceklerdi!

Hz. Hüseyin (a.s.) vasiyetinde babası imam Ali’nin siyresine de vurgu yapmıştır. Bu vurgunun manası şu olabilir; Hz. İmam Ali (a.s)’dan önce birileri hilafetin başındaydı. Neden, Hz. Hüseyin (a.s) ben ceddim Resulullahın siyresine ve falanca, falancaların siyresine göre ve bir de babam Ali’nin siyresine göre yaşamak için demiyor da, sadece ceddi Resulullahın ve babası Ali (a.s)’ın siyresine vurgu yapıyor. Ama falanca ve falancaların siyresine asla vurgu yapmamıştır. Demek ki, Hz. Hüseyin (a.s) ceddi Resulullah (s.a.a) ile babası Ali’nin arasında olan falanca falancaların siyresini kabul etmemiştir.

Mehdi Aksu 21 Kasım 2012

Çarşamba, 21 Kasım 2012 05:29

BOP süreci

 Başbakan Mısır’dan seslendiği İsrail’e şartların 2008’den çok farklı olduğunu belirtti.

Doğru, 2012’nin şartları 2008’den çok daha farklıdır. Çünkü bugün Türkiye fiili olarak İsrail’e sahip çıkmaktadır. Malatya Kürecik’te kurulan füze kalkanı ile adeta İslam âlemine karşı İsrail’in kalkanı konumuna gelmiştir.

Filistin konusunda Arap Birliği’ni iş başına çağıran Sayın Erdoğan, Arap Birliği’nin bugüne kadar Filistin meselesinde gerçekçi ve Filistin yararına bir tek adım atmadığını çok iyi bilmektedir.

Mısır’dan ekranlara yansıyan bu tablo, Başbakanın her beyanının bir “one minute” olduğunu bize hatırlatmaktadır. Ekranlardan yükselen ses ile icraatlar birbirinden farklıdır ve biz gerçek kimliğin ortaya konması taraftarıyız.

İsrail’in karşısında tavır sergileme yeni değildir. Sayın Mehmet Emin Koç beyin Yeni Mesaj gazetesinde dün çıkan yazısında belirttiği gibi, Erdoğan, Haziran 2010’da Toronto’daki G-20 zirvesinde ve 2011’in Mayısında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde “İsrail’i, bölge için tehdit unsuru olarak görüyorum. Çünkü kendisinde atom bombası var. İsrail işgalci konumunda ve devlet terörü uygulamakta. Bu devlet terörü uygulaması yeni değildir” şeklinde İsrail’i kınamıştı. Ancak Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) eşbaşkanlığı devam eden Başbakanın, hangi ifadelerle eleştirirse eleştirsin İsrail konusundaki duruşu inandırıcı olmayacaktır.

Davutoğlu’nun Gazze temaslarından da bir netice çıkmayacağı muhakkaktır.

Çünkü gerek Arap Birliği üyelerinin ve gerekse Sünni dünyanın başı olan Türkiye’nin siyaset anlayışı, İslam âleminin birliği ve yararına değil, BOP eksenli şekillenmektedir.

Maalesef bu konuda Şiilerin başı olan İran’ın tavrı da diğerlerinden farklı gelişmemektedir.

Bu acı tablo, Müslümanların kardeş olduğu ve “bir hareket etmesi” hakikatinden topyekûn İslam âlemi olarak uzaklaşıldığını göstergesidir.

Misyonerlik faaliyetleri, BOP ve dinlerarası diyalog çalışmaları meyvelerini vermekte iken, Türkiye ve İran’ın bu olaylar karşısında bu kadar sorumsuz davranması bulundukları konumu hak etmediklerinin izah ve ifadesidir.

Prof. Dr. Haydar Baş 20 Kasım 2012

İstanbul’da İranlı Sosyolog yazar Ali Şeriati'nin eserlerinin müzakere edildiği bir sempozyum yapıldı. Şeriati’nin bütün eserleri Türkçeye çevrilmiş durumda.

İki gün süren sempozyumda, Şeriati'nin entelektüel niyeti, dili, Müslüman düşüncedeki yeri, Türkiye'de okunma biçimi, siyasal düşüncesi, çağdaş ideolojilere bakışı, modernizm ve geleneğe yaklaşımı, dinler tarihine bakışı, özgürlük algısı, kadınlar hakkındaki düşüncelerinin ele alınacağı etkinlik bugüne kadar Şeriati hakkında Türkiye'de düzenlenen en geniş kapsamlı etkinlik olması bakımından dikkat çekiciydi.

Sempozyumda, ayrıca Ali Şeriati'nin fotoğrafları ve Türkiye'de basılmış kitaplarından oluşan bir sergi de yer aldı. Ve Ali Şeriati’nin fotoğraflarında hazırlanan bir albüm de izleyicilere dağıtıldı.

iki gün süren sempozyuma ilgi büyüktü. Yaklaşık 40 katılımcının katıldığı sempozyumda Ali Şeriati’nin eşi Puran Şeriati ve oğlu İhsan Şeriati de katıldı.

İranlı yahudi milletvekili Siyamek Meresıdk, Gazzeli yaralıları gönüllü olarak ameliyat hizmeti sunmaya hazır olduğunu vurguladı.

Korsan İsrail'in Gazze halkına yönelik cinayetlerini kınayan Meresıdk, siyonist caniler direnişe yönelik desteğin azaldığını zannederek Gazze halkını katliam etmeye kalkıştığını belirtti.

Meresıdk, Gazze cinayetinde korsan İsrail'den başka, Suriye'de muhalifleri destekleyen devletler de suçlu olduklarını, çünkü bu devletler direnişi zayıf düşürmeye çalıştıklarını vurguladı.

Bir cerrah olarak Gazzeli yaralılara gönüllü hizmet sunmaya hazır olduğunu belirten Meresıdk, İranlı yahudilerin Sepir hastanesi de Gazzeli yaralıları kabul etmeye hazır olduğunu bildirdiğini ifade etti.

 Tahran’da düzenlenen ve Suriye’deki tarafların geniş çaplı katılımıyla gerçekleşen Suriye Milli Konferansı görüşlerin bir birine ne kadar yakın olduğunu gösterdi.

Al Alam'ın haberine göre “Şiddete hayır demokrasiye evet” sloganıyla Tahran’da düzenlenen konferansa katım çok genişti. Konferansa, Suriyeli muhalif guruplar, büyük kabile başkanlar, önde gelen siyasi kişilikler ve hükümet temsilcileri katıldı. 

Yalnızca Pazar günü yapılması planlanan konferans, katılımcıların isteği ve etkili olması nedeniyle pazartesi günü de devam etti.

Suriye Parlamentosu temsilcisi Marya Sade konferans hakkında şöyle dedi:

“ Sanırım Suriye’deki bütün grup ve halkın temsilcilerinin temsilcilerin bir araya geldiği ilk konferansı.”

Suriye’nin siyasi kişiliklerinden Ammar Merhec ise şöyle dedi:

“ Katar’da düzenlenen ve şiddet yanlısı konferansın aksine, bu konferans bizi çözüme yaklaştırıyor. Suriyeli kardeşlerimiz arasındaki sorun konuşarak halledilebilir. Katar kendi topraklarında düzenlediği şiddet yanlısı konferansta Suriye’nin harabeye dönüşmesi taraftarı olduğunu gösterdi. Bugün tarih Suriyelilerin kendilerine karşı başlattıkları en büyük savaşa tanık oluyor.

Suriye’deki taraflar arasında sorunu konuşarak halletme fikri daha ilk başlarda ortaya kondu. Ama bazıları bu konuşmanın nüne geçip insanları silahlandırdılar.

Tahran’da düzenlenen geniş çaplı bu oturum, tarafların görüşlerini birbirine daha da yakınlaştırabilir.”

 

Salı, 20 Kasım 2012 12:25

İran'la dev işbirliği

"Her iki ülkenin yaptığı toplam eroin yakalaması, tüm dünyadaki eroin yakalamasının miktar olarak ortalama yarısıdır"

 Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanı Mehmet Yeşilkaya, afyon türevlerinin uluslararası pazara sevk edilmesinde kullanılan 'Balkan Rotası'nın, Türkiye ve İran'ın yaptığı büyük yakalamalar sayesinde kaçakçılar için riskli konuma geldiğini belirtti. Yeşilkaya, "Her iki ülkenin yaptığı toplam eroin yakalaması, tüm dünyadaki eroin yakalamasının miktar olarak ortalama yarısıdır" dedi.

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından düzenlenen Yakın ve Orta Doğu Yasadışı Uyuşturucu Ticareti Alt Komisyonu 47'inci toplantısı, Antalya'nın Serik İlçesi'ne bağlı Belek Beldesi'nde bulunan Spice Otel'de başladı. Komisyon üyesi Afganistan, Azerbaycan, Bahreyn, Suudi Arabistan gibi 23 ülkeden temsilci katıldığı 23 Kasım'a kadar devam edecek toplantıda alt komisyon, bölgede kaçakçılık yapan suç organizasyonlarının kullandığı yeni yöntemler ve rotalar, Batı Afrikalı suç organizasyonları ve sentetik uyuşturucu üretiminde kullanılan yeni metotlar ve ara kimyasallar konularını ele alacak.

Uyuşturucudan Önemli Finans

Toplantının ilk gününde konuşan KOM Daire Başkanı Mehmet Yeşilkaya, uyuşturucu sorununun topluma ağır maliyetler yüklediğini söyledi. Organize suç örgütleri ve terör örgütlerinin uyuşturucu üzerinden kendilerine önemli finans kaynağı bulduğunu belirten Daire Başkanı Yeşilkaya, "İnsani, toplumsal ve ekonomik güvenliği tehdit eden uyuşturucu sorunuyla mücadelede kararlı, dengeli ve uluslararası işbirliğinin artırılması yönünde politikalar geliştirilip uygulamaya konulması çok önemli" diye konuştu.

Balkan Rotası Riskli Hale Geldi

Başkan Yeşilkaya, uyuşturucu problemine bölgesel açıdan bakıldığında birkaç başlığın öne çıktığını belirterek, şöyle konuştu:

"Son yıllarda Afganistan'daki afyon üretimi yüksek seviyelere ulaştı. 2011 Dünya Uyuşturucu Raporu'nda, afyon türevlerinin uluslararası pazara sevk edilmesinde kullanılan 'Balkan Rotası'nın, Türkiye ve İran'ın yaptığı büyük yakalamalar sayesinde kaçakçılar için riskli bir konuma geldiği vurgulanmaktadır. Her iki ülkenin yaptığı toplam eroin yakalaması, tüm dünyadaki eroin yakalamasının miktar olarak ortalama yarısıdır."

'Deniz Rotasının Boyutu Yeterince Bilinmiyor'

Alternatif güzergâh olarak 'Kuzey Rotası'nın giderek önem kazandığına dikkat çeken KOM Daire Başkanı Yeşilkaya, deniz rotasının ulaştığı boyut ve izlediği güzergâhlar hakkında yeterince bilgi sahibi olunmadığını kaydetti. Deniz rotası hakkında kolluk birimleri arasında daha fazla bilgi paylaşımı yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Yeşilkaya, "Kaçakçılar, uyuşturucu üretiminde gerekli olan ara kimyasal maddelere ulaşma konusunda uluslararası ya da iç ticaret kanallarını suiistimal etmektedir" dedi.

Yakın ve Orta Doğu'da uyuşturucu trafiğini de değerlendiren Mehmet Yeşilkaya, Afganistan'ı hedef alan asetik anhidrit kaçakçılığında son dönemde Güney Asya çıkışlı sevkiyatlara da rastlandığını kaydetti. Mücadele safhasında, ara kimyasalların ithalat ve ihracatının elektronik takip ve yetkilendirme sistemiyle kontrol edildiğini belirten KOM Daire Başkanı Yeşilkaya, Afganistan'ın uyuşturucuyla mücadelede yeni bir döneme gireceğini kaydederek şunları söyledi:

"Uluslararası uyuşturucu kaçakçılarının, bu ülkedeki yoksulluktan, alternatif kalkınma araçlarının yetersizliğinden ve 30 yılı aşkın süredir devam eden çatışma ortamından istifade etmesi engellenmelidir. Bu yönde devam eden bölgesel ve uluslararası çabalara daha fazla destek verilmesi, ortak sorumluluğumuzun bir gereğidir."

Suç Örgütleri Teknolojiden Yararlanıyor

İnternetin hem uyuşturucu maddenin satışı hem de suç örgütlerinin kendi arasında haberleşmesinde etkin olarak kullanılmasıyla birlikte, uyuşturucu kaçakçılığı yapan suç örgütleriyle etkili mücadelede sadece klasik soruşturma yöntemlerinin yeterli gelmediğini dile getiren Yeşilkaya "Suç örgütleri nasıl kendi aralarında örgütleniyorsa, mücadeleci birimler olarak bizler de kendi aramızdaki işbirliğini güçlendirmeli, teknolojik imkanları ve yasaların verdiği yetkileri en etkili ve oranlı şekilde kullanabilmeliyiz" diye konuştu.

Daire Başkanı Mehmet Yeşilkaya, 1997 yılından bugüne 58'i yurtiçi, 116'sı yurtdışı toplam 174 kontrollü teslimat gerçekleştirildiğini, aynı dönemde, uluslararası operasyonel bilgi paylaşımı yoluyla, yurtiçinde 114, yurtdışında ise 110, toplam 224 ortak operasyon icra edildiğini