کارگر

کارگر

 İslami İran Güvenlik Güçleri Genel Komutanı "Mehsa Amini olayında Polisin hiçbir kusuru olmadı" dedi.


 Güvenlik Güçleri Genel Komutanı General Hüseyin Aştari, dün Tahran Cuma Namazı Hutbe öncesi konuşmasında ülkede baş gösteren son olaylar ve polisin oynadığı rolün değerlendirmesini yaptı.

General Aştari konuşmasının başında "Polis Hafatsı" dolaysıyla tebriklerini ifade ederek "Görevlerin genişliği ve çeşitliliği ve de düzen ve güvenliğin önemini dikkate aldığımızda polis görevlilerin yaptıklarının önemini daha iyi kavrayabiliyoruz" dedi.

Güvenlik Güçleri Genel Komutanı General Aştari daha sonra şöyle devam etti: "Bugün güvenlik nimati bütn ülkeler için en başta gelen nimettir ve dünyanın her tarafında bütün yetkililler güvenlik sağlama çabasındalar. Biz de Şehidlerimizin bu yolda verdikleri kanları, halkın uyanık olması ve İslam İnkılabı Liderinin tedbirleri ve de güvenlik koruyucularının çabaları sayesinde örnek bir güvenliğe sahibiz. Ama tabi bizim ilerlemelerimize düşman olanlar bu huzur ve güvenlik ortamının bozulmasını istiyor. Nitekim son kargaşa olaylarında onların huzuru bozmak için ne denli çaba gösterdiklerine şahit oldunuz."

General Aştari konuşmasının devamında, Mehsa Amini adlı kızcağızın ölümüne sebep olan hadiseye değinerek "Ben daha önce bu hadise konusunda geniş bir şekilde açıklamada bulundum. Onları burada tekrarlamak istemiyorum. Fakat şu kadarını söyleyeyim: Allah'a şükürler olsun, bu hadisede polisi gücü tarafından hiçbir kusur ve hata olmadı. Tabi olan şeye ve bu kızcağızın ölümüne hepimiz üzüldük. Ama ilgili idareler ve Güvenlik Güçleri yetkilileri meseleyi özenle incelediler. Herşey belirlenen görev üzerine ve yasalara göre yapılmış. Olayda tartaklama gibi bir durum da söz konusu değil. Ama gör ki, fırsat bekleyen düşman bu hadiseyi bir kargaşaya çevirdi" dedi.
Mehsa AminiİranPolisinin

İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenei bugün Silahlı Kuvvetler Askeri okullarında öğrenimin başlaması töreninde yaptığı konuşmasında "Genç bir kızın ölümü konusu olmasaydı düşman yine bir bahane bulur yine kargaşaya girişirdi" dedi.


 İslam İnkılabı Lideri Imam Seyyid Ali Hameni Silahlı Kuvvetler Askeri üniversite öğrencililerinin yeni öğrenim yılının başlamsı nedeniyle düzenledikleri ortak merasimlerine katıldı. Imam Hamenei bu merasimde yaptığı konuşmasında son gelişmeleri değerlendirdi.
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenie ülkemizde baş gösteren son fitne ve kargaşa olaylarına değinerek "Açıkça söyleyeyim: Bu hadiseler, ABD ve Siyonist İsrail ve bunları izleyenler tarafından planlanan bir projedir.
Onların çekemedikleri ve dayanamadıkları bağımsız, güçlü ve kalkınmış bir İran'dır. Bu olaylarda İran halkı çok güçlü bir şekilde boy gösterdi ve gelecekte de, gerektiğinde yine gücüne ortaya koyacaktır" diye vurguladı.
Imam Hamenei daha sonra İran halkını iktida ettikleri Emir El Müminin Hz. Ali (s.a.) gibi mazlum ve aynı zamanda güçlü diye tanımlayarak "Meydana gelen hadisenin başında genç bir kızın vefatı hepimizin yüreğini yaktı. Fakat konunun aslı esası belli olmadan ve araştırma sonuçları kesin olarak ortaya çıkarılmadan bu hadiseye tepki diye bir grup insanın sokağa dökülmeleri, Kuran yakmaları, başörtülü hanımların başından başörtülerini çekip almaları, cami, hüseyniye ve araba yakmak gibi bir teşebbüste bulunmaları normal bir durum değil" dedi.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei konuşmasının devamında, bu kargaşa olaylarının önceden planlı bir proje olduğunun altını çizerek "Eğer bu genç kızın ölüm konusu olmasaydı onlar yeni bir bahane bulur, yine yeni öğrenim yılının başında kargaşa yaratmaya ve ülkeyi huzursuzluğa sürüklemeye kalkarlardı" ifadesini kullandı.
Imam Hamenei ayrıca "Ben şunu açıkça söyleyeyim: Bu kargaşa, bu huzursuzluk ABD, işgalci ve sahte rejim İsrail ve bunların takipçileri tarafından planlanan bir projeydi. Bu arada yurt dışındaki bazı hayin İranlılar da bunlara yardımcı oldular" dedi.
İslam İnkılabı Lideri daha sonra, kimilerinin hizmet ettikleri Ameriakn CIA teşkilatı ve İşgalci İsrail'in casusluk teşkilatıları için düşman tabirinin kullanılmasından rahatsız olduklarını ve çeşitli lafazanlıklarla bu tür işlere yabancıların karışmadığı konusunda muhataplarını inandırmaya çalıştıklarına dikkat çekerek "Dünyada birçok yerde kargaşa ve anarşi yaşanıyor. Fransa ve özellikle Paris bu tür gösterilere defalarca şahit oldular. Acaba bugüne kadar ABD Başkanı veya Temsilciler Meclisi'nin bu gösterilerden yana olup protestocuları destekleyici bildiriler yayınlamaya kalkıştılar mı? Bizler yanınızdayız diye onlara mesaj yolladılar mı? Biz internet ve iletişim imkanlarımızı göstericilere sunacağız dediler mi acaba?" diye hatırlattı.
Imam Hamenei ayrıca "Ama böylesi destek girişimleri İran konusunda defalarca oldu bugüne kadar. Öyleyse bazıları yabancı parmağını neden görmiyor veya görmek istemiyorlar?" diye ilave etti.

Cumartesi, 01 Ekim 2022 13:47

Tükenmişliğin Tablosu

 Bismaillahirrahmanirrahim

Toplumsal tıkanma ve tükenme bir ideolojinin, bir fikri akımın en büyük belasıdır.

Bir toplumda bir düşünce akımının “mebde-mead/ başlangıç-son“ diye bir seyri vardır. Mebde çıkış kaynağı, Mead ise varacağı hedeftir. Bir ideoloji ve fikri akım bu seyrinde kendisine inanan insanları bir hedefe doğru götürür. Başlangıçtan sona doğru bir tekamül, olgunlaşma söz konusudur.

Bir ideoloji veya düşünce akımı başlangıcında yeni bir düşünce olarak ortaya çıkar ve insanlar da yeni bir fikri akım diye peşinden gider. Bir kaç nesli peşinde sürükleyen bu ideoloji kendisini yenilemez ve peşine taktiği insanları akli ve ilmi olarak doyurmaz, toplumların ihtiyacına cevap veremezse duraklama ve çok geçmeden çöküş sürecine başlar.

Batı düşünce akımları - doğru veya yanlış- devamlı kendilerini yenileyerek veya yeni düşünce akımlarını ortaya çıkararak insanları peşinden sürüklemesini başarmıştır. Batı düşünce akımlarının kutsal veya ilkesel değerleri olmadığından eski düşünceleri terk edip yenisini sunmaktan çekinmezler.

Ürettikleri düşünce akımlarını kendi has terminoloji ve yeni metodolojiler ile küreselleştirmeyi başardılar. Hedefleri fizik alemi, maddi dünya olduğundan insanların dünyevi ihtiyaçlarını gidererek dünyalaştırıp materyalistleştirdiler. Maddi ilerlemeler artıkça sekülerleşti insanlar.

Müslüman dünyası haklı olarak bir taraftan kutsalları, değişmez ilkeleri terk edemedikleri; öte yandan zamanın şartlarına göre düşüncelerini yenileyip güncel ihtiyaçlara cevaplar, çözüm yolları üretemedikleri için ister istemez Batıyı takip etmek zorunda kaldı.

Şii Müslümanlar da diğerleri gibi Batının aydınlanma döneminin ürettiği kavramları kullandı ve bu yüzden Batı paradigması dışına çıkamadılar.

İlmi öğrenmek için yanlış kapıdan girdiğimiz için ilim şehrine varamıyoruz. Düşünce üretmek için “Şehir Risalet şehri, kapı Velayet kapısı“ olmazsa çok doğal olarak elde edilen ilim, dalalete götüren bilgiden ibaret olacaktır.

Bilgi üretemiyoruz, aynı şeyleri tekrarlayıp duruyoruz, dünyanın değişmesine, insanın bilgi, bilim ve zekası gelişmesine rağmen yeni bir şey ortaya koyamıyoruz.

İlim, bilim ve aklı, iman ile birleştiremedik, ya taabbudi imanda derinleşip ilimden uzaklaştık veya bilgi ve bilimde derinleşip imandan uzaklaştık.

İkisini sentezleyip “Akli imana ve ilmi imana“ ulaşamadık.

Allah’ı tanımadık sadece iman ettik. Dini tanımadık sadece iman ettik, velayeti tanımadık sadece iman ettik. Yaratılışın kaynağı Allah’a ulaşamadık, hayatımızdaki rolünü anlayamadık sadece ibadette bir vazife olarak O’na yöneldik.

Böyle bir durumda bir kaç seçenek vardır; ya gerçekleri görüp kendimizi yenileyerek zamanın gereksinimine göre ihtiyaçları giderecek bilgileri üreteceğiz veya mektep takipçilerini işba-i kazip/ yalancı doyurma ile avutacağız, veyahut tükenmişliği ilan edeceğiz.

Alimler, düşünürler, kanaat önderleri tıkanmışlığın, tükenmişliğin tablosunu göremediğimizden velayet düşünce takipçilerini işba-i kazip ile avutmayı tek seçenek olarak kullanıyoruz.

Bazıları bu tükenmişliği ve toplumsal tıkanıklığı gördüğü halde çözüm yolu da sunamadığından suçu başka kesimler üzerine atmakta, başkasını suçlamayı kurtuluş yolu olarak tercih etmektedir.

Herkesin bir görevi ve sorumluluğu vardır; alimin, düşünürün, öğrencinin, tüccarın, çiftçinin, işçinin kendi konumuna göre Allah’a karşı bir vazifesi olduğu göz ardı edildi.

Maalesef birilerini suçlamak, kendi sorumluluğundan kaçmak olduğunu anlama ferasetini gösteremiyorlar. Günah keçisi aramak aslında bir şey yapamamanın verdiği suçluluk psikolojisinin dışa vuruşudur.

Mevcut kurum ve kuruluşların yayılmacı ve kalkınma atılımları; camiler açıp binalar yaptırmaları, başka bölgelerde temsilcilikler açmaları bu tıkanıklığı gidermeye çare olmayacağı gibi zahiri korumaktan öteye gitmeyecektir.

Eleştirel paneller, sloganik inkılabi söylemler düşünce üretmiyor, sadece geçici bir heyecan yaratıyor.

Yeni neslin, dinden uzaklaşmasının önemli nedenlerinden biri fikri doyumsuzluktur. Çünkü onları ikna edecek yeni bir söz yok, cazip ve çekici yöntem ortaya konulamıyor.

Yeni bir hareketin, yeni bir uyanışın fitilinin ateşlenmesi gerekir.

İşte bunun başlangıcı Rehberin son konuşmalarında buyurduğu “Cihad-ı tebyindir/ Tebyin cihadıdır”.

Cihad-ı Tebyin nedir? İnşallah önümüzdeki günlerde bu konu üzerinde duracağız.

Sabahattin Türkyılmaz

 İslami İran Sipahiler Ordusunun, terörist Kumele örgütünün Kuzey Irak'taki yuvalarına yönelik son saldırısı üzerine, örgütün bir üyesi hasara uğradıklarını itiraf etti.


 İslam İnkılabı Muhafızları (Sipahiler) Ordusunun bölücü terörist Kumele örgütünün Kuzey Irak'taki yuvalarına karşı yeni bir saldırı turu başlatması üzerine bu örgütün bir üyesi Reuters haber ajansı muhabirine yaptığı açıklamada İran'ın son saldırılarından zarar gördüklerini belirtti.
Reuters'ın yazdığına göre, söz konusu kişi başka ayrıntı vermeden geçen Çarşamba sabahı örgütün birkaç bürosunun saldırılara maruz kaldığı ve mali hasar ve zarara yol açtığını söyledi.
Sipahiler Kara Kuvvetleri Hamza Seyyid-üş Şüheda karargahı geçen Çarşamba günü sabahı bölücü terörist Kumele örgütünün Irak'ın Kuzey bölgesindeki yuvalarını nokta füzeleri ve imha İHA'larıyla vurdu.

 

 Amerika’nın, Batının, Siyonistlerin ve gerici Arap rejimlerinin yanında yer alan eksen, kamuoyunu kışkırtıp terör gruplarını, isyancıları ve münafıkları kullanarak İran'ın atmosferini kaosa ve güvensizliğe sürükleyebileceklerini düşündüler ama daha birkaç gün bile geçmeden İran'daki kaos projelerinin başarısız olduğunu kabul ettiler.
 

Paralı askerlerinin İran'a karşı yıkıcı eylemlerine büyük ölçüde güvenen Siyonistler de şimdi planlarının başarısız olduğunu kabul etmek zorundalar.

Bu bağlamda Siyonist medya geçen çarşamba günü şu açıklamalarda bulundu: 'İsrail'de (İşgal Altındaki Filistin'de) herkes İran'daki olayları yakından takip ediyor ve İsrail güvenlik teşkilatı İran'daki protestoların bu ülkede bir değişiklik yaratmada başaralı olabilme olasılığı konusunda karamsarlar.

Siyonist rejimin askeri analisti Or Heller, bu rejimin TV kanallarından Kanal 13'te yaptığı açıklamalarda, İsrail Güvenlik Enstitüsü tarafından İran'daki durumun kapsamlı bir şekilde takip edildiğine değinerek şunları söyledi: '1979'daki İran devriminden bu yana İsrail'in en büyük arzusu İran'ın içeriden yıkılması olmuştur. Ancak çarşamba akşamı İsrail güvenlik teşkilatı yetkilileriyle görüştükten sonra, güvenlik teşkilatındaki tüm yetkililerin İran'daki protestoların bu ülkede bir değişim yaratmada başarılı olabileceği konusunda karamsar olduğunu söyleyebilirim.

Siyonist medya bu konuda şunları yazdı: 'İranlı yetkililer protesto dalgasını susturmayı başardılar. Çünkü bu protestoların faaliyet hacmi ve gücü çok azaldı ve Amerika'nın çabaları da işe yaramadı.

Siyonist rejim TV kanallarından Kanal 12'de Arap meseleleri analisti olan Ehud Yaari de İran'daki ayaklanmaların sonuçlarından duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi ve şunları söyledi: 'Ne yazık ki İran'daki yetkililer, bu ülkenin tüm şehirlerini saran protesto ateşini söndürmeyi başardılar. Amerikalılar İran'daki bazı sosyal ağlardaki kısıtlamaları kaldırmaya çalışıyorlar, ancak bu da yardımcı olmadı ve İran'daki protestoların boyutunda ve yoğunluğunda önemli bir azalma gördük.'

Birkaç gün önce, İran'daki ayaklanmalarla eş zamanlı olarak Siyonist rejim Dışişleri Bakanlığı bu kaosu resmen destekledi ve şu açıklamalarda bulundu: 'İran'ın cesur halkının protestolarını yakından takip ediyoruz!'

Ancak İran'daki kargaşaların üzerinden birkaç gün geçmesinin ardından İsrail medyası şu itirafta bulundu: 'Washington ve Tel Aviv, son protestolarda hedeflerine ulaşamadı ve her zaman olduğu gibi çabaları, Tahran yetkililerinin güvenlik, siyasi ve sosyal olayları kontrol etme yeteneğinin bir sonucu olarak hızla başarısız oldu.'

İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Bakıri, "Komşu ülkelerdeki Amerikan üslerinden İran'a karşı bir haretek olursa, mutlaka mantıklı ve karşılıklı bir yanıt vereceğiz" dedi.
 

İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, Kuzey Irak'ta İran'a air bir insansız hava aracının (İHA) Amerikan güçleri tarafından imha edildiği iddiasıyla ilgili olarak şu açıklamalarda bulundu:

"Amerikalılar İran insansız hava aracına karşı harekete geçerse, İran silahlı kuvvetleri bu düşmanca eyleme karşılık verecektir. Bu karşılık verme ve intikam alma hakkımızı saklı tutarız."

İran Silahlı kuvvetlerinin Irak'taki Harir, Erbil ve Dohuk üsleri hakkında tam ve doğru bilgiye sahip olduğunun belirten Tümgeneral Bakıri, "Bu durumda sadece bölücü teröristlerle muhatap oluyoruz ve Amerikalılara karşı herhangi bir eylemimiz yok" dedi.

Tümgeneral Bakıri, "ABD'lilerin İran'a ait İHA'nın imha edilmesiyle ilgili iddiası, bu ülkenşn teröristler ve bölücü gruplarla işbirliği yaptığını kanıtlıyor" ifadesini kullandı.

Amerikan ve Siyonist Rejim üslerin bulunduğu komşu ülkelere tavsiyede bulunan Tümgeneral Bakıri, "Komşu ülkelerdeki Amerikan üslerinden İran'a, ulusal güvenlik ve çıkarlarına karşı düşmanca bir hareket olursa, o üslere mutlaka karşılık vereceğiz" ifadelerinde bulundu.

İran Sipahiler Kara Kuvvetleri Komutanı "Şu ana kadar teröristlerin mevzileri ve bulundukları yerlere doğru attığımız 73 karadan karaya balistik füze ve onlarca imha İHA'sı ile hepsini ortadan kaldırdık" dedi.

 İslam İnkılabı Muhafızları (Sipahiler) Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanı General Pakpur, Kuzey Irak'taki İran Karşıtı Teröristlere Yönelik Operasyonları Yönlendirme Merkezinde faaliyetleriyle ilgili konuşurken,
Hamza Seyyid-üş Şühada (s.a) Karargahının dünkü terörist karşıtı operasyonuna değinerek "Şu ana kadar teröristlerin mevzileri ve bulundukları yerleri dakik olarak belirleyip, attığımız 73 karadan karaya
balistik füze ve onlarca imha İHA'sı ile bütün hedefleri tamamen ortadan kaldırdık" dedi.
General Pakpur ayrıca "Operasyonun yeni aşamasında, dağınık 42 nokta ve kimi durumlarda bir birinden 400 kilometre uzak olan bu hefdefler kesin olarak İran karşıtı terör örgütlerine aitti" ifadesini kullandı.
Sipahiler Kara Kuvvetleri Komutanı General Pakpur daha sonra, Kuzey Irak yetkililerinin kendi topraklarını söz konusu İran ve İnkılap karşıtı bufitne unsurlarından arındırmaları konusunda bir an önce karar almaları gerektiğine değinerek "Ame her haliyle İslam mücahitleri Kuzey Irak'taki bölücü terör unsurlarını tamamen silahsız bırakıncaya kadar operasyonlarını devam ettirecektir" diye vurguladı.

 

 Gözlerimizi açalım ve bu kaybın önde gelenlerinin kimler olduğunu bulalım. Baş tribün ve ünlü olay organizatörü Mahsa adının bizim için ayaklanmanın kod adı olduğunu resmen açıkladı. Neden bazıları hala sorunu anlamıyor?

 


 Sorun başörtüsü değil. Temel olarak, tesettür konusu ülkemizde yüksek bir öncelik değildir. Mesele devriye gezmek değil. Devriye ile başa çıkmanın iyi ya da kötü yolu ikincil bir konudur. Mehsa'nın etkileyici ölümü bile değil, sonuna kadar araştırılması ve kararlılıkla anlatılması gereken hikayede bunların hepsi kod adlarıdır. Aldatmayı zayıflık değil strateji olarak görenlerin kod adı. Bazı insanların anlamaması garip. Bu metnin okuyucusu, bugünlerde görünüşte durmuş olanlardır.

 Bugün iç meselelerdeki zevk farklılıklarını çözmenin zamanı değil. Merhametli sözler ve tartışmalar bu zihinsel savaşta düşman için bir faktör haline geldiyse, devam edelim. Bugün hepimiz yas tutuyoruz ve elbette en az işi gerçeğin kalbi olan kötü akıma karşı birleşik bir aydınlanma cephesine ihtiyacımız var. Bugün feryat eden hareket, İran halkının sofrasını boşaltmak için yıllardır Washington'a iftira atanlarla aynı harekettir. İran halkına daha fazla ekmek ve ilaç ambargosu uygulamak için ABD Hazinesine giden bir harekettir bu...

Sahneye dikkatlice bakalım.

Acı olaylar yaşansa da heyecan, duygu ve öfke gerçekleri görmemize engel olmasın. Şeytani cellatların retoriğinden kralcıların ve ikiyüzlülerin ruminasyonlarına ve medya firavunlarının psikolojik operasyonlarına kadar hepsi, savaşa akıllıca hazırlanmak için gözümüzün önünde sürekli bir çizgidir. Düşmanın operasyon noktasını görün ve ona göre hareket edin. Zaman aydınlanma zamanıdır. Herkesin her yerde, aile ve arkadaşlık gruplarının her seviyesinde bir rolü vardır; Konuşmaktan, yazmaktan, yorum yapmaktan ve açıklayıcı materyal paylaşmaktan vb., bu aydınlanmada rol oynamalıdır.

Bazıları bu kederin yolunda zayıflayıp oturdular. Bazıları öfkeden tarihsel kimliklerinin üzerine atladı. Bazıları heyecanla gerçeğe göz yumdu. Merhametle yardım edelim ve akıllı olalım.

Asıl amacımız bu şifreyi ortaya çıkarmaktır. İş için sıraya girmiş kişileri ifşa etmek ve bu kişilerin zihinleri ve kimlikleri üzerinde spekülasyon yapmak bir güvenlik endişesi değil, ancak tartışmalar su üzerinde. Ancak bu insanların zihinleri ve kalpleri için şefkatli olmalıyız. Ancak bu sefer soyguncuların ve haydutların saygısız hale geldikleri ve şerefsizce inzivaya çekildikleri gün ışığı gibi ortadadır/Muhsin Mehdian

  İran Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi, "Amerikalıların yükümlülüklerini yerine getirmemeleri yüzünden, güvencesiz bir anlaşmanın anlamı yok" dedi. 
 

Seyyid İbrahim Reisi, 60 dakika süren CBS kanalı ile röportajında İran'ın iyi ve adil bir anlaşma için ciddi olduğunu ancak güvenceli bir anlaşma istediğini Amerika'nın artık anlaşmadan çıkamayacağı bir anlaşmadan yana olduğunu belirtti. 

Reisi "ABD'liler ahitlerine bağlı kalmadılar, karşı taraf bağlı kalmayınca anlaşma da anlamsızdır." dedi.

İran Cumhurbaşkanı, İran'ın artık Amerika'ya güvenemeyeceğini bunu geçmişte denediğini belirtti. 

Reisi İran'ın nükleer gücünü barışçıl olarak kullanımı hususunda da vurguda bulundu. 

Reisi ayrıca İran'a yönelik temelsiz iddiaları reddederek İran'ın nükleer silah peşinde olmadığını savunma doktrininde nükleer bombanın yeri olmadığını vurguladı.

   Nebbaş nedir bilir misiniz?
 

Geçen Cuma Günü İran’da bir irşad merkezinde düşüp fenalaşan ve hastanede vefat eden

Masha Emini isminde İranlı kürt bir kadıncagızın ölümü üzerinden spekülasyon yapmaya çalışan birtakım İran düşmanları sosyal medyada yalan, tezvirat ve asparagas paylaşımlarla yoğun bir kampanya başlattı.

  

Maalesef her zamanki gibi bizim çevremizden sunulan bu vahamete ve ajitasyona kanıp kendini kaybeden ve olayın içeriğini bilmeden İran’a saldıran bunu yapsalar da polis ve görevlileri suçlayıp onların cezalandırılmalarına yönelik yorumlar yaparak sözüm ona devrime akıl vermeye çalışan Müslümanlar bu işin asıl yönlendirenleri MOSSAD ve CIA’nın ekmeğine yağ sürdüklerinin farkında değiller. Olayın sıcaklığı ile hızla koparılan hengame ve yaygaradan sonra İranlı yetkililer olayın oluş anındaki videoyu yayınlayarak bu İslamafobi cazgırlarını anında susturacağını düşündü ama maalesef bekledikleri olmadı.

>>Video İçin Tıklayınız<<

Hepiniz videoyu izlemişsinizdir. Mahsa Emini'nin rahatsızlanıp düştüğü yeri gördünüz. Burası bir sosyal hizmet merkezidir. Evet polise bağlı ama halka açık sosyal bir alan. Burada çeşitli eğitim ve bilgilendirme yapılıyor ve yolda çevrilip uyarılan ve tesettüre uygun olmayan halleri olan Hanımlar buraya gönderiliyor ve burada verilen tesettür ile ilgili seminerler katılmaları bekleniyor.

Devrimin ilk zamanları uzunca bir müddet bu müdahaleler itiraf etmek gerekirse tüm kadınlara birazda agresif şekilde yapılıyordu. Ekip halinde Tahran’ın işlek sokaklarında dolaşan Besici görevlileri başları açık insanları durduruyor onlara bu yaptıklarının yanlış olduğunu ve İslam’a göre örtünme şeklinin nasıl olması gerektiğini anlatıyorlardı. Ancak bunun ayak üstü olması ve bireysel tavır ve itirazların ve görevlilerin abartılı kişisel yaklaşımlarının tebliğ ve irşadı seyrinden çıkarması, sokak ortalarında çirkin görüntülerin ve insanların günlük yaşam seyrini etkileyen meşguliyetleri oluşturması ve daha birçok sebeple bu uygulamadan vaz geçildi.

Elbette bunda devrimin olgunlaşması ve ulemanın sürekli uyarılarının sebep olduğu olumlu yaklaşımların da etkisi oldu ve devlet yetkilileri bu uygulamayı yumuşatma kararı aldılar ve farklı uygulamalara başvurdular.

Bunlardan biri ve en önemlisi de sokakta tespit edilen bu kişilerin irşat ve uyarı işini daha düzgün daha organize edilip iyi planlanmış bir şekilde düzenli aralıklarla ve akademik bir nitelik kazandırarak yapıldığı irşad merkezlerine yönlendirmek ve buradaki oturumlara katılmayı kamusal bir görev olarak kanuni bir mecburiyet haline getirmek oldu.

Bu irşad merkezlerine hiç kimse zorla getirilmiyor. Hiçbir tutuklu veya gözaltına alınan şahıs gönderilmiyor. Sadece sokak kontrollerinde başlarını tamamen açmış şekilde dolaşanlar gördüklerinde onları çeviriyorlar kimlik tespiti yapıyorlar tutanak imzalatıyorlar ve nezaketle uyararak bu merkezlere yönlendiriliyorlar. Bu aşamadan sonra bu eğitimi almaları kanuni mecburiyet ve kamu görevi haline geliyor.  Bu mecburiyetten kurtulmaları için bu merkeze gelip konuşmayı dinlediklerine ve gerekli bilgiyi aldıklarına dair form doldurup imza atmaları gerekiyor.

Bununla birlikte olayın muhatapları da elenerek sadece başları tamamen acık olarak tespit edilenler için uygulanıyor. Onlar haricinde İran'da başı yarım açık olan binlerce insan var ve bunların hiçbirine artık müdahale edilmiyor.

Paylaşılan videoda dikkat ederseniz buradaki kadınların hepsi tesettüre uygun giyinmişler ama onların çoğu başörtülerini tam bağlamıyorlar yani başların üzerine atarak uçlarını boyna doluyorlar ya da direk elbiselerinin üzerine sarkıtıyorlar. Bunu yapmaların sebebi dışarıda görevlilerin olmadığı yerlerde başlarından şalları hemen kolayca indirerek atkı gibi omuzlarına koymaları ve tamamen başları acık gezmek içindir.  Başörtü ve şalları hep omuzlarında ve boyunlarında duruyor. Karşılarına devrim muhafızları ya da besiciler çıkınca anında omuzlarından başlarına çekerek yakalanmaktan kurtuluyorlar. Son günlerde yaygınlaşan bu usul normal halkın tercihi olduğu kadar bu işi bir eylem ve direniş yöntemi olarak kullanan devrim muhalifi ve zıddı inkılabi örgüt ve organizasyonlarda bir yöntem olarak benimsediler. Görevliler sadece bunlara müdahale ediyor yarım kapatanlara ya da saçın ucunu dışarda bırakanlara bir şey demiyorlar.  Bu müdahalede başörtüleri başlarında iken değil tamamen açıkken yakalandıklarında yapılıyor.

Bu şekilde yakalananlara bu merkezlerde sadece tesettürle ilgili eğitim verilip imzaları alınıyor ve başkaca hiçbir müdahale edilmiyor. Hiçbir cezayı müeddesi uygulanmıyor. Tutuklama yok. Gözaltına almak yok zorla getirmek yok. Hatta bu eğitime katılmanın belli bir süreside var. Yani üç gün beş gün ya da bir hafta gibi bir zaman içinde yapmaları bekleniyor. Bu kadar süre içinde gidip bu merkezden bu eğitimi al ve belgeni imzala olay bu.

 

 

 

 

Masha Emini’nin videonun başında elini kolunu sallayarak rahat bir şekilde bu merkeze girdiği görülüyor. Konferansı dinlemek için bir yer bulup oturuyor. Gayet rahat bacak bacak üstüne atıp etrafa bakınıyor.  Sonra görevlileri görünce onlarla durumu konuşmak için yanlarına geliyor ve kendinden emin ve hiç çekinmeden kıyafetini savunuyor. Muhtemelen “ben zaten tesettürlüyüm der gibi kıyafetini gösteriyor ve uygun olduğunu söylüyor beni niye buraya yolladılar” diye soruyor. Görevlide bu başörtüsünü aksesuar olarak kullandıklarını her zaman başlarında tutmadıklarını bunun başında değilken tespit edildiğini anlatmaya çalışıyor eliyle de sarkan örtüyü tutarak gösteriyor. Konuşma bittikten sonra görevliler yanından ayrılınca hastalığı nüksediyor ve fenalaşıp düşüyor. Bundan sonra görevliler yapılması gerekli her türlü müdahaleyi yapıyorlar. Hastanede duran kalbi çalıştırıyorlar tekrar duruyor tekrar çalıştırıyorlar ama bir kez daha duruyor ve yapılan tüm canlandırma işlemlerine tepki vermeyerek vefat ediyor. Tıbbı geçmişinde de beyin ameliyatı geçirdiği epilepsi ve tip1 diyabet hastası olduğu yazıyor.  Olayda hiçbir zorlama yok, darp yok herhangi fiziksel temas bile yok.

Ülkede birkaç yıldır "Halkın Mücahitleri Örgütü'nün yürüttüğü bir kampanya var. "Başımı açarım özgürlük hareketi" diye. Birtakım kadınlar halka açık farklı mekanlarda başlarını açarak video çekiyorlar ve sosyal medyada paylaşıyorlar. Böyle binlerce video var. Devlet de bunları engellemek için sıkı takip yapıyor.  Çünkü bu özgür bir siyasi hareket değildir. Bir örgüte bağlı ve direk yasaları ve devletin otoritesini karşısına alan örgütsel bir hareket. Devlet bunlara müdahale ediyor. Yoksa nefsi ve bireysel olan kişileri görmezden geliniyor. 

Bu video haricinde yayınlanan bütün diğer videolar bu olayla ilgisi olmayan videolar. Beş altı sene önceki “Yeşil fitne hareketi" eylemleri esnasında çekilmiş görüntüler. Yayınlandığı siteleri incelerseniz Gamoh ve Halkın Münafıkları örgütüne ait olduğunu göreceksiniz. Üstelik bu videodaki kadınlar Masha Emini’ye zerre kadar benzemiyor ve kıyafetleri de uymuyor. Zaten bu videodaki kadınlarda yeşil boyun atkısı var ve bu o dönem yapılan “Yeşil hareket”in simgesiydi. Bu videoları zıddı inkılabı örgütler sanki yeni olmuş ve Masha Emini’ni olayıymış gibi bilerek yayıyorlar BBC gibi birkaç TV bunları baz alıp haber yapınca sanki bu videolar bu olayla ilgiliymiş gibi ciddi algı oluştu ve insanlar buna bakarak İran’a ateş püskürüyorlar.  Bu örgütleri ABD ve İsrail destekleyip finanse ediyor. Halkın Mücahitleri Örgütü'nün (İran haklı onlara münafıkan-ı halk diyor) Arnavutluk’ta ciddi bir yapılanması var ve gecen hafta Arnavutluk devleti bunların CİA ile birlikte Arnavutluk devleti resmi arşivlerine yaptıkları sanal saldırıyı İran Devletinin yaptığını iddia ederek diplomatik ilişkileri kesmişti. Her ay İran aleyhine bir cinayet idam ve benzeri olaylar bu örgütler tarafından çarpıtılarak İran aleyhine karalama malzemesi olarak kullanılıyor.

Bundan yıllar önce Bety Mahmudi’nin “Kızım olmadan asla” isimli anı romanını Hollwood’ta filmi çekmişti.  Sonra “Soraya ’yı Taşlamak” isimli 1990’da yazılmış bir kitap 2009 yılında İran kökenli Amerikalı sinemacı Cyrus Nowratesh tarafından çevrilmiş ve Oskar ödülü almıştı. 1986 yılında İslam devriminden sonraki İran’ın küçük bir köyünde zina yapmakla suçlanan Soraya Manutçehri isminde bir kadının köyün erkekleri tarafından taşlanarak öldürülmesini anlatıyor ve gerçek hayattan olduğu iddia ediliyordu. Gergedan Mevsimi, Seperation vs vs bir sürü iftira ve yalan uyarlamalarla İran’ı kötülemek için insanların hikayeleri başkalaştırılarak senaryolar yazılıyor.

Gecen ay hatırlarsanız İdam edilen bir başka kadının tecavüze uğradığı için idam edildiği iddi edilip ajitasyon ve propaganda yapılmıştı. Ama mahkeme tutanaklarına ulaştığımızda sürekli fuhuş ve uyuşturucu ticareti yapmaktan ve ölüme sebebiyet vermekten bu cezayı aldığını. Suçun hem dedesi ve komşularının ihbarı ve hem de kendi itiraf etmesi ile tespit olduğu ve daha önce aynı suçtan iki kere daha ceza aldığını görmüştük.

Daha önce de onlarca buna benzer vaka yaşandı. İsterseniz örnekleri artırabilirim. Şair ve Kürt olduğu icin idam edildiği ve idamdan önce protesto için dudaklarını diktiği söylenen mi olmadı sadece Ehli Sünnet olduğu için idam edildiği söylenen mi olmadı!

Bunlar hiçbir zaman bitmez. Takip edin birkaç hafta sonra başka bir hikaye çıkaracaklar.

Tekrarlamak gerekirse bu hikayeler dünyanın her yanından video resim ve olumsuz estantaneler toplanarak altına da uygun bir hikaye yazarak İran’ı karalamak ve İslam dinini ve İslam Devrimi’ni bağnaz, vahşi, barbar ve yoz göstermek için yüzlerce hikaye çevriliyor. Suriye’de Beyaz Beretli’lein çevirdikleri oskarlık filmleri hatırlayın. Bu hikayelerin ikna edici olması ve akılları karıştırması için içinde geçen şahıslar, olaylar, mekanları gerçek olup üzerlerine yapmak istedikleri oluşturmak istedikleri fikri, nefreti, kini, senaryoyu ustalıkla işliyorlar. Hücürat Suresi 6. Ayette Müslümanlar için  Allah tarafından konulmuş bir şarttır :

“Ey iman edenler! Yoldan çıkmış biri size bir haber getirirse (onun doğruluğunu) araştırın! (Yoksa) bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”

Ama bizim kardeşlerimiz bize CNN, BBS, gibi İran’ın azılı düşmanlarının ülkelerin haber ajanslarından deliller getiriyorlar. Bir işin aslını bilmeden yaptığımız yorumların atılan iftiraların söylenen sözlerin Allah katında vebali yok mu sanıyorsunuz?

Bir ölümden fayda üretmek ölen kişi üzerinden siyaset ve propaganda yapmak hem de onun manevi hatırasını zedeleyerek.

Ölüleri soymayı meslek edenlere nebbaş denir. Ölen kişinin üzerindeki eşyaları bedeninde altın diş gibi kıymetli şeyleri çalarlar. Bunu her aşamada yaptıkları gibi bunların en meşhurları bunu mezarda yaparlar. Mezarı açık ölünün dişlerini sökerler eğer yanında bir eşya gömülmüşse onu da çalarlar.

İşte bugün İran karşıtlarının düştüğü durum budur. İran’ın başta Siyonist İsrail olmak üzere ABD ve dünya küfrü ve hegemonyasını ellerinde bulunduranlar olmak üzere, mezhepçiler, ırkçılar, topraklarında gözü olanlar, bölücüler, petrolünü, tütününü madenlerini çalmak isteyen kapitalistler, silah tüccarları, ilaç tacirleri, insan tacirleri, MOSSAD, CIA, GAMOH, Halkın Münafıkları, PJAK, PKK saymakla bitmez düşmanları var. Ama hepsi bu günlerde ortak noktalarda birleştiler ve aylardır yıllardır İran’da çeşitli doğal sebeplerden ya da işledikleri ağır suçların karşılığı idam edilenlerin ölülerini soyma onların hatıralarını, itibarlarını, aile ilişkilerini, akraba ve kavim ilişkilerini, mesleklerini, cinsiyetlerini, çocuklarını, eşlerini servetini dilini, düşüncesini inancını her şeylerini çalıp kendi çıkarları için yeniden dizayn edip, şekillendirip boyayıp piyasaya sürüyorlar. Bunları yaparken hiç sıkılmıyorlar, utanmıyorlar ve Allah’tan da korkmuyorlar. Yazık ki bu ölü soyucu nebbaşlara bilerek veya bilmeden hizmet eden çok iyi niyetli samimi insanda var. Ben diğerlerine değil de bunlara gerçekten çok üzülüyorum. Netice itibarı ile diğerlerinin dini imanı ahlakı kalmamışta bizin gafiller bunların bu işten sağladıkları karı kendi inançlarına kendi dinlerine kendi vatanlarına ve kendi kutsallarına karşı kullanacaklarını nasıl hesap edip düşünemiyorlar ona yanıyorum.

 


Fatih Bilgin