
کارگر
Ümmet Önündeki Tehlikeyi Görmeli
Bir grup müminin namaz halinde şehadeti ile sonuçlanan tekfirci terör örgütü DAEŞ’in İmam Sadık (a.s) camiine yönelik saldırısı sonrasında Ayetullah Cevad Amuli şu mesajı yayımladı:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
İnna lillah ve inna ileyhi raciun
Kuveyt İmam Sadık camiinde namaz kılan müminlerin şehadeti münasebetiyle İmam Mehdi hazretlerine (ona binlerse salat-u selam olsun) ve tüm İslam ümmetine başsağlığı diliyorum.
Allah’ın kutsi zatından bu şehitlerin pak ruhlarını İslam’ın ilk şehitleriyle birlikte haşretmesini, İslam ümmetine sabredenlerin mükâfatını vermesini, şehitlerin muazzez ailelerine ise dünya ve ahiret izzetini inayet etmesini diliyorum.
İslam ümmeti önündeki tehlikeleri görmeli ve kendisini korumalıdır. Bazılarının ilmi cehaleti, bazılarının ameli cehaleti ve siyonizmin entrikaları ümmetin önündeki en önemli tehlikeleri oluşturmaktadır.
Ümmetin basireti ve uyanık olması tekfirci selefi DAEŞ(İŞİD) tehlikesini onların kendisine çevireceği gibi İslam ümmetini de itidal çizgisinde tutacaktır.
Bu elim musibetten dolayı tekrar İslam ümmetine ve özellikle Kuveyt halkına tesliyet dileklerimi sunar, şehitler için Yüce Allah’tan üstün dereceler niyaz ederim.
Ğaferallahu lena ve lekum
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatüh
Cevadi Amuli / 1436 Ramazan
İran: Şii-Sunni Ayrımı Olmaksızın Mazlumların Yanındayız
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ruhani, hükümetin uluslararası kurumlarla işbirliği yaptığını ama aynı zamanda ve silahlı kuvvetlerle birlikte İslam Cumhuriyeti’nin haysiyetini savunduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı silahlı kuvvetler komutanlarına verdiği iftar merasiminde İran Ordusu Deniz Kuvvetleri’nin uluslararası sularda varlık gösterdiğini ve İran’ın terör örgütlerine karşı mücadele veren ülkelerin yanında yer aldığını belirterek, “İran İslam Cumhuriyeti için Şia veya Sünni, Yemen, Suriye, Lübnan, Irak ve Filistin arasında hiç bir fark yoktur ve biz hep mazlumların yanında durmaya devam edeceğiz” dedi.
Silahlı Kuvvetlerin üst düzey komutanlarını ağırladığı iftar yemeği merasiminde konuşan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran ve 5+1 Grubu arasında devam eden Nükleer Müzakerelere değinerek, hükümetin uluslararası kurumlarla işbirliği yaptığını ama aynı zamanda ve silahlı kuvvetlerle birlikte İslam Cumhuriyeti’nin haysiyetini savunduğunu söyledi.
Ruhani, İran’ın insanlığa karşı olan kitle imha silahı peşinde olmadığını belirterek,“Bu yalan propagandalar dünya halkı için ifşa edilmeli” dedi. Cumhurbaşkanı konuşmasının devamınde ise, hükümet ve silahlı kuvvetlerin İslam İnkılabı Rehberi’nin emirleri doğrultusunda hareket ettiğini vurguladı ve “Sözde ve pratikte beraber hareket etmeliyiz ve Devrim Muhafızları Ordusu, Ordu ve Hükümetin hepsi Veli-yi Fekih, tek bir lider, anayasa, Kuran ve Ehlibeyt’in bayrağı altında”diye konuştu.
İmam Hamaney ve Ramazan
Ramazan ayı, ganimet kabul edilmesi gereken eşsiz bir fırsattır...
Yüce Allah, insanı terbiye olmaya muhtaç bir şekilde yaratmıştır. Bu nedenle insanın hem dışarıdan (bedensel) hem de içeriden (ruhsal) terbiye edilmesi gerekir. Ruhsal terbiye kategorisine ait konulardan biri fikirsel eğitim ve aklın güçlendirilmesidir. Bir diğer mesele ise nefsin arındırılması, öfke, şehvet vb. kuvvelerin kontrol altına alınması ki bu konu genel olarak nefis tezkiyesi diye adlandırılır.
Doğru ellerde ve olması gerektiği gibi terbiye edilen insan, uygun fabrikalarda işlenerek istenilen şekle bürünen madde gibidir. Böyle bir insanın varlığı bereket ve hayrın kaynağı olacağı gibi dünyanın ve insanların kalbinin abat edilmesi için gerekli potansiyele sahip hale gelecektir. Arınmış bir nefse sahip her insanı bekleyen son, ilk günden bu güne ve bu günden yarına kadar herkesi bekleyen sonla aynıdır. Yani; kurtuluş, ebedi yaşam mutluluk ve cennet. İlk peygamberden ta insanların en üstünü olan son elçi Hz. Muhammed'e (s.a.a) kadar tüm peygambelerin gönderiliş amacı talim ve tezkiyedir. İnsanları zihinsel ve ruhsal olarak yetiştirip kemal mertebesine taşımak için görevlendirilmişlerdi.
Bana ve sizlere yerine getirmemiz için bir emir olan tüm ibadet ve şer'i vazifeler, aslında tezkiye ve terbiye için birer araçtır. Bizlerin kâmil insan vasfına erişmemizi sağlayacak bir nevi spordur. Spordan tamamen uzak bir beden zamanla güçsüz düşüp zarar görecektir. Eğer sağlıklı, güçlü ve güzel görünümlü bir vücuda sahip olmak istiyorsak spor yapmalıyız.
Bu bağlamda ibadette bir spordur ve ibadetten uzak olan beden de zaman içerisinde çürür. Oruç beden sağlığı için bir spordur. Yine namaz, infak, günahlardan uzak durmak seçimi, yalan konuşmamak, insanlarının iyiliğini istemek hepsi beden ve ruh sağlığı için birer spordur. Bu sporları yapan insan, güçlü ve temiz bir ruha sahip olur. Aksi durumda dış görünüş olarak göze hitap eden zahiri bir güzelliğe sahip olabiliriz belki ama eksik, hakir ve her türlü darbeye açık bir ruhumuz olur.
Tüm ibadetler insanı nefsanî lezzetlerin sultasına alıp zelilliğe sürükleyecek adımların önünü almak için sürdürülen bir mücadele yöntemidir aslında. Nefsi askeri gözetim altına almış gibisine sıkıyönetime tabi tutmak hüner değildir. Ulaşabildiği her şeyden lezzet alması, haz duyması insan için kemal değil. Bu, hayvana özgü bir durumdur. İnsanın hayvani bir boyutu olmadı doğrudur ancak hayvani güdülerin kontrol altına alınıp terbiye edilmesi gerekir. Yemek, içmek, uyumak, dinlenmek, mubah yollardan nefsi tatmin etmek vb. bizim birer parçamızdır. Kimse bu ihtiyaçların önünü almamıştır. Yasak olan şey aşırıya kaçmak ve boğulmaktır.
Materyalizm insanı maddi zevklerde boğulmaya davet eder. Semavi dinler ve fıtrata uygun bir akıl, insanın şehvet labirentinde kaybolmaması, benliğini yitirmemesi ve düşünme yetisini şeytana kiraya vermesi için insanın önünü alır. İnsanı şehvet girdabında boğulmaya sürükleyen her davet, ateşe, bedbahtlığa ve felakete davettir. Genel olarak ilahi elçilerin, semavi dinlerin ve aklın işi, nefsin şehvetin boyunduruğu altından azat edilmesidir ve oruç, bu yoldaki yardımcı faktörlerden sadece birisidir. Bu nedenledir ki Ramazan ayı, rivayetlerde günahları terk etmek için bir uygulama ve pratiğe dökme ayı olarak tabir edilmiştir.
İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) Muhammed bin. Müslim'e hitaben şöyle buyurduğu rivayet edilir:
"Ey Muhammed! Oruç tuttuğun zaman kulakların, burnun, dilin, derin, saçın hatta damarların bile oruç tutsun. Yalan konuşma, mümin insanlar için zorluk çıkarma, temiz kalpleri kırma, Müslüman kardeşin ve İslam ümmeti için kötü düşünüp planlar kurma. Kimseye iftira atma, kimsenin kötülüğünü isteme, emanete ihanet etme, alış verişe hile katma.
Ramazan ayında iradesine bir nevi muhalefet ederek yemek, içmek, nefsi ve cinsi isteklerine gem vuran insanı dili, gözü, kulağı ve tüm azaları oruç tutmalıdır. Kendini günahların pençesinden kurtulmuş olarak Allah'ın huzurunda görmelisin. Nefsini arındırmak için bu fırsatı ganimet saymalısın."
Yine Müminlerin Emir Hz. Ali'den (a.) şöyle nakledilir:
"Nefsi oruç, cisim ve mide orucundan farklıdır. Nefsi oruç tutan insanın tüm duyu organları günahtan kaçınır. Kalp, şer ve fesada sebebiyet verecek her şeyden uzaklaşır. Kalbini Allah'a ve kullarına karşı şeffaflaştırıp öfkeden arındırır. "
Değerli beyler ve hanımlar, azizlerim!
Ramazan ayı, ganimet kabul edilmesi gereken eşsiz bir fırsattır. Bu fırsattan yararlanalım. Benliğimizi Allah'a ve kemale yakınlaştıralım, fesat ve kötülüklerden uzaklaştıralım. Bu aya özgü müstehap dualar ve istiğfarlar bir nimettir. Allah korusun bu nimetlerden gafil olmayalım. Ramazan, bir göz kırpması kadar kısa bir zaman dilimidir, bir bakarsınız bitmiş. Bir sonraki Ramazan'ı görme şerefine nail olur muyuz, meçhul. Ramazan, her günü, her saati hatta her saniyesi bile bian aydan hayırlı bir aydır.
Ayetullah Seyyid Ali Hamaney
12.10. 1376 / 12 Aralık 1997
Cuma Hutbesi
Müminlerin Annesi Hz. Hatice'nin Vefat Günü Anısına
Hüccetül İslam Seyyid Mahmut Sadıki, Hz. Hatice’nin vefat günü münasebetiyle “Seçkin Kadının Hariminde” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
O yazının bir bölümünden öne çıkanlar…
1- Tarihin hafızasında özel yeteneğe sahip olan birçok hanım yer almıştır. Bunlar amaçları yolunda gösterdikleri ciddiyet ve çabalarıyla kendilerinden sonrakiler için birer model olmuşlardır. Maksadına ulaşma yolunda Allah’tan başka dayanak görmeyen Hz. Hatice’yi, bu özelliği Resulullah (s.a.a) gibi bir şahsiyetin dayanağına dönüşmüştür. O bu üstün özelliği ile “müminlerin annesi” ünvanını herkesten çok o hak etmektedir. Zira onun canı ve malı ile sergilediği fedakârlık dünyada büyük bir devrim meydana getirmiştir.
2- Hz. Hatice öyle bir makama ulaşmıştır ki Yüce Allah onun vasıtasıyla meleklere iftihar etmiştir. Rivayette şöyle geçmiştir: “Allah senin vesilenle yüce meleklerine her gün defalarca iftihar eder.” (Bihar, 16/78). O, Allah’ın ve vahiy meleğinin özel selamına muhatap olmuştur. Rivayette şöyle gelmiştir: Cebrail, Peygambere geldi ve ondan Hatice’yi sordu. Onu bulamayınca şöyle dedi: Geldiğinde ona de ki: Rabbin sana selam gönderiyor.” (Aynı kaynak). Peygamberin tertemiz nesli Hz. Hatice’den devam etmiştir. O, Fatıma’nın (s.a) annesi ve Ehlibeyt imamlarının ninesidir.
Cebrail Peygambere gelerek onu cennette kamıştan yapılmış, hiçbir gürültü ve rahatsız edici şeyin olmadığı bir evle müjdele diye buyurmuştur. (aynı kaynak).
3- Melekler “Ey Meryem, Allah seni seçti, arındırdı ve seni âlemlerin kadınlarından üstün kıldı” dediler (Ali İmran 42) ayetinin tefsirinde Peygamberimizin (s.a.a) Hz. Hatice’yi bu ayetin mısdaklarından biri olarak açıklaması da onun makamının ne kadar üstün olduğunu göstermektedir. Resulullah bu ayeti okuduktan sonra şöyle buyurdu: Ya Ali! Âlem kadınlarının en üstünü dört hanımdır; İmran kızı Meryem, Huveyled kızı Hatice, Muhammed kızı Fatıma ve Müzahim kızı Asiye. (Menakib-i Ali Ebi Talib, 3/322).
Peygamber (s.a.a) bir başka beyanında da şöyle buyurmuştur: Âlemlerin hanımlarının hanımefendileri dört kişidir; Huveyled kızı Hatice, Muhammed kızı Fatıma, Müzahim kızı Asiye ve İmran kızı Meryem. (Şerh-i Nehcül Belaga ibn-i Ebi’l-Hadid, 10/266).
4- O, Peygamberin (s.a.a) risaletine en ufak bir tereddütte bulunmaksızın iman eden ilk kişidir. Nitekim bun hususta gelen rivayette şöyle geçmiştir. Resulullah’a erkeklerden ilk iman eden kişi Ali, kadınlardan ilk iman edense Hatice olmuştur. O, Peygamberle namaz kılan ilk kişidir. Peygamber (s.a.a) Hatice’yi o kadar çok seviyordu ki hatta vefatının ardından onu hep hayırla anmıştır. Ne zaman ondan söz edilse duygulanır ve ağlardı. Rivayette şöyle geçer: Bir gün Peygamber (s.a.a) diğer hanımlarının yanında Hatice’den söz etti ve ağladı. Bunun üzerine Ayşe şöyle çıkıştı: Neden Beni Esed kabilesinin yaşlı kadınlarından biri için ağlıyorsun?! Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Sizler beni yalanladığınızda o beni tasdik etti, siz beni inkâr ettiğinizde o bana iman etti, sizler kısır olduğunuz halde o bana evlat verdi. (Bihar, c.16, s.8).
İmam Hamanei’den 3 kırmızı çizgi
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, Amerikalıların İran’ın elde ettiği nükleer başarı ve kazanımlarını yok etme niyetinde ve buna karşı İran tarafındaki tüm yetkililerin ise kırmızı çizgileri göz önünde bulundurarak, iyi bir anlaşma peşinde; yani adil, şerefli ve İran’ın menfaatleri ile örtüşen bir anlaşma peşinde olduğunu belirtti.
İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, İran ve 5+1 grubu arasında süren nükleer müzakerelerle ilgili yaptığı açıklamada, ‘nihai anlaşmanın imzalanmasıyla aynı zamanda İran aleyhindeki iktisadi, mali ve finans yaptırımların kaldırılması gerektiğini’ ve yaptırımların lağvedilmesinin İran’ın taahhütlerinin yürürlüğe girmesi şartına bağlı olmaması gerektiğinin altını çizdi.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, Ramazan ayı münasebeti ile dün üst düzey devlet yetkililerini kabul ettiği görüşmede, Amerika’nın İran’ın elde ettiği nükleer başarı ve kazanımlarını yok etme niyetinde olduğunu belirterek, “Amerikalılar İran’ın elde ettiği nükleer başarı ve kazanımlarını yok etme niyetinde ve buna karşı İran tarafındaki tüm yetkililer ise kırmızı çizgileri göz önünde bulundurarak, iyi bir anlaşma peşindeler; yani adil, şerefli ve İran’ın menfaatleri ile örtüşen bir anlaşma peşinde” diye konuştu.
İslam inkılabı rehberi, konuşmasının devamında İran’ın Kırmızı Çizgilerinin neler olduğu konusuna da temasla; “İran’ın ilk kırmızı çizgisi, Amerikalıların İran’a yönelik 10-12 yıllık uzun vadeli bir sınırlama getirmesini kabul etmediğimizdir ve bunu onlara söyledik” dedi.
İslam İnkılabı Rehberi nükleer anlaşma konusunda ikinci kırmızı çizgi olarak da nükleer teknoloji alanındaki araştırma çalışmaları, kalkınma ve yapım olduğunu ve hatta kısıtlama döneminde bile bunların devam ettiğine dikkat çekerek, bu noktayı ikinci kırmızı çizgi olarak niteledi ve “Onlar İran için 12 yılda hiçbir şey yapmaması gerektiğini söylüyor ama bu zorbaca ve boş bir sözdür” diye konuştu.
İran’ın üçüncü kırmızı çizgisinin İran’a yönelik iktisadi, mali ve bankacılık alanında Güvenlik Konseyi’nin yaptırımları olduğunu belirten İslam inkılâbı rehberi, ister Amerikan Kongresi isterse Amerikan hükümeti olsun, nükleer konuda nihai anlaşmanın imzalanmasıyla eş zamanda yaptırımları kaldırmaları ve diğer yaptırımların da mantıklı bir surede ve şekilde kaldırılması gerektiğini söyledi.
İslam inkılâbı rehberi, Amerikalıların yaptırımlar konusunda karmaşık, birkaç aşamalı çok acayip şeyleri gündeme getirdiklerini belirterek, bunun da gerçekte neler olduğunun bilinmediğini ama İran’ın kendi taleplerini çok açık bir şekilde dile getirdiğini söyledi.
İslam inkılabı rehberi nükleer müzakerelerde İran’ın Kırmızı Çizgileri’ne temasla, yaptırımların kaldırılmasının İran’ın taahhütlerinin yürürlüğe girmesi şartına bağlanmaması gerektiğini hatırlatarak,“Siz önce taahhütlerinizi yerine getirin sonra ajans teyit etsin ve daha sonra yaptırımlar kaldırılsın şeklindeki bir anlayışı biz asla kabul etmiyoruz” dedi.
Yaptırımların kaldırılmasının ajans raporuna bağlı olmasına karşıyız
İmam Hamanei, açıklamasında ayrıca karşı tarafın taahhütlerinin ajansın raporuna dayandırılmasına karşı olduklarını belirterek, “çünkü ajans defalarca bağımsız ve adil olmadığını ispatlamıştır ve biz ona karşı kötümseriz” dedi.
İslam İnkılabı Rehberi, Ajansın “güven oluşturulmalı” şeklindeki mantık dışı sözleri sert dille eleştirerek, “nasıl güven oluşturulacak, İran toprakları karış karış incelenerek mi?” dedi.
İmam Hamanei, normal olmayan incelemelere, İranlı yetkililerin sorgulanmasına ve askeri merkezlerin incelenmesine karşı olduklarını bir kez daha hatırlatarak, bunları da İran’ın kırmızı çizgileri olarak niteledi.
Güçlü devletleri masaya getiren “direnmek ve yaptırımların yenilgiye uğratılması kararlılığıdır”
İslam İnkılabı Rehberinden önce İslami İran cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran’ın dünya ülkeleriyle itidale dayalı yapıcı ilişkileri geliştirmeye önem verdiğini belirtirken, kırmızı çizgi’nin, bağımsızlığın korunması, ulusal izzet ve gurur’ olduğunun altını çizdi ve hükümet açısından nükleer müzakerelerde hal yolunun, toplumun ve ülkenin ihtiyaçlarının temini ve nükleer hakların korunması çerçevesinde olduğunu belirterek, güçlü devletleri İran karşısında müzakere masasına getiren unsurun, İran milletinin kötülük yanlılarının baskıları karşısında direnmek ve yaptırımların yenilgiye uğratılması yönündeki kararlı iradeleri olduğunu söyledi.
İRİB, MHA
Nasrallah: Amerika’ya karşı mücadeleye bütün Hizbullah feda olsun
İran-Irak-Suriye mutabakatında oluşan teröre karşı işbirliğine Lübnan Hizbullah'ından destek geldi. Amerika'nın bölgede yenildiğini vurgulayan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah "Amerika'ya karşı mücadeleye tüm Hizbullah feda olsun" dedi.
İran, Suriye ve Irak arasında Batı destekli teröre karşı işbirliği anlaşması yaptı. İlk destek Hizbullah'tan geldi.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, “Amerika’ya karşı mücadeleye bütün Hizbullah feda olsun” dedi. Nasrallah, Amerika’ya karşı ittifaklarda yer alacaklarının mesajını verdi.
Hizbullah lideri, Amerika ve uzantılarının bölgede rezil olduğunu ve hepsini tamamen yok edene kadar mücadeleye devam edeceklerini söyledi.
Al-Manar Televizyonu’nda yayınlanan haberde Nasrallah, Amerika için "Bütün insanlığın ortak düşmanı" ifadesini kullandı. Demokrasi adına Ortadoğu'da yapılan caniliğin son bulacağını vurguladı.
DUA
“Allah’ım! Her ne kadar biz rahmetine ehil değilsek de, şüphesiz sen geniş rahmetinle bizi bağışlamaya ehilsin.
Allah’ım! Sen dünyada günahlarımızı bağışladın ve biz günahlarımızın ahirette örtülmesine daha çok muhtacız.
Ey Allah’ım! Bize, tümüyle sana bağlanmayı nasip et. Kalplerimizin gözlerini sana bakma nuruyla aydınlat ki kalplerimizin gözleri, nurdan hicapları yırtsın ve böylece azamet madenine bağlansın….”
Gün olur ki insan ağladığı günlere ağlar, gün olur ki insan kaçırdığı fırsatlara ağlar ve gün olur ki insan gayretsiz çabasız geçen günlerine ağlar…
İşte önümüzde bunu fırsata çevirecek nurlu geceler vardır, insanı maddi boyuttan soyutlayacak manevi bir sofraya davet eden nurun ala nur geceleri vardır..
İnsanın iç alemini tamirat ayı olan bugünlerde Kur’an'ın manevi sofrası tüm insanlara açılmıştır. Kimi bu aydan mutlu kimide bedbaht ayrılacaktır, önemli olan bizlerin nasıl ayrılacağıdır! Ağladığımız günlere mi ağlayacağız yoksa kaçırdığımız fırsatlara mı?
Akıl ve cehalet ordularının çok şiddetli bir şekilde savaştığı bu ayda nur olan Kur’an'dan nasıl faydalanmalıyız ve iç alemimizde hükümranlığı kimin eline teslim etmeliyiz, bu çok önemli ve bizim kaderimizi belirleyecek bir mücadeledir..
Bazen bu mücadele Ramazan boyu bazen bir yıl bazen de bir ömür boyu sürebilir…
Sadece yemekten içmekten kesilmek anlamı değildir bu ay bu sadece fıtratın gerektirdiği bir ameldir, asıl mana olarak insanın iç aleminin inşaasıdır..
İç alemin inşaası ancak nur ile mümkündür ki bu da ancak bu aya özel olan Kadir Gecesi ile gerçekleşmektedir…İç alemin her kademesi kendine öz haslet içermektedir. Bütün uzuvları adalet ölçüsünde takva ile donatmak ,yani çekinmek, kaçmak ve İlahi Nur'a doğru bir merdiven açmaktır..
Kur’an canlı bir ruh olma hesabı ile İsa Mesih gibi Ruhullah olma özelliğine sahiptir, ona nasıl yaklaşılırsa o şekilde cevap verir…Okumak ancak bir merhaledir okumayı ihlaslı bir şekilde amele dökmek gerekmektedir…
İnsanın iç alemini okuması insanın kendi inşaasının ilk adımıdır ve bu inşaa ancak iç alemindeki tüm "Fıtrat"a ters düşen kötü hasletleri iyi bir meleke haline getirmekle önem kazanacaktır ve İlahi sofranın Nur'undan faydalanma ile hakikat gerçekleşecektir..
Allah‘ın ruhu olan İsa Mesih bu hasletleri yaşayışıyla Celal sıfatını kendisinde meleke haline gelmiş bir şekilde insanlara göstermiştir..
İlahi sofranın manevi hediyelerinden biride bu ayda tamir edilen her kötü hasletin yerine bir tecelli bir nur olarak yansımasıdır, yani İlahi Nur'un sizin hem iç aleminizde hemde dış aleminizde zahir olmasıdır.
Batının zahire yansıması ancak aşk ile mümkündür ki insan bunu bu ayda Kur’an ile mümkün kılabilir, çünkü canlı bir ruh olan mukaddes Kitap insanı akıldan aşka yönlendirir…
Bu Aşk Mektebi insanın Rabbi ile münacaatı ile yüce makamlara sahib olunma ve sürekli kılma haline gelebilir..Dua ibadetin özüdür yani insanın en samimi olduğu hatta riya yalan şirk unsurlarının insanın bütün ruhundan ayrıldığı bir manevi halet oluşturması için en üstün "Abd" olma makamıdır…
Dua içten gelen samimi bir yöneliş kaçış maddenin manada yok oluş merhalesidir…
Müminlerin Emiri dua ederken onu kucağınıza alın yani bağrınıza basın tüm içtenlikle yönelin ki size icabet edilsin O’nu anın ki O’da sizi ansın tabirini bize tavsiye etmiştir…
Azad olma tüm heva ve heves zincirlerinden kurtulma ayıdır bu mübarek nurlu geceler…
İnsanın iç alemindeki tüm benliğe hizmet eden kötü hasletlerin bu ayın gidişi ile yok olma ayıdır Ramazan geceleri…
Kalplerin şifası ruhların hürleşmesi insanın çabasına bağlıdır, insanı değerli kılan ancak gayreti ile orantılıdır, bunu biz ancak içerde başarı sağladığımız kadar dış aleme yansıtabiliriz…
Rahmetli İmam'ın tabiri ile bizler Allah‘ın ziyafetine davet edildik…
Oruç Ramazan ayının sadece bir kısmıdır, bu Allah‘ın bir ziyafetidir, ikram olarakta Oruç bize sunulmuştur..
Bir diğer önemli ziyafet ise semavi ziyafet olan Kur’an'dır..Bizler hepimiz davet edildik Allah‘ın sofrasına..
Evet bizler bu ayda zorunlu kılınmışız Oruç tutmaya, dünyaya olan rağbetimizin ve lezzetlerimizin terkine..Dünyevi şehavetlerin önüne set çekmeye..İşte Kadir Gecesi'ne bizler ancak bu şekilde hazırlanmış oluruz…Bizler özel bir davete gitmek istediğimizde elbette başka bir türlü hazırlanırız her zamankinden çok farklı bir halde..Ya İlahi ziyafete misafir olduğumuzda nasıl hazırlanmalıyız?
Burada yüce nura kavuşmak için en önemli şart ise Dua dır. Dua insanın tüm hayatını şekillendiren manevi bir irtibattır…Bizler sadece Kur’an okuyarak veya tilavet ederek değil Dua'nın anlamını ve yüceliğini de anlayarak Kadir Gecesi'ne girmeliyiz..İmamlar(a.s) bizlere duayı miras bırakmışlardır özelliklede Şaban ve Ramazan'a ait özel dualar bu bile onların bize bıraktığı en değerli hediyelerdir. Bu hediyelere vefa göstererek onları en güzel şekilde Rabb'e sunarak temiz tutmalıyız…Bu dualar bizlerin ruhunu öyle takviye eder ki eğer bizler bu duanın ehli olursak öyle bir ruhi takviye olur ki insanın tüm yollarını açar insanı zulmetten çıkaran bir nura dönüşür adeta…
DUA MUCİZEDİR….
Bizler bu ayda duaya önem vermeliyiz duayı itibarsızlaştıran kimselere kanmadan İslam'ı dualarla yüceltmeliyiz…Dua Kur’an da ki meselelerin İmamlar'ın dili ile anlatılmadısır…
İnsana huzur veren zulmetten kurtaran, insanı nefsi bağlardan azad eden ve bize İmamlar'ın dilinden aktarılan kurtuluş reçeteleridirler..İnsanlar bu duaları okudukları zaman ruhi kuvvet kazanıyor şiddetli zorluklar karşısında huzur buluyor ve şehadet onlar için kolaylaşıyordu…
Allah’ın misafiri için açtığı sofra Kur’an'dır..Ziyafetin verildiği mekanda özellikle Kadir Gecesi'dir..Ve bu ziyafetin adıda arınma temizlenme ziyafetidir…
İnsan bu ayda tüm hayvani boyutlarını gerçek insanı boyuta dönüştürmelidir…
Müptela olduğumuz bu zulumetleri Nur‘a hatta mutlak Nur‘a sürüklemelidir, alemin tabi olduğu Nur'a..
Bunlarda ancak Dua ile mümkündür….
“Allah’ım! Her ne kadar biz rahmetine ehil değilsek de, şüphesiz sen geniş rahmetinle bizi bağışlamaya ehilsin.
Allah’ım! Sen dünyada günahlarımızı bağışladın ve biz günahlarımızın ahirette örtülmesine daha çok muhtacız.
Ey Allah’ım! Bize, tümüyle sana bağlanmayı nasip et. Kalplerimizin gözlerini sana bakma nuruyla aydınlat ki kalplerimizin gözleri, nurdan hicapları yırtsın ve böylece azamet madenine bağlansın….”
Amin ya Rabbel Alemin !..
Murat Avci
İran Meclisi, nükleer anlaşma için son noktayı koydu…
İran parlamentosu günlerce süren sert tartışmalardan ve hükümetin karşı çıkmasına rağmen bugün tasvip ettiği tasarıyla 5+1 ülkeleriyle yapılan görüşmelerde uyulması gereken kırmızı çizgileri belirledi.
244 milletvekilinin katıldığı oylamada 213 milletvekili bu kanuna evet derken 10 milletvekili muhalif ve 6 milletvekili de tarafsız oy kullandı.
“Hükümetin nükleer haklar ve kazanımları koruma mecburiyeti” başlıklı bu kanun tasarısına göre; 5+1 ülkeleriyle yapılacak anlaşma üç hususa şeffaf bir şekilde riayet edildiği takdirde geçerli olacaktır:
1- Yaptırımların defaten ve tamamen kaldırılacağı anlaşma metnine konulmalı ve İran’ın taahhütlerini icra edeceği gün uygulanmalıdır.
2- UAEK sadece , NPT denetim kuralları çerçevesinde İran’ın nükleer tesislerini tanınmış yöntemlerle denetlemeye izinlidir. Askeri, güvenlik ve nükleer olmayan hassas mekanlar ile belgeler ve bilim adamlarının denetlenmesi yasaktır ve Yüksek Güvenlik Kurulunun kararlarına riayet edilmelidir.
3- Barışçıl nükleer enerji bilim ve teknolojisini elde etmek doğrultusunda Ar-Ge çalışmalarında hiç bir sınırlama kabul edilemez ve Yüksek Güvenlik Kurulunun kararlarına riayet edilmelidir.
Açıklama-1: İran anayasasının 77.ve 125. Maddeleri uyarınca görüşme sonuçları İran Meclisi’ne sunulmalıdır.
Açıklama-2: İran dışişleri bakanı anlaşmanın icra sürecini her altı ayda bir islami Şura Meclisine rapor edecektir. Meclis Milli Güvenlik komisyonu anlaşmanın uygulanmasıyla ilgili olarak milletvekillerine rapor sunacaktır.
Cafer-i Tayyar Namazı
Cafer-i Tayyar Namazı (Arapça: صلاة جعفر الطيار), en önemli ve en faziletli nafile namazlardan birisidir. Dört rekâttır (iki rekâtlık iki namaz) ve "Subhanallahi vel-Hamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu Ekber" «سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَکبَرُ» zikri, toplamda 300 defa tekrar edilmelidir. Günahların bağışlanmasında, istek ve dileklerin kabul olmasında çok etkili bir namazdır. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) bu namazı Habeşe’de sergilemiş olduğu 15 yıllık zorlu mücadelenin ardından vatanına dönen, Hz. Cafer-i Tayyar’a hediye etmiştir.
Hz. Peygamber’in Cafer-i Tayyar’a Hediyesi
Müslümanların Hayber Kalesini Fethettiği ve Hz. Cefer-i Tayyar’ın döndüğü haberi, aynı anda Hz. Peygamber Efendimize (s.a.a) ulaştı.[1] Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular: "Hayber’in Fethinden dolayı mı, yoksa Cafer’in döndüğünden dolayı mı daha çok sevinçliyim bilemiyorum."
Allah Resulü (s.a.a) Cafer’i karşılamak için on iki adım ilerleyerek, ona sarıldı, alnını öptü ve şöyle buyurdu: "Sana bir hediye vermemi ister misin?" Cafer şöyle arz etti: ‘‘Evet, Ey Allah’ın Resulü!’’ Müslümanlar Hayber’in Fethinden çokça ganimetler elde ettiklerinden herkes Peygamber’in Cafer’e bolca altın ve gümüş vereceğini zannetti, fakat Peygamber Efendimiz (s.a.a) Cafer’e şöyle buyurdu:
"Sana vereceğim ve öğreteceğim şeyi, her gün aralıksız yaparsan senin için tüm dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır. Savaş meydanından kaçmış olsan da günahların çöllerdeki kum taneleri ve denizlerdeki köpükler sayısınca dahi olsa, yine de Allah senin günahlarını bağışlar."[2]
Sonra bu münasabetle adı Cafer-i Tayyar olan bu namazı ona öğretti.
Namazın kılınış şekli
Cafer’i Tayyar Namazı dört rekattır. (Sabaha namazı gibi) iki rekâtlı iki namazdan ibarettir.
Namazın başlangıcında Cafer-i Tayyar Namazı niyet edilmeli ve birinci rekâtta Fatiha’dan sonra Zilzal Suresi, ikinci rekâtta Fatiha’dan sonra, Adiyat Suresi okunmalıdır. (Böylelikle birinci iki rekatlı namaz bitmiş olur)
Üçüncü rekâtta; yani iki rekâtlık ikinci namazın birinci rekâtında, Fatiha’dan sonra Fetih Suresi, ikinci rekâtta ise İhlâs Suresi okunmalıdır.
Tüm rekâtlarda Fatiha ve surelerden sonra, on beş defa Tesbihat-ı Erbaa: "Subhanallahi vel-Hamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu Ekber" «سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَکبَرُ» okunmalı ve aynı zikir, her rekâtın rükûusunda on defa, rükudan doğrulduktan sonra on defa, her rekâtın secdesinde on defa, secdeden başını kaldırdıktan sonra yine on defa tekrar edilmelidir.
Her rekâtta Tesbihat-ı Erbaa 75 defa, toplamdaysa 300 defa tekrarlanmaktadır.[3] Eğer Tesbihat-ı Erbaa’yı unutacak olursak yeri geçmediği taktirde yerine getirmelidir, ama eğer yeri geçmişse namazı sahihtir, fakat namazdan sonra unuttuğu miktarı tekrar etmelidir.
Tesbihat-ı Erbaa’dan sonra ikinci rekâtın ikinci secdesinde şöyle demesi müstahaptır:
سُبْحَانَ مَنْ لَبِسَ الْعِزَّ وَ الْوَقَارَ سُبْحَانَ مَنْ تَعَطَّفَ بِالْمَجْدِ وَ تَكَرَّمَ بِهِ سُبْحَانَ مَنْ لا يَنْبَغِي التَّسْبِيحُ إِلا لَهُ سُبْحَانَ مَنْ أَحْصَى كُلَّ شَيْءٍ عِلْمُهُ سُبْحَانَ ذِي الْمَنِّ وَ النِّعَمِ سُبْحَانَ ذِي الْقُدْرَةِ وَ الْكَرَمِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِمَعَاقِدِ الْعِزِّ مِنْ عَرْشِكَ وَ مُنْتَهَى الرَّحْمَةِ مِنْ كِتَابِكَ وَ اسْمِكَ الْأَعْظَمِ وَ كَلِمَاتِكَ التَّامَّةِ الَّتِي تَمَّتْ صِدْقا وَ عَدْلا صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ وَ افْعَلْ بِي كَذَا وَ كَذَا
Türkçe yazılışı: “Subhane men lebise’l izze ve’l vekar, Subhane men teettafe bil-Mecdi ve tekerreme bihi, subhane men la yenbeği’t tesbihu illa lehu, subhane men ehsa kule şeyin ilmuhu, subhane zi’l meni ve’n niemi, subhane zi’l kudreti ve’l keremi, Allahumme inni eseluke bimekaidi’l izzi min arşike ve munteher rahmeti min kitabike ves’mike’l a’zemi ve kelimatike’t tameti’l leti temmet sıdka ve adle, salli ale muhammedin ve ehli beytihi vef’el bi keza ve keza.” (keza ve keza kelimesinden itibaren) hacetler istenir ve elbette istek ve hacetler Türkçe'de yapılabilir.
Anlamı: Münezzehtir izzet ve vakar elbisesi giyen – Allah-, münezzehtir ululuk ve yüceliğiyle ihsan ve ikramda bulunan Allah, münezzehtir tesbih kendisinden başkasına layık olmayan –Allah-, münezzehtir ilmi her şeyi sayan (ihate eden) –Allah-, münezzehtir minnet ve nimet sahibi, münezzehtir güç ve bağış sahibi.
Allah’ım! –ilminin esrarı olan- arşının izzetinin düğüm yerleri hürmetine, kitabının rahmetinin nihayeti, en büyük ismin, sadaket ve adalet açısından kamil kelimelerinin (peygamberler ve velilerin) hürmetine Muhammed ve Ehlibeytine rahmet eyle ve benim şu şu hacetlerimi reva eyle."
Daha sonra istek ve hacetlerini istemelidir, elbette hacetlerini Türkçe olarak da isteyebilir.
Hacet ve Dilekler İçin En İdeal Vakit
Şeyh Tusi, hacetlerin reva olması için İmam Cafer Sadık’tan (a.s)
şöyle rivayet etmiştir: “Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri oruç tut. Perşembe günü on miskine (öksüze) sadaka olarak 750 gram yiyecek ver. Cuma olunca gusül alarak çöle çık ve Cafer-i Tayyar namazını kıl. Dizlerini sıvayarak yere yapıştır ve şu duayı oku:
يَا مَنْ أَظْهَرَ الْجَمِيلَ وَ سَتَرَ [عَلَيَ] الْقَبِيحَ يَا مَنْ لَمْ يُؤَاخِذْ بِالْجَرِيرَةِ وَ لَمْ يَهْتِكِ السِّتْرَ يَا عَظِيمَ الْعَفْوِ يَا حَسَنَ التَّجَاوُزِ يَا وَاسِعَ الْمَغْفِرَةِ يَا بَاسِطَ الْيَدَيْنِ بِالرَّحْمَةِ يَا صَاحِبَ كُلِّ نَجْوَى وَ مُنْتَهَى كُلِّ شَكْوَى يَا مُقِيلَ الْعَثَرَاتِ يَا كَرِيمَ الصَّفْحِ يَا عَظِيمَ الْمَنِّ يَا مُبْتَدِئا بِالنِّعَمِ قَبْلَ اسْتِحْقَاقِهَا يَا رَبَّاهْ يَا رَبَّاهْ يَا رَبَّاهْ
Türkçe yazılışı: “Ya men ezhere’l cemil ve setere’l (aleyye) kabihe, ya men lem yuağiz bil cerireti ve lem yehtiki’s sitre ya azime’l afvi, ya hesene’t tecavuzi, ya vasie’l meğfireti, ya basite’l yedeyni birrahmeti, ya sahibe kulli necva ve munteha kulli şekva ya mukile’l eserati, ya kerime’s safhi, ya azime’l meni, ya mubtedien binniemi kalbe istihkakiha ya rabbah, ya rabbah, ya rabbah.”
Anlamı: Ey güzeli açığa çıkaran ve çirkini (bana) örten, ey günahtan dolayı kulları cezalandırmayan ve –günahkarların- perdesini yırtmayan; ey affı yüce olan, ey –kusurlarından- güzellikle geçen, ey mağfireti geniş olan, ey rahmet için elleri açık olan, ey bütün fısıldanmalardan haberdar olan, ey bütün şikayetlerin mercii, ey sürçmeleri affeden, ey affetmesi kerim olan, ey ihsanı büyük olan, ey kulları hakketmeden nimet veren, ey rabbim, ey rabbim, ey rabbim."
Sonra on defa “Ya Allah, ya Allah, ya Allah”, son defa “ya seyyidah, ya seyyidah”, on defa “ya mevlaya, ya mevlaya”, on defa “Ya recaah, ya recaah”, on defa “Ya ğıyaseh, ya ğıyaseh”, “Ya ğayete rağbetah”, on defa “Ya rahman”, “Ya rahim”, on defa “Ya mu’tiyel – hayrat”, on defa “Salli ala muhammedin ve al-i muhammedin kesiren, tayyiben, ke-efzeli ma salleyte ala ehedin min haklik.”
Söyle ve peşinden de hacetlerini iste.
Evlilik ve Diğer Önemli Hacetler İçin
Ayetullah Behçeti (r.a), evlenmek ve önemli işler için Cuma günü öğleden sonra Cafer-i Tayyar Namazının birkaç defa kılınmasını tavsiye ederdi.[4]
Namaz bittikten sonra Zadu’l-Mead kitabındaki duayı okumalı, secdeye giderek az miktarda da olsa ağlamaya çalışmalıdır. Gözleri yaşarmaya başladığında hacetini Allah’tan istemelidir. Bu ibadeti istek ve hacetleri kabul olana dek kâmil ve tam bir inançla yapmalıdır.
Zadu’l-Mead kitabında İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen dua şu şekildedir:
"Ey Mufaddal, önemli bir hacetin varsa bu namazı kıl, bu duayla Allah’ı çağır, hacetlerini Allah’tan iste. Allah inşaallah hacetleri yerine getirir ve şüphesiz o güvenilirdir.”
Şeyh Tusi ve Seyyid, Mufaddal bin Ömer’den şöyle rivayet etmektedir: "Bir gün İmam Caferi Sadık’ı (a.s) Cafer-i Tayyar namazını kılarken gördüm ve namazı kıldıktan sonra ellerini kaldırarak nefesi kesilinceye kadar şu duayı okudu: “Ya Rabbi, ya Rabbi, ya Rabbi” ve yine nefesi tükeninceye kadar “ya Rabbah, ya Rabbah, ya Rabbah” dedi; bir nefeste “Rabbi, Rabbi”, bir nefeste “Ya Allah, ya Allah”, bir nefeste “ya Hayyu, ya Hayyu”, bir nefeste, “ya Rahimu, ya Rahimu”, yedi defa “Ya Rahmanu, ya Rahmanu” ve yedi defa da “ya Erheme’r Rahimin” dedikten sonra şu duayı okudu (aşağıdaki dua):
Namaz bittikten sonra ellerini göğe doğru kaldırmalı ve Allah’a nefesi kesilene kadar şöyle seslenmelidir: "Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi..." «یا رَبِّ یا رَبِّ یا رَبِّ...» ardından nefesi kesilene kadar: "Ya Rabbah, Ya Rabbah, Ya Rabbah..." «یا رَبّاهُ یا رَبّاهُ یا رَبّاهُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Rabbi, Rabbi, Rabbi..." «رَبِّ رَبِّ رَبِّ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Allah, ya Allah, Ya Allah..." «یا اَللّهُ یا اَللّهُ یا اَللّهُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: “Ya Hayyu, Ya Hayyu, Ya Hayyu..." «یا حَیُّ یا حَیُّ یا حَیُّ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Rahimu, Ya Rahimu, Ya Rahimu..." «یا رَحیمُ یا رَحیمُ یا رَحیمُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Rahmanu, ya Rahmanu, Ya Rahmanunu..." «یا رَحمانُ یا رَحمانُ یا رَحمانُ...» demeldir. Sonra 7 kere: "Ya Erheme’r Rahimin" «یا اَرحَمَ الرّاحِمینَ» demelidir.
Sonra şu duayı okumalıdır:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَفْتَتِحُ الْقَوْلَ بِحَمْدِكَ وَ أَنْطِقُ بِالثَّنَاءِ عَلَيْكَ وَ أُمَجِّدُكَ وَ لا غَايَةَ لِمَدْحِكَ وَ أُثْنِي عَلَيْكَ وَ مَنْ يَبْلُغُ غَايَةَ ثَنَائِكَ وَ أَمَدَ مَجْدِكَ وَ أَنَّى لِخَلِيقَتِكَ كُنْهُ مَعْرِفَةِ مَجْدِكَ وَ أَيَّ زَمَنٍ لَمْ تَكُنْ مَمْدُوحا بِفَضْلِكَ مَوْصُوفا بِمَجْدِكَ عَوَّادا عَلَى الْمُذْنِبِينَ بِحِلْمِكَ تَخَلَّفَ سُكَّانُ أَرْضِكَ عَنْ طَاعَتِكَ فَكُنْتَ عَلَيْهِمْ عَطُوفا بِجُودِكَ جَوَادا بِفَضْلِكَ عَوَّادا بِكَرَمِكَ يَا لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ الْمَنَّانُ ذُو الْجَلالِ وَ الْإِكْرَامِ.
Türkçe Yazılışı: "Allahumme inni eftetihul kavle bi hamdike ve entiku bis senai aleyke ve umehhiduke ve la gayete li medhike ve useniye alayke ve men yebluğu gayete senaike ve emede mecdike ve enni li ğalifetike kunhu marifeti mecdike ve eyye zemenin lem tekun memduhen bi fadlike mevsufen bi mecdike avvaden alel muznibine bi hilmike tağalufe sukkanu arzike en ta’atike fe kunte aleyhim atufen bi cudike cevaden bi fazlike avvaden bi keremike ya la ilahe illa entel mennanu zul celeli vel ikram."[5]
Anlamı: “Allah’ım ben sana hamd ederek söze başlıyorum, sana sena ediyorum, seni övüp yüceltiyorum, senin methinin sonu yoktur; sana sena ediyorum; senin övgü ve senanın gayetine kim ulaşabilir, senin yarattığın bir varlık senin övgünün marifetinin künhüne nasıl varabilir? Senin lütfünle methedilmediğin, yücelik ve kerametinle sıfatlanmadığın hangi zaman var? Sen günahkârlara kendi hilmin ile çok ihsanda bulunansın; yeryüzündeki varlıklar her ne kadar senin itaatine muhalefet ettilerse de sen onlara karşı bağışınla şefkatte bulundun, lütfünle ihsanda bulundun, kereminle bağış yaptın. Nimet veren, yücelik ve ikram sahibi olan senden başka ilah yoktur.”
Başkaları adına vekâleten kılınabilir
İnsan, Cafer-i Tayyar Namazını ölen aile, akraba, eş dost ve arkadaşları adına da vekâleten kılabilir, aynı zamanda başkaları adına vekâleten kılmaksızın da sevabını hediye edebilir.
Namazın sevabını şehitlerin ve ölenlerin ruhuna hediye etmek, hem insanın sevabını artırır, hem de onların mevki makam rütbe ve derecelerini yükseltir. Hediye edilenin makamı her ne kadar yüksek olursa, hediye edenin de sevabı o kadar fazla olacaktır.
Cafer-i Tayyar Namazı’nın Fazileti
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Cafer-i Tayyar'a (r.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer bu namazı her gün kılarsan, senin için dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır. Eğer her iki günde bir kılarsan Allah senin o iki gün arasında işlediğin günahları affeder; eğer her Cuma günü veya her ay veya her yıl bu namazı kılarsan Allah o iki namaz arasında işlediğin günahları bağışlar."
Mefatihu’l-Cinan kitabında nakledildiğine göre her kim bu namazı, İmam Rıza’nın (a.s) Türbesinde kılarsa, kıldığı her rekâtın karşılığında kılan şahsa bin Hac ve bin Umre sevabı yazılır.[6]
Kaynakça[düzenle]
wikishia.net
-------------------------------------
1- Vesailu’ş-Şia, c. 8, s. 51.
2- Men La Yehduruhu’l-Fakih, c. 1, s. 553.
3- Mefatihu’l-Cinan.
4- Hawza'nın sitesi
5- Allame Meclisi, Zadu’l-Mead, Beyrut, Müessesetu’l-Alemi Li’l-Matbuat, 1423. h. k, s. 323.
6- Mefatihu’l-Cinan, ziyarat, s. 832, İntişarat Astanı Kudsi Razevi.
Bibliyografi
* İbn Babıveyh, Muhammed Ali, Men La Yehdiruhu’l-Fakih, Musahhih: Ğaffari, Aliekber, Camiayı Müderrisin, Kum, 1413. h.k.
* Hür Amuli, Vesailu’ş-Şia, Müesseseyi Alulbayt, Kum.
* Kummi Abbas, Mefatihu’l-Cinan.
* Meclisi, Mıhammed Bakır, Zadu’l-Mead, Beyrut, Müessesetu’l-Alemi Li’l-Matbuat, 1423. h.k.
Kur'an-ı Anlamanın Önündeki Engeller
İlahi ve ebedi bir mucize olan Kur’an’da her şey sonsuzluğu göstermektedir. Ve anlamları için hiçbir had ve sınır yoktur. [1] Bundan da anlaşıldığı üzere Kur’an-ı doğru anlamanın yolu ayetler hakkında insanın zihni ve soyut yorumu değildir. İtibari beşeri ölçüler sonsuz değerler okyanusu karşısında hiçbir değere sahip değildir.
Kur’an’ın kökeni, nüzul esası, metodu ve terkibi Allah tarafından olduğu gibi; Kur’an’ı anlamanın mertebelerini tanıma metodu da Allah tarafından gösterilmiştir. Zira Allah; “Eğer onlar sana sırt çevirirlerse senin görevin, buyruklarımızı onlara açıkça duyurmaktan ibarettir”[2] diye buyurduğu gibi Kur’an’ı anlamanın yolunu da bizzat beyan edebilir. O halde Kur’an ile tanışma ve doğru anlama niteliği hususunda en iyi metot her şeyden önce Kur’an’a müracaat edilmesidir. Kur’an’da yer alan çeşitli ayetlerde ilahi ayetlere yöneliş şartları ve içinde gizli hakikatlerden faydalanma yolu beyan edilmiştir. Eğer bir kimse bu şartlara riayet etmeksizin Kur’an’a yönelecek olursa bu kitap kendisine faydalı olmayacağı gibi hatta saptırıcı ve zarar vericide olabilir. Bu Kur’an mucizesinin yüce boyutlarından biridir. Bu hidayet edici kitap aynı zamanda saptırıcıdır da. “Şüphesiz Allah, bir sivrisineği olsun, ondan üstün olanını olsun (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden hak olduğunu bilirler; küfredenler ise, “Allah, bu örnekle neyi amaçlamıştır?” derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete ulaştırır. O bununla ancak fasıkları saptırır.”[3]
Kur’an’a göre Kur’an-ı hakkıyla ve layık olduğu şekilde anlamaya engel teşkil eden en önemli unsur yaygın örnekleri ve anlamlarına teveccühen zulümdür. İsra suresi 82. Ayet esasınca sadece zalimler Kur’an-ı doğru anlamaktan, rahmetinden ve hidayetinden mahrumdurlar. Bu makalede bu ayeti esas alarak Kur’an-ı layık olduğu şekliyle anlamaya engel teşkil eden bir unsur olarak zulmü incelemeye koyulacağız.
Kur’an’a göre, Kur’an-ı Anlamanın tek engeli zulüm dür.
Kur’an anlayışında açıkça ifadeler kullanan en iyi ayet şu ayettir.
“Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.”[4]
Bu ayet Kur’an anlayışını bir taraftan iman ve mertebelerine ve bir taraftan da imanın karşıtı olarak[5] ortaya konan zulme bağlı saymıştır. İnsanın ilahi fıtratı esasınca söz konusu engeller ortadan kalktığı takdirde kalbi inançlar ve iman serpilip gelişmektedir. [6]
O halde Kur’an’ı layık olduğu şekilde anlamanın en önemli adımı engelleri tanımak ve ortadan kaldırmaktır. Bu ayette hasr (bir şeyin içine alma, yalnız bir şeye mahsus kılma, bir çember içine almak. ; yani nefiy ve istisna) gereğince Kur’an-ı anlamaya engel olan unsurların kökü Kur’an tarafından zulüm olarak gösterilmiştir. Eğer Kur’an-ı anlamaya daha çok işlerlik kazandırmak istiyorsak hiç şüphesiz engelleri güzel tanımalı ve bu engelleri Kur’an-ı tanıma yolundan kaldırmalıyız. Bu yapıldığı takdirde artık Kur’an-ı doğru anlayıp anlamama noktasında endişe etmemeliyiz. Zira engelleri kalktığı bir ortamda doğal olarak Kur’an hakikatleriyle yakından tanışmış oluruz. Zira Allah şöyle buyurmaktadır: “İşte bunlar, Allah'ın, sana hak olarak okuduğumuz ayetleridir. Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.”[7]
O halde Allah insanlara zulmü uygun görmediğinden dolayı ayetlerini de onlar için kendisi tilavet etmektedir. Buna bağlı olarak insanlar da zulümden uzak oldukları miktarda Allah’ın ayetlerinden faydalanır ve doğru olan anlamlarına yakınlaşmış olurlar. Dolayısıyla Allah’ın ayetlerini inkar edenler sadece zalimlerdir. Zalim oldukları için de sonuçta Kur’an-ı hak ve layık olduğu şekilde anlamaktan mahrumdurlar: “Ayetlerimizi sadece zalimler inkar eder.”[8]
******************************************************************************************************************************************************
[1] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bir zahiri ve bir de batını vardır. Batıni için de yedi batına kadar ayrı bir batın vardır.” Hafız Nuruddin Heysemi, Mecme’uz Zevaid ve Menbe’ul Fevaid, c. 7, s. 152, hakeza Tefsir’i Safi, c. 1, s. 59’da bu sözü farklı tabirlerle diğer İmamlardan (a.s) nakletmiştir. Öyle ki iştihar, Müstefiz ve mütevatir haddindedir. Örneğin Hz. Ali (a.s) Nehc’ul Belağa’da şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Kur’an çeşitli anlamlara gelen boyutlara sahiptir.” (77. mektup) bu da gösterdiği gibi Kur’an kavramları zaman ve mekanın üstündedir. Sınırsızdır ve herkes için her zaman derk edilir bir konumdadır.
[2] Nahl suresi, 82. ayet
[3] Bakara suresi, 26. ayet
[4] İsra suresi, 82. ayet
[5] Genellikle Kur’an ayetlerinde iman, küfür ve şirk karşısında yer almıştır. Bkz. yasin suresi 47. ayet; Mutaffifin suresi, 34. ayet; Hac suresi, 17. ayet ve Yusuf suresi, 106. ayet
[6] Kur’an-ı Kerim “Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” (Kaf suresi 37. ayet) ayetinde hakikatte iman ve doğruluğun sadece kalp ve fıtratın salim olduğu kimseler için vücuda geldiğine işaret etmektedir.
[7] Al-i İmran suresi, 108. ayet
[8] Ankebut suresi, 49. ayet