کارگر

کارگر

Pazartesi, 26 Şubat 2024 06:57

'Keşke Lula Da Silva Arap lider olsaydı'

"Da Silva İsrail'in etnik temizliğini, Naziler'in İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik soykırımına benzetti. Hiçbir Arap lider, işgalci devlete karşı bu kadar açık suçlamalarda bulunmadı."


Araplar ve Müslümanlar olarak , İsrail-Amerikan katliamları karşısında duran şerefli ve cesur insanların duruşlarını hiçbir zaman unutmayacağız. Bunların başında da, bugün İsrail işgal devletini Gazze Şeridi'nde halkımıza karşı soykırım niteliğinde katliamlar yapmakla suçlamak konusunda bir an bile tereddüt etmeyen Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva var. Da Silva, İsrail'in Filistinlileri öldürmesini ve etnik temizliğini, Naziler'in İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik soykırımına benzetti. Bu cesur ve onurlu lider, Adis Ababa'daki Afrika Zirvesi sırasında tüm dünya kameraları önünde düzenlediği basın toplantısında daha da ileri giderek şunları söyledi: “Gazze Şeridi'nde yaşananların Adolf Hitler ‘in Almanya'da Yahudiler'i öldürmesi dışında tarihte başka bir benzeri yoktur."

Hiçbir Arap lider, işgalci devlete karşı bu kadar açık ve belgeli suçlamalarda bulunmaya cesaret edemedi. Böyle bir şeyi duymayacağımızı da şimdiden teyit ediyoruz. Çünkü bunların hepsi Amerika ve işgalci devlet tarafından 'boyun eğdirilmiş' durumda. Bu konuyla ilgili tek istisna eylemi pratiğe döken, Kızıldeniz'deki ve Bab el-Mendeb'deki Amerikan savaş gemilerini bombalayan, Yemen'deki kardeşlerimizden geldi. 

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki soykırım dosyasını alıp Lahey'deki Adalet Divanı'na giden Güney Afrika oluyor. Liderliğini yaptığı Afrika Birliği, işgalci devleti toplantılarından uzaklaştırıyor ve sistemdeki fahri üyeliğini de iptal ediyor. Bolivya, Kolombiya, Şili ve Meksika gibi Latin Amerika ülkeleri İsrail büyükelçilerini sınır dışı etmek ve buradaki İsrail büyükelçiliklerini kapatmak için hızlı davranıyor.

Arap kardeşlerimiz ise bir büyükelçiyi sınır dışı etmeye, bir büyükelçiliği kapatmaya cesaret edemediler. Hatta bazıları, Yemen füzelerinin Kızıldeniz'i İsrail'e giden gemilere kapatmasının ardından Siyonist katillere gıda sağlamak için Birleşik Arap Emirlikleri'nden Hayfa'ya uzanan, Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden geçen bir kara koridoru kurmak için kolları sıvadı. Hem de Gazze'nin çocukları bir lokma ekmek ve bir kutu süt bulamayıp açlıktan şehit olurken."

(Abdulbari Atvan, Rai Al Youm Gazetesi - Çeviri: duvar)

El-Meyadin'e bir röportaj veren Sanaa Enformasyon bakanı, Yemen ordusunun Filistin'e destek operasyonlarını artıracağını söyledi.

 Sanaa hükümetinin Enformasyon Bakanı Dayfullah eş-Şami, el-Meyadin’e yaptığı açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının durdurulmaması halinde Sanaa'nın "yeni sürprizler" vaat ederek "tırmandırıcı adımlar" atacağını söyledi.

Yemenli bakan, Yemen Silahlı Kuvvetleri'nin Kızıldeniz ve Umman Denizi'ndeki operasyonlarının sürmesinin nedeninin, Gazze'ye yönelik savaşın devam etmesi ve Gazze Şeridi'ne yönelik ablukanın kaldırılmamış olması olduğunu vurguladı.

Yetkili ayrıca Gazze Şeridi'ne yönelik saldırının durdurulmasının İsrail güçlerinin tüm "hava saldırılarını ve suikast girişimlerini" durdurmasının yanı sıra "Gazze Şeridi'ne yardım" ulaştırılmasının sağlanması anlamına da geldiğini açıkladı.

Eş-Şami, ABD ordusunun Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin sahip olduğu kabiliyetler karşısında "şaşırdığını ve hayrete düştüğünü" belirtti.

"Bir grup paralı askerin sorunlu sularda balık avlamaya ve Sanaa'nın Gazze'yi desteklemedeki rolünü çarpıtmaya çalıştığına" dikkat çeken Eş-Şami, "Yemen halkı bugün büyük bir dava altında birleşmiş durumda ve düşman, Yemen halkının bileşenleri arasındaki toplumsal ve popüler yakınlaşmadan korkuyor" dedi.

Dayfullah eş-Şami açıklamasının devamında, Yemenlilerin kendi aralarında büyük uzlaşmalara tanık olduğunu ve bunun, Sanaa'nın Filistin davasına yönelik tarihi duruşunun bir sonucu olarak gerçekleştiğini söyledi.

Gazze savaşı yüzüncü gününe yaklaşırken İsrail ve Batılı hamileri hala ilan ettikleri hedeflerinin hiçbirine ulaşabilmiş değiller. İddialarının aksine Hamas’ı bitiremediler ve esirleri kurtaramadılar. Çocuklar, kadınlar ve yaşlılardan oluşan on binlerce savunmasız sivili katliama uğratmak ve yaralamaktan başka bir başarı- adına başarılı denirse elbet- sağlayabilmiş değiller. 

İsrail’in uğursuz varlığı, Filistin halkına yönelik soykırım ve onları evlerinden barklarından sürüp vatanlarını işgal etmekle geçen 75 yıllık sürede hiçbir dönemde bugünkü kadar kırılgan   olmamıştı.

Batı sulta sistemi de Batı Asya bölgesinde bugünkü kadar ciddi bir direnişle karşılaşmamıştı. ABD ve bölgedeki müttefikleri sahip oldukları üstün silah ve mali güce dayanarak Irak, Suriye ve Yemen’de son yirmi yıldan beri işgal ve katliamlarını yer yer sürdürseler de son yıllarda Direniş Ekseni tarafından gözle görülür bir şekilde geri adım atmaya zorlanmıştır.

Genelde Batı emperyalizmi özelde ABD ve İsrail sıkıştıklarında teröre başvurmaktadır. Bölgedeki terörün kaynağı hiç kuşkusuz ABD’dir. İslam İnkılabının İran’da zafere ulaştığı 1979 tarihinden beri bölgede kurulan terör örgütlerinin arkasında hep ABD ve müttefikleri olmuştur. Halkın Mücahitlerinden PEJAK’a, El Kaide’den IŞİD ve Nusra gibi tekfirci terör örgütlerine kadar onlarca terör örgütünü kuran, silahlandıran ve bölgede on binlerce masum insanı öldürten hep ABD ve bölgedeki müttefikleri olmuştur. Bu gizli saklı bir iddia da değil, bizzat Amerikan başkanları, bakanları ve askeri-istihbarat üst düzey yetkili makamlarınca da alenen itiraf edilmiştir.

İster İsrail ister IŞİD tarafından olsun son günlerde Suriye, Lübnan ve İran’da düzenlenen terör saldırılarını Amerikan-Batı yapımı terör örgütleri yapmışlardır. Çünkü savaş meydanındaki zaaflarını, yenilgilerini terör, soykırımı ve korku ortamı yaratmakla telafi edeceklerini hesaplıyorlar. Gazze’deki soykırım başta olmak üzere Lübnan, Suriye, Irak ve İran’daki son terör eylemleri hep aynı amaca yöneliktir. Bu yanlış hesaplar geçmişte olduğu gibi bundan sonra da tutmayacaktır.

Artık korkutma, tehdit ve vurup kendini güvene alma dönemi bitmiştir. Bölgede Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’e kadar yayılmış İran merkezli Direniş Cephesi emperyalist güçlerin oyununu bozmaya başlamıştır ve bunun geri dönüş de olmayacaktır.

Batı bloku, bölgedeki müttefikleri ve kukla rejimler için kendilerini güvende hissetme dönemi artık geride kalmış bulunuyor. Bab’ul Mendeb Boğazı, Kızıldeniz, Umman Denizi, Fars Körfezi, Hürmüz Boğazı ve okyanuslar ya herkese güvenli olacak ya da hiç kimseye. Hürmüz’e iki bin Km ve Bab’ul Mendeb’e üç bin Km ötede Maldiv Adaları kıyısında İsrail bağlantılı yük gemisinin vurulması bunun en açık kanıtıdır.

Bu da Direniş Cephesinin yukarıda adını saydığımız Batı Asya ülkeleri ile sınırlı olmadığının ve her geçen gün doğudan batıya daha da genişlediğinin müjdecisidir.

Direniş Cephesi bileşenlerinin ilan edilmemiş bir koordine içerisinde hareket ettikleri artık inkâr edilemez bir gerçektir. Silahlarını genellikle İran’dan temin ettikleri ve İran’dan ilham aldıkları da gizli değildir. Ama bu onların İran’dan emir aldıkları anlamına gelmez. Düşmanını tanıma ve mücadele yöntemleri belirleme olgunluğuna erişmiş Direniş Cephesi bileşenleri kendi ülkelerini, haklarını savunmak için gerekli strateji ve taktikler geliştirme yeteneğine fazlasıyla sahiptirler.

Direniş Cephesi bileşenlerinin her biri bağımsız birer güç olmanın yanı sıra bir tek vücut gibidirler, vücudun bir yerine darbe geldiğinde öteki organların da acı hissetmesi misali zamanında tepki vermeleri gerektiğinin şuur ve idrakindedirler.  Bunun için her olay karşısında bir araya toplanmalarına, ortak karar almalarına da gerek yoktur, her biri görevinin bilincindedir. Yemen yasal hükümetinin -sulta sistemi tarafından kabul görmese de- Bab’ul Mendeb boğazı ve Kızıldeniz’de düşmana ait gemilerin geçişini engellemesi için veya Hizbullah’ın düzenlediği saldırılarla İsrail’in işgali altındaki yüze yakın yerleşim merkezini boşaltmaya mecbur bırakması, işgalci rejim ordusunu Kuzey’e çekerek yüzlercesini öldürüp yaralaması ve askeri üslerini tahrip etmesi için öteki bileşenlerle koordineli olması gerekmez. Direniş Cephesi bileşenleri arasındaki koordinasyon doğaldır, aynı inançtan, aynı motivasyondan kaynaklanıyor.

Ve işte Batı sulta sistemini korkutan da budur. İsrail’in varlığını korumak için her cinayete göz yuman ve destekleyen ABD’nin savaşın yayılmasını önlemek için çırpınıp durması da Direniş Cephesi’nden korktuğu içindir. Savaşın yayılması demek ABD’nin uzun sürede bölgeyi terk etmesi, bölgenin enerji kaynakları ve intikal yollarından mahrum kalması demektir. Artık silah gücüyle Direniş Cephesini korkutmak, yıldırmak ve yenilgiye uğratmak döneminin sona erdiğini anlamış olarak mevcut durumu korumaya çalışmaktadır. Bunda da başarılı olamayacakları kesindir.

Direniş Cephesinin bu örnek duruşundan ilham alacak bölgenin diğer Müslüman halkları da er veya geç kendilerine tahakküm eden rejimleri Batı sultasına karşı uyaracak, baskılayacak ve aksi takdirde İslam dünyasında yeni direniş grupları oluşacaktır. Çünkü Müslüman halklar hangi görüş ve eğilimde olurlarsa olsunlar Batı karşısında daha fazla eziklik duymak, küçümsenmek, sömürülmek istemiyor, layık olduğu izzete, baş yüceliğine kavuşmak istiyor. Bu istem ve irade karşısında hiçbir rejim duramaz ve duramayacaktır.

Ziya Türkyılmaz

  İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, ABD ve İngiliz savaş uçaklarının Yemen'e düzenlediği hava saldırısını kınadı.
 

Kenani, ''Siyonist İsrail’in Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da işlediği savaş suçlarının ve soykırımının tam destekçisi olduklarını bir kez daha kanıtlayan ABD ve İngiltere uluslararası barış ve güvenliği ön planda tutmak yerine katil işgal rejiminin güvenliğini ve gayri meşru çıkarlarını savunuyor, aynı zamanda uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler Şartını ihlal ediyor.'' dedi.

Kenani, ABD ve İngiltere'nin bu saldırılarla bölgedeki gerilim tırmandırıp dikkatleri Gazze'deki insani krizden başka yöne çekmeye çalıştığını söyledi.

ABD ve İngiltere'nin saldırılarını, Yemen'in egemenliği ve toprak bütünlüğü ile uluslararası yasaların ihlali olarak değerlendiren Nasır Kenani, "Bu keyfi saldırı, bölgede güvensizlik ve istikrarsızlığı körüklemekten başka bir işe yaramayacaktır.'' diye konuştu.

ABD ve İngiltere'nin Sana kenti dahil 3 kente toplam 22 hava saldırısı düzenlediği bildirilmişti./mehr

Gazze Şeridi'nde bir ay gönüllü görev yapan Faslı doktor Zuheyr Lahna, Gazze'de yaşananların "tüm dünyanın alnında bir utanç lekesi olarak kalacağını" söyledi.


Doktor Lahna, sosyal medya hesabı Facebook'tan yaptığı açıklamada, en temel ihtiyaçlardan yoksun hastanelerdeki yaralılara yardım etmek için Gazze Şeridi'nin güneyinde bir ay geçirdiğini belirtti.

Bir ayın hızla geçtiğini, son günlerde pek bir şey yapmadığını hissettiğini ve hala yapamadığı şeyler olduğunu kaydeden Lahna, "Gazze'de yaşananlar tüm dünyanın alnında utanç lekesi olarak kalacak ve yalnızca Allah'ın bileceği sonuçlar doğuracaktır." ifadelerini kullandı.

Lahna, Gazze'dekilerin barınma, yiyecek, giyecek, su, çocuk maması ve bezi başta olmak üzere her şeye ihtiyaç duyduğunu vurguladı.

Faslı doktor, Gazze'den ayrıldıktan sonra gittiği Mısır'ın başkenti Kahire'de kaldığı otelde güvendeyken hissettiği duyguları ifade edemediğini kaydederek, dehşeti ve korkuyu yaşamamış birine güvenliğin ne demek olduğunun anlatılamayacağını belirtti.

Lahna, "25 yıldır çatışma ve savaşların olduğu yerlerde gönüllü görev yapıyorum ama Gazze'de insanların yaşadıkları şimdiye kadar gördüklerimin en kötüsüydü ve Gazze Şeridi'nin kuzeyine gidemedik." ifadelerini kullandı.(Ajanslar)

Pazartesi, 26 Şubat 2024 05:53

Salih kulların yeryüzünde hükümeti

Kur’an-ı Kerim, diğer bazı kutsal kitaplarda da zikredilen, yeryüzünün her yerinde salihlerden oluşan tek dünya hükümetinin müjdesini vermektedir.


Enbiyâ suresi 105. ayeti: “Andolsun zikirden sonra Zebûr’da da, “Yeryüzü iyi kullarıma kalacaktır” diye yazmıştık.”

Cenab- ı Hakk’ın iki semavi kitapta vurguladığı konu son derece önem ve hassasiyete sahiptir. Miras, bir mal veya servetin herhangi bir işlem yapılmadan devredilmesi anlamına gelir. Yeryüzüne salihlerin mirasçı olması, yeryüzü üzerindeki hakimiyetin onlara devredilmesi ve yeryüzünün nimetlerinin onların eline geçmesi anlamına gelir. Ahiret nimetleri de kendilerine ait olmakla birlikte, bu ayette vurgulanan şey, onların bu dünyada da dünya nimetlerine sahip olacaklarıdır.

Bu ayette İlahi kitaplar arasında sadece bu iki kitaptan söz edilmesinin nedeni, Hz. Davud’un, hak ve adalet devletini kuran en büyük peygamberlerden biri olması ve aynı zamanda Beni İsrail, zalimlere karşı ayaklanan ve onların topraklarını miras alan mazlum bir kavimdi.

Diğer bir konuda ayette geçen Allah’ın salih kullarının kim olduğudur. ‘Salihun’ kelimesinin geniş anlamı göz önüne alındığında amelde, ilimde, güç ve kudrette, takva ve imanda, plan, düzen ve sosyal anlayışta fazilet sahibi olanlardır.

Bu yüzden sadece mustazaf olmak düşmanlara karşı zafer kazanmanın ve yeryüzünde hüküm sürmenin sebebi değildir. Mustazaflar yani toplum içerisinde ezilen küçük görülen halklar iman ve likayat gibi iki esası ihya etmedikleri sürece  yeryüzüne hakim olamayacaklardır.

İman sahibi kullar bu faziletlere sahip olduklarında Allah’da müstekbirlerin dünya yönetiminden ellerini çektirerek salih kulların yönetimi ele almalarını sağlıyacaktır.

 Bu yüzden müminlerin bu faziletleri kazanmaları ve zalimlerin yönetimini devirmeleri ve onların yönetimini devralmaları ancak ilahi yardım ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ailesinden olan Kurtarıcı’nın ortaya çıkması ile mümkün olacaktır.(İqna)

 Bloomberg'in haberine göre, küresel petrol piyasası İsrail’e petrole erişebilmesi için fırsatlar sunuyor; ancak İran’ın yaptırım çağrısının başarısı Kazakistan, Azerbaycan ve Gabon gibi Batı Afrika ülkelerine bağlı.

Habere göre İsrail rejimi günde 220 bin varil petrol ithal ediyor ve bunun %60’ı Kazakistan ve Azerbaycan’dan geliyor.

Analiz firması Kpler’in verilerine göre İsrail Mayıs ortasından bu yana günde yaklaşık 220 bin varil ham petrol ithal ediyor ve bunun yüzde 60’ı çoğunluğu Müslüman olan ülkelerden geliyor. Başta Gabon olmak üzere Batı Afrikalı üreticiler de İsrail’in tedarikinde önemli bir rol oynuyor. 

Müslüman ülkeler tarafından tam bir ambargo uygulanması durumunda İsrail’in elinde çok sayıda alternatif tedarik seçeneği bulunuyor. İsrail’in başlıca müttefiki olan Amerika Birleşik Devletleri, bu yıl küresel deniz piyasasına en büyük ek ham petrol tedarikçisi olarak kabul gördü. Ayrıca İsrail’in yeni tedarikçilerinden Brezilya’nın petrol ihracatı da hızla artıyor.

İsrail güvenli ithalatı sağlamak için petrol limanlarını ve sularını korumalı; Askalan, Hayfa ve Eylat ana ham petrol ithalat terminalleri olarak hizmet veriyor. Askalan günde 180 bin varil işliyor ve Hamas saldırısının ardından geçici olarak kapatıldı.

Eilat 2020’den beri ham petrol ithalatı yapmazken, Hayfa günde ortalama 40 bin varil işliyor. Ortadoğu’da yer almasına rağmen İsrail, Ortadoğulu üreticilerin ham petrol tedarikine büyük ölçüde bel bağlamıyor.(YDH)

Ahmed Kunayta.Gazze yaşadıklarını anlatırken işgalci İsrail’in Gazze’de hukuku nasıl hiçe saydığını bir kez daha gözler önüne serdi.


Terörist İsrail’in Gazze’de hukuk tanımadan devam ettirdiği terörist saldırıları insani krizi her geçen gün daha da derinleştiriyor. İslam ülkeleri liderleri olup biteni adeta film seyreder gibi izlerken Gazze halkının çığlıklarına kulak kabartılmıyor.

Ahmed Kunayta.. Gazze sakinlerinden.. Yazdığı mektupta yaşadıklarını anlatıyor. Elimize ulaşan sözleri şu şekilde:

Babam Allah’ın izniyle şehit oldu..

Allah, 7 yıl kadar önce babamın felç geçirmesini takdir buyurdu. Bu felç onu tamamen hareketsiz kılmıştı. O günden bu yana yatalak durumdaydı ve sağlık durumu iyileşme ile kötüleşme arasında gidip geliyordu.

Geçen bu süreç boyunca ben ve kardeşlerim, sevgili ve sabırlı annemin de rehberliğinde gece gündüz babama hizmet ettik. Haftanın günlerini aramızda bölerek geceleri onun rahatını sağlarken, gündüzleri de onun işleriyle ilgilendik.

Son iki yılda babamın tedavisinin ve beslenmesinin özel olarak ayarlanması, hastalığının ilk günlerinden itibaren tedaviye ve uzman hekime görünmeye devam etmesiyle durumu büyük ölçüde stabilleşmişti.

Gazze'deki soykırımın ve Gazze Şehri ile kuzeyine yönelik acımasız ve şiddetli kuşatmanın başlamasından bu yana, İsrail Nazi yönetiminin Gazze'ya dayattığı açlık ve susuzluk neticesinde babamın sağlık durumu kötüleşmeye başladı.

Kuşatma ve açlığın şiddeti arttıkça babamın sağlık durumu kötüleşti. İlaç ve özel tedaviler sağlanamadı, çok nadir haller istisna hiçbir yiyecek temin edilemedi.

Babam, iki milyar Müslüman olan biteni izlerken, açlık ve kuşatma kılıcıyla haksız ve zalimce öldürülen birçok yaşlı gibi, sabrederek ve mükafatını yalnızca Allah’tan bekleyerek “İnşallah’’ şehadete nail oldu.

Allah’ım!!! Yahudilerin zulmünü ve Müslümanların bizi yüz üstü bırakmasını da sana şikayet ediyoruz..(Ajanslar)

 Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü Dr. Eşref el-Kudra, Katar'ın el-Cezire kanalına verdiği röportajda şunları söyledi: Gazze Şeridi'nde bir milyondan fazla insan yetersiz besleniyor.
 

Eşref el-Kudra şunu belirtti: Siyonist işgal rejimi, tıbbi ekipman ve yakıtın Gazze Şeridi'nin kuzeyine girmesine izin vermiyor. Tesis yetersizliğinden dolayı Gazze Şeridi'nin kuzeyinde sağlık hizmeti veremiyoruz.

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü şunları söyledi: Yaralı sayısının fazla olması nedeniyle hizmet aksaklığı olurken Refah'ta sadece 3 hastane faaliyet gösteriyor.

Eşref el-Kudra Gazze Şeridi'ndeki sağlık durumunun düzeltilmesi için uluslararası kuruluşlara acil müdahale çağrısında bulundu.

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı şunları vurguladı: Siyonist rejimin Gazze halkına yönelik vahşi saldırılarının başlamasından bu yana 29.606 Filistinli şehit oldu, 69.737 kişi de yaralandı.

Filistinli direniş grupları, İsrail rejiminin Filistinlilere karşı onlarca yıldır işlediği suçlara tepki olarak 7 Ekim 2023'te Gazze'den (Filistin'in güneyi) işgal rejiminin mevzilerine karşı Aksa Tufanı adı verilen sürpriz bir operasyon başlattı. 45 gün sonra 24 Kasım 2023’de nihayet savaş ve çatışma geçici olarak sona erdi ve İsrail ile Hamas arasında dört günlük geçici ateşkese varıldı.

Savaştaki bu duraklama 7 gün sürdü ve Cuma sabahı geçici ateşkes sona erdi ve İsrail rejimi Gazze'ye yönelik saldırılarına yeniden başladı. Bu rejim, Aksa Tufanı sürpriz operasyonuna misilleme yapmak, yenilgiyi telafi etmek ve direniş operasyonlarını durdurmak amacıyla Gazze Şeridi'ndeki geçişleri kapattı ve bu bölgeyi bombalıyor. Öte yandan Filistinli direniş savaşçıları kara savaşında Siyonist orduya çok sayıda kayıp ve hasar verdirdi

Pazartesi, 26 Şubat 2024 05:33

Ümmetin Gazze Sınavı..

 Mescid-ul Aksa'nın Rabbi'nin adıyla.....
İnsanoğlu varolduğundan bu yana hep sınanmıştır.
Bazen ferdi olarak, bazen topluluklar ve kavimler hâlinde sınanmıştır.
Allah u Teâlâ, Ankebut süresi 2. Ayet-i Kerime'de şöyle buyuruyor:
" insanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?"
Ayet-i Kerime'nin devamında şöyle buyuruyor: "Andolsun ki, biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır."
Yani sınav sonrasında kimin doğru tarafta kimin yanlış tarafta olduğunu da mutlaka ortaya çıkaracağız, buyuruyor Allah-u Teâlâ.
Dünya tarihinde Hz Adem'den (as) Hz. Muhammed'e (sav) kadar tüm ümmet ve kavimler sınava tabi tutulmuş ve tarih sayfalarında her kavim layık olduğu yerde yerini almıştır.
Kimi kaybeden, ziyana uğrayanların, kimi de Hakk'ın Adaletin, kurtuluşa erenlerin safında yerlerini almışlardır.
İslam tarihine baktığımız zaman, Peygamber efendimizin dünyadan irtihalinden hemen sonra İslam ümmeti büyük sınavlara, imtihanlara tabi tutulmuştur.
Bu imtihanlar. Gadir-i Hum ile başlayıp, Sakife ile devam eden sürecin sonunda Cemel, Nehravan , Sıffeyn gibi çeşitli tefrika ve savaşlar ile birlikte Kerbela hadisesi ile hak ile batılın kalın çizgiler ile belirlendiği bir sonuçla karşı karşıya kalmıştır İslam ümmeti.
Öyle ki, bu imtihan müslümanlar arasında
Kur'an'ı Kerim'de sevgisi farz kılınan, İslam Peygamberi'nin (sav) Ehlibeytini kılıçtan geçirip esir etmek kadar ileri gitmiş ve bunu Peygamber efendimizin irtihalinden sadece 50 yıl sonra yapmışlardır.
Bunu yapanlar her müslüman gibi Namaz kılan, Oruç tutan, Kur'an okuyan hafızlar vs. ibadetleri yerine getirenler idi.
Islam ümmetinin büyük çoğunluğu batılı temsil eden Yezid'in yanında yer almış, Hakkı temsil eden,
Hakk'ın kendisi olan İmam Hüseyin'in (as) safında ise bir avuç müslüman yer almıştır.
Batılı temsil edenler sadece Yezid'in yanında savaşanlar değil, sözde iman Hüseyin'in (as) yanında olup, zulme sessiz kalanlar, kalan ömrünü Kabe'nin dibinde kalıp her gün namaz kılıp Kabe'yi tavaf ile cenneti arzulayanlar, itidalli davranmaya çağıranlar da imtihanı kaybedenlerin safında sayılmıştır.
Kerbela'da vurgulanan bariz sözlerden biri
" Kulli arzın Kerbela, kulli yevmin Aşura" yani "her yer Kerbela her gün Aşura" cümlesidir. Buna binaen
bugünün Kerbelası Gazze'dir demekte hiç bir sakınca yoktur!!
Her ne kadar Kerbela'daki zulüm hiçbir zulümle kıyaslanamaz olsa da,
günümüzdeki gasbçı siyonist rejimin Gazze'de yaptıkları zulüm, bütün dünyanın gözü önünde cereyan ederken, dünyadaki bütün insanlık sus pus durumda, gasbçı rejimin aşikar dostlarının yaptıkları destek vs onların fıtratından dolayı normaldir.
Genel anlamda imtihana tabi tutulan tüm insanlık olmakla birlikte, özelde Gazze halkının müslüman olması ve müslümanların kutsal beldesi olan Mescid-ul Aksa'yı, yani müslümların izzetini, onurunu korumaları nedeniyle müslümanlardır.
Gazzeli müslümanlar insanlık dışı bu vahşi yaratıkların zulmünü kendilerine verilen imkanlar ile mukavemet gösterirken satılmış Arap ülkelerinden ümidini kesmiş durumdalar. Onunla birlikte bekledikleri yardım, özellikle müslüman liderliğine oynayan, asırlarca Kudüs'ü yönetmiş Osmanlı Türkiyesinden de maalesef gelmiyor.
Zira Osmanlı Türkiyesi bürokrasi ve diyalog nutukları ile itidalli olmaya davet ederken, İsrail'e giden hiçbir yardımı kesmiyor, engellemiyor bile,
ama çok şiddetli bir şekilde kınıyor tabi....
Güney Afrika kadar bile bürokrasiyi işletemezken,
insanlığın yanında İslam ümmetinin de çıtı çıkmıyor maalesef..
57 islam ülkesi içinde sadece tüm direniş hareketini oluşturan Filistin'deki İslami cihad, Hamas, Lübnan ve Irak Hizbullahı, Haşdi Şabi, Yemen'de Ensarullah ve bunların abisi ve hamisi olan İran İslam Cumhuriyeti'nin dışında hakkın yanında duran dik duruşlu onurlu bir yönetim kadrosu göremiyoruz maalesef.
Evet bu ümmetin çoğunluğu Kerbela'da nasıl zalimin yanında yer aldıysa, bugünde Gazze'de yine gerek sessiz kalarak, gerek sadece kınayarak, gerekse bizzat gasıp rejime destek vererek zalimin yanında zulmün safında yer almışlardır.
İmtihanı kazananlar Kerbela'da nasıl bir avuç müminler idiyse şimdi Gazze'de de kazananlar yine aynı Kerbela ruhunu anlayan müminler olmuştur...
Kerbela ruhu anlaşılmadan Zafer kazanılmayacağı
bir kez daha anlaşılmıştır.!
Gazze sınavında haktan yana saf tutanlara selâm olsun.

Mehmet Yüksek